REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te Sevin ifadesini içeren 229 kelime bulundu...

alamet-i sürur / alâmet-i sürur

  • Sevinç alâmeti, belirtisi.

ayheka

  • Neşat, sevinç, neşe, sürur.
  • Bir kuş adı.

bais-i meserret

  • Sevinmeye sebep olan, sevinç sebebi.

bast

  • Genişlemek, açmak, yaymak.
  • Bir şeye el uzatmak.
  • Sevindirmek.
  • Bir mecliste haya sebebiyle olan sıkılmanın gitmesiyle açılmak.
  • Özür kabul etmek.
  • Kaplamak.
  • Tas: Allahın cemâl tecellisiyle kalbin sükûn ve huzur içinde ferahlaması. (Mukabili: "Kabz"

batar

  • Çok kibirlenme, gururlanma.
  • Haksızlık etme. Başkasının hakkını çiğneme.
  • Çok sevinme.

bayram

  • İslâm dîninin bildirdiği ve müslümanların neşelenip sevindikleri Fıtr (Ramazan) ve Kurban bayramı.
  • Cumâ günü.
  • Allahü teâlânın emirlerine uyup, yasaklarından sakınarak, günâh işlemeden, haram lokma yemeden geçirilen günler.
  • Müslümanın rûhunu teslim (vefât) edeceği zama

behc

  • Her zaman neşeli olma. Birisini şâd ve mesrur etme, sevindirme.
  • Güzellik, hüsn.

behcet

  • Sevinç. Güleryüzlülük. Güzellik, şirinlik.

behçet

  • Sevinç.
  • Güzellik, güleryüzlülük, sevinç.

behcet / بهجت

  • Sevinç. (Arapça)
  • Güzellik. (Arapça)

bersak

  • Sevinmek, sürur ve ferah.

beşaret

  • (Doğrusu Bişârettir) Müjde. Sevindirici haber. Hayırlı haber.
  • Müjdeye verilen ihsan.
  • Yeni çıkan acib şey.

betar

  • Çok fazla sevinmek.
  • Hayret.
  • Dehşet.
  • Tekebbürlenmek, gururlanmak.

bişr

  • Sevinç eseri.

bıtna

  • Malın, paranın ve servetin ziyadeliğinden doğan sürur, sevinç.
  • Mide dolgunluğu.

büka-yi sürur / bükâ-yi sürûr

  • Sevinçten dolayı akan gözyaşı.

büşra

  • Müjde. Sevinçli, hayırlı haber.
  • İncil'in bir ismi.

cezlan

  • Saadetli, mutlu, sevinçli.

dabs

  • Mesrur ve mütekebbir olmak. Sevinçli ve kibirli olma hâli.

decran

  • Neşeli, sevinçli, bahtiyar kimse.

dil-ferah

  • Sevinçli, gönlü rahat. (Farsça)

dil-hurrem

  • Neş'eli, gönlü sevinçli. (Farsça)

dil-şad

  • Sevinmiş. Kalbi hoş olmuş. (Farsça)

efrah

  • Ferahlamalar. İç açılmaları. Sevinmeler.

efran

  • Neş'eli, keyifli, sevinçli olan kimse. Mesrur.

enak

  • Ferahlı, sürurlu, neş'eli, sevinçli.

enuşa

  • Mecusi mezhebi. (Farsça)
  • Sevinç, sürur, neş'e. (Farsça)
  • Adalet, âdillik, doğruluk, hakdan ayrılmamaklık. (Farsça)

eren

  • Sevinmek, sürur.

eşerr

  • Çok fazla sevinmek.
  • Tekebbürlük etmek, gururlanmak.
  • Çok şerli. En kötü ve şerli.

eşir

  • Pek sevinçli, çok mesrur.
  • Kibirli, mütekebbir kimse.

eşk-i şadi / eşk-i şâdi

  • Sevinçle ağlayış. Sevinçten dökülen gözyaşı.

eşk-i tarab

  • Sevinçten dolayı akan gözyaşı.

ezib

  • Rezil, âdi ve aşağılık kimse.
  • Kıble rüzgarı.
  • Riyh-u cenub ile Sâbâ arasında esen yel.
  • Sevinmek, ferah ve neşat.

fakih

  • (Fâkihe) Yaş meyve, yemiş, yaş hurma ağacı.
  • Şenlendiren, sevindiren.

ferah / فرح

  • Sevinç, rahat, huzur.
  • Şen, sıkıntıda olmayan. İç açıcı. Şenlendiren.
  • İnşirah. Sevinç.
  • Sevinç. (Arapça)

ferah-aver

  • Sevinç getiren, sevindiren, ferah getiren. (Farsça)

ferah-bahş

  • Sevinç veren, sevindiren. Ferah bağışlayan. (Farsça)

ferah-efşan

  • (Ferah-feşân) Sevinç veren, ferah saçan. (Farsça)

ferah-efza

  • (Ferah-fezâ) Sevinç artıran, ferah artıran, safalı, iç açıcı. (Farsça)

ferah-ı münezzeh

  • Son derece nezih, temiz sevinç.

ferah-ı seheri / ferah-ı seherî

  • Yeni bir günün müjdesi olan seher vaktinin sevinç ve huzuru.

ferah-nak

  • Neş'eli, sevinçli. (Farsça)

ferahlı

  • Sevinçli, huzurlu, neşeli.

ferahnak / ferahnâk

  • Neş'eli, sevinçli.

ferhan / ferhân / فرحان

  • (Çoğulu: Ferâhî) Ferahlı. Sevinçli. Şâdan. Mesrur.
  • Sevinçli, rahat.
  • Sevinçli, neşeli. (Arapça)

ferhat

  • Rahatlık. Sevinç. Meserret. Sürur.

ferih

  • Sevinçli, ferahlı. Fahur. Ferhan.

ferih fahur

  • Sevinçli olarak, iftihar ederek.

ferihan

  • (Fârihan) Sevinçli olarak, iftihar ederek.

feşak

  • Sürur, neşe, sevinç, neşat.

feza-yı şadüman / feza-yı şâdüman

  • Sevinç ve neşe veren bir atmosfer, saha.

fi'l-i mutavaat / fi'l-i mutâvaat

  • Mâlum sigasında olduğu halde müteaddi bir fiilin mechulü gibi mânası olan fiildir. (Sevinmek, dövünmek gibi)

girye-i şadi / girye-i şâdî

  • Sevinçten dolayı olan ağlama. Sevinç gözyaşı.

haber-i beşaret / haber-i beşâret

  • Sevindirici, müjdeli haber.

hal / hâl

  • Durum, vaziyet, tavır. Tasavvuf yolunda bulunan kimsenin kalbine gelen sevinç, hüzün, darlık, genişlik, arzu ve korku gibi mânâlar. Bunlar kulun gayreti ve çalışması olmadan kalbe gelir. Bu yönden makam ile arasında fark vardır. Makam, tasavvuf yolun da bulunan kimsenin çalışmakla kazandığı mânevî d

hamd

  • Medih, övmek.Cenab-ı Hakk'a karşı kulların memnuniyet ve sevinçlerini ve O'na hamd ve şükür ile medihlerini bildirmeleri, senâ etmeleri.

hazz / حظ

  • Sevinç duyma. Hoşlanma. Zevklenme. Saadet. Tali'. Nasib. Nimet ve süruru mucib şey.
  • Sevinç, haz. (Arapça)

hibab

  • Neşat, sevinç, sürur.

hizze

  • Sürur, sevinç, neşe, neşat.

hubur

  • Sevinç, sürur, gönül ferahlığı. Şadüman olmak.
  • Âlimler.
  • Sevinç, gönül ferahlığı.

hurrem

  • Sevinçli. Mesrur. Şen. Ferahlık veren. Taze ve hoş. Güler yüzlü. (Farsça)

hurremi / hurremî

  • Mesruriyet, sevinç, sürurlu ve sevinçli olma. (Farsça)

hüzn

  • Üzüntü, keder. Sevincin zıddı. Bu, halk arasında kastedilen dünyevî hüzünden başkadır. Tasavvuf yolunda bulunanlara âit bir hâl.

ibhac

  • Sevindirme, sürur ve sevinç verme.

ibs

  • Sevinmek, ferah.

ibşar

  • (Büşr. den) (Çoğulu: İbşarât) Müjdeleme, tebşir etme, sevinçli bir haber bildirme.

ibşarat

  • (Tekili: İbşâr) Müjdelemeler, tebşir etmeler, sevinç verici haber bildirmeler.

ibtihac / ibtihâc / ابتهاج

  • Sevinç, sevinme. İç açıklığı.
  • Sevinç, sevinme.
  • Sevinme. (Arapça)

ictizal

  • Sevinme, mesrur olma.

iczal

  • Birini sevindirme, mesrur etme, gönlünü hoş etme.

ifrat-ı neşat

  • Sevinç coşkunluğu, sevinçten dolayı çoşma.

iftihar

  • Övünmek. Kendini beğenircesine kendinden ve yaptıklarından bahsetmek.
  • Başkasının iyi bir hali ile sevinmek.

iftihar-ı kudsi / iftihar-ı kudsî

  • Her türlü eksik ve çirkinlikten yüce sevinç ve övünme.

ihtizaza getiren

  • Coşturan, sevindiren.

ilan-ı sürur / ilân-ı sürur

  • Sevincin duyurulması.

inbisat / inbisât

  • Açılmak, yayılmak, açık yüzlü olmak, mütebessim çehreli, sevinçli olmak. Gönül açıklığı, kalb ferahlığı hâli.

inşirah

  • Ferahlanma, sevinme.
  • Ferahlamak, sevinç duymak.

intikah

  • İyi bir haber veya söz işitip sevinme.
  • Zayıflama, kuvvetsizleşme.

intılak

  • Koyverip gitme. Salıverme, yollama.
  • Sevinme.

istibhac

  • (Behcet. den) Yüzü gülme, sevinme, mesrur olma.

istibşar

  • Müjde almak. Hayırlı, iyi haber iyi sevinmek.İSTİBTA' : Ağır ağır hareket etme.
  • Gecikme, geç kalma.

istibşarkarane / istibşarkârâne

  • Müjdelenerek, sevinerek.

istitrab

  • Sevinmeyi, süruru istemek.

istitrabi / istitrabî

  • Sürur ve sevinmeyi istemeğe dâir.

ıttılak

  • İnşirahlı olma, ferahlı ve sevinçli olma.

ıyd

  • Bayram. Müslümanların sevinç ve neş'e günleri olan Ramazan ve Kurban bayramları.

kabas

  • Ciğer hastalığı.
  • Yüksek ve kalın.
  • Hafiflik.
  • Neşat, sevinç.

kabz u bast

  • Ruhen sıkıntı. Daralma ve genişleme. Sıkıntı ve ferahlık.
  • Birini diğeri üzerine tercih etme.
  • Münkabız bir adama ferahlık ve sürurluluk vermek, sevindirmek.
  • Beyan ve ifâde etmek.
  • Uzun uzun ve etraflıca anlatmak.

kafs

  • Sıçramak.
  • Hafiflik.
  • Sevinç, neşat.
  • Hayvanın ayaklarını bağlamak.

karir

  • Mesrur, sevinmiş, memnun. Beşâret ve müjde sebebi ile parlayan göz.

katarat-ı şadi / katarat-ı şadî

  • Sevinç damlaları. Sevinçten dolayı akan gözyaşları.

kemal-i ferah ve sürur / kemâl-i ferah ve sürur

  • Tam bir sevinç ve mutluluk.

kemal-i neş'e / kemâl-i neş'e

  • Tam bir neşe ve sevinç.

kemal-i neş'e ve sürur / kemâl-i neş'e ve sürur

  • Tam bir neşe ve sevinç.

kemal-i sevinç / kemâl-i sevinç

  • Tam bir sevinç.

kemal-i sevinç ve memnuniyet / kemâl-i sevinç ve memnuniyet

  • Tam bir sevinç ve memnuniyet.

kemal-i sürur / kemâl-i sürur

  • Tam bir mutluluk, sevinç.

keyf

  • Afiyet, sağlık, sıhhat.
  • Memnunluk, hoşlanma.
  • Neş'e, sevinç, sürur.
  • Mizaç, tabiat.
  • İstek, taleb, arzu, heves.
  • Gönül açıklığı.

lüab-ı sürur

  • Sevinç tükrüğü.

maal-iftihar

  • İftiharla. Sevinerek. Kemal-i şevk ile.

matiyye

  • Binek hayvanı. Binek.
  • Gerinip sevinerek yürüyen.

mazi-i şad / mazi-i şâd

  • Neş'eli, sevinçli mâzi.

medar-ı sevap

  • Sevinç ve neşe vesilesi.

medar-ı sürur / medâr-ı sürûr / مَدَارِ سُرُورْ

  • Sevinç ve neşe vesilesi.
  • Sevinç sebebi.

medar-ı sürur ve ferah / medâr-ı sürur ve ferah

  • Huzur ve sevinç kaynağı, sebebi.

medar-ı sürur ve saadet

  • Sevinç ve neşe kaynağı.

mefhar

  • İftihara, övünmeğe, sevinmeğe sebeb olan. İftihara vesile olan şey.

memnun / memnûn / ممنون

  • Memnun etmek:
  • Mutlu edilmek, razı edilmek.
  • Sevindirilmek.
  • Mutlu, razı. (Arapça)
  • Sevinçli. (Arapça)

memnunen

  • Sevinerek, memnun olarak.

men'uş

  • Hayır ile yâdedilen ölü.
  • Yukarı kaldırılmış.
  • Fakir olduktan sonra sevindirilmiş.
  • Tabuta konulmuş.

merah

  • Yer. Mekân.
  • Sevinç.
  • Rahat edilecek yer.
  • Meşhur bir nahiv kitabının ismi.
  • (Çoğulu: Merahân) Aşırı derecede sevinme.

merehan

  • Sevinç, ferah, sürur.
  • Zayıf olma.
  • Fâsid olmak.
  • Kurumak.

mes'udane

  • İman ehline, bahtiyar olana yakışır halde. Saadetlice. Cenab-ı Hakk'ın emrine, rızasına uygun şekilde. Sevinçli ve ferahlıkla. (Farsça)

mesarr

  • (Tekili: Meserret) Sevinçler, meserretler. Sürurlar. Zevkler.
  • Sürurlu, sevinçli.

meserrat / meserrât / مسرات

  • (Tekili: Meserret) Meserretler, sevinçler, sürurlar.
  • Sevinçler. (Arapça)

meserret / مسرت / مَسَرَّتْ

  • Sevinç, şenlik.
  • Sevinç. şenlik. Sürur.
  • Sevinç.
  • Sevinç. (Arapça)
  • Sevinç.

meserret-bahş

  • Sevinç veren, mutluluk bahşeden.

meserretaver / meserretâver

  • Sevinç ve meserret getiren. Sürurlandıran. Sevindiren. Sevindirici. (Farsça)

meserretefza / meserretefzâ

  • Meserret. Sevinç ve süruru arttıran. (Farsça)

meserretengiz

  • Sevindiren. Meserret meydana getiren. (Farsça)

meşhun / meşhûn

  • Sevinçli.

meşhun-u mesarr / meşhun-u mesârr

  • Sevinçler ve zevklerle dolu.

mesrur / mesrûr / مسرور / مَسْرُورْ

  • Sevinçli. Sürurlu. Meserretli. Merâmına ermiş.
  • Sevindirme.
  • Memnun, sevinçli, meramına ermiş.
  • Sevinçli, sürurlu.
  • Sevinçli. (Arapça)
  • Sevinçli.

mesrur eden

  • Sevindiren, mutlu eden.

mesrur olmak

  • Sevinmek.

mesrurane / mesrurâne / mesrûrâne / mesrûrane / مسرورانه

  • Sevinçli bir şekilde.
  • Sevinçli bir şekilde.
  • Sevinçli bir şekilde.
  • Sevinçle. (Arapça - Farsça)

mesruriyet / mesrûriyet

  • Sevinç.
  • Sevinçlik. Sürur içinde oluş. Dileğine ermiş olanın hâli.
  • Sevinçlilik.

mesruriyet-i kudsiye

  • Mukaddes sevinç.

mirah

  • Sürur, neşat, sevinç.

mizad

  • Sürur, sevinç, neşe.

mübeşşer

  • (Beşâret. den) Tebşir olunmuş. Kendisine müjde verilmiş. İyi haberle sevindirilmiş.

mübeşşir

  • İyi haber verip sevindiren. Hayırlı haber veren. Müjdeleyen.

mübhic / mübhîc

  • Ferah ve sürur veren. Sevindiren.
  • Sevindiren.

mübtehic

  • (Behcet. den) Sevinmiş, sevinen, mesrur, memnun.

mübtehic-ül kalb

  • Kalbi mesrur olan. Sevinçli, memnun.

muhazane

  • Çocuklara şaşırtıp sevindirecek şeyler söylemek.

mühtezz

  • (İhtizaz. dan) Sevinç ve neşeden dolayı oynayan.
  • Titreyen, ihtizaz eden.

müjde

  • Beşâret. Sevinç haberi. (Farsça)
  • Güzel, sevindirici haber.

mülayemet

  • Lâtife etmek, şaka yapmak.
  • Sevinç izhar etmek.
  • Yumuşaklık. Uygunluk. Yumuşak huyluluk.
  • Bağırsakların yumuşaklığı.

münagat

  • Çocukları sevindirecek ve güldürecek söz söylemek.

muntalik

  • (Talâk. dan) Salıverilmiş, bırakılmış.
  • Bağsız.
  • Kederi, hüznü ve gamı olmıyan. Sevinçli, mesrur, neşeli.

müsarre

  • Sürurlaşmak, sevindirmek.

müstebşir

  • Müjdeleyen. Müjde ile sevinen.

mutatarrib

  • (Çoğulu: Mutatarribin) Coşan, şevke gelen, sevinen.

mutatarribane

  • Coşarak, sevinerek, şevke gelerek. (Farsça)

mutatarribin / mutatarribîn

  • (Tekili: Mutatarrib) Şevke gelip sevinenler. Coşup sıçrayanlar.

mutayyeb

  • (Tayyib. den) Güzel kokular sürünmüş.
  • Gönlü hoş edilmiş, sevindirilmiş, taltif olunmuş.

mutayyiben

  • Güzel kokular sürünmüş olarak.
  • Sevindirilerek, gönlü hoş edilerek.

mütebehhic

  • Şen ve keyifli olan. Sevinç içinde olan.

müteessir

  • Te'sir altında kalmış. Acımış yahut sevinmiş. Hissiyatına dokunmuş.
  • Üzüntülü.

mütehellil

  • Sevinçten yüzü gülen.

müteneşşıt

  • Sevinç, neşat elde eden.

na-şad

  • Sevinçli olmayan, mahzun, tasalı, kederli. (Farsça)

neş'e

  • Gönül açıklığı, sevinç.
  • Yeniden meydana gelmek. Yeniden olan şey.
  • Yiğit olmak.
  • Yüksek olmak.
  • Sevinç.

neş'e-i lütuf

  • Lütuf ve ikramdan kaynaklanan sevinç.

neş'e-i ruhani / neş'e-i ruhanî

  • Ruhen duyulan sevinç ve neşe.

neş'e-i şit-i hüviyet / neş'e-i şît-i hüviyet

  • Cenâb-ı Hakkın Hz. Adem'e, ölen oğlu Hâbil'e mukabil "Allah'ın vergisi, ihsanı" anlamına gelen Şit'i (a.s.) vermesi sevinci.

neş'e-yab

  • Keyifli, neşeli, sevinçli. (Farsça)

neşat / نشاط

  • Sevin. Şen şâd ve hoşdil olmak. Sürur, keyf.
  • Bir iş işlemek. Çalışmak.
  • Sevinç, mutluluk.
  • Sevinç.
  • Sevinç. (Arapça)

neşat-aver / neşat-âver

  • Sevinç ve sürur getiren. (Farsça)

neşat-bahş

  • Sevinç ve neşe bağışlayan. (Farsça)

neşat-efza

  • Neşe ve sevinç artıran. (Farsça)

neşat-engiz / neşât-engiz

  • Sevinç uyandıran. (Farsça)

neşe

  • Keyif, sevinç.

neşit

  • Neş'eli, sevinçli, şenlikli. Faal.

neşvat

  • (Tekili: Neşvet) Keşifler, neş'eler, sevinçler.

neşve / نشوه

  • (Nişve - Nüşve) Sevinç, keyif.
  • Büyümek ve yetişmek.
  • Koklamak.
  • Rayiha.
  • Bir şeyi tekrarlamak.
  • Mest ve sarhoş olmak.
  • İyice duyup vâkıf olmak.
  • Sevinç.
  • Büyümek ve yetişmek.
  • Mest ve sarhoş olmak.
  • Sevinç.
  • Sevinç. (Arapça)

neşve-i ümit

  • Ümit sarhoşluğu, sevinci.

neşvet

  • Keyif, neşe. Sevinç sarhoşluğu.

nevid

  • Müjde, beşaret, iyi ve sevinçli haber. (Farsça)

nu'm

  • Sürur, neşe, sevinç, neşat.

nuşe / nûşe

  • Şâd ve sevinçli. Mesrur olan. (Farsça)
  • Şerbet içen, sevinçli.

pür-hande / pür-hânde

  • Neş'e dolu, çok gülme ve sevinç dolu. Sevinçli, neşeli.

saadet-bahş / saâdet-bahş

  • Saâdet veren, sevindiren, ferahlandıran. (Farsça)

şad / şâd / شاد / شَادْ

  • Sevinçli, ferahlı, memnun, mesrur, şen, bahtiyar. (Farsça)
  • Sevinçli. (Farsça)
  • Şâd etmek: Sevindirmek, mutlu etmek. (Farsça)
  • Şâd olmak: Sevinmek, mutlu olmak. (Farsça)
  • Sevinçli.

şadan / şâdân / شادان

  • Sevinçli, bahtiyar. (Farsça)
  • Sevinçli. (Farsça)

şadeyleyen / şâdeyleyen

  • Neşelendiren, sevindiren.

şadi / şâdî / شادی

  • Sevinçlilik, memnunluk, mesruriyet, gönül ferahlığı. (Farsça)
  • Sevinç. (Farsça)

şadkam / şadkâm

  • Çok sevinçli. (Farsça)

şadman / şâdmân / شادمان

  • Sevinçli. (Farsça)

şadmani / şâdmânî / شادمانى

  • Sevinç. (Farsça)

şadüman

  • (şâd-mân) Mesruriyet, sevinçlilik. (Farsça)
  • Mesrur, bahtiyar. (Farsça)

safa-engiz

  • Safa koparan. Neşe, sevinç yapan.

safa-yı sadr

  • Gönül şenliği, kalbin itmi'nan ve sevinç içerisinde olması, meserret üzere olmak. (Farsça)

sarr

  • Sevindiren, sürura sebeb olan.

şehr-i ayin / şehr-i âyin

  • (Şehrâyin) Şenlik. Büyük hâkimiyet ve kuvvete ait sürur, sevinç, donanma. (İslâmda ilk şehr-i âyin Hz. Peygamber Efendimiz hicret sureti ile Medine'ye vâsıl olunca yapıldı.) (Farsça)

şekerriz

  • Pek tatlı, şeker saçan. (Farsça)
  • Sevinçten dolayı gelen gözyaşı. (Farsça)

şekur

  • Çok şükreden. Allahın (C.C.) lütuflarına karşı pek fazla memnuniyetini, sevincini gösteren. Az şükredene dahi çok nimet veren Allah (C.C.).

şemak

  • Neşat, sevinç. Ferah.

şemate

  • Destenik çiçeği.
  • Düşmana belâ, gam ve tasa geldiğinde şâd olup sevinmek.

şematet / şemâtet

  • Başkasına gelen belâya, zarâra sevinmek.
  • Başkasının başına gelene sevinmek.

şematetkarane / şemâtetkârâne

  • Başkalarının üzüntüsüne, acısına hayasızca gülerek sevinmek.
  • Başkasının başına gelene sevinircesine.

şen

  • Sevinç, neşe.
  • Naz, eda, cilve. (Farsça)
  • Göze ve gönüle hoş görünen hal. (Farsça)
  • Bayındır, ma'mur. (Farsça)
  • Sevinçli, ferahlı. (Farsça)

serr

  • Çocuğun göbeğini kesmek.
  • Göbekte ağrı olmak.
  • Şâdlık, neşeli ve sevinçli olma.

serra

  • Kolaylık, rahatlık, genişlik.
  • Sevinçli oluş.
  • Bolluk.

şevk / شوق

  • Çok isteme. (Arapça)
  • Sevinç. (Arapça)

şevk ve cezbe

  • İlâhî hakikat ve tecellîler karşısında duyulan sevinç ve coşku.

şevk-alud / şevk-âlud

  • Şevkli, neşeli, sevinçli, keyifli. (Farsça)

sirar

  • (Çoğulu: Esirre) Sürur, sevinç.
  • Sırayla konuşmak.
  • Ay sonu.

sürpriz

  • Beklenilmeyen bir anda meydana gelen ve şaşırtarak insanı sevindiren veya üzen hâdise. Umulmadık şey. (Fransızca)

sürur / sürûr / سرور / سُرُورْ

  • Sevinç. Neş'eli olmak.
  • Mutluluk, sevinç.
  • Sevinç, neşe.
  • Sevinç, neşeli olmak.
  • Tahtlar, yatacak yerler.
  • Sevinç.
  • Sevinç.
  • Sevinç. (Arapça)
  • Sevinç.

sürur-u manevi / sürur-u mânevî

  • Mânevî sevinç, mutluluk.

sürur-u mes'udiyetkarane / sürur-u mes'udiyetkârâne

  • Mutluluk verici bir sevinç.

sürur-u mukaddes / sürûr-u mukaddes / سُرُورِ مُقَدَّسْ

  • Mukaddes bir sevinç ve ferahlık.
  • (Allah'a layık) Mukaddes sevinç.

sürur-u namütenahi / sürur-u nâmütenâhi

  • Sonsuz bir sevinç.

sürur-u ruh

  • Ruhun süruru, sevinci.

sürur-u ruhi / sürur-u ruhî

  • Ruhun sevinmesi.

sürurengiz / sürûrengîz / سرور انگيز

  • Sevinçli. (Arapça - Farsça)

sürurlu

  • Mutluluk ve sevinç verici.

tahdis-i nimet / tahdîs-i nimet

  • Cenab-ı Hakk'a karşı şükrünü edâ etmek ve teşekkür etmek maksadiyle nâil olduğu nimeti anlatmak, onunla sevincini ve şükrünü bildirmek.
  • Şükür maksadıyla Cenab-ı Hakkın verdiği nimetleri anlatma, sevincini ve şükrünü bildirme.

tarab

  • Sevinçlik. Şenlik. Şâdlık.
  • Sevinçlilik.

tarab-gah / tarab-gâh

  • Coşkunluk ve sevinç yeri. (Farsça)

tarab-nak / tarab-nâk

  • Sevinçli, neşeli, coşkun. (Farsça)

tarsi'

  • Bezemek, süslemek.
  • Sevinç, neşât.

tebecbüc

  • Sevinmek.

tebrik

  • Bir kimseyi eriştiği bir iyilikten dolayı "Bârekellâh" diye sevincini bildirmek. Mübarekliğini, Cenab-ı Hakk'ın onu muvaffak kıldığını söyleyerek ta'ziz etmek.

tebşir / tebşîr

  • Müjdeleme, sevindirici bir haber ulaştırma.

tefani

  • Birbirinde fâni olmak. Arkadaşının iyi ahlâkıyla sevinmek. Arkadaşının, kardeşinin meziyyet ve hissiyatı ile fikren yaşamak.

tehellül

  • Sevinme, açık yüzlü olma. Yüzü gülme. Beşâretten yüzdeki parlama eseri.

temşir

  • Sevinmek.
  • İzhâr etmek, göstermek.

tencic

  • Şâd etmek. Sevindirmek.

terfie

  • Dirlik düzenlik temennisinde bulunma.
  • Sevindirme.

terfiye

  • Sevindirmek.
  • Rahat etmek.

tes'id

  • Tebrik etme, saadetlendirme.
  • Sevinç ve sürur ile bayram yapma.

teşevvuk

  • Şevklenme, istek gösterme, arzu etme, sevinme.

tesrir

  • (Çoğulu: Tesrirât) (Sürur. dan) Sevindirme.
  • Mesrur etme, sevindirme.

tesrir eden

  • Sevindiren, mutlu eden.

urb

  • Şiddetli akıcı çay.
  • Ferah, sevinç, neşat.

velime

  • Sevinç ve sürur günleri verilen ziyafet. Düğün ziyafeti.
  • Düğün, evlenme.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın