REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te Serb ifadesini içeren 103 kelime bulundu...

ahram

  • (Tekili: Harem ve Harim) Gizli yerler. Gizli olup herkesin girmesi serbest olmayan yerler.
  • Kadınların bulunduğu haremlikler.

ahrarane

  • Hürriyetçilere yakışır tarzda. Serbestçe. Hür olana yakışır surette. (İnsana karşı hürriyet, Allah'a karşı ubudiyyeti intac eder. Mün.) (Farsça)

akademi

  • yun. Yüksek mekteb.
  • Âlimler, edebiyatçılar heyeti.
  • Eflatun'un vaktiyle talebesine ders verdiği yer.
  • Çıplak modelden yapılan insan resmi.
  • Belli bir ilmin gelişme ve ilerlemesini te'min maksadı ile müşterek tetebbularda veya serbest tedrisatta bulunan salâhiyetl

atık / âtık

  • Azad edilmiş, Serbest bırakılmış kimse.
  • Yaşlı.
  • Genç kız.
  • Temiz soylu.
  • Eski.
  • Yavru kuş.

atik

  • (Atika) Esaretten serbest bırakılmış olan.
  • Soyu temiz. Necib.
  • Genç kız.
  • Kadim. İhtiyar.
  • Yavru kuş.
  • Eski.
  • Hz. Ebû Bekir'in (R.A.) bir nâmı.

atk

  • Esiri serbest bırakmak. Köleyi âzat eylemek.

avatık

  • (Tekili: Atık) Yaşlılar.
  • Genç kızlar.
  • Hür ve serbest olanlar.
  • Yavru kuşlar.

azad / âzâd

  • Serbest. Hür. Kimseye bağlı olmayan. Kölelikten kurtulmuş olan. (Farsça)
  • Dünya alâkasından kesilmiş. (Farsça)
  • Serbest fikirli. (Farsça)
  • Serbest bırakma, hürriyetine kavuşturma.
  • Kurtulmuş, serbest.

azad etmek / âzâd etmek

  • Serbest bırakmak, hürriyetine kavuşturmak, kölelikten kurtarmak.
  • Serbest bırakmak, hürriyetine kavuşturmak.

azad olmak / âzâd olmak

  • Serbest olma, kurtulma.

azade / âzâde / آزَادَه

  • Bağlardan kurtulmuş. Serbest. Kayıtsız. Hür. Sâlim. Müberrâ. (Farsça)
  • Serbest, kayıtsız.
  • Serbest, hür, kayıtlardan kurtulmuş.
  • Hür, serbest, kendi başına.
  • Serbest bırakılan.

azade olma / âzâde olma

  • Kurtulma, hür ve serbest olma.

azade-gan / azade-gân

  • (Tekili: Azâde) Azadeler. Bağımsız, serbest ve hür olanlar. (Farsça)

azade-gi / azade-gî

  • Hürlük, âzâdelik, serbestlik. (Farsça)

azadi / azadî

  • Serbestlik. Hürriyet.
  • şükür.

bita'

  • Bal şerbeti.

cülab

  • Gülsuyu, cüllâb.
  • İshal veren şerbet, müshil.

cum'a

  • Toplanma.
  • Perşembeden sonraki gün. Müslümanların kudsî tâtil günü olup, o güne mahsus namazla mükelleftirler. Memur ve işçilerin cuma namazı vakti serbest bırakılmamaları din hürriyetine aykırıdır. Yahudiler ve hristiyanlar haftalık dinî törenleri için cumartesi ve pazar günü serbest

cüz'i irade / cüz'î irade

  • Allah tarafından insana verilen çok az irade serbestliği.

cüz-i ihtiyar

  • Dilediği gibi hareket edebilme. Yani: Herhangi bir şeyi yapmak veya yapmamak hususunda bir tarafı tercih etmek iktidar ve serbestliği. Bu serbestlik ile, Cenab-ı Hak insanları, iyiliği veya kötülüğü istemek cihetinde imtihan eder.

ecir-i müşterek / ecîr-i müşterek

  • Serbest işçi. Kirâlıyanından (işvereninden) başkasına çalışmaması şartı koşulmamış hamal, terzi, saatçi gibi işçi.

ethal

  • Kâbe-i Şerif yakınında bir dağın adı.
  • Bulanık su veya şerbet.

fail-i muhtar / fâil-i muhtar

  • İstediğini yapmakta serbest olan.
  • Re'yinde müstakil olan. İstediğini yapmakta serbest olan (Cenab-ı Hak).

fukka'

  • Ekseriya şerbet içilen kap.
  • Yağmur suyunun üstünde olan kabarcık ve köpük.

harem

  • Girilmesi serbest olmayan yer.
  • İhrama girilen yerden itibaren Kâbe'ye doğru olan kısım.

hıyar / hıyâr

  • Hayırlılar.
  • (Çoğulu: Hıyârât) Huk: Bir işi yapıp yapmamada serbestlik. Genel olarak bir anlaşmadan vaz geçme. Hususi bir sözleşmenin fesh veya tasdiki. Muhayyerlik. Kendisinde böyle muhayyerlik bulunan kimse, yaptığı bir akdi diğer tarafın rızasına hâcet kalmaksızın bozabilir.
  • Bir işi yapıp yapmamakta serbestlik, İslâm hukukunda alış-veriş hususunda muhayyerlik.
  • Hayırlılar, iyiler.
  • Serbest olma. Yapılan bir akdden yâni sözleşmeden vazgeçebilmek hakkı.

hürr

  • Kimsenin baskısı, zorlaması olmadan meşru' dairede istediği gibi yaşayabilen.
  • Esir veya köle olmayan. Serbest.
  • Hür, serbest.

hürriyet

  • Serbestlik, hür oluş.
  • Adalet kanununda ve te'dibte, başka hiç kimse, kimseye taarruz ve tahakküm etmemesi ve herkesin hukukunun meşru' olarak korunması, herkesin meşru' hareketlerinde tam serbest olması.
  • Hürlük, serbestlik.
  • Allahü teâlânın emir ve yasaklarına uyup, herkesin hakkını gözetmek.
  • Maddî ve mânevî her türlü şeyin sevgisinden gönlünü kurtararak yalnız Allahü teâlâya kul olmak.

hürriyet-i diniye

  • Din hürriyeti. Herhangi bir kimsenin mensub olduğu dinin emirlerini ve icablarını yapmakta asayişe ve başkasının haklarına dokunmamak şartiyle serbest olması.

hürriyet-i fikir

  • Fikir serbestliği, düşünce özgürlüğü.

hürriyet-i hayvani / hürriyet-i hayvanî

  • Hayvancasına serbestlik. Hayvanlara yakışan bir serbestiyet.

hürriyet-i ilmiye

  • İlimde serbestlik, bilim hürriyeti.

hürriyet-i mutlaka

  • Kayıtsız serbestiyet, sınırsız hürriyet.

hürriyet-i nisvan

  • Kadınların serbestliği.

hürriyet-i tamme / hürriyet-i tâmme

  • Tam bir hürriyet, serbestlik.

hürriyet-i umumi / hürriyet-i umumî

  • Genel serbestlik ve özgürlük.

hürriyet-i vicdan

  • Amme hukuku ile ferdî hukuka tecavüz etmemek şartıyla herhangi bir kimsenin her hangi bir fikir veya dini kabul etmekte veya kabul etmemekte serbest olması. Ancak, İslâmiyeti kabul etmiş olan bir kimse, İslâmın esaslarını kısmen de olsa, inkâr ve reddetmekte serbest değildir; İslâm hukukunda mürted

i'tak

  • Esir, köle veya cariyeyi serbest bırakma.

ibaha / ibâha

  • Bir şeyin kullanılıp kullanılmaması, serbest olma hâli.
  • Yedirme, doyurma.
  • Bir şeyin haram olmaktan çıkarılarak serbest bırakılması; mübah kılma.

ibaha eden / ibâha eden

  • Bir şeyi haram olmaktan çıkararak serbest bırakan; mübah kılan.

ibahi / ibâhî

  • Haramları mübah (serbest) sayan sapık İbâhiyye fırkasına mensûb olan kimse.

ihram / ihrâm

  • Mîkât denilen mahalde (yerde) hacca veya umreye niyet ederek, peştemal gibi dikişsiz iki parça örtüyü giymek ve telbiye getirmek sûretiyle, daha önce mubah (serbest) olan bâzı şeyleri kendine haram kılmak yâni bunları yapmaktan sakınmak. İhrâmlı kims eye muhrim denir. İhrâm elbisesinin belden aşağı

ilm-i muhtar

  • Seçim serbestliği bulunan ve bağımsız hareket eden bir ilim sahibi.

istibhal

  • Azad etme. Azad olma, serbest bırakılma.

ıtak / ıtâk

  • Köle âzâd etmek, serbest bırakmak.

ıtk

  • Azad edilmek. Hürlük. Esir veya köle olanın serbest edilmesi. Azad olmak.
  • Kerem ve hüsn-ü cemâl. Asâlet ve necâbet. Şeref, şan ve kıdem. Kuvvet.

ıtlak

  • Salıvermek. Bırakmak. Koyuvermek. Serbest bırakmak. Serbest olup her tarafta bulunmak. Cezadan kurtarmak.
  • Boşama. Boşanma. Afvetmek.

ıtlak-ı lisan

  • Ağzına geleni söylemek. Çok serbest ve kolay konuşmak.

ıtlakat / ıtlâkât

  • Mutlak bırakmalar; işaret ettiği fertlerden teklik, çokluk gibi belli bir mânâ ile kayıtlamama, serbest bırakma.

kekeme

  • Harfleri serbest söyliyemeyip tekrarlayan. Dilinde tutukluk olan. (Türkçe)

kemal-i hürriyet / kemâl-i hürriyet

  • Tam bir serbestlik.

kemal-i serbesti / kemal-i serbestî

  • Tam bir serbestiyet.

kemal-i serbestiyet / kemâl-i serbestiyet

  • Tam bir serbestlik.

kitabet / kitâbet

  • Kâtiblik, yazıcılık, yazı yazma ilmi.
  • Güzel yazı ve güzel ifâde için lâzım olan yazı yazma usûl ve kâideleri.
  • Kölenin belirli bir ücreti ödemek veya bildirilen şartları yerine getirmek karşılığında âzâd edileceğine (serbest bırakılacağına) dâir sâhibi ile yaptığı akid, sözleşme.

kut'ül amare / kut-ül amare / كوتول امار

  • Kut'ül Amare ne demektir?

    Yeni kurulan Osmanlı 6. Ordusu'nun Komutanlığı'na atanarak 5 Aralık'ta Bağdat'a varan Mareşal Colmar Freiherr von der Goltz Paşa'nın emriyle Irak ve Havalisi Komutanı Miralay (Albay) 'Sakallı' Nurettin Bey'in birlikleri 27 Aralık'ta Kut'u kuşattı. İngilizler Kut'u kurtarmak için General Aylmer komutasındaki kolorduyla hücuma geçti ancak, 6 Ocak 1916 tarihli Şeyh Saad Muharebesi'nde 4.000 askerini kaybederek geri çekildi. Bu muharebede 9. Kolordu Komutanı Miralay 'Sakallı' Nurettin Bey görevinden alındı ve yerine Enver Paşa'nın kendisinden bir yaş küçük olan amcası Mirliva Halil Paşa (Kut) getirildi.

    İngiliz Ordusu, 13 Ocak 1916 tarihli Vadi Muharebesi'nde 1.600, 21 Ocak Hannah Muharebesi'nde 2.700 askeri kaybederek geri püskürtüldü. İngilizler mart başında tekrar taarruza geçti. 8 Mart 1916'da Sabis mevkiinde Miralay Ali İhsan Bey komutasındaki 13. Kolordu'ya hücum ettilerse de 3.500 asker kaybederek geri çekildiler. Bu yenilgiden dolayı General Aylmer azledilerek yerine General Gorringe getirildi.

    Kut'ül Amare zaferinin önemi

    Kût (kef ile) veya 1939’dan evvelki ismiyle Kûtülamâre, Irak’ta Dicle kenarında 375 bin nüfuslu bir şehir. Herkes onu, I. Cihan Harbinde İngilizlerle Türkler arasında cereyan eden muharebelerden tanır. Irak cephesindeki bu muharebeler, Çanakkale ile beraber Cihan Harbi’nde Türk tarafının yüz akı sayılır. Her ikisinde de güçlü düşmana karşı emsalsiz bir muvaffakiyet elde edilmiştir.

    28 Nisan 1916’da General Townshend (1861-1924) kumandasındaki 13 bin kişilik İngiliz ve Hind askerlerinden müteşekkil tümenin bakiyesi, 143 günlük bir muhasaradan sonra Türklere teslim oldu. 7 ay evvel parlak bir şekilde başlayan Irak seferi, Basra’nın fethiyle ümit vermişti. Gereken destek verilmeden, tecrübeli asker Townshend’den Bağdad’a hücum etmesi istendi.

    Bağdad Fatihi olmayı umarken, 888 km. yürüdükten sonra 25 Kasım 1915’de Bağdad’a 2 gün mesafede Selmanpak’da miralay Nureddin Bey kumandasındaki Türk ordusuna yenilip müstahkem kalesi bulunan Kût’a geri çekildi. 2-3 hafta sonra takviye geleceğini umuyordu. Büyük bir hata yaparak, şehirdeki 6000 Arabı dışarı çıkarmadı. Hem bunları beslemek zorunda kaldı; hem de bunlar Türklere casusluk yaptı.

    Kût'a tramvayla asker sevkiyatı

    İş uzayınca, 6. ordu kumandanı Mareşal Goltz, Nureddin Bey’in yerine Enver Paşa’nın 2 yaş küçük amcası Halil Paşa’yı tayin etti. Kût’u kurtarmak için Aligarbi’de tahkimat yapan General Aylmer üzerine yürüdü. Aylmer önce nisbî üstünlük kazandıysa da, taarruzu 9 Mart’ta Kût’un 10 km yakınında Ali İhsan Bey tarafından püskürtüldü.

    Zamanla Kût’ta kıtlık baş gösterdi. Hergün vasati 8 İngiliz ve 28 Hindli ölüyordu. Hindliler, at eti yemeği reddediyordu. Hindistan’daki din adamlarından bunun için cevaz alındı. İngilizler şehri kurtarmak için büyük bir taarruza daha geçtiler. 22 Nisan’da bu da püskürtüldü. Kurtarma ümidi kırıldı. Goltz Paşa tifüsten öldü, Halil Paşa yerine geçti. Townshend, serbestçe Hindistan’a gitmesine izin verilmesi mukabilinde 1 milyon sterlin teklif etti. Reddedilince, cephaneliği yok ederek 281 subay ve 13 bin askerle teslim oldu. Kendisine hürmetkâr davranıldı. Adı ‘Lüks Esir’e çıktı. İstanbul’a gönderildi. Sonradan kendisine sahip çıkmayan memleketine küskün olarak ömrünü tamamladı.

    Böylece Kûtülamâre’de 3 muharebe olmuştur. İngilizlerin kaybı, esirlerle beraber 40 bin; Türklerinki 24 bindir. Amerikan istiklâl harbinde bile 7000 esir veren İngiltere, bu hezimete çok içerledi. Az zaman sonra Bağdad’ı, ardından da Musul’u ele geçirip, kayıpları telafi ettiler. Kût zaferi, bunu bir sene geciktirmekten öte işe yaramadı.

    Bu harbin kahramanlarından biri Halil Paşa, Enver Paşa’nın amcası olduğu için; diğer ikisi Nureddin ve Ali İhsan Paşalar ise cumhuriyet devrinde iktidar ile ters düştüğü için yakın tarih hafızasından ustaca silindi. 12 Eylül darbesinden sonra Ankara’da yaptırılan devlet mezarlığına da gömülmeyen yalnız bunlardır.

    Binlerce insanın kaybedildiği savaş iyi bir şey değil. Bir savaşın yıldönümünün kutlanması ne kadar doğru, bu bir yana, Türk-İslâm tarihinde dönüm noktası olan çığır açmış nice hâdise ve zafer varken, önce Çanakkale, ardından da bir Kûtülamâre efsanesi inşa edilmesi dikkate değer. Kahramanları, yeni rejime muhalif olduğu için, Kûtülamâre yıllarca pek hatırlanmadı. Gerçi her ikisi de sonu ağır mağlubiyetle biten bir maçın, başındaki iki güzel gol gibidir; skora tesiri yoktur. Hüküm neticeye göre verilir sözü meşhurdur. Buna şaşılmaz, biz bir lokal harbden onlarca bayram, yüzlerce kurtuluş günü çıkarmış bir milletiz.

    Neden böyle? Çünki bu ikisi, İttihatçıların yegâne zaferidir. Modernizmin tasavvur inşası böyle oluyor. Dini, hatta mezhebi kendi inşa edip, insanlara doğrusu budur dediği gibi; tarihi de kendisi tayin eder. Zihinlerde inşa edilen Yeni Osmanlı da, 1908 sonrasına aittir. İttihatçıların felâket yıllarını, gençlere ‘Osmanlı’ olarak sunar. Bu devrin okumuş yazmış takımı, itikadına bakılmadan, münevver, din âlimi olarak lanse eder. Böylece öncesi kolayca unutulur, unutturulur.

    Müşir İbrahim Edhem Paşa’nın oğlu Sakallı Nureddin Paşa (1873-1932), sert bir askerdi. Irak’ta paşa oldu. Temmuz 1920’de Ankara’ya katıldı. Fakat karakterini bilen M. Kemal Paşa, kendisine aktif vazife vermek istemedi. Merkez kumandanı iken Samsun’daki Rumları iç mıntıkalara sürgün ettiği esnada çocuk, ihtiyar, kadın demeden katliâma uğramasına göz yumdu. Bu, milletlerarası mesele oldu. Yunanlılar, bu sebeple Samsun’u bombaladı. Nureddin Paşa azledildi; M. Kemal sayesinde muhakemeden kurtuldu. Sonradan Kürtlerin de iç kısımlara göçürülmesini müdafaa edecektir. Batı cephesinde, kendisinden kıdemsiz İsmet Bey’in maiyetinde vazife kabul etti. İzmir’e girdi. Bazı kaynaklarda İzmir’i ateşe verdiği yazar. I. ordu kumandanı olarak bulunduğu İzmit’te, Sultan Vahîdeddin’in maarif ve dahiliye vekili gazeteci Ali Kemal Bey’i, sivil giydirdiği askerlere linç ettirdi; padişaha da aynısını yapacağını söyledi. Ayağına ip takılarak yerlerde sürüklenen cesed, Lozan’a giden İsmet Paşa’nın göreceği şekilde yol kenarına kurulan bir darağacına asılarak teşhir edildi. Mustafa Kemal Paşa, İstanbul’da bir fedainin vursa kahraman olacağı bir insanı, vuruşma veya mahkeme kararı olmaksızın öldürmeyi cinayet olarak vasıflandırıp kınadı. M. Kemal’e gazi ve müşirlik unvanı verilmesine içerleyen Nureddin Paşa iyice muhalefet kanadına geçti. 1924’de Bursa’dan müstakil milletvekili seçildi. Asker olduğu gerekçesiyle seçim iptal edildi. İstifa edip, tekrar seçildi. Anayasa ve insan haklarına aykırılık cihetinden şapka kanununa muhalefet etti. Bu sebeple antikemalist kesimler tarafından kahraman olarak alkışlanır. Nutuk’ta da kendisine sayfalarca ağır ithamlarda bulunulur, ‘zaferin şerefine en az iştirake hakkı olanlardan biri’ diye anılır.

    Halil Kut (1882-1957), Enver Paşa’yı İttihatçıların arasına sokan adamdır. Sultan Hamid’i tevkife memur idi. Askerî tecrübesi çete takibinden ibaretken Libya’da bulundu. Yeğeni harbiye nazırı olunca, İran içine harekâta memur edildi. Irak’taki muvaffakiyeti üzerine paşa oldu. Bakü’yü işgal etti. İttihatçı olduğu için tutuklanacakken, kaçıp Ankara hareketine katıldı. Rusya ile Ankara arasında aracılık yaptı. Sonra kendisinden şüphelenilince, Almanya’ya kaçtı. Zaferden sonra memlekete dönüp köşesine çekildi. Politikaya karışmadı.

    Ali İhsan Sâbis (1882-1957), Sultan Hamid’i tahttan indiren Hareket Ordusu zâbitlerindendi. Çanakkale, Kafkasya’da bulundu. Irak’ta paşalığa terfi etti. İttihatçı olduğu için Malta’ya sürüldü. Kaçıp Ankara hareketine katıldı. I. batı cephesi kumandanı oldu. Cephe kumandanı İsmet Bey ile anlaşmadı; azledilip tekaüde sevkolundu. M. Kemal’e muhalif oldu. Nazileri öven yazılar yazdı. 1947’de devlet adamlarına yazdığı imzasız mektuplar sebebiyle 15 seneye mahkûm oldu. 1954’te DP’den milletvekili seçildi. Hatıraları, Nutuk’un antitezi gibidir.

lisans

  • Herhangi bir mevzuda verilen izin. Müsaade belgesi. (Fransızca)
  • Üniversite tahsili tamamlanınca alınan diploma. (Fransızca)
  • Bir sporcunun resmi yarışmalara katılabilmesi için spor federasyonu tarafından kendisine verilen kayıt fişi veya kimlik kartı. (Fransızca)
  • İthal veya ihracı serbest bırakılmayarak (Fransızca)

mahyere

  • Muhayyerlik, beğenip seçmede serbestlik.

main

  • Saf, akar su.
  • Göz önünde akan su.
  • Cennet şerbeti.
  • Zâhir, görünen.
  • Göz değmiş, nazar değmiş.

merc

  • (Merec) Katıştırmak.
  • Kararsızlık.
  • Iztırab.
  • Bozulmak.
  • Boşa gitmek.
  • Serbest bırakmak, salıvermek.
  • Hayvanların salındığı otlak.

merhaba

  • Şâdlık, neşeli oluş.
  • Genişlik, vüs'at.
  • Müslümanlar arasında bir nevi selâmlaşma kelimesi olup, "rahat olunuz, serbest olun, hoş geldiniz" mânasında söylenir.
  • Nazımda medholunan kimseye hitâb olarak kullanılır.

mesdul

  • Salıverilmiş, serbest bırakılmış.

meşrua

  • Şeriatın kabul ettiği hâl. Yapılması serbest olup, haram olmayan. Allah'ın (C.C.) kanununda müsaade edilen. Şeriatça yapılması günah olmayan.

mevla / mevlâ

  • Yardımcı ve koruyucu olan Allahü teâlâ.
  • Sevgili, sevilen.
  • Âzâd edilmemiş, serbest bırakılmamış köle ve câriyenin sâhibi, efendisi.
  • Âzâd edilmiş köle.
  • Kölesini âzâd etmiş olan kimse.

mu'tak

  • Serbest bırakılmış köle, câriye veya esir.

mu'tık

  • Köle azad eden. Esir veya köleyi serbest bırakan.

muaf

  • Afvolunmuş. İstisna edilmiş, ayrı tutulmuş. Bağışlanmış. Serbest.

mucib-i bizzat

  • İster istemez kendisi işi yapmaya mecbur olan. Serbest ve istediği gibi hareket edemeyen. (Meselâ: Güneş ışığının, güneşin kendi zâtının zaruri neticesi olması gibi.)

müdebber

  • Âzâd olması yâni serbest bırakılıp, hürriyetine kavuşması, efendisinin vefâtına (ölümüne) bağlı kılınan köle. Böyle olan kadına müdebbere denir.

muhalla

  • Tahliye olunmuş. Boşaltılmış.
  • Serbest bırakılmış.

muhayyer

  • (Hayr. dan) Seçilmesi serbest olan. Seçmece. Beğenmece.
  • Seçilmesi serbest olan seçmece, beğenmece.
  • Seçme konusunda serbest bırakma.

muhayyir

  • İlmî şeyler arasında seçim yaparak beğenmeyi serbest eden. Muhayyer kılan.

muhtar / muhtâr

  • İhtiyar eden. Seçilmiş olan.
  • Hareketinde serbest olan. İstediğini yapmakta serbest olan. Hür.
  • Köyde veya şehrin mahallesinde seçimle o semtin idâre ve hükümet işlerini üzerine alan kimse.
  • Peygamberimiz Hz. Muhammed'in (A.S.M.) bir ism-i şerifi.
  • Seçilmiş, seçkin.
  • Hareketinde serbest olan, istediği gibi davranan.
  • Peygamberimizin isimlerinden.
  • İhtiyar sahibi, hareketinde serbest olan.
  • Serbest. Söz ve fiillerinde serbest olup, istediği gibi davranan ve dilediğini yapan.

muhtariyet

  • Hareket serbestisi olan.

mukayyed

  • Kayıtlı. Serbest olmayan. Sınırlı. Bağlı.
  • Deftere geçmiş, kaydedilmiş olan. Bağlanmış. El veya ayağında zincir, kelepçe bulunan. Mevkuf olan.
  • Bir işe ehemmiyet veren. İşine önem verip bakan.

mutlak

  • Salıverilmiş. Itlak olunmuş. Serbest.
  • Kat'i. Şüphesiz.
  • Aslâ bir şarta bağlı olmayan. Yalnız, tek.

mutlık

  • Serbest bırakan. Boşayan. Salıveren. Köle veya esiri serbest bırakan, azad eden.

mutlık-ul üsara / mutlık-ul üsârâ

  • Esirleri salıveren, esirleri serbest bırakan.

nabzgir / nabzgîr / نبض گير

  • Nabza göre şerbet veren. (Arapça - Farsça)

nitak-ı ka'be-i ulya / nitâk-ı ka'be-i ulyâ

  • Yüce Kâbe'nin örtüsü (Burada Kâbe örtüsü nutaka benzetilmiştir. Nutak ise, hanımların vücudun ortasına gelecek şekilde taktıkları ikiye bölünmüş bir elbise veya elbisenin bir parçasıdır ve yere kadar serbestçe sarkıtılır.).

nuş / nûş

  • İçen, içici. (Farsça)
  • Tatlı şerbet gibi içilecek şey. (Farsça)
  • Zevk ve safâ. (Farsça)
  • İçici, şerbet.

nuşe / nûşe

  • Şerbet içen, sevinçli.

paydos

  • Tatil, teneffüs, serbestlik. (Farsça)

şehd-ab

  • (şehd-âbe) Bal şerbeti. (Farsça)

ser-azad

  • Hür, serbest. Başı boş. (Farsça)
  • Dertsiz, rahat. (Farsça)

serbaz

  • (Çoğulu: Serbâzân) Korkusuz, cesur, cesâretli. Yiğit. (Farsça)

serbestane / serbestâne

  • Serbestçe. (Farsça)
  • Serbestçe.
  • Serbestçe.

serbesti / serbestî / سربستى

  • Serbestlik. (Farsça)
  • Serbestlik, özgürlük.
  • Serbestlik, hürlük.
  • Serbestlik. (Farsça)

serbestiyet

  • Serbestlik.
  • Serbestlik. Serbest oluş. (Farsça)
  • Serbest olma hâli.

serbestiyet-i nisvan

  • Kadınların serbestliği; özgürlükte aşırıya kaçmaları.

serbestiyet-i vicdan

  • Vicdan serbestliği, serbest olma hali.

serbülend

  • (Çoğulu: Serbülendân) Yüce. Başı yüksek. (Farsça)

şuh / şûh / شوخ

  • Şen ve hareketlerinde serbest olan. (Farsça)
  • Nazlı, işveli. (Farsça)
  • Açık saçık, hayasız. Oynak. (Farsça)
  • Oynak ve neşeli. (Farsça)
  • Hareketlerinde serbest olan. (Farsça)
  • neşeli güzel. (Farsça)

sürub

  • (Tekili: Serb) İçyağları.
  • Çekiştirmeler, azarlamalar.

tahliye / تَخْلِيَه

  • (Halâ veya halvet. den) Boşaltmak. Boş bırakmak. Serbest bırakmak.
  • Tathir etmek. Temizlemek.
  • Serbest bırakılma.
  • (تحليه) Tezyin; güzel özelliklerle donatmak, süslemek.
  • (تخليه) Tenzih; noksanlardan uzak tutma.
  • Serbest bırakma.

tahliye etme

  • Serbest bırakma.

tahrir / تحریر

  • Yazma. (Arapça)
  • Yazılma. (Arapça)
  • Kitap yazma. (Arapça)
  • Serbest bırakma. (Arapça)
  • Tahrîr edilmek: Yazılmak. (Arapça)
  • Tahrîr etmek: Yazmak. (Arapça)
  • Tahrîr ettirilmek: Yazdırılmak. (Arapça)

talik

  • Azad olunan esir. Serbest bırakılan esir.

terhis / ترخيص

  • Askeri sivil, serbest hayata geçirmek. İzin ve ruhsat vermek. Serbest bırakmak.
  • İzin verme. (Arapça)
  • Askerlik süresi dolanı serbest bırakma. (Arapça)

vareste / vâreste

  • Affedilmiş. Halâs bulmuş, kurtulmuş. (Farsça)
  • Rahat, serbest. (Farsça)
  • Afvedilmiş, halâs bulmuş, kurtulmuş, rahat, serbest.

varestegi / varestegî

  • Kurtulma, halâs bulma. (Farsça)
  • Rahatlık, serbestlik. (Farsça)
  • İlişiksizlik. (Farsça)

vişn-ab

  • Vişne şerbeti, vişne şurubu. (Farsça)

yah-aver

  • Buzlu şerbet, buzlu su. (Farsça)

zaruret / zarûret

  • Haram olan, yasaklanan bir işin yapılmasını mübâh (dînen serbest) kılan sebeb, özür.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın