LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te Sanli ifadesini içeren 277 kelime bulundu...

ab

  • Kusur, ayıp, noksanlık.

adalet-i beşeriye

  • İnsanlığın adaleti.

ademi / âdemî / آدمى

  • İnsanoğlu. (Arapça - Farsça)
  • İnsanlık. (Arapça - Farsça)

ademiyet / âdemiyet / اٰدَمِيَتْ

  • İnsanlık.
  • İnsanlık.
  • İnsanlık.

ademiyyet / âdemiyyet / آدميت

  • İnsanlık. Namuslu bir insana yakışır hâl ve tavır.
  • İnsanlık. (Arapça)
  • Adamlık. (Arapça)

ademoğlu / âdemoğlu

  • İnsanlık, insanlar.

akaid-i insaniye

  • İnsanlığa ait inançlar.

ala-yı illiyyin-i insaniyet / âlâ-yı illiyyîn-i insaniyet

  • İnsanlığın en yüksek derecesi.

alem-i beşer / âlem-i beşer

  • İnsanlık âlemi, dünyası.

alem-i beşeriyet / âlem-i beşeriyet

  • İnsanlık âlemi.

alem-i insani / âlem-i insanî

  • İnsanlık âlemi.

alem-i insaniyet / âlem-i insâniyet

  • İnsanlık âlemi.

alem-i islamiyet ve insaniyet / âlem-i islâmiyet ve insaniyet

  • İnsanlık ve İslâm âlemi.

arıza / ârıza

  • Sonradan olan, noksanlık.
  • İsabet eden belâ ve keder.
  • Bozulma.
  • Gelip geçici.
  • Hariçten gelen te'sirle olan.
  • Bir şeyin olmasına veya görülmesine mâni olan birşey.

ashab / ashâb

  • (Tekili: Eshâb) (Sahib) Arkadaş olanlar. Sahip olanlar, kullanma yetkisine sahip kişiler.
  • Halk, ahali.
  • Sahabeler, yani Peygamberimiz Hz. Muhammed'i (A.S.M.) görmüş ve mü'min olarak ona ve onun mesleğine bağlı kalmış olan zatlar. Bu kişiler, insanlık, doğruluk ve her türlü faz

ata-yı sübhan / atâ-yı sübhan

  • Her türlü eksiklik ve noksanlıktan sonsuz derece uzak olan Allah'ın lütfu, ihsanı.

avarız / avârız

  • Arızalar. Sonradan olan noksanlıklar.
  • Girinti çıkıntı, noksanlık.
  • Mânialar. Engeller.
  • Fevkalâde hallerde ve bilhassa harp sebebi ile geçici olarak alınan vergi.
  • Arızalar, aksaklıklar, noksanlıklar.

avarız-ı naks / avârız-ı naks

  • Noksanlık arızaları.

bahs

  • Noksanlık. Azlık. Nâkıs. Az.
  • Akarsu ile sulanmayıp yağmur suyu ile mahsül alınabilen tarla.
  • Zulüm. İşkence.
  • Uzaklık.
  • Gümrük almak.
  • Göz çıkarmak.

beni adem / benî âdem

  • İnsanoğlu, insanlık.

beni-adem / benî-âdem

  • Âdemoğlu, insanlık.

beşer / بشر

  • İnsan, insanlık.
  • İnsan, bütün insanlar.
  • Ebu'l-Beşer: İnsanlığın babası, Hz. Âdem.
  • İnsan. (Arapça)
  • İnsanlık. (Arapça)

beşeri / beşerî / بشری

  • İnsanlıkla ilgili, insanî. (Arapça)

beşeriyet / بَشَرِيَتْ

  • İnsanlık.
  • İnsanlık.
  • İnsanlık.

beşeriyyet / بشریت

  • İnsanlık.
  • İnsanın yaratılış özellikleri.
  • İnsanın tab' ve hilkati ve fıtrî halleri. İnsanlık.
  • İnsanlık. (Arapça)

betare

  • Eksiklik, noksanlık.

bezazet

  • Perişanlık, pejmürdelik. Kıyafetin düzgün ve intizamlı olmayışı.

büzuzet

  • Perişanlık, kıyafetsizlik, pejmürdelik, bezazet.

büzuzet-i hal / büzûzet-i hâl

  • Kıyafet pejmürdeliği, hâl perişanlığı.

çağdışı

  • Askerliğe alınma çağı dışında.
  • Çağın fikirlerine felsefesine uymayan. Bu mânada bazı kimselerin kelimeyi hakaret olarak kullanmaları dar görüşlülüğün ve cehaletin neticesidir. Çünkü çağın insanlık için zararlı öyle fikirleri ve felsefeleri vardır ki, gelecek devirler bunu anladıkları

camiiyet-i pürşan / câmiiyet-i pürşân

  • Çok ünlü, şanlı kapsayıcılık ve kapsamlılık.

cemiyet-i beşeriye

  • İnsanlık topluluğu.

cevahir-i insaniyet

  • İnsanlığın cevherleri, yetenekleri.

cevher-i insaniyet

  • İnsanlığın cevheri, özü.

cimrilik

  • Dînin ve vicdânın, mürüvvetin (insanlığın) vermeyi emrettiği yerde vermemek. Vermek kendisine zor gelmek. Bahillik, pintilik.

cömerdlik

  • Dînin, vicdânın ve mürüvvetin (insanlığın) vermeyi emrettiği yerde vermek kendisine zor gelmemek.

daire-i insaniye

  • İnsanlık dünyası.

dalalat-ı beşeriyye / dalâlât-ı beşeriyye

  • İnsanlığın sapıklığı, beşerî sapıklık.

dest-suze

  • Nişanlı kız. (Farsça)

deyr

  • (Çoğulu: Edyâr) Kilise, manastır.
  • Âlem-i insaniyet, insanlık âlemi.

dimase

  • Yumuşak.
  • Asanlık, kolaylık.

ebu'l-beşer

  • İnsanlığın atası. Hz. Âdem.

edvar-ı hamse / edvâr-ı hamse / اَدْوَارِ خَمْسَه

  • (İnsanlığın geçirdiği) Beş devir.

efazıl-ı beni adem / efâzıl-ı benî âdem

  • İnsanlığın en faziletlileri.

efazıl-ı beşer / efâzıl-ı beşer

  • İnsanlığın en faziletlileri.

efrad-ı beşer / efrâd-ı beşer

  • İnsanlığın fertleri, insanlar.

efrad-ı beşeri

  • İnsanlığı oluşturan fertler.

el-i istiğrak

  • Tanımlama edatı olup başına geldiği isim, kendisiyle ilgili bütün mânâları içerir, örneğin el- insan = bütün insanlık.

emacid

  • (Tekili: Emced) Emcedler, en şanlılar, en şerefliler, eşrefler, en fazla haysiyet ve onur sahibi olan kimseler.

emval-i müttefika

  • İnsanlığın ortak malı.

envar-ı islamiye / envâr-ı islâmiye

  • İslâmiyetin insanlığı aydınlatan nurları.

enzad

  • (Tekili: Nazad) Şanlı, şerefli, namlı ve tertibli kimseler.
  • Toprak tabakaları.

eshab-ı bedr / eshâb-ı bedr

  • İslâm târihinin ilk ve en önemli muhârebesi olan Bedr savaşında Peygamber efendimiz ile birlikte Mekkeli müşriklere (puta tapanlara) karşı harbedip kıyâmete kadar unutulmayacak şanlı bir zafer kazanan üç yüz on üç kahraman mücâhid.

esil

  • Şerefli, şanlı, namlı, haysiyetli, itibarlı ve otoriter kişi.

fahir

  • (Fâhire) İftihar eden. Kendi amelini ve kendini beğenen. Övünen.
  • Şa'şaalı. Ağır. Parlak. Şanlı.
  • Büyük ve iyi nesne.
  • Koruğu büyük çekirdeksiz hurma.
  • Memeleri büyük deve.

fahr-i beşer / فَخْرِ بَشَرْ

  • İnsanlığın iftiharı olan Hz. Muhammed (a.s.m.).
  • İnsanlığın kendisi ile övündüğü Peygamberimiz (asm).

fatır-ı akdes / fâtır-ı akdes

  • Varlıkları hiç yoktan benzersiz olarak yaratan ve bütün noksanlıklardan yüce olan Allah.

fe-sübhanallah

  • Allah (C.C.) ne güzel yaratmış; Allah Sübhândır, bütün noksanlıklardan münezzehtir; Her şey kendine tesbih eder (anlamında olup hayret ve taaccübü ifâde için söylenir.)

fesad-ı beşeri / fesad-ı beşerî

  • İnsanlığın fesada girmesi, bozulması.

fesübhanallah

  • Allah bütün noksanlıklardan uzaktır.

fıtrat-ı insaniyet

  • İnsanlığın yaratılışı, tabiatı.

gaye-i insaniyet

  • İnsanlığın gaye ve maksadı.

gıda-yı insaniye

  • İnsanlığın gıdası, beslenmesi.

gudat

  • Ayıp, zillet, noksanlık.
  • Ter u taze olmak.

hak teala ve tekaddes hazretleri / hak teâlâ ve tekaddes hazretleri

  • Varlığı gerçek olan, her şeyi hakkıyla yaratan ve her hakkın sahibi olan ve her türlü kusur ve noksanlıktan sonsuz derece uzak olan yüce Allah.

hakesari / hakesarî

  • Perişanlık, düşkünlük. (Farsça)

haksari / hâksarî

  • Perişanlık, düşkünlük, rezillik.

hal-i perişaniyet / hâl-i perişaniyet

  • Perişanlık hâli.

halife-i zişan / halife-i zîşân

  • Şanlı halife.

harika-i beşeriye

  • İnsanlık harikası.

hasais-i insaniyye / hasâis-i insâniyye

  • İnsanlık hassaları.

hasb-el beşeriyye

  • İnsanlık hali olarak, insanlık dolayısıyla.

hasbe'l-beşeriye

  • İnsanlık cihetiyle, insanlık icabı.
  • İnsanlık gereği.

hasbelbeşeriye

  • İnsanlık icabı olarak.

hasbelbeşeriyye

  • İnsanlık dolayısıyla.

hata-yı beşeri / hatâ-yı beşerî

  • İnsanlığın yanlışı.

havarık-ı beşeriye / havârık-ı beşeriye

  • İnsanlık harikaları.

hayat-ı akdes

  • Cenâb-ı Hakkın Zâtına mahsus, her türlü noksanlıktan mukaddes hayatı.

hayat-ı beşer

  • İnsanlık hayatı.

hayat-ı içtimaiye-i insaniye

  • İnsanlığın toplum hayatı.

hayat-ı içtimaiye-i siyasiye-i beşeriye

  • İnsanlığın sosyal ve siyasî hayatı.

hayat-ı insaniye

  • İnsanlık hayatı.

hibriziyy

  • Acem askerlerinden şanlı bir süvârinin adı.

hikmet-i aliye-i beşeriyet / hikmet-i âliye-i beşeriyet

  • İnsanlığın yüksek hikmeti, gayesi.

himemat-ı sübhani / himemat-ı sübhânî

  • Her türlü kusur ve noksanlıktan uzak olan Allah'ın himmetleri, mânevî yardımları.

hitabat-ı sübhaniye / hitâbât-ı sübhâniye

  • Her türlü kusur ve noksanlıktan uzak olan Allah'ın kendine has hitap ve konuşmaları.

hıtbe

  • Okunmuş.
  • Söz kesilmiş, nişanlı kız veya kadın.

horasani / horasanî

  • Horasana ait. Horasanlı. (Farsça)
  • Sarıktan daha büyük görünen hoca kavuğu. (Farsça)

hubb-u insaniyet

  • İnsanlık sevgisi.

hums-u beşer

  • İnsanlığın beşte biri.

hüsn-ü insaniyet

  • İnsanlığın güzelliği.

hüsn-ü mücerred

  • Kusur ve noksanlıktan arınmış güzellik.

içtimaat-ı insaniye / içtimaât-ı insaniye

  • İnsanlığın sosyal hayatları.

içtimaiyat-ı beşeriye / içtimaiyât-ı beşeriye

  • İnsanlığın sosyal hayatı.

içtimaiyat-ı insaniye / içtimaiyât-ı insaniye

  • İnsanlığın sosyal hayatları.

içtimaiye-i beşeriye

  • İnsanlığın toplum hayatı.

ihcaf

  • Noksanlık, eksiklik, kusurluluk.

ihtilal-i beşer / ihtilâl-i beşer

  • İnsanlıktaki bozukluk, karışıklık.

ihtiraat-ı beşeriyye / ihtirâât-ı beşeriyye

  • İnsanlığın gerçekleştirdiği icatlar, buluşlar.

ihtişam

  • Debdebe. Şanlı görünüş.
  • Etbâ dairesi ve takımının kalabalığı.

ilm-i beşer

  • İnsanlığın ortaya çıkardığı ilim.

imtihan-ı beşer

  • İnsanlığın denenmesi, sınavı.

inkılabat-ı beşeriye / inkılâbât-ı beşeriye

  • İnsanlığın köklü değişimleri.

insani / insânî / انسانى

  • İnsanlık. (Arapça)
  • İnsan ile ilgili. (Arapça)

insaniyet / insâniyet / اِنْسَانِيَتْ

  • İnsanlık, vicdanlılık. İnsana yakışır hâl ve durum.
  • İnsanlık.
  • İnsanlık.
  • İnsanlık.

insaniyet-i kübra / insaniyet-i kübrâ / اِنْسَانِيَتِ كُبْرَا

  • Büyük ve en makbul olan insânlık, yâni, İslâmiyet.
  • En büyük insanlık.
  • En büyük insanlık.

insaniyeten

  • İnsanlık bakımından.

insaniyetkarane / insaniyetkârâne

  • İnsanlığa yaraşır şekide.
  • İnsanlığa yakışırcasına, insanca.

insaniyetperver / اِنْسَانِيَتْ پَرْوَرْ

  • İnsanlığı seven, iyi insan.
  • İnsanlıksever.
  • İnsanlığa hizmet etmeyi seven.

insaniyetperverlik

  • İnsanlığı sevmek.

insaniyyet / insâniyyet / انسانيت

  • İnsanlık. (Arapça)

intibah-ı beşer

  • İnsanlığın uyanışı.

irtisam

  • Resmedilmek, resmi çıkmak, resimli ve nişanlı olmak.
  • Emrolunan şeye imtisâl etmek.
  • Cenâb-ı Hakkı tekbir ve O'na ilticâ etmek.

ism-i tafdil

  • Renge, şekil ve vasfa dâir (ef'al) vezninde olan mutlak ve uzuv noksanlığına delâlet etmemek üzere mukâyeseli üstünlük ifâde eden sıfatlardır. Daha büyük, en büyük, daha küçük, en küçük, en güzel, daha güzel gibi mânâlara gelir. (Kebir kelimesinin ism-i tafdili: Ekber; sağir kelimesinin ism-i tafdil

ismet-i beşer

  • İnsanlığın masumluğu, suçsuzluğu.

iştibak

  • (Şebeke. den) Örülmek. Örgülenmek.
  • Karşılıklı birbirine geçmek.
  • Perişanlık.
  • Zâhir olmak.
  • Koz: Güneş battıktan sonra gökte kum taneleri gibi görünen karışık yıldızlar.

istifade-i beşer

  • İnsanlığın faydalanması, yararlanması.

istirahat-i beşeriye

  • İnsanlığın rahatı, huzuru.

ızazat

  • Noksanlık.

kaddese

  • Takdis etti, takdis eder, takdis etsin, mutlu olsun (gibi mânada en mübarek bir şeyin kudsiliğini, kusur ve noksanlıktan uzaklığını, müberra olduğunu bildirir fiil.)

kafile-i beni-adem / kafile-i benî-âdem

  • İnsanlık topluluğu.

kahraman-ı alişan / kahraman-ı âlişan

  • Şanlı kahraman.

kelime-i sübhani / kelime-i sübhânî

  • Allah'ın her türlü noksanlıktan uzak olduğunu dile getiren kelime.

kemal sıfatları / kemâl sıfatları

  • Allahü teâlânın zâtında ve işlerinde hiçbir kusûr, karışıklık, değişiklik ve noksanlık olmadığını gösteren hayât (diri olmak), ilim (bilmek), sem' (işitmek), basar (görmek), kudret (gücü yetmek), irâde (istemek), kelâm (söylemek) ve tekvîn (yaratmak) sıfatları. Bunlara Subûtî, Hakîkî ve Kâmil sıfatl

kemal-i ilahi / kemâl-i ilâhî

  • Allah'ın bütün noksanlıklardan yüce ve en mükemmel sıfatlara sahip olması.

kemal-i merhamet ve mürüvvet / kemâl-i merhamet ve mürüvvet

  • Mükemmel bir şefkat ve insanlık.

kemalat-ı kudsiye / kemâlât-ı kudsiye

  • Noksanlıklardan uzak mükemmellikler.

kerem-i sübhaniye

  • Bütün noksanlıklardan uzak olan Allah'ın cömertliği, ikramı.

kervan-ı beni beşer / kervân-ı benî beşer

  • İnsanlık kervanı, dünya yolculuğunu sürdüren insanlık kafilesi.

kızıl alev

  • İnsanlığı inkarcılığa yönelterek dünyada da, âhirette de ateşe atan dinsizlik rejimi.

kızıl ejder

  • İnsanlığı inkarcılığa yönelten dinsizlik rejimi.

korsan gemisi

  • Deniz hırsızlığı ve korsanlık yapan gemiler. Düşman gemilerini basarak mallarını alan bir devletin donanma gemilerine de aynı ad verilirdi.

kuddus / kuddûs

  • Kusur ve noksanlıklardan müberrâ olan, en mukaddes. Hiç eksiği olmayan, pâk, temiz. Cenab-ı Hakk'ın sıfatlarındandır.
  • Mübarekliğin hadsiz derecesini ifâde eder. "En mukaddes" gibi.
  • Kusur ve noksanlıklardan uzak, pak ve temiz olan Allah.
  • Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Azamet ve celâline, büyüklüğüne lâyık olmayan, noksanlık ve eksiklik getiren şeylerden, his organlarının anladığı, hayâl gücünün hayâl ettiği, hâtıra gelen ve düşünülebilen her türlü vasıftan ve özellikten münezzeh, pâk ve temiz olan.

kur'an-ı ezher / kur'ân-ı ezher

  • Parlak Kur'ân (ayrıca burada Kur'ân, insanlığın bütün kabiliyet ve donanımının gelişmesine hitap ettiği için evrensel üniversite anlamında Ezher Üniversitesine benzetilmiş de olabilir.).

kur'an-ı hatib-i mu'cizbeyan / kur'ân-ı hatib-i mu'cizbeyan

  • İnsanlığa hitap eden açıklama ve ifadeleriyle mu'cize olan Kur'ân.

kusur

  • Noksanlık. Eksiklik. Noksan ve âcizlik. İhmal. Tedbirsizlik.
  • Cem' olmalar.
  • Pahalanmak.
  • Eksilmek.
  • Şiddetli olan şeyin yavaşlayıp sâkin olması.
  • Bereketlenmek.
  • İmtina', âciz olmak.
  • Bir hesabın üstü. Artan kısım.
  • (Tekili: Kasr) Kası

lezzet-i mukaddese

  • Her türlü noksanlıktan uzak lezzet.

ma'yubat

  • (Tekili: Ma'yube) Ayıplanacak şeyler. Eksiklikler, noksanlıklar, kusurlar.

maden-i insaniyet

  • İnsanlığın özü.

mahiyet-i beşeriyet

  • İnsanlık mahiyeti, özelliği.

mahiyet-i insaniye / mâhiyet-i insaniye / مَاهِيَتِ اِنْسَانِيَه

  • İnsanlığın iç yüzü.

mahv

  • Harab olma. Yıkılma. Ortadan kalkma. Çökme. Bozulma.
  • Tas: Beşeri noksanlıklardan kurtuluş hâli.

maib / maîb

  • (Çoğulu: Maâyib) Kusur, eksiklik, noksanlık. Leke.
  • Ayıplanmış.

makasıd-ı insaniyet / makasıd-ı insâniyet

  • İnsanlık maksadları. İnsanlığın gayeleri.

malik-i zişan / mâlik-i zîşan

  • Şanlı ve şerefli sahip.

maneviye-i beşeriye / mâneviye-i beşeriye

  • İnsanlığın mânevî dünyası.

maslahat-ı beşer

  • İnsanlığın yararı.

maslahat-ı beşeriye

  • İnsanlığın yararı.

medeniyet-i beşeriye

  • İnsanlığın medeniyeti.

medeniyet-i insaniye

  • İnsanlık medeniyeti, uygarlığı.

medine-i medeniyet-i insaniye

  • İnsanlığın uygarlık şehri.

menafi-i beşeriye / menâfi-i beşeriye

  • İnsanlığın yararına olan şeyler.

menfaat-i beşer

  • İnsanlığın menfaati, yararı.

menfaat-i insaniye

  • İnsanlığın yarar ve çıkarı.

menkase

  • Eksiklik, noksanlık.

meratib-i beşeriye

  • İnsanlığa ait mertebeler, dereceler.

merdi / merdî

  • Erlik, erkeklik. (Farsça)
  • Merdlik, cesurluk, yiğitlik. (Farsça)
  • İnsanlık, hamiyet. (Farsça)

merdümi / merdümî / مردمى

  • Adamlık, insanlık. (Farsça)
  • İnsanlık. (Farsça)
  • Yiğitlik. (Farsça)

mesele-i insaniye

  • İnsanlık meselesi.

meslebe

  • (Çoğulu: Mesâlib) Eksik, kusur, noksanlık, ayıp.

mevla / mevlâ

  • Sahib. Rabb.
  • Efendi. Köleyi âzad eden.
  • Şanlı. Şerefli. Mâlik.
  • Mün'im-i Mutlak olan Cenab-ı Hak (C.C.).
  • Terbiye eden, mürebbi.
  • Yardımcı, muavenet eden.
  • Dost ve komşu.
  • Azâd olan.
  • Efendi, sahip.
  • Allah.
  • Kul, köle, azat eden.
  • Velî, veliyeti olan.
  • Şanlı, şerefli.
  • Yardımcı.
  • Mürebbi, terbiye eden.

mide-i insaniyet

  • İnsanlık midesi, insanî değerlerle doyan mide.

millet-i insaniye

  • İnsanlık milleti, bütün insanoğlu.

mislak

  • Fesih lisanlı, güzel konuşan.
  • Kırkbeş sene yaşayan adam.

müftehir

  • (Fahr. dan) İftihar eden. Öğünen.
  • Sırf Allah rızası için menfaatsiz hizmet eden.
  • Şanlı, şerefli.

muhabbet-i insaniye

  • İnsanlık sevgisi.

muhabbet-i insaniyet

  • İnsanlık sevgisi.

mühacene

  • Kabahat, noksanlık, nâkıslık.
  • Asılsızlık.
  • Ayıplı söz söylemek.
  • İlmi zâyi olmak.

mukadderat-ı beşeriye

  • İnsanlığın kaderi; Allah tarafından insanlık için takdir olunmuş işler, başa gelecek olaylar.

mukadderat-ı nev-i beşer

  • İnsanlığın kaderi; Allah tarafından takdir olunmuş işler, başa gelecek olaylar.

mukteza-yı beşeriyet / muktezâ-yı beşeriyet

  • İnsanlık gereği, insan olmanın icabı.

mukteza-yı insaniyet

  • İnsanlığın gereği.

muktezā-yı insaniyet / مُقْتَضَايِ اِنْسَانِيَتْ

  • İnsanlığın gereği.

münezzeh

  • Tenzih edilmiş, temiz, arı, noksanlıklardan uzak.
  • (Nezahet. den) Tenzih edilmiş, teberri edilmiş.
  • Pâk, kusur ve noksanlıklardan uzak. Hiç bir şeye muhtaç olmayan. Kötülükten, kusurdan ve noksanlık gibi şeylerden tenzih edilen.

mürue

  • Adamlık, insanlık.

mürüvvet / مروت / مُرُوَّتْ

  • İnsaniyet. İnsanlığa uygun olan şeyi yapmak. Güzel ve iyi şeyleri alıp, kötü şeyleri ve hâlleri bırakmak.
  • Ana baba saadeti.
  • Mertlik, yiğitlik.
  • Reculiyet.
  • İnsanlık, yiğitlik. Muhtâc olanlara, lâzım olan şeyleri vermek, başkalarına faydalı olmak, iyilik yapmak arzusu, insanlık. Adâleti yerine getirme ve hiç kimseden intikam almayı istememe.
  • İnsanlık. (Arapça)
  • İyilik. (Arapça)
  • Mertlik, insanlık.

mütevessim

  • Bir şeyi çözmeğe çalışan.
  • Nişanlı, alâmetli ve bezenmiş kişi.

na-merd

  • Korkak. (Farsça)
  • İnsaniyetsiz, sözünde durmayan. Alçak, insanlık hislerinden habersiz. (Farsça)

na-tamami / na-tamamî

  • Eksiklik, noksanlık. (Farsça)

nakisa / nakîsa / نَق۪يصَه

  • Noksanlık.

nakise / nakîse / nâkise

  • Kusur, ayıb, eksiklik, kabahat, noksanlık.
  • Gıybet.
  • Eksiklik, noksanlık.
  • Noksanlık, eksiklik.

naks / نَقْصْ

  • Eksiklik, noksanlık.
  • Noksanlık, eksiklik.
  • Noksanlık.

namaver / nâmâver / نام آور

  • Ünlü, sanlı. (Farsça)

namberdar / nâmberdar / نامبردار

  • Şanlı, ünlü, ad salmış, meşhur. (Farsça)
  • Ünlü, sanlı. (Farsça)

namzed / نامزد

  • (Nâm-zed) İsteyen veya istenilen kimse. (Farsça)
  • Sözlü. Nişanlı. (Farsça)
  • Bir vazifeye tayin edilmesini isteyen veya istenilen kişi. Aday. (Farsça)
  • Aday. (Farsça)
  • Nişanlı. (Farsça)

nasut

  • İnsanlık. İnsanlar ve onlarla alâkalı şeyler.

nasuti / nasutî / nâsûtî / ناسوتى

  • Dünya ile ilgili, insanlığa ait, insanlıkla ilgili.
  • İnsanlık ile ilgili. (Arapça)

nebih

  • (Nebihe) Namlı, şanlı şerefli.

nebiyy-i ekrem

  • İnsanlığın en şereflisi olan peygamber; Hz. Peygamber (a.s.m.).

nefs-i mutmainne

  • İyiliği kötülükten ayırt ettirerek insanlık vazifesini tanıttıran ve vicdanına rahatlık veren hâl. İnsanı Allah'a yaklaştıran hâl. Günaha meyleden kötü sıfatlardan temizlenmiş ve güzel ahlâk ile muttasıf olarak kurb-u İlâhiye itmi'nan ve istikrar kazanmış olan insan iradesi. Nefsin, Allah'ın emirler

nekais

  • Noksanlıklar.

nev'-i beni adem / nev'-i benî âdem

  • Âdemoğulları, insanlık türü.

nev'i beşer

  • İnsan türü, insanlık.

nev'in saadeti

  • İnsanlık türünün, insanlığın mutluluğu.

nev'in umumu

  • Türün bütünü, insanlığın tamamı.

nev-i beni beşer / nev-i benî beşer

  • İnsanoğlu, insanlık türü.

nev-i beşerin humsu

  • İnsanlığın beşte biri.

nev-i insan

  • İnsan türü, insanlık.

nev-i insani / nev-i insanî

  • İnsan türü, insanlık.

nevakıs

  • Noksanlıklar, eksiklikler.

nevakıs-ı kanuniye

  • Kanunî noksanlık, yasal eksiklik.

nevibeşer

  • İnsan cinsi, insanlık.

noksani / noksanî

  • Eksiklik ve noksanlıkla alâkalı.

noksaniyet / noksâniyet

  • Eksiklik, noksanlık.
  • Noksanlık, eksiklik.
  • Noksanlık, eksiklik.

nübüvvet-i mutlakanın mebhasi

  • Mutlak peygamberlik; peygamberliğin insanlık için zorunluluğunu ispat eden bölüm.

on üç asr-ı beşer

  • Peygamber Efendimizden sonra insanlığın yaşadığı on üç asır, on üç yüzyıl.

perişani / perişanî

  • Perişanlık, dağınıklık. (Farsça)
  • Düzensizlik, bozgunluk. (Farsça)
  • Yoksulluk, fakirlik. (Farsça)

perişaniyet

  • Perişanlık.

pür-şer beşer

  • Çok günahkâr insanlık.

rahat-ı beşeriye

  • İnsanlığın rahatı.

ratb-ül lisan / ratb-ül lisân

  • Yumuşak sözlü. Mülâyim lisanlı.

resul-i zişan

  • Şanlı peygamber, Hz. Muhammed (s.a.v.).

rub'-u nev-i beşer

  • İnsanlığın dörtte birisi.

saadet-i beşeriye

  • İnsanlığın mutluluğu.

saadet-i nev'iye

  • İnsan türünün, insanlığın mutluluğu, huzuru.

şahbaz

  • İri ve beyaz doğan kuşu. (Farsça)
  • Mc: Çevik ve becerikli. Yiğit, şanlı, kahraman. (Farsça)

sahib-i zişan / sahib-i zîşân

  • Şanlı sahip.

sahife-i efkar / sahife-i efkâr

  • Düşünceler sayfası; kamuoyu, insanlığın genel düşünce sayfası.

şahsiyet-i ademiyet / şahsiyet-i âdemiyet / شَخْصِيَتِ آدَمِيَتْ

  • İnsanlığın şahsiyeti ve kişiliği.

şahsiyet-i beşeriyet

  • İnsanlık şahsiyeti, beşeri kişiliği.

şaibe

  • Leke, kir, pislik, süprüntü.
  • Eksiklik, noksanlık, hata.

saltanat-ı insaniyet

  • İnsanlık saltanatı; otorite ve egemenliği.

samha

  • Kolaylık. Asânlık. Sühulet.

san'at ve fünun-u beşeriye

  • İnsanlığa ait san'at ve ilimler.

şan-ı üstad / şân-ı üstad

  • Şanlı Üstadın hâl ve durumu, şan ve şerefi.

sanayi-i beşeriye

  • İnsanlığa ait san'atlar, endüstri.

şeayir

  • (Tekili: Şâire) Hac için hazırlanan nişanlı kurbanlar. Şâireler. Safâ. Merve, Mina ve Arafat gibi, menâsik-i haccın edâ edilecek yerleri ve dinin alâmetleri. Menâsik ve âyin rüsumu.

sefalet / sefâlet / سَفَالَتْ

  • Perişanlık, yoksukluk.
  • Perişanlık, yoksulluk.

şehbaz / şehbâz

  • Atik, becerikli, şanlı yiğit.

selam / selâm

  • Esmâ-i hüsnâdan (Allahü teâlânın güzel isimlerinden). Zâtı ayıplardan (kusurlardan), sıfatları noksanlıklardan ve işleri kötülüklerden uzak, temiz olan.
  • İki müslüman karşılaşınca veya ayrılırken birinin diğerine; "Es-selâmü aleyküm" veya "Selâmün aleyküm" yâni dünyâda ve âhirette sel

şeref-i insaniyet

  • İnsanlığın şerefi.

şeref-i nev-i insan

  • İnsanlığın şerefi.

servet-i insaniye

  • İnsanlığın serveti.

şevayib

  • (Tekili: Şayibe) Şâyibeler, noksanlıklar, ayıplar.

sevk-i insaniyet

  • İnsanlığın sevki; beşerî istidat ve kabiliyetlerin yönlendirmesi.

sevkü'l-insaniyet

  • İnsanlığın yönlendirilmesi.

seyyidü'l-beşer

  • Bütün insanlığın büyüğü, efendisi olan Hz. Muhammed (a.s.m.).

seyyidü'l-beşer muhammed

  • İnsanlığın efendisi Hz. Muhammed (a.s.m.).

siz misiniz şu şanlı ecdadımızla bizi rapt eden rabıtamızın hadd-i evsatı?

  • Siz misiniz şu şanlı dedelerimizle bizim aramızdaki ortak bağ ve ortak nitelik.

sübhanellah / sübhânellah

  • Allahü teâlâyı noksanlık ve kusur olan şeylerden tenzîh ederim, uzak tutarım mânâsına, mübârek, kıymetli bir söz.

sukut-u insaniyet

  • İnsanlığın alçalışı.

sultan-ı insaniyet

  • İnsanlığın sultanı, hükümdarı.

şuridegi / şuridegî

  • Karışıklık, perişanlık. (Farsça)
  • Tutkunluk, düşkünlük. (Farsça)

tabaka-i insaniye / tabaka-i insâniye

  • İnsanlık tabakası, derecesi.

tarih-i beşer

  • İnsanlık tarihi.

tarih-i beşeri / tarih-i beşerî

  • İnsanlık tarihi.

tarih-i beşeriye

  • İnsanlık tarihi.

tarih-i beşeriyet

  • İnsanlık tarihi.

taun-u beşeri / tâun-u beşerî

  • İnsanlık hastalığı.

tebrie etmek

  • Beraat etmek, kusur ve noksanlıktan uzak tutmak.

tenezzüh-ü zati / tenezzüh-ü zâtî / تَنَزُّهُ ذَاتِي

  • (Allah'ın) Zatının her türlü kusur ve noksanlıktan uzak olması.

tenkis / tenkîs / تَنْق۪يصْ

  • Noksânlıkla suçlama.

tenzih / tenzîh

  • Suç ve noksanlıktan uzak saymak. Cenab-ı Hakk'ı (C.C.) her çeşit kusur, noksan, şerik gibi hallerden uzak bilip söylemek.
  • Kabahati yok olduğu anlaşılmak ve onu ifade etmek.
  • Suç ve noksanlıktan uzak saymak.
  • Kabahatsiz olduğu anlaşılmak ve onu ifade etmek.
  • Allahü teâlâyı, şânına lâyık olmayan şeylerden, her türlü eksik ve noksanlıklardan uzak tutmak.

terakkiyat-ı beşer

  • İnsanlığa ait kalkınmalar, yükselmeler, ilerlemeler.

terakkiyat-ı beşeriye / terakkiyât-ı beşeriye

  • İnsanlığa ait terakkiler, kalkınmalar.

terakkiyat-ı maneviye-i beşeriye / terakkiyât-ı mâneviye-i beşeriye

  • İnsanlığın mânevî ilerlemesi, yükselmesi.

terbiye-i muhammediye

  • Hz. Muhammed'in insanlığa getirdiği terbiye.

tercüman-ı alişan / tercüman-ı âlişan

  • Şanlı tercüman.

tercüman-ı zişan / tercüman-ı zîşân

  • Şanlı Tercüman; Allah'tan aldığı bilgileri insanların anlayacağı şekilde anlatan Peygamberimiz Hz. Muhammed.

teşaub-u akvam / teşâub-u akvam

  • İnsanlığın çeşitli milletlere ayrılması, etnik çeşitlilik.

teşettüt-ü hal

  • Dağınıklık, perişanlık.

teştir

  • Bir nesneye ayıp vermek, noksanlık vermek.

ubudiyet-i beşeriye / ubûdiyet-i beşeriye

  • İnsanlığın ibadeti, kulluğu.
  • İnsanlığın ibâdet ve kulluğu.

uhuvvet-i insaniye

  • İnsanların birbirlerine olan kardeşliği, insanlık kardeşliği.

ula

  • Şanlı, şerefli kimse.

uruk-u insaniyetkarane / uruk-u insaniyetkârane / uruk-u insaniyetkârâne

  • İnsanlığa yakışır damar, kök veya huylar. (Farsça)
  • İnsanlık değerlerini harekete geçiren damarlar, insanlık damarı, insanî duygular.

üss

  • Esas, asıl. Kök, temel.
  • Askerlikte herhangi bir düşman hücumuna karşı esas dayanak olmak üzere önceden hazırlanmış yer.
  • Harb gemilerinin, noksanlıklarını tamamladıkları yer.
  • Mat: Bir sayının hangi kuvvete çıkarıldığını gösteren sayı.

üstad-ül beşer

  • Beşerin bütün insanlığın üstadı, hocası, daha bilgili ve ârif. Muhammed Aleyhissalâtü Vesselam.

üstadü'l-beşer

  • Bütün insanlığın üstadı, hocası; Hazret-i Muhammed (a.s.m.).

vazife-i beşeriye

  • İnsanlık görevi.

vazife-i beşeriyet

  • İnsanlığın görevi.

vazife-i insaniye

  • İnsanlık görevi.

vazife-i insaniyet / vazife-i insâniyet

  • İnsanlık görevi.

vaziyet-i insaniye

  • İnsanlıkgörevi.

zaman-ı adem / zamân-ı âdem

  • Hz. Âdem zamanı, insanlığın ilk devresi.

zarar-dide

  • Zarar görmüş olan. Ziyana, kayıba, noksanlığa uğramış olan. (Farsça)

zat-ı mukaddes / zât-ı mukaddes

  • Her türlü noksanlık ve çirkinlikten yüce olan Zât, Allah.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın