REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te Samimi ifadesini içeren 95 kelime bulundu...

ahilla

  • (Ehillâ) Sadık ve samimi arkadaşlar. En sadık dostlar. Haliller.

ahlal

  • (Tekili: Hıll) Samimi dostlar, yâranlar.

an-samim-il kalb

  • Derûn ve kalbden, riyâdan âri ve hâli olarak. Kalbin samimiyyeti ile.

an-samimin

  • Kalbden. Riyasızlıkla. Samimiyetle. İçten.

arz-ı ihlas / arz-ı ihlâs

  • Samimiyeti ve içtenliğini sunma.

asdak

  • (Tekili: Sıdk) Samimi şeyler.

asdika

  • Samimi dostlar, sadıklar.

aşk-ı ihlas / aşk-ı ihlâs

  • Büyük bir samimiyet, çalışma, iş ve davranışlarda yalnızca Allah'ın rızasını gözetme gayret ve aşkı.

bi-gışş / bî-gışş

  • Hilesiz, safi, karışıksız. (Farsça)
  • Samimi. (Farsça)

ca'li / ca'lî

  • Uydurma, samimi olmayan, sahte, düzme ve taklid.

can ü gönülden

  • Candan, gönülden, kalbin bütün samimiyetiyle.

derece-i sadakat / derece-i sadâkat / دَرَجَۀِ صَدَاقَتْ

  • Samîmî bağlılık derecesi.

dost

  • Samimi arkadaş.

dua-yı ihlasiye / dua-yı ihlâsiye

  • Büyük bir samimiyet, iş ve ibadette yalnız Allah rızasını gözeterek yapılan dua.

ehl-i sadakat / ehl-i sadâkat / اَهْلِ صَدَاقَتْ

  • Samîmî bağlı olanlar.

el-hubbu fillah muhibb-i muhlis / el-hubbu fillâh muhibb-i muhlis

  • Allah için, hâlis ve samimî bir şekilde seven.

fenafilihvan

  • (Fenâ fi-l-ihvân) Tefâni. Yani; kardeşlerin birbirinde fâni olması; kendi hissiyat-ı nefsaniyesini unutup, kardeşlerinin meziyyât ve hissiyâtı ile fikren yaşaması. Samimi ihlâs üzerine müesses en yakın dostluk, en fedakâr ve en civanmert kardeşlik.

fırka-i halisa / fırka-i hâlisa

  • Samimî grup, samimî, içten kişilerin partisi.

gözdağı

  • Mc: Birini istenilen yola getirmek için samimi olmayan şiddet gösterişleriyle korkutmak ve tehdit etmek. (Türkçe)

hak-perest

  • Doğruluktan ayrılmayan, doğruluğu ciddi ve samimi seven. Hakka iman eden ve hak üzere âmil olan. (Farsça)

hakiki ihlas / hakikî ihlâs

  • Gerçek ihlâs, ibadet ve davranışlarda sadece Allah rızasını gözetme; samimiyet.

halalet

  • İki şeyin arası açık olmak.
  • Dostluk. Samimi dostluk.

halil / halîl

  • Samimi dost. Sâdık dost.
  • Nahif ve fakir kimse.
  • Samimi dost.

haliliye / halîliye

  • Dostane münasebet ve samimi kardeşlik.

haliliyye

  • Samimi dostluk ve kardeşlik.

halis / خالص / hâlis / خَالِصْ

  • İhlaslı, Samimi.
  • Samîmî.

halisane / hâlisâne / خَالِصَانَه

  • Samîmiyetle.

halisen / hâlisen

  • Samimî olarak.

halisen lillah / hâlisen lillâh

  • Samimi bir şekilde, sadece Allah rızası için.

halisiyet / hâlisiyet

  • Samimilik.

hamim

  • Sıcak ve kızgın su.
  • Yakın hısım, soy sop.
  • Samimi arkadaş.

has ve halis kardeşler / has ve hâlis kardeşler

  • Kıymetli ve ileri gelen; samimî mühim talebeler.

hilalet

  • Samimi dostluk.

hıllet

  • Samimî dostluk, takdir edici arkadaşlık.

hillet

  • (Çoğulu: Hillel - Hilâl) Samimi ve cân-ı gönülden olan dostluk. En güzel takdir edici ve samimi arkadaşlık.
  • Kılınç gediği.
  • Nakışlı deri.
  • Ağızda bâki kalan dişler.
  • Dişler arasında kalan yemek artığı.

hıllet-i ibrahim

  • İbrahim'in (a.s.) dostluğu, dostluk sıfatı olan samimî dostluk, takdir edici arkadaşlık.

hizb-ül kur'an

  • Kur'an Cemaatı. Kur'an'a ciddi ve samimi olarak bağlanıp, ona hizmet için mücahidane bir surette çalışan ve fenâlıklardan korunan müslümanların topluluğu ve cereyanı.
  • Kur'an'ın bir cüz'ünün dörtte biri.
  • Zikir ve dua için Kur'an'dan alınmış bir kısım âyetler.

hulalet

  • Samimi dostluk arkadaşlık.

hullet

  • (Çoğulu: Hulel) İçten, samimi sevgi. Dostluk. Muhabbet. Haslet.

hulus / hulûs / خُلُوصْ

  • Hâlislik. Saflık.
  • Samimiyet. Hâlis dostluk. İçden davranmak. Her hayırlı işi ve ameli Allah rızâsını niyet ederek yapmak.
  • İçtenlik, gönülden gelen samimiyet.
  • Samîmiyet, hâlis ve saf olma.

hulus-i kalb

  • Kalbden, gönülden, içten samimiyet.

hulus-i niyet / hulûs-i niyet

  • Halis, samimi niyet.

hulus-u niyet / hulûs-u niyet

  • Halis, samimî niyet.

hulusi

  • Samimi, candan. Hâlis ve içi temiz olan.

hulusiyet / hulûsiyet

  • Halislik, samimilik, temizlik.

hulusiyyet

  • Hâlislik. Samimi dostluk.

huluskar / huluskâr

  • Bir insana karşı samimi muhabbeti olan. (Farsça)
  • Dalkavuk. Menfaati için sevgi ve iyi muamele gösteren. (Farsça)

huluskarane / huluskârâne

  • Samimi muhabbet ve sevgi ile. (Farsça)
  • İkiyüzlülükle, dalkavuklukla. (Farsça)

ibadet-i halisa / ibadet-i hâlisa

  • Samimiyetle, içtenlikle yapılan ibadet.

içtihadat-ı safiyane / içtihadat-ı sâfiyâne

  • Samimî, hâlis bir şekilde sırf Allah rızası için yapılan içtihadlar.

içtihadat-ı safiyane ve halisane / içtihadât-ı sâfiyâne ve hâlisâne

  • Samimi ve sâfi bir inanç ve niyetle yapılmış içtihadlar.

ihevat

  • (Tekili: İhve) Samimi ve sâdık arkadaşlar. Candan dostlar.
  • Tarikat arkadaşları.

ihlas / ihlâs / اِخْلَاصْ

  • (Hulus. dan) Kalbini safi etmek. İçten, samimi, riyasız sevgi. İçten gelen sevgi ile doğruluk ve bağlılık.
  • Sırf Allah emretmiş olduğu için ibadet etmek. Yapılan ibadet ve işlerde hiçbir karşılık ve menfaati, hakiki ve esas gaye etmeyerek yalnız ve yalnız Allah rızasını esas maksat ve
  • Samimiyet, doğruluk, riyasızlık. Kur'ân-ı Kerim'in 112. Sûresi.
  • Allah rızâsını esas tutma, samîmiyet.

ihlas-ı etem / ihlâs-ı etem

  • En mükemmel bir ihlâs, samimiyet; ibadet ve davranışlarda sadece Allah'ın rızasını gözetme.

ihlas-ı etemm / ihlâs-ı etemm

  • Mükemmel bir ihlas, samimiyet; ibadet ve davranışlarda sadece Allah'ın rızasını gözetme.

ihlas-ı hakiki / ihlâs-ı hakikî

  • İbadet ve davranışlarda sadece Allah rızasını gözetme; gerçek samimiyet.

ihlas-ı kalb / ihlâs-ı kalb

  • Sadece Allah'ın rızasını gözeten kalb samimiyeti.

ihlas-ı tam / ihlâs-ı tâm / اِخْلَاصِ تَامْ

  • Tam olarak Allah rızâsını esas tutma, samîmî olma.

ihlas-ı tamm / ihlâs-ı tâmm

  • Tam bir ihlâs, samimiyet; ibadet ve davranışlarda sadece Allah'ın rızasını gözetme.

ihlas-ı tamme / ihlâs-ı tâmme

  • Tam bir ihlâs, samimiyet; ibadet ve davranışlarda sadece Allah'ın rızasını gözetme.

iltifat

  • Güzel sözle samimi olarak okşamak. Yüz göstermek. Teveccüh etmek. İyilik etmek. Lütfetmek.
  • Dikkat, itina.
  • Edb: Bir mevzu anlatılırken, o anda kalbe doğan bir ilham coşkunluğu ile -mevzu dışına çıkmadan- sözün ve hitabın yönünü değiştirme san'atıdır. Meselâ: (Asım'ın nesli...

kalben

  • İçten, kalbden, yürekten, gönülden. Samimi olarak. Kendi kendine.

kalbi / kalbî

  • İçten. Yürekten. Kalbe ait ve müteâllik. Samimiyetle. Riyâsızca.

kalbi muhabbet / kalbî muhabbet

  • İçten, samimi sevgi.

kemal-i hulus ve iştiyak / kemâl-i hulûs ve iştiyâk / كَمَالِ خُلُوصْ وَ اِشْتِيَاقْ

  • Tam bir samimiyet ve arzu etme.

kemal-i ihlas / kemâl-i ihlâs

  • Mükemmel ve kusursuz ihlâs, samimiyet.

kemal-i sadakat ve ihlas / kemâl-i sadakat ve ihlâs

  • Tam ve mükemmel bağlılık ve samimiyet.

kemal-i saffet

  • Tam bir temizlik, temiz niyetlilik, samimiyet ve içtenlik.

kemal-i samimiyet ve ihlas / kemâl-i samimiyet ve ihlâs

  • Tam bir samimiyet ve içtenlik.

muamele-i halisane / muamele-i hâlisane

  • Hâlis, samimi bir muamele, içtenlikle davranma.

muhadenet

  • Yakın ahbablık, samimiyet. Dostluk.

muhlis

  • Hâlis olan. İhlâsı kazanmak için gayret gösteren, samimi ve itikadı doğru olan. Her hâli içten ve riyâsız olan. Katıksız.
  • Samimi, ihlâslı; ibadet ve davranışlarda sadece Allah'ın rızasını gözeten.
  • Halis, katkısız, dosdoğru, her hali içten ve gönülden olan, ihlâs sahipleri, samimi ve doğru olanlar.
  • İhlaslı, samimi, işini sadece Allah için yapan.

muhlisane / muhlisâne

  • Hâlis ve samimî bir şekilde.
  • Hâlisâne. Samimi olarak. Dostlukla. Riyâsızlıkla. (Farsça)

muhlisen

  • Samimiyetle.

mümevveh

  • Sahte, samimi olmayan, içten değil. Görünüşte haklı olan. Gösterişle alâkadar.

musafat

  • (Safvet. den) Samimi ve hâlis dostluk.

namık kemal

  • (Mi: 1840 - 1888) Tekirdağ'lı olup İslâm mücahidlerindendir. Yeni Osmanlılık hareketine vatan mefhumunu sokmuş, "Firâki, hapsi, nefyi kadr-i nâmusumla gördüm hep" diye haklı olduğunu dâima müdâfaa etmiştir. Ehl-i kemâl bir zat olduğu, davasının istikameti ve samimiyetinden anlaşılır.Hayatının sonlar

niyet-i halisane / niyet-i hâlisâne

  • Samimi niyet; her türlü iş ve hareketlerinde yalnızca Allah rızasını gözetme niyeti.

niyet-i sadıka / niyet-i sâdıka / نِيَتِ صَادِقَه

  • Doğru, samîmî niyet.

rükun

  • Bir şeye samimi olarak meyletme. Can ve gönülden meyil.

sadakat / sadâkat / صَدَاقَتْ

  • (Sıdk. dan) Dostluk. Bir kimseye Allah (C.C.) için kalbden bağlılık, kalbi ve samimi doğrulukla olan dostluk.
  • Dostlukta sebat, vefadarlık.
  • Samîmî bağlılık.

sadık / sâdık / صَادِقْ

  • Doğru, samimi, bağlı.
  • Samîmî bağlı olan.

sadıkane / sâdıkane

  • Doğruluk üzerine, samimiyetle, bağlılığını gösterircesine.

sadıkāne / sâdıkāne / صَادِقَانَه

  • Samîmî bağlı olarak.

samimane / samimâne

  • Samimi bir hâlle.
  • Samimi olarak. İçten duyarak, riyasızlıkla. (Farsça)
  • Samimî bir şekilde.

sıddık

  • Çok samimi. Doğru, inançlı, sadakatli.

sıddik / sıddîk

  • Çok samimi, dâimâ doğruluk üzere ve Allah'a ve Peygamberine çok sâdık olan erkek. Sözü ile işi bir olan.
  • Çok samimi, çok bağlı, çok doğru.

sıddika / sıddîka

  • Doğruluk ve samimiyette çok sâdık olan kadın.
  • Allah yolunda çok sâdık olan Hazret-i Aişe (R.A.) vâlidemiz ve Hazret-i Meryemin vasıf ve isimlerdir.

sıdk

  • Doğruluk, doğru söz, samimilik, bağlılık.

sırr-ı ihlas / sırr-ı ihlâs / سِرِّ اِخْلَاصْ

  • Samimiyet, ibadet ve davranışlarda sadece Allah rızasını gözetme sırrı.
  • Allah rızâsını esas tutma, samîmiyet sırrı.

suri / surî

  • Surete ait, görünüşe ait ve müteallik. Hakiki, ciddi ve samimi olmayan. Zâhirî.
  • Surete ait, görünüşe ait. gerçek dışı, ciddi ve samimi olmayan.

ubudiyet-i halisa / ubûdiyet-i hâlisa

  • Halis, samimi kulluk.

ubudiyet-i hassa / ubûdiyet-i hassa

  • Hâlis, samimi kulluk.

uhuvvet

  • Kardeşlik. Din kardeşliği. Samimi dostluk.

vifak

  • Dostça bir fikir üzerinde birleşmek. Samimi anlaşmak.
  • Barış.
  • Uygunluk.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın