ayar

• Altın ve gümüşten yapılmış şeylerin saflık ve hafiflik derecesi.
• Saadete, mutluluğa doğru gitme.

dervişane / dervişâne

• Dervişe yakışır halde, saflık ve kalenderlikle. Müstağni ve fakir bir surette. (Farsça)

eblehi / eblehî

• Ahmaklık, saflık, bönlük. (Farsça)

eblehiyyet

• Ahmaklık, eblehlik, bönlük, salaklık, saflık, kalın kafalılık.

halisiyet / hâlisiyet

• Halislik, saflık, duruluk.

hulus / hulûs

• Hâlislik. Saflık.
• Samimiyet. Hâlis dostluk. İçden davranmak. Her hayırlı işi ve ameli Allah rızâsını niyet ederek yapmak.

• Halislik, saflık, gönül temizliği.

• Halislik, saflık, arılık.

nezh

• (Nezih) Nezihlik, temizlik, saflık.
• Hiçbir kötü hareketi olmamak.
• Kerim, pak, pâkize.

sadedilane / sadedilâne

• Saflıkla, bönlükle. (Farsça)

sadedili / sadedilî

• Bönlük, saflık. (Farsça)

saf-derunluk / sâf-derunluk

• Kolay aldanma, saflık.

safa / safâ / صفا

• Saflık. (Arapça)
• Gönül rahatlığı, gönlün şen olması. (Arapça)
• Safâ eylemek: Şenlenmek. (Arapça)

safdilane / safdilâne

• Bönlükle, saflıkla. Safdillikle. (Farsça)

safdillik

• Yürek: Temizliği. (Arapça - Farsça - Türkçe)
• Saflık. (Arapça - Farsça - Türkçe)

safiyat / sâfiyât

• Saflık, temizlik.

safiyet / sâfiyet

• Saflık, hâlislik, temizlik.

• Temizlik, saflık.

• Saflık, temizlik.

safvet / صفوت

• Saflık, duruluk, temizlik.

• Saflık, temizlik, arılık. (Arapça)

safvet-i asliye

• Temelden gelen saflık.

zeka / zekâ

• Saflık, duruluk.
• Hâl düzgünlüğü.