Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
Saba
ifadesini içeren
207
kelime bulundu...
adm
(Çoğulu: İdâm) Yay tutamağı.
Deve kuyruğu.
Saban eğiği ki, ucunda demiri vardır.
Harman savurdukları yaba.
ale-l-hesab
Hesâba sayarak.
ale-s-sabah
Erkenden, sabahın ilk saatlerinde.
amaç / âmâç
Saban demiri.
(Farsça)
Hedef, nişan tahtası.
(Farsça)
amud-ül fecr
Sabah yeri ağarıp uzama.
asbah
(Tekili: Subh) Sabahlar.
ayan
(İyân) Aşikâr. Belli. Herkesin bilebileceği ve görebileceği.
Çiftçi âletlerinden olan saban okunun bileziği.
bad-ı berin / bâd-ı berîn
Sabah rüzgârı.
Lâtif hava.
bad-ı subh / bâd-ı subh
Sabah rüzgârı.
bam
Dam.
Çatı.
Kubbe.
Kemer
Sakf.
Sabah vakti.
Telli sazlarda en kalın tel.
bamdad / bâmdâd / بامداد
Sabah, sabahleyin, seher vakti. Tan yeri.
(Farsça)
Sabah, sabahleyin.
(Farsça)
basine
Ekincilerin sabanı.
Sanat ehlinin âletleri.
Kaba çuval.
bekri / bekrî
Erken. Sabah.
İçkiye çok düşkün. Sarhoş.
beledi / beledî
(Beled. den) şehir veya kasaba ahalisinden olan, şehirli.
Şehir ve kasabaya ait.
Belediye İdaresine mensub.
Mahallî, yerli.
belediye
Bir şehir veya kasabanın temizliği, bayındırlığı ve nizamiyle ilgilenen daire.
belham
Çiftçilikte kullanılan saban. Çift sürmeğe yarayan âlet.
berat gecesi / berât gecesi
Arabi Şâban ayının onbeşinci gecesi. Şâban ayı mübarek şuhur-u selâseden (üç aylardan) olup, onbeşinci gecesi mahlûkatın rızıklarına, ömürlerine, amellerine dâir taraf-ı İlâhîden meleklere tâlimat verildiği hususunda rivâyât-ı sahiha vardır.
Şâban ayının on beşinci gecesi.
beyza'
(Çoğulu: Biyâz) Kasaba, köy.
Güzel yüzlü kadın. (Müz: Ebyaz)
bil-guduvv-i ve-l-asal / bil-guduvv-i ve-l-âsâl
Sabah ve akşam.
bilad
Beldeler, şehirler, memleketler, kasabalar.
bille
Yaşlık, ıslaklık. Çiy dedikleri rutubet ki sabah vakitlerinde olur.
bükre
Erken. Sabah vakti.
büteyra
Sonunda evlâdı kalmayan.
Vitir namazını bir rekat kılmak.
Şems, güneş.
Sabah.
çak
Yarık, çatlak, yırtmaç.
(Farsça)
Kılıç, bıçak gibi şeylerin sesleri.
(Farsça)
Sabah vakti beyazlığı.
(Farsça)
Küçük pencere.
(Farsça)
Hazır. Amâde.
(Farsça)
cam-ı zerrin
Altın kadeh.
(Farsça)
Tas: Allah âşıkının kalbi.
(Farsça)
Bir kasaba adı.
(Farsça)
Bir şarab adı.
(Farsça)
cemaziyel ahir
Arabi ayların altıncısıdır. (Arabi aylar: Muharrem, Safer, Rabiyy-ül-evvel, Rabiyy-ül-âhir, Cemaziyel-evvel, Cemaziyel-ahir, Receb, şaban, Ramazan, şevval, Zilkade, Zilhicce'dir)
cerre çıkma
Eski zamanda medrese talebelerinin, mübarek üç aylar olan Receb, Şaban ve Ramazanda köylere dağılıp halka, ahaliye dini nasihatlarda bulunmak, namaz kıldırmak veya müezzinlik etmek suretiyle para ve erzak toplamaları.
cüşur
Sabah yerinin ağarması.
de'da
Her ayın son günü.
Şaban'ın son günü.
Çok karanlık gece.
deskere
Şehir ve kasaba, il ve ilçe.
(Farsça)
Hasta insan, eşya vs. taşımaya yarayan tahta.
(Farsça)
diskalifiye
Müsabaka dışı bırakılmış.
(Fransızca)
divan-ı muhasebat
İnsanların sorgulanıp hesaba çekileceği yüksek makam; mahşerdeki hesap.
duhuliye
Eskiden, satılmak üzere şehir ve kasabalara getirilen her cins ticaret malından alınan vergi.
Bir yere girmek için verilen para.
ehali
(Tekili: Ehl) Bir memleket, şehir, kasaba köy veya semt veyahut da mahallede yerleşip oturanlar.
Avam, halk umum.
ehl-i emsar
Şehir halkı, kasaba halkı.
ehl-i kura
Köylerde, kasabalarda yaşayan.
emsar
(Tekili: Mısr) Büyük şehirler, beldeler, memleketler, kasabalar.
eshar-ı bahar
Bahar sabahları.
esnan
(Tekili: Sinn) Dişler.
Yaşlar. İnsanın doğduğu andan ölümüne kadar uzvî sîretinde birbirini takibeden muhtelif zamanlar. (Yâni: Tufuliyet, Sabavet, Şebabet, Kühûlet ve Şeyhuhet denilen zamanlar.)
evkat-ı hamse
Beş vakit. Sabah, öğle, ikindi, akşam ve yatsı namazlarının kılındığı vakitler.
ezib
Rezil, âdi ve aşağılık kimse.
Kıble rüzgarı.
Riyh-u cenub ile Sâbâ arasında esen yel.
Sevinmek, ferah ve neşat.
falak
Tomruk.
Falaka.
Sabah aydınlığı.
favori
Sakalın kulak hizasından yanağa doğru inen kısmı.
(Fransızca)
Bir müsabakayı kazanacağı tahmin edilen şahıs, takım veya hayvan.
(Fransızca)
fecir / فَجِرْ
Tan yerinin ağarması, sabah.
Sabah vakti.
fecir sünneti
Sabah namazının sünneti.
fecr
Tan yerinin ağarması. Şafak. Sabah vakti, güneş doğmadan evvel şarkta hâsıl olan kızıllık.
Bir şeyi genişçe ikiye ayırmak.
Günah işlemek. Fücur ve fısk işlemek. Yalan söylemek.
Tekzib eylemek.
İsyan ve muhalefet eylemek.
Haktan sapmak. Meyletmek.
<
Sabaha karşı, güneş doğmadan önce, ufkun gün doğusu tarafında görünen aydınlık, tan yerinin ağarması.
Fecir; sabaha karşı güneş doğmadan önce, ufkun aydınlığı, tan yerinin ağarması.
fecr-i haşir
Haşir sabahı; öldükten sonra âhirette tekrar diriltilip Allah'ın huzurunda toplanma sabahı.
fecr-i sabah
Sabahın ilk aydınlığı.
fecr-i sadık / fecr-i sâdık
Gerçek aydınlık, tan yerinin ağarması, gerçek sabah.
Fecr-i kâzibi tâkibeden tam karanlıktan sonraki beyazlık. Sabah namazının ve orucun başlama vakti.
Sabaha karşı şark ufkunda yayılmaya başlayan beyaz bir aydınlık. Bunun mukabili birinci fecirdir ki, bir aydınlıktan sonra tekrar aydınlık gider. Bu birinci aydınlığa fecr-i kâzib denir. Sabah namazının vakti, fecr-i sâdıkta başlar.
felak / felâk
Tan zamanı.
Sabah aydınlığı.
felsefe
Madde, hayat, yaratılış, kâinât, ruh, ölüm, ölüm sonrası gibi konularda insan gücünün akla dayanarak ortaya koyduğu düşünce ve görüşlerin tamâmı. Beğendiği düşüncelerini hakîkat olarak anlatmak, yaldızlı, heyecan verici laflarla inandırmaya çalışmak. Tecrübeye, hesâba dayanmayan şahsî düşünceler.
feth-i islam / feth-i islâm
Tuna nehri üzerinde Kladova kasabası yakınlarındaki bir kalenin adı.
İslâmların fethetmesi.
fetik
Dülger.
Sabah.
Parlayıcı nesne, parlak olan şey.
fidye
Herhangi bir farzından birini yerine getirmeye gücü olmayan bir kimsenin Cenâb-ı Hak'tan özür dilemek kasdı ile, verdiği para veya sadaka.
Esir veya kölelikten kurtulmak için verilen para.
Fık: Fakirin sabahlı akşamlı bir günlük yiyeceği.
fina / finâ
Şehir kenarı, büyük mezarlıklar (fabrika, mektep, kışlalar) ve kasabadakilerin harman yapmak, hayvan koşturmak, eğlenmek için devamlı kullandıkları yerler.
firuz abadi / firuz abadî
(Mecdüddin Muhammed) (Hi: 729 - 817) İran'ın Şiraz Eyâletinde Firuzâbad isimli beldenin Kâzrun kasabasında doğmuştur. Büyük âlimlerdendir. Yedi yaşında Kur'anı hıfzetmişlerdi. Çok seyahat etmiştir. Bursa'ya geldiğinde Yıldırım Bayezid Han tarafından kendisine fevkalâde ikrâm olundu. En meşhur eseri
fıtra
Fitre; ihtiyâcı olan eşyâdan ve borçlarından fazla olarak nisab (dinde zenginlik ölçüsü) miktârı malı, parası olan her hür müslümanın Ramazan bayramının birinci günü sabahı fakirlere vermekle yükümlü oldukları belli miktardaki buğday veya arpa yahut hurma veya kuru üzüm veya kıymetleri kadar altın v
gabibe / gabîbe
Sabah sağılan koyun sütünün üzerine akşam yine sağıp, ertesi güne bekletilip ekşiyen süt.
gadat
Sabahın erken zamanı. Sabah vakti.
gadiyye
(Çoğulu: Gadiyyât) Tan ağarmasıyla güneş doğması arası, sabahın erken saatleri.
gadve
Sabahtan öğle vaktine kadar yürümek.
gavadi / gavadî
Sabah bulutu.
gaylule / gaylûle
Sabah, tan yerinin ağarmaya başlamasından, tâ güneşin bir mızrak boyu (yaklaşık 45 dk.) yükselmesine kadar geçen zaman dilimi.
Sabah uykusu.
gudüvv
Sabah vakti.
Sabahleyin bir şeye başlamak.
gudve
(Çoğulu: Gudevât) Sabah namazı vakti ile güneşin doğuşu arası.
gutat
Sabahın erken saatleri.
hane-i avarız
Avarız ve bedel-i nüzul ve buna benzer vergiler ve tekâlifin toplanmasında tutulan ölçü. Buradaki hanenin, lügat mânası olan evle münasebeti yoktur. Kasabalar, köyler nüfuslarına ve emlâk ve arazilerinin miktar ve hâsılatlarına göre hane itibar edilir ve mahallî masraflarla sair vergiler ona göre ta
hava-i nesimi / hava-i nesimî
Sabahki hava. Temiz hava.
hayat
Kasaba ve köy evlerinde üstü kapalı, bir, iki veya üç tarafı açık sofa.
Avlu.
hayber
Arap Yarımadasında Hicaz bölgesinin doğu sınırında ve Medine-i Münevvere'nin 170 km. kuzeyinde bir kasabadır. Evleri, yüksek bir kayanın üzerinde kurulmuş olan bir kalenin etrafında bulunur. Hicretin yedinci senesinde vuku bulan Hayber Gazası ile meşhur olmuştur. Aynı sene içinde Hz. Resulullah Efen
haytü'l-ebyaz
Beyaz iplik, fecir zamanı, ufukta bir çizgi şeklinde beliren ve giderek artan sabah ağartısı.
hazari / hazarî
Köyde ve kasabalarda yaşayanların yaşayış şekli ve tarzlarına ait. Şehirli.
Sulh ve asâyiş, sükun ve istirahat zamanlarına mensub ve müteallik. Barış ve güvenle alâkalı.
hisab
(Çoğulu: Hisâbât) Hesap, aritmetik.
homa
Denizli'nin Çivril ilçesine bağlı ve şimdiki ismi Gümüşsu olan bir kasaba.
horasan
İran'ın doğusunda bir memleket adı.
(Farsça)
Erzurum vilâyetine bağlı bir kasaba adı.
(Farsça)
Tuğla tozu ile kireçten yapılan bir nevi sağlam harç ismi.
(Farsça)
Kelime mânası: Doğan güneş.
(Farsça)
hoşbeş
Selâmsabah, hatır sorma, birbirine rastlayan iki ahbab arasında söylenilen ilk sözler.
hukeşan
Tar: Hacı Bektaş şeyhinin Yeniçeri Ocağı nezdindeki vekiline mahsus doksandokuzuncu ortaya 1591 senesinde tâyin olunan Bektaşi müritleri hakkında kullanılır bir tâbirdi. Yeniçeri ocağından yiyip içen ve yeniçeri odalarında yatıp kalkan bu duacıların vazifeleri sabah akşam ordunun selâmet ve muvaffak
(Farsça)
hükm-i karakuşi / hükm-i karakuşî
Karakuş hükmü.
Mc: Hesaba kitaba gelmiyen, mantığa uymayan hüküm.
ibn-i züka / ibn-i zükâ
Sabah.
ibtikar
Sabahleyin erkenden kalkma.
iç kale
Kale duvarlarıyla çevrilmiş şehir ve kasabaların bazılarının ortasında ve en yüksek yerinde yapılan küçük kaleler. Bu çeşit kalelere "bâlâ hisâr" da denilirdi. Bu iç kaleler, düşmanın, surları geçmesi hâlinde veya şehirde bir isyân çıktığı zaman, hükümdar veya kumandanın çekilip kendini müdafaa etme
(Türkçe)
ihtisabiyye
İhtisaba (belediyeye) ait vergi.
imsak vakti / imsâk vakti
Oruca başlama zamânı. Ufkun bir yerinde beyazlığın başladığı vakit. Bundan (6-10) dakika sonra beyazlık ufk üzerinde ip gibi yayılınca sabah namazının vakti başlar.
intisab
(Nasb. dan) Dikilip durmak.
Yükseğe kaldırmak.
Bir mansaba tayin olunmak.
Gr: Kelimenin mansub olması
ısbah
Seher vakti. Sabah vakti.
Gafil olmamak. Uyanıklık.
isfar / isfâr
Sabah namazının ortalık aydınlanırken kılınışı.
Sabah namazını ortalık aydınlanıncaya kadar geciktirmek.
iskele
Binada yüksek yerleri yapabilmek için kurulan geçici sal.
Deniz nakil vasıtalarının yanaşabilmeleri için deniz kıyısında yapılan yer.
Deniz kenarında ve deniz vasıtalarının yanaşmasına elverişli kasaba.
Bir memleketin deniz yolu ile yapılan ticaretine vasıta olan lima
kadi iyaz / kadî iyaz
Lâkabı: Ebu-l Fadl bin Musa el Yahsabî'dir. Muhaddislerin meşhurlarından ve edebiyatçılardan olup, 476 hicrî tarihinde Site kasabasında doğmuş, sonra Endülüse geçerek Kurtuba'da ve diğer ilim merkezlerinde ilim tahsili yapmıştır. Daha sonra Site kasabasında uzun bir zaman durmuş, bir ara Garnata şeh
kadiyanilik / kâdiyânîlik
On dokuzuncu yüzyılda, Hindistan'da Mirzâ Gulâm Ahmed tarafından kurulan bozuk yol. Kurucusunun doğum yeri olan Kâdiyan kasabasına nisbetle bu adla anılmaktadır. İsmine nisbetle, Ahmediyye de denilmektedir.
kahvaltı
Sabah ve ikindi vakitleri yenilen hafif yemek.
(Türkçe)
kasaba / قصبه
(Çoğulu: Kasabât) Akciğerdeki nefes borularından herbiri. Bronş.
Küçük şehir. Çarşısı olan büyük köy.
Ahalisi beş-on bin raddelerinde olan mâmure.
Kasaba.
(Arapça)
kasabat
(Tekili: Kasaba) Bronşlar.
Kasabalar.
keffaret-i yemin
Yaptığı bir yemine sadık kalmayıp bozan bir müslümana lâzım gelen keffâret demektir ki: Muktedir ise, müslim veya gayr-i müslim bir köle veya câriye azad etmekten; muktedir değil ise, on fakiri akşamlı sabahlı doyurmaktan veya on fakire birer parça libas giydirmekten; bu üç şeyden birine muktedir ol
keran
Sabah.
kerretan
Sabah ve akşam.
kılavuz
Yol gösteren, rehber.
Vapurlara yol gösteren.
Bazı hayvan katarlarının önüne düşüp, onları sevkeden hayvan.
Eskiden evlenme işlerine vasıtalık eden kadınlar.
Düşman hakkında mâlumât edinmek için ordu hizmetinde kullanılan kişiler.
Okçuluk müsabakaların
kunut
Yatsı veya sabah namazlarında ayakta okunan duâ. İbadet. Duâ. Taat. Şükür eylemek.
Namazda dünya kelâmından imsak eylemek, yani kendini tutup konuşmamak.
kunut duası / kunût duâsı
İtâat etme, ibâdet. Hanefî mezhebinde, vitir namazının üçüncü rek'atinde zamm-ı sûre okunduktan sonra; Şafiî mezhebinde, sabah namazının farzının ikinci rek'atinde rükûdan kalktıktan sonra ve Ramazân-ı şerîf ayının yarısından sonra vitir namazının üç üncü rek'atinde rükûdan kalktıktan sonra okunan d
kura
(Tekili: Karye) Karyeler, köyler, kasabalar.
layuhsa / lâyuhsa
Hesaba gelmez. Hesabsız. Pek çok.
leyle-i berat / leyle-i berât
Berat Gecesi; hicrî ayların sekizincisi olan Şaban ayının on beşinci gecesi.
Mübârek gecelerden, Şâban ayının on beşinci gecesi.
ma'mure
İnsanların bulunduğu bayındır yer. Ma'mur olan yer. Şehir, kasaba.
mahalle
(Çoğulu: Mahallât) Şehir ve kasabaların bölündüğü parçalardan herbiri.
mahkeme-i kübra-yı haşir / mahkeme-i kübrâ-yı haşir
Haşrin büyük mahkemesi, insanların öldükten sonra diriltilerek hesaba çekilmek üzere toplanacağı büyük mahkeme.
mahşer-i azim / mahşer-i azîm
Bütün varlıkların yeniden diriltilip hesaba çekileceği büyük toplanma yeri; mahşer meydanı.
mahsubat / mahsubât
(Tekili: Mahsub) Hesab edilmiş olanlar. Hesaba dahil edilmişler.
mamure / mamûre
İnsan bulunan, bayındır, şenlikli yer, şehir, kasaba.
mekarib / mekârib
(Tekili: Mikreb) Çift sürülen sabanlar.
memleket
(Çoğulu: Memâlik) Bir devletin toprağı, ülke, yurt.
Şehir. İl, kasaba.
Bir insanın doğup büyüdüğü yer.
mevat arazi / mevât arâzi
Ölü arâzi. Bir kimsenin mülkünde bulunmayan, mer'a, baltalık ve harman yeri olarak kimseye verilmemiş olan ve gür sesli bir kimsenin köy ve kasaba evlerinin son bulduğu yerden bağırıp sesi duyulmayacak derecede köy ve kasabadan uzak yâni tahmînen yarım saatlik uzaklıkta olan dağlık, taşlık, kıraç, o
mihrat
Tennur odunu karıştırdıkları âlet.
Çiftçi sabanı.
mıkleb
Eski kitap ciltlerinin sol kenarındaki kapak. Ekseriya okunan yer belli olsun için araya konurdu.
Saban demiri.
mikreb
(Çoğulu: Mekârib) Çift sürmede kullanılan saban.
mıkvem
(Çoğulu: Mekâvim) Saban ağacının tutulacak yeri.
mısbah
Kandil. Çıra. Meş'ale. Lâmba. (Aya, güneşe, yıldızlara ve mecâzen de Resul-i Ekrem'e (A.S.M.) bu isim verilmiştir.)Sabah ve sabahat maddesinden ism-i âlettir ki; sabah gibi lâtif ve kuvvetli aydınlık veren lâmba demektir.
mısbah-ül meshur
Sabahlayan, sabahlamış.
muahaze-i dünyeviye ve uhreviye
Dünya ve âhirette hesaba çekme.
muaheze
Sorgulama, hesaba çekme.
muaheze eden
Sorgulayan, hesaba çeken.
mübakere
Bir işe sabahtan başlamak.
müdamere
Sıkıntı ve mihnet içinde sabahlama.
muhasebe / muhâsebe
Sorgu, hesaba çekilme.
Hesâblaşma, insanın nefsini hesâba çekmesi.
muhasebe-i kübra / muhasebe-i kübrâ
Büyük muhasebe, hesaba çekilme; Allah'ın bütün insanları öldükten sonra dirilttiğinde hayatlarının tamamından hesaba çekmesi.
münadale
Müsabaka yarışına girmek. Atışma. Atış müsabakası.
müsabakat
Yarış, yarışma, müsâbaka.
müsabık
(Sebk. dan) Müsabakaya giren, yarışmaya katılan.
Geçen.
müşarata / müşârata
Şartlaşma, sözleşme. Nefs muhâsebesinin (nefsi hesâba çekmenin) ilk basamağı olup, Allahü teâlânın beğendiği işleri yapma, beğenmediklerinden sakınma ve âhirete hazırlanma husûsunda nefsle sözleşme.
müstatir
Uçan, uçuşan.
Yangının veya sabahın intişarı gibi müstaid olan.
mütesabık
Müsabaka eden. Birinden üstün gelmek için çalışan.
İleri geçmek için yarışmak, birisinden ileri geçmek.
mütesehhir
(Çoğulu: Mütesehhirîn) Geceleyin uyuyamayıp sabahlayan.
mütesehhirane / mütesehhirâne
Sabahlayarak, gece uyumayarak.
(Farsça)
mütesehhirin / mütesehhirîn
(Tekili: Mütesehhir) Geceleyin uyumayıp sabahlayanlar.
na-şita
Sabahtan beri hiç bir şey yememiş olma.
(Farsça)
na-teraş
Mc: Terbiye görmemiş, kaba saba. Yontulmamış.
namazgah / namazgâh
Namaz kılınan yer. İbadetgâh. Eskiden şehir dışında, kırda ve sed üzerinde mihrab konulmak suretiyle namaz kılınmak için yapılan yere verilen addır.
Bir kasabanın bütün halkını bir arada bulunduran geniş sahaya da bu ad verilirdi. Bayramlarda ve fevkalâde günlerde kasaba ve civar köy
nefs muhasebesi / nefs muhâsebesi
İnsanın, dâimâ kötülük ve günâh işlemek istiyen nefsini hesâba çekip, kontrol etmesi ve gerektiğinde onu cezâlandırması
nesim-i seher / nesîm-i seher
Lâtif sabah rüzgârları.
Seher rüzgârı, tan yeli, tatlı sabah rüzgârı.
nesim-i subh
Sabah rüzgârı.
nesim-i subh-dem
Sabah vakti esen rüzgâr, sabah rüzgârı.
nijm
Bazı kış sabahları inen koyu sis.
(Farsça)
nısf-ül-leyl
Gece yarısı yâni Akşam namazının girişi ile, sabah namazının girişi arasındaki vaktin ortası.
papure
İki çift öküz koşulan ağır bir cins saban.
(Farsça)
receban
Receb ile Şaban ayları.
rehan
Bahadırlık, kahramanlık.
Denemek, tecrübe etmek.
At yarıştırmak, müsabaka.
reml
(Remil) Kum falı, bir takım nokta ve çizgilerle fala bakmak oyunu.
Filistin'de bir kasaba.
remli / remlî
(Şihâbüddin Remlî) (Mi: 1371-1440) Filistin'in Reml kasabasında doğmuş, Şeyhülislâm'dır. Mecmuat-ul Ahzab'da namı Kutb-ül Ârifîn diye geçer. Kimya-yı Saadet namında salâvatları ile meşhurdur. Fıkh ve tevhide, tasavvufa dair manzumeleri vardır. " İmam-ı Remlî" diye anılır.
rumh
(Çoğulu: Rimah-Ermâh) Süngü. Mızrak. Saban kolu. Mc: Fakirlik.
ruz-i ceza / rûz-i cezâ
İnsanların diriltilip, hesâba çekilerek amellerinin karşılığının verileceği gün; mahşer günü, kıyâmet günü.
şa'ban
(Şâbân) Arabi ayların sekizincisi. Mübârek Şuhur-u selâsenin (Üç ayların) ikincisi.
saba / sabâ / صبا
Meltem, gündoğusunden esen yel.
(Arapça)
Sabâ makamı.
(Arapça)
saba-beraber
Sabâ rüzgârı gibi lâtif ve hafif.
(Farsça)
sabah-ı haşr
Haşir sabahı.
sabahgah / sabahgâh
Sabah vakti.
(Farsça)
şaban-ı muazzam / şâbân-ı muazzam
Mübarek aylardan ikincisi olan Şaban ayı; hicrî ayların sekizincisi.
şaban-ı şerif / şâbân-ı şerif
Hicri ayların sekizincisi ve mübarek üç ayların ikincisi olan değerli ve şerefli Şâban ayı.
sabat
(Çoğulu: Sevâbıt-Sâbâtât) Pazar sokağı, iki duvar arasının örtüsü (altı yol olur.)
sabuh / sabûh / صبوح
Sabah içilen şarap.
(Arapça)
sadaka-i fıtır
İhtiyâcı olan eşyâdan ve borçlarından fazla olarak, nisâb yâni dinde zenginlik ölçüsü miktarında malı, parası bulunan her hür müslümanın, Ramazân bayramının birinci günü sabâhı, fakirlere vermekle yükümlü oldukları belli miktarlardaki buğday, arpa, hurma veya kuru üzüm yahut kıymetleri kadar altın v
sadaka-i fıtr
Ramazan bayramından evvel fıtra olarak verilen sadaka. Zengin (nisaba mâlik) her müslümanın (ihtiyar, genç, çocuk ve hattâ bunak da olsa) fakirlere vermeye mükellef olduğu sadakadır, vâcibdir. Nisaba mâlik olan bir müslüman, hem kendi nefsi için, hem de çocukları, hizmetçisi için sadaka-i fıtır veri
sadi'
Sabah vakti.
Koyun ve deve bölüğü.
Yedi günlük oğlan.
salat-ı fecr / salât-ı fecr
Sabah namazı.
salat-ül fecr / salât-ül fecr
Sabah namazı.
şam u seher
Akşam sabah.
seab
(Çoğulu: Sâbân) Sel yolu. Su akıtmak mânasına mastar.
şebgir / şebgîr / شبگير
(Şeb-gir) Geceleyin uyumayan.
(Farsça)
Sabah vakti.
(Farsça)
Gece giden kervan.
(Farsça)
Geceleri uyuyamayan, uykusuzluk çeken.
(Farsça)
Sabah.
(Farsça)
sedef
Karanlık ve aydınlığın karışması.
Gece ve sabah.
Sabahın evveli.
seher
Tan. Sabah olmağa başladığı vakit.
Fık: İkinci fecirden biraz evvel olan vakit.
Tan, sabah olmaya başladığı vakit.
sehergah / sehergâh
Sabahlık. Sabah zamanı. Sabah vaktine âit.
(Farsça)
seherhiz / seherhîz
Sabahları erken kalkan. Erkenci.
(Farsça)
Sabahleyin esen.
(Farsça)
şehrü'l-haram
Kan dökmek ve savaş yapmak haram olan ay: Muharrem, Recep, Şaban, Ramazan ayları.
selef-i salihin / selef-i sâlihîn
Sabahe ve Tabiîn gibi ilk devir müslümanları, ilk devir İslâm büyükleri.
sepidedem
Sabah aydınlığı.
(Farsça)
sevad
Karaltı. Uzakta karaltı halinde görülen kalabalık.
Ekseri insanlar.
Şehir. Kasaba. Karye. Köy.
Karartı. Yazı karalama.
subaşı
Şimdiki zabıta ve daha ziyade belediye memurlarının gördükleri işleri gören ve kasabaların idaresi başında bulunan memurun ünvanı idi.
subh / صبح
Sabah.
Sabah vakti. Sabah. Tan vakti. Şafak zamanı.
Sabah vakti, tan yeri.
Sabah.
(Arapça)
subh ü mesa / subh ü mesâ / صبح و مسا
Sabah akşam.
subh-misal
Sabahın aydınlığı gibi, sabaha benzer.
subh-u haşir / صُبْحُ حَشْرْ
Haşir sabahı.
Ölüleri dirilterek toplama sabahı.
subh-u kıyamet / صُبْحُ قِيَامَتْ
Diriliş sabahı.
Kıyametten sonraki sabah. Kıyamet sabahı.
Kıyamet sabahı.
subh-u mahşer
Mahşer sabahı.
subha
Nur ve azamet.
Sabahla öğle arası, kuşluk vakti.
Sabah uykusu.
subhdem / صبح دم
Sabah vakti.
(Farsça)
Sabah vakti, sabahleyin.
(Arapça - Farsça)
subhgah / subhgâh / صبحگاه
Sabah vakti. Tan yeri.
(Farsça)
Sabah vakti, sabahleyin.
(Arapça - Farsça)
suhar
Umman kasabası.
Bir erkek ismi.
şuhur-u selase / şuhûr-u selâse
Üç aylar; Recep, Şaban ve Ramazan ayları.
şühur-u selase / şühur-u selâse
Arabî üç aylar. Receb, Şaban ve Ramazan ayları.
ta-be-sabah / tâ-be-sabah
Sabaha kadar.
tabeseher
Sabaha kadar.
tagaddi
(Gıda. dan) Gıdalanmak, beslenmek.
Sabah yemeği.
tagdiye
Sabah yemeği yedirmek.
Gıdalandırmak, beslemek. Beslenmek.
taglis
Fık: Kurban bayramının ilk gününde Müzdelife'de bulunanlar için o günün Sabah Namazını fecri müteakib daha ortalık karanlık iken kılmak. (Bu çok efdaldir)
Bir işi üzerine almak.
Sabah karanlığında sefer etmek.
tarık / târık
Gece gelen kimse.
Zulmette hâsıl olan belâ ve musibetler.
Parlak yıldız.
Sabah yıldızı. (Zühre)
tasabbuh
Sabahleyin uyumak.
Sabah kahvaltı yapmadan yemek yemek.
taus-u yemeni / taus-u yemenî
Yemen'li Tâus Ebî Abdurrahman. (Kırk defa hacceden ve kırk sene yatsı abdesti ile sabah namazını kılan ve Sahabelerle görüşen ve Tâbiînin azîm imamlarından olan zât. (R.A.)
te'vib
Tesbih etmek.
Sabahtan akşama kadar seyretmek.
tebellüc
Sabah yeri ağarmak.
tefarüt
Müsabaka etmek, yarışmak.
teheccüd
Gece sabah vaktinden önce kılınan namaz.
teheccüt namazı
Gece sabah vaktinden önce kılınan namaz.
temcid
Cenab-ı Hakk'ın büyüklüğünü bildirmek. Tazim ve sena etmek.
Ağırlamak.
Sabah namazı vaktinden evvel minarelerde belli makamlarda söylenen ilâhi, niyaz.
terviye günü
Zilhicce ayının sekizinci günü. Arefe'den önceki gün. Hacıların sabah namazını kıldıktan sonra, topluca Mekke'den Minâ'ya doğru hareket ettikleri gün.
tesabuk
Yarış etme. Müsabaka.
teşrik tekbiri / teşrik tekbîri
Arefe günü yâni Kurban bayramından önceki gün, sabah namazından, bayramın dördüncü günü ikindi namazına kadar yirmi üç vakit her farz namazdan sonra getirilen tekbîr; "Allahü ekber, Allahü ekber, lâ ilâhe illallahü vallahü ekber. Allahü ekber ve lill ahil-hamd" sözleri.
teşrik tekbirleri
Zilhiccenin dokuzuncu günü, yani Kurban Bayramının arefe günü, sabah namazından başlayarak, bayramın dördüncü günü ikindi namazına kadar olan, her farz namazın selâmından sonraki alınan tekbirler.
yevm-i şek
Şüpheli gün. Havanın bulutlu olup, Ramazan ayı hilâlinin görülmemesi sebebiyle Şâbân ayının otuzuncu günü mü, yoksa Ramazân-ı şerîfin ilk günü mü olduğu bilinmeyen, Şâbân'ın yirmi dokuzundan sonra gelen gün.
Şaban ayının otuzuncu günü; ramazan olması zannedilip ancak görülmedikçe oruç tutulması münasip olmayan gün.
yevm-i şevk
Şaban-ı Şerifin otuzuncu günü. Ramazan olması zannedilip ancak hilâl görülmedikçe oruç tutulması münasib olmayan gün.
zaviye / zâviye
Eskiden büyük kervanların geçtiği ıssız yollarda veya köy ve kasabalarda; dînî ilimlerin, İslâm ahlâkının ve fen ilimlerinin öğretilmesi, yolcuların barınması maksadıyla kurulan yer; küçük tekke.
Tasavvufta bulunan kimselerin, ibâdet için çekildiği tenhâ yer.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
ram olmak
münib
lev
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
Sâir
kut'ül amare
Åžur
bidayet
شكوفه
kak
Be an
sur
mârr
gayr
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
Saba
kitap
Halk
sur
emin olmak
rasin
Rahat
ulye
Tebadül
mervan