Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
Rula
ifadesini içeren
281
kelime bulundu...
ab-rane
Su borularına ve su yollarına bakan mühendis.
(Farsça)
adem-i tasdik / adem-i tasdîk / عَدَمِ تَصْدِيقْ
Doğrulamama.
ahmediyye
Evliyânın gözbebeği İmâm-ı Rabbânî Ahmed Fârûkî Serhendî hazretlerinin tasavvuftaki yolu. Bu yola Müceddidiyye-i Ahmediyye de denir.
Hindistan'da Gulam Ahmed Kâdiyânî tarafından kurulan sapık bir yol.
alavere
Vapurlara kömür vermek için bordaya kurulan kademeli iskele.
Tulumbanın basıp emme suretiyle işlemesi.
Herc ü merc. Karışıklık, kargaşalık.
Bir şeyin elden ele verilerek veya atılarak aktarılması.
arafat
Hacda arefe günü vakfeye durulan dağın ismi.
araste
Bezenmiş süslenmiş.
(Farsça)
Çarşının bir esnafa mahsus kısmı.
(Farsça)
Vaktiyle ordu çarşısı, ordugâhta kurulan seyyar çarşı.
(Farsça)
arazi-i mürfaka / arâzi-i mürfaka
Huk: Sokaklarda oturulacak yerler ve caddelerde boş bırakılan kısımlar. Yolculara ait terkedilmiş konak yerleri, kervansaraylar.
aşı
Birşeyden alınıp diğer birşeye aktarılan madde.
Çeşitli tehlikeli hastalıkların önünü almak için aşılanan madde.
Yabani veya cinsi âdi bir ağaca, cinsine yakın diğer iyi bir ağaçtan vurulan kalem veya yaprak aşısı.
asker
(Çoğulu: Asakir) Devlet ve memleketin muhafazası için ücretli veya ücretsiz olarak veya kur'a ile toplanarak hazır bulundurulan ve resmi elbise giyen silahlı adamlar topluluğu. Er, leşker, nefer.
asris
At koşturulan meydan, hipodrom.
(Farsça)
ateşperest
Ateşe tapan, mecûsî. Zerdüşt tarafından kurulan bâtıl dîne inanan.
babil / bâbil
Asurlular devrinde Irak'ta kurulan şehirlerden biri. Bağdat'ın aşağı tarafında bulunan ve büyücülüğünden dolayı, eski edebiyatımızda "Çeh-i Bâbil" olarak yer alan ve birçok dillerin meydana gelmesi bakımından da adı geçen "Bâbil Kulesi"nin bulunduğu ilkçağdan kalma bir şehir.
balon
Hava veya hafif gazlarla doldurulan küre. Bugünkü uçaklar balonculuğun geliştirilmesiyle elde edilmiştir. Zeplin adı verilen güdümlü balonlar hava ulaşımında ve savaşta kullanılmıştır.
(Fransızca)
Isıtılmış hava veya havadan daha hafif bir gazla doldurulan ve bununla havada uçabilen balon şeklindeki araç.
batıniyye / bâtıniyye
Mecûsîlikteki ve çeşitli bâtıl dinlerdeki inanışları İslâm dînindenmiş gibi göstermeye çalışan İranlı Meymûn bin Deysân el-Kaddah tarafından kurulan bozuk yol.
bayiiyye / bâyiiyye
Eskiden pazar kurulan yerlere gönderilen mevad ve eşyadan gümrük ihtisab vergisinin haricinde alınan ikinci vergi.
bayramiyye
Hacı Bayram-ı Veli tarafından 14. yüzyılın sonlarında Ankara'da kurulan bir tarikattır.
beçe-gan / beçe-gân
(Tekili: Beçe) Çocuklar, yavrular.
(Farsça)
benu-l gabra
Dervişler, uğrular.
beva'
Benzer, beraber, eş, denk.
Hazır etmek.
Doğrulanmak.
Nüzul etmek, inmek.
beytülmal
(Beyt-ül mâl) İlk defa Hz. Muhammed (A.S.M.) tarafından kurulan ve gelir kaynaklarıyla sarfiyat yerleri şer'î olarak tayin edilmiş İslâm devletinin mâliye hazinesi.Gelir kaynakları: 1- Zekât ve sadakalar. 2- Ganimetler. 3- Fey=Zekât ve ganimet dışında kalan ve beyt-ül male ait olan mallar.Beyt-ül ma
bürsün
(Çoğulu: Berâsin) İnsan eli.
Vahşi hayvanların pençesi.
Develere vurulan bir nevi damga.
cehmiyye
Cebriyye fırkasının bir kolu olup, Hicrî ikinci asırda Cehm bin Saffân tarafından kurulan bozuk fırka.
cem'iyyet-i akvam / cem'iyyet-i akvâm
(Milletler Cemiyeti) Birinci Dünya Savaşından sonra kurulan ilk Birleşmiş Milletler Cemiyetinin bizdeki adıdır.
cevab
Sorulan şeye söz veya yazıyla verilen karşılık.
Kabul etmemek. Reddetmek.
(Tekili: Câbiye) Havuzlar.
cevabat
(Tekili: Cevâb) Cevablar. Sorulan sorulara verilen karşılıklar. Mukabil sözler.
cinab
Hayvanlara vurulan damga ve nişan.
cinas / cinâs
Münasebet, benzeyiş. Birçok mânâlara yorulabilen söz. İmalı, telmihli söz. Telaffuzu aynı anlamı ayrı olan kelimelerin bir söz içinde kullanılması.
dag / dâg
Yanık yarası.
(Farsça)
İnsan veya hayvan vücuduna kızgın demirle vurulan damga.
(Farsça)
damga
Bir şeyin üzerine işaret veya alâmet koymak.
İşaret vurulan âlet. Mühür.
dar-ı karar / dâr-ı karar
Karar kılınacak, durulacak yer.
daru'l-muallimin / dâru'l-muallimîn
Öğretmen okulu; 1847'de rüştiyelere (ortaokullara) öğretmen yetiştirmek üzere kurulan eğitim kurumu.
delail-i sıdk / delâil-i sıdk
Doğrulayıcı deliller.
destek
Bir şeyin yıkılıp devrilmemesi için, o şeye vurulan payanda, dayanak.
(Farsça)
Küçük el.
(Farsça)
Yün ve pamuk gibi şeyleri eğirmeye yarıyan âlet.
(Farsça)
diamet
Binaya vurulan destek, direk, payanda.
İleri gelen, makamca yüksek olan baş başkan, reis, şef.
divan-ı ahkam-ı adliye / divan-ı ahkâm-ı adliye
Huk: Kanunlara göre, bakılacak dâvalarla ilgilenmek üzere 1284 yılında kurulan ilk nizâmiye mahkemesi.
divan-ı deavi nezareti / divan-ı deâvî nezareti
Çavuşbaşılığın kaldırıldığı 1836 (Hi: 1252) tarihinde bunun yerine kurulan daire. Fakat 1870 (Hi: 1287) tarihinde Adliye Nezareti'nin teşekkülü üzerine kaldırılmıştır.
divan-ı harb-i örfi / divan-ı harb-i örfî
İttihad ve Terakki hükûmeti zamanında kurulan ve oldukça sert kararlar alan sıkıyönetim mahkemesi.
divanhane
Odalar arasındaki büyük salon. Büyük ev. Divan kurulacak büyük oda. Saraylarda odalar hâricinde olan büyük salon.
(Farsça)
eglal
(Tekili: Gull) Halkalar. Kelepçeler. Mahkemenin cezaya müstehak kılıp mahkum ettiği kimselerin boyun ve ayaklarına vurulan zincirler.
(Galel) Ağaçlar arasında korulukta akan sular.
embriyoloji
yun. Biy: Canlıların başlangıçtan itibaren gelişmesini inceliyen biyoloji ilminin bir bölümü. İkiye ayrılır: 1- Ontogonez: Yumurtadan yavruların meydana gelişini inceler. 2 - Flogenez: Canlıların ilk yaratılışı ile bugünkü şekli arasında meydana gelen değişmeleri inceler. Dünyada başlangıçtan bugüne
emhar
(Tekili: Mehr) Mehrler, nikâh bedelleri. Zevceynin ayrılmaları halinde kadına verilecek olan ve nikâhta kararlaştırılan para ve sair eşyalar.
(Mühür) Taylar, at yavruları.
emr
İş buyurma.
Buyurulan şey.
Madde, husus, hâdise.
enabib
(Tekili: Ünbube) Kamış gibi boğum, boğum olan şeyler. İçi boş olan fen âletleri, borular.
endülüs
(Mi: 756-1031) Dört halife devrinden sonra kurulan Emevi devleti yıkıldıktan sonra Emevilerin Afrikadan Avrupa'ya geçip şimdiki Portekiz ve İspanya'da kurdukları İslâmi devletin bir ismidir. Bunlara Endülüs Emevileri denir. Abbasilerin katliâmından kurtulan Abdurrahman ismindeki zât Afrika yoluyla İ
erike
Taht. Padişahın tahtı.
Oturulacak yer. Koltuk.
es'ile / اسئله
(Tekili: Sual) Sualler. Bir şey istemeler. Sorular.
Sualler, sorular.
Sorular.
(Arapça)
eşbal
(Tekili: Şibl) Arslan yavruları.
esile / esîle
Sorular, sualler.
esirre
Tahtlar, oturulacak yerler.
Milletin belli başlı ileri gelenleri.
etfal / etfâl
Çocuklar, yavrular.
evhal
(Tekili: Vahal) Sıvalar, balçıklar, çamurlar.
Mekânlar, hâneler, evler, durulacak veya oturulacak yerler.
evram
(Tekili: Verem) Veremler, vücudda hasıl olan yumrular, şişler.
felak
Tan zamanı, subh, fecir.
İki tepe arasındaki düzlük.
Bütün mahlukat.
Suçlunun ayağına vurulan tomruk, falaka.
Cehennem.
fetva emini
Şeyhülislâm kapısındaki Fetvahane'nin başında bulunan zata verilen ünvandır. Şeyhülislâma sorulan şer'i meselelerin fetvalarını hazırlamak, istida ile vukubulan suallere cevap vermek ve şer'iyye mahkemelerinden verilen ilâmları tetkik etmek vazifeleriyle mükellefti. Maiyyetinde Fetvaemini muavini, İ
hacl
(Çoğulu: Ahcâl-Hucul) Köstek.
Bukağı.
Küçük deve yavruları.
hadir
(Çoğulu: Hadere) Şişen aza, yumrulanan organ.
hadr
Evmek, acele etmek.
Vücutta bir organın şişip yumrulaşması.
Men etmek, engel olmak.
Saçak bükmek.
halka-i hakikat
Hakikat halkası; gerçeğin dünyasında kurulan halka.
hamşek
Mestin üstüne vurulan parça.
harbiye nazırı
Askerlik işleriyle alâkalı dairenin başında bulunan memura verilen ünvandır. Kuva-yı Milliyenin Anadolu'da kurduğu hükümette "Milli Müdafaa Vekili" adını taşıyan bu ünvan, Osmanlı Hükümetine 1908 Temmuz inkılâbı arifesinde kurulan Said Paşa kabinesiyle girmiştir. Ondan evvel "Serasker" adını taşıyor
hayme-gah / hayme-gâh
(Haymegeh) Çadır kurulan yer.
(Farsça)
haymegah / haymegâh / خيمه گاه
Çadır kurulan yer.
(Arapça - Farsça)
hazine kethudası
Tar: Yavuz Sultan Selim Han zamanında kurulan hazine kethudâlığı, saraya girip çıkan demirbaş eşyanın korunup saklanmasıyla mes'ul idi. Bu müessesenin başında bulunan memura da hazine kethudâsı denilirdi.
hıba
Yağmurdan korunmak için kurulan çadır. Tente.
hiskil
(Çoğulu: Hasâkil) Her canavarın yavruları içinde küçük olanı.
hiyamiyye nezareti
Tar: 1826 senesinde Yeniçeri Ocağı'nın ilgası üzerine kaldırılan Çadır Mehterleri yerine kurulan daire.
hum
Küp.
(Farsça)
Şarap küpü. İçine şarap doldurulan küp.
(Farsça)
humbara
Küçük küp.
(Farsça)
Ask: Demir veya tunçtan dökülmüş, içi boş ve yuvarlak olarak yapılan ve içine patlayıcı maddeler doldurularak havan topu veya elle atılan harp aleti. Havan topu ile atılana havan humbarası, elle atılana da el humbarası denirdi.
(Farsça)
Para biriktirmek için kullanılan topr
(Farsça)
ibda'
(İbzâ') Parça parça etmek.
Sorulan şeye güzel cevab vermek.
Kandırmak.
Birisine, kâr tamamen kendine âit olmak üzere sermaye vermek.
ifrah
Belirsiz bir şeyi belirtme.
şübhe ve tereddütü giderme.
(Kuş) yavrulama.
(Tohum) yeşerme.
ikametgah / ikametgâh / ikâmetgâh
Oturulan yer, adres.
Oturulan ev, hâne, yer, mesken.
ikrar
Kabul etme, doğrulama.
ikrar etme
Kabul etme, doğrulama.
ikrar etmek
Kabul etmek, doğrulamak.
ilan-ı tekviniye / ilân-ı tekvîniye
Varlıkların yaratılışıyla insanlara duyurulan gerçekler.
ilanat / ilânât
İlânlar, duyurular.
İlanlar, duyurular.
ilanat müvezzii / ilânat müvezzii
İlânlardan, duyurulardan sorumlu olan, onları dağıtan.
ilanat-ı rabbaniye / ilânât-ı rabbâniye
Allah tarafından gönderilen ve Allah'a işaret eden duyurular.
imam hatip mektebi
İmam ve hatip olarak din görevlisi yetiştirmek üzere kurulan okul.
iman-ı icmali / iman-ı icmalî
İcmalî iman, yani; taraf-ı Nebevîden tebliğ buyurulan şeylerin hey'et-i mecmualarına inanmak, yâni; "Her ne tebliğ buyruldu ise; cümlesi haktır" diye tasdik etmektir.
imtihaz
Hâlis, katıksız ve saf olma. Durulanma.
inhidab
(Hadeb. den) Kamburlaşma, yumrulaşma.
Kamburluk, yumruluk.
iş'al edilen / iş'âl edilen
Yakılan, tutuşturulan.
iskele
Binada yüksek yerleri yapabilmek için kurulan geçici sal.
Deniz nakil vasıtalarının yanaşabilmeleri için deniz kıyısında yapılan yer.
Deniz kenarında ve deniz vasıtalarının yanaşmasına elverişli kasaba.
Bir memleketin deniz yolu ile yapılan ticaretine vasıta olan lima
isti'naf
Önceki cümlelere bağlı olmayıp ilerdeki muhtemel sorulara cevap teşkil etme.
ittihad-ı muhammedi / ittihad-ı muhammedî
"Muhammedî birlik" mânâsına gelen ve 5 Nisan 1909'da İstanbul'da kurulan bir cemiyet.
ittihad-ı muhammedi cemiyeti / ittihad-ı muhammedî cemiyeti
Süheyl Paşa, Mehmed Sadık, Ferik Rıza Paşa, Derviş Vahdeti ve arkadaşları tarafından İstanbul'da 5 nisan 1909 tarihinde kurulan bir cemiyettir.
japon
1911 yılında İstanbul'da bulunan ve İslâm âlimlerine Allah'ın birliği ve Peygamber Efendimizin nübüvvetiyle ilgili sorular yönelten Japon Başkumandanı Mareşal Nogi.
kaba necaset / kaba necâset
İnsandan çıkınca abdesti veya guslü gerektiren her şey, eti yenmeyen hayvanların, (yarasa hâriç) ve yavrularının yüzülmüş, dabağlanmamış derisi, eti, pisliği ve bevli ile süt çocuğunun pisliği, bevli ve ağız dolusu kusmuğu, insanın ve bütün hayvanlar ın kanı ile şarab, leş, domuz eti ve kümes ve yük
kabil-i sükna / kabil-i süknâ
Oturmaya elverişli, oturulabilir.
kadana
Forsaların ayağına vurulan zincir.
kaderiyye
Hicrî ikinci asırda Vâsıl bin Atâ tarafından kurulan ve "Kul kendi fiillerini kendi yaratır" diyerek kaderi yâni işlerin, Allahü teâlânın takdîri ile olduğunu inkâr eden bozuk fırka. Bu fırkaya Mu'tezile adı da verilir.
kadiyanilik / kâdiyânîlik
On dokuzuncu yüzyılda, Hindistan'da Mirzâ Gulâm Ahmed tarafından kurulan bozuk yol. Kurucusunun doğum yeri olan Kâdiyan kasabasına nisbetle bu adla anılmaktadır. İsmine nisbetle, Ahmediyye de denilmektedir.
kahdan / kâhdan
Samanlık. İçine saman doldurulan oda.
(Farsça)
kamari / kamarî
(Tekili: Kumriye) Dişi kumrular.
karamita / karâmita
Milâdî dokuzuncu asırda Hamdan Karmat tarafından kurulan bozuk fırka. İsmâiliyye ve Bâtıniyye de denir.
kasaba
(Çoğulu: Kasabât) Akciğerdeki nefes borularından herbiri. Bronş.
Küçük şehir. Çarşısı olan büyük köy.
Ahalisi beş-on bin raddelerinde olan mâmure.
kebab
Ateşte pişirilen et.
Ateşte kavrularak veya alazlanarak pişirilen her türlü yiyecek.
kecabe
Devenin üstüne konan oturulacak bir çeşit tahtırevan.
(Farsça)
kemingah / kemingâh
Pusu yeri. Tuzak kurulan yer.
(Farsça)
kıbb
Kişinin arkasında yumrulanan kemik.
kıvam
Olgunluk derecesi. Her şeyin en uygun hali.
Mâyi bir şeyin koyulaşmış hali.
Tav.
Durma.
Çağ.
Bir şeyin nizamı.
Doğrular. Dikler. Dik ve doğru çizgiler.
kolordu
Ekseriyetle üç tümen ve diğer tamamlayıcı birliklerden kurulan askeri birlik.
(Türkçe)
komisyon
Özel bir maksad için kurulan heyet.
komite / قُومِيتَه
Hususî bir iş için kurulan topluluk.
komünist komitesi
Komünizmi yaymak için oluşturulan gizli birlik.
külfet
Zahmet. Sıkıntı. Yorgunluk. Zahmetli iş. Adetten ve lüzumundan çok yorularak çalışmakla iş yapmak.
Merâsim.
kumanya
ing. Bir gemi içinde bulunan kimselerin beslenmeleri için gemiye doldurulan erzak. Gemi zahiresi.
Eskiden piyade kayığının arka kısmındaki dolapçık.
Gemi kileri. Geminin erzak koymağa mahsus yeri.
kürsi / kürsî
Oturulacak yüksekçe yer. Câmilerde vâizin, medreselerde müderrisin oturduğu yer.
Taht, serir. Erike. Koltuk.
Kaide.
Merkez.
Vazife.
Saltanat, kudret ve mülk.
Başkent, hükümet merkezi.
Mânevi makam.
Arş'ın altına bir semâ tabakas
Oturulacak yüksekçe yer, taht, makam.
Arş-ı a'lâ'nın altında bulunan, yer ve gökleri kuşatan alan.
kut'ül amare / kut-ül amare / كوتول امار
Kut'ül Amare ne demektir?
Yeni kurulan Osmanlı 6. Ordusu'nun Komutanlığı'na atanarak 5 Aralık'ta Bağdat'a varan Mareşal Colmar Freiherr von der Goltz Paşa'nın emriyle Irak ve Havalisi Komutanı Miralay (Albay) 'Sakallı' Nurettin Bey'in birlikleri 27 Aralık'ta Kut'u kuşattı. İngilizler Kut'u kurtarmak için General Aylmer komutasındaki kolorduyla hücuma geçti ancak, 6 Ocak 1916 tarihli Şeyh Saad Muharebesi'nde 4.000 askerini kaybederek geri çekildi. Bu muharebede 9. Kolordu Komutanı Miralay 'Sakallı' Nurettin Bey görevinden alındı ve yerine Enver Paşa'nın kendisinden bir yaş küçük olan amcası Mirliva Halil Paşa (Kut) getirildi.
İngiliz Ordusu, 13 Ocak 1916 tarihli Vadi Muharebesi'nde 1.600, 21 Ocak Hannah Muharebesi'nde 2.700 askeri kaybederek geri püskürtüldü. İngilizler mart başında tekrar taarruza geçti. 8 Mart 1916'da Sabis mevkiinde Miralay Ali İhsan Bey komutasındaki 13. Kolordu'ya hücum ettilerse de 3.500 asker kaybederek geri çekildiler. Bu yenilgiden dolayı General Aylmer azledilerek yerine General Gorringe getirildi.
Kut'ül Amare zaferinin önemi
Kût (kef ile) veya 1939’dan evvelki ismiyle Kûtülamâre, Irak’ta Dicle kenarında 375 bin nüfuslu bir şehir. Herkes onu, I. Cihan Harbinde İngilizlerle Türkler arasında cereyan eden muharebelerden tanır. Irak cephesindeki bu muharebeler, Çanakkale ile beraber Cihan Harbi’nde Türk tarafının yüz akı sayılır. Her ikisinde de güçlü düşmana karşı emsalsiz bir muvaffakiyet elde edilmiştir.
28 Nisan 1916’da General Townshend (1861-1924) kumandasındaki 13 bin kişilik İngiliz ve Hind askerlerinden müteşekkil tümenin bakiyesi, 143 günlük bir muhasaradan sonra Türklere teslim oldu. 7 ay evvel parlak bir şekilde başlayan Irak seferi, Basra’nın fethiyle ümit vermişti. Gereken destek verilmeden, tecrübeli asker Townshend’den Bağdad’a hücum etmesi istendi.
Bağdad Fatihi olmayı umarken, 888 km. yürüdükten sonra 25 Kasım 1915’de Bağdad’a 2 gün mesafede Selmanpak’da miralay Nureddin Bey kumandasındaki Türk ordusuna yenilip müstahkem kalesi bulunan Kût’a geri çekildi. 2-3 hafta sonra takviye geleceğini umuyordu. Büyük bir hata yaparak, şehirdeki 6000 Arabı dışarı çıkarmadı. Hem bunları beslemek zorunda kaldı; hem de bunlar Türklere casusluk yaptı.
Kût'a tramvayla asker sevkiyatı
İş uzayınca, 6. ordu kumandanı Mareşal Goltz, Nureddin Bey’in yerine Enver Paşa’nın 2 yaş küçük amcası Halil Paşa’yı tayin etti. Kût’u kurtarmak için Aligarbi’de tahkimat yapan General Aylmer üzerine yürüdü. Aylmer önce nisbî üstünlük kazandıysa da, taarruzu 9 Mart’ta Kût’un 10 km yakınında Ali İhsan Bey tarafından püskürtüldü.
Zamanla Kût’ta kıtlık baş gösterdi. Hergün vasati 8 İngiliz ve 28 Hindli ölüyordu. Hindliler, at eti yemeği reddediyordu. Hindistan’daki din adamlarından bunun için cevaz alındı. İngilizler şehri kurtarmak için büyük bir taarruza daha geçtiler. 22 Nisan’da bu da püskürtüldü. Kurtarma ümidi kırıldı. Goltz Paşa tifüsten öldü, Halil Paşa yerine geçti. Townshend, serbestçe Hindistan’a gitmesine izin verilmesi mukabilinde 1 milyon sterlin teklif etti. Reddedilince, cephaneliği yok ederek 281 subay ve 13 bin askerle teslim oldu. Kendisine hürmetkâr davranıldı. Adı ‘Lüks Esir’e çıktı. İstanbul’a gönderildi. Sonradan kendisine sahip çıkmayan memleketine küskün olarak ömrünü tamamladı.
Böylece Kûtülamâre’de 3 muharebe olmuştur. İngilizlerin kaybı, esirlerle beraber 40 bin; Türklerinki 24 bindir. Amerikan istiklâl harbinde bile 7000 esir veren İngiltere, bu hezimete çok içerledi. Az zaman sonra Bağdad’ı, ardından da Musul’u ele geçirip, kayıpları telafi ettiler. Kût zaferi, bunu bir sene geciktirmekten öte işe yaramadı.
Bu harbin kahramanlarından biri Halil Paşa, Enver Paşa’nın amcası olduğu için; diğer ikisi Nureddin ve Ali İhsan Paşalar ise cumhuriyet devrinde iktidar ile ters düştüğü için yakın tarih hafızasından ustaca silindi. 12 Eylül darbesinden sonra Ankara’da yaptırılan devlet mezarlığına da gömülmeyen yalnız bunlardır.
Binlerce insanın kaybedildiği savaş iyi bir şey değil. Bir savaşın yıldönümünün kutlanması ne kadar doğru, bu bir yana, Türk-İslâm tarihinde dönüm noktası olan çığır açmış nice hâdise ve zafer varken, önce Çanakkale, ardından da bir Kûtülamâre efsanesi inşa edilmesi dikkate değer. Kahramanları, yeni rejime muhalif olduğu için, Kûtülamâre yıllarca pek hatırlanmadı. Gerçi her ikisi de sonu ağır mağlubiyetle biten bir maçın, başındaki iki güzel gol gibidir; skora tesiri yoktur. Hüküm neticeye göre verilir sözü meşhurdur. Buna şaşılmaz, biz bir lokal harbden onlarca bayram, yüzlerce kurtuluş günü çıkarmış bir milletiz.
Neden böyle? Çünki bu ikisi, İttihatçıların yegâne zaferidir. Modernizmin tasavvur inşası böyle oluyor. Dini, hatta mezhebi kendi inşa edip, insanlara doğrusu budur dediği gibi; tarihi de kendisi tayin eder. Zihinlerde inşa edilen Yeni Osmanlı da, 1908 sonrasına aittir. İttihatçıların felâket yıllarını, gençlere ‘Osmanlı’ olarak sunar. Bu devrin okumuş yazmış takımı, itikadına bakılmadan, münevver, din âlimi olarak lanse eder. Böylece öncesi kolayca unutulur, unutturulur.
Müşir İbrahim Edhem Paşa’nın oğlu Sakallı Nureddin Paşa (1873-1932), sert bir askerdi. Irak’ta paşa oldu. Temmuz 1920’de Ankara’ya katıldı. Fakat karakterini bilen M. Kemal Paşa, kendisine aktif vazife vermek istemedi. Merkez kumandanı iken Samsun’daki Rumları iç mıntıkalara sürgün ettiği esnada çocuk, ihtiyar, kadın demeden katliâma uğramasına göz yumdu. Bu, milletlerarası mesele oldu. Yunanlılar, bu sebeple Samsun’u bombaladı. Nureddin Paşa azledildi; M. Kemal sayesinde muhakemeden kurtuldu. Sonradan Kürtlerin de iç kısımlara göçürülmesini müdafaa edecektir. Batı cephesinde, kendisinden kıdemsiz İsmet Bey’in maiyetinde vazife kabul etti. İzmir’e girdi. Bazı kaynaklarda İzmir’i ateşe verdiği yazar. I. ordu kumandanı olarak bulunduğu İzmit’te, Sultan Vahîdeddin’in maarif ve dahiliye vekili gazeteci Ali Kemal Bey’i, sivil giydirdiği askerlere linç ettirdi; padişaha da aynısını yapacağını söyledi. Ayağına ip takılarak yerlerde sürüklenen cesed, Lozan’a giden İsmet Paşa’nın göreceği şekilde yol kenarına kurulan bir darağacına asılarak teşhir edildi. Mustafa Kemal Paşa, İstanbul’da bir fedainin vursa kahraman olacağı bir insanı, vuruşma veya mahkeme kararı olmaksızın öldürmeyi cinayet olarak vasıflandırıp kınadı. M. Kemal’e gazi ve müşirlik unvanı verilmesine içerleyen Nureddin Paşa iyice muhalefet kanadına geçti. 1924’de Bursa’dan müstakil milletvekili seçildi. Asker olduğu gerekçesiyle seçim iptal edildi. İstifa edip, tekrar seçildi. Anayasa ve insan haklarına aykırılık cihetinden şapka kanununa muhalefet etti. Bu sebeple antikemalist kesimler tarafından kahraman olarak alkışlanır. Nutuk’ta da kendisine sayfalarca ağır ithamlarda bulunulur, ‘zaferin şerefine en az iştirake hakkı olanlardan biri’ diye anılır.
Halil Kut (1882-1957), Enver Paşa’yı İttihatçıların arasına sokan adamdır. Sultan Hamid’i tevkife memur idi. Askerî tecrübesi çete takibinden ibaretken Libya’da bulundu. Yeğeni harbiye nazırı olunca, İran içine harekâta memur edildi. Irak’taki muvaffakiyeti üzerine paşa oldu. Bakü’yü işgal etti. İttihatçı olduğu için tutuklanacakken, kaçıp Ankara hareketine katıldı. Rusya ile Ankara arasında aracılık yaptı. Sonra kendisinden şüphelenilince, Almanya’ya kaçtı. Zaferden sonra memlekete dönüp köşesine çekildi. Politikaya karışmadı.
Ali İhsan Sâbis (1882-1957), Sultan Hamid’i tahttan indiren Hareket Ordusu zâbitlerindendi. Çanakkale, Kafkasya’da bulundu. Irak’ta paşalığa terfi etti. İttihatçı olduğu için Malta’ya sürüldü. Kaçıp Ankara hareketine katıldı. I. batı cephesi kumandanı oldu. Cephe kumandanı İsmet Bey ile anlaşmadı; azledilip tekaüde sevkolundu. M. Kemal’e muhalif oldu. Nazileri öven yazılar yazdı. 1947’de devlet adamlarına yazdığı imzasız mektuplar sebebiyle 15 seneye mahkûm oldu. 1954’te DP’den milletvekili seçildi. Hatıraları, Nutuk’un antitezi gibidir.
kuud
Namazın oturularak eda edilen kısmı.
kuva-yı milliye / kuvâ-yı milliye
İstiklâl Savaşında Anadolu'da kurulan hükümet ve buna bağlı askeri kuvvetler.
Milli kuvvetler. Bir milletin sahib olduğu kuvvetleri.
İstiklâl harbinde Anadoluda kurulan hükümet ve bu hükümetin askeri kuvvetleri.
ma'nevi bağ / ma'nevî bağ
Herhangi bir şekilde, iki şey arasında zihinde kurulan irtibat, ilgi. Buna mânevî râbıta da denir.
Büyüklere hürmet, küçüklere şefkat, dînine bağlılık gibi mânevî değerler.
maddi temizlik / maddî temizlik
Bedenin, elbisenin ve oturulan yerin temizliği.
maden-i hakikat
Gerçeklerin ve doğruların kaynağı.
madreb
(Çoğulu: Madarib) Darb edilecek, vurulacak yer.
Kakma, çakma yeri.
magruriyet
Gururluluk, kibirlilik.
Bir şeye itimad edip, güvenip aldanma.
Kibirlenme, gurulanma, övünme, tefahhur, tekebbür.
mahall-i ikamet
Oturulan yer.
mahamil
Deve üzerine konan oturulacak sepetler. Mahmiller.
Kılınç bağ askıları.
İhtimâller.
mahatt
Konak, menzil. Yolculuk esnâsında inilip durulacak yer.
mahfed
(Çoğulu: Mehâfid) İkamet yeri. Oturulan yer.
Bir renk cinsi.
mahkede
İkamet mevzii, oturulan yer.
mahkeme-i kübra / mahkeme-i kübrâ
Âhirette Allah huzurunda kurulacak büyük mahkeme.
Öldükten sonra âhirette Allah'ın huzurunda kurulacak olan büyük mahkeme.
mahkeme-i kübra-yı haşr / mahkeme-i kübrâ-yı haşr
Öldükten sonra âhirette Allah'ın huzurunda kurulacak olan büyük mahkeme.
mak'ad
Oturulacak yer. Minder.
Oturulduğunda bedene temel olan âzâ. Kıç.
makam
Durulacak yer.
Rütbeli yer.
Câh. Mesned. Mansab.
Musikide usul. Tempo.
Durulan, durulacak yer.
Memuriyet, memurluk yeri.
makar
Oturulan, karar kılınan yer; merkez; pâyitaht.
makarr
Durulan yer, karargâh,ocak, merkez, başkent, payitaht.
Karar yeri, durulan yer.
manga
Ask. Tek bir kumandanın kolaylıkla sevk ve idare edebileceği kadar erden kurulu küçük askerî birlik. (Yaklaşık olarak on erden kurulabilecek olan mangada birkaç makinalı tüfek veya tabanca ile avcı erleri bulunur.)
Savaş gemilerinde erlerin yattığı koğuş.
masadak / mâsadak
Doğrulayıcı.
Bir sözü onaylayan, doğrulayan.
masaif
(Tekili: Masif) Sayfiyeler, yazlıklar. Yaz mevsiminde oturulacak yerler.
masif
(Çoğulu: Mesâif) (Sayf. dan) Yazlık. Yazın oturulacak yer. Sayfiye yeri.
masyef
(Çoğulu: Mesâyıf) Yaz gününde oturulacak yer.
Su yolunun eğri büğrü yeri.
mavtın
(Çoğulu: Mevâtın) (Vatan. dan) Vatan. Yurt edinilen ve yerleşip oturulan yer.
mazhar buyurulan
Eriştirilen, kavuşturulan.
mebni / mebnî
Kurulan, dayanan.
meclis
Oturulacak, toplanılacak yer.
Görüşülecek bir mes'ele için bir araya gelmiş insan topluluğu.
Devlet işlerini görüşmek üzere Millet Vekillerinin toplandıkları büyük bina.
meclis-i misali / meclis-i misalî
Rüya âleminde kurulan meclis.
mecma-i hakikat
Hakikatlerin, doğruların toplandığı yer.
medeniyet-i hakikiye
Gerçek ve doğruların hakim olduğu medeniyet.
mehazin
Mahzenler. Hazineler. Mal doldurulan yerler.
mekan / mekân
(Kevn. den) Yer. Durulan yer. Ev, hane, mesken. Mahal.
mekmen
(Çoğulu: Mekâmin) Gizlenilip pusu kurulan yer. Pusu yeri.
melkeme
El ile vurulan yerin yarası.
menahil
(Tekili: Menhel) Durak yerleri. Durulacak sulak yerler.
Hayvan sulanan yerler.
menzilgah / menzilgâh
Konak. Yer. Ev. Bir müddet durulan yer.
(Farsça)
merabi'
(Tekili: Mürabba) Mürabbalar, kareler.
(Merba) İlkbaharda oturulan evler.
meraci'
(Tekili: Merci) Rücu edilecek ve dönülecek yerler.
Mürâcaat edilerek başvurulacak kimse veya yerler.
merba'
(Çoğulu: Merâbi') (Rebi'. den) Yazlık. Yazın oturulan mesken.
merci / mercî
Dönülecek yer.
Müracaat olunacak, baş vurulacak yer kimse.
Başvurulacak, sığınılacak yer.
Makam, dönülecek yer, başvurulacak yer, kaynak, makam.
merci'
Merkez. Kaynak. Baş vurulacak yer. Müracaat edilecek yer. Dönülecek yer. Sığınılacak yer.
Söylenen sözün kendine fayda verdiği kimse.
merci'-i rü'yet
Bir işin görülmesi için başvurulan yer.
merci-i hakiki / merci-i hakikî
Gerçek başvurulacak, sığınılacak yer.
merciiyet / mercîiyet
Başvurulacak makam olma özelliği, kaynaklık.
mesbere
Kadının veled getirdiği yer.
Devenin yavruladığı yer.
mesken / مَسْكَنْ
Oturulacak yer, oturulan ev.
Oturulan yer, ev.
Oturulan yer.
meskeniyet
Mesken oluş. Sâkin olup durulacak yer olmak.
meskun / meskûn
İskan edilen, içinde oturulan yer.
Oturulan yer.
mevakıf
Durulacak yerler. Vakıflar. Durak yerleri.
mevkıf
Durak. Durulacak yer. Ayakta duracak yer. İstasyon.
Durak, durulacak yer; kıyâmette ölülerin diriltildikten sonra toplanacakları yer; Arasât meydanı, mahşer yeri.
mevkuf
Durdurulan. Vakfedilen. Dâimi bir halde bırakılan.
Tevkif edilen. Tutulup hapsedilen.
Ait, bağlı.
Durdurulan, tutulan.
mevkufen
Tutularak, durdurularak.
mevtın
(Çoğulu: Mevatın) Yerleşip oturulan, yurt edinilen yer.
mevzu'
Bahis. Üzerinde durulan mes'ele.
Aşağılanmış olan.
Konulmuş. Vaz olunmuş.
Uydurma. Doğru ve hakikat olmayan.
Geçer olan, muteber, işlemekte olan, câri.
mihar
(Tekili: Mühür) At yavruları. Taylar.
misafirhane-i terbiye
Terbiye etmek için kurulan misafirhane.
mısdak / mısdâk
Doğrulayıcı delil, ölçüt, kriter.
miştat
Kış günlerinde oturulacak yer.
mu'amma / mu'ammâ
Gizli, örtülü, anlaşılmaz veya anlaşılması güç şey.
Edebiyâtta bir ad sorulacak şekilde düzenlenmiş manzûm bilmece.
mu'tezile
Hicrî ikinci asırda Vâsıl bin Atâ tarafından kurulan ve aklı, nakilden yâni dînî delillerden önde tutan bozuk fırka. "Büyük günâh işleyen kimse ne kâfirdir, ne de mü'mindir, iki menzile (yer) arasında bir menzilededir (yerdedir)" diyen Vâsıl bin Atâ, hocası Hasen-ül-Basrî'nin ders halkasından ayrıld
mudarebe
(Darb. dan) Döğüşme, vuruşma.
Bir taraftan sermaye diğer taraftan emek ile kurulan ticaret şirketi.
Dövüşme, vuruşma.
Sermaye ve emek konarak kurulan şirket.
mudarebe şirketi / mudârebe şirketi
Ortaklardan bir kısmının sermâye vermesi, bir kısmının da iş yapmayı üzerine alması üzerine anlaşma yapılarak kurulan şirket, ortaklık.
müesses / مُؤَسَّسْ
Te'sîs edilen, kurulan.
müeyyed
Te'yid edilmiş. Doğrulanmış. Kuvvetlendirilmiş. Sağlam. Sağlamlaştırılmış. Tekzib edilmemiş. Yardım görmüş.
Desteklenen, doğrulanan.
müeyyid
Te'yid eden. Doğrulayan. Sağlamlaştıran. Yardım eden. Kuvvet veren.
mufavada şirketi / mufâvada şirketi
Sermâyedeki hisseleri, kâr ve kullanma hakkı, ortaklar arasında eşit olan ve ortakların müslüman olması ve herbirinin sermâyesinden başka parası bulunmaması şartlarıyla kurulan bir şirket. Müsâvat şirketi.
mukadder sualler
Gelmesi beklenen, muhtemel sorular.
mükam
Durulacak yer, ikametgâh. İkametgâhta geçen zaman.
mün'akıd
İn'ikad eden, bağlanan, bağlanmış, düğümlenmiş.
Teşkil olunmuş, resmi olarak iki taraf arasında kabul olunmuş. Kurulan, ictima eden.
müracaatgah / müracaatgâh
Müracaat olunup başvurulacak yer.
(Farsça)
mürekkeb / مُرَكَّبْ
Birkaç şeyden oluşturulan.
mürşid-i mucib / mürşîd-i mûcîb
Sorulara cevap verip irşad eden, aydınlatıcı cevap veren.
musab olan / musâb olan
İsâbet alan; vurulan.
musaddak / مُصَدَّقْ
Doğrulanan.
Doğrulanan.
musaddık
Tasdik edici, doğrulayıcı.
musaddıkane / musaddıkâne
Tasdik eder tarzda, doğrulayıcı şekilde.
musaff
(Çoğulu: Misâf) Cenk etmek için durulan yer. Dövüş yeri.
müstakarr
(Karar. dan) Karar bulan, bir yerde sabit ve sakin olan. Kararlı.
Karargâh. Durulan yer.
müstashab
(Sohbet. den) Birine yanında arkadaş olarak bulundurulan.
müste'nife
Yeni başlayan; önceki cümlelere bağlı olmayıp ilerideki muhtemel, sorulara cevap teşkil eden cümle.
mutasaddır
(Çoğulu: Mutasaddırin) (Sadr. dan) Baş köşeye kurulan. Başa geçip oturan.
mutasaddırane
Baş köşeye kurulana yakışacak surette.
(Farsça)
mutasaddırin / mutasaddırîn
(Tekili: Mutasaddır) Baş köşeye kurulanlar, tasaddur edenler.
mütehakkık
Doğrulanan.
mütekavvim
Bozuk iken düzelen, eğri iken doğrulan.
İyi idâre edilen.
Sağlam, muhkem.
Müesses, te'sis edilmiş, kurulmuş.
muvacehe-i seadet / muvâcehe-i seâdet
Peygamber efendimizin sallallahü aleyhi ve sellem mübârek kabrinin bulunduğu Hücre-i Seâdetin (odanın) kıble tarafında ziyâret sırasında önünde durulan duvar.
müzaraa
Ziraat üzerine yapılan işler, ekincilikle ilgili olarak yapılan işler.
Toprağa, çalışmağa ve kazanca ortak olmak üzere kurulan şirket.
müzarea şirketi / müzârea şirketi
Zirâat ortaklığı. Harman yapılan ürünleri yetiştirmek için, tarla yâni toprak birinden, çalışma, işçilik diğerinden olmak ve mahsûlü sözleşilen nisbette (miktârda) aralarında paylaşmak üzere, kurulan şirket.
na'l
Nal. Ayağa giyilen tahta ayakkabı veya hayvanların ayağına çakılan demir.
Oturulacak yerlerin en aşağısı.
nakşi / nakşî
Şah-ı Nakşibend tarafından kurulan tarikata mensup olan kimse.
nalçe
Küçük nal.
Yemeni, çizme gibi ayakkabılara vurulan hafif demir parçaları.
nebve
Uzaklaşmak.
Ok hedefe varamamak.
Bir yerin havasının mizaca uygun olmaması.
Kılıncın vurulan şeye saplanmayıp geri sıçraması.
Pek çirkin ve kötü suretten gözün kaçması.
neccariyye / neccâriyye
Hicretin üçüncü asrında Hüseyin bin Muhammed en-Neccâr tarafından kurulan bozuk fırka.
nitac
Yavrulama, yavru doğurma.
otomatik
Kurularak veya vakti gelince harekete geçen, işleyen.
(Fransızca)
özr
Abdesti bozan bir şeyin bir namaz vakti durdurulamayıp, devâm etmesi. İdrârını tutamama, iç sürmesi, yel kaçırmak, burun kanaması, yaradan kan, sarı su akması, ağrı ile göz yaşı akması birer özür olup, özürlü erkeğe mâzûr, kadına ma'zûre denir.
Mâzeret. Af talebi, engel.
pa-bend / pâ-bend
Ayak bağı. Köstek. Ayağa vurulan zincir.
Engel, mâni.
panayır
Yun. Yılda bir - iki defa muayyen bir yerde kurulan ve bir müddet devam eden büyük pazar.
peçegan / peçegân
(Tekili: Peçe) İnsan veya hayvan yavruları.
(Farsça)
raht
(Çoğulu: Ruhut) Binek atlarına vurulan eyer, takım.
Pencere ve kapıların menteşe takımı.
Yol levazımı.
Döşeme ve ev takımı.
rasathane
Gök cisimlerinin hareket ve yerlerini tespit ve takip için kurulan gözlem evi.
rastbin / râstbin / راست بين
Gerçekçi, doğruları gören.
(Farsça)
sadakat / sadâkat
Dostluk; bir kimseye Allahü teâlâ için kalbden bağlılık; doğruluk. İnsana sadâkat yaraşır görse de ikrâh, Doğruların yardımcısıdır hazret-i Allah.
sadr
Her şeyin öncesi ve başlangıcının en iyisi. Kalp, göğüs, ön.Başkan... Baş. Oturulacak yerlerin en iyisi.
Her şeyin evveli ve başlangıcının en iyisi.
Kalb, göğüs, ön.
Meclisin önü ve en muteber yeri. Reisin oturduğu yer.
Rücu.
Bir aruz kalıbı.
Baş, reis, başkan.
Oturulacak yerlerin en iyisi.
sahibü'n-nur ve'l-azm ve'l-irade ve'l-irşad
Nurun, azmin, iradenin ve doğrulara ulaştırıcı irşadın sahibi.
şahid-i adil / şahid-i âdil
Adaletli ve doğruları söyleyen şahit.
saltanat-ı maddiye ve maneviye / saltanat-ı maddiye ve mâneviye
Maddî ve mânevî yönlerden kurulan egemenlik, hakimiyet.
secavend
Kur'an-ı Kerim'de doğru okunması için yapılan işaretler.Kur'an-ı Azîmüşşan'ı okurken durularak nefes alınacak yerler, âyet sonları ile secavend mahalleridir.
(Farsça)
şecere-i muhammediye
Muhammedî ağaç; Hz. Muhammed'in (a.s.m.) hakikati ve o hakikati doğrulayan her şey ve herkes.
selef
Önceki, yeri doldurulan.
şerh
Her nesnenin evveli.
Her sene yeni doğan deve yavruları.
Yiğitlik.
Yarmak.
serir / serîr
Tahta karyola.
Üzerinde oturulan yüksekçe yer.
Taht.
Taht. Üzerinde oturulacak yüksek yer. Tahta karyola.
sikke
Damga. Nereye ve kime ait olduğunun bilinmesi için konulan işaret, mühür. Umumi damga.
Dirhem.
Para üstüne vurulan damga.
Düz, doğru yol.
Mevlevilerin keçe külâhlarının ismi.
Basılmış madeni para.
sille
El ayasıyla vurulan tokat.
şirket
Ortaklık, ortaklaşa kurulan iş kurumu.
siyasi cemiyet / siyasî cemiyet
Siyasî maksatlarla kurulan örgüt, dernek.
su'alat / su'âlât / سؤالات
Sorular.
(Arapça)
sual
İsteme. İstek.
Soru. Sorulan şey.
Dilencilik.
Soru, sorulan. Şey, isteme, istek. Dilencilik.
sualat / sualât
(Tekili: Suâl) Suâller, sorular. İstemeler, istekler.
sükna / süknâ
Oturulacak yer, ev.
sükne
Kuş sürüsü.
Boyna takılan heykel ve halka. Boyna vurulan demir.
ta'bir-i samedani / ta'bir-i samedanî
Allah'a mahsus tâbir. Kur'an'da beyan buyurulan en iyi tabir.
ta'dil / ta'dîl / تعدیل
(Adl. den) Aslına zarar vermeden değiştirmek. Tebdil etmek.
Hafifletmek.
Doğrulaştırmak. Vasat hale koymak.
Aslına zarar vermeden değiştirmek, tadil etmek, tebdil etmek, hafifletmek, doğrulaştırmak.
Değiştirme.
(Arapça)
Doğrulama.
(Arapça)
ta'dil-i erkan / ta'dil-i erkân
Fık: Namazın bütün rükünleri, esaslarını usulüne uygunca yerine getirerek ve namazın tertib ve düzeninin hakkını vererek kılmak. Meselâ : "Secdeyi sükunetle yerine getirmek ve iki secde arasında "Sübhânallah" diyecek kadar doğrularak oturmak. Kıyamda ve rüku'dan sonraki kıyamda sükunet üzere olmak v
tabir-i hakimane / tâbir-i hakîmâne
Hikmetli ifade; sorulan bir suale, soranın hâlini dikkate alarak cevap verme.
tac ü serir
Taç ve (üzerine oturulan) taht.
tahmis
Ateşte kızdırıp kavurmak.
Kahve kavrulan ve satılan yer.
taht-ı tasdik / taht-ı tasdîk / تَحْتِ تَصْدِيقْ
Doğrulama altında olma.
taht-ı tasdikinde
Doğrulaması ve onayı altında.
tarik-i nakşi
Nakşî tarikatı; Buharalı Muhammed Bahaüddin Nakşibendi Hazretleri tarafından kurulan tarikat.
tarik-i nakşibendi / tarîk-i nakşibendî
Buharalı Muhammed Bahaüddin Nakşibendi Hazretleri tarafından kurulan tarikat.
tasdik / tasdîk / تصديق / تصدیق / تَصْد۪يقْ
Doğrulama, onaylama.
Kabûl etmek, inanmak, doğrulamak.
Onaylama, doğrulama.
Doğrulama.
Onay, doğrulama.
(Arapça)
Tasdîk etmek:
Onaylamak.
(Arapça)
Doğrulama.
tasdik eden
Doğrulayan, onaylayan.
tasdik edilen
Doğrulanan, onaylanan.
tasdik etme
Doğrulama, kabul etme.
tasdik etmek
Doğrulamak, onaylamak.
tasdik-i akli / tasdik-i aklî
Aklen doğrulama.
tasdikat
(Tekili: Tasdik) (Ka, uzun okunur) Tasdikler, onaylamalar, doğrulamalar.
tasdiken
Tasdik ederek, doğrulayarak.
tasdikleri tahtında
Doğrulayacakları gibi, bilgileri dahilinde.
tasdikname / tasdîknâme / تَصْدِيقْنَامَه
Doğrulama yazısı.
tature
Hayvanların ayağına vurulan köstek, bukağı.
(Farsça)
taun
Vebâ denen dehşetli bir bulaşıcı hastalık. Bu hastalıkta lenf bezlerinde hâsıl olan yumruların herbiri.
te'yid
(Çoğulu: Te'yidât) Kuvvetlendirme. Sağlamlaştırma. Metânet verme.
Doğrulama, doğru çıkarma. Destekleme.
teberruat / teberruât
(Tekili: Teberru') Teberrular, bağışlar, bağışlamalar.
teessüs edecek
Kurulacak.
tenşif
(Çoğulu: Tenşifât) Suyu veya rutubeti emdirme. Sünger veya bez ile suyu alıp kurulama.
Ter kurulama.
tesbih namazı / tesbîh namazı
Hadîs-i şerîfte, af ve mağfiret olunmak için kılınması tavsiye buyrulan namazlardan biri.
teşekkül eden
Kurulan, meydana getirilen.
teselli-pezir
Avutulabilir, avundurulabilir.
(Farsça)
tesis edilen
Kurulan, yerleştirilen.
teslim / teslîm / تسليم
Sahibine verme.
(Arapça)
Hakkını verme, doğrulama.
(Arapça)
teslis
Üçleme, ekanim-i selâse, Allah'ı üç olarak kabul eden ve sonradan uydurulan hıristiyan inancı.
teybis
Kurutma, kurulama.
ticani / ticanî
Kuzey Afrikada, hicri 1200 tarihlerinde Ahmed Ticanî adında bir şahıs tarafından kurulan bir tarikattır.
timşek
İç mest üstüne vurulan parça, yapılan yama.
tokat
Kale içi, siper, ahır, ağıl. El içi gibi yer.
Dere arası olan hayvan mer'ası.
El içiyle vurulan sille.
üslub-u hakim / üslub-u hakîm
Edebî san'atlardan biridir. Sorulan bir suale, soranın halini nazara alarak başka bir sual gibi telâkki edip, ona göre cevab vermek demektir. Meselâ : Bazı Ashab Resulüllah'a (A.S.M.) hilâlin ince başlayıp, kalınlaşarak bedr şekline gelip, sonra yine başladığı şekle dönmesinin sebebini sordular. Bun
uzletgah / uzletgâh
Oturulan tenhâ yer. Yalnızlık köşesi.
(Farsça)
vakfe
Bir hareketin geçici olarak durdurulması.
Durak. Durulacak yer.
Hacıların Hac esnasında Arafat'taki tevakkufları olup, eda etmeğe mecbur oldukları şartlardan birisidir.
vakfegah / vakfegâh / وقفه گاه
Durulacak yer, durak.
(Arapça - Farsça)
vatan-ı sükna / vatan-ı süknâ
Hanefî mezhebinde on beş günden az kalmak için niyet edilen yâhut yarın çıkarım diyerek senelerce oturulan yer.
vehhabilik / vehhâbîlik
Sapık bir fırka. On sekizinci yüzyıl ortalarında Arabistan yarımadasında Necd bölgesinde ortaya çıkan, Muhammed bin Abdülvehhâb tarafından kurulan dînî ve siyâsî bir yol. Bu yolda olana Vehhâbî denir.
vesme
Hayvana vurulan kızgın damga.
vizr
Günah.
Yük. Ağırlık.
Silâh.
Sırta vurulan ağır yük. Yük götürmek.
Günah, yük, ağırlık, yük götürmek, sırta vurulan ağır yük.
vücuh şirketi / vücûh şirketi
Sermâyesiz olup, halk arasında emniyet ve îtibârları ile veresiye alıp-satmak üzere kurulan şirket.
yehova şahidleri / yehova şâhidleri
Amerika Birleşik Devletleri'nde Ch. Şarl Russel tarafından 1872'de kurulan, 1931 senesinden sonra kendilerini bu adla tanıtmaya çalışan mezheb ve misyoner teşkîlâtına verilen ad.
yenabi'
(Tekili: Yenbu') Kaynaklar, pınarlar, çeşmeler.
Kedi yavruları.
zaviye / zâviye
Eskiden büyük kervanların geçtiği ıssız yollarda veya köy ve kasabalarda; dînî ilimlerin, İslâm ahlâkının ve fen ilimlerinin öğretilmesi, yolcuların barınması maksadıyla kurulan yer; küçük tekke.
Tasavvufta bulunan kimselerin, ibâdet için çekildiği tenhâ yer.
zefer
Ağaca vurulan payanda, destek.
zenberek
Kurulan âlet.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
Emzik
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
aved
havza
agani
Halesa
Belagat
Arizi
Basamak
sev
Âni
Muharrer
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
Rula
kekeme
Çeviri
uygun olmak
Teşekkür etme
Kelimeler
Baş Komutan
delalet-i tazammuniye
Bâb
men'