Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
Rika
ifadesini içeren
307
kelime bulundu...
acaib-i seb'a-i alem / acaib-i seb'a-i âlem
Dünyanın yedi harikası.
acaib-i seb'a-i meşhure
Dünyanın yedi harikası.
acibe / acîbe
Alışılmış surette olmayan. Çok hârika. Acib ve garip, hayret verici, şaşılacak şey.
acibe-i san'at / acîbe-i san'at
San'atın acipliği, harikalığı.
acip tevafuk
Harika, şaşırtıcı uygunluk, denk düşme.
adab-ı tarikat / âdâb-ı tarikat
Tarikat kaideleri, âdâbları.
afrika / افریقا
Afrika kıtası.
(Arapça)
ahmed-i bedevi / ahmed-i bedevî
(Seyyid) (Hi. 596-675) Mısır'ın en büyük velilerindendir. Hz. Ali neslinden gelir. Bir çok lâkabı vardır. Ona Afrika bedevileri tarzında (yüzü örten peçe) taşıdığından dolayı (el-Bedevi) deniyordu. 626 yılına doğru onda deruni bir tahavvül vukua geldi. Yedi kıraat üzere Kur'an okudu ve Şafii fıkhı t
ahmed-i faruki / ahmed-i fârukî
(Hi. 971-1034) (İmam-ı Rabbanî) Hz. Ömer (R.A.) ahfadından olduğundan Fârukî denilmiştir. Kendisi demiştir ki: "Hakaik-i imaniyeden bir mes'elenin inkişafını, binler ezvak ve mevâcid ve kerâmata tercih ederim." Hem demiş ki: "Bütün tarikatların nokta-i müntehası hakaik-i imâniyenin vuzuh ve inkişâfı
aktab
(Tekili: Kutb) Kutublar. Hak tarikatların reisleri, şahları.
aktab-ı aşıkin / aktâb-ı âşıkîn
Allah'a âşık tarikat şeyhleri, kutupları.
allame-i mağrib / allâme-i mağrib
Kuzeybatı Afrika ve Endülüs'te yetişen büyük âlim.
alpaka
Güney Amerika'da yaşayan ve büyüklüğü keçi ile deve arasında olan bir hayvan.
Bu hayvanın kılından mamul bir cins ince yünlü kumaş.
amazon
Milattan önce yaşamış İskitlerin kadın askerlerine verilen isim. Göğüslerini dağlatarak küçükten harbe alıştırılan bu İskit kadınlarının şiddetli muharebeler yaptıkları yazılıdır.
Güney Amerika'da büyük bir nehir adı.
arab
Ceziret-ül Arab, Şam, Hicaz, Irak, Yemen, Mısır ve Afrika'nın şimâlinde yaşayan geniş bir kavmin adı.
ararot
Ufak çocuklara yedirilen besleyici bir cins nişasta ki, Amerika'da hasıl olan bir kökten çıkarılır.
astronot
yun. Feza yolculuğu yapan vasıtaları kullanan kişi. (Amerikada ve batıda astronot; Rusyada ve komünist ülkelerde kozmonot tâbiri kullanılmaktadır.)
ayin / âyin
Merâsim. Usûl. Görenek. Dinî âdâb. Âdet, örf ve kanun.
Ziynet, süs.İslâm'da fıkıh lisânı âyin kelimesini kabul etmemiştir. Bazı vakıflar, filân câmide herhangi bir tarikat âyini icra için te'sis yapacakları zaman vaki olan müracaatlarında fetvahâne tarafından verilen müsaadelerde âyi
ayn-el-yakin / ayn-el-yakîn
Görerek bilme.
Hadîs-i şerîfte bildirilen ihsân (Allahü teâlâyı görüyormuş gibi ibâdet etme) mertebesinde bir ışığın kalbde parlaması. Zamanımızda tarîkata girmiş bir çok kimse, kendilerine tasavvufçu süsü vererek vahdet-i vücudu dillerine almış, bundan yüksek mertebe olmaz sanıyor.
babayan
(Tekili: Baba) Tarikat babaları, şeyhleri. Bektaşi şeyhleri.
(Farsça)
batın / bâtın
Bütün varlıkların iç yüzünü ve özellikle canlıların içlerini mükemmel bir fabrikanın harika makineleri gibi yaratan ve işleten Allah.
batıniyye
Kur'an-ı Kerim'deki âyetlerin ve hadis-i şeriflerin zâhir ve âşikâr mânalarından ayrılarak, usûlsüz ve yanlış te'viller ile âyet ve hadislerin gizli ve sırlı mânalarını bulmak iddiasında olan sapık bir tarikat ve buna bağlı olanlar.Esasen âyet ve hadislerin ince, derin ve küllî mânalarını tefsir ve
bayramiyye
Hacı Bayram-ı Veli tarafından 14. yüzyılın sonlarında Ankara'da kurulan bir tarikattır.
bebr
Kaplana benzer, ondan daha büyükçe ve pek yırtıcı bir canavar ki, Hindistanda ve Afrikada bulunur. Saldırdığı zaman derisindeki tüyleri kabarıp korkunç bir manzara arzeder. Arslanı bile korkutur bir hayvandır.
(Farsça)
bedaat-i harika / bedâat-i harika
Harika, olağanüstü güzellik.
bedayi'
Harika özellikler.
bedayi-i san'at
San'atın harikaları, eşsiz ve benzersiz ürünleri.
bedevi / bedevî
Çölde yaşayan. Göçebe. Medeni olmayan ve şehir hayatı yaşamıyan.
Seyyid Ahmed-i Bedevî nâmındaki büyük bir zâtın tarikatı ve onun mensubu olan.
bediüzzaman / bedîüzzaman / بديع الزمان
Zamanın harikası ve en mükemmeli
Zamanın harikası.
bektaşi / bektaşî / bektâşî
Hacı Bektaş-ı Veli tarikatına mensub olan kimse.
Hacı Bektaş-ı Veli tarikatına mensub olan kimse.
Bektâşîlik tarikatından olan kimse.
bektaşilik / bektâşîlik
Hacı Bektaşı velînin kurduğu tarikat.
berber
Tıraş eden, saç kesen.
(Farsça)
Afrika'nın kuzeyindeki bir kavim.
(Farsça)
berr-i atik
Eski karalar. Asya, Avrupa ve Afrika.
berr-i cedid
Yeni karalar. Amerika ve Avusturalya.
berzah tariki
Tarikat berzahı; tarikat geçidi, aralığı.
bevarik
(Tekili: Bârika) Şimşek ve yıldırım parıltıları.
Parıltılar, gözleri kamaştırıcı olan şeyler.
bidatüzzaman / bidâtüzzaman
Zamanın görülmemiş ve harika olanı.
bıtrik
(Çoğulu: Betârika) Reis.
Emir.
Çavuş.
ca'feriyye
Caferî tarikatı.
camhane
Cam fabrikası.
(Farsça)
camiiyet ve harikiyet-i lafziye / câmiiyet ve harikiyet-i lâfziye
Sözün harikalığı ve kapsamlılığı.
camiiyet-i harika / câmiiyet-i harika
Harika kapsamlılık.
celvetiye
Eskiden mevcud bir tarikat ismi.
cemahir-i müttefika-i amerika
Amerika Birleşik Devletleri.
cemiyet-i nakşiye
Nakşibendi tarîkatına bağlı topluluk.
cevir
(Cevr) Cefa, eziyet, sıkıntı, üzüntü. Zulüm.
Tas: Tarikat adamının ruhen ilerlemesine mâni olan şey.
cevşen-i kebir / cevşen-i kebîr
Büyük zırh. Peygamberimiz Hz. Muhammed'e (A.S.M.) vahiyle gelen en azîm ve en mühim bir münâcâtın ismidir. Bu harika münâcât, mârifetullahda terakki eden bütün âriflerin münâcâtının fevkindedir. Bin hâsiyeti olan ve bin Esmâ-i Hüsnâ'yı içine alan emsalsiz bir münâcât-ı Peygamberiyedir.
cezair
(Tekili: Cezâyir) (Cezire) Cezireler, adalar.
Kuzey Afrikada Fas ile Tunus arasında olan ülke ve bu ülkenin merkezi olan şehir.
cezalet-i nazmiye
Kur'an-ı Kerim'deki kelime ve harflerin harika bir ahenk ve münâsebet ile nazm ve tertibindeki cezâlet.
cihazat-ı acibe / cihâzât-ı acîbe
Şaşırtıcı, harika cihazlar, âletler.
dahiye-i hilkat / dâhiye-i hilkat
Yaratılış harikası.
Yaradılıştan dâhi olan. Hârika.
deha-i fenni / deha-i fennî
Fen ve dünyevi ilimlerde çok ileri görüşlülük ve harika zekâlı olmak.
derviş / dervîş / درویش
Bir tarikata girmiş, onun yasa ve törelerine bağlı kimse.
Yaşayışını tarikatının edeplerine uyduran kalender kimse.
Yoksul.
(Farsça)
Tarikat şeyhine bağlı mürit.
(Farsça)
desatir-i tarikat / desâtir-i tarikat
Tarikat düsturları, prensipleri.
ef'al-i acibe-i ilahiye / ef'âl-i acîbe-i ilâhiye
Cenab-ı Allah'ın şaşırtıcı ve hayret uyandırıcı harika fiilleri.
ehl-i cezbe ve ehl-i istiğrak
Tarikat ve tasavvuf ehlinden olup zikir ve ibadetle kendinden geçip dünyayı unutanlar.
ehl-i ilim ve tarikat
İlim sahibi ve bir tarikata bağlı olan kimseler.
ehl-i süluk / ehl-i sülûk
Tarikat yolunda yürüyenler.
ehl-i tarik
Tarikata mensup olanlar.
ehl-i tarikat / ehl-i tarîkat
Tarikata mensup olanlar.
ehl-i tarikat ve hakikat
Tarikata mensup olanlar ve hakikat mesleğinde olanlar.
ehl-i tarikat ve velayet / ehl-i tarîkat ve velâyet
Tarikata mensup olanlar, tasavvufla ilgilenenler ve Allah dostları, velîler.
ehl-i tasavvuf
Tasavvuf ehli; kalbi dünyanın gelip geçici işlerinden ayırıp Allah sevgisi ile bağlayan tarikat ehli kimseler.
ehl-i tekke
Tekkeye giden ve oradaki zikirleri yapan kişiler; Osmanlı döneminde, sadece tasavvuf ve tarikat eğitimi verilen tekkelerde mânevî ilim tahsil edenler.
ehl-i turuk
Tarikatlere mensup olanlar.
ehlitarik
Tarikat adamı.
ehlitarikat
Tarikata bağlı olan.
endülüs
(Mi: 756-1031) Dört halife devrinden sonra kurulan Emevi devleti yıkıldıktan sonra Emevilerin Afrikadan Avrupa'ya geçip şimdiki Portekiz ve İspanya'da kurdukları İslâmi devletin bir ismidir. Bunlara Endülüs Emevileri denir. Abbasilerin katliâmından kurtulan Abdurrahman ismindeki zât Afrika yoluyla İ
endüstri
Sanayi, imalât, sanatlar. Hammaddeyi mâmul eşya hâline getirme. Bu da ikiye ayrılır. 1- Küçük sanayi: Ev ve atölyelerde basit âlet ve makinelerle eşya imalâtıdır. 2- Büyük sanayi: Su buharı, akaryakıt, elektrik, atom enerjisi gibi büyük çapta enerji kaynaklarından faydalanılarak fabrikalarda seri hâ
(Fransızca)
enva-ı acaip / envâ-ı acaip
Mükemmel, harika türler, mahluklar.
erbab-ı tarikat
Kendini tarikata, tasavvufa verenler.
ervah-ı harika
Harika ruhlar, üstün ruhlar.
esas-ı tarikat
Tarikatın temeli, kökü.
eser-i bedia / eser-i bedîa
Benzersiz, harika eser.
eşhas-ı harika
Harika, olağanüstü şahıslar.
esma-i fatır / esmâ-i fâtır
Herşeyi yoktan ve harika üstün sanatıyla yaratan Allah'ın isimleri.
evrad-ı tarikat / evrâd-ı tarikat
Tarikatların virdleri, zikirleri.
fabrika-i acibe
Hayret verici, şaşılacak fabrika.
fabrika-i askeriye
Bir fabrikaya benzeyen askeriye müessesesi.
fabrika-i kainat / fabrika-i kâinat
Bir fabrikayı andıran kâinat, evren.
farık / fârık
(Fârıka) Tefrik eden, farkeden, ayıran. Ayrılmasına, farkolunmasına sebeb olan alâmet.
fatımi / fatımî
(Fâtımiyye) Hz. Fatıma Sülâlesinden olmak iddiasında bulunan, önce kuzey Afrika, sonra Mısırda hükümet süren sülâleye mensub meliklerin takındıkları isimdir. (Mi: 910-1171) İsmâiliye nâmında bâtıl fırkadandırlar. Salâhaddin-i Eyyubî, ordusu ile, Fâtımîlerin hâkimiyetine son verdi.
fatımiler / fâtımîler
Aslen mecûsî olan Meymûn el-Kaddah'ın neslinden gelen Ubeydullah bin Sa'îd'in etrâfında toplanan, kendilerinin hazret-i Fâtıma'nın neslinden geldiklerini iddiâ eden; Mısır, Kuzey Afrika, Filistin ve Sûriye'de 910-1171 seneleri arasında hüküm süren, Eshâb-ı kirâm düşmanlığını yaymaya çalışan hânedân
fatır / fâtır
Benzeri bulunmayan şeyi harika üstün sanatıyla yaratan Allah.
Benzeri bulunmayan şeyi yaratan. Hârika üstün san'atiyle yaratan. Halkedici Allah (C.C.)
fatır-ı alim / fâtır-ı alîm
Herşeyi bilen ve harika üstün san'atıyla yaratan, sonsuz ilim sahibi Allah.
fatır-ı bimisal / fâtır-ı bîmisal
Benzersiz şeyleri hârika ve üstün sanatıyla yaratan Allah.
fatır-ı hakim-i zülcemal / fâtır-ı hakîm-i zülcemâl
Sonsuz güzellik sahibi, herşeyi hikmetle ve harika üstün sanatıyla yaratan Allah.
fatır-ı kerim / fâtır-ı kerîm
Sonsuz cömertlik ve ikram sahibi olan ve herşeyi hârika, eşsiz sanatıyla yaratan Allah.
fatır-ı kerim-i zülcemal / fâtır-ı kerîm-i zülcemâl
Sonsuz güzellik, lütuf ve cömertlik sahibi ve herşeyi hârika üstün sanatıyla yaratan Allah.
fenafirresul
(Fenâ fir-resul) Tas: Bütün varlığını Hazret-i Peygamber'in (A.S.M.) manevî şahsiyetinde yok etmek mânasına gelir. Hassaten, sünnî olan tarikat mensubuna göre Hz. Peygamber'in (A.S.M.) rivayet yolu ile nakledilen hadisleri ile beraber hareketlerini benimsemek ve O'na en küçük mes'elede aykırı hareke
fenafişşeyh / fenâfişşeyh
Tarikatlerde müridin şeyhine, onda fâni olacak şekilde bağlanması.
fina / finâ
Şehir kenarı, büyük mezarlıklar (fabrika, mektep, kışlalar) ve kasabadakilerin harman yapmak, hayvan koşturmak, eğlenmek için devamlı kullandıkları yerler.
garaib / garâib
Gariplik; alışılmışın dışında, harika olan.
garaib-i hilkat
Yaratılış harikaları.
garaib-i nukuş
Nakışlardaki harikâlıklar.
garaib-i san'at
Sanatın gariplikleri, hârikalıkları.
garibeler
Garip, şaşırtıcı, harika şeyler.
geylani / geylanî
Seyyid Abdulkadir-i Geylanî, Gavs-ül A'zam, Gavs, Kutub gibi mecâzi nâm ile bilinen bu zât (Hi: 470-561) yılları arasında yaşamış ve Kadirî Tarikatının müessisidir. Müteaddid müridlerinden bir çoğu sonradan veli olarak meşhurdurlar. Derslerinin te'siriyle birçok Hristiyan ve Museviler Müslüman olmuş
habeş
Afrika'nın Kızıldeniz sâhili güneyinde müstakil bir memleket. Bu memleket ahalisinden olan.
Beyaz ve siyah arasında koyu esmer adam.
Afrikada bir ülke.
hadisat-ı i'caziye / hâdisât-ı i'câziye
Mu'cize olaylar, harika haller.
hadise-i mu'cizekarane / hâdise-i mu'cizekârâne
Mu'cizeli olay, olağanüstü , harika olay.
hak tarikatler / hak tarîkatler
Ehl-i sünnet anlayışını benimseyen, İslam'ın temel esaslarını uygulayan ve mânevî bir silsileye sahip mürşidler tarafından temsil edilen tarîkatler.
hakayık-ı seb'a
Yedi hakikat. Fatiha suresinin yedi âyeti. İmanın altı şartı ve İslâmiyet ile yedi olan mühim hakikatlar. Kur'an-ı Kerim'in yedi vechile hârika olması gibi hakikatlar.
hakikat-i tarikat
Tarikatin özü, tarikatle ulaşılan hakikat ve eşyanın gerçeği.
halveti / halvetî
Gizliliğe önem veren bir tarikatın mensubu.
Halvete müteallik, halvetle alakalı.
İbadet ve zikirlerini tenhada yapan bir tarikat adı.
Halvetiye Tarikatından olan kimse.
harık / hârık
Harika.
harika / hârika / خارقه
Harika.
(Arapça)
harika-asa / harika-âsâ
Harika.
harika-i beşeriye
İnsanlık harikası.
harika-i fıtrat
Yaratılış harikası.
harika-i hakikat / hârika-i hakikat
Hakikat hârikası, varlıkların ardındaki gerçeğe ulaşmada hârika olan.
harika-i hikmet / hârika-i hikmet
Hikmet harikası.
harika-i hikmet-i rabbaniye / harika-i hikmet-i rabbâniye
Rab olan Allah'ın hikmet harikası.
harika-i ilmiye
İlimdeki harikalığı, mükemmelliği.
harika-i kudret
Allah'ın kudret harikası.
harika-i san'at
San'at harikası.
harika-i san'at-ı halıkane / harika-i san'at-ı hâlıkane
Allah'ın yarattığı san'at harikası.
harika-i zaman
Zamanın harikası.
harika-i zamani / harika-i zamanî
Zamanın harikası, eşsiz olanı.
harika-nüma / harika-nümâ
Harika gösteren.
harika-pişe / hârika-pişe / hârika-pîşe
Hârikalı. Hârika işler yapan.
(Farsça)
Hârika işler yapan.
harikanüma / hârikanümâ
Harikalı.
Harika gösteren.
harikapişe / hârikapîşe
Harika eserler yapan.
harikat / hârikat
(Tekili: Hârika) Şaşılacak şeyler, hârikalar. İnsanda hayret uyandıran şeyler.
harikavi / hârikavî
Harika cinsinden, harika gibi.
harikıyet
Harikalık.
haşimi / haşimî
Peygamberimiz Hz. Muhammed'in (A.S.M.) kabilesinden, O'nun sülâlesinden gelen.
Bir tarikat şubesinde olan.
hatme-i hacegan / hatme-i hâcegân
Nakşi tarikatı mensublarının fikri ve nazarı mâsivadan tecerrüd ederek, topluca muayyen dua ve zikirlerini sonuna kadar okumaları.
(Farsça)
Nakşî tarikatına mensup olanların dua ve zikirlerini birlikte okuyup bitirmeleri.
hatme-i nakşiye
Nakşî tarikatında belli kurallar çerçevesinde topluca icra edilen bir zikir ve dua biçimi.
havarık / havârık
(Tekili: Hârika) Acib ve garip olan hâdise. İnsanda hayret ve hayranlık uyandıran şeyler.
Okun nişanı delerek öbür tarafından çıkıp gitmesi.
Harikalar.
Harikalar.
havarik / havârik / خوارق
Harikalar, olağanüstü haller.
Harikalar.
(Arapça)
havarık-ı ade / havarık-ı âde
Fevkalâde olaylar, hârika hâdiseler.
havarık-ı beşeriye / havârık-ı beşeriye
İnsanlık harikaları.
havarık-ı iktidar / havârık-ı iktidar
Kudret harikaları.
havarık-ı kudret / havârık-ı kudret
Kudret harikaları.
havarık-ı medeniyet / havârık-ı medeniyet
Medeniyet harikaları.
havarık-ı rahmet / havârık-ı rahmet
Rahmet harikaları.
havarık-ı san'at / havârık-ı san'at
Sanat harikaları.
havarık-ı sun'iye / havârık-ı sun'iye
San'at harikaları.
havarık-ı zahire
Gözle görülebilen harikalar.
hidroelektrik santralı
Su gücünü kullanarak elektrik üreten fabrika veya merkez.
hilafetname
Tarikata intisab ile usulü dairesinde belirli mevkilere çıkarak irşad mertebesine yükselenlerden isteklilerin irşad ve terbiyesine ruhsat ve izni mutazammın şeyhi tarafından verilen mühürlü vesika.
humbarahane
Humbara yapılan beylik fabrika.
Tar: Humbaracılar kışlası.
hüve'l-batın / hüve'l-bâtın
O Bâtındır; bütün varlıkların içyüzlerini mükemmel bir fabrikanın harika makineleri gibi yaratıp işleten ve herşeyin iç âlemine hükmeden Allah'tır.
i'malat
Bir memlekette veya bir fabrikada yapılan işler ve eserler.
i'malgah / i'malgâh
Fabrika, atölye.
(Farsça)
icaz-ı harika / îcâz-ı harika
Harika bir icâz, vecizli bir ifade.
ihevat
(Tekili: İhve) Samimi ve sâdık arkadaşlar. Candan dostlar.
Tarikat arkadaşları.
ihvan
( kelimesinin cem'i) Kardeşler. Eş, dost.
Sâdık arkadaşlar.
Aynı mezheb veya tarikata mensub olanlar.
Kardeşler, arkadaşlar, aynı tarikata mensup olanlar.
ihvan-ı tarikat
Bir tarikata mensup kardeşler.
ıhve-i müteferrikin / ıhve-i müteferrikîn
Ana baba bir veya yalnız ana bir yahut da yalnız baba bir erkek kardeşler. (Müennesi: "Ahavat-ı müteferrikat'tır)
iktidar-ı bedi
Eşsiz, harika güç, harika bir işi yapabilme kudreti.
ilbas-ı hırka
Bir tarikata intisab ile mutad olan menzilleri geçerek irşad mertebesine yükselenlere, şeyhlerinden gördükleri yolda başkalarını irşad ile izin verme salâhiyetini ihtiva eden "İcazetname: hilâfetname" verme.
ilm-i tarikat
Tarikat, tasavvuf ilmi.
ilm-i tasavvuf ve tarikat
İlâhî hakikatlere ulaşmak için, şeyhin gözetiminde takip edilen yolun ilmi; tarikat ve tasavvuf ilmi.
imam-ı malik / imam-ı mâlik
(Hi: 93-179) Medine-i Münevvere'de doğdu. İmâm Mâlik bin Enes diye anılır. Mâlikî Mezhebinin imamı. El-Muvatta isimli eseri, "Kütüb-ü Sitte"ye dahil olacak kıymettedir. Mezhebinin mensubları, Afrika ve Endülüs'te çok yayılmıştır. Bu mezhepte olana "Malikî" denir.
imkan-ı örfi / imkân-ı örfî
Emsaline pek az rastlanan hârika bir âdet veya keramet gibi.
irhasat / irhâsât
Hz. Muhammed'in (a.s.m.) peygamberliğinden evvel meydana gelen ve peygamber olacağına işaret eden harika hâller, belirtiler.
Efendimizin peygamberlikten önceki harika hâlleri.
irhasat-ı ahmediye
Hz. Muhammed'in (a.s.m.) peygamberliğinden evvel meydana gelen ve peygamber olacağına işaret eden harika haller, belirtiler.
irşad-ı i'cazkarane / irşad-ı i'câzkârâne
Harika bir tarzda irşad edip doğru yolu gösterme.
işarat-ı harika-i aleviye
Hz. Peygamberden (a.s.m.) aldığı derse binaen Hz. Ali'nin (r.a.) harika işaretleri.
ism-i batın / ism-i bâtın
Allah'ın, bütün varlıkların iç yüzünü ve özellikle canlıların içlerini mükemmel bir fabrikanın harika makineleri gibi yaratıp işlettiğini gösteren ismi.
istidrac / istidrâc
Derece derece yükselmeyi istemek.
Fâsık veya kâfir olduğu belli bir şahsın gösterdiği harika.
istihsalat
(Tekili: İstihsal) Üretilen şeyler. Bir memleketin veya fabrika gibi faaliyet merkezlerinin çıkardığı, yetiştirdiği şeyler.
izhar-ı harika
Harika bir şeyi ortaya koyma, gösterme.
kabiliyet-i harika
Harika kabiliyet.
kadiri / kadirî
Abdülkadir-i Geylanî Hazretlerinin yolunda olan, onun tarikatına mensub. olan.
Abdülkadir Geylanî tarikatından olan.
kàdiri / kàdirî
Şeyh Abdulkadir-i Geylânî'nin kurduğu tarîkata mensup olan.
kağıthane
Kâğıt fabrikası.
İstanbul'da vaktiyle böyle bir fabrikanın bulunduğu yerdeki mesire.
kamilü't-tarikati'l-aliyye ve'l-müceddidiyye halid-i zülcenaheyn / kâmilü't-tarikati'l-âliyye ve'l-müceddidiyye hâlid-i zülcenâheyn
Müceddid ve yüksek tarikat sahibi olan Halid-i Zülcenaheyn.
kantin
Kışla, fabrika, mekteb gibi yerlerde bakkal veya aşcı dükkânı.
(Fransızca)
kargah / kârgâh
Fabrika, iş yeri. Atölye.
(Farsça)
karhane / kârhane / كارخانه
İş yeri, iş yapılan yer.
(Farsça)
Süt satılan yer. Süt fabrikası.
(Farsça)
Fabrika.
(Farsça)
İşlik.
(Farsça)
keramet / kerâmet
Allahın izniyle velîlerin gösterdikleri harikalar.
kezbere
Kanbel otu.
Baldırıkara otu.
kıdde
Tarikat.
Bölük.
kizbere
Baldırıkara adı verilen ot.
kut'ül amare / kut-ül amare / كوتول امار
Kut'ül Amare ne demektir?
Yeni kurulan Osmanlı 6. Ordusu'nun Komutanlığı'na atanarak 5 Aralık'ta Bağdat'a varan Mareşal Colmar Freiherr von der Goltz Paşa'nın emriyle Irak ve Havalisi Komutanı Miralay (Albay) 'Sakallı' Nurettin Bey'in birlikleri 27 Aralık'ta Kut'u kuşattı. İngilizler Kut'u kurtarmak için General Aylmer komutasındaki kolorduyla hücuma geçti ancak, 6 Ocak 1916 tarihli Şeyh Saad Muharebesi'nde 4.000 askerini kaybederek geri çekildi. Bu muharebede 9. Kolordu Komutanı Miralay 'Sakallı' Nurettin Bey görevinden alındı ve yerine Enver Paşa'nın kendisinden bir yaş küçük olan amcası Mirliva Halil Paşa (Kut) getirildi.
İngiliz Ordusu, 13 Ocak 1916 tarihli Vadi Muharebesi'nde 1.600, 21 Ocak Hannah Muharebesi'nde 2.700 askeri kaybederek geri püskürtüldü. İngilizler mart başında tekrar taarruza geçti. 8 Mart 1916'da Sabis mevkiinde Miralay Ali İhsan Bey komutasındaki 13. Kolordu'ya hücum ettilerse de 3.500 asker kaybederek geri çekildiler. Bu yenilgiden dolayı General Aylmer azledilerek yerine General Gorringe getirildi.
Kut'ül Amare zaferinin önemi
Kût (kef ile) veya 1939’dan evvelki ismiyle Kûtülamâre, Irak’ta Dicle kenarında 375 bin nüfuslu bir şehir. Herkes onu, I. Cihan Harbinde İngilizlerle Türkler arasında cereyan eden muharebelerden tanır. Irak cephesindeki bu muharebeler, Çanakkale ile beraber Cihan Harbi’nde Türk tarafının yüz akı sayılır. Her ikisinde de güçlü düşmana karşı emsalsiz bir muvaffakiyet elde edilmiştir.
28 Nisan 1916’da General Townshend (1861-1924) kumandasındaki 13 bin kişilik İngiliz ve Hind askerlerinden müteşekkil tümenin bakiyesi, 143 günlük bir muhasaradan sonra Türklere teslim oldu. 7 ay evvel parlak bir şekilde başlayan Irak seferi, Basra’nın fethiyle ümit vermişti. Gereken destek verilmeden, tecrübeli asker Townshend’den Bağdad’a hücum etmesi istendi.
Bağdad Fatihi olmayı umarken, 888 km. yürüdükten sonra 25 Kasım 1915’de Bağdad’a 2 gün mesafede Selmanpak’da miralay Nureddin Bey kumandasındaki Türk ordusuna yenilip müstahkem kalesi bulunan Kût’a geri çekildi. 2-3 hafta sonra takviye geleceğini umuyordu. Büyük bir hata yaparak, şehirdeki 6000 Arabı dışarı çıkarmadı. Hem bunları beslemek zorunda kaldı; hem de bunlar Türklere casusluk yaptı.
Kût'a tramvayla asker sevkiyatı
İş uzayınca, 6. ordu kumandanı Mareşal Goltz, Nureddin Bey’in yerine Enver Paşa’nın 2 yaş küçük amcası Halil Paşa’yı tayin etti. Kût’u kurtarmak için Aligarbi’de tahkimat yapan General Aylmer üzerine yürüdü. Aylmer önce nisbî üstünlük kazandıysa da, taarruzu 9 Mart’ta Kût’un 10 km yakınında Ali İhsan Bey tarafından püskürtüldü.
Zamanla Kût’ta kıtlık baş gösterdi. Hergün vasati 8 İngiliz ve 28 Hindli ölüyordu. Hindliler, at eti yemeği reddediyordu. Hindistan’daki din adamlarından bunun için cevaz alındı. İngilizler şehri kurtarmak için büyük bir taarruza daha geçtiler. 22 Nisan’da bu da püskürtüldü. Kurtarma ümidi kırıldı. Goltz Paşa tifüsten öldü, Halil Paşa yerine geçti. Townshend, serbestçe Hindistan’a gitmesine izin verilmesi mukabilinde 1 milyon sterlin teklif etti. Reddedilince, cephaneliği yok ederek 281 subay ve 13 bin askerle teslim oldu. Kendisine hürmetkâr davranıldı. Adı ‘Lüks Esir’e çıktı. İstanbul’a gönderildi. Sonradan kendisine sahip çıkmayan memleketine küskün olarak ömrünü tamamladı.
Böylece Kûtülamâre’de 3 muharebe olmuştur. İngilizlerin kaybı, esirlerle beraber 40 bin; Türklerinki 24 bindir. Amerikan istiklâl harbinde bile 7000 esir veren İngiltere, bu hezimete çok içerledi. Az zaman sonra Bağdad’ı, ardından da Musul’u ele geçirip, kayıpları telafi ettiler. Kût zaferi, bunu bir sene geciktirmekten öte işe yaramadı.
Bu harbin kahramanlarından biri Halil Paşa, Enver Paşa’nın amcası olduğu için; diğer ikisi Nureddin ve Ali İhsan Paşalar ise cumhuriyet devrinde iktidar ile ters düştüğü için yakın tarih hafızasından ustaca silindi. 12 Eylül darbesinden sonra Ankara’da yaptırılan devlet mezarlığına da gömülmeyen yalnız bunlardır.
Binlerce insanın kaybedildiği savaş iyi bir şey değil. Bir savaşın yıldönümünün kutlanması ne kadar doğru, bu bir yana, Türk-İslâm tarihinde dönüm noktası olan çığır açmış nice hâdise ve zafer varken, önce Çanakkale, ardından da bir Kûtülamâre efsanesi inşa edilmesi dikkate değer. Kahramanları, yeni rejime muhalif olduğu için, Kûtülamâre yıllarca pek hatırlanmadı. Gerçi her ikisi de sonu ağır mağlubiyetle biten bir maçın, başındaki iki güzel gol gibidir; skora tesiri yoktur. Hüküm neticeye göre verilir sözü meşhurdur. Buna şaşılmaz, biz bir lokal harbden onlarca bayram, yüzlerce kurtuluş günü çıkarmış bir milletiz.
Neden böyle? Çünki bu ikisi, İttihatçıların yegâne zaferidir. Modernizmin tasavvur inşası böyle oluyor. Dini, hatta mezhebi kendi inşa edip, insanlara doğrusu budur dediği gibi; tarihi de kendisi tayin eder. Zihinlerde inşa edilen Yeni Osmanlı da, 1908 sonrasına aittir. İttihatçıların felâket yıllarını, gençlere ‘Osmanlı’ olarak sunar. Bu devrin okumuş yazmış takımı, itikadına bakılmadan, münevver, din âlimi olarak lanse eder. Böylece öncesi kolayca unutulur, unutturulur.
Müşir İbrahim Edhem Paşa’nın oğlu Sakallı Nureddin Paşa (1873-1932), sert bir askerdi. Irak’ta paşa oldu. Temmuz 1920’de Ankara’ya katıldı. Fakat karakterini bilen M. Kemal Paşa, kendisine aktif vazife vermek istemedi. Merkez kumandanı iken Samsun’daki Rumları iç mıntıkalara sürgün ettiği esnada çocuk, ihtiyar, kadın demeden katliâma uğramasına göz yumdu. Bu, milletlerarası mesele oldu. Yunanlılar, bu sebeple Samsun’u bombaladı. Nureddin Paşa azledildi; M. Kemal sayesinde muhakemeden kurtuldu. Sonradan Kürtlerin de iç kısımlara göçürülmesini müdafaa edecektir. Batı cephesinde, kendisinden kıdemsiz İsmet Bey’in maiyetinde vazife kabul etti. İzmir’e girdi. Bazı kaynaklarda İzmir’i ateşe verdiği yazar. I. ordu kumandanı olarak bulunduğu İzmit’te, Sultan Vahîdeddin’in maarif ve dahiliye vekili gazeteci Ali Kemal Bey’i, sivil giydirdiği askerlere linç ettirdi; padişaha da aynısını yapacağını söyledi. Ayağına ip takılarak yerlerde sürüklenen cesed, Lozan’a giden İsmet Paşa’nın göreceği şekilde yol kenarına kurulan bir darağacına asılarak teşhir edildi. Mustafa Kemal Paşa, İstanbul’da bir fedainin vursa kahraman olacağı bir insanı, vuruşma veya mahkeme kararı olmaksızın öldürmeyi cinayet olarak vasıflandırıp kınadı. M. Kemal’e gazi ve müşirlik unvanı verilmesine içerleyen Nureddin Paşa iyice muhalefet kanadına geçti. 1924’de Bursa’dan müstakil milletvekili seçildi. Asker olduğu gerekçesiyle seçim iptal edildi. İstifa edip, tekrar seçildi. Anayasa ve insan haklarına aykırılık cihetinden şapka kanununa muhalefet etti. Bu sebeple antikemalist kesimler tarafından kahraman olarak alkışlanır. Nutuk’ta da kendisine sayfalarca ağır ithamlarda bulunulur, ‘zaferin şerefine en az iştirake hakkı olanlardan biri’ diye anılır.
Halil Kut (1882-1957), Enver Paşa’yı İttihatçıların arasına sokan adamdır. Sultan Hamid’i tevkife memur idi. Askerî tecrübesi çete takibinden ibaretken Libya’da bulundu. Yeğeni harbiye nazırı olunca, İran içine harekâta memur edildi. Irak’taki muvaffakiyeti üzerine paşa oldu. Bakü’yü işgal etti. İttihatçı olduğu için tutuklanacakken, kaçıp Ankara hareketine katıldı. Rusya ile Ankara arasında aracılık yaptı. Sonra kendisinden şüphelenilince, Almanya’ya kaçtı. Zaferden sonra memlekete dönüp köşesine çekildi. Politikaya karışmadı.
Ali İhsan Sâbis (1882-1957), Sultan Hamid’i tahttan indiren Hareket Ordusu zâbitlerindendi. Çanakkale, Kafkasya’da bulundu. Irak’ta paşalığa terfi etti. İttihatçı olduğu için Malta’ya sürüldü. Kaçıp Ankara hareketine katıldı. I. batı cephesi kumandanı oldu. Cephe kumandanı İsmet Bey ile anlaşmadı; azledilip tekaüde sevkolundu. M. Kemal’e muhalif oldu. Nazileri öven yazılar yazdı. 1947’de devlet adamlarına yazdığı imzasız mektuplar sebebiyle 15 seneye mahkûm oldu. 1954’te DP’den milletvekili seçildi. Hatıraları, Nutuk’un antitezi gibidir.
magrib
(Mağrib) Batı taraf. Garb. Güneşin battığı cihet. Akşam vakti. Afrikanın şimâl tarafı. Türkiye'ye nisbetle garbda bulunan Fas, Tunus, Cezayir ve İspanya tarafı.
mağrib / مغرب
Batı.
(Arapça)
Akşam namazı.
(Arapça)
Kuzeybatı Afrika.
(Arapça)
Fas.
(Arapça)
mahlukat-ı acibe / mahlûkat-ı acibe
Şaşırtıcı mahlûklar, harika yaratıklar, varlıklar.
mahşer-i acaib / mahşer-i acâib
Herkesi hayrete sevkeden toplanma. Veya toplanma yeri.
Hayret edilecek harika şeylerin bulunduğu yer.
masna'
(Masnaa) Su mahzeni. Sarnıç.
Şimdiki Arapçada: Fabrika.
Bucak, köşe.
measir / meâsir
Harika işler, unutulmaz olaylar.
medrec
(Çoğulu: Medâric) Basamaklı yol. Merdiven.
Meslek.
Tarikat.
Dar yol. Dağ yolu.
melami / melamî / melâmî
Kınanmış ve ayıplanmışlardan olan.
Hükema-i Kelbiyyun.
Melami adındaki tarikata mensub olan.
Kınanmış, melamilik tarikatından olan.
melamilik / melâmîlik
Kendini kınamayı esas alan bir tarikat.
melamiyyun
(Tekili: Melamî) Melamî tarikatından olanlar.
mensucat / mensucât
Bez veya kumaş gibi dokumak suretiyle yapılan tezgâh veya fabrika mahsulü mallar.
mesele-i tarikat
Tarikat meselesi.
meslek-i velayet / meslek-i velâyet
Tarikat ve tasavvuf ehlinin takip ettikleri yol, yöntem.
mevlana celaleddin-i rumi
Hi: 672 de Belh'de doğdu. Konya'ya geldi ve yerleşti. Mühim eseri Farsça ve manzum yazdığı Mesnevi'sidir. İkişer mısralı kafiyeli şekilde olduğundan bu isim verilmiştir. Mevlevi Tarikatının piri ve serefrâzıdır.
mevlevi / mevlevî
Mevlevîlik tarikatına mensup kimse.
Mevlana Celaleddin-i Rumi Hazretlerinin tarikatından olan müslüman.
Mevlânanın tarikatından olan.
mevlevi-misal / mevlevî-misâl
Mevlevîlik tarîkatına mensup olan ve Allah aşkıyla kendi etraflarında dönenler gibi.
mevlevi-vari / mevlevi-vâri / mevlevî-vâri
Mevlevî tarikatı mensuplarının cezbe halinde, Allah aşkıyla kendinden geçerek dönmeleri gibi.
Mevlevîlik tarikatına mensup kimselerin döndüğü gibi.
mevleviler / mevlevîler
Mevlevî tarikatına bağlı olanlar.
mısr
(Çoğulu: Emsâr) İki şey arasındaki perde, hâil.
Memleket. Şehir.
Afrika'nın şimalinde bir memleket ismi.
Bir hububat adı.
mu'cizat
Mu'cizeler. Allah tarafından verilip, yalnız peygamberlerin gösterebilecekleri büyük harika işler.
mu'cize
İnsanların, yapmasında âciz kaldıkları ve ancak Allah tarafından peygamberlere nasib olan hârika. Kerametten yüksek, fevkalâde hâdise.
Mu'cize, Halik-ı Kâinat tarafından peygamberlerin hakkaniyetine ait bir tasdiktir. Sahih hadislerle mu'cizeler haber verilmiş ve tesbit edilmiştir.
mu'cize-i harika-i kudret
İlahî kudretin harika mu'cizesi.
mucize / mûcize
İnsanların yapamadığı harikalar.
müdavele-i efkar / müdavele-i efkâr
Birbirinin fikirlerinden istifade ile karşılıklı konuşmak ve fikir alış-verişi yapmak. (Müdavele-i efkârdan bârika-i hakikat çıkar. N.Kemal)
muhakkıkin-i ehl-i tarikat / muhakkıkîn-i ehl-i tarikat
Tarikata mensup olanlardan gerçekleri araştıran ve delilleriyle bilen âlimler.
münselik
(Silk. den) Bir yola girip orada giden. Bir tarikata girmiş. Bir meslek tutmuş.
mürid / mürîd / مُر۪يدْ
İrade eden, istiyen.
Tarikata girmiş olan. Şeyhin veya mürşidin şakirdi, talebesi.
İsteyen, tarikata girip şeyhe bağlanan.
Tarîkate giren.
müridane / müridâne
Tarikata girmiş gibi. Aşk ve incizabla istiyerek, mürid gibi dua ederek.
(Farsça)
mürşid
(Rüşd. den) İrşad eden, doğru yolu gösteren, gafletten uyandıran. Peygamber vârisi olan, kılavuz. Tarikat piri, şeyhi.
mutasavvıf
Tasavvuf ehli olan, kalbi dünyanın gelip geçici işlerinden ayırıp Allah sevgisi ile bağlayan tarikat ehli kimse.
Tasavvufla uğraşan. İlâhiyyatla uğraşan, tarikat ehli olan.
Tarikat adamı.
mutasavvife
Tarikatta ilerleyen.
mutasavvıfin
Tarikatta ilerleyenler.
müzeyyin
Süsleyen, her eserini harika nakışlarla süsleyen Allah.
nabiga
(Çoğulu: Nevabig) Şanı, şöhreti büyük adam. ulu, şerefli kimse.
Sonradan şâir olan.
Üstün zekâlı hârika ve çok fasih kimse.
nadire-i hikmet
Hikmetin az bulunan harikası.
nakş-bendi / nakş-bendî
Kalbde zikir yoluyla, tefekkür ile İlâhî sevgiyi, uyanıklığı nakşa çalışan mânâsiyle, Şeyh Bahâüddin Nakş-bendî nâmındaki azîm bir velinin kurduğu ve en ziyade hafî zikre dayanan tarikata mensub olan. (Silsile-i Nakşî'nin kahramanı ve bir güneşi olan İmam-ı Rabbanî (R.A.) Mektubat'ında demiş ki: "Ha
(Farsça)
nakşi / nakşî
Şah-ı Nakşibend tarafından kurulan tarikata mensup olan kimse.
Nakşibendi tarikatına mensub olan.
nakş–bendi / nakş–bendî
Bir tarikat, bu tarikatı kuran zat.
necmeddin-i kübra
(Mi: 540 - 618) İran Mutasavvıflarının en mühim şahsiyetlerindendir. Kübreviyye veya Zehebiyye ismi ile anılan tarikatın kurucusu sayılır. İsmi: Ahmed bin Ömer Eb-ul Cenab Necmeddin Kübra el-Hivakî el-Harzemî.Münazara ve mübaheseyi çok sevdiği ve her münazarada hasımlarını yendiği için kendisine "Et
nevadir-i hilkat / nevâdir-i hilkat
Nadir yaratılışta olan; yaratılış harikası.
niyazi-i mısri / niyazi-i mısrî
(Mi: 1618 - 1694) Malatya'nın Soğanlı köyünde doğdu. Şâir ve tasavvufçu olup Halvetî tarikatının Niyaziye veya Mısriye şubesini kurmuştur. Mısır'da Câmi-ül-Ezher'de tahsil gördü. 1646'da İstanbul'a döndü ve Sokollu Mehmed Paşa Medresesinde irşada başladı. Eserlerinden bazıları şunlardır: Risale-i Ha
nizam-ı bedi / nizam-ı bedî
Eşsiz olan harika sistem, düzen.
nukuş-u bedayikarane / nukuş-u bedayikârâne
Eşsiz ve benzersiz şekildeki harika nakışlar.
nümruk
(Çoğulu: Nemârık-Nemârıka) Yüz yastığı.
payan
Kenar, son nihayet, uç.
(Farsça)
Tas: Ehl-i tarikatın ulaşacağı birlik âlemi.
(Farsça)
Akıbet.
(Farsça)
pir / pîr / پير
Yaşlı, ihtiyar.
(Farsça)
Reis.
(Farsça)
Bir tarikatın kurucusu.
(Farsça)
Herhangi bir meslek ve san'atın başlatıcısı, te'sis edicisi.
(Farsça)
Yaşlı.
(Farsça)
Tarikat kurucusu.
(Farsça)
pişegah / pişegâh
İş yeri. Fabrika.
(Farsça)
rabıta-i şeyh
Tarikat-ı Nakşiyede, müridin hayalen şeyhinin huzurunda kendini tasavvur etmesine denir.
rakle
(Çoğulu: Rikal) At sürüsü.
Uzun hurma ağacı.
resm-i küşad
Yeni yapılan mekteb, fabrika, kışla, hükümet konağı, demiryolu vs. gibi şeylerin umuma açılışı yerinde kullanılan bir tâbirdir. Yeni tabirde " Açılış töreni" demektir.
rikk
(Çoğulu: Rikâk-Rekâik) Yağmur çisintisi.
risale-i harika
Harika risale.
risale-i harika ve camia / risale-i harika ve câmia
Harika ve pek çok özelliği üzerinde barındıran risale.
rufai / rufaî
Rufailik diye bilinen bir tarikatı kuran, bu tarikattan olan.
rüfai / rüfaî
Ahmed-i Rüfaî tarikatına mensub.
ruk'a
(Çoğulu: Rıka'-Ruka') Kısa mektub.
Üzerine yazı yazılan kâğıt veya deri parçası.
Dilekçe.
Yama.
rukk
(Çoğulu: Rikâk) Yer, arz.
rüküb
(Tekili: Rikâb) Üzengiler.
sahra-yı kebir
Büyük çöl. Cezayir, Tunus ve Libya'nın güneyinden Çat Çölü hizasına kadar uzanan Afrika'nın en büyük çölü.
salik / sâlik / سالك
(Sülûk. dan) Bir yolda giden. Belli bir yol tutup giden.
Bir tarikat yolunda olan.
Bir yola bağlı olan, bir yolu takip eden, bir tarikata girip hidayet yolunu takip eden, mürid.
Tarikat mensubu.
(Arapça)
salikan / sâlikân
(Tekili: Sâlik) Sâlikler. Bir tarikata girmiş veya bir şeyhe bağlanmış kimseler.
san'at-ı bedi / san'at-ı bedî
Eşsiz, güzel ve harika san'at.
san'at-ı harika / san'at-ı hârika
Hârika san'at.
sanayi' şirketi / sanâyi' şirketi
İki veya daha fazla san'at sâhibinin başkasından iş kabûl ederek ücretini paylaşmak üzere veya fabrika kurup îmâlât kârını paylaşmak üzere kurdukları şirket, ortaklık. Şirket-i A'mâl.
saray-ı vücud
Bin kubbeli harika bir saraya benzetilen insan vücudu.
sarık / sârık
(Sârıka) Çalan, hırsızlık yapan. Hırsız.
şazeli / şazelî / şâzelî
(Ebu Hasan Şazelî) Nureddin Ebu Hasan-ı Şazelî de denildiği gibi Ali bin Abdullah diye de anılmaktadır. Tunus'lu olup Şazeliye Tarikatı kurucusu olarak bilinir. Tasavvufî, ilmî bir çok eseri vardır. Tarikatının tekke ve zaviyesi yoktur. Hicri 654 yılında Mekke-i Mükerreme'ye giderken sahrada dâr-ı b
Şazeliye tarikatını kuran büyük velî, bu tarikattan olan.
sebeb-i tefrika
Tefrika sebebi, ayrılış sebebi.
şecaat-i harika
Harika yiğitlik, cesurluk.
semerat-ı harika / semerât-ı harika
Harika meyveler.
serupay
Tas: Dervişin, tarikat ve mevlevihâne ile bağını kesmek.
(Farsça)
şevakil
(Tekili: Şâkile) Tarikler, yollar. Mezhebler, tarikatlar, meslekler. Şâkileler.
şevarık
(Tekili: Şârıka) Nurlar, aydınlıklar. Parlaklıklar.
şeyh / شيخ / شَيْخْ
Bir tarîkatın kurucusu veya başı.
Yaşlı adam.
Bir kabilenin ileri geleni. Kabile reisi.
Tarikatta müridlerin reisi.
Pir, tarikat önderi, ihtiyar.
Yaşlı, ihtiyar.
(Arapça)
Tarikat şeyhi.
(Arapça)
Tarîkat reisi.
seyr ü süluk
Tas: Takib edilecek usûl. Bir terbiye yoluna girip devam etme. Tarikata devam etme.
sinan-i ümmi
(Vefatı: Hi: 1075) Halveti Tarikatı Yiğitbaşı kolu ileri gelenlerinden olup Kutb-ül Meâni adında Türkçe mensur bir eseri ile matbu ve müretteb bir divanı vardır. Muhammed Sinan-ı Ümmi, Konya vilâyeti dahilinde Elmalı'dan olup orada dâr-ı bekaya hicret etmiştir. (R. Aleyh) (Osmanlı Müellifleri sh: 18
şirket-i a'mal / şirket-i a'mâl
İki veya daha fazla san'at sâhiblerinin, başkasından iş kabûl ederek ücretini veya bir fabrika kurup îmâlât kârını paylaşmak üzere kurdukları şirket, ortaklık.
sırr-ı tarikat
Tarikatın sırrı.
sofi / sofî
Ehl-i tasavvuf. Riyazet ve nefisle mücahede ile hakikate ermeğe çalışan. Tarikata mensub, mânevi kemâlât için çalışan.
Yanıltıcı, safsatacı.
Tasavvuf ehli, tarikat mensubu.
Tarikat adamı, tesavvuf ehli.
sofi meşrep / sofî meşrep
Tasavvuf yolunda giden, tarikat ehli.
sofi-meşrep / sofî-meşrep
Tasavvuf ve tarikat tarzını esas alan.
sofiler / sofîler
Tasavvuf ehli, tarikat mensubu olanlar.
sofiye meşrebi
Tarikat yoluyla mânevî derecelere yükselme gayretinde olan tasavvuf ehlinin takip ettikleri yol, tarz.
sultan reşad
(Mi: 1844-1918) Meşrutiyet devri Osmanlı Padişahıdır. Merhametli ve halim tabiatlı olan bu dindar ve abdestsiz gezmiyen padişah, Mevlevi Tarikatına bağlı idi. Boş vakitlerini Mesnevi okumakla geçirirdi.
süluk / sülûk / سلوک
(Silk. den) Belli bir gruba girme. Bir yolu takib etme. Bir tarikata bağlanma. Mânevi terakki mertebelerinde devam etme.
Yola girme.
(Arapça)
Tarikata girme.
(Arapça)
süluk-ü tarikat / sülûk-ü tarikat
Tarikat yoluna girme; nefsi düzeltmek ve vuslata erişmek amacıyla tasavvuf yoluna girme, mânevî yolculuğa çıkma.
sünusi / sünusî
(Seyyid Muhammed bin Ali) (Hi: 1206 - 1276) Şâzelî (Şazilî) Tarikatının sonradan teşekkül eden kollarından birisinin kurucusudur. Cezayir'in büyük velilerindendir. Memleketinin bir çok yerlerini ve Mekke-i Mükerreme'yi ziyaret etmiş; Mısır'da, Bingazi'de tederrüsle iştigal etmiştir. Bingazi'de zaviy
sürcuce
Tabiat.
Tarikat.
sure-i azime-i harika / sûre-i azîme-i hârika
Harika olan büyük sûre.
taraik
(Tekili: Tarikat) Tarikatlar, meslekler.
tarik / tarîk / طریق
Yol.
(Arapça)
Yöntem.
(Arapça)
Meslek.
(Arapça)
Tarikat.
(Arapça)
tarik-i cehir / tarîk-i cehir
Açık olarak ve yüksek sesle zikir eden tarikat.
tarik-i cehri / tarîk-i cehrî
Açık olarak ve yüksek sesle zikir yapan tarikat. (Kadirî gibi)
tarik-i cehriye / tarîk-i cehriye / طَرِيقِ جَهْرِيَه
Açık olarak ve yüksek sesle zikir eden tarikat.
Allah'ı açıktan zikri esas alan tarikat.
tarik-i hafa / tarîk-i hafâ
Gizli olarak zikir yapılan tarikat.
tarik-i nakşi / tarîk-i nakşî
Nakşî tarikatı; Buharalı Muhammed Bahaüddin Nakşibendi Hazretleri tarafından kurulan tarikat.
Nakşibendî tarikati.
tarik-i nakşibendi / tarîk-i nakşibendî
Buharalı Muhammed Bahaüddin Nakşibendi Hazretleri tarafından kurulan tarikat.
tarikat-ı ahmediye
Hz. Muhammed'in (a.s.m.) tarikatı olan sünnet yolu.
tarikat-ı aliye-i nakşiyye / tarîkat-ı aliye-i nakşiyye
Mânevî derecesi yüksek olan Nakşî tarikatı.
tarikat-i sünusiye / tarikat-i sünûsiye
Sünûsi tarikatı.
tarikatçılık / tarîkatçılık
Tarikat faaliyeti yürütme veya herhangi bir tarikata taraftar olma.
tarikatçilik / tarîkatçilik
Tarîkata mensup, üye olma.
tasavvuf
Kalbi dünyanın fâni işlerinden ayırıp Allah (C.C.) sevgisi ile bağlamak. Tarikat ehli olmak.
Kalbi dünyadan arındırma yolu, tarikat.
tavarık
(Tekili: Târika) Gece gelen belâlar.
tayyibat / tayyibât
(Tekili: Tayyibe) Bütün güzel sözler, güzel mânalar, harika güzel cemaller.
Bütün kâinat yüzünde cemalleri görünen ezelî Esma-i Hüsnâ'nın cilveleri.
tefarik
Müteferrik olanlar. Tefrikalar. Ayırma ve seçmeler.
Taksitler. Ufak tefek şeyler. Ayrıca şeyler.
Küçük hediyelik eşya.
tekke
Tarikat ehlinin zikir ve ibadet ettiği yer, dergâh.
Zikir yeri, tarikat evi.
tesrik
(Sirkat. den) (Çoğulu: Tesrikat) Bir kimseye hırsız deme.
ticani / ticanî
Kuzey Afrikada, hicri 1200 tarihlerinde Ahmed Ticanî adında bir şahıs tarafından kurulan bir tarikattır.
ticani meselesi / ticanî meselesi
Ticanî tarikati konusu.
tılsım-ı kur'ani / tılsım-ı kur'ânî
Harika sonuçlar doğuran Kur'ân hakikatleri; Kur'ân'ın gayet tesirli, derin hakikatleri.
tur-i sina / tûr-i sînâ
Tûr dağı. Allahü teâlânın Mûsâ aleyhisselâmı peygamberlikle müjdelediği ve sonra Tevrât'ı indirdiği, Kızıldeniz'in kuzeyinde, Asya ve Afrika kıtalarının arasındaki Sinâ yarımadasının güney kısmında yer alan dağ.
turuk / طُرُقْ
Tarîkatler.
turuk-u cehriye
Zikirlerini açıktan ve sesli olarak yapan tarikatlar, Kàdirîlik gibi.
turuk-u evliya / turuk-u evliyâ / طُرُوقُ اَوْلِيَا
Velilerin gittiği yollar, tarikatlar.
turuk-u hafiye
Zikirlerini gizli ve sessiz yapan tarikatlar, Nakşibendîlik gibi.
turuk-u hafiyye
Gizli tarikler, yollar, tarikatlar. Gizli zikir yapan tarikatlar.
ulema-i mağrib
Endülüs ve Kuzeybatı Afrika âlimleri.
ümmet
Cemaat, kavim, taife.
Bir hâkim milletin ashabından olan hey'et-i içtimaiye.
Bir peygambere inanıp onun yolundan giden insanların hepsi. Bir peygamberin Hakka davet ettiği cemaat.
Bir dille konuşan millet.
Arkasına düşülecek bir cemaat veya tarikat.
ümmi sinan
(Vefatı Hi: 958, Mi: 1551) Halvetî Tarikatı, Sinaniye kolunun piridir. Bursa'lı olduğu nakledilir. Karaman'lı olduğu hakkında da rivayet vardır. Risale-i Şerife-i İstanbulî Ümmi Sinan adında bir eseri vardır. (R. Aleyh.) (Osmanlı Müellifleri sh: 214)
vaziyet-i harika
Harika bir durum.
vehhabi / vehhabî
Muhammed İbn-i Abdulvehhab nâmında birisinin sebeb olduğu İslâmî bazı mes'elelerde ifrat gösteren ve dört hak mezheb hâricinde bir mezhepten olan. Fıkıhta Hanbelî, itikadda İbn-i Teymiye'ye bağlıdırlar. Tarikatlarına Muhammediye ismi verirler.
velayet-i kübra / velâyet-i kübrâ
Büyük velilik. Akrebiyet-i İlâhiyenin inkişafına bakan ve veraset-i nübüvvetten gelen gayet kısa, fakat yüksek olan ve tarikat berzahına uğramadan zâhirden hakikata geçen velilik mesleği. (Sahabeler gibi)
En büyük velîlik; tarikat berzahına uğramadan, zahirden hakikate geçen ve peygamber varisliğinden gelen velîlik.
veşia
(Çoğulu: Veşâyi') Üstüne iplik sardıkları ağaç.
Tarikat.
ya musavviri! / yâ musavvirî!
Ey bana harika bir şekil ve suret veren Musavvirim!.
yehova şahidleri / yehova şâhidleri
Amerika Birleşik Devletleri'nde Ch. Şarl Russel tarafından 1872'de kurulan, 1931 senesinden sonra kendilerini bu adla tanıtmaya çalışan mezheb ve misyoner teşkîlâtına verilen ad.
yeni dünya
Amerika Kıtası.
zat-ı zihavarık / zât-ı zîhavârık
Harikalar sahibi zât.
zevk-i tarikat
Tarikat ve tasavvuf dairesindeki mânevî zevk.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
Emzik
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
münzi
Mahviyetkarane
Raz
telkin
Saribülleyli vennehar
inde
Nar-ı
hacat
Hâne
نفقه
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
Rika
intibah
Meşt
Küsb
Taş gibi
imtihan
adamak
asabi
Zimmet
mazeret