LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te Rika ifadesini içeren 307 kelime bulundu...

acaib-i seb'a-i alem / acaib-i seb'a-i âlem

  • Dünyanın yedi harikası.

acaib-i seb'a-i meşhure

  • Dünyanın yedi harikası.

acibe / acîbe

  • Alışılmış surette olmayan. Çok hârika. Acib ve garip, hayret verici, şaşılacak şey.

acibe-i san'at / acîbe-i san'at

  • San'atın acipliği, harikalığı.

acip tevafuk

  • Harika, şaşırtıcı uygunluk, denk düşme.

adab-ı tarikat / âdâb-ı tarikat

  • Tarikat kaideleri, âdâbları.

afrika / افریقا

  • Afrika kıtası. (Arapça)

ahmed-i bedevi / ahmed-i bedevî

  • (Seyyid) (Hi. 596-675) Mısır'ın en büyük velilerindendir. Hz. Ali neslinden gelir. Bir çok lâkabı vardır. Ona Afrika bedevileri tarzında (yüzü örten peçe) taşıdığından dolayı (el-Bedevi) deniyordu. 626 yılına doğru onda deruni bir tahavvül vukua geldi. Yedi kıraat üzere Kur'an okudu ve Şafii fıkhı t

ahmed-i faruki / ahmed-i fârukî

  • (Hi. 971-1034) (İmam-ı Rabbanî) Hz. Ömer (R.A.) ahfadından olduğundan Fârukî denilmiştir. Kendisi demiştir ki: "Hakaik-i imaniyeden bir mes'elenin inkişafını, binler ezvak ve mevâcid ve kerâmata tercih ederim." Hem demiş ki: "Bütün tarikatların nokta-i müntehası hakaik-i imâniyenin vuzuh ve inkişâfı

aktab

  • (Tekili: Kutb) Kutublar. Hak tarikatların reisleri, şahları.

aktab-ı aşıkin / aktâb-ı âşıkîn

  • Allah'a âşık tarikat şeyhleri, kutupları.

allame-i mağrib / allâme-i mağrib

  • Kuzeybatı Afrika ve Endülüs'te yetişen büyük âlim.

alpaka

  • Güney Amerika'da yaşayan ve büyüklüğü keçi ile deve arasında olan bir hayvan.
  • Bu hayvanın kılından mamul bir cins ince yünlü kumaş.

amazon

  • Milattan önce yaşamış İskitlerin kadın askerlerine verilen isim. Göğüslerini dağlatarak küçükten harbe alıştırılan bu İskit kadınlarının şiddetli muharebeler yaptıkları yazılıdır.
  • Güney Amerika'da büyük bir nehir adı.

arab

  • Ceziret-ül Arab, Şam, Hicaz, Irak, Yemen, Mısır ve Afrika'nın şimâlinde yaşayan geniş bir kavmin adı.

ararot

  • Ufak çocuklara yedirilen besleyici bir cins nişasta ki, Amerika'da hasıl olan bir kökten çıkarılır.

astronot

  • yun. Feza yolculuğu yapan vasıtaları kullanan kişi. (Amerikada ve batıda astronot; Rusyada ve komünist ülkelerde kozmonot tâbiri kullanılmaktadır.)

ayin / âyin

  • Merâsim. Usûl. Görenek. Dinî âdâb. Âdet, örf ve kanun.
  • Ziynet, süs.İslâm'da fıkıh lisânı âyin kelimesini kabul etmemiştir. Bazı vakıflar, filân câmide herhangi bir tarikat âyini icra için te'sis yapacakları zaman vaki olan müracaatlarında fetvahâne tarafından verilen müsaadelerde âyi

ayn-el-yakin / ayn-el-yakîn

  • Görerek bilme.
  • Hadîs-i şerîfte bildirilen ihsân (Allahü teâlâyı görüyormuş gibi ibâdet etme) mertebesinde bir ışığın kalbde parlaması. Zamanımızda tarîkata girmiş bir çok kimse, kendilerine tasavvufçu süsü vererek vahdet-i vücudu dillerine almış, bundan yüksek mertebe olmaz sanıyor.

babayan

  • (Tekili: Baba) Tarikat babaları, şeyhleri. Bektaşi şeyhleri. (Farsça)

batın / bâtın

  • Bütün varlıkların iç yüzünü ve özellikle canlıların içlerini mükemmel bir fabrikanın harika makineleri gibi yaratan ve işleten Allah.

batıniyye

  • Kur'an-ı Kerim'deki âyetlerin ve hadis-i şeriflerin zâhir ve âşikâr mânalarından ayrılarak, usûlsüz ve yanlış te'viller ile âyet ve hadislerin gizli ve sırlı mânalarını bulmak iddiasında olan sapık bir tarikat ve buna bağlı olanlar.Esasen âyet ve hadislerin ince, derin ve küllî mânalarını tefsir ve

bayramiyye

  • Hacı Bayram-ı Veli tarafından 14. yüzyılın sonlarında Ankara'da kurulan bir tarikattır.

bebr

  • Kaplana benzer, ondan daha büyükçe ve pek yırtıcı bir canavar ki, Hindistanda ve Afrikada bulunur. Saldırdığı zaman derisindeki tüyleri kabarıp korkunç bir manzara arzeder. Arslanı bile korkutur bir hayvandır. (Farsça)

bedaat-i harika / bedâat-i harika

  • Harika, olağanüstü güzellik.

bedayi'

  • Harika özellikler.

bedayi-i san'at

  • San'atın harikaları, eşsiz ve benzersiz ürünleri.

bedevi / bedevî

  • Çölde yaşayan. Göçebe. Medeni olmayan ve şehir hayatı yaşamıyan.
  • Seyyid Ahmed-i Bedevî nâmındaki büyük bir zâtın tarikatı ve onun mensubu olan.

bediüzzaman / bedîüzzaman / بديع الزمان

  • Zamanın harikası ve en mükemmeli
  • Zamanın harikası.

bektaşi / bektaşî / bektâşî

  • Hacı Bektaş-ı Veli tarikatına mensub olan kimse.
  • Hacı Bektaş-ı Veli tarikatına mensub olan kimse.
  • Bektâşîlik tarikatından olan kimse.

bektaşilik / bektâşîlik

  • Hacı Bektaşı velînin kurduğu tarikat.

berber

  • Tıraş eden, saç kesen. (Farsça)
  • Afrika'nın kuzeyindeki bir kavim. (Farsça)

berr-i atik

  • Eski karalar. Asya, Avrupa ve Afrika.

berr-i cedid

  • Yeni karalar. Amerika ve Avusturalya.

berzah tariki

  • Tarikat berzahı; tarikat geçidi, aralığı.

bevarik

  • (Tekili: Bârika) Şimşek ve yıldırım parıltıları.
  • Parıltılar, gözleri kamaştırıcı olan şeyler.

bidatüzzaman / bidâtüzzaman

  • Zamanın görülmemiş ve harika olanı.

bıtrik

  • (Çoğulu: Betârika) Reis.
  • Emir.
  • Çavuş.

ca'feriyye

  • Caferî tarikatı.

camhane

  • Cam fabrikası. (Farsça)

camiiyet ve harikiyet-i lafziye / câmiiyet ve harikiyet-i lâfziye

  • Sözün harikalığı ve kapsamlılığı.

camiiyet-i harika / câmiiyet-i harika

  • Harika kapsamlılık.

celvetiye

  • Eskiden mevcud bir tarikat ismi.

cemahir-i müttefika-i amerika

  • Amerika Birleşik Devletleri.

cemiyet-i nakşiye

  • Nakşibendi tarîkatına bağlı topluluk.

cevir

  • (Cevr) Cefa, eziyet, sıkıntı, üzüntü. Zulüm.
  • Tas: Tarikat adamının ruhen ilerlemesine mâni olan şey.

cevşen-i kebir / cevşen-i kebîr

  • Büyük zırh. Peygamberimiz Hz. Muhammed'e (A.S.M.) vahiyle gelen en azîm ve en mühim bir münâcâtın ismidir. Bu harika münâcât, mârifetullahda terakki eden bütün âriflerin münâcâtının fevkindedir. Bin hâsiyeti olan ve bin Esmâ-i Hüsnâ'yı içine alan emsalsiz bir münâcât-ı Peygamberiyedir.

cezair

  • (Tekili: Cezâyir) (Cezire) Cezireler, adalar.
  • Kuzey Afrikada Fas ile Tunus arasında olan ülke ve bu ülkenin merkezi olan şehir.

cezalet-i nazmiye

  • Kur'an-ı Kerim'deki kelime ve harflerin harika bir ahenk ve münâsebet ile nazm ve tertibindeki cezâlet.

cihazat-ı acibe / cihâzât-ı acîbe

  • Şaşırtıcı, harika cihazlar, âletler.

dahiye-i hilkat / dâhiye-i hilkat

  • Yaratılış harikası.
  • Yaradılıştan dâhi olan. Hârika.

deha-i fenni / deha-i fennî

  • Fen ve dünyevi ilimlerde çok ileri görüşlülük ve harika zekâlı olmak.

derviş / dervîş / درویش

  • Bir tarikata girmiş, onun yasa ve törelerine bağlı kimse.
  • Yaşayışını tarikatının edeplerine uyduran kalender kimse.
  • Yoksul. (Farsça)
  • Tarikat şeyhine bağlı mürit. (Farsça)

desatir-i tarikat / desâtir-i tarikat

  • Tarikat düsturları, prensipleri.

ef'al-i acibe-i ilahiye / ef'âl-i acîbe-i ilâhiye

  • Cenab-ı Allah'ın şaşırtıcı ve hayret uyandırıcı harika fiilleri.

ehl-i cezbe ve ehl-i istiğrak

  • Tarikat ve tasavvuf ehlinden olup zikir ve ibadetle kendinden geçip dünyayı unutanlar.

ehl-i ilim ve tarikat

  • İlim sahibi ve bir tarikata bağlı olan kimseler.

ehl-i süluk / ehl-i sülûk

  • Tarikat yolunda yürüyenler.

ehl-i tarik

  • Tarikata mensup olanlar.

ehl-i tarikat / ehl-i tarîkat

  • Tarikata mensup olanlar.

ehl-i tarikat ve hakikat

  • Tarikata mensup olanlar ve hakikat mesleğinde olanlar.

ehl-i tarikat ve velayet / ehl-i tarîkat ve velâyet

  • Tarikata mensup olanlar, tasavvufla ilgilenenler ve Allah dostları, velîler.

ehl-i tasavvuf

  • Tasavvuf ehli; kalbi dünyanın gelip geçici işlerinden ayırıp Allah sevgisi ile bağlayan tarikat ehli kimseler.

ehl-i tekke

  • Tekkeye giden ve oradaki zikirleri yapan kişiler; Osmanlı döneminde, sadece tasavvuf ve tarikat eğitimi verilen tekkelerde mânevî ilim tahsil edenler.

ehl-i turuk

  • Tarikatlere mensup olanlar.

ehlitarik

  • Tarikat adamı.

ehlitarikat

  • Tarikata bağlı olan.

endülüs

  • (Mi: 756-1031) Dört halife devrinden sonra kurulan Emevi devleti yıkıldıktan sonra Emevilerin Afrikadan Avrupa'ya geçip şimdiki Portekiz ve İspanya'da kurdukları İslâmi devletin bir ismidir. Bunlara Endülüs Emevileri denir. Abbasilerin katliâmından kurtulan Abdurrahman ismindeki zât Afrika yoluyla İ

endüstri

  • Sanayi, imalât, sanatlar. Hammaddeyi mâmul eşya hâline getirme. Bu da ikiye ayrılır. 1- Küçük sanayi: Ev ve atölyelerde basit âlet ve makinelerle eşya imalâtıdır. 2- Büyük sanayi: Su buharı, akaryakıt, elektrik, atom enerjisi gibi büyük çapta enerji kaynaklarından faydalanılarak fabrikalarda seri hâ (Fransızca)

enva-ı acaip / envâ-ı acaip

  • Mükemmel, harika türler, mahluklar.

erbab-ı tarikat

  • Kendini tarikata, tasavvufa verenler.

ervah-ı harika

  • Harika ruhlar, üstün ruhlar.

esas-ı tarikat

  • Tarikatın temeli, kökü.

eser-i bedia / eser-i bedîa

  • Benzersiz, harika eser.

eşhas-ı harika

  • Harika, olağanüstü şahıslar.

esma-i fatır / esmâ-i fâtır

  • Herşeyi yoktan ve harika üstün sanatıyla yaratan Allah'ın isimleri.

evrad-ı tarikat / evrâd-ı tarikat

  • Tarikatların virdleri, zikirleri.

fabrika-i acibe

  • Hayret verici, şaşılacak fabrika.

fabrika-i askeriye

  • Bir fabrikaya benzeyen askeriye müessesesi.

fabrika-i kainat / fabrika-i kâinat

  • Bir fabrikayı andıran kâinat, evren.

farık / fârık

  • (Fârıka) Tefrik eden, farkeden, ayıran. Ayrılmasına, farkolunmasına sebeb olan alâmet.

fatımi / fatımî

  • (Fâtımiyye) Hz. Fatıma Sülâlesinden olmak iddiasında bulunan, önce kuzey Afrika, sonra Mısırda hükümet süren sülâleye mensub meliklerin takındıkları isimdir. (Mi: 910-1171) İsmâiliye nâmında bâtıl fırkadandırlar. Salâhaddin-i Eyyubî, ordusu ile, Fâtımîlerin hâkimiyetine son verdi.

fatımiler / fâtımîler

  • Aslen mecûsî olan Meymûn el-Kaddah'ın neslinden gelen Ubeydullah bin Sa'îd'in etrâfında toplanan, kendilerinin hazret-i Fâtıma'nın neslinden geldiklerini iddiâ eden; Mısır, Kuzey Afrika, Filistin ve Sûriye'de 910-1171 seneleri arasında hüküm süren, Eshâb-ı kirâm düşmanlığını yaymaya çalışan hânedân

fatır / fâtır

  • Benzeri bulunmayan şeyi harika üstün sanatıyla yaratan Allah.
  • Benzeri bulunmayan şeyi yaratan. Hârika üstün san'atiyle yaratan. Halkedici Allah (C.C.)

fatır-ı alim / fâtır-ı alîm

  • Herşeyi bilen ve harika üstün san'atıyla yaratan, sonsuz ilim sahibi Allah.

fatır-ı bimisal / fâtır-ı bîmisal

  • Benzersiz şeyleri hârika ve üstün sanatıyla yaratan Allah.

fatır-ı hakim-i zülcemal / fâtır-ı hakîm-i zülcemâl

  • Sonsuz güzellik sahibi, herşeyi hikmetle ve harika üstün sanatıyla yaratan Allah.

fatır-ı kerim / fâtır-ı kerîm

  • Sonsuz cömertlik ve ikram sahibi olan ve herşeyi hârika, eşsiz sanatıyla yaratan Allah.

fatır-ı kerim-i zülcemal / fâtır-ı kerîm-i zülcemâl

  • Sonsuz güzellik, lütuf ve cömertlik sahibi ve herşeyi hârika üstün sanatıyla yaratan Allah.

fenafirresul

  • (Fenâ fir-resul) Tas: Bütün varlığını Hazret-i Peygamber'in (A.S.M.) manevî şahsiyetinde yok etmek mânasına gelir. Hassaten, sünnî olan tarikat mensubuna göre Hz. Peygamber'in (A.S.M.) rivayet yolu ile nakledilen hadisleri ile beraber hareketlerini benimsemek ve O'na en küçük mes'elede aykırı hareke

fenafişşeyh / fenâfişşeyh

  • Tarikatlerde müridin şeyhine, onda fâni olacak şekilde bağlanması.

fina / finâ

  • Şehir kenarı, büyük mezarlıklar (fabrika, mektep, kışlalar) ve kasabadakilerin harman yapmak, hayvan koşturmak, eğlenmek için devamlı kullandıkları yerler.

garaib / garâib

  • Gariplik; alışılmışın dışında, harika olan.

garaib-i hilkat

  • Yaratılış harikaları.

garaib-i nukuş

  • Nakışlardaki harikâlıklar.

garaib-i san'at

  • Sanatın gariplikleri, hârikalıkları.

garibeler

  • Garip, şaşırtıcı, harika şeyler.

geylani / geylanî

  • Seyyid Abdulkadir-i Geylanî, Gavs-ül A'zam, Gavs, Kutub gibi mecâzi nâm ile bilinen bu zât (Hi: 470-561) yılları arasında yaşamış ve Kadirî Tarikatının müessisidir. Müteaddid müridlerinden bir çoğu sonradan veli olarak meşhurdurlar. Derslerinin te'siriyle birçok Hristiyan ve Museviler Müslüman olmuş

habeş

  • Afrika'nın Kızıldeniz sâhili güneyinde müstakil bir memleket. Bu memleket ahalisinden olan.
  • Beyaz ve siyah arasında koyu esmer adam.
  • Afrikada bir ülke.

hadisat-ı i'caziye / hâdisât-ı i'câziye

  • Mu'cize olaylar, harika haller.

hadise-i mu'cizekarane / hâdise-i mu'cizekârâne

  • Mu'cizeli olay, olağanüstü , harika olay.

hak tarikatler / hak tarîkatler

  • Ehl-i sünnet anlayışını benimseyen, İslam'ın temel esaslarını uygulayan ve mânevî bir silsileye sahip mürşidler tarafından temsil edilen tarîkatler.

hakayık-ı seb'a

  • Yedi hakikat. Fatiha suresinin yedi âyeti. İmanın altı şartı ve İslâmiyet ile yedi olan mühim hakikatlar. Kur'an-ı Kerim'in yedi vechile hârika olması gibi hakikatlar.

hakikat-i tarikat

  • Tarikatin özü, tarikatle ulaşılan hakikat ve eşyanın gerçeği.

halveti / halvetî

  • Gizliliğe önem veren bir tarikatın mensubu.
  • Halvete müteallik, halvetle alakalı.
  • İbadet ve zikirlerini tenhada yapan bir tarikat adı.
  • Halvetiye Tarikatından olan kimse.

harık / hârık

  • Harika.

harika / hârika / خارقه

  • Harika. (Arapça)

harika-asa / harika-âsâ

  • Harika.

harika-i beşeriye

  • İnsanlık harikası.

harika-i fıtrat

  • Yaratılış harikası.

harika-i hakikat / hârika-i hakikat

  • Hakikat hârikası, varlıkların ardındaki gerçeğe ulaşmada hârika olan.

harika-i hikmet / hârika-i hikmet

  • Hikmet harikası.

harika-i hikmet-i rabbaniye / harika-i hikmet-i rabbâniye

  • Rab olan Allah'ın hikmet harikası.

harika-i ilmiye

  • İlimdeki harikalığı, mükemmelliği.

harika-i kudret

  • Allah'ın kudret harikası.

harika-i san'at

  • San'at harikası.

harika-i san'at-ı halıkane / harika-i san'at-ı hâlıkane

  • Allah'ın yarattığı san'at harikası.

harika-i zaman

  • Zamanın harikası.

harika-i zamani / harika-i zamanî

  • Zamanın harikası, eşsiz olanı.

harika-nüma / harika-nümâ

  • Harika gösteren.

harika-pişe / hârika-pişe / hârika-pîşe

  • Hârikalı. Hârika işler yapan. (Farsça)
  • Hârika işler yapan.

harikanüma / hârikanümâ

  • Harikalı.
  • Harika gösteren.

harikapişe / hârikapîşe

  • Harika eserler yapan.

harikat / hârikat

  • (Tekili: Hârika) Şaşılacak şeyler, hârikalar. İnsanda hayret uyandıran şeyler.

harikavi / hârikavî

  • Harika cinsinden, harika gibi.

harikıyet

  • Harikalık.

haşimi / haşimî

  • Peygamberimiz Hz. Muhammed'in (A.S.M.) kabilesinden, O'nun sülâlesinden gelen.
  • Bir tarikat şubesinde olan.

hatme-i hacegan / hatme-i hâcegân

  • Nakşi tarikatı mensublarının fikri ve nazarı mâsivadan tecerrüd ederek, topluca muayyen dua ve zikirlerini sonuna kadar okumaları. (Farsça)
  • Nakşî tarikatına mensup olanların dua ve zikirlerini birlikte okuyup bitirmeleri.

hatme-i nakşiye

  • Nakşî tarikatında belli kurallar çerçevesinde topluca icra edilen bir zikir ve dua biçimi.

havarık / havârık

  • (Tekili: Hârika) Acib ve garip olan hâdise. İnsanda hayret ve hayranlık uyandıran şeyler.
  • Okun nişanı delerek öbür tarafından çıkıp gitmesi.
  • Harikalar.
  • Harikalar.

havarik / havârik / خوارق

  • Harikalar, olağanüstü haller.
  • Harikalar. (Arapça)

havarık-ı ade / havarık-ı âde

  • Fevkalâde olaylar, hârika hâdiseler.

havarık-ı beşeriye / havârık-ı beşeriye

  • İnsanlık harikaları.

havarık-ı iktidar / havârık-ı iktidar

  • Kudret harikaları.

havarık-ı kudret / havârık-ı kudret

  • Kudret harikaları.

havarık-ı medeniyet / havârık-ı medeniyet

  • Medeniyet harikaları.

havarık-ı rahmet / havârık-ı rahmet

  • Rahmet harikaları.

havarık-ı san'at / havârık-ı san'at

  • Sanat harikaları.

havarık-ı sun'iye / havârık-ı sun'iye

  • San'at harikaları.

havarık-ı zahire

  • Gözle görülebilen harikalar.

hidroelektrik santralı

  • Su gücünü kullanarak elektrik üreten fabrika veya merkez.

hilafetname

  • Tarikata intisab ile usulü dairesinde belirli mevkilere çıkarak irşad mertebesine yükselenlerden isteklilerin irşad ve terbiyesine ruhsat ve izni mutazammın şeyhi tarafından verilen mühürlü vesika.

humbarahane

  • Humbara yapılan beylik fabrika.
  • Tar: Humbaracılar kışlası.

hüve'l-batın / hüve'l-bâtın

  • O Bâtındır; bütün varlıkların içyüzlerini mükemmel bir fabrikanın harika makineleri gibi yaratıp işleten ve herşeyin iç âlemine hükmeden Allah'tır.

i'malat

  • Bir memlekette veya bir fabrikada yapılan işler ve eserler.

i'malgah / i'malgâh

  • Fabrika, atölye. (Farsça)

icaz-ı harika / îcâz-ı harika

  • Harika bir icâz, vecizli bir ifade.

ihevat

  • (Tekili: İhve) Samimi ve sâdık arkadaşlar. Candan dostlar.
  • Tarikat arkadaşları.

ihvan

  • ( kelimesinin cem'i) Kardeşler. Eş, dost.
  • Sâdık arkadaşlar.
  • Aynı mezheb veya tarikata mensub olanlar.
  • Kardeşler, arkadaşlar, aynı tarikata mensup olanlar.

ihvan-ı tarikat

  • Bir tarikata mensup kardeşler.

ıhve-i müteferrikin / ıhve-i müteferrikîn

  • Ana baba bir veya yalnız ana bir yahut da yalnız baba bir erkek kardeşler. (Müennesi: "Ahavat-ı müteferrikat'tır)

iktidar-ı bedi

  • Eşsiz, harika güç, harika bir işi yapabilme kudreti.

ilbas-ı hırka

  • Bir tarikata intisab ile mutad olan menzilleri geçerek irşad mertebesine yükselenlere, şeyhlerinden gördükleri yolda başkalarını irşad ile izin verme salâhiyetini ihtiva eden "İcazetname: hilâfetname" verme.

ilm-i tarikat

  • Tarikat, tasavvuf ilmi.

ilm-i tasavvuf ve tarikat

  • İlâhî hakikatlere ulaşmak için, şeyhin gözetiminde takip edilen yolun ilmi; tarikat ve tasavvuf ilmi.

imam-ı malik / imam-ı mâlik

  • (Hi: 93-179) Medine-i Münevvere'de doğdu. İmâm Mâlik bin Enes diye anılır. Mâlikî Mezhebinin imamı. El-Muvatta isimli eseri, "Kütüb-ü Sitte"ye dahil olacak kıymettedir. Mezhebinin mensubları, Afrika ve Endülüs'te çok yayılmıştır. Bu mezhepte olana "Malikî" denir.

imkan-ı örfi / imkân-ı örfî

  • Emsaline pek az rastlanan hârika bir âdet veya keramet gibi.

irhasat / irhâsât

  • Hz. Muhammed'in (a.s.m.) peygamberliğinden evvel meydana gelen ve peygamber olacağına işaret eden harika hâller, belirtiler.
  • Efendimizin peygamberlikten önceki harika hâlleri.

irhasat-ı ahmediye

  • Hz. Muhammed'in (a.s.m.) peygamberliğinden evvel meydana gelen ve peygamber olacağına işaret eden harika haller, belirtiler.

irşad-ı i'cazkarane / irşad-ı i'câzkârâne

  • Harika bir tarzda irşad edip doğru yolu gösterme.

işarat-ı harika-i aleviye

  • Hz. Peygamberden (a.s.m.) aldığı derse binaen Hz. Ali'nin (r.a.) harika işaretleri.

ism-i batın / ism-i bâtın

  • Allah'ın, bütün varlıkların iç yüzünü ve özellikle canlıların içlerini mükemmel bir fabrikanın harika makineleri gibi yaratıp işlettiğini gösteren ismi.

istidrac / istidrâc

  • Derece derece yükselmeyi istemek.
  • Fâsık veya kâfir olduğu belli bir şahsın gösterdiği harika.

istihsalat

  • (Tekili: İstihsal) Üretilen şeyler. Bir memleketin veya fabrika gibi faaliyet merkezlerinin çıkardığı, yetiştirdiği şeyler.

izhar-ı harika

  • Harika bir şeyi ortaya koyma, gösterme.

kabiliyet-i harika

  • Harika kabiliyet.

kadiri / kadirî

  • Abdülkadir-i Geylanî Hazretlerinin yolunda olan, onun tarikatına mensub. olan.
  • Abdülkadir Geylanî tarikatından olan.

kàdiri / kàdirî

  • Şeyh Abdulkadir-i Geylânî'nin kurduğu tarîkata mensup olan.

kağıthane

  • Kâğıt fabrikası.
  • İstanbul'da vaktiyle böyle bir fabrikanın bulunduğu yerdeki mesire.

kamilü't-tarikati'l-aliyye ve'l-müceddidiyye halid-i zülcenaheyn / kâmilü't-tarikati'l-âliyye ve'l-müceddidiyye hâlid-i zülcenâheyn

  • Müceddid ve yüksek tarikat sahibi olan Halid-i Zülcenaheyn.

kantin

  • Kışla, fabrika, mekteb gibi yerlerde bakkal veya aşcı dükkânı. (Fransızca)

kargah / kârgâh

  • Fabrika, iş yeri. Atölye. (Farsça)

karhane / kârhane / كارخانه

  • İş yeri, iş yapılan yer. (Farsça)
  • Süt satılan yer. Süt fabrikası. (Farsça)
  • Fabrika. (Farsça)
  • İşlik. (Farsça)

keramet / kerâmet

  • Allahın izniyle velîlerin gösterdikleri harikalar.

kezbere

  • Kanbel otu.
  • Baldırıkara otu.

kıdde

  • Tarikat.
  • Bölük.

kizbere

  • Baldırıkara adı verilen ot.

kut'ül amare / kut-ül amare / كوتول امار

  • Kut'ül Amare ne demektir?

    Yeni kurulan Osmanlı 6. Ordusu'nun Komutanlığı'na atanarak 5 Aralık'ta Bağdat'a varan Mareşal Colmar Freiherr von der Goltz Paşa'nın emriyle Irak ve Havalisi Komutanı Miralay (Albay) 'Sakallı' Nurettin Bey'in birlikleri 27 Aralık'ta Kut'u kuşattı. İngilizler Kut'u kurtarmak için General Aylmer komutasındaki kolorduyla hücuma geçti ancak, 6 Ocak 1916 tarihli Şeyh Saad Muharebesi'nde 4.000 askerini kaybederek geri çekildi. Bu muharebede 9. Kolordu Komutanı Miralay 'Sakallı' Nurettin Bey görevinden alındı ve yerine Enver Paşa'nın kendisinden bir yaş küçük olan amcası Mirliva Halil Paşa (Kut) getirildi.

    İngiliz Ordusu, 13 Ocak 1916 tarihli Vadi Muharebesi'nde 1.600, 21 Ocak Hannah Muharebesi'nde 2.700 askeri kaybederek geri püskürtüldü. İngilizler mart başında tekrar taarruza geçti. 8 Mart 1916'da Sabis mevkiinde Miralay Ali İhsan Bey komutasındaki 13. Kolordu'ya hücum ettilerse de 3.500 asker kaybederek geri çekildiler. Bu yenilgiden dolayı General Aylmer azledilerek yerine General Gorringe getirildi.

    Kut'ül Amare zaferinin önemi

    Kût (kef ile) veya 1939’dan evvelki ismiyle Kûtülamâre, Irak’ta Dicle kenarında 375 bin nüfuslu bir şehir. Herkes onu, I. Cihan Harbinde İngilizlerle Türkler arasında cereyan eden muharebelerden tanır. Irak cephesindeki bu muharebeler, Çanakkale ile beraber Cihan Harbi’nde Türk tarafının yüz akı sayılır. Her ikisinde de güçlü düşmana karşı emsalsiz bir muvaffakiyet elde edilmiştir.

    28 Nisan 1916’da General Townshend (1861-1924) kumandasındaki 13 bin kişilik İngiliz ve Hind askerlerinden müteşekkil tümenin bakiyesi, 143 günlük bir muhasaradan sonra Türklere teslim oldu. 7 ay evvel parlak bir şekilde başlayan Irak seferi, Basra’nın fethiyle ümit vermişti. Gereken destek verilmeden, tecrübeli asker Townshend’den Bağdad’a hücum etmesi istendi.

    Bağdad Fatihi olmayı umarken, 888 km. yürüdükten sonra 25 Kasım 1915’de Bağdad’a 2 gün mesafede Selmanpak’da miralay Nureddin Bey kumandasındaki Türk ordusuna yenilip müstahkem kalesi bulunan Kût’a geri çekildi. 2-3 hafta sonra takviye geleceğini umuyordu. Büyük bir hata yaparak, şehirdeki 6000 Arabı dışarı çıkarmadı. Hem bunları beslemek zorunda kaldı; hem de bunlar Türklere casusluk yaptı.

    Kût'a tramvayla asker sevkiyatı

    İş uzayınca, 6. ordu kumandanı Mareşal Goltz, Nureddin Bey’in yerine Enver Paşa’nın 2 yaş küçük amcası Halil Paşa’yı tayin etti. Kût’u kurtarmak için Aligarbi’de tahkimat yapan General Aylmer üzerine yürüdü. Aylmer önce nisbî üstünlük kazandıysa da, taarruzu 9 Mart’ta Kût’un 10 km yakınında Ali İhsan Bey tarafından püskürtüldü.

    Zamanla Kût’ta kıtlık baş gösterdi. Hergün vasati 8 İngiliz ve 28 Hindli ölüyordu. Hindliler, at eti yemeği reddediyordu. Hindistan’daki din adamlarından bunun için cevaz alındı. İngilizler şehri kurtarmak için büyük bir taarruza daha geçtiler. 22 Nisan’da bu da püskürtüldü. Kurtarma ümidi kırıldı. Goltz Paşa tifüsten öldü, Halil Paşa yerine geçti. Townshend, serbestçe Hindistan’a gitmesine izin verilmesi mukabilinde 1 milyon sterlin teklif etti. Reddedilince, cephaneliği yok ederek 281 subay ve 13 bin askerle teslim oldu. Kendisine hürmetkâr davranıldı. Adı ‘Lüks Esir’e çıktı. İstanbul’a gönderildi. Sonradan kendisine sahip çıkmayan memleketine küskün olarak ömrünü tamamladı.

    Böylece Kûtülamâre’de 3 muharebe olmuştur. İngilizlerin kaybı, esirlerle beraber 40 bin; Türklerinki 24 bindir. Amerikan istiklâl harbinde bile 7000 esir veren İngiltere, bu hezimete çok içerledi. Az zaman sonra Bağdad’ı, ardından da Musul’u ele geçirip, kayıpları telafi ettiler. Kût zaferi, bunu bir sene geciktirmekten öte işe yaramadı.

    Bu harbin kahramanlarından biri Halil Paşa, Enver Paşa’nın amcası olduğu için; diğer ikisi Nureddin ve Ali İhsan Paşalar ise cumhuriyet devrinde iktidar ile ters düştüğü için yakın tarih hafızasından ustaca silindi. 12 Eylül darbesinden sonra Ankara’da yaptırılan devlet mezarlığına da gömülmeyen yalnız bunlardır.

    Binlerce insanın kaybedildiği savaş iyi bir şey değil. Bir savaşın yıldönümünün kutlanması ne kadar doğru, bu bir yana, Türk-İslâm tarihinde dönüm noktası olan çığır açmış nice hâdise ve zafer varken, önce Çanakkale, ardından da bir Kûtülamâre efsanesi inşa edilmesi dikkate değer. Kahramanları, yeni rejime muhalif olduğu için, Kûtülamâre yıllarca pek hatırlanmadı. Gerçi her ikisi de sonu ağır mağlubiyetle biten bir maçın, başındaki iki güzel gol gibidir; skora tesiri yoktur. Hüküm neticeye göre verilir sözü meşhurdur. Buna şaşılmaz, biz bir lokal harbden onlarca bayram, yüzlerce kurtuluş günü çıkarmış bir milletiz.

    Neden böyle? Çünki bu ikisi, İttihatçıların yegâne zaferidir. Modernizmin tasavvur inşası böyle oluyor. Dini, hatta mezhebi kendi inşa edip, insanlara doğrusu budur dediği gibi; tarihi de kendisi tayin eder. Zihinlerde inşa edilen Yeni Osmanlı da, 1908 sonrasına aittir. İttihatçıların felâket yıllarını, gençlere ‘Osmanlı’ olarak sunar. Bu devrin okumuş yazmış takımı, itikadına bakılmadan, münevver, din âlimi olarak lanse eder. Böylece öncesi kolayca unutulur, unutturulur.

    Müşir İbrahim Edhem Paşa’nın oğlu Sakallı Nureddin Paşa (1873-1932), sert bir askerdi. Irak’ta paşa oldu. Temmuz 1920’de Ankara’ya katıldı. Fakat karakterini bilen M. Kemal Paşa, kendisine aktif vazife vermek istemedi. Merkez kumandanı iken Samsun’daki Rumları iç mıntıkalara sürgün ettiği esnada çocuk, ihtiyar, kadın demeden katliâma uğramasına göz yumdu. Bu, milletlerarası mesele oldu. Yunanlılar, bu sebeple Samsun’u bombaladı. Nureddin Paşa azledildi; M. Kemal sayesinde muhakemeden kurtuldu. Sonradan Kürtlerin de iç kısımlara göçürülmesini müdafaa edecektir. Batı cephesinde, kendisinden kıdemsiz İsmet Bey’in maiyetinde vazife kabul etti. İzmir’e girdi. Bazı kaynaklarda İzmir’i ateşe verdiği yazar. I. ordu kumandanı olarak bulunduğu İzmit’te, Sultan Vahîdeddin’in maarif ve dahiliye vekili gazeteci Ali Kemal Bey’i, sivil giydirdiği askerlere linç ettirdi; padişaha da aynısını yapacağını söyledi. Ayağına ip takılarak yerlerde sürüklenen cesed, Lozan’a giden İsmet Paşa’nın göreceği şekilde yol kenarına kurulan bir darağacına asılarak teşhir edildi. Mustafa Kemal Paşa, İstanbul’da bir fedainin vursa kahraman olacağı bir insanı, vuruşma veya mahkeme kararı olmaksızın öldürmeyi cinayet olarak vasıflandırıp kınadı. M. Kemal’e gazi ve müşirlik unvanı verilmesine içerleyen Nureddin Paşa iyice muhalefet kanadına geçti. 1924’de Bursa’dan müstakil milletvekili seçildi. Asker olduğu gerekçesiyle seçim iptal edildi. İstifa edip, tekrar seçildi. Anayasa ve insan haklarına aykırılık cihetinden şapka kanununa muhalefet etti. Bu sebeple antikemalist kesimler tarafından kahraman olarak alkışlanır. Nutuk’ta da kendisine sayfalarca ağır ithamlarda bulunulur, ‘zaferin şerefine en az iştirake hakkı olanlardan biri’ diye anılır.

    Halil Kut (1882-1957), Enver Paşa’yı İttihatçıların arasına sokan adamdır. Sultan Hamid’i tevkife memur idi. Askerî tecrübesi çete takibinden ibaretken Libya’da bulundu. Yeğeni harbiye nazırı olunca, İran içine harekâta memur edildi. Irak’taki muvaffakiyeti üzerine paşa oldu. Bakü’yü işgal etti. İttihatçı olduğu için tutuklanacakken, kaçıp Ankara hareketine katıldı. Rusya ile Ankara arasında aracılık yaptı. Sonra kendisinden şüphelenilince, Almanya’ya kaçtı. Zaferden sonra memlekete dönüp köşesine çekildi. Politikaya karışmadı.

    Ali İhsan Sâbis (1882-1957), Sultan Hamid’i tahttan indiren Hareket Ordusu zâbitlerindendi. Çanakkale, Kafkasya’da bulundu. Irak’ta paşalığa terfi etti. İttihatçı olduğu için Malta’ya sürüldü. Kaçıp Ankara hareketine katıldı. I. batı cephesi kumandanı oldu. Cephe kumandanı İsmet Bey ile anlaşmadı; azledilip tekaüde sevkolundu. M. Kemal’e muhalif oldu. Nazileri öven yazılar yazdı. 1947’de devlet adamlarına yazdığı imzasız mektuplar sebebiyle 15 seneye mahkûm oldu. 1954’te DP’den milletvekili seçildi. Hatıraları, Nutuk’un antitezi gibidir.

magrib

  • (Mağrib) Batı taraf. Garb. Güneşin battığı cihet. Akşam vakti. Afrikanın şimâl tarafı. Türkiye'ye nisbetle garbda bulunan Fas, Tunus, Cezayir ve İspanya tarafı.

mağrib / مغرب

  • Batı. (Arapça)
  • Akşam namazı. (Arapça)
  • Kuzeybatı Afrika. (Arapça)
  • Fas. (Arapça)

mahlukat-ı acibe / mahlûkat-ı acibe

  • Şaşırtıcı mahlûklar, harika yaratıklar, varlıklar.

mahşer-i acaib / mahşer-i acâib

  • Herkesi hayrete sevkeden toplanma. Veya toplanma yeri.
  • Hayret edilecek harika şeylerin bulunduğu yer.

masna'

  • (Masnaa) Su mahzeni. Sarnıç.
  • Şimdiki Arapçada: Fabrika.
  • Bucak, köşe.

measir / meâsir

  • Harika işler, unutulmaz olaylar.

medrec

  • (Çoğulu: Medâric) Basamaklı yol. Merdiven.
  • Meslek.
  • Tarikat.
  • Dar yol. Dağ yolu.

melami / melamî / melâmî

  • Kınanmış ve ayıplanmışlardan olan.
  • Hükema-i Kelbiyyun.
  • Melami adındaki tarikata mensub olan.
  • Kınanmış, melamilik tarikatından olan.

melamilik / melâmîlik

  • Kendini kınamayı esas alan bir tarikat.

melamiyyun

  • (Tekili: Melamî) Melamî tarikatından olanlar.

mensucat / mensucât

  • Bez veya kumaş gibi dokumak suretiyle yapılan tezgâh veya fabrika mahsulü mallar.

mesele-i tarikat

  • Tarikat meselesi.

meslek-i velayet / meslek-i velâyet

  • Tarikat ve tasavvuf ehlinin takip ettikleri yol, yöntem.

mevlana celaleddin-i rumi

  • Hi: 672 de Belh'de doğdu. Konya'ya geldi ve yerleşti. Mühim eseri Farsça ve manzum yazdığı Mesnevi'sidir. İkişer mısralı kafiyeli şekilde olduğundan bu isim verilmiştir. Mevlevi Tarikatının piri ve serefrâzıdır.

mevlevi / mevlevî

  • Mevlevîlik tarikatına mensup kimse.
  • Mevlana Celaleddin-i Rumi Hazretlerinin tarikatından olan müslüman.
  • Mevlânanın tarikatından olan.

mevlevi-misal / mevlevî-misâl

  • Mevlevîlik tarîkatına mensup olan ve Allah aşkıyla kendi etraflarında dönenler gibi.

mevlevi-vari / mevlevi-vâri / mevlevî-vâri

  • Mevlevî tarikatı mensuplarının cezbe halinde, Allah aşkıyla kendinden geçerek dönmeleri gibi.
  • Mevlevîlik tarikatına mensup kimselerin döndüğü gibi.

mevleviler / mevlevîler

  • Mevlevî tarikatına bağlı olanlar.

mısr

  • (Çoğulu: Emsâr) İki şey arasındaki perde, hâil.
  • Memleket. Şehir.
  • Afrika'nın şimalinde bir memleket ismi.
  • Bir hububat adı.

mu'cizat

  • Mu'cizeler. Allah tarafından verilip, yalnız peygamberlerin gösterebilecekleri büyük harika işler.

mu'cize

  • İnsanların, yapmasında âciz kaldıkları ve ancak Allah tarafından peygamberlere nasib olan hârika. Kerametten yüksek, fevkalâde hâdise.
  • Mu'cize, Halik-ı Kâinat tarafından peygamberlerin hakkaniyetine ait bir tasdiktir. Sahih hadislerle mu'cizeler haber verilmiş ve tesbit edilmiştir.

mu'cize-i harika-i kudret

  • İlahî kudretin harika mu'cizesi.

mucize / mûcize

  • İnsanların yapamadığı harikalar.

müdavele-i efkar / müdavele-i efkâr

  • Birbirinin fikirlerinden istifade ile karşılıklı konuşmak ve fikir alış-verişi yapmak. (Müdavele-i efkârdan bârika-i hakikat çıkar. N.Kemal)

muhakkıkin-i ehl-i tarikat / muhakkıkîn-i ehl-i tarikat

  • Tarikata mensup olanlardan gerçekleri araştıran ve delilleriyle bilen âlimler.

münselik

  • (Silk. den) Bir yola girip orada giden. Bir tarikata girmiş. Bir meslek tutmuş.

mürid / mürîd / مُر۪يدْ

  • İrade eden, istiyen.
  • Tarikata girmiş olan. Şeyhin veya mürşidin şakirdi, talebesi.
  • İsteyen, tarikata girip şeyhe bağlanan.
  • Tarîkate giren.

müridane / müridâne

  • Tarikata girmiş gibi. Aşk ve incizabla istiyerek, mürid gibi dua ederek. (Farsça)

mürşid

  • (Rüşd. den) İrşad eden, doğru yolu gösteren, gafletten uyandıran. Peygamber vârisi olan, kılavuz. Tarikat piri, şeyhi.

mutasavvıf

  • Tasavvuf ehli olan, kalbi dünyanın gelip geçici işlerinden ayırıp Allah sevgisi ile bağlayan tarikat ehli kimse.
  • Tasavvufla uğraşan. İlâhiyyatla uğraşan, tarikat ehli olan.
  • Tarikat adamı.

mutasavvife

  • Tarikatta ilerleyen.

mutasavvıfin

  • Tarikatta ilerleyenler.

müzeyyin

  • Süsleyen, her eserini harika nakışlarla süsleyen Allah.

nabiga

  • (Çoğulu: Nevabig) Şanı, şöhreti büyük adam. ulu, şerefli kimse.
  • Sonradan şâir olan.
  • Üstün zekâlı hârika ve çok fasih kimse.

nadire-i hikmet

  • Hikmetin az bulunan harikası.

nakş-bendi / nakş-bendî

  • Kalbde zikir yoluyla, tefekkür ile İlâhî sevgiyi, uyanıklığı nakşa çalışan mânâsiyle, Şeyh Bahâüddin Nakş-bendî nâmındaki azîm bir velinin kurduğu ve en ziyade hafî zikre dayanan tarikata mensub olan. (Silsile-i Nakşî'nin kahramanı ve bir güneşi olan İmam-ı Rabbanî (R.A.) Mektubat'ında demiş ki: "Ha (Farsça)

nakşi / nakşî

  • Şah-ı Nakşibend tarafından kurulan tarikata mensup olan kimse.
  • Nakşibendi tarikatına mensub olan.

nakş–bendi / nakş–bendî

  • Bir tarikat, bu tarikatı kuran zat.

necmeddin-i kübra

  • (Mi: 540 - 618) İran Mutasavvıflarının en mühim şahsiyetlerindendir. Kübreviyye veya Zehebiyye ismi ile anılan tarikatın kurucusu sayılır. İsmi: Ahmed bin Ömer Eb-ul Cenab Necmeddin Kübra el-Hivakî el-Harzemî.Münazara ve mübaheseyi çok sevdiği ve her münazarada hasımlarını yendiği için kendisine "Et

nevadir-i hilkat / nevâdir-i hilkat

  • Nadir yaratılışta olan; yaratılış harikası.

niyazi-i mısri / niyazi-i mısrî

  • (Mi: 1618 - 1694) Malatya'nın Soğanlı köyünde doğdu. Şâir ve tasavvufçu olup Halvetî tarikatının Niyaziye veya Mısriye şubesini kurmuştur. Mısır'da Câmi-ül-Ezher'de tahsil gördü. 1646'da İstanbul'a döndü ve Sokollu Mehmed Paşa Medresesinde irşada başladı. Eserlerinden bazıları şunlardır: Risale-i Ha

nizam-ı bedi / nizam-ı bedî

  • Eşsiz olan harika sistem, düzen.

nukuş-u bedayikarane / nukuş-u bedayikârâne

  • Eşsiz ve benzersiz şekildeki harika nakışlar.

nümruk

  • (Çoğulu: Nemârık-Nemârıka) Yüz yastığı.

payan

  • Kenar, son nihayet, uç. (Farsça)
  • Tas: Ehl-i tarikatın ulaşacağı birlik âlemi. (Farsça)
  • Akıbet. (Farsça)

pir / pîr / پير

  • Yaşlı, ihtiyar. (Farsça)
  • Reis. (Farsça)
  • Bir tarikatın kurucusu. (Farsça)
  • Herhangi bir meslek ve san'atın başlatıcısı, te'sis edicisi. (Farsça)
  • Yaşlı. (Farsça)
  • Tarikat kurucusu. (Farsça)

pişegah / pişegâh

  • İş yeri. Fabrika. (Farsça)

rabıta-i şeyh

  • Tarikat-ı Nakşiyede, müridin hayalen şeyhinin huzurunda kendini tasavvur etmesine denir.

rakle

  • (Çoğulu: Rikal) At sürüsü.
  • Uzun hurma ağacı.

resm-i küşad

  • Yeni yapılan mekteb, fabrika, kışla, hükümet konağı, demiryolu vs. gibi şeylerin umuma açılışı yerinde kullanılan bir tâbirdir. Yeni tabirde " Açılış töreni" demektir.

rikk

  • (Çoğulu: Rikâk-Rekâik) Yağmur çisintisi.

risale-i harika

  • Harika risale.

risale-i harika ve camia / risale-i harika ve câmia

  • Harika ve pek çok özelliği üzerinde barındıran risale.

rufai / rufaî

  • Rufailik diye bilinen bir tarikatı kuran, bu tarikattan olan.

rüfai / rüfaî

  • Ahmed-i Rüfaî tarikatına mensub.

ruk'a

  • (Çoğulu: Rıka'-Ruka') Kısa mektub.
  • Üzerine yazı yazılan kâğıt veya deri parçası.
  • Dilekçe.
  • Yama.

rukk

  • (Çoğulu: Rikâk) Yer, arz.

rüküb

  • (Tekili: Rikâb) Üzengiler.

sahra-yı kebir

  • Büyük çöl. Cezayir, Tunus ve Libya'nın güneyinden Çat Çölü hizasına kadar uzanan Afrika'nın en büyük çölü.

salik / sâlik / سالك

  • (Sülûk. dan) Bir yolda giden. Belli bir yol tutup giden.
  • Bir tarikat yolunda olan.
  • Bir yola bağlı olan, bir yolu takip eden, bir tarikata girip hidayet yolunu takip eden, mürid.
  • Tarikat mensubu. (Arapça)

salikan / sâlikân

  • (Tekili: Sâlik) Sâlikler. Bir tarikata girmiş veya bir şeyhe bağlanmış kimseler.

san'at-ı bedi / san'at-ı bedî

  • Eşsiz, güzel ve harika san'at.

san'at-ı harika / san'at-ı hârika

  • Hârika san'at.

sanayi' şirketi / sanâyi' şirketi

  • İki veya daha fazla san'at sâhibinin başkasından iş kabûl ederek ücretini paylaşmak üzere veya fabrika kurup îmâlât kârını paylaşmak üzere kurdukları şirket, ortaklık. Şirket-i A'mâl.

saray-ı vücud

  • Bin kubbeli harika bir saraya benzetilen insan vücudu.

sarık / sârık

  • (Sârıka) Çalan, hırsızlık yapan. Hırsız.

şazeli / şazelî / şâzelî

  • (Ebu Hasan Şazelî) Nureddin Ebu Hasan-ı Şazelî de denildiği gibi Ali bin Abdullah diye de anılmaktadır. Tunus'lu olup Şazeliye Tarikatı kurucusu olarak bilinir. Tasavvufî, ilmî bir çok eseri vardır. Tarikatının tekke ve zaviyesi yoktur. Hicri 654 yılında Mekke-i Mükerreme'ye giderken sahrada dâr-ı b
  • Şazeliye tarikatını kuran büyük velî, bu tarikattan olan.

sebeb-i tefrika

  • Tefrika sebebi, ayrılış sebebi.

şecaat-i harika

  • Harika yiğitlik, cesurluk.

semerat-ı harika / semerât-ı harika

  • Harika meyveler.

serupay

  • Tas: Dervişin, tarikat ve mevlevihâne ile bağını kesmek. (Farsça)

şevakil

  • (Tekili: Şâkile) Tarikler, yollar. Mezhebler, tarikatlar, meslekler. Şâkileler.

şevarık

  • (Tekili: Şârıka) Nurlar, aydınlıklar. Parlaklıklar.

şeyh / شيخ / شَيْخْ

  • Bir tarîkatın kurucusu veya başı.
  • Yaşlı adam.
  • Bir kabilenin ileri geleni. Kabile reisi.
  • Tarikatta müridlerin reisi.
  • Pir, tarikat önderi, ihtiyar.
  • Yaşlı, ihtiyar. (Arapça)
  • Tarikat şeyhi. (Arapça)
  • Tarîkat reisi.

seyr ü süluk

  • Tas: Takib edilecek usûl. Bir terbiye yoluna girip devam etme. Tarikata devam etme.

sinan-i ümmi

  • (Vefatı: Hi: 1075) Halveti Tarikatı Yiğitbaşı kolu ileri gelenlerinden olup Kutb-ül Meâni adında Türkçe mensur bir eseri ile matbu ve müretteb bir divanı vardır. Muhammed Sinan-ı Ümmi, Konya vilâyeti dahilinde Elmalı'dan olup orada dâr-ı bekaya hicret etmiştir. (R. Aleyh) (Osmanlı Müellifleri sh: 18

şirket-i a'mal / şirket-i a'mâl

  • İki veya daha fazla san'at sâhiblerinin, başkasından iş kabûl ederek ücretini veya bir fabrika kurup îmâlât kârını paylaşmak üzere kurdukları şirket, ortaklık.

sırr-ı tarikat

  • Tarikatın sırrı.

sofi / sofî

  • Ehl-i tasavvuf. Riyazet ve nefisle mücahede ile hakikate ermeğe çalışan. Tarikata mensub, mânevi kemâlât için çalışan.
  • Yanıltıcı, safsatacı.
  • Tasavvuf ehli, tarikat mensubu.
  • Tarikat adamı, tesavvuf ehli.

sofi meşrep / sofî meşrep

  • Tasavvuf yolunda giden, tarikat ehli.

sofi-meşrep / sofî-meşrep

  • Tasavvuf ve tarikat tarzını esas alan.

sofiler / sofîler

  • Tasavvuf ehli, tarikat mensubu olanlar.

sofiye meşrebi

  • Tarikat yoluyla mânevî derecelere yükselme gayretinde olan tasavvuf ehlinin takip ettikleri yol, tarz.

sultan reşad

  • (Mi: 1844-1918) Meşrutiyet devri Osmanlı Padişahıdır. Merhametli ve halim tabiatlı olan bu dindar ve abdestsiz gezmiyen padişah, Mevlevi Tarikatına bağlı idi. Boş vakitlerini Mesnevi okumakla geçirirdi.

süluk / sülûk / سلوک

  • (Silk. den) Belli bir gruba girme. Bir yolu takib etme. Bir tarikata bağlanma. Mânevi terakki mertebelerinde devam etme.
  • Yola girme. (Arapça)
  • Tarikata girme. (Arapça)

süluk-ü tarikat / sülûk-ü tarikat

  • Tarikat yoluna girme; nefsi düzeltmek ve vuslata erişmek amacıyla tasavvuf yoluna girme, mânevî yolculuğa çıkma.

sünusi / sünusî

  • (Seyyid Muhammed bin Ali) (Hi: 1206 - 1276) Şâzelî (Şazilî) Tarikatının sonradan teşekkül eden kollarından birisinin kurucusudur. Cezayir'in büyük velilerindendir. Memleketinin bir çok yerlerini ve Mekke-i Mükerreme'yi ziyaret etmiş; Mısır'da, Bingazi'de tederrüsle iştigal etmiştir. Bingazi'de zaviy

sürcuce

  • Tabiat.
  • Tarikat.

sure-i azime-i harika / sûre-i azîme-i hârika

  • Harika olan büyük sûre.

taraik

  • (Tekili: Tarikat) Tarikatlar, meslekler.

tarik / tarîk / طریق

  • Yol. (Arapça)
  • Yöntem. (Arapça)
  • Meslek. (Arapça)
  • Tarikat. (Arapça)

tarik-i cehir / tarîk-i cehir

  • Açık olarak ve yüksek sesle zikir eden tarikat.

tarik-i cehri / tarîk-i cehrî

  • Açık olarak ve yüksek sesle zikir yapan tarikat. (Kadirî gibi)

tarik-i cehriye / tarîk-i cehriye / طَرِيقِ جَهْرِيَه

  • Açık olarak ve yüksek sesle zikir eden tarikat.
  • Allah'ı açıktan zikri esas alan tarikat.

tarik-i hafa / tarîk-i hafâ

  • Gizli olarak zikir yapılan tarikat.

tarik-i nakşi / tarîk-i nakşî

  • Nakşî tarikatı; Buharalı Muhammed Bahaüddin Nakşibendi Hazretleri tarafından kurulan tarikat.
  • Nakşibendî tarikati.

tarik-i nakşibendi / tarîk-i nakşibendî

  • Buharalı Muhammed Bahaüddin Nakşibendi Hazretleri tarafından kurulan tarikat.

tarikat-ı ahmediye

  • Hz. Muhammed'in (a.s.m.) tarikatı olan sünnet yolu.

tarikat-ı aliye-i nakşiyye / tarîkat-ı aliye-i nakşiyye

  • Mânevî derecesi yüksek olan Nakşî tarikatı.

tarikat-i sünusiye / tarikat-i sünûsiye

  • Sünûsi tarikatı.

tarikatçılık / tarîkatçılık

  • Tarikat faaliyeti yürütme veya herhangi bir tarikata taraftar olma.

tarikatçilik / tarîkatçilik

  • Tarîkata mensup, üye olma.

tasavvuf

  • Kalbi dünyanın fâni işlerinden ayırıp Allah (C.C.) sevgisi ile bağlamak. Tarikat ehli olmak.
  • Kalbi dünyadan arındırma yolu, tarikat.

tavarık

  • (Tekili: Târika) Gece gelen belâlar.

tayyibat / tayyibât

  • (Tekili: Tayyibe) Bütün güzel sözler, güzel mânalar, harika güzel cemaller.
  • Bütün kâinat yüzünde cemalleri görünen ezelî Esma-i Hüsnâ'nın cilveleri.

tefarik

  • Müteferrik olanlar. Tefrikalar. Ayırma ve seçmeler.
  • Taksitler. Ufak tefek şeyler. Ayrıca şeyler.
  • Küçük hediyelik eşya.

tekke

  • Tarikat ehlinin zikir ve ibadet ettiği yer, dergâh.
  • Zikir yeri, tarikat evi.

tesrik

  • (Sirkat. den) (Çoğulu: Tesrikat) Bir kimseye hırsız deme.

ticani / ticanî

  • Kuzey Afrikada, hicri 1200 tarihlerinde Ahmed Ticanî adında bir şahıs tarafından kurulan bir tarikattır.

ticani meselesi / ticanî meselesi

  • Ticanî tarikati konusu.

tılsım-ı kur'ani / tılsım-ı kur'ânî

  • Harika sonuçlar doğuran Kur'ân hakikatleri; Kur'ân'ın gayet tesirli, derin hakikatleri.

tur-i sina / tûr-i sînâ

  • Tûr dağı. Allahü teâlânın Mûsâ aleyhisselâmı peygamberlikle müjdelediği ve sonra Tevrât'ı indirdiği, Kızıldeniz'in kuzeyinde, Asya ve Afrika kıtalarının arasındaki Sinâ yarımadasının güney kısmında yer alan dağ.

turuk / طُرُقْ

  • Tarîkatler.

turuk-u cehriye

  • Zikirlerini açıktan ve sesli olarak yapan tarikatlar, Kàdirîlik gibi.

turuk-u evliya / turuk-u evliyâ / طُرُوقُ اَوْلِيَا

  • Velilerin gittiği yollar, tarikatlar.

turuk-u hafiye

  • Zikirlerini gizli ve sessiz yapan tarikatlar, Nakşibendîlik gibi.

turuk-u hafiyye

  • Gizli tarikler, yollar, tarikatlar. Gizli zikir yapan tarikatlar.

ulema-i mağrib

  • Endülüs ve Kuzeybatı Afrika âlimleri.

ümmet

  • Cemaat, kavim, taife.
  • Bir hâkim milletin ashabından olan hey'et-i içtimaiye.
  • Bir peygambere inanıp onun yolundan giden insanların hepsi. Bir peygamberin Hakka davet ettiği cemaat.
  • Bir dille konuşan millet.
  • Arkasına düşülecek bir cemaat veya tarikat.

ümmi sinan

  • (Vefatı Hi: 958, Mi: 1551) Halvetî Tarikatı, Sinaniye kolunun piridir. Bursa'lı olduğu nakledilir. Karaman'lı olduğu hakkında da rivayet vardır. Risale-i Şerife-i İstanbulî Ümmi Sinan adında bir eseri vardır. (R. Aleyh.) (Osmanlı Müellifleri sh: 214)

vaziyet-i harika

  • Harika bir durum.

vehhabi / vehhabî

  • Muhammed İbn-i Abdulvehhab nâmında birisinin sebeb olduğu İslâmî bazı mes'elelerde ifrat gösteren ve dört hak mezheb hâricinde bir mezhepten olan. Fıkıhta Hanbelî, itikadda İbn-i Teymiye'ye bağlıdırlar. Tarikatlarına Muhammediye ismi verirler.

velayet-i kübra / velâyet-i kübrâ

  • Büyük velilik. Akrebiyet-i İlâhiyenin inkişafına bakan ve veraset-i nübüvvetten gelen gayet kısa, fakat yüksek olan ve tarikat berzahına uğramadan zâhirden hakikata geçen velilik mesleği. (Sahabeler gibi)
  • En büyük velîlik; tarikat berzahına uğramadan, zahirden hakikate geçen ve peygamber varisliğinden gelen velîlik.

veşia

  • (Çoğulu: Veşâyi') Üstüne iplik sardıkları ağaç.
  • Tarikat.

ya musavviri! / yâ musavvirî!

  • Ey bana harika bir şekil ve suret veren Musavvirim!.

yehova şahidleri / yehova şâhidleri

  • Amerika Birleşik Devletleri'nde Ch. Şarl Russel tarafından 1872'de kurulan, 1931 senesinden sonra kendilerini bu adla tanıtmaya çalışan mezheb ve misyoner teşkîlâtına verilen ad.

yeni dünya

  • Amerika Kıtası.

zat-ı zihavarık / zât-ı zîhavârık

  • Harikalar sahibi zât.

zevk-i tarikat

  • Tarikat ve tasavvuf dairesindeki mânevî zevk.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın