ahram / ahrâm / احرام

• Kutsal yerler. (Arapça)
• Haremler. (Arapça)
• Hanımlar, eşler. (Arapça)

avijgan

• Mahremler, yakınlar. (Farsça)
• Güzeller, gençler. (Farsça)

ekrem-ül ekremin / ekrem-ül ekremîn

• Ekremlerin en ekremi. Cenab-ı Hak (C.C.)

evram

• (Tekili: Verem) Veremler, vücudda hasıl olan yumrular, şişler.

füyuz

• (Tekili: Feyz) Feyizler. İnâyetler. Keremler.
• Suyun çoğalıp taşması.
• İnsanın içindeki gizli şeyleri saklamayıp izhar etmesi.
• Bir haberin fâş ve şayi' olması.

ırz

• Namus. Temizlik. Cinsî haysiyet.
• Ehil ve ıyal. İnsanın korumağa mükellef olduğu nefsi, hasebi, şerefi ve mahremleri, zemmedilecek veya medhedilebilecek durumları.

lokman hakim / lokman hakîm

• Allahü teâlâ tarafından kendisine ilim ve hikmet; akıl, anlayış, idrâk verilen peygamber veya velî. Kur'ân-ı kerîmde ismi zikr edildi. Dâvûd aleyhisselâm zamânında Arabistan Yarımadası'nın Umman taraflarında yaşadı. Uzun bir ömür yaşadıktan sonra ibâ det hâlindeyken Kudüs ile Remle arasında vefât et

mabeyn

• Ara. Aradaki şey. İki şeyin arası.
• Haremle selâmlık arasındaki oda.
• Padişah yakınlarının bulunduğu oda.

maharim

• Mahremler, yasaklar, gizliler.

mekarim / mekârim

• (Tekili: Kerem) Keremler. İyilikler.
• Güzel ahlâk sahibi olmak.
• Ahlâk-ı hamide, Cenâb-ı Hakk'ın sevdiği, beğendiği güzel ahlâk.

nazar-ı haram

• Haram nazar. Nâmahremlere bakmak.

paravan

• İtl. Eskiden haremle selâmlığı ayıran ve şimdi de ilk bakışta görülmesi caiz olmıyan yerleri örten perdeler.
• Daha ziyade kapıların dışına veya içine konan, katlanır, taşınır tenteneli perde.
• Gizleme vasıtası.

tesettür

• Kapanıp gizlenme. Örtünme.
• Fık: Kadınların ve erkeklerin başkasına, nâmahremlere vücutlarının haram kısımlarını örtüp göstermemeleri.

zelazil / zelâzil / زلازل

• Depremler. (Arapça)