Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
RAHAT
ifadesini içeren
332
kelime bulundu...
medeniyyet
Memleketleri îmâr edip, insanları râhat ve huzûra kavuşturmak.
merhaba
"Hoş geldiniz" mânâsına iltifât tâbiri.
"Râhat oturun" mânâsına bir iltifat tâbiri.
aiş
Yaşıyan.
Rahat yaşıyan.
aj
Dinlenme, rahat hâl, istirahat.
(Farsça)
akıl-suz / akıl-sûz
Akla ters, aklı rahatsız eden.
akıntı
Bir sıvı cismin mütemadiyen hareketi, akış.
Nehir veya deniz suyunun bir tarafa doğru cereyanı.
Bazı hastalıklarda vücuttaki bir delikten cerahat akması.
akl-ı mead / akl-ı meâd
Ebedî rahata kavuşmak, Cennet'te ebedî kalmak ve Cehennem azâbından kurtulmak için hâlini ıslâh etmeyi, düzeltmeyi düşünen, uzak görüşlü, dünyâya değil, âhirete değer veren akıl.
akl-ı meaş / akl-ı meâş
Yemek, içmek, evlenmek, helâl, haram demeden kazanmak ve eğlenmek gibi hep bedenin râhatını ve nefsin menfaatini düşünüp, âhireti düşünmeyen akıl; akl-ı meâdın zıddı.
alem-i rahat / âlem-i rahat
Rahat âlemi.
aram / ârâm
Durma, dinlenme.
(Farsça)
Yerleşme, rahat etme, karar kılma.
(Farsça)
Eğlenme.
(Farsça)
aram-gar / ârâm-gâr
Hiçbir sıkıntısı olmayan, rahat yaşayan adam.
aram-güzin / ârâm-güzin
Dinlenmek için oturan, istirahat eden, dinlenen.
(Farsça)
aram-ı can / ârâm-ı cân
Gönül rahatı.
Sevgili, sevilen güzel.
aram-ı dil / ârâm-ı dil
Sevgili, sevilen güzel.
Gönül rahatı.
aram-rüba / arâm-rüba
Sıkıntı veren, istirahatı bozan, rahatı kaçıran.
(Farsça)
aram-suz / arâm-sûz
Huzuru bozan, rahatsızlık veren.
(Farsça)
aramgah-ı ebedi / ârâmgâh-ı ebedî
Ebedi olarak dinlenilecek yer, sonsuz olarak istirahat edilen yer, mezar.
arami / ârâmî
Dinlenme, rahat etme.
(Farsça)
aramide / ârâmide
Rahat olan, dinlenen, sükûn halinde ve rahatta bulunan.
(Farsça)
aramiş / ârâmiş
Huzur, rahat.
(Farsça)
aremide
İstirahat eden, dinlenen. Rahat kişi.
(Farsça)
arman
Hasret, özleyiş, özleme.
(Farsça)
Nedâmet, pişman olma.
(Farsça)
Eseflenme, teessüf.
(Farsça)
Sıkıntı, rahatsızlık, zahmet.
(Farsça)
asayiş-berkemal / asâyiş-berkemâl
Rahat ve huzur te'min edilmiş.
asayiş-cu / asâyiş-cu
Rahat ve huzur arayan. Asâyiş isteyen.
(Farsça)
asayiş-perver / asâyiş-perver
Asâyiş taraftarı. Sükûnet, rahat ve huzur isteyen.
(Farsça)
asayiş-perverane / asâyiş-perverâne
Rahat, huzur ve asâyiş taraftarına yakışacak şekilde.
(Farsça)
asude / asûde / âsude / âsûde / آسوده / اٰسُودَه
Rahat, huzur içinde. Dinç. Müsterih. Sâkin.
(Farsça)
Bir cins helva adı.
(Farsça)
Rahat, huzurlu, sakin.
Rahat, huzurlu.
(Farsça)
Rahat.
asude-dil / asûde-dil
Başı dinç, huzuru yerinde, gönlü rahat.
(Farsça)
asude-dili / asûde-dilî
Gönül rahatlığı.
(Farsça)
asude-gi / asûde-gî
Huzur, rahat, asayiş.
(Farsça)
asude-hal / asûde-hâl
Hâli rahat, sıkıntısı olmayan.
(Farsça)
asude-nişin / asûde-nişin
Rahatça oturan. İstirahat eden.
(Farsça)
asudehatır / âsûdehâtır / آسوده خاطر
Gönlü rahat, huzurlu.
(Farsça - Arapça)
ayiş
Bolluk içinde rahat yaşayan.
Hz. Peygamber'in (A.S.M.) zevcesi ve mü'minlerin vâlidesi, Hz. Ebu Bekir'in (R.A.) kızının bir ismi. Aişe-i Sıddıka diye de anılır. Hayret edilecek derecede takva, iffet ve zekâvet sahibesi olup 2210 Hadis-i Şerif nakletmiştir. Hicretin 57. yılında vefat
bast
Tasavvufta gönül ferahlığı, rûhen rahatlama. Sıkıntı ve gönül darlığının zıddı.
basur / bâsûr
(Çoğulu: Bevâsir) Tıb: Mayasıl. Kalın bağırsakta ve makadın etrafındaki siyah kan damarlarının şişmesi ve bazen iltihablanması sebebiyle, makadın içinde ve dışında meydana gelen memeler yüzünden makaddan kan ve cerahat gelmesi hastalığı.
bi-huzur / bî-huzur
Rahatsız, huzursuz, tedirgin.
(Farsça)
bikarar / bîkarar
Kararsız.
Rahatsız.
Kararsız, rahatsız.
birahat / bîrahat
Rahatsız.
boşboğaz
Yerli yersiz mutlaka bir şey söylemeden içi rahat etmiyen. Saklanması gereken şeyleri söyleyiveren, sır saklamayan.
(Türkçe)
ca-yi rahat / câ-yi rahat
Rahat edilecek yer.
çağz
Kurbağa.
(Farsça)
Korku, havf.
(Farsça)
Kapandığı halde hâlâ içinde cerahat bulunan yara.
(Farsça)
Ah ü fizar. İnilti.
(Farsça)
cay-mend
Yerinden kalkmayan, üşenen, tenbel. Rahatını bozmayan.
(Farsça)
cemam
Rahat olmak. Dinlenip yorgunluğu gidermek. İstirahat etmek.
ciraha
(Çoğulu: Cirâh-Cirâhât) Yara.
determinant
Denklemlerin çözümlerini rahatlıkla bulmaya yarayan matematiksel tablo.
(Fransızca)
dıa
Rahat.
dih
"Veren, verici" mânalarına gelir ve kelimelerle birleşir. Meselâ: Ârâm-dih : Rahatlık veren.
(Farsça)
dil-aram / dil-ârâm
Gönül eğlendirici, kalbe rahatlık veren. Gönül okşayan.
(Farsça)
dil-asa / dil-âsâ
Gönlü rahatlandıran, avutan.
(Farsça)
dil-asude
Kalbi rahat.
(Farsça)
dil-azad
Gönlü rahat, gönlü bir şeyle ilgili olmıyan.
(Farsça)
dil-ferah
Sevinçli, gönlü rahat.
(Farsça)
dil-huş
Yüreği rahat, gönlü hoş.
(Farsça)
din
Allahü teâlânın insanları dünyâ ve âhirette râhat, huzûr ve seâdete (mutluluğa) kavuşturmak için peygamberleri vâsıtasıyla bildirdiği yol, emirler ve yasaklar.
direng
Gecikme, yavaşlık, teenni, teahhur.
(Farsça)
Dinlenme, karar, istirahat, aram.
(Farsça)
ehl-i kubur / ehl-i kubûr
Kabir ehli. Kabirdekiler, ölüler. Ne kendi etdi râhat ne âlem etdi huzur, Yıkıldı gitti cihândan dayansın ehl-i kubûr.
ekiden
Metin, muhkem ve sağlam şekilde.
Açık ve kesin olarak. Sarahaten ve kat'iyyen.
Mükerreren, tekrar olarak.
elsine-i terkibiye
Birbirine eklenen kelimelerle konuşulan diller. Terkibli ifâdesi çok olan, Arabçaya uymayan lisanların hususiyeti. (Arabî Lisanına "Tasrifî" denilir. Çünkü aynı kökten kelimeler rahatlıkla yapılmaktadır. Arabçaya bu hususta yetişen başka bir lisan yoktur.)
emin
Kalbinde korku ve endişesi olmayıp rahatta olan. Korkusuz.
Kendisinden korkulmayan.
Kendine inanılan. İtimat edilen.
İnanan, güvenen.
Çok iyi bilen, şüphe etmeyen.
emn
Eminlik. Korkusuzluk. Emniyet. Bir şeye itimad etmek. İnsanda doğruluk ve imandan ileri gelen yüksek bir meleke ve kabiliyet. Rahatlık.
emn ü asayiş / emn ü âsâyiş
Eminlik ve rahatlık, korkusuzluk, tehlikesizlik, güvenlik.
esbat
Rahatlar, huzurlar.
Haftanın son günleri.
estan
İstirahat edilecek ve uyunacak rahat yer.
(Farsça)
farig
İşini bitirmiş, boş kalmış, alâkasını kesmiş, rahat, vazgeçmiş, çekilmiş.
Fık: Tasarrufu altında olan mülkün kullanma ve tasarruf hakkını başkasına devreden.
fariğ / fâriğ / فارغ
Vazgeçmiş, çekilmiş.
Rahat, âsûde.
Boş, işini bitirmiş, işsiz.
Boş.
(Arapça)
Rahat, huzurlu.
(Arapça)
Vazgeçen.
(Arapça)
farig-ül hal
Hali rahat, hali vakti iyi olan.
felah / felâh / فلاح
Selâmet. Saadet. Kurtuluş. Hayır ve ni'metlerde refah, rahatta dâim olmak. Fevz ve zafer. Necat ve beka.
Sahur yemeği.
Şakketmek.
Kurtuluş, selâmet, mutluluk, hayır ve nîmetlerde, râhatta dâim olmak.
Kurtulma, rahata erme.
(Arapça)
felasife
Felsefeciler. Filozoflar, felsefe ile uğraşanlar.
Düşüncesiz, kaygısız, rahat yaşayanlar.
Dinsizler.
ferag-ı bal / ferag-ı bâl
Gönül rahatı.
feragat / ferâgat / فراغت
Bırakma, terketme.
(Arapça)
Rahatlık.
(Arapça)
Zenginlik.
(Arapça)
ferah
Sevinç, rahat, huzur.
ferah-ı kalb
Kalp rahatlığı.
ferahlanma
Rahatlama.
ferahlık
Rahatlık.
ferec / فرج
Ferahlık, genişlik, rahatlık.
Rahatlama.
(Arapça)
ferhan
Sevinçli, rahat.
ferhat
Rahatlık. Sevinç. Meserret. Sürur.
fevak
İki sağım arasında devenin memesinde sütün birikmesi.
Rahat.
Rücu.
Uzun boyunlu bir nevi su kuşu.
firaş-ı istirahat
Rahat döşeği.
güşade-hatır
Gönlü rahat.
(Farsça)
hab-ı rahat / hâb-ı rahat
İstirahat için uyku.
Rahat uykusu.
hace-i evvel / hâce-i evvel
Milletin ilmen ve fikren terakki etmesi için, çeşitli bilgileri, halkın rahatlıkla anlayabileceği bir lisan ile yayan kimse.
hadise-i bedeniye / hâdise-i bedeniye
Bedende var olan bir rahatsızlık.
hadşe-aver
Rahatsızlık veren, insanı sıkıntıya koyan.
(Farsça)
hafız / hâfız
Alçaltıcı.
İnsana haddini bildiren.
Rahatta olan.
hafz
Aşırı olmama hali.
Refah ve ferahlık. Huzur ve rahat.
Yavaş yavaş mülayim yürüyüş, itidal. Alçak.
Kelimenin son harfini esre, yâni "i" diye okumak.
Sözü boğaz içinden söylemek.
haşarı
Yaramaz, rahat durmaz, hırçın.
haste
(Çoğulu: Hastegân) Rahatsız, hasta.
(Farsça)
haste-gan / haste-gân
(Tekili: Haste) Hastalar, rahatsızlar, marizlar.
(Farsça)
haste-gi / haste-gî
Rahatsızlık, hastalık, maraz, illet.
(Farsça)
haya / hayâ
Utanma, âr, nâmus. Çirkin şeylerden sıkılma veya edebe uymayan bir şeyin meydana gelmesinden dolayı kalbde meydana gelen rahatsızlık.
hazari / hazarî
Köyde ve kasabalarda yaşayanların yaşayış şekli ve tarzlarına ait. Şehirli.
Sulh ve asâyiş, sükun ve istirahat zamanlarına mensub ve müteallik. Barış ve güvenle alâkalı.
hem-aramiş
Birlikte dinlenen, beraber istirahat eden.
(Farsça)
heyn
(Heyyin) Kolay. Rahat.
Vakar. Sükunet.
hidayet / hidâyet
Doğru yolu gösterme, doğru, Allahü teâlânın râzı olduğu yolda bulunma.
Cenâb-ı Hakk'ın insanın kalbinden her sıkıntı ve darlığı çıkarıp, yerine rahatlık, genişlik verip, kendi emir ve yasaklarına uymada tam bir kolaylık ihsân etmesi ve kulun rızâsını kendi kazâ ve kaderine tâbi eylem
hillet
Bir yere konup istirahat eden cemaat.
Yorgunluk. Kırgınlık.
Boşanmış kadının iddet müddetinin sona ermesi.
hoşkam / hoşkâm
Memnun, rahat, arzu ve isteklerine ulaşmış.
(Farsça)
hoşnişin
(Çoğulu: Hoş-nişinân) Göçebe.
(Farsça)
Rahat yerleşmiş.
(Farsça)
hüsn-ü maişet
Güzel ve rahat geçim.
huzur / huzûr / حضور
Hazır olmak. Mevcud bulunmak.
Hürmet edilmesi lâzım gelen kimsenin yanında olmak.
İbadet neticesi hâsıl olan rahatlık, gönül ferahlığı.
Hazır bulunma.
Rahat.
Allahü teâlâdan başka hiçbir şeyin kalbde bulunmaması.
Nezd, yan.
Rahat, gönül ferahlığı seâdet.
Birinin yanında bulunma, rahatlık.
Hazır olma, bulunma.
(Arapça)
Rahatlık.
(Arapça)
huzur ü hab
Rahat ve uyku.
huzur ü sükun
Rahatlık ve eminlik.
huzur-aver
Huzur ve rahatlık verici, sükunet veren.
(Farsça)
huzur-u kalb
Kalb huzuru, gönül rahatlığı.
Kalb huzuru, gönül rahatlığı.
ibcam
Huzur ve rahatını bozma. Rahatsız etme.
iflah / iflâh / افلاح
Rahata erme, kurtulma.
(Arapça)
İflâh etmek:
Ondurmak, dertten kurtarmak.
(Arapça)
İflâh olmak:
İyileşmek, kurtulmak.
(Arapça)
iğneli fıçı
Mc: Eziyetli ve usandırıcı iş. İnsana eziyet veren ve rahatsız eden yer.
ihzaz
Rahatlandırmak. Haz duymak. Nasipli olmak. Bahtlı.
iktirah
(Çoğulu: İktirahat) (Karh. dan) Evvelden hazırlamadan düzgün bir şekilde ve içe doğduğu gibi (şiir veya nutuk) söyleme.
iltihab
Alevlenmek. Yanmak.
Tıb: Bir uzuvda olan hararet, yanma. Cerahat toplanıp yaranın hararetlenmesi.
ingas
(Tengis) Keder verme. Rahatını bozma.
insırah
(Sarahat. den) Açığa çıkma, zâhir olma, sarahat bulma.
inşirah-ı kalb / inşirâh-ı kalb
Kalp rahatlığı.
inzibat
Asayiş, düzen ve rahatlık. Umumi emniyetin iyi ve yolunda olması.
Sağlamlaşmak.
Polis vazifesini gören asker, ordu mensubu.
irahe
(Rahat. dan) Rahatlandırma, rahat ettirme.
irfah
Refaha ulaştırma, rahata kavuşturma.
irin
(Bak: Cerahat)
irtihaş
Rahatsız olma, huzuru kaçma. Sıkıntı ve ıztırâb içinde bulunma.
irtiyah
(Rîh. den) Genişleme, ferahlama, feraha erme.
Rüzgârlanıp rahatlama.
isaga
Kolaylıkla ve rahatlıkla yutulma.
işhas
Gitme zamanı gelip çatma.
Tedirgin ve rahatsız etme.
islamiyyet / islâmiyyet
Allahü teâlânın Cebrâil ismindeki melek vâsıtası ile, sevgili Peygamberi Muhammed aleyhisselâma gönderdiği, insanların dünyâda ve âhirette râhat ve mes'ûd olmalarını sağlayan usûl ve kâideler, emirler ve yasaklar.
istim
Cerahat. Yara.
(Farsça)
istirahat / istirâhat / استراحت / اِسْتِرَاحَتِ
Dinlenmek. Rahatlamak.
Rahatlama, dinlenme.
Dinlenme.
(Arapça)
İstirâhat etmek:
Dinlenmek.
(Arapça)
Rahat etme.
istirahat etmek
Dinlenmek, rahatlamak.
istirahat-i amme / istirahat-i âmme
Toplumun rahatı.
istirahat-i beşeriye
İnsanlığın rahatı, huzuru.
istirahat-i hayat
Rahat, huzurlu hayat.
istirahat-i kalb
Kalp rahatlığı.
istirahat-i kalbiye
Kalp rahatlığı, iç huzuru.
istirahat-i şahsiye ve umumiye
Şahsın ve toplumun rahatı.
istirahat-ı tamme
Tam rahat ve huzur.
istirahat-i umumi / istirahat-i umumî
Genelin rahatı, umumun huzuru.
istirahat-i umumiye
Herkesi içine alan rahat ve huzur.
istirahathane / istirahathâne
Rahat edilecek, dinlenilecek yer.
istirfah
(Refh. den) Refah, rahatlık ve bolluk isteme.
Rahatlık ve bolluk içinde bulunma.
istirvah
Rahatlama, istirahat etme.
Şiddetle koklama.
itmi'nan / itmi'nân
Huzûr, sükûn ve râhata kavuşma.
itmi'nan-ı vicdan / itmi'nân-ı vicdan
Vicdan rahatlığı, vicdanen emin olma.
itmi'nanbahş
Güven veren, rahatlık veren.
iz'ac / iz'âc
Rahatsız etmek. Bunaltmak.
Yerinden koparıp ayırmak.
İz'âc etmek:
Rahatsız etmek.
iz'aç / iz'âç
Rahatsız etme, can sıkma, baş ağrıtma.
iz'acat / iz'âcât
Rahatsız etmeler.
izac / izâc
Taciz etme, rahatsız etme.
kalb huzuru / kalb huzûru
İç rahatlığı, gönül hoşluğu. Kalbin Allahü teâlâdan başkası ile olmaması; Allah'tan başkasına bağlanmaması.
kalemgir
Yazı yazarken kalemin kâğıda takılmadan rahatlıkla kayması.
(Farsça)
kaşane / kâşâne
Büyük, süslü ve gösterişli ev. Saray. Kışlık, rahat ve mükemmel ev, oda.
(Farsça)
kelm
(Çoğulu: Külum-Kilâm) Cerâhat.
kemal-i ferah / kemâl-i ferah
Tam bir rahatlama.
kemal-i istirahat-i kalb / kemâl-i istirahat-i kalb
Tam bir kalp rahatlığı.
kemal-i rahat / kemâl-i rahat
Tam anlamıyla rahatlık.
kemal-i rahat-ı kalb / kemâl-i rahat-ı kalb
Kalbin tam rahatlığı.
kemal-i saadet / kemâl-i saadet
Tam bir huzur ve rahatlık.
kemal-i sürur ve ferah / kemâl-i sürur ve ferah
Tam bir mutluluk ve rahatlık.
kih
İrin, cerahat.
künam
Kuş yuvası.
(Farsça)
Hayvan ini.
(Farsça)
İnsanın rahat edip dinleneceği yer.
(Farsça)
kuvvet-i itminan
Güçlü bir güven, tam bir kalp rahatlığı.
leyan
Huzur ve rahatta olan.
ma'nevi huzur / ma'nevî huzûr
Allahü teâlâyı anarak emirlerini yapıp, yasaklarından kaçınmak sûretiyle kalbde meydana gelen rahatlık.
maarız
(Tekili: Muarraz) Bir sözü söyleyip başka bir şey murad etme ve cem' olmak, toplamak itibariyle ma'razlar, ta'rizler, adem-i tasrihler, sarahatsizlikler.
makil / makîl
Öğle uykusuna yatılacak yer. Kaylule yeri. Rahat edecek yer. Kuşluk uykusu.
medar-ı rahat / medâr-ı rahat
Rahatlık sebebi.
merah
Yer. Mekân.
Sevinç.
Rahat edilecek yer.
Meşhur bir nahiv kitabının ismi.
merhaba
Şâdlık, neşeli oluş.
Genişlik, vüs'at.
Müslümanlar arasında bir nevi selâmlaşma kelimesi olup, "rahat olunuz, serbest olun, hoş geldiniz" mânasında söylenir.
Nazımda medholunan kimseye hitâb olarak kullanılır.
Rahat olun, hoş geldiniz.
meylürrahat
Rahatlığa meyilli olma.
midde
Cerahat, irin.
millet
Din, dil ve târih berâberliği bulunan insan cemâati, topluluğu, kavim.
Din; kullarının dünyâda ve âhirette râhat ve huzûra kavuşmaları için Allahü teâlânın peygamberleri vâsıtasıyla gösterdiği yol.
mola
İstirahat için işe ara vermek ve duraklamak.
Denizcilike: Gevşetme, koyverme manâsındadır.
mu'zi / mu'zî
(Ezâ. dan) Eziyet ve sıkıntı veren. Rahat bırakmayan, inciten.
mu'ziyat
(Ezâ. dan) İnsanı rahatsız eden küçük şeyler. Hayvancıklar.
muacciz / مُعَجِّزْ
Sıkıcı. Bıktırıcı. Usandırıcı. Taciz edici. Rahatsız eden. Yapışkan. Sırnaşık.
Rahatsız eden.
Sıkıntı verici, rahatsız edici.
Rahatsız edici.
mübtela / mübtelâ
Dertli. Hasta. Başı sıkıntılı. Rahatsız. Belâlı. Düşkün. Tutkun. Tutulmuş.
mücemme
(Mecemme) Huzur ve rahat vermek.
müferrah olmak
Ferahlamak, rahatlamak.
mülaet
(Çoğulu: Mulâ) Midedeki rahatsızlıktan dolayı husule gelen zükkâm hastalığı.
Hazret-i Peygamber'in (A.S.M.), Hz. Abbas'ı ve dört erkek evlâd-ı mübarekelerini örttüğü perde.
Büyük ihram.
mültez
Kendisiyle rahatlama ve lezzet alma.
mündefiat
Yaralardan çıkan irin, cerahat gibi şeyler.
müneffis
Nefes verdiren, rahat ettiren.
münharif-ül mizac
Rahatsız, keyifsiz.
munsarih
(Sarâhat. dan) Açık, meydanda, zâhir.
münselib
(Selb. den) Kaçırılmış, kalmamış, kaldırılmış. (Bu tâbir; huzur, asayiş, emniyet ve rahat hakkında kullanılır.)
munzic
Hazmettirici, sindirici.
Tıb: Yara veya çıbanı cerahatlendiren.
Kemâle eren, inzâc eden.
müreffeh
(Rüfuh. dan) Terfih edilmiş, rahata, refaha kavuşturulmuş.
Nizam-ı hâle, refah ve huzura kavuşmuş olan.
Refah ile yaşayan, rahat.
müreffehen
Rahat. Rahat ve bolluk içinde olarak.
müreffih
(Rüfuh. dan) Rahatlandırıcı, rahat ettirici.
Refaha eren. Rahat ve bolluğa kavuşan.
mürevveh
Kokulandırılmış, râyihalandırılmış.
Rahatlandırılmış.
mürevvih
Kokulandıran, râyihalandıran.
Rahatlandıran.
mürih
İcat edici.
Rahat edici.
mürtefak
Rahat olacak yer.
musadda'
(Sad'. dan) Başı ağrıtılmış, rahatsız edilmiş.
musaddi'
Tasdi' eden. Baş ağrıtan. Rahatsız eden.
musallat
Rahatsız eden. Tasallut eden. Sataşan.
müsterah
(Rahat. dan) Dinlenme yeri. Rahat edecek yer.
Abdesthane, ayakyolu, helâ.
müsterfih
(Refah. dan) Rahatlık isteyen. Refah ve bolluk taleb eden.
müsterih / مستریح
(Rahat. dan) İstirahat eden, rahat bulan.
İçi rahat, gönlü rahat.
İstirahat eden, rahat.
Gönlü rahat.
(Arapça)
müsterih olma
Rahat, huzurlu olma.
müsterih-ül bal / müsterih-ül bâl
İçi rahat, gönlü müsterih.
müsterihane / müsterihâne
Rahatlıkla, gönül rahatlığıyla.
İçi rahat olarak, gönül rahatlığı ile.
İçi rahat olarak, gönül rahatlığı ile.
müstervih
(Rahat. dan) Dinlenen. İstirahat eden. Yorgunluğunu gideren.
mutazaccır
Sıkıntılı. İçi sıkılan. Rahatsız.
mütekarrih
(Karh. dan) Yaralı, çıbanlı. Cerahatli yara veya çıban.
mütekayyih
(Kayh. dan) İrinli. Cerahat bağlamış.
mütemelli
Uzun ömürlü ve rahat yaşıyan.
müterabbi'
Bağdaş kurup rahatça oturmuş.
mütereffih
(Refh. den) Rahat bir şekilde ve bolluk içinde yaşıyan. Refah bulan.
mütereffihane / mütereffihâne
Rahat ve bolluk içinde yaşıyana yaraşır yolda.
(Farsça)
mütereffihin / mütereffihîn
(Tekili: Mütereffih) Refah bulanlar. Rahat ve bolluk içinde yaşıyanlar.
müteşeffi
(Şifa. dan) Şifa bulan, iyileşen.
Öcünü, intikamını alarak rahatlaşan.
muti' / mutî'
İtaatli. Terbiyeli. İsyan etmeyen.
Rahat.
mutmain
Gönlü kanmış, içi rahat, emin.
mutmainane / mutmainâne
Şüphesizce. Rahatlık ve emniyet içinde olarak.
(Farsça)
mutmainn
İtmi'nanlı. İçi rahat. Müsterih. Şüphesi kalmamış. Emin.
mutmainne
İtmînân bulan, rahatlayan, huzur ve sükûna kavuşan.
İslâmiyet'in emirlerini yapıp, yasaklarından kaçınarak ve Allahü teâlâyı zikrederek itminana huzur ve sükûna kavuşan, şüphe ve tereddütlerden kurtulan nefis.
müz'ic
İz'ac edici. Usandıran, rahatsız eden, bunaltan.
Rahatsızlık, sıkıntı veren.
müz'iç
Rahatsız edici.
müzic / müzîc
Taciz eden, rahatsız eden.
muztaribane
Rahatsız olarak, ıztırab ve sıkıntı çekerek.
(Farsça)
müzzemmil
Tezmil eden, sarınan. Elbise içine sarınan.
Bazıları, "Yükü yüklenen" şeklinde mânalandırmışlardır.
Mc: Gizlemek. Zayıf davranmak, işe pek kıymet vermemek.
Büyük bir hâdise karşısında başını içeri çekmek, kaçınmak, rahata meyletmek.
Resul-i Ekrem'e (A.S.M.) Ce
na'ma
Rahatlık, nimet. Minnet, ihsan ve atiyye. İyi halde bulunmak.
na-mizac
Keyifsiz, rahatsız, hasta.
(Farsça)
na-mizaci / na-mizacî
Keyifsizlik, rahatsızlık, hastalık.
(Farsça)
na-sude
Dinlenmemiş, istirahat etmemiş.
(Farsça)
naime
Rahatlık içinde nazlı büyütülmüş kadın.
Yumuşak yapılı hayvancıklar.
neama'
Nimetler. İhsan, atiyye.
Rahatlık. Refah-ı hâle sebep olan şey.
nefs-i levvame
Kötülüğü işledikten sonra fenâlığını hatırlayarak insanı rahatsız eden pişmanlık hâli ve vicdan rahatsızlığı.
İnsanın, kendine ait kötülük ve günahını görüp fenalığını bilen ve hayra meyleden iradesi.
nefs-i mutmainne
İyiliği kötülükten ayırt ettirerek insanlık vazifesini tanıttıran ve vicdanına rahatlık veren hâl. İnsanı Allah'a yaklaştıran hâl. Günaha meyleden kötü sıfatlardan temizlenmiş ve güzel ahlâk ile muttasıf olarak kurb-u İlâhiye itmi'nan ve istikrar kazanmış olan insan iradesi. Nefsin, Allah'ın emirler
nefyan
Vurma ânında yara ve cerahatten akan kan.
nekbe
(Çoğulu: Nekebât) şiddet, meşakkat.
Bir şeyin kesilmesiyle olan cerahat.
nesem
Soluk ruh, nefes. Rahatı mucib hâlet.
Rüzgârın lâtif, hoş esmesi.
nezle
(Çoğulu: Nevâzil) Burnun akmasını mucib olan hastalık.
Vücudun herhangi bir organından cerahat veya başka bir maddenin akması.
rafih
Rahat içinde ve refahla yaşıyan.
rahat-efza
Rahat arttıran.
(Farsça)
rahat-ı beşeriye
İnsanlığın rahatı.
rahat-ı dil
Gönül rahatı.
rahat-ı hayat
Rahat yaşama.
rahat-ı kalb
Kalb rahatlığı, kalbin huzurlu ve tasasız oluşu.
rahat-ı ruh
Ruh rahatlığı.
rahat-nişin
Rahat eden, rahat oturan.
(Farsça)
rahi
Rahat yürüyüşlü binek.
Sâkin, rahat.
ravh
Rahatlık.
Rahatlık. Rahmet ve kolaylık.
Serin serin esen rüzgârın vücuda dokunmasiyle verdiği serinlik ve sefa.
Koklamak.
Rahatlık.
ravhullah
Allah'ın verdiği rahatlık.
ravvah
Rahat ettirmek.
refah
Huzur, rahatlık.
Bolluk, rahatlık.
Bolluk, rahatlık.
refahet
Bolluk, zenginlik, rahatlık.
Bolluk, rahatlık.
refig
Bolluk ve rahat içinde geçinen adam.
refih
Rahatlık ve huzur içinde geçinen. Refah ve rahat ile yaşıyan.
rencur
İncinmiş. Sıkıntılı, rahatsız, dertli, hasta.
(Farsça)
rencuri / rencurî
Dertlilik, rahatsızlık, hastalık. İncinmiş olma.
(Farsça)
resül-ür rahat
Resül-i Ekrem'in (A.S.M.) bir ismidir. Kendisine tâbi olup onun getirdiği hakikatları tasdik ve iman ile insanlar büyük nimetlere ve rahatlara mazhar olduklarından kendisine bu isim verilmiştir. Ve kendisi buyurmuştur ki: "Ben dinin doğruluğu ve kolaylığı için peygamber gönderildim." ... İnsanlara e
revgan
Yağ.
(Farsça)
Hafif hafif esen rüzgârın verdiği serinlik, rahatlık.
(Farsça)
Üstü yağ gibi kayan parlak nesne.
(Farsça)
Parlak deri.
(Farsça)
revh
İç açıklığı. Rahat.
Rahmet.
Hafif esen rüzgârın verdiği tatlılık, canlılık.
Rahat.
revh u reyhan
Rahat ve rızık, bolluk ve hoşluk.
sadr / صدر
Göğüs.
(Arapça)
Baş.
(Arapça)
Başköşe.
(Arapça)
Sadrazam.
(Arapça)
Sadra şifa vermek:
İşe yaramak, rahatlatmak.
(Arapça)
safa / safâ / صفا / صَفَا
Rahat ve huzur.
Saflık.
(Arapça)
Gönül rahatlığı, gönlün şen olması.
(Arapça)
Safâ eylemek:
Şenlenmek.
(Arapça)
Rahat, huzur.
safa-bahş
Eğlendiren, rahatlandıran, kederi def'eden, hatırı hoş eden.
(Farsça)
safa-cu
(Çoğulu: Safacuyân) Rahat ve eğlence arıyan.
(Farsça)
safa-yı sermedi ve cavidani / safâ-yı sermedî ve câvidânî
Kesintisiz ve pek güzel bir huzur, rahat.
safabahş / safâbahş / صفابخش
Gönüle rahatlık veren.
(Arapça - Farsça)
safalı / safâlı
Rahat, huzurlu.
sahc
Bağırsağın yaş olup cerahat vermesi.
Kaşımak.
Tırmalamak.
sahne
Cerahat, yara.
salah / salâh
Bir şeyin en iyi hâli. Rahatlık, sulh, iyileşme, düzelme, iyilik. Dine olan bağlılık. Her hayra câmi faziletlerin toplanmasında hâsıl olan yüksek bir sıfat. (Mukabili fesad ve fücurdur)
İyilik, rahatlık.
samansuz / sâmânsuz
Rahat ve huzuru bozan.
(Farsça)
sebt
(Çoğulu: Esbât-Sübut-Esbüt) Rahat etmek.
Boyun vurmak.
Saç sarkıtmak. Bir çeşit deve yürüyüşü.
Cumartesi günü.
Şaşırmak, hayrette kalmak.
Çok zeki, dâhiye.
Başı tıraş etmek.
sekine / sekîne
Sükûn ve itmi'nan, temkin. Nefisteki telâşın kesilmesi ile hâsıl olan kalb huzuru ve sükûneti.
Telâş ve hafifliğin zıddıdır.
Kalb rahatlığı, kalb kuvveti veren çok mühim bir duânın ismi. (Bu, Sekine isimli duâ, Hazret-i Ali Radıyallâhü Anh gibi evliyânın bildiği ve içerisinde
Rahatlık. Kalb huzûru.
Sükun ve imtinan, temkin. Kalp rahatlığı, kalp huzuru veren bir duanın adı.
sekinet / sekînet
Sükûn ve itmi'nan, temkin. Nefisteki telâşın kesilmesi ile hâsıl olan kalb huzuru ve sükûneti.
Telâş ve hafifliğin zıddıdır.
Kalb rahatlığı, kalb kuvveti veren çok mühim bir duânın ismi. (Bu, Sekine isimli duâ, Hazret-i Ali Radıyallâhü Anh gibi evliyânın bildiği ve içerisinde
Sakinlik, gönül huzuru, kalbin rahat olması.
selam / selâm
Rahatlık, emniyet, barış, iyilik.
selam ve selamet / selâm ve selâmet
Esenlik, rahatlık.
selaset
Edb: Anlatıştaki kolaylık ve rahatlık. Açık, kolay, akıcı ve âhenkli ifade.
seluc
Rahat olmak. Mutmain olmak.
selvet
Kalb rahatı. Gönül rahatı.
ser-azad
Hür, serbest. Başı boş.
(Farsça)
Dertsiz, rahat.
(Farsça)
serra
Kolaylık, rahatlık, genişlik.
Sevinçli oluş.
Bolluk.
sia-i hal / sia-i hâl
Rahatlık, genişlik, bolluk.
sığar-ı nefs
Nefsin küçüklüğü; kendi küçüklüğünden duyulan rahatsızlık.
sıklet / ثقلت
Ağırlık.
(Arapça)
Sıkıntı.
(Arapça)
Sıklet vermek:
Ağırlık vermek, rahatsız etmek, sıkıntı vermek.
(Arapça)
sohbet-i ihvan
Din kardeşleri ile faydalı hakikatlar üzerine sohbet etmek.Resül-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm buyurmuştur ki: Üç şey müstesna, dünyada rahat yoktur:1- Tilâvet-i Kur'an2- Münacat-ı Rahman3- Sohbet-i İhvan.
sübat
Dalgınlık.
Uzun dinlenme.
İstirahat zamanı.
Uzun uyku şeklinde olan baygınlık. Koma.
Dehir, zaman.
suda'
Baş ağrısı.
Rahatsız etme, sıkıntı verme, sıkma.
sükunet / sükûnet / سكونت
Vakarlılık, ciddiyet.
Durgunluk. Rahatlık.
Hareketsizlik.
Sakinlik, hareketsizlik.
(Arapça)
Rahatlık.
(Arapça)
Sükûnet bulmak:
Yatışmak, sakinleşmek.
(Arapça)
sükunetperver / sükûnetperver
Dinlendirici, rahatlandırıcı.
(Farsça)
sulh
Barış. Uyuşma.
Muharebeyi terk için anlaşma.
Rahatlık.
Barış.
Rahatlık.
Uyuşma. Uzlaşma.
ta'ciz / ta'cîz / تَعْج۪يزْ
(Acz. den) Huzursuz kılmak, rahatsız etmek, sıkıntı vermek, canını sıkmak.
Eğlendirmek.
Âciz etmek.
Kadının ihtiyarlayıp âcizleşmesi.
Rahatsız etme, çâresiz bırakma.
Rahatsız etme, çâresiz bırakma.
ta'cizat / ta'cizât
(Tekili: Ta'ciz) Tacizler. Rahatsız etmeler, sıkıntı vermeler.
taciz / tâciz / تعجيز
Rahatsız etme, âciz hâle getirme.
Rahatsız etme.
(Arapça)
Taciz etmek:
Rahatsız etmek.
(Arapça)
taciz eden / tâciz eden
Rahatsız eden.
taciz etme / tâciz etme
Rahatsız etme, sıkıntı verme.
taciz etmek / tâciz etmek
Rahatsız etmek.
tahaddi mu'cizesi
Cenab-ı Hakk'ın, Resülüne inzal ettiği Kur'anın şeksiz, şüphesiz bir mu'cize-i ebediye olduğunu sarahaten göstermek için, şüphesi olanlara karşı "Kur'an'ın mislini ve nazirini yapın" diye meydan okuması.
tasallut
Musallat olmak. Birini rahatsız etmek. Tebelleş olmak. Tahakkümane hareket etmek.
tasdi / tasdî
Rahatsız etme, baş ağrıtma.
Sıkma, rahatsız etme.
tasdi' / tasdî' / تصدیع / تَصْد۪يعْ
Rahatsız etmek. Sıkmak. Baş ağrıtmak.
Yarmak.
Perâkende etmek, dağıtmak.
Baş ağrıtma, rahatsız etme.
(Arapça)
Tasdî' etmek:
Baş ağrıtmak, rahatsız etmek.
(Arapça)
Baş ağrıtma, rahatsız etme.
tatmin
İkna etmek. Kandırmak.
İnsanın kalbini emin etmek. Rahatlandırmak.
tavla
Hayvan bağlanan ahır. (San'at Ansiklopedisinde "Tavla" maddesi: "Hayvanların tavlanması yani istirahat edip çalışacak kıvama gelmesi, kuvvet ve tâkat kazanması için beslendiği yer." şeklinde tarif edilmiştir.)
tedirgin
Huzursuz, rahatsız.
teferrüc
Rahatlama, gezme.
temellül
(Millet. den) Bir milletin ferdi olma, milletlenme.
Bir dine bağlı olma.
(Melel ve Melâl. den) Hastalığın etkisiyle yatakta rahat yatamayıp, kımıldanıp durma.
temelmül
Yatak veya döşekte rahat olmama.
temin-i hayat
Hayatın devamını temin etme; yaşamı rahatlatacak vesileleri, araç ve gereçleri elde etme.
ten'im
Nimetlendirmek. Bolluk içinde olmak. Rahat ve refah kılmak.
"Neam" diye cevap vermek.
ten-asan
Rahatını düşünen adam.
(Farsça)
tenasan / tenâsân / تن آسان
Canının kıymetini bilen, rahatına düşkün.
(Farsça)
tenperver / تن پرور
Rahatına düşkün, tembel.
Rahatına düşkün. Tembel. Vücudunu beslemek telâşesinde olan.
(Farsça)
Rahatına düşkün.
(Farsça)
tenperverlik
Devamlı kendi canını ve rahatını düşünme, tenbellikten hoşlanma.
tepide
Rahatsız, sıkıntıda.
(Farsça)
terabbu'
Bağdaş kurarak rahatça oturma.
tereffüh
Refaha ermek. Bolluk ve rahatlık içinde geçinmek. Bolluğa kavuşmak.
Aşırı rahatlık, bolluk ve rahatlık içinde yaşama.
terfih
Ferahlandırma. Refaha erdirme. Rahat ve bollukla yaşamasına sebeb olma.
terfiye
Sevindirmek.
Rahat etmek.
tervih
(Çoğulu: Tervihât) Râyiha verme. Kokutma. Kokusunu artırma.
Rahatlandırma.
tesebbüt
Rahatlık.
Sâkin olmak.
teşeffi
Şifa bulma, (öç alarak) rahatlama.
Rahatlamak. Şifâ bulmak.
Öc almak. Öc veya intikam almakla yüreği soğumak.
teşeffi-i gayz / teşeffî-i gayz
Öfkesinin öcünü alarak rahatlamak. İntikam alarak yüreğini soğutmak.
Öfkesinin öcünü alarak rahatlamak, intikam alarak yüreğini soğutmak.
teselli / tesellî
Kederli ve gamlı olan bir kimseyi söz ve nasihatle rahatlatmak.
teselli verme / tesellî verme
Üzüntüyü hafifletme, acıyı dindirme, rahatlatma.
teselli-i kalp
Kalbin tesellisi, rahatı.
teskin
Rahatlandırma. Yatıştırma. Sükunet verme. Şiddet, hiddet ve ıztırabını izale etme.
Gr: Bir harfi sâkin okuma.
Sakinleştirme, rahatlatma.
tıknefes
Zor nefes alan. Rahat nefes alamayan.
tuma'nine
İtminan. Emin olma, inanma, gönlü rahat olma.
udva'
Kuru, sert yer.
Üzerine oturulduğunda rahat olmayan yer.
Evin uzak olması.
unuşe
Refah, huzur, rahatlık.
Adâlet. Merhamet.
Şarap.
Beğenme.
vahdet-aram / vahdet-ârâm
Dinlendirici, rahat yer.
(Farsça)
vakar
Ağırbaşlılık, kalp rahatlığı.
vareste / vâreste / وارسته
Affedilmiş. Halâs bulmuş, kurtulmuş.
(Farsça)
Rahat, serbest.
(Farsça)
Afvedilmiş, halâs bulmuş, kurtulmuş, rahat, serbest.
Kurtulmuş, rahat.
(Farsça)
Uzak.
(Farsça)
varestegi / varestegî
Kurtulma, halâs bulma.
(Farsça)
Rahatlık, serbestlik.
(Farsça)
İlişiksizlik.
(Farsça)
vicdansuz / vicdânsûz
Vicdanı rahatsız eden.
visad
Dayanıp rahat edilecek yastık veya şilte.
vüsuk / vüsûk
Davasına olan güvenden kaynaklanan gönül rahatlığı.
yüsr
Kolaylık. Genişlik. Rahatlık. Zenginlik. Gına. Refah.
yüsret
Kolaylık, sühulet. Rahat.
zerdab
(Zerd-âb) İrin, cerahat.
(Farsça)
Safra.
(Farsça)
Beyaz şarap.
(Farsça)
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
Emzik
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
nikab
Sail
sual-i mukadder
mizah
müzdad
mezmum
hakikat-i hariciye
bura'
sahur
nefha-i
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
RAHAT
LEy
Düşmanlık
otururlar
katlı
perestlik
Mutevatir
Ta'cil
dermansız
MEDH