REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te Pâd ifadesini içeren 228 kelime bulundu...

abdulaziz

  • 32. Osmanlı Padişahıdır. Hilâfeti (Hi: 1277-1293) seneleri arasındadır. Mithat Paşa ve arkadaşları tarafından bilek damarları kesilerek şehid edilmiştir.

abdulhamid ll

  • (mi: 1842-1918) 34' üncü Osmanlı Padişâhıdır. 33 yıl saltanatta kalmış olan bu şefkatli Sultan,İslâmiyete son derece bağlı idi. Yüksek bir siyaset adamı ve devlet işlerini bizzat takibeden bir zattı. Memlekette bolluk ve refahı te'min için çalıştı. (R.Aleyh)

ahil / âhil

  • Erkeği olmayan kadın.
  • Fevkinde kimse olmayan yüksek padişah.

alkış

  • Tar: Padişahlarla vezirlerin kadirlerini yükseltmek maksadıyla yapılan merasim hakkında kullanılan bir tabir.

altın kozak

  • Padişahlar tarafından yabancı hükümdarlara gönderilen nâme-i hümayunun konulduğu muhafaza.

ashab-ı kehf / ashâb-ı kehf

  • Kur'ân-ı Mu'ciz-ül Beyan'da bahsi geçen ve devirlerinin zâlim padişahından gizlenerek ve onun şerrine âlet olmaktan çekinerek, beraberce bir mağaraya saklanıp, Rabb-ı Rahimlerine (C.C.) sığınan, dindar ve makbul büyük zâtlar. İsimleri rivâvette şöyle sıralanır: Yemlihâ, Mekselinâ, Mislinâ, Mernüş, D

ataya-yı seniyye

  • Padişahın hediye ve ihsanları.

atebe-i felek-mertebe

  • Osmanlı Padişahlarının sarayı.

atiyye-i seniyye / عطيهء سنيه

  • Padişah tarafından verilen hediye.

azze ensaruh / azze ensâruh

  • Yardımı çok olsun. (Bu tabir, padişahlara ait dua yerinde olup eski fermanlarda geçer.)

bahariyye

  • Edb: Birini övmek için yazılan ve bahar tasviriyle başlayan kaside.
  • Tar : Yeniçeri ağasından itibaren padişah tarafından Yeniçeri kâtibiyle ocak ağalarına verilen baharlık.

balıkhane kapısı

  • Topkapı Sarayı'nın Marmara kıyısındadır. Padişahlarca cezandırılan vezirler burada idam edilir, sürgün edileceklerse buradan gemilere bindirilirlerdi.

balkan

  • Doğu Avrupada batıdan doğuya uzanan dağ sırası.

bargah / bargâh / bârgâh / بارگاه

  • İzinle girilecek yer. Padişah divanhanesi. (Farsça)
  • Huzur-u Rabb-il Âlemin. Dua edilen yer. (Farsça)
  • Yüksek huzur, padişah huzuru. (Farsça)
  • Otağ. (Farsça)

behram

  • Eskiden bir İran padişahının adı. (Farsça)
  • Bir pehlivan ismi. (Farsça)
  • Merih yıldızı. (Farsça)

berat-ı hümayun

  • Padişahlara mahsus ferman.

came-i hassa

  • Tar: Osmanlı padişahlarının verdikleri elbiselik kumaşlar.

çar-balişt / çâr-bâlişt

  • Evvelce padişahların ve makamca büyük olanların üzerlerine oturdukları dört katlı şilte. (Farsça)
  • Dört unsur. (Farsça)

çar-erkan-ı cuvani / çar-erkân-ı cuvanî

  • Padişahın özel hizmetlerinde bulunan ve Enderun'un azamlarından olan dört kişi hakkında kullanılan bir tabirdir.

çavuş

  • Vaktiyle divanlarda hükümdarların hizmetinde bulunan yaver veya muhzır gibi subaylara denilirdi. Tanzimattan evvelki Osmanlı saray teşkilatında çavuşlar, padişahın yaverleri ve çavuşbaşı mabeyn müşiri idi.
  • Onbaşıdan üstte ve assubaydan alttaki derecede olan asker.
  • İşçilerin b

çelebi

  • Efendi, kibar kimse.
  • Mevlâna postnişinine verilen ünvan.
  • Çelebi, Sultan Mehmed devrine kadar padişah oğullarına verilen ünvan idi.
  • Mevlânâ soyundan gelenlerle, mevlevilerin büyüklerine verilen ünvan.

cevin / cevîn / جوین

  • Arpadan yapılmış şey. Arpa unu. (Farsça)
  • Arpadan yapılmış. (Farsça)

cihan-salar / cihan-sâlâr

  • Cihanın başkanı, büyüğü ve kumandanı olan, padişah. (Farsça)

cihan-sitan

  • Cihanı zapteden. Padişah, hükümdar. (Farsça)

cu'l

  • Ücret, mukabil, karşılık.
  • Ayak kirası.
  • Padişahın etbâından aldığı mal.

cülus

  • Oturuş. Oturma.
  • Padişahın taht'a oturması.

cülus-u hümayun / cülus-u hümâyun / cülûs-u hümayun

  • Padişahın taht'a oturma merâsimi.
  • Padişahın tahta çıkışı.

cülusiyye

  • Taht'a çıkan hükümdarlar veya padişâhlar için yazılmış yazı veya söylenmiş şiir.
  • Hükümdarın tahta çıktığı ilk gün verdiği bahşiş.

dergah / dergâh

  • (Der-geh) Cenab-ı Hakk'a ibadet edilen yer. (Farsça)
  • Büyük bir huzura girilecek kapı. Kapı. Padişahların kapısı. (Farsça)
  • Şeyhlerin tekkesi. (Farsça)

dergah-ı ali / dergâh-ı âlî

  • Padişah kapısı. Yüksek dergâh.

destar-ı hümayun

  • Pâdişah sarığı.

devletlü utufetlü

  • Vezirlere, müşirlere, padişah damatlarına verilen ünvan.

divan / dîvân / دیوان

  • Meclis. (Arapça)
  • Padişah meclisi. (Arapça)
  • Şairin şiirlerinin bir araya getirildiği eser. (Arapça)

divan-ı hümayun / divan-ı hümâyun

  • Halkın dâva ve şikâyetlerinin dinlenip halledildiği, devlet meselelerinin görüldüğü padişah huzuru. Bu mecliste; sadrazam, şeyh-ül İslâm, kazaskerler, defterdarlar ve sair büyük devlet ricali bulunurdu. (Farsça)

ebu leheb

  • (Ebi Leheb) Asıl adı: Abduluzza'dır. Güneş gibi, âlemleri aydınlatan Resul-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselâm'ın nurundan gözünü kapadı ve küfre hizmete çalıştı, iman etmedi. Peygamberimizin amcası idi. Karısı ve oğulları sırf düşmanlık için çalıştılar. Adı "Alev babası" mânasında olan "Ebu Leheb" kaldı

efser

  • Tâc. Padişah tâcı. (Farsça)

ekasire

  • (Tekili: Kisrâ) Kisralar, şahlar. Eski Acem padişahları.

enuşe

  • Hoş, mes'ut, saadetli. (Farsça)
  • Genç padişah. (Farsça)
  • şarab, içki. (Farsça)

erike

  • Taht. Padişahın tahtı.
  • Oturulacak yer. Koltuk.

erike-ara / erike-ârâ

  • Tahtı güzelleştiren, süsleyen (Padişah.) (Farsça)

erike-pira / erike-pirâ

  • Tahtı süsleyen, pâdişah. (Farsça)

eş'iya

  • (A.S.) Beni-İsrail peygamberlerindendir. (M.Ö. 759-700) tarihlerine kadar Beni-İsrail arasında peygamberlik yapmış, birçok mucizeler göstermiştir. Zamanının padişahı tarafından takib ettirilerek bir ağaç oyuğunda gizli olduğu halde, ağaçla beraber biçki ile kesilerek şehid edilmiştir. 66 babdan ibar

evkaf-ı hümayun

  • Tar: Padişahların ve onlara mensub olan kişilerin bıraktıkları vakıflar.

evreng-zib

  • Tahtı süsleyen. Hükümdar, padişah. (Farsça)

eyvan-ı kisra

  • Dicle Nehri kenarında sol tarafta Medâyin şehrinde yıkıntıları bulunan eski İran (Acem) Padişahına mahsus bir saray. Bu saray, Peygamberimizin (A.S.M.) doğduğu gece çatlamıştır.

fasıla-i saltanat / fâsıla-i saltanat

  • Yıldırım Bayezid'in Ankara savaşında Timur'a esir düşmesinden, Çelebi Mehmed'in pâdişah olmasına kadar geçen zaman.

fatih sultan mehmed han / fâtih sultan mehmed han

  • (1432 - 1481) En meşhur Osmanlı Padişahlarındandır. ll. Murat Han'ın oğlu ve ll. Bayezid Han'ın babası ve 7. pâdişahtır. Edirne'de doğmuş ve Gebze'de vefat etmiştir. Resul-i Ekrem'in (A.S.M.) medhine mazhar olmuştur. Peygamberimiz "İstanbul mutlak fetholunacaktır." müjdesini vermişti ve onu feth ede

ferman

  • Emir, buyruk, padişah tarafından verilen yazılı emir.

ferman-reva

  • Pâdişah, hükümdar. (Farsça)
  • Emri kabul edilen. (Farsça)

fermanferma / fermânfermâ / فرمان فرما

  • Padişah. (Farsça)
  • Komutan. (Farsça)
  • Buyrukçu, buyruk veren. (Farsça)

fetret

  • İki peygamber veya padişah arasında peygambersiz veya padişahsız geçen zaman.
  • İki vakıa arasındaki zaman.

gılman-ı hassa

  • Tar: Padişahların hususi köleleri. Bunlara ilk zamanlarda "İç oğlanları", daha sonları da "İç ağaları" da denilirdi. Bunlar, "Enderun-u Hümayun" denilen ve sarayın Babussaade'den içeride bulunan kısmında hizmet ederler; derece ve hizmet itibariyle başka başka odalarda otururlardı. Bu odalar; Büyük v

giti-ban / gîtî-ban

  • Hükümdar, padişah. (Farsça)

güşadname

  • Padişah fermanı. (Farsça)
  • Boşanma vesikası. (Farsça)

hadim-ül haremeyn-iş şerifeyn / hâdim-ül haremeyn-iş şerifeyn

  • Hilâfeti haiz olmaları hasebiyle Osmanlı Padişahlarına verilen ünvandır. Haremeyn; Mekke ile Medine'ye denilir. İslâm âleminin bu iki şehre hürmet-i mahsusaları sebebiyle ve daha fazla tâzim kasdiyle şerif sıfatını da ilâve ederek "Haremeyn-iş şerifeyn" denilmiştir. Haremeyn'in Hâdimi mânasına gelen

hakim-i namdar / hâkim-i namdar

  • Ün sahibi meşhur padişah, hâkim.

halife-i müslimin / halife-i müslimîn

  • Yavuz Sultan Selim Han'dan sonraki Osmanlı Padişahları hakkında kullanılmış bir tabirdir. Müslümanların halifesi demektir.

halife-i ruy-i zemin

  • Yeryüzünün halifesi mânâsına gelen bu tabir, Yavuz Sultan Selim Han'dan sonra Osmanlı Padişahları hakkında kullanılmıştır.

hanan

  • (Tekili: Hân) Hânlar, hükümdarlar, pâdişahlar, kağanlar. (Farsça)

haşmet-i padişahi / haşmet-i padişahî

  • Padişahın haşmeti, görkemi.

haşmetmeab

  • Haşmetli, haşmet sahibi mânâlarına gelir ve eskiden padişahlara karşı hürmet bildirmek için kullanılırdı.

hatem-i sadaret / hâtem-i sadaret

  • Padişahın sadrazamlarda bulunan mührü. Buna "hâtem-i vekâlet", "hâtem-i şerif" veya "mühr-i hümayun" da denilirdi. İlk zamanlar yüzük şeklinde idi ve parmağa takılırdı. Sonraları zincire bağlı olarak sadrazamlar, boyunlarına asarlardı. Bundan ayrılmak, vazifeden azledilmek demek olduğu için; mühürü

hatt-ı hümayun

  • Padişanın el yazısı. Padişahın emri. (Farsça)

hatt-ı şehriyari / hatt-ı şehriyarî

  • Tar: Padişahın yazısı manâsına gelen bir kelimedir. Eskiden padişahlar "hatt-ı hümayun" "hatt-ı şerif" adı verilen emirleri kendi el yazılarıyla yazdıkları gibi, başkalarına yazdırdıklarının başına da imzalarını koyarlardı. İşte bu türlü vesikalardaki padişahların el yazılarına "hatt-ı şehriyarî" de

havakin / havakîn

  • (Tekili: Hâkan) Hükümdarlar, hakanlar, padişahlar, başbuğlar.

hazine-i hassa / hazine-i hâssa

  • Osmanlı İmparatorluğu zamanında devlet bütçesinden padişaha maaş sağlayan ve saraya ait gelirlerin toplandığı malî bir müessese.

hazine-i hümayun

  • Hazine-i Hümayun'da bulunan savaş eşyasından bir kısmının manevî değeri büyüktü. Diğer kısmının ise maddî değeri fazla idi. (Savaşlarda ele geçirilen kıymetli ganimet, padişahlardan kalmış olan değerli eşyalar gibi.)

hendese-i mülkiye mektebi

  • Osmanlı İmparatorluğu devrinde mühendis yetiştirmek gayesiyle açılan mekteb. XIX. yy. sonlarına kadar memlekette belediye ve mimarî işlerde vazife alacak mühendis bulunmuyordu. Nafia Nezareti bu ihtiyacı nazar-ı itibara alarak bir mühendis mektebi kurulmasının lüzumlu olduğunu ileri sürünce, padişah

hıdiv / hıdîv

  • Vezir, âsaf. (Farsça)
  • Kral nâibi. (Farsça)
  • Osmanlı Padişahı Abdülaziz zamanında (1861 - 1876) Mısır valilerine verilen ünvan. Sultan Abdülaziz, hıdîv ünvanını Büyük Fuad Paşa'nın arzusu üzerine ilk olarak Kavalalı Mehmed Ali Paşa'nın torunu olan İsmail Paşa'ya verdi. (8/6/1867) İsmail Paşadan (Farsça)

hilafetpenah

  • Hilafetin dayanak yeri. Halifeliği haiz bulunan, hilafeti koruyan kimse. Halife, padişah. (Farsça)

hirakl

  • Bir Rum padişahı.

hırka-i saadet dairesi

  • İstanbul'da Topkapı Sarayı'nda "mukaddes emanetlerin" bulunduğu yer. Burada yüzyıllardan beri, başta Peygamberimiz Hz.Muhammed'in (A.S.M.) hırkaları olmak üzere İslâmî nitelikte birçok mukaddes eşya saklanmaktadır. Bu eşya Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim tarafından, Mısır'ın fethinden (1517) son

hitabet beratı

  • Eskiden vazifeli cami hatiblerine, hatibliğe tayin olduklarına dair verilen vesika. (Osmanlı İmparatorluğu zamanında yan zamanda halife olan padişahı temsil eden, cuma ve bayram hutbelerine çıkan bu hatiblere pek fazla ehemmiyet verilirdi. Hitabet beratı olmayan hatibler, cuma ve bayramlarda hutbe o

hudavend / hudâvend / خداوند

  • Tanrı. (Farsça)
  • Padişah. (Farsça)
  • Efendi. (Farsça)

hudavendigar / hudavendigâr / hudâvendigâr / خداوندگار

  • Hükümdar, âmir, efendi, sahib. (Farsça)
  • Osmanlı padişahlarından 1. Murad Han Gazi'nin (1362 - 1389) lâkabıdır ve bu sebeple, şehzadeliğinde valilik yaptığı Bursa vilâyetine de Cumhuriyete kadar bu nam verilmişti. (Farsça)
  • Padişah. (Farsça)

hudaygan / hudaygân

  • Büyük hükümdar, yüce sultan, ulu pâdişah. (Farsça)

hükümdar / حكمدار

  • Padişah, hüküm sâhibi. En yüksek reis. İmparator. (Farsça)
  • Padişah, sultan, hüküm sahibi. (Arapça - Farsça)

hükümdaran

  • (Tekili: Hükümdâr) Hükümdarlar, Padişahlar.

hükümdari / hükümdarî

  • Hükümdarlık, padişahlık, şahlık. (Farsça)

hükümrani / hükümrânî / حكمرانى

  • Hüküm sürme, padişahlık. (Arapça - Farsça)

hüma kuşu / hümâ kuşu

  • Devlet kuşu. (Hikâyede: Gölgesi kimin başına düşerse o padişah olurmuş, derler. Hümâyun da buradan gelmiştir. Tayr-ı hümâyun, tâlih kuşu, uğur kuşu gibi isimlerle söylenir.)

hümayun / hümâyûn / همایون

  • Padişaha ait. (Farsça)
  • Mübarek. Kutlu. Uğurlu. Âlî. (Farsça)
  • Kuvvetli. (Farsça)
  • Kutlu. (Farsça)
  • Padişah ile ile ilgili. (Farsça)

hümayunname

  • Padişah tarafından bir hükümdara gönderilen mektub. (Farsça)

hünkar / hünkâr / خنكار

  • Hükümdar. Padişah. Sultan. (Farsça)
  • Padişah.
  • Padişah. (Farsça)

hünkar mahfili / hünkâr mahfili

  • Eskiden camilerde padişahlar için yapılmış olan yerler. Bu mahfiller camilerin zemininden yüksek olarak yapılır ve caminin iç kısmını görmek için kafes konulurdu. Bunun haricinde kafesin birkaç yerinde 20-30 cm. en ve boyunda açılabilir küçük pencereler de bulunurdu.

hüsrev / خسرو

  • Hükümdar, padişah. (Farsça)

huzur-u padişah

  • Padişahın huzuru.

huzur-u şahane

  • Padişahın huzuru.

ibrahim bin edhem

  • Babası Belh Şehrinin Pâdişahı idi. Hicri 2. asırda yetişmiş büyük bir veliyullahtır. Bir çok kerametleri görülmüş, Allah rızası yolunda dünya saltanatını terk ederek fakirliği kabul etmiş ve bütün ömrünü ibadet ve taat ile geçirmiştir. Kerametleri dillere destandır.

iclas

  • Oturtmak. Tahta çıkartmak. Padişahı tahta oturtmak.

iftariyye

  • İftarlık. İftar için hususi olarak hazırlanmış nevale. Bunlar oruç bozulduktan sonra yemek yenmeden evvel yendiği için bu ad verilmiştir.
  • Osmanlı İmparatorluğu zamanında padişah sarayında, vüzera, eşraf ve âyân konaklarında, davetlilere iftardan sonra diş kirası namıyle verilen bahşi

iftihar madalyası

  • Padişaha sadakat gösterenlere, tarım ve san'atın ilerlemesine çalışanlara, yangın ve sâri hastalık anında devlet ve millete büyük hizmetleri dokunanlara verilmek üzere II. Abdülhamid'in irade-i seniyesiyle altın ve gümüşten olmak üzere çıkarılan madalya. (1886 ve 1887) Madalyanın ön yüzünde yukarı k

ihsan-ı şahane / ihsan-ı şâhâne

  • Padişahın ihsanı, bağışı.

ihsanat-ı şahane / ihsânât-ı şahane

  • Padişahın bağış ve iyilikleri.

ıkta'

  • (Kat.'dan) Delil göstererek susturma.
  • Mülkiyeti devlete ait olan bir arazinin menfaatinin hazinede istihkakı bulunan kimseye padişah tarafından verilmesi.
  • Maktuan ihâle.

ilbas-ı hil'at

  • Hil'at giydirmek. (Üst elbisesi demek olan hil'at; padişahlar ile sadrazam ve vezirler tarafından memurlarla, âyân ve eşrâfa, taltif makamında giydirilirdi. Sonradan bunun yerine rütbe ve nişan verilmeğe başlanmıştır.)

iltifat-ı şahane / iltifât-ı şâhâne

  • Yüksek iltifât, padişahın lütufla yaptığı özel muamele.

imza-yi padişahi / imza-yi padişahî

  • Padişahın imzası. Osmanlı Padişahları tarafından vaktiyle hükümdarlara yazılan name-i hümayunların kenarlarına altun yaldızla imza konurdu. Bunlara imza-yı padişahî denilirdi.

irade-i şahane / irade-i şâhane

  • Padişahın emri, fermanı, buyruğu.

irade-i seniyye

  • Padişahın, bir işin yapılması veya yapılmaması hakkında verdiği emir. İrade eskiden şifahî, yani ağızdan emir vermek, yahut kendi el yazısı ile yazmak suretiyle verilirdi. Sonradan iradeler mabeyn baş kâtibinin imzasını taşıyan yazılı kâğıtla bildirilmeğe başlamıştır.
  • Çok yüksek ve m

ıstabl-ı has / ıstabl-ı hâs

  • Padişahın atlarına mahsus ahır.

ıtri / ıtrî

  • Itra mensub, ıtır gibi kokan.
  • Müzik ilminde bir üstaddır. Asıl adı Mustafa'dır. Bayramlarda okunan tekbirin ilâhi ve kuvvetli bestesi onundur. Bestelere âid Segâh, Ayin-i Şerif gibi 25 eseri olduğu söylenir. Osmanlı padişahı IV. Mehmed'in nedimlik ve esirler kethüdalığında bulunmuştu

kadir alayı

  • Tar: Kadir gecesi padişahların saraydan çıkıp, civardaki camilerden birinde namaz kılmaları münâsebetiyle yapılan merâsim.

kanun-u padişahi / kanun-u padişahî

  • Padişah kanunu.

kanuni

  • Kanuna dâir. Kanuna ait.
  • Avrupavâri kanuna vesile olan Osmanlı Padişahı Sultan Süleyman'ın bir nâmı.

karin

  • Yakın. Hısım. Akraba.
  • Arkadaş. Yaşı aynı olan arkadaş. Refik. Komşu.
  • Bir şeyi elde eden, nâil olan.
  • Pâdişahın daimi surette yakınında bulunan. Mâbeynci.

katolik

  • Hıristiyanlıktaki mezheblerden biri. Roma kilisesinin kendine verdiği ad. Katolik kilisesine mensup kimse. Merkezi Roma'da (Vatikan'da) olup, rûhânî lideri papadır.

key

  • Eski Acem pâdişahlarının nâmıdır.

kirpas

  • Padişah veya vezir konaklarındaki divanhâne. (Farsça)

kisra

  • Husrevden muarreb veya galat olan bu isim Sa'sâniler sülâlesinden olan Eski İran padişahlarına ve bilhassa Nevşirvan'den sonrakilere verilmiş olup, Rum imparatorlarına Kayser, Çin hükümdarlarına Fağfur ve Hakan denildiği gibi, bunlara da Kisra denilirdi.

kişvergir

  • Ülke tutan. Pâdişah, hükümdar. (Farsça)

kişverhüda

  • Hükümdar, pâdişah. (Farsça)

kıyas-ı mukassim

  • Man: İki şıkkı bulunan ve her iki şıkkın neticesi aynı olan kıyas. (Sultan Mehmed Fatihin, babasına gönderdiği şu haber buna güzel bir numunedir. "Padişan sen isen ordunun başına geç; yok padişah ben isem, sana emrediyorum ordunun başına geç.")

kurb-u şahane

  • Padişahın yakını.

kurena

  • Bir padişâhın yakınında bulunan ve onun sohbetine iştirak edenler. Yakınlar. Arkadaşlar.

kürsi-nişin

  • Tahtta oturan hükümdar, pâdişah. (Farsça)
  • Vâli. (Farsça)
  • Câmide vaaz eden. (Farsça)

kut'ül amare / kut-ül amare / كوتول امار

  • Kut'ül Amare ne demektir?

    Yeni kurulan Osmanlı 6. Ordusu'nun Komutanlığı'na atanarak 5 Aralık'ta Bağdat'a varan Mareşal Colmar Freiherr von der Goltz Paşa'nın emriyle Irak ve Havalisi Komutanı Miralay (Albay) 'Sakallı' Nurettin Bey'in birlikleri 27 Aralık'ta Kut'u kuşattı. İngilizler Kut'u kurtarmak için General Aylmer komutasındaki kolorduyla hücuma geçti ancak, 6 Ocak 1916 tarihli Şeyh Saad Muharebesi'nde 4.000 askerini kaybederek geri çekildi. Bu muharebede 9. Kolordu Komutanı Miralay 'Sakallı' Nurettin Bey görevinden alındı ve yerine Enver Paşa'nın kendisinden bir yaş küçük olan amcası Mirliva Halil Paşa (Kut) getirildi.

    İngiliz Ordusu, 13 Ocak 1916 tarihli Vadi Muharebesi'nde 1.600, 21 Ocak Hannah Muharebesi'nde 2.700 askeri kaybederek geri püskürtüldü. İngilizler mart başında tekrar taarruza geçti. 8 Mart 1916'da Sabis mevkiinde Miralay Ali İhsan Bey komutasındaki 13. Kolordu'ya hücum ettilerse de 3.500 asker kaybederek geri çekildiler. Bu yenilgiden dolayı General Aylmer azledilerek yerine General Gorringe getirildi.

    Kut'ül Amare zaferinin önemi

    Kût (kef ile) veya 1939’dan evvelki ismiyle Kûtülamâre, Irak’ta Dicle kenarında 375 bin nüfuslu bir şehir. Herkes onu, I. Cihan Harbinde İngilizlerle Türkler arasında cereyan eden muharebelerden tanır. Irak cephesindeki bu muharebeler, Çanakkale ile beraber Cihan Harbi’nde Türk tarafının yüz akı sayılır. Her ikisinde de güçlü düşmana karşı emsalsiz bir muvaffakiyet elde edilmiştir.

    28 Nisan 1916’da General Townshend (1861-1924) kumandasındaki 13 bin kişilik İngiliz ve Hind askerlerinden müteşekkil tümenin bakiyesi, 143 günlük bir muhasaradan sonra Türklere teslim oldu. 7 ay evvel parlak bir şekilde başlayan Irak seferi, Basra’nın fethiyle ümit vermişti. Gereken destek verilmeden, tecrübeli asker Townshend’den Bağdad’a hücum etmesi istendi.

    Bağdad Fatihi olmayı umarken, 888 km. yürüdükten sonra 25 Kasım 1915’de Bağdad’a 2 gün mesafede Selmanpak’da miralay Nureddin Bey kumandasındaki Türk ordusuna yenilip müstahkem kalesi bulunan Kût’a geri çekildi. 2-3 hafta sonra takviye geleceğini umuyordu. Büyük bir hata yaparak, şehirdeki 6000 Arabı dışarı çıkarmadı. Hem bunları beslemek zorunda kaldı; hem de bunlar Türklere casusluk yaptı.

    Kût'a tramvayla asker sevkiyatı

    İş uzayınca, 6. ordu kumandanı Mareşal Goltz, Nureddin Bey’in yerine Enver Paşa’nın 2 yaş küçük amcası Halil Paşa’yı tayin etti. Kût’u kurtarmak için Aligarbi’de tahkimat yapan General Aylmer üzerine yürüdü. Aylmer önce nisbî üstünlük kazandıysa da, taarruzu 9 Mart’ta Kût’un 10 km yakınında Ali İhsan Bey tarafından püskürtüldü.

    Zamanla Kût’ta kıtlık baş gösterdi. Hergün vasati 8 İngiliz ve 28 Hindli ölüyordu. Hindliler, at eti yemeği reddediyordu. Hindistan’daki din adamlarından bunun için cevaz alındı. İngilizler şehri kurtarmak için büyük bir taarruza daha geçtiler. 22 Nisan’da bu da püskürtüldü. Kurtarma ümidi kırıldı. Goltz Paşa tifüsten öldü, Halil Paşa yerine geçti. Townshend, serbestçe Hindistan’a gitmesine izin verilmesi mukabilinde 1 milyon sterlin teklif etti. Reddedilince, cephaneliği yok ederek 281 subay ve 13 bin askerle teslim oldu. Kendisine hürmetkâr davranıldı. Adı ‘Lüks Esir’e çıktı. İstanbul’a gönderildi. Sonradan kendisine sahip çıkmayan memleketine küskün olarak ömrünü tamamladı.

    Böylece Kûtülamâre’de 3 muharebe olmuştur. İngilizlerin kaybı, esirlerle beraber 40 bin; Türklerinki 24 bindir. Amerikan istiklâl harbinde bile 7000 esir veren İngiltere, bu hezimete çok içerledi. Az zaman sonra Bağdad’ı, ardından da Musul’u ele geçirip, kayıpları telafi ettiler. Kût zaferi, bunu bir sene geciktirmekten öte işe yaramadı.

    Bu harbin kahramanlarından biri Halil Paşa, Enver Paşa’nın amcası olduğu için; diğer ikisi Nureddin ve Ali İhsan Paşalar ise cumhuriyet devrinde iktidar ile ters düştüğü için yakın tarih hafızasından ustaca silindi. 12 Eylül darbesinden sonra Ankara’da yaptırılan devlet mezarlığına da gömülmeyen yalnız bunlardır.

    Binlerce insanın kaybedildiği savaş iyi bir şey değil. Bir savaşın yıldönümünün kutlanması ne kadar doğru, bu bir yana, Türk-İslâm tarihinde dönüm noktası olan çığır açmış nice hâdise ve zafer varken, önce Çanakkale, ardından da bir Kûtülamâre efsanesi inşa edilmesi dikkate değer. Kahramanları, yeni rejime muhalif olduğu için, Kûtülamâre yıllarca pek hatırlanmadı. Gerçi her ikisi de sonu ağır mağlubiyetle biten bir maçın, başındaki iki güzel gol gibidir; skora tesiri yoktur. Hüküm neticeye göre verilir sözü meşhurdur. Buna şaşılmaz, biz bir lokal harbden onlarca bayram, yüzlerce kurtuluş günü çıkarmış bir milletiz.

    Neden böyle? Çünki bu ikisi, İttihatçıların yegâne zaferidir. Modernizmin tasavvur inşası böyle oluyor. Dini, hatta mezhebi kendi inşa edip, insanlara doğrusu budur dediği gibi; tarihi de kendisi tayin eder. Zihinlerde inşa edilen Yeni Osmanlı da, 1908 sonrasına aittir. İttihatçıların felâket yıllarını, gençlere ‘Osmanlı’ olarak sunar. Bu devrin okumuş yazmış takımı, itikadına bakılmadan, münevver, din âlimi olarak lanse eder. Böylece öncesi kolayca unutulur, unutturulur.

    Müşir İbrahim Edhem Paşa’nın oğlu Sakallı Nureddin Paşa (1873-1932), sert bir askerdi. Irak’ta paşa oldu. Temmuz 1920’de Ankara’ya katıldı. Fakat karakterini bilen M. Kemal Paşa, kendisine aktif vazife vermek istemedi. Merkez kumandanı iken Samsun’daki Rumları iç mıntıkalara sürgün ettiği esnada çocuk, ihtiyar, kadın demeden katliâma uğramasına göz yumdu. Bu, milletlerarası mesele oldu. Yunanlılar, bu sebeple Samsun’u bombaladı. Nureddin Paşa azledildi; M. Kemal sayesinde muhakemeden kurtuldu. Sonradan Kürtlerin de iç kısımlara göçürülmesini müdafaa edecektir. Batı cephesinde, kendisinden kıdemsiz İsmet Bey’in maiyetinde vazife kabul etti. İzmir’e girdi. Bazı kaynaklarda İzmir’i ateşe verdiği yazar. I. ordu kumandanı olarak bulunduğu İzmit’te, Sultan Vahîdeddin’in maarif ve dahiliye vekili gazeteci Ali Kemal Bey’i, sivil giydirdiği askerlere linç ettirdi; padişaha da aynısını yapacağını söyledi. Ayağına ip takılarak yerlerde sürüklenen cesed, Lozan’a giden İsmet Paşa’nın göreceği şekilde yol kenarına kurulan bir darağacına asılarak teşhir edildi. Mustafa Kemal Paşa, İstanbul’da bir fedainin vursa kahraman olacağı bir insanı, vuruşma veya mahkeme kararı olmaksızın öldürmeyi cinayet olarak vasıflandırıp kınadı. M. Kemal’e gazi ve müşirlik unvanı verilmesine içerleyen Nureddin Paşa iyice muhalefet kanadına geçti. 1924’de Bursa’dan müstakil milletvekili seçildi. Asker olduğu gerekçesiyle seçim iptal edildi. İstifa edip, tekrar seçildi. Anayasa ve insan haklarına aykırılık cihetinden şapka kanununa muhalefet etti. Bu sebeple antikemalist kesimler tarafından kahraman olarak alkışlanır. Nutuk’ta da kendisine sayfalarca ağır ithamlarda bulunulur, ‘zaferin şerefine en az iştirake hakkı olanlardan biri’ diye anılır.

    Halil Kut (1882-1957), Enver Paşa’yı İttihatçıların arasına sokan adamdır. Sultan Hamid’i tevkife memur idi. Askerî tecrübesi çete takibinden ibaretken Libya’da bulundu. Yeğeni harbiye nazırı olunca, İran içine harekâta memur edildi. Irak’taki muvaffakiyeti üzerine paşa oldu. Bakü’yü işgal etti. İttihatçı olduğu için tutuklanacakken, kaçıp Ankara hareketine katıldı. Rusya ile Ankara arasında aracılık yaptı. Sonra kendisinden şüphelenilince, Almanya’ya kaçtı. Zaferden sonra memlekete dönüp köşesine çekildi. Politikaya karışmadı.

    Ali İhsan Sâbis (1882-1957), Sultan Hamid’i tahttan indiren Hareket Ordusu zâbitlerindendi. Çanakkale, Kafkasya’da bulundu. Irak’ta paşalığa terfi etti. İttihatçı olduğu için Malta’ya sürüldü. Kaçıp Ankara hareketine katıldı. I. batı cephesi kumandanı oldu. Cephe kumandanı İsmet Bey ile anlaşmadı; azledilip tekaüde sevkolundu. M. Kemal’e muhalif oldu. Nazileri öven yazılar yazdı. 1947’de devlet adamlarına yazdığı imzasız mektuplar sebebiyle 15 seneye mahkûm oldu. 1954’te DP’den milletvekili seçildi. Hatıraları, Nutuk’un antitezi gibidir.

kutb-u devran

  • Halife ve bu sıfatı alan Osmanlı padişahı.

mabeyn / mâbeyn / مابين

  • Ara. Aradaki şey. İki şeyin arası.
  • Haremle selâmlık arasındaki oda.
  • Padişah yakınlarının bulunduğu oda.
  • Arası. (Arapça)
  • Padişah sarayı. (Arapça)

mahfil

  • (Çoğulu: Mahâfil) Toplanılacak yer. Toplantı ve görüşme yeri.
  • Büyük câmilerde eskiden pâdişahlara veya müezzinlere ayrılmış olan etrâfı parmaklıklarla çevrilmiş yüksekçe yer.

mahlu

  • Hal' edilmiş. Tahtından indirilmiş padişah.
  • Reddedilmiş olan.

maide-i seniyye

  • Pâdişah ziyâfeti.

maiyyet-i seniyye

  • Pâdişâhın maiyyeti. Pâdişahın yakınında bulunanlar.

mehter

  • (Mih-ter) Daha büyük. (Farsça)
  • Reis. (Farsça)
  • Seyis. Osmanlı askeri mızıkası ve buna mensub müzikçiler. (Farsça)
  • Vaktiyle Bâb-ı âli çavuşu. (Farsça)
  • Rütbe, nişan veya vazife alanların evlerine müjde götürenler. (Farsça)
  • Tanzimattan önce Pâdişah çadırını kurmağa vazifeli asker. (Farsça)
  • At uşağı.(Farsça)

melik / melîk / ملك

  • Mülk ve melekut sâhibi. Padişah. Mutasarrıf.
  • Bir kavmin başı. Mâlik. (İsimdir)
  • Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Zâtında, sıfatlarında, hiçbir şeye muhtaç olmayan, her şey varlığında ve varlıkta kalmasında O'na muhtaç olan, her şeyin sâhibi, yaratıcısı.
  • Pâdişâh, hükümdar.
  • Padişah, hükümdar.
  • Allah'ın adlarından.
  • Hâkim-i Mutlak. Hükümdar. Sultan. Memleket sahibi. Padişah. Kadir. (Daimî sıfattır.)
  • Padişah. (Arapça)

menaşir

  • (Tekili: Minşâr) Testereler.
  • (Menşur) Tar: Padişâhın verdiği vezirlik veya müşirlik fermanları.
  • Mat: Prizmalar.

metbu-u müfahham

  • Hükümdar. Padişah.

Mihrimah

  • Mimar Sinan'ın uğuna biri Edirnekapı diğeri Üsküdar olmak üzere iki eser yaptığı, Osmanlı Padişahı 1. Süleyman ile eşi Hürrem Sultan'ın kızının adıdır.

milkdar

  • Hükümdar, pâdişah. Mülk sâhibi. (Farsça)

monarşi

  • Hâkimiyetin kaynağı birtek şahısta (Kral, padişah, han v.s.) olduğu kabul edilen devlet şeklidir. Bu şahsın, yani devlet başkanının yanında bir meclis (parlamento) olursa; meşruti monarşi; olmazsa; mutlak monarşi ismini alır. Ayrıca devlet başkanının iş başına gelmesi şekline göre, irsi veya seçimli (Fransızca)

mü'sade

  • (İsad. dan ism-i mef'uldür) "Asadet-ül bab" denir ki; kapıyı kapadım, sımsıkı kilitledim demektir. Üzerlerine ateşin yakılıp fırın gibi kapısının kapanması ateşin şiddetini icab edeceğinden, Cehennemde azabların şiddet ve ebediyetinden kinayedir.

mukalled

  • (Kald. dan) Boynuna gerdanlık takılmış.
  • Padişah tarafından nişan takılan kimse.
  • (Taklid. den) Taklid edilen. Örnek tutulan. Misal alınan.

mukarreb

  • (Kurb. dan) Yakınlaşmış. Yakınlaştırılmış. Yakın.
  • Büyük zât veya padişah gibi kimselere hizmette yaklaşmış olan.

mülkdar

  • Padişah. (Farsça)

mülkgir

  • Padişah, hükümdar. (Farsça)

mülukane / mülûkâne

  • Padişahlara yakışır bir surette. (Farsça)

musahib / مصاحب

  • Arkadaş, sohbet arkadaşı. (Arapça)
  • Padişahın özel işlerine bakan. (Arapça)

müteferrika

  • Çeşitli işler gören.
  • Padişahın, vezirlerin veya sadrazamın emirlerini götüren kimse.
  • Muhtelif masraflar ve bunlara karşı verilen para, ücret.

name-i hümayun

  • Tar: Osmanlı Padişahları tarafından İslâm ve Hristiyan Hükümdarlarla Osmanlı Devletine tâbi imtiyazlı olar Mekke Şerifine, Kırım Hanına, Eflâk ve Boğdan Voyvodalarına, Erdel Kralına, Gürcü ve Dağıstan Hanlarına gönderilen mektublara verilen addır.

nedim / ندیم

  • Padişahların ve yüksek rütbeli devlet ricalinin sohbet arkadaşı. (Arapça)
  • Güzel hikaye anlatan. (Arapça)

nevcah

  • Bir makama veya memuriyete yeni geçmiş olan. (Farsça)
  • Tahta yeni oturmuş (padişah). (Farsça)

nuşirvan

  • İran'da Milâdi (531 - 579) tarihleri arasında hükümdarlık etmiş Sâsâni padişahı olup adâlet ve doğruluğu ile meşhur olmuştur.

nuyan

  • Şehzâde. Pâdişah oğlu. (Farsça)

ortodoks

  • Hıristiyanlık mezheblerinden. Ortodoks mezhebinin rûhânî (dînî) lideri patrik olup, merkezi İstanbul Fener'deki patrikhânedir. 1054 (H.446)'da İstanbul patriği olan Mihael Kirolarius, Roma'daki papadan ayrılarak Ortodoks kilisesini (mezhebini) kurdu. Roma'daki papaya tâbi olanlara katolik, İstanbul'

otağ

  • Padişahlarla vezirlere mahsus çadırlar. Bunlardan padişahlarınkine "Otağ-ı Hümayun", sadrazamınkine ise "Otağ-ı Asafî" denilirdi.

padaş

  • (Çoğulu: Padaşân) Mükâfat, ecr. (Farsça)
  • Yoldaş. Yol arkadaşı. (Farsça)

padaşan / padaşân

  • (Tekili: Padaş) Arkadaşlar, ayakdaşlar. (Farsça)
  • Mükâfatlar. (Farsça)

padişah

  • (Pâdşâh) Büyük hükümdar, sultan. Cihan sahibi. Zararı def' eden, ıslah eden, muslih. (Farsça)

padişah-ı ali / pâdişâh-ı âlî / پَادِشَاهِ عَالِي

  • Yüce pâdişâh.

padişah-ı bimisal / pâdişâh-ı bîmisâl

  • Eşsiz ve benzeriz Padişah Allah.

padişah-ı bizeval / padişah-ı bîzevâl

  • Yok olmayan, varlığı son bulmayan padişah; Allah.

padişah-ı ezel ve ebed

  • Varlığının başlangıcı ve sonu olmayan Padişah, Allah.

padişah-ı maznun / padişah-ı maznûn

  • Sanık konumunda bulunan Padişah.

padişah-ı raiyetperver

  • Halkını düşünen padişah.

padişah-ı ruhani / padişah-ı ruhanî

  • Ruhanî padişah.

padişah-ı sani / padişah-ı sâni

  • İkinci padişah.

padişah-ı zişan / pâdişâh-ı zîşân

  • Şan ve şeref sahibi olan padişah; Allah.

padişah-ı zülcelal / padişah-ı zülcelâl

  • Sonsuz büyüklük, yücelik ve azamet sahibi Padişah, Allah.

padişahi / padişahî

  • Padişahla ilgili, padişaha ait. (Farsça)

padşah / pâdşâh / پادشاه

  • Padişah. (Farsça)

padşahi / pâdşâhî / پادشاهى

  • Padişahlık. (Farsça)

perihan / پری خان

  • Peri padişahı. (Farsça)

pişhayme

  • Pâdişah veya vezirlerin divan çadırı. (Farsça)

raht-ı hümayun

  • Padişahın mücevherli eyer takımı.

rikabdar / rikâbdar

  • Padişahların atla bir yere gidişleri sırasında özengiyi tutmak suretiyle ata binip inmelerine yardım eden kişi.

sadr-ı azam

  • Baş vezir, padişahın vekili, başvekil.

sadr-ı islam / sadr-ı islâm

  • Baş vezir, padişahın vekili, başvekil.

şah / şâh / شاه

  • Pâdişah. İran veya Afgan hükümdarlarının nâmı. (Farsça)
  • Bir yere hâkim olan zât. Sâhip. (Farsça)
  • Asıl. (Farsça)
  • Atın ön ayaklarını yukarı kaldırarak durması. (Farsça)
  • Padişah.
  • Bazı tasavvuf büyüklerine verilen ünvan, isim.
  • Padişah. (Farsça)
  • Iran şahı. (Farsça)

şah ve geda / şah ve gedâ

  • Padişah ve köle.

şah-ı cihan / şâh-ı cihân

  • Dünya şahı, cihan padişahı.

şahan

  • (Tekili: şâh) şahlar, pâdişahlar. (Farsça)

şahenşah / şâhenşâh

  • Pâdişahlar pâdişahı. Şâhlar şâhı. En büyük pâdişah. (Farsça)
  • Şahlar şahı, en büyük padişah.

şahi / şahî

  • şaha, hükümdara ait, şah ile ilgili. (Farsça)
  • Hükümdarlık, şahlık. (Farsça)
  • Eski topların bir çeşiti. (Farsça)
  • Nişastalı, yumurtalı bir helva. (Farsça)
  • Tar: Osmanlı Padişahlarından Yavuz Sultan Selim Han'ın bastığı altun para. (Bu ismin verilmesi, üzerinde "şah" kelimesinin yazılı bulunmasından (Farsça)

şahzade

  • Şâh oğlu. Hükümdar veya pâdişah oğlu. Prens. (Farsça)

saltanat

  • Kudret, kuvvet.
  • Hâkimiyet, padişahlık.
  • Tantana, gösteriş, debdebe.
  • Şatafatlı hayat. Bolluk. Zenginlik.
  • İdarî kuvvet ve kudret, hâkimiyet, sultanlık, padişahlık.

sanadid

  • Bahadır ve şeci' olanlar. Kahramanlar. İleri gelenler, reisler, padişahlar.

saray

  • (Seray) Büyük kimselerin veya padişahların oturduğu yüksek ve büyük bina. Büyük, muntazam ve tantanalı konak, ev. (Farsça)

sasaniler

  • İran'da ikibin yıl önce devlet kuran bir sülâledirler. İlk meşhur hükümdarları Erdeşir'dir. Devleti kuvvetlendirdi ve Doğu Anadolu'yu Romalılardan aldı. Ünlü pâdişahlarından ve âdil ismi ile tanınan Nuşirevan İslâmiyetten önce yaşamıştır. Altıyüz seneden ziyade devletleri devam eden Sâsâniler, İslâm

şeh / شه

  • Şah, padişah. (Farsça)

şeha

  • Ey pâdişah! Ey şâh. (Farsça)

şehname / şehnâme

  • Padişahların maceralarını anlatan eser.

şehriyar / şehriyâr

  • Hükümdar, padişah. (Farsça)
  • En iktidarlı. (Farsça)
  • Hükümdar, padişah.

sekban

  • Köpek besleyicisi. (Farsça)
  • Padişahın köpeklerini av yerine götüren seyman. (Farsça)
  • Vaktiyle Yeniçeri Ordusunda bir asker sınıfının ismi. (Farsça)
  • Köy düğününde silâhlı ve oyun yapan gençler kafilesi. (Türkçede seğmen denir.) (Farsça)

sera-perde

  • Saray perdesi. Eskiden harem dairesinin önüne çekilen büyük perde. (Farsça)
  • Padişah çadırı, otağ. (Farsça)

seradik

  • (Sürâdik) Padişaha mahsus çadır perdesi veya büyük sarayın perdesi.
  • Cibinlik tarzında yapılan perdeden oda.

seradikat

  • Padişaha mahsus perdeler.

serdab

  • Yer altında olan serin ve soğuk oda, bodrum. Böyle yerler ekseriyetle sıcak bölgelerde, gündüzleri sıcaktan korunmak için yapılırdı. Anadolu'nun bazı yerlerinde buna "zir-i zemin" denilir. (Farsça)
  • Tar: Padişah saraylarında, sağ ve sol taraflarında birer oda bulunan üç köşeli sofalara verilen (Farsça)

şerefsadır / şerefsâdır

  • Şerefsâdır olmak: Padişahın emriyle çıkmak.

şerefsudur / şerefsudûr

  • Şerefsudûr olmak: Padişahın emriyle çıkmak.

serir-nişin

  • Tahtta oturan, padişah. (Farsça)

serirara

  • (Serir-ârâ) Tahtı süsliyen. Tahtta oturan. Pâdişah. Hükümdar. Şah. (Farsça)

şevket

  • Kudret ve kuvvetten doğma haşmet. Padişaha mahsus heybet ve saltanat.
  • Diken. Diken batmak.

şevketlu / şevketlû

  • Tar: Padişahlar hakkında kullanılmış bir tâbir olup, azamet ve heybet sahibi mânalarına gelir.

şevketmeab / şevketmeâb / شوكت مآب

  • Yüce padişah. (Arapça)

şevketpenah / şevketpenâh / شوكت پناه

  • Yüce padişah. (Arapça - Farsça)

seyf ibn-i ziyezen / seyf ibn-i zîyezen

  • Yemen padişahlarındandır. Hz. Muhammed'in (A.S.M.) bi'setinden evvel onun evsafını evvelki mukaddes kitaplarda görmüş ve iman etmiş ve müştak olmuştu.

süleyman

  • Beni İsrail Peygamberlerindendir. Davud (A.S.) ın oğludur. Babasının vasiyyeti üzerine Beyt-ül Makdisi yedi senede inşa ettirdi. Kudüste büyük bir hükümet sarayı yaptırdı. Şark ve garb melikleri kendisine itaate geldiler. Kırk sene hem peygamberlik, hem padişahlık yaptı. Beni İsrailden Yahuda ve Bün

sultan

  • Padişah, saltanat süren.
  • Reis. İslâm Hükümdarı. Hâkimiyet sahibi. Padişah.
  • Allah. (C.C.)
  • Kuvvet, kudret ve hâkimiyet sâhibi.
  • Hükümdar âilesinden olan anne, kız gibi kadınlardan her biri.
  • Hüccet ve delil.
  • Kahr ve tegallüb mânasında masdardır. Her şeyin yavuz, şiddet ve satvetin

sultan reşad

  • (Mi: 1844-1918) Meşrutiyet devri Osmanlı Padişahıdır. Merhametli ve halim tabiatlı olan bu dindar ve abdestsiz gezmiyen padişah, Mevlevi Tarikatına bağlı idi. Boş vakitlerini Mesnevi okumakla geçirirdi.

sultan süleyman han

  • (Hi: 900-974) Osmanlı Padişahlarının onuncusu, İslâm Halifelerinin yetmişbeşincisidir. Yavuz Sultan Selim Han'ın oğludur. Avrupa-vari bir kısım kanunlar yapılmasına vesile olduğundan Kanuni nâmı ile de tanınır. Padişahlık yılları Osmanlı Devletinin en haşmetli devri olup, Avrupa, Asya Osmanlıların e

sultan-ı sabıka / sultan-ı sâbıka

  • Önceki Sultan, padişah; İkinci Abdülhamid.

süradik

  • (Serâdik) Saray perdesi. Padişaha mahsus sarayın veya çadırın perdeleri.

surre

  • (Çoğulu: Surer) Para kesesi, para çıkını.
  • Hac zamanında İslâm Devletinin pâdişahı tarafından fakir ve muhtaçlara dağıtılması için Mekke ve Medineye her yıl gönderilen para ve sâir şeyler.
  • Para kesesi, cüzdan. Osmanlı pâdişâhlarının her yıl hac mevsiminde Haremeyn-i şerîfeyn (Mekke ve Medîne) halkına ve buralarda geçici olarak bulunan müslümanlara, mukaddes yerlerin ve hac yollarının emniyetini sağlayan Mekke şeriflerine ve Hicaz bölge sindeki diğer idârecilere gönderdikleri para ve d

ta'zir

  • Siyaset.
  • Tehdit etmek.
  • Tazim ve tathir. Temizlemek ve hürmet etmek.
  • Lügatta red, icbar, tahkir, te'dib, hak üzere tevkif mânalarına gelen bu tabir, İslâm hukukunda: Hakkında muayyen bir şer'î ceza olmayan suçlardan dolayı ulülemr (hükümdar, padişah) veya vekili tarafı

tacdar / tâcdâr / تاجدار

  • Taçlı. Taç giyen padişah. Hükümdar. (Farsça)
  • Taç sahibi, padişah. (Arapça - Farsça)

tacdari / tacdarî

  • Padişahlık, hükümdarlık. (Farsça)

tacidar / تاجدار

  • Taç sahibi, padişah. (Arapça - Farsça)

tacver / tâcver / تاجور

  • Hükümdar, pâdişâh. (Farsça)
  • Taçlı, taç sahibi, padişah. (Arapça - Farsça)

tagi

  • (Tagy) (Tuğyan. dan) Azgın. Azmış. Asi. Mütekebbir ve ahmak olan.
  • Dindar olmayan padişah.

taht-ı belkıs

  • Belkıs'ın tahtı. (Çok eski mecusi Yemen padişahlarından Şerahil'in kızı Belkıs, başka kardeşi olmadığından babasının yerine Yemen'e hükümdar olmuş idi. Sonra Süleyman Aleyhisselâm ile evlendi. Onun mu'cizeleriyle imana geldi.) Bak: Hüdhüd, Süleyman (A.S.)

taht-ı hakikat

  • Hakikat taht'ı (hakikat, padişahın oturduğu taht'a benzetilmiş).

taht-ı hümayun / taht-ı hümâyun

  • Padişahların merasim sırasında oturdukları sedir.

taht-nişin

  • Taht'a oturan. Hükümdar. Padişah.

tanzimat-ı hayriye

  • Osmanlı Devletinde Sultan Abdülmecid zamanında başlayan ve (1839-1876) tarihleri arasındaki devreye Tanzimat-ı Hayriye denir. Sözde ıslahat için çalışılan devirdir. Bu, Gülhane Hatt-ı Hümayunu namında padişah fermanı ile başlatıldı. Bu devirde her şey yeniden tanzim edilecekti, yeni müesseseler kuru

topuz

  • t. Ucu top şeklinde sopadan ibâret eski silâh.
  • Top şeklinde toplanmış saç.
  • Kısa ve tıknaz kimse.

tübba'

  • Hz. Muhammed'in (A.S.M.) bi'setten evvel geleceğini haber veren ve şiiri ile imanını ilân eden bir Yemen Meliki.
  • Câhiliyetten evvel Yemen Padişahlarının nâmı.
  • Bir kuş cinsi.

tuğra

  • Padişaha has mühür, damga.

turra

  • (Tuğra) Mühür. Pâdişah damgası. Pâdişahın imzası.
  • Kumaşın etrafındaki nişan ve işaret. Kumaşta ipekten çevrilen kenar.
  • Herşeyin ucu ve kenarı.
  • Alındaki saç. Tura.
  • Padişahın mührü ve imzası.
  • Tuğra, padişah imzası.

ulü-l emr

  • Müslümanları şeriat nâmına idare eden (Halife, kadı, İslâm reisi, pâdişah, sultan, reis-i cumhur, reis, müdür gibi) zâtlar.

ulülemr / ûlülemr / اولو الامر

  • Padişah. (Arapça)

vahdeddin

  • (Aslı: Vahîdüddin, fakat Türkçede Vahdeddin şeklinde telâffuz edilir.) Osmanlı Padişahlarının sonuncusu ve otuzaltıncısının adıdır. (Mi: 1861-1926) Zeki, dirayetli ve dindardı. Osmanlılar ve İslâm âlemi için bir felâket işareti olan Sevr Muahedesini imzalamadı. Osmanlı ordusu olarak emrine bırakılan

vekaletpenah / vekâletpenâh

  • Padişahın vekili olan, sadrâzam. Başvekil. Başbakan. (Farsça)

veliahd / velîahd

  • Padişah adayı.

vezir

  • Padişah yardımcısı.
  • Osmanlı Devleti zamanında en yüksek mülkiye rütbelerine ulaşmış paşa. Hükümdar vekili. Pâdişahın yakınlarından ve onun yükünü üzerine alanlardan, mülkün idaresinde fikir ve tedbir ile meded ve yardım eden. Bu tabir "Vizr" kelimesinden gelir. "Vezr" kelimesinden alınsa; "halkın sığınağı" demek olur.

vezir-i a'zam

  • Pâdişahın vekili olan birinci vezir. Sadrazam. Başvekil.

yavuz sultan selim

  • (Hi: 875-926) Osmanlı Padişahlarından dokuzuncusudur. Sultan Süleyman Han'ın babası, 2. Bayezid Han'ın oğludur.Azim ve sebat örneği olan ve memleket mes'elelerinde en küçük kusurları bile afvedemiyen Yavuz Selim, Çaldıran seferine çıkmıştı. Uzun müddet seferde olan askerleri bir gün padişahın çadırı

zade

  • Evlâd, oğul. (Farsça)
  • İyi insan. (Farsça)
  • Nikâh neticesi olmuş çocuk. (Farsça)
  • Kelime sonuna getirilerek birleşik kelimeler de yapılır. Meselâ: Şah-zade (Şehzade) : Padişah evlâdı. (Farsça)

zıllullah

  • Cenab-ı Hakk'ın namına yeryüzünde tasarrufta bulunan insan, halife. İlâhî kanunu tatbike çalışan halife ve pâdişahın nâmı.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın