REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te Pe kelimesini içeren 762 kelime bulundu...

abçin / âbçîn / آبچين

  • Peştemal. (Farsça)

adat-ı seniyye / âdât-ı seniyye

  • Peygamberimizin (a.s.m.) örnek hal ve hareketleri.

adette bid'at / âdette bid'at

  • Peygamber efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem ve dört halîfesi zamânında olmayıp, ibâdet etmek ve sevâb kazanmak niyyeti ve kasdı olmaksızın sonradan meydana çıkarılan şeyler.

aft

  • Pelteklikten sözü zorlukla söylemek. Kekemelik.

ahazz

  • Pek bahtiyar, mes'ud, şanslı, mutlu.

ahbes

  • Pek çok pis, daha murdar. En habis, berbad.

ahlak-ı aliye-i peygamberiye / ahlâk-ı âliye-i peygamberiye

  • Peygamberimizin yüce ahlâkı.

ahlak-ı peygamberi / ahlâk-ı peygamberî

  • Peygamber ahlâkı.

ahrad

  • Pek tamahkâr cimri.

ahşa

  • Pek korkunç. Çok korkunç. Çok korkunç yer.

ahsar

  • Pek kısa, daha kısa, daha özlü, daha veciz.

ahval-i enbiya / ahvâl-i enbiya

  • Peygamberlerin halleri, durumları.

ahyed

  • Peygamberimizin Tevrattaki ismi.

akab-gir

  • Peşe düşen, kovalıyan. (Farsça)

al-i aba / âl-i abâ / اٰلِ عَبَا

  • Peygamber Efendimizin (a.s.m.) kendisiyle beraber kızı Hz. Fatıma, damadı Hz. Ali ve torunları Hz. Hasan ile Hz. Hüseyin'in üzerini mübarek abâsıyla örttüğünden bu isimle anılmaktadırlar.
  • Peygamberimizin (asm) hırkası altına aldığı ehli.

al-i beyt / âl-i beyt

  • Peygamber Efendimizin ailesi ve onun neslinden gelenler.

al-i beyt-i nebevi / âl-i beyt-i nebevî / اٰلِ بَيْتِ نَبَو۪ي

  • Peygamberimizin (a.s.m.) âilesi ve onun soyundan gelenler.
  • Peygamberimiz (asm)ın âilesi ve nesli.

ala nebiyyina ve aleyhissalatü vesselam / alâ nebiyyinâ ve aleyhissalâtü vesselâm

  • Peygamberimize ve ona salât ve selâm olsun.

alemdar-ı nebi / alemdâr-ı nebi

  • Peygamberimizin (A.S.M.) bayraktarı olan Hz. Ebu Eyyub-il-Ensarî (R.A.)

alettevali / alettevâlî / على التوالى

  • Peşpeşe. (Arapça)

aleyhissalatü ves-selam / aleyhissalâtü ves-selâm

  • Peygamberler bilhassa Peygamber efendimizin ism-i şerîfi söylenince, yazılınca ve işitilince söylenen ve yazılan salât ve selâm (hayr duâlar) onun üzerine olsun mânâsına duâ ve tâzim (saygı) ifâdesi. İki kişi için aleyhimesselâm daha fazla için aleyh imüssalâtü ves selâm denir.

aliaba

  • Peygamberimizin abası altına aldığı beş kişi.

alibeyt

  • Peygamberimizin neslinden olan.

aliyyu'l-a'la / aliyyu'l-a'lâ

  • Pek iyi. Fevkalâ-de.

allame / allâme

  • Pek büyük âlim.

amin bihurmeti seyyidi'l-mürselin / âmin bihurmeti seyyidi'l-mürselîn

  • Peygamberlerin Efendisi hürmetine duamızı kabul et Allahım!.

ammizade-i nebevi / ammizâde-i nebevî

  • Peygamber Efendimizin (a.s.m.) amcasının oğlu.

arabi sene / arabî sene

  • Peygamberimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) Mekke'den Medîne'ye hicret ettiği mîlâdî 622 senesinden başlayan kamerî veya şemsî sene.

asar-ı enbiya / âsâr-ı enbiya

  • Peygamberlerin eserleri.

asar-ı şerife / âsâr-ı şerîfe

  • Peygamber efendimiz ve diğer din büyüklerine âit bâzı mübârek şahsî eşyâ ve hâtıralar.

asdag

  • Perâkende olmak.

aşere-i mübeşşere

  • Peygamberimizin (a.s.m.) hayatta iken Cennet ile müjdelediği on Sahabi.
  • Peygamber efendimiz tarafından Cennet'e girecekleri dünyâda iken müjdelenen on sahâbî.

ashab / ashâb

  • Peygamber efendimizi sağlığında peygamber iken bir ân gören, eğer âmâ ise (gözleri görmüyorsa) bir ân konuşan büyük ve küçük müslümanlar. Tekili sâhib'dir.

ashab-ı nebi / ashab-ı nebî

  • Peygamberimizin ashabı, arkadaşları.

ashame

  • Peygamberimizin zamanında Müslümanlığı kabul eden Habeş Necaşisinin ismi.

aşk-ı nebevi / aşk-ı nebevî

  • Peygamber aşkı.

asl-ı nübüvvet

  • Peygamberliğin aslı, temeli.

asr-ı pak-i muhammedi / asr-ı pâk-i muhammedî

  • Peygamberimiz Hz. Muhammed'in (a.s.m.) yaşadığı pâk ve temiz asır, dönem.

asr-ı saadet / asr-ı saâdet / عَصْرِ سَعَادَتْ

  • Peygamberimiz Hz. Muhammed'in (A.S.M.) peygamber olarak dünyada bulunduğu devir.
  • Peygamberimizin (asm) yaşadığı mutlu devir.

asrısaadet

  • Peygamberimizin yaşadığı saadetli zaman.

atyeb

  • Pek güzel. Daha güzel.

ayat-ı kesire / âyât-ı kesîre

  • Pek çok âyet.

azhar

  • Pek zahir, en açık.

aziz / azîz

  • Pek izzetli, hep galip olan ve asla galebe edilemeyen.

ba's-ı enbiya

  • Peygamberlerin gönderilmesi.

ba's-i enbiya

  • Peygamberlerin gönderilmesi. (Farsça)

bab-ı cibril / bâb-ı cibrîl

  • Peygamber efendimizin sallallahü aleyhi ve sellem Medîne-i münevverede yaptırdığı mescidinin doğu tarafındaki kıbleye yakın olan kapısı. Bu kapıya, hazret-i Osman'ın evinin karşısında bulunması sebebiyle Bâb-ı Osmân; Resûlullah efendimiz hazret-i Osm an'ın evini ziyâret etmek üzere bu kapıdan girip

bab-üt-tevessül / bâb-üt-tevessül

  • Peygamber efendimizin sallallahü aleyhi ve sellem Medîne-i münevverede yaptırdığı mescidin kuzeye açılan kapısı. Bu kapı Osmanlı sultanlarından Abdülmecîd Han tarafından yeniden yaptırıldığından Bâb-ı Mecîdî diye de bilinir.

bahira / bahîra

  • Peygamberimizi çocukken tanıyan mübarek bir rahip.

balater

  • Pek yüksek, daha yüksek. (Farsça)

başam

  • Perde, örtü. (Farsça)

bedr gazvesi

  • Peygamber efendimizin Mekkeli müşriklerle yaptığı ilk savaş. Bu muhârebede müslümanlar üç yüz on üç, müşrikler bin kişiydi.

beksimat / بكسمات

  • Peksimet. (Farsça)

berahin-i nübüvvet / berâhin-i nübüvvet

  • Peygamberlik delilleri.

besa / besâ

  • Pek çok, hayli miktarda, nice nice. (Farsça)

betul / betûl

  • Peygamber efendimizin mübârek kızı hazret-i Fâtımâ'nın lakabı.

beyne'l-enbiya

  • Peygamberler arasında.

beynelenbiya

  • Peygamberler arasında.

bezazet

  • Perişanlık, pejmürdelik. Kıyafetin düzgün ve intizamlı olmayışı.

bi'set / بعثت

  • Peygamberlikle gönderilme.

bi'set-i enbiya

  • Peygamberlerin gönderilmesi.

bi'set-i nebeviyye

  • Peygamberin, peygamberlikle gönderilişi.

bi'set-i nübüvvet

  • Peygamberliğin gelişi, başlangıcı.

biçiz

  • Pek küçük ve değersiz şey. (Farsça)

bid'at ehli

  • Peygamberimizin sallallahü aleyhi ve sellem ve Eshâb-ı kirâmının yolundan (Ehl-i sünnet îtikâdından) ayrılanlar. Bid'at sâhibi. Îtikâdda (îmânda) ve amelde (ibâdette) dinde olmayan yenilikler ortaya çıkaran kimseler, dinde reformcular.

bid'at fırkası

  • Peygamber efendimiz ve Eshâb-ı kirâmının yolundan ayrılanlar. Hadîs-i şerîfte Cehennem'e gidecekleri bildirilen yetmiş iki fırkadan her biri.

bidayet-i nübüvvet / bidâyet-i nübüvvet

  • Peygamberliğin başlangıcı.

bihicap / bîhicap

  • Perdesiz, örtüsüz.
  • Perdesiz, gizlemeksizin.

bihterin / bihterîn

  • Pek iyi, en iyi. (Farsça)

bila perva / bilâ perva

  • Pervasız, çekinmeden.

bilaperva / bilâperva / bilâpervâ

  • Pervasızca hareket etme.
  • Pervasız, korkusuz.

bişpul

  • Pejmurde, perişan, dağınık. (Farsça)

burak

  • Peygamberimizin mirac gecesi bindiği binek.
  • Peygamber efendimizin göklere çıkarıldığı, bilinmeyen yerlere götürüldüğü gece (mîrac gecesinde) üzerine bindiği ve kendisini Mekke'den Kudüs-ü şerîfe kadar götüren (taşıyan) Cennet hayvanı. Burak, dünyâ hayvanlarından değildir. Erkekliği ve dişiliği yoktur. Çok hızlı giderdi.
  • Peygamberimizin miraçta bindiği binek.

burhan-ı nübüvvet

  • Peygamberlik delili.

bürhan-ı nübüvvet

  • Peygamberliğin hak olduğunu isbat eden bürhan ve delil. (Bürhan-ı risalet de aynı mânâdadır.)

bürka / برقع

  • Peçe. (Arapça)

büzuzet

  • Perişanlık, kıyafetsizlik, pejmürdelik, bezazet.

cebrail / cebrâil

  • Peygamberimize vahiy getiren büyük bir melek.

cedced

  • Pek düz yer.

cedd-i nebi / cedd-i nebî

  • Peygamber Efendimizin (a.s.m.) dedesi, Abdülmuttalib.

cehul / cehûl

  • Pek çok câhil.
  • Pek cahil.

cehulane / cehûlâne

  • Pek câhilcesine.

celcelutiye / celcelûtiye

  • Peygamberimizin Resul-i Ekremin (A.S.M.) derslerine istinâden, aslı cifir ve ebced hesâbı ile alâkalı olarak Hz. Ali (R.A.) tarafından te'lif edilen Süryânice bir kasidedir. Esas mânası; bedi' demektir.
  • Peygamberimizin (a.s.m.) derslerine dayanarak, ebced ve cifir hesabıyla ilgili, Hz. Ali tarafından yazılan bir kaside.

çetu

  • Perde, örtü. (Farsça)

cevşenü'l-kebir / cevşenü'l-kebîr

  • Peygamberimize Cebrâil'in (a.s.) getirdiği ve "Zırhı çıkar, bu duâyı oku" dediği meşhur duâ.

cevşenü'l-kebir münacatı / cevşenü'l-kebîr münâcâtı

  • Peygamberimize Cebrâil'in (a.s.) getirdiği ve "Zırhı çıkar, bu duâyı oku" dediği meşhur duâ.

cevşenülkebir / cevşenülkebîr

  • Peygamberimize vahiy ile gelen büyük bir dua.

cevval / cevvâl

  • Pek hareketli.

cibril / cibrîl

  • Peygamberlere vahy getirmekle vazîfeli melek Cebrâil de denir.

çıhar yar-ı güzin / çıhâr yâr-ı güzîn

  • Peygamber efendimizin dört seçkin ve büyük halîfesi: Hazret-i Ebû Bekr, hazret-i Ömer, hazret-i Osman, hazret-i Ali.

cihetü'l-vahdet-i nübüvvet

  • Peygamberlik müessesesinin birlik yönü, bütün peygamberlerin ortak niteliği.

cism-i mübarek

  • Peygamberimizin mübarek cismi, bedeni.

cism-i muhammedi / cism-i muhammedî

  • Peygamberimiz Hz. Muhammed'in pâk ve temiz cismi, bedeni.

cum'a gecesi / cum'â gecesi

  • Perşembe'yi Cumâ'ya bağlayan gece.

cumhur-u enbiya

  • Peygamberlerin çoğunluğu.

cüz'iyat-ı kesire

  • Pek çok fertler.

cüzi / cüzî

  • Pek az, ferdi.

da'va-yı nübüvvet / da'vâ-yı nübüvvet

  • Peygamberlik dava etmek. Peygamber olduğunu ilân etmek.

daire-i nübüvvet

  • Peygamberlik dairesi.

dakik / دقيق

  • Pek ince.
  • Pek ince.

dakika

  • Pek ince olan, zaman birimi.

dava-yı nübüvvet / dâvâ-yı nübüvvet

  • Peygamberlik iddiası.

dava-yı risalet / dâvâ-yı risalet

  • Peygamberlik dâvâsı.

dayyık

  • Pek dar.

delail-i nübüvvet / delâil-i nübüvvet

  • Peygamberliğin hak olduğuna dair olan deliller.
  • Peygamberlik delilleri.

delil-i nübüvvet

  • Peygamberlik delili.

dellal-ı nübüvveti / dellâl-ı nübüvveti

  • Peygamberliğin ilâncısı.

dendan-ı seadet / dendân-ı seâdet

  • Peygamber efendimizin Uhud muhârebesinde şehîd olan, kırılan mübârek dişinin bir parçası.

desatir-i ekseri / desatir-i ekserî

  • Pek çok ortamda ve şartlar altında geçerli olan kanun ve kurallar.

din

  • Peygamberin bildirdiği biçimde kulluk görevlerini belirleyen ilâhî nizam.

dinde bid'at

  • Peygamber efendimiz ve O'nun dört halîfesi zamânında olmayıp, dinde sonradan ortaya çıkarılan bozuk inanışlar, sevap kazanmak niyetiyle yapılan ibâdetler. Dinde yapılan her türlü değişiklikler, yenilikler ve reformlar.

dirhem-i şer'i / dirhem-i şer'î

  • Peygamber efendimiz zamânında kullanılan (3,36) üç gram ve otuz altı santigram ağırlığındaki gümüş para.

divan-ı nübüvvet

  • Peygamberlik divanı, makamı.
  • Peygamberler cemaati, peygamberler meclisi.

dua-yı nebevi / dua-yı nebevî

  • Peygamber Efendimizin (a.s.m.) duası.

düldül

  • Peygamber Efendimize (a.s.m.) Mısır hükümdarınca hediye edilen katırın ismi.
  • Peygamberimizin Hazreti Aliye hediye ettiği binek hayvanı.

dürriyetim

  • Peygamberimiz aleyhissalâtü vesselâm.

duşab / dûşâb

  • Pekmez.

düşab / düşâb

  • Pekmez. (Farsça)
  • Pekmez.
  • Pekmez.

düstur-u nübüvvet

  • Peygamberliğin prensibi, kuralı.

eamm / eâmm

  • Pek şumullü, daha umumi ve geniş.
  • Pek umumi, en genel.

ebrehe

  • Peygamberimizin (A.S.M.) doğumundan elli gün kadar evvel Kâbenin tahribine gelen Habeş Ordu Kumandanının ismi.

ebu

  • Peder, baba, ata, eb.

ebu hüreyre

  • Peygamberimize (A.S.M.) bütün gücüyle hizmette bulunmuş ve İ'lâ-yı kelimetullâh yolunda Peygamber (A.S.M.) ile bütün muharebelere iştirak etmiş, 5374 aded Hadis-i Şerif nakletmiştir. Hicri 75 yılında, Medine-i Münevvere'de, 78 yaşında iken dâr-ı bekaya irtihâl etmiştir. (R.A.)

ebu türab / ebû türâb

  • Peygamber efendimizin amcasının oğlu, dâmâdı, Cennet'le müjdelenen on kişinin ve dört büyük halîfenin dördüncüsü, Allahü teâlânın arslanı hazret-i Ali'nin "Toprağın babası" mânâsına gelen lakabı.

ecdad-ı nebi / ecdad-ı nebî

  • Peygamberimizin (a.s.m.) ecdadı, ataları.

ed'iye-i me'sure

  • Peygamberimiz (A.S.M.) ile, sahabelerden naklolunan te'sirli ve makbul duâlar.

edna / ednâ

  • Pek aşağı, en alçak.
  • Pek aşağı.

efkar

  • Pek fakir, çok fakir.

efsed

  • Pek fena, çok bozuk, fazlaca kötü.

ehacc

  • Pek katı, çok sert şey.

ehadis / ehâdîs

  • Peygamberimizin sözleri.

ehadis-i kudsiye / ehâdis-i kudsiye

  • Peygamber Efendimizin doğrudan Cenâb-ı Haktan naklettiği Kur'ân dışındaki sözler.

ehadis-i muhammediye / ehâdîs-i muhammediye

  • Peygamberimize ait söz, emir veya davranışlar.

ehaff

  • Pek hafif.

ehasin

  • Pek güzel, en güzel olan şeyler.

ehl-i beyt-i nebevi / ehl-i beyt-i nebevî

  • Peygamberimizin ailesinden olanlar.

ehl-i keşf

  • Perdeli olan ve zâhir hislerle bilinmeyen hakikatları, Cenab-ı Hak'kın lütf u ihsanı ile bilen veliler. (Farsça)

ehl-i nübüvvet

  • Peygamberler.
  • Peygamberler.

ehl-i nübüvvet ve salahat / ehl-i nübüvvet ve salâhat

  • Peygamberler ve takva sahibi sâlih kimseler.

ehl-i rivayet-i sadıka / ehl-i rivâyet-i sadıka

  • Peygamberimizden duyulan şeyleri dosdoğru bir şekilde nakleden kimseler.

ehl-i sünnet

  • Peygamberimiz Hz. Muhammed'in (A.S.M.) söz ve hareketlerine şüphesiz, kat'i ve sağlam delillerle uyan. Sahabe ve onlara tâbi' olanların mezhebi ve o mezhepte olan. Bunların muhaliflerine "ehl-i bid'a" veya "fırak-ı dâlle" denir. (Farsça)

ehl-i sünnet itikadı / ehl-i sünnet îtikâdı

  • Peygamber efendimizin veEshâb-ı kirâmın (arkadaşlarının) ve onların yolunda bulunan İslâm âlimlerinin bildirdikleri doğru îtikâd, inanış.

ehl-i sünnet ve cemaat / اَهْلِ سُنَّتْ وَجَمَاعَتْ

  • Peygamberimiz (asm) ve sahabelerine inanç ve amelde uyanlar.

ehl-i veraset-i nübüvvet

  • Peygamberin (a.s.m.) vârisi olan kimseler, âlimler.

ehlibeyt

  • Peygamberimizin neslinden olan.

ehlikeşif

  • Perdeli olanı bilen velî.

ehlisuffa

  • Peygamberimizin mescidinde kalan sahabeler.

ehlisünnet

  • Peygamberimizin hak yolunda yürüyenler.

eimme-i al-i beyt / eimme-i âl-i beyt

  • Peygamber Efendimizin (a.s.m.) neslinden gelen imamlar.

eimme-i verese

  • Peygamberlik varisi olan imamlar.

ekke

  • Pek sıcak gün.

ekmel-i enbiya

  • Peygamberlerin en mükemmeli.

ekmeliyyet

  • Pek mükemmel ve kusursuz olanın hâli. Kusursuzluk, mükemmellik, noksansızlık, eksiksizlik.

ekmelü'r-rusül

  • Peygamberlerin en mükemmeli.

ekser / اَكْثَرْ

  • Pek fazla. Daha çok. Kesrette olan. En çok.
  • Pekçok.
  • Pek çok.

ekyes

  • Pek kiyâsetli, zeki, zekâvetli kişi. Mâhir, maharetli, becerikli adam.

elf-i evvel

  • Peygamberimizin hicretinden sonra geçen bin yıl.

elzemiyyet

  • Pek lüzumlu ve gerekli olan bir şeyin hâli. Son derecede lüzum, gereklilik.

emanat-ı peygamberi / emânât-ı peygamberî

  • Peygamber Efendimizin emânetleri.

emanet-i hilafet / emanet-i hilâfet

  • Peygamberimizin (a.s.m.) vekili olarak Müslümanların din ve dünya işlerinin tedbirini gören genel başkanlık emaneti.

emerr

  • Pek acı.

emn-ül-azl

  • Peygamberlere mahsûs sıfatlardan biri. Peygamberlerin peygamberlikten azl edilmemesi, atılmaması.

emr-i celil-i nebevi / emr-i celîl-i nebevî

  • Peygamberimizin yüksek emri.

emr-i peygamberi / emr-i peygamberî

  • Peygamber Efendimizin (a.s.m.) emri.

emsal-i kesire / emsâl-i kesire

  • Pek çok benzerler.

emten

  • Pek metin, çok dayanıklı, en sağlam, fazlaca muhkem.

enadid

  • Perişan, saçılmış, dağılmış, pejmürde şeyler. Perakende.

enbiya / enbiyâ / انبيا / اَنْبِيَا

  • Peygamberler, nebîler.
  • Peygamberler. (Arapça)
  • Peygamberler.

ender

  • Pek az bulunan.

enfes

  • Pek nefis, çok hoş.

envar-ı muhammediye / envâr-ı muhammediye

  • Peygamberimiz Hz. Muhammed'in (a.s.m.) saçtığı nurlar, yaydığı ışıklar.

enver

  • Pek nurlu.

erakk

  • Pek ince.

erbab-ı siyer

  • Peygamberimizin (a.s.m.) hayatı, ahlâkı, sözleri ve yaşayışı hakkında kitap yazanlar, İslâm tarihçileri.

erett

  • Peltek adam, kekeme kimse.

ertel

  • Peltek adam.

ervah-ı enbiya / ervâh-ı enbiya

  • Peygamberlerin ruhları.

ervah-ı enbiya ve evliya / ervâh-ı enbiya ve evliya

  • Peygamberlerin ve velilerin ruhları.

erzan

  • Pek ucuz.

es-salat / es-salât

  • Peygamberimiz için yapılan dua.

eşedd

  • Pek şiddetli.

eşekk

  • Pek şüpheci.

eşfa / eşfâ

  • Pek şifalı.

eshab-ı fil / eshâb-ı fîl

  • Peygamber efendimizin doğmasına yaklaşık iki ay kala Kâbe'yi yıkmak için Mekke yakınlarına kadar gelen, fakat Allahü teâlânın gönderdiği Ebâbîl kuşlarının üzerlerine bıraktıkları mercimek büyüklüğündeki taşlarla perişân olan Ebrehe ve içinde bir çok fillerin de bulunduğu ordu.

eshab-ı resulullah / eshâb-ı resulullah

  • Peygamberimizi görüp onun sohbetine erişme şerefini kazanmış mü'minler.

esra / esrâ

  • Pek çabuk.

essalavat

  • Peygamberimiz Resul-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm Efendimize veya Cenab-ı Hakk'a (C.C.) karşı hamd, şükür ve teşekkür ifade eden dua, selâm ve salâvâtlar.

evked

  • Pek te'kitli, çok kuvvetli, en kavi.

evsaf-ı muhammediye / evsâf-ı muhammediye

  • Peygamber Efendimizin (a.s.m.) vasıfları, özellikleri.

evsaf-ı nebeviye / evsâf-ı nebeviye

  • Peygamber Efendimizin (a.s.m.) vasıfları, özellikleri.

eyvallah

  • Peki, öyle olsun.

ez'af-ı muzaafa / ez'af-ı muzâafa

  • Pek çok, kat kat.

ezher

  • Pek parlak.

ezuz

  • Pek keskin olan kılınç veya hançer.

ezvac-ı tahirat / ezvâc-ı tâhirât

  • Peygamber efendimizin temiz ve çok mübârek hanımları, mü'minlerin anneleri.

ezvacıtahirat / ezvâcıtâhirât

  • Peygamberimizin iffetli hanımları.

fadile / fadîle

  • Peygamber efendimizin âhiretteki makamlarından biri.

fahr-i risalet / fahr-i risâlet / فَخْرِ رِسَالَتْ

  • Peygamberliğin övünç kaynağı olan Peygamberimiz (a.s.m.).
  • Peygamberlik makamının kendisiyle övündüğü zat (Hz. Muhammed asm).

faraklit

  • Peygamberimizin incildeki ismi.

feraşe / ferâşe

  • Pervane (gece kelebeği).

fercar

  • Pergel.

ferman-ı nebevi / fermân-ı nebevî

  • Peygamber Efendimize (a.s.m.) ait emir ve buyruk.

ferman-ı risalet / fermân-ı risalet

  • Peygamberlik fermânı, buyruğu; Hz. Muhammed'in (a.s.m.) bütün cin ve insanlara tebliğ ettiği Kur'ân-ı Kerim.

fetanet / fetânet

  • Peygamberlerde bulunması lâzım olan sıfatlarından biri. Peygamberlerin; bütün insanların en akıllısı, en zekîsi ve en anlayışlısı olmaları.

feyyaz / feyyâz

  • Pekçok feyiz, bolluk ve bereket veren.

feyz-i sohbet-i nübüvvet / فَيْضِ صُحْبَتِ نُبُوَّتْ

  • Peygamberimizin (a.s.m.) sohbetinin feyzi, bereketi.
  • Peygamberlik sohbetinin manevi zevki, bereketi.

firak-ı ahmedi / firak-ı ahmedî

  • Peygamber Efendimizin (a.s.m.) ayrılığı.

füzun-ter

  • Pek fazla, pek çok. (Farsça)

gadir-i hum hadisi / gadîr-i hum hadîsi

  • Peygamber efendimizin sallallahü aleyhi ve sellem Mekke-i mükerremeden Medîne-i münevvereye giden yol üzerindeki Gadîr-i Hum denilen vâdide buyurduğu hadîs-i şerîf.

gaşiye

  • Perde, kıyamet, bir sûre.

gayet

  • Pek çok.

gazve

  • Peygamber Efendimizin (a.s.m.) bizzat katıldığı savaşlar.

gülgun

  • Pembe, açık kırmızı. Gül renkli. (Farsça)

guşab

  • Pekmez. (Farsça)

gutme

  • Pelteklik, kekemelik.

haber-i sahih

  • Peygamber Efendimizden (a.s.m.) geldiğinden şüphe duyulmayan doğru ve güvenilir haber.

hadim-i nebevi / hâdim-i nebevî

  • Peygamberimizin (a.s.m.) hizmetçisi.

hadis / hadîs / hâdis / حَد۪يثْ

  • Peygamberimizin sözü.
  • Peygamber efendimizin mübârek sözleri, işleri ve görüp de mani olmadıkları şeyler.
  • Peygamberimizin sözü.
  • Peygamber Efendimizin (a.s.m.) mübarek sözü.
  • Peygamberimizden (asm) nakledilen söz.

hadis-i cibril / hadîs-i cibrîl

  • Peygamber efendimiz Eshâbı (arkadaşları) ile otururlarken, Cebrâil aleyhisselâmın insan sûretinde gelip; İslâm'ı, îmânı ve ihsânı sorduğunda Resûlullah efendimizin verdiği cevabları bildiren hadîs-i şerîf.

hadis-i kudsi / hadîs-i kudsî

  • Peygamber Efendimiz (a.s.m.), Cenâb-ı Haktan "Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur" diyerek rivayet ettiği (naklettiği) Kur'ân-ı Kerîm dışındaki sözler.

hadis-i mensuh / hadîs-i mensûh

  • Peygamber efendimiz tarafından ilk zamanda söylenip, sonra değiştirilen hadîsler.

hadis-i mürsel / hadîs-i mürsel

  • Peygamberimiz'den (A.S.M.) işitildiği bildirilen hadis-i şerif.

hadis-i müsned-i muttasıl / hadîs-i müsned-i muttasıl

  • Peygamber efendimize kadar râvîlerden (nakledenlerden) hiçbiri noksan olmayan hadîs-i şerîfler.

hadis-i nebevi / hadîs-i nebevî

  • Peygamber Efendimizin (a.s.m.) hadisi, mübarek söz, fiil ve hareketi.

hadis-i sahih / hadîs-i sahîh / حَد۪يثِ صَح۪يحْ

  • Peygamberimizden (asm) sağlam olarak nakledilen hadîs.

hadis-i şerif / hadîs-i şerif

  • Peygamberimize ait söz, emir veya davranışlar.

hadisat-ı risalet / hâdisât-ı risalet

  • Peygamberlikle ilgili hâdiseler, olaylar.

hadisişerif / hadîsişerîf

  • Peygamberimizin şerefli sözü.

hafsa

  • Peygamberimiz Hz. Muhammed'in (A.S.M.) zevcelerinden biri ve Hz. Ömer'in (R.A.) kızı.

hail / hâil / حَائِلْ

  • Perde. Mânia. İki şey arasını ayıran.
  • Perde.
  • Perde.

hailsiz

  • Perdesiz, engelsiz.

hakesari / hakesarî

  • Perişanlık, düşkünlük. (Farsça)

hakikat-i risalet

  • Peygamberlik, elçilik gerçeği.

hakikat-i ubudiyet-i ahmediye / hakikat-i ubûdiyet-i ahmediye

  • Peygamberimizin kulluğunun aslı ve esası.

haksari / hâksarî

  • Perişanlık, düşkünlük, rezillik.

hal-i perişaniyet / hâl-i perişaniyet

  • Perişanlık hâli.

halife-i resulullah

  • Peygamberimizin adına ve yerine icra makamında olan.

halka-i tahmidat-ı ahmediye

  • Peygamber Efendimizin (a.s.m.) halkla beraber Allah'a hamdettiği hamd halkası.

haman

  • Peygamber Hz. Musa (A.S.) zamanındaki Mısır Fir'avununun vezirinin ismi.

handek gazvesi

  • Peygamberimizin (A.S.M.) büyük muharebelerinden birisi olup, hicretin beşinci senesinde Şevval ayında vuku bulmuştur. Asıl muharebeyi uyandıranlar Beni Nadir kabilesi olup bunlar Kureyş ve Gatfan kabilelerini de davet etmekle hepsi birden Medine-i Münevvere'ye hücuma geçtikleri vakit, Hz. Resullulah

hane-i saadet

  • Peygamberimizin mübarek evi.

hannan / hannân / حَنَّانْ

  • Pek merhametli (Allah).

hasan

  • Peygamber Efendimizin büyük torunu.

haseneyn

  • Peygamber efendimizin mübârek iki torunu hazret-i Hasen ve hazret-i Hüseyn.

hasıl / hâsıl

  • Peyda olan. Husule gelen. Çıkan, meydana gelen.

haşimi / hâşimî

  • Peygamber efendimizin dedesi Hâşim bin Abdi Menâf'ın soyundan gelen.
  • Peygamberimizin mensup olduğu kabileden gelen.
  • Peygamberimizin sülâlesinden.

haşimiler / hâşimîler

  • Peygamberimizin mensup olduğu kabile.

hatem-i divan-ı nübüvvet / hâtem-i divan-ı nübüvvet

  • Peygamberlik meclisinin mührü olan Peygamberimiz.

hatem-i nübüvvet / hâtem-i nübüvvet

  • Peygamberlik mührü.

hatem-i risalet / hâtem-i risalet

  • Peygamberlik zincirinin sonu, mührü.

hatem-ül enbiya / hâtem-ül enbiya

  • Peygamberlerin en sonuncusu Hz. Muhammed (A.S.M.)

hatem-ül-enbiya / hâtem-ül-enbiyâ

  • Peygamberlerin sonuncusu Muhammed aleyhisselâm.

hatem-ür rüsül / hâtem-ür rüsül

  • Peygamberlerin sonuncusu, son resul, Hazret-i Muhammed (A.S.M.)

hatemü'l-enbiya / hâtemü'l-enbiyâ

  • Peygamberlerin sonuncusu: Hz. Muhammed (s.a.v.).
  • Peygamberlerin sonuncusu olan Hz. Muhammed (a.s.m.).

hatice-i kübra / hatîce-i kübra

  • Peygamberimizin (A.S.M.) ilk zevcesi ve mü'minlerin annesi. Yirmidört sene bütün varlığıyla ve mülküyle Peygamber Efendimize hizmet etmiş ve Ona ilk olarak iman etmiştir. (Radıyallahu Anha)

hatme-i ahmediye

  • Peygamberimizin (a.s.m.) geniş halk kitleleriyle beraber belirli dua ve zikirleri yapıp bitirdiği oturum veya zikir halkası.

hazret-i peygamber

  • Peygamber efendimiz Hz.Muhammed (a.s.m.).

hazret-i risalet

  • Peygamberimiz Hz. Muhammed (a.s.m.).
  • Peygamberimiz Hz. Muhammed'in (A.S.M.) bir ismi.

hazret-i sipeh-salar-ı enbiya / hazret-i sipeh-sâlâr-ı enbiyâ

  • Peygamberlerin en büyüğü, önderi olan Hz. Muhammed.

helikopter

  • Pervanesi tepesinde bulunan ve olduğu yerde durabilen, dikine kalkış ve iniş yapabilen bir uçak. (Fransızca)

hicab / hicâb / حِجَابْ

  • Perde, utanma.
  • Perde.

hicret-i nebeviye

  • Peygamberimiz Hz. Muhammed'in (A.S.M.) Mekke'den 622 yılında Medine'ye hicret etmesi.

hicret-i seniyye-hicret-i nebeviyye

  • Peygamberimizin Mekke'den Medine'ye göçü.

hicri kameri takvim / hicrî kamerî takvim

  • Peygamber efendimizin Medîne'ye hicret ettiği senenin Muharrem ayının birinci gününü başlangıç olarak alan ve gökteki ayın, dünyâ etrâfında on iki defâ dönmesiyle bir yılı tamamlayan takvim.

hicri tarih / hicrî tarih

  • Peygamberimiz Hz. Muhammed'in (A.S.M.) Mekkeden Medine'ye hicret ettiği günü başlangıç olarak alan tarih. Milâdi ve Rumi tarihler gibi oniki ay esasına dayanan hicri sene, Muharrem adı verilen ayla başlar, zilhicce ile sona erer. Oniki ayın adları şunlardır: Muharrem, safer, rebiül-evvel, rebiül-âhi

hikmet-i risalet

  • Peygamberliğin hikmeti.

hil'at-i risalet

  • Peygamberlik elbisesi.

hilafet-i nübüvvet / hilâfet-i nübüvvet

  • Peygamberimizden sonra devam eden peygamberlik varisliği, vekilliği; tebliğ görevi.

hilye-i nebeviye

  • Peygamberimizin (a.s.m.) sûret ve görünüşü.

hilye-i seadet / hilye-i seâdet

  • Peygamber efendimizin sallallahü aleyhi ve sellem görünüşü veya O'nun görünen bütün uzuvlarının şeklini, sıfatlarını, isimlerini ve güzel huylarını anlatan yazılar. Süslü levhalar üzerine yazılan bu yazılara Hilye-i şerîf de denir.

hilye-i şerif

  • Peygamberimiz Hz. Muhammed'in (A.S.M.) mübarek vasıflarını anlatan manzum veya nesir halindeki yazı.

himmet-i peygamber

  • Peygamberimizin himmeti, yardımı.

hımye

  • Perhiz.

himye

  • Perhiz. Yiyecek ve içecekte sıhhat için gösterilen ihtimam ve dikkat.

himyevi / himyevî

  • Perhiz ile alâkalı.

hıra / hırâ

  • Peygamberimize ilk vahyin geldiği mağara, Hira.

hira / hirâ

  • Peygamberimize ilk vahyin geldiği mağara.

hırçın

  • Pek inatçı, titiz.

hırka-i seadet / hırka-i seâdet

  • Peygamber efendimizin sallallahü aleyhi ve sellem, Eshâb-ı kirâmdan (Peygamberimizin arkadaşlarından), Kâ'b bin Züheyr'e, yazdığı güzel kasîdesinden dolayı hediye ettiği bu hırka, İstanbul'da Topkapı Sarayı Müzesi Hırka-i Seâdet dâiresinde diğer kutsal emânetlerle birlikte muhâfaza edilmektedir.

hırka-i şerif / hırka-i şerîf

  • Peygamber efendimizin sallallahü aleyhi ve sellem sağlığında büyük velî Veysel Karânî hazretlerine verilmesini vasiyet ettiği mübârek hırkası. Veysel Karânî'ye hediye edilen bu hırka, İstanbul Fâtih'teki Hırka-i Şerîf Câmii'ndedir.

hoşnudiyet-i peygamberi / hoşnudiyet-i peygamberî

  • Peygamberimizin hoşnut olması.

hüccet-i risalet

  • Peygamberlik delili.

hükm-ü nübüvvet

  • Peygamberlik hükmü.

huluk-i azim / huluk-i azîm

  • Peygamberimiz Hz. Muhammed'in (A.S.M.) mübarek huyları.

hümeyra / hümeyrâ

  • Pembecik.
  • Peygamber efendimizin, hazret-i Âişe vâlidemize verdiği lakab.

hümumet

  • Pek fazla ihtiyarlık, çok yaşlılık.

huneyn

  • Peygamber Efendimizin savaşlarından biri.

hürmet-i nebi / hürmet-i nebî

  • Peygamber Efendimize saygı.

hüseyin

  • Peygamberimizin torunu.

husn

  • Perhizkârlık, iffet.

husuf / husûf

  • Perdelenme, ay tutulması.

husufat / husûfât

  • Perdelenmeler, ay tutulmaları.

husul

  • Peydâ olma. Hasıl olma. Meydana gelmek. Üremek, türemek.

hütke

  • Perde yırtılıp rezil olmak.

huzur-u nebevi / huzur-u nebevî

  • Peygamberin huzuru, yanı.

huzūr-u nebevi / huzūr-u nebevî / حُضُورُ نَبَوِي

  • Peygamberimizin (asm) huzuru.

huzur-u peygamberi / huzur-u peygamberî

  • Peygamber Efendimizin (a.s.m.) hazır bulunduğu mekân.

huzur-u resulullah

  • Peygamberin huzuru, yanı.

huzur-u saadet / huzur-u saâdet

  • Peygamber Efendimizin yüce huzuru.

i'caz-ı ahmediye / i'câz-ı ahmediye

  • Peygamber Efendimizin (a.s.m.) gösterdiği mu'cize.

i'caz-ı nebeviye / i'câz-ı nebeviye

  • Peygamberimize âit mu'cize.

i'tikad / i'tikâd

  • Peygamber efendimizin (sallallahü aleyhi ve sellem), Allahü teâlâ tarafından, bildirdikleri şeylerin hepsine inanma veya inanılacak şeyler.

ibadette bid'at / ibâdette bid'at

  • Peygamber efendimiz ve Eshâbı zamânında bulunmayıp da dîne sonradan katılan reformlar, değişiklikler.

iddia-yı nübüvvet

  • Peygamberlik iddiası.

ifratkar / ifratkâr

  • Pek ileri giden. Haddini aşan. (Farsça)

ihbar-ı nebevi / ihbar-ı nebevî

  • Peygamberimizin haber vermesi.

ihbarat-ı sadıka-i ahmediye / ihbârât-ı sadıka-i ahmediye

  • Peygamber Efendimizin (a.s.m.) dosdoğru haber vermeleri.

ihtimalat-ı kesire / ihtimâlât-ı kesire

  • Pek çok ihtimaller.
  • Pek çok ihtimaller.

ilm-i hadis / ilm-i hadîs

  • Peygamber efendimizin mübârek sözlerini, işlerini ve görüp de mâni olmadığı şeylerden bahseden ilim.

iltifat-ı ahmedi / iltifat-ı ahmedî

  • Peygamber Efendimizin (a.s.m.) iltifatı, ilgi göstermesi, alâkası.

iltifat-ı nebevi / iltifat-ı nebevî

  • Peygamber Efendimizin (a.s.m.) iltifatı.

iman-ı ma'sum / îmân-ı ma'sûm

  • Peygamberlerin aleyhimüsselâm îmânı.

imdad-ı risaletpenahi / imdâd-ı risaletpenâhî

  • Peygamberlik sahibi olan Hz. Muhammed'in (a.s.m.) yardımı, imdadı.

inhidar

  • Perdelenme.

intizam-ı faik / intizam-ı fâik

  • Pek üstün düzenlilik.

iptal-i dava-yı nebi / iptâl-i dâvâ-yı nebî

  • Peygamberin davasını iptal etme, iddiasını çürütme.

irhasat-ı mütenevvia / irhâsât-ı mütenevvia

  • Peygamberimizde (a.s.m.) peygamber olmadan önce görülen çeşitli olağanüstü hâller ve hâdiseler.

irşad-ı nebevi / irşâd-ı nebevi / اِرْشَادِ نَبَوِي

  • Peygamberimizin doğru yolu göstermesi.

irsal-i rusul

  • Peygamberlerin gönderilmesi.

irsal-i rusül / irsâl-i rusül

  • Peygamberlerin gönderilmesi; Cenâb-ı Hakkın insanlara peygamber göndermesi.

irsiyet-i nübüvvet

  • Peygamber varisliği.

işarat-ı hadisiye / işârât-ı hadîsiye

  • Peygamber Efendimizin (a.s.m.) hadîslerinde bulunan işaretler.

işaret-i hadisiye

  • Peygamber Efendimizin (a.s.m.) mübarek sözlerinin işaret ettiği mânâ, vermiş olduğu işaret.

işaret-i nebeviye

  • Peygamber Efendimizin (a.s.m.) haber vermesi, işaret etmesi.

ism-i ahmedi / ism-i ahmedî

  • Peygamber Efendimizin (a.s.m.) bir ismi.

ismail

  • Peygamberlerdendir. İbrahim'in (A.S.) oğludur. Küçükken İbrahim'e (A.S.), oğlunu Allah için kurban etmesi emredildi. Halilullah olan İbrahim, İsmail'i (A.S.) kurban etmek isterken Cenab-ı Hak koç gönderdi. Mu'cize zâhir oldu. Bıçak İsmail'i kesmedi, yerine koç kurban edildi. Resul-i Ekrem'in (A.S.M.

ispat-ı nübüvvet

  • Peygamberliğin ispatı.

istare

  • Perde, zar.

iştiyakaver / iştiyakâver

  • Pek istekli.

ittiba-ı sünnet / ittibâ-ı sünnet

  • Peygamberimizin (a.s.m.) sünnetine uyma.

izar / izâr / ازار

  • Peştemal. (Arapça)

izn-i peygamberi / izn-i peygamberî

  • Peygamberin izni.

jülide / jülîde

  • Perişan, dağınık.

kabe kavseyn / kâbe kavseyn

  • Peygamber efendimizin Mîrac gecesinde bilmediğimiz bir şekilde Allahü teâlâya yakınlığından kinâye olan bir tâbir.

kabıkavseyn

  • Peygamberimizin mîraçta ulaştığı son nokta.

kabr-i seadet / kabr-i seâdet

  • Peygamber efendimizin mübârek kabr-i şerîfleri. Hücre-i seâdet de denir.

kabul-ü nebevi / kabûl-ü nebevî / قبُولُ نَبَوِي

  • Peygamberimizin (asm) kabûl etmesi.

kafile-i enbiya

  • Peygamberlerin oluşturduğu topluluk.

kakül / kâkül / كاكل

  • Perçem. (Farsça)

kemalat-ı ahmediye / kemâlât-ı ahmediye

  • Peygamberimiz Hz. Muhammed'in üstün özellikleri, mükemmellikleri.

kemalat-ı nübüvvet / kemâlât-ı nübüvvet

  • Peygamberliğe âit üstünlükler olup, evliyâlığın çok yüksek makamlarından biri.

kemin

  • Pek küçük, çok ufak. Çok az. (Farsça)

kenz-i i'caz-ı risalet / kenz-i i'câz-ı risalet

  • Peygamberlik mu'cizesinin hazinesi.

keramet-i ahmediye

  • Peygamber Efendimizin (a.s.m.) Allah'ın bir ikramı olarak, kendinde görülen olağanüstü hal ve hareketler.

keşfen / كَشْفاً

  • Perdeli hakîkati görerek.

keşfi / keşfî / كَشْف۪ي

  • Perdeli hakîkati görmeye dayalı.

keşif / كَشِفْ

  • Perdeli hakîkati görme.

kıdad

  • Perâkende olup dağılmak.

kırat-ı şer'i / kırât-ı şer'î

  • Peygamber efendimiz zamânında kullanılan ve hadîs-i şerîflerde ismi geçen bir ağırlık birimi.

kısas-ı enbiya

  • Peygamberlerin kıssaları.

kivare

  • Petek.

kur'an-ı ezher / kur'ân-ı ezher / قُرْآنِ اَزْهَرْ

  • Pek parlak olan Kur'ân.

kureyş

  • Peygamber efendimizin mensub olduğu kabîlenin adı. Peygamber efendimizin on birinci babası olan Kureyş'in (Fihr ibni Mâlik'in) çocukları ve torunları.
  • Peygamberimizin kabilesi.

küşti / küştî

  • Pehlivanlık, güreşme. (Farsça)

küştigir / küştîgir

  • Pehlivan, güreşçi. (Farsça)

küştigiri / küştîgirî

  • Pehlivanlık. (Farsça)

kusva / kusvâ

  • Peygamber efendimizin sallallahü aleyhi ve sellem devesinin adı.

kutahter / kûtahter

  • Pek kısa, çok ufak. (Farsça)

kütüb-ü enbiya

  • Peygamberlere gelen kitaplar.

kütüb-ü sabıka / kütüb-ü sâbıka

  • Peygamberimizden önceki peygamberlere Allah tarafından gönderilmiş kutsal kitaplar.

kütüb-ü siyer

  • Peygamberimizin (a.s.m.) hayatını konu alan kitaplar.

küvar

  • Petek, kovan.

küyy

  • Pencere.

lahlahaniye

  • Pelteklik, kekemelik.

lemha-i basar

  • Pek az bir zaman. Göz açıp kapayıncaya kadar geçen zaman.

lihye-i saadet

  • Peygamber Efendimize ait saç ve sakal.

lıhye-i seadet / lıhye-i seâdet

  • Peygamber efendimizin sakal-ı şerîfleri.

lihye-i şerif

  • Peygamberimiz Hz. Muhammed'e (A.S.M.) âit sakaldan bazıları. Sakal-ı Şerif.

lisan-ı ahmedi / lisan-ı ahmedî

  • Peygamberimiz Hz. Muhammed'in dili.

lisan-ı nübüvvet / lisân-ı nübüvvet / لِسَانِ نُبُوَّتْ

  • Peygamberlik dili.
  • Peygamberlik dili.

lisan-ı risalet

  • Peygamberlik dili.

lüknet

  • Pelteklik, dil tutukluğu, kekeleme.

lütufname-i ekremi / lütufnâme-i ekremî

  • Pek şerefli zâtınızın lûtfettiği şirin mektup.

maarif-i ahmediye

  • Peygamber Efendimiz'in (a.s.m.) öğrettiği ilim, irfan, eğitim ve terbiye.

mahiyet-i nübüvvet

  • Peygamberliğin mahiyeti, niteliği.

mahvetmek

  • Perişan etmek, yok etmek.

makam-ı mahmud / makam-ı mahmûd / مَقَامِ مَحْمُودْ

  • Peygamberimizin kavuşacağı, Allah tarafından vaad edilen yüksek makam.
  • Peygamberimizin cennetteki makamı, şefaat makamı.
  • Peygamberimize (asm) va'd edilen en büyük şefâat makamı.

makam-ı mualla-yı nübüvvet / makam-ı muallâ-yı nübüvvet

  • Peygamberliğin yüce makamı.

makam-ı nübüvvet

  • Peygamberlik makamı.

makamat-ı enbiya / makamât-ı enbiya

  • Peygamberlerin makamları.

makamımahmud / makâmımahmûd

  • Peygamberimize verilen yüksek makam.

makber-i saadet / makber-i saâdet

  • Peygamber Efendimizin (a.s.m.) mübarek kabirleri.

makbul-ü nebevi / makbul-ü nebevî

  • Peygamber Efendimizin kabulü.

marifet-i nebi / mârifet-i nebi

  • Peygamberi bilme ve tanıma.

marifetü'n-nebi / mârifetü'n-nebî

  • Peygamberi (a.s.m) bilmek, tanımak.

marzi-i nebevi / marzî-i nebevî

  • Peygamberin (a.s.m.) arzusu, isteği.

masi / masî

  • Pervasız, korkusuz. (Farsça)

masumiyet-i enbiya / mâsumiyet-i enbiya

  • Peygamberlerin masumluğu, günahsızlığı; ismet sıfatına sahip olmaları.

mavera / mâverâ

  • Perde arkası.

mazhar-ı enbiya / mazhar-ı enbiyâ / مَظْهَرِ اَنْبِيَا

  • Peygamberlerin zuhur ettiği, gönderildiği yer.
  • Peygamberlerin (zuhur ettiği) çıktığı yer.

meclis-i nebevi / meclis-i nebevî

  • Peygamberimizin (a.s.m.) bulunduğu meclis.

mecmu-u enbiya / mecmû-u enbiyâ

  • Peygamberlerin hepsi.

medar-ı nübüvvet

  • Peygamberliğin sebebi, dayanak noktası.

medine-i münevvere / medîne-i münevvere

  • Peygamber efendimizin sallallahü aleyhi ve sellem Mekke-i mükerremeden hicret ettikten sonra, yerleştiği, ilk İslâm devletini kurduğu ve kabr-i şerîfinin bulunduğu şehir. Hicretten önceki adı Yesrib olup, hicretten sonra Medînet-ür-Resûl (Peygamber şehri) veya Medîne-i münevvere (nurlu şehir) adıyla

medrese-i kudsiye-i ahmediye

  • Peygamberimizin mukaddes medresesi, okulu.

mehasin-i kesire / mehâsin-i kesire

  • Pek çok güzellikler, iyilikler.

mekki / mekkî

  • Peygamber efendimizin Mekke-i mükerremeden, Medîne-i münevvereye hicretinden (göç etmesinden) önce nâzil olan (inen) âyet-i kerîmeler. Âyet-i kerîmelerin Mekkî olmalarında âlimlerin arasında meşhûr olan görüş budur. Bu hususta başka görüşler de vardır.

menba-ı risalet

  • Peygamberlik kaynağı.

menzil-i saadet

  • Peygamberimizin (a.s.m.) mübarek evi, hanesi.

mertebe-i risalet

  • Peygamberlik mertebesi, derecesi.

mesalik-i nübüvvet

  • Peygamberlik misyonunu ispat eden yollar.

mescid-i kıbleteyn

  • Peygamber efendimiz Medîne-i münevverede öğle veya ikindi namazında iken kıblenin Kudüs'ten Kâbe'ye döndürülmesi emrinin geldiği mescid.

mescid-i nebi / mescid-i nebî

  • Peygamber efendimizin, hicretten sonra Eshâb-ı kirâm (mübârek arkadaşları) ile birlikte Medîne-i münevverede inşâ ettiği mescid, câmi. Mescid-i Resûl, Mescid-i Saâdet ve Mescid-i Şerîf de denilmektedir.

mesele-yi aliye-i zatiye / mesele-yi âliye-i zâtiye

  • Peygamber Efendimizin yüce zâtıyla ilgili mesele.

meşreb-i nurani-i peygamberi / meşreb-i nurânî-i peygamberi

  • Peygamberin nurlu yolu.

mevlid gecesi

  • Peygamberimiz Muhammed Mustafâ sallallahü aleyhi ve sellemin doğduğu Rebî'ul-evvel ayının on birinci ve on ikinci günleri arasındaki gece.

mevlid-i nebevi / mevlid-i nebevî

  • Peygamberimizin (a.s.m.) doğumunu anlatan manzum eser.

mevlid-i nebeviye

  • Peygamberimizin (a.s.m.) doğumunu.

mi'rac / mi'râc / مِعْرَا جْ

  • Peygamberimizin (a.s.m.) Allah'ın huzuruna yükseldiği ve bütün kâinat âlemlerini gezdiği yolculuk.
  • Peygamberimizin (asm) Cenab-ı Hakk'ın huzuruna cismen ve ruhen yükselmesi.

mi'raciye / mi'râciye / مِعْرَاجِيَه

  • Peygamberimizin (asm) miracından bahseden eser.

miczam

  • Pek keskin kılıç.

mihmandar-ı nebevi / mihmandâr-ı nebevî

  • Peygamber Efendimizi (a.s.m.), evine misafir eden, Ebu Eyyûb el-Ensariye verilen ünvan.

minfeha

  • Peynir mayası.

minhacü's-sünnet / minhâcü's-sünnet

  • Peygamberimizin sünnetine uyma metodu, sünnetin yolu.

mirac / mirâc / mîrâc

  • Peygamberimizin (a.s.m.) Allah'ın huzuruna yükselişi ve bütün kâinat âlemlerini gezdiği yolculuk.
  • Peygamberimizin semaya çıkma mucizesi.
  • Peygamberimizin (A.S.M.) Allah'ın huzuruna yükselmesin.

miraç

  • Peygamberimizin (a.s.m.) Allah'ın huzuruna yükseldiği ve bütün kâinat âlemlerini gezdiği yolculuk.

mirac-ı ahmedi / mirac-ı ahmedî

  • Peygamberimizin (a.s.m.) Allah'ın huzuruna yükselişi ve bütün mânevî âlemleri gezdiği yolculuk.

mirac-ı ahmediye

  • Peygamberimizin (a.s.m.) Allah'ın huzuruna yükselişi ve bütün kâinat âlemlerini gezdiği yolculuk.

mirac-ı azam / mirac-ı azâm

  • Peygamberimizin (a.s.m.) Allah'ın huzuruna yükselişi ve bütün kâinat âlemlerini gezdiği büyük yolculuk.

mirac-ı azim / mirac-ı azîm

  • Peygamberimizin (a.s.m.) Allah'ın huzuruna yükselişi ve bütün kâinat âlemlerini gezdiği büyük yolculuk.

mirac-ı keramet

  • Peygamber Efendimizin (a.s.m.) veliliğinin kerâmeti olan mirca.

mirac-ı nebevi / mirac-ı nebevî

  • Peygamberimizin (a.s.m.) Allah'ın huzuruna yükseldiği ve bütün kâinat âlemlerini gezdiği yolculuk.

mirac-ı nebeviye

  • Peygamberimizin (a.s.m.) Allah'ın huzuruna yükselişi ve bütün kâinat âlemlerini gezdiği yolculuk.

mirac-ı nebi / mîrac-ı nebî

  • Peygamberimizin mirac mucizesi.

mirkatü's-sünnet

  • Peygamberimizin (a.s.m.) sünnetine uymanın dereceleri, basamakları; On Birinci Lem'a.

misbah-ı nübüvvet / misbâh-ı nübüvvet

  • Peygamberlik lambası, ışığı, kandili.

mişvar-ı ahmediye

  • Peygamberimizin (a.s.m.) sünneti; tarzı, gidişatı.

mu'accel

  • Peşin olarak verilen. Acele ödenen şey.

mu'cizat mecmuası / mu'cizât mecmuası

  • Peygamber Efendimizin (a.s.m.) gösterdiği mu'cizelerin anlatıldığı kitap; On Dokuzuncu Mektup ve Kur'ân'ın mu'cize olduğunu ispat eden Yirmi Beşinci Söz.

mu'cizat-ı ahmediye / mu'cizât-ı ahmediye

  • Peygamber Efendimizin (a.s.m) gösterdiği mu'cizeleri anlatan, Mektubat'ta yer alan On Dokuzuncu Mektup.

mu'cizat-ı enbiya / mu'cizât-ı enbiya

  • Peygamberlerin gösterdikleri mu'cizeler.

mu'cizat-ı mahsusa

  • Peygamber Efendimizin (a.s.m.) hergangi bir şeyle ilgili gösterdiği mu'cizeler, kendisine mahsus mu'cizeler.

mu'cizat-ı nebeviye / mu'cizât-ı nebeviye

  • Peygamberimizin mu'cizeleri.

mu'cize

  • Peygamberlerden aleyhimüsselâm peygamberliklerine delil olarak Allahü teâlânın izniyle meydana gelen hârikulâde (olağanüstü) haller.

mu'cize-i gaybiye-i nebeviye

  • Peygamberimizin (a.s.m.) gayba ve geleceğe ait mu'cizesi.

mu'cize-i kübra-i muhammedi / mu'cize-i kübrâ-i muhammedî

  • Pemgamberimiz Hz. Muhammed'in (a.s.m.) büyük mu'cizesi.

mu'cize-i kübra-yı ahmediye / mu'cize-i kübrâ-yı ahmediye

  • Peygamberimiz Hz. Muhammed'in (a.s.m.) büyük mu'cizesi.

mu'cize-i maiye / mu'cize-i mâiye

  • Peygamber Efendimizin (a.s.m.) su ile ilgili mu'cizesi.

mu'cize-i nebeviye

  • Peygamberimize ait mu'cize.

mu'cize-i nübüvvet

  • Peygamberlik mu'cizesi.

mu'cize-i peygamberi / mu'cize-i peygamberî

  • Peygamber Efendimizin mu'cizesi.

mu'cize-i peygamberiye

  • Peygambere ait mu'cize.

mu'cize-i risalet

  • Peygamberlik mu'cizesi.

mu'cize-i taamiye

  • Peygamberimizin (a.s.m.) yiyecekle ilgili mu'cizesi.

mu'terr

  • Pek fakir olduğu hâlde dilenmeyip lisân-ı hâl ile durumunu anlatan kimse.

muaccel

  • Peşin.

muazzam

  • Pek büyük.

mucizat-ı ahmediye / mucizât-ı ahmediye

  • Peygamber Efendimizin (a.s.m.) gösterdiği mu'cizeler On Dokuzuncu Mektup.

müellefe-i kulüb

  • Peygamberimiz zamanında kalpleri İslâm'a ısındırılmak için iltifat görmüş olanlar.

müftera hadis / müfterâ hadîs

  • Peygamberlik iddiâsında bulunan Müseylemet-ül-Kezzâb'ın ve ondan sonra gelen münâfıkların (kalbi ile inanmayıp, sözleriyle inandık diyenlerin), zındıkların (kâfirlerin), müslüman görünen dinsizlerin uydurma sözleri.

mugatti / mugattî

  • Perdelenmiş, örtülmüş. Üstü örtülü.

muhabbet-i ahmediye

  • Peygamber Efendimize (a.s.m.) duyulan sevgi.

muhabbet-i ehl-i beyt

  • Peygamberimizin ailesine mensup ve soyundan olanlara duyulan sevgi.

muhabbet-i nebevi / muhabbet-i nebevî

  • Peygamber (a.s.m.) sevgisi.

muhabbet-i nebeviye

  • Peygamber sevgisi.

muhabbet-i resulillah / muhabbet-i resûlillâh

  • Peygamber efendimizin sevgisi.

muhacceb

  • Perdelenmiş, tecrid edilmiş. Perde ile ayrılmış.

muhammed

  • Pek çok tekrar tekrar övülmüş, medhedilmiş meâlinde bir isim olup ilk olarak Peygamberimize (A.S.M.) verilmiştir.
  • Peygamberimiz aleyhissalâtü vesselâmın "medhedilen" mânâsındaki ismi.

muhammediye

  • Peygamberimizle ilgili.

muhammedü'n-nebi / muhammedü'n-nebî

  • Peygamberimiz Hz. Muhammed (a.s.m.).

muhbir-i sadık / muhbir-i sâdık

  • Peygamberimiz Hz. Muhammed'in (A.S.M.) bir ismi. Diğer Peygamberlere de denebilir. Çünkü hepsi sâdık, sağlam, doğru haberleri insanlara ulaştırmışlar, kendilerine bildirilenleri aynen bildirmişler, insanları doğruluğa, felâha, hakka, hakikata, imana dâvet etmişlerdir.

mühr-i nübüvvet

  • Peygamberlik mührü; Peygamber efendimizin mübârek sırtı ortasında, sol küreğine yakın kalbi hizâsında bulunan nübüvvet mührü. Gümüş teninde, letâfet vardı, İrice Mühr-i nübüvvet vardı. Sırtında idi, Mühr-i nübüvvet, Sağ tarafına yakındı elbet. Bildirdi bize edenler ta'rîf, Bir büyük ben idi, mühr-i

mühr-ü nübüvvet

  • Peygamberlik mühürü. Peygamberimiz Hz. Muhammedin (A.S.M.) iki omuzu arasındaki (sırtındaki) peygamberlik işareti.

mühtecin

  • Pek küçük yaşta iken evlendirilerek kocaya verilmiş olan kız.

muhtemi / muhtemî

  • Perhiz yapan. İhtima eden.

mükafat-ı acil / mükâfât-ı âcil

  • Peşin mükâfat.

mükafat-ı acile / mükâfât-ı âcile

  • Peşin mükâfat.

mükafat-ı muaccele / mükâfât-ı muaccele

  • Peşin ödenen ödül.

mukanna / مقنع

  • Peçeli. (Arapça)

mukanna'

  • Peçeli.

münacat-ı ahmediye / münâcât-ı ahmediye

  • Peygamberimizin duası.

münacat-ı nebeviye / münâcât-ı nebeviye

  • Peygamberimizin (a.s.m.) Cenâb-ı Allah'a duası.

münacat-ı peygamberi / münâcât-ı peygamberî

  • Peygam-berimizin münâcâtı, duası.

mürşid-i nebi / mürşid-i nebî

  • Peygamber olan mürşid, yol gösterici.

mürtaz

  • Perhizkâr.

musaraa

  • Pehlivanlık. Güreşmek. Güreşe tutuşmak.

müseylime

  • Peygamberlik dâvâ eden yalancının adı.

müsned hadis / müsned hadîs

  • Peygamber efendimize isnâd eden sahâbînin ismi bildirilen hadîs-i şerîfler.

mustafa

  • Peygamberimizin "arınmış, seçilmiş" mânâsında bir ismi.

müteberkı'

  • Peçelenen, maskelenen.

müteselsil / مُتَسَلْسِلْ

  • Peş peşe.

müteselsilen / مُتَسَلْسِلاً

  • Peş peşe.

muvacehe-i seadet / muvâcehe-i seâdet

  • Peygamber efendimizin sallallahü aleyhi ve sellem mübârek kabrinin bulunduğu Hücre-i Seâdetin (odanın) kıble tarafında ziyâret sırasında önünde durulan duvar.

müzmahil

  • Perişan olmuş, dağılmış.
  • Perişan olmuş, dağılmış.

na't-ı şerif / na't-ı şerîf

  • Peygamberleri ve din büyüklerini öven şiirler. Daha çok Peygamber efendimiz Muhammed aleyhisselâm için söylenir.

naat

  • Peygamberimizi övmek için yazılan şiir.

nakden / نقدا

  • Peşin olarak. (Arapça)

nakş-i kadem-i nebi / nakş-i kadem-i nebî

  • Peygamber efendimizin sallallahü aleyhi ve sellem mübârek ayaklarının taş üzerindeki izi.

name-i seadet / nâme-i seâdet

  • Peygamber efendimizin mektubu şerîfi.

namus-ı ekber / nâmus-ı ekber

  • Peygamber efendimize vahy getiren ve dört büyük melekten biri olan Cebrâil aleyhisselâm, Cibril.

nazar-ı ahmedi / nazar-ı ahmedî

  • Peygamberimiz Hz. Muhammed'in bakışı.

nazar-ı nübüvvet / نَظَرِ نُبُوَّتْ

  • Peygamberlik bakışı.
  • Peygamberlik bakışı.

nazar-ı peygamber

  • Peygamberin bakışı.

nebevi / nebevî

  • Peygamberle ilgili.

nebi / nebî / نبى

  • Peygamber, elçi.
  • Peygamber, kendisinden önce gelmiş olan resulün şeriatı üzerine amel eden Peygamber.
  • Peygamber.
  • Peygamber. (Arapça)

nebiyy-i peygamber

  • Peygamberin Peygamberi, Hz. İbrahim.

nefis

  • Pek beğenilen, pek güzel, pek iyi.

nefti / neftî / نفتى

  • Petrol yeşili. (Farsça)

neriman

  • Pehlivan, yiğit, kahraman. (Farsça)

nev-i cami / nev-i câmi

  • Pek çok özelliği üzerinde barındıran bir tür.

nezd-i peygamberi / nezd-i peygamberî

  • Peygamberin yanı, huzuru.

nikab / نقاب

  • Perde.
  • Peçe. (Arapça)

nimgerm

  • Pek sıcak olmayan. Ilık. (Farsça)

nokta-i hilafet / nokta-i hilâfet

  • Peygamberimizin (a.s.m.) vekili olarak Müslümanların din ve dünya işlerinin tedbirini gören genel başkanlık noktası.

nokta-i nübüvvet

  • Peygamberlik noktası, konusu.

nübüvvet / نبوت / نُبُوَّتْ

  • Peygamberlik, elçilik.
  • Peygamberlik.
  • Peygamberlik; insanları Allahü teâlânın beğendiği yola kavuşturmak, onlara doğru yolu göstermek için Allahü teâlâ tarafından seçilmiş kimselere verilen peygamberlik vazîfesi.
  • Peygamberlik.
  • Peygamberlik. (Arapça)
  • Peygamberlik.

nübüvvet da'va etmek

  • Peygamber olduğunu bildirip doğruluğunu isbat için deliller göstermek, peygamberliğini ileri sürmek.

nübüvvet-penah

  • Peygamber, nebi. Nübüvvet kendisine istinad eden zât.

nübüvvetdarane / nübüvvetdârâne

  • Peygamberlik şeklinde.

nübüvvetkarane / nübüvvetkârâne

  • Peygamber gibi.
  • Peygamberce.

nübüvvettarane / nübüvvettârâne

  • Peygamberlik şeklinde, peygambere yakışır bir şekilde.

nur-ı nübüvvet / nûr-ı nübüvvet

  • Peygamberlik nûru.

nur-ı paki muhammedi / nûr-ı pâki muhammedî

  • Peygamber efendimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) temiz, mübârek nûru.

nur-u ahmedi / nur-u ahmedî

  • Peygamberimizin (a.s.m.) nuru.

nur-u azam-ı nübüvvet / nur-u âzam-ı nübüvvet

  • Peygamberliğin en büyük nuru.

nur-u muhammed

  • Peygamberimiz Hz. Muhammed'in (a.s.m.) nuru.

nur-u nübüvvet

  • Peygamberlik nuru.

nur-u risalet

  • Peygamberlik nuru.

on iki imam / on iki imâm

  • Peygamber efendimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) Ehl-i beytinden (akrabâsından) olup, tasavvufun vilâyet yolunda en yüksek derecelere ulaşmış olan on iki büyük zât. Bunların hepsine birden Eimme-i İsnâ aşere de denir.

on üç asr-ı beşer

  • Peygamber Efendimizden sonra insanlığın yaşadığı on üç asır, on üç yüzyıl.

ordu-yu mübla / ordu-yu müblâ

  • Perişan edilmiş, dağıtılmış ordu.

osman

  • Peygamberimiz Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm'ın en yakın sahabelerinden, Aşere-i Mübeşşere'den ve İslâmiyet için en çok fedakârlık gösterenlerdendir. Hz. Talha ve Zübeyr'den evvel imana geldi, iman edenlerin beşincisi oldu. Resül-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ın üçüncü halifesi ve damadıd

pazen

  • Pezevenk. (Farsça)

pehlevan

  • Pehlivan. Yiğit. Kahraman. Güreşçi. (Farsça)

pehlevani / pehlevanî

  • Pehlivanlık, güreşçilik, yiğitlik, kahramanlık. (Farsça)

pence / پنجه

  • Pençe. (Farsça)

pençe / پنجه

  • Pençe. (Farsça)

pençezen

  • Pençe vuran, düşman. (Farsça)

penir / penîr / پنير

  • Peynir. (Farsça)
  • Peynir. (Farsça)

perdeberdar

  • Perde kaldırıcı. Perde açıcı. (Farsça)

perdedar / perdedâr

  • Perdeci, perdeleyen.
  • Perdeci; gizleyen, örten.
  • Perdeci, kapıcı, odacı. Bir şeyin görünmesine ve bilinmesine mâni ve perde olan. (Farsça)

perdeder

  • Perde yırtan. Utanmaz, hayâsız. (Farsça)

perdekar / perdekâr

  • Perdeli. Perde ile örtülü yer. (Farsça)

perdekeş

  • Perde çekici, örtücü. Engel, mâni. (Farsça)

perestiş

  • Pek çok sevmek. Bendelik etmek. İbâdet etmek. (Farsça)

pergal / pergâl / پرگال

  • Pergel. (Farsça)
  • Pergel. (Farsça)

pergar / pergâr / پرگار

  • Pergel. Dâire çizmeğe mahsus âlet. (Farsça)
  • Pergel, daire çizmeye yarayan âlet.
  • Pergel.
  • Pergel. (Farsça)

pergarvar / pergârvâr

  • Pergel gibi. (Farsça)

perhizkar / perhizkâr

  • Perhiz eden, nefsini tutan. Zararlı şeylerden, günahlardan sakınan.

perhun

  • Pergelle çizilmiş çember, dâire, halka. (Farsça)

peri peyker

  • Peri yüzlü güzel.

peri-çihre

  • Peri yüzlü, güzel yüzlü. (Farsça)

peri-ru

  • Peri gibi güzel yüzlü. (Farsça)

periçihre / perîçihre / پری چهره

  • Peri kadar güzel yüzlü. (Farsça)

perihan / پری خان

  • Peri padişahı. (Farsça)

peripeyker / perîpeyker / پری پيكر

  • Peri kadar güzel yüzlü. (Farsça)

perişaniyet

  • Perişanlık.

periveş / perîveş / پری وش

  • Peri gibi güzel. (Farsça)

pervane-misal / pervâne-misâl

  • Pervâne gibi, pervâneye benzer.

pervaneveş / pervâneveş / پروانه وش

  • Pervane gibi. (Farsça)

pes-i perde

  • Perde arkası.

peşinat / peşinât

  • Peşin verilen paralar. (Farsça)

pesperde

  • Perde arkası, gizli iş. (Farsça)

peştemal / پشتمال

  • Peştemal, hamam havlusu. (Farsça)

pestpaye

  • Pespaye, alçak.

peyamber / پيامبر

  • Peygamber. (Farsça)

peyapey

  • Peyderpey, kısım kısım.

peyderpey / پى در پى

  • Peşpeşe, ardy sıra. (Farsça)

peygamberan / peygamberân

  • Peygamberler.

pir-i fani / pir-i fanî / pîr-i fânî

  • Pek yaşlı, zayıf adam. Dünyayı terketmiş ihtiyar.
  • Pek yaşlı ve zayıf adam, dünyayı terk etmiş ihtiyar.

piş-müzd

  • Pey, pey akçesi. Satılık bir şeye talip olan kimsenin, sonradan caymayacağını temin makamında olmak üzere satıcıya peşin verdiği bir miktar para. (Farsça)

pişgir / pîşgîr / پيشگير

  • Peşkir. (Farsça)

pişin / pîşîn / پيشين

  • Peşin. (Farsça)

pürcemal / pürcemâl

  • Pek güzel.

pürrahm

  • Pek merhametli.

püştmal

  • Peştemal. (Farsça)

rauf / raûf

  • Pek esirgeyici, çok acıyıcı Allah'ın isimlerinden.

ravza-i mutahhara

  • Peygamber Efendimizin (a.s.m.) kabri ile minberi arasındaki şerefli alan, Peygamber Mescidinin inşa edildiği ilk saha.

ravza-i şerife

  • Peygamber Efendimizin (a.s.m.) kabri ile minberi arasındaki şerefli alan.

ravzaimutahhara

  • Peygamberimizin pak ve mübarek kabri.

rebun

  • Pey akçesi, pey olarak verilen para.

refref

  • Peygamberimizi Mîraçta en yüksek makama götüren binek.

resul / resûl

  • Peygamber, elçi.

resul-i ekrem / resûl-i ekrem

  • Peygamberlerin en üstünü, en kıymetlisi olan Muhammed aleyhisselâm.

resül-ür rahmet

  • Peygamberimize (A.S.M.) verilen bir isim. Çünkü bütün âlemlere rahmet olarak gönderilmiştir. Rahmeten lil-âlemîn'dir.

revatib sünnetler / revâtib sünnetler

  • Peygamber efendimizin beş vakit namazın farzından önce veya sonra devamlı kıldığı müekked sünnetler.

revzen / روزن

  • Pencere. (Farsça)

risalet / risâlet / رِسَالَتْ

  • Peygamberlik.
  • Peygamberlik, resûllük.Fahr-i âlem girdi çün kırk yaşına Kondu pes, risâlet tâcı başına.
  • Peygamberlik.

risalet ve't-tenzil

  • Peygamberlik ve Cenâb-ı Allah'ın peygamberlere vahiy yoluyla kitaplar indirmesi.

risalet-i ahmediye / risâlet-i ahmediye

  • Peygamberimiz Hz. Muhammed'in peygamberliği.

risaletpenah

  • Peygamberimiz.

risaletpenahi

  • Peygamberlik kendisinde noktalanan Peygamberimiz.

rivayat-ı ehadisiye / rivâyât-ı ehâdisiye

  • Peygamberimizden rivâyet edilen hadisler.

rivayat-ı hadisiye / rivâyât-ı hadîsiye

  • Peygamberimizden rivâyet edilen hadisler.

rivayat-ı sahiha / rivâyât-ı sahiha

  • Peygamber Efendimize (a.s.m.) ait olduğu kesin olarak bilinen hadisler.

rivayet / rivâyet

  • Peygamberimizden duyulan ve görülen şeylerin nakledilmesi.

rovelver

  • Peşpeşe altı mermi atabilen bir tür tabanca, altıpatlar.

rudha

  • Perde, setre.

ruh-u muhammedi / ruh-u muhammedî

  • Peygamberimiz Hz. Muhammed'in aziz ve pâk ruhu.

ruhaniyet-i peygamberi / ruhaniyet-i peygamberî

  • Peygamberin ruhânî, mânevî varlığı.

rütbe-i risalet

  • Peygamberlik rütbesi.

rütte

  • Pelteklik, kekemelik.

sa'saa

  • Perakende etmek, dağıtmak.

saadet-i acil / saadet-i âcil

  • Peşin mutluluk.

saadet-i acile / saadet-i âcile

  • Peşin mutluluk, dünya mutluluğu.

sadıkıyet-i muhammediye

  • Peygamber Efendimizin (a.s.m.) doğruluğu.

sadr-ı evvel

  • Peygamber efendimiz ve arkadaşlarının (sahâbe-i kirâmın) ve onları gören müslümanların (Tâbiînin) yaşadığı asır.

safiyullah

  • Peygamberimiz Hz. Muhammed'in (A.S.M.) bir ismidir. Bütün mahlukatta efdal ve Cenab-ı Hakk'ın ihsanı ile onlardan seçilip çıkarılmış tertemiz mânâsına Safiyullâh denilmiştir. Hz. Adem'in de (A.S.) bir ismidir.

safiyy

  • Peygamberimizin sallallahü aleyhi ve sellem ganîmet taksîminden önce kılıç, zırh ve at gibi seçip aldığı bâzı şeyler.

sahabe / sahâbe / صَحَابَه

  • Peygamber efendimizi sallallahü aleyhi ve sellem sağlığında bir an gören, eğer âmâ ise (gözü görmüyorsa), bir an konuşan, îmân etmiş büyük-küçük mü'minlerin birkaç tânesine veya daha fazlasına verilen isim. Sâhib kelimesinin çokluk şeklidir. Hürmet ve saygı için, "Resûlullah'ın kıymetli ve mübârek a
  • Peygamberimiz (asm)ı müslüman olarak görmekle şereflenen kişi.

sahabe-i güzin / sahabe-i güzîn

  • Peygamberimizi (a.s.m.) dünya gözüyle görüp onun yolundan giden Müslümanlar, seçkin sahabeler.

sahabi / sahâbî

  • Peygamber efendimizi sağlığında ve peygamber iken bir ân gören, eğer âmâ (gözü görmüyor) ise bir ân konuşan büyük ve küçük müslümanlardan bir tânesine verilen isim.
  • Peygamberimizi görerek îman eden hayırlı kimseler.

sahabiye

  • Peygamberimiz Hz. Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmı sağ iken görmüş olan ve mü'mine olarak vefat etmiş bulunan kadın müslüman.

sahib-ül hut / sâhib-ül hut

  • Peygamber Hazret-i Yunus'un (A.S.) bir nâmı.

sahife / sahîfe

  • Peygamberimizden sallallahü aleyhi ve sellem önce gelen peygamberlere gönderilen küçük kitablardan herbiri. Çoğulu suhuftur.

sahra-yı vesia / sahrâ-yı vesîa

  • Pek geniş olan sahra, geniş çöl.

sakal-ı şerif / sakal-ı şerîf

  • Peygamber efendimizin mübârek sakal-ı şerîfi.

şakk-ı sadr

  • Peygamber efendimiz Muhammed aleyhisselâmın mübârek göğsünün yarılması hâdisesi.

şakkıkamer

  • Peygamberimizin ayı iki parçaya ayırması mûcizesi.

salat u selam / salât u selâm

  • Peygamber efendimizin sallallahü aleyhi ve sellem ism-i şerîfleri anılınca, işitilince veya yazılınca söylenen veya yazılan hayır duâlardan ibâret olan sözler yâni sallallahü aleyhi ve sellem, Allahümme salli ve sellim alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âli seyyidinâ Muhammed, Essalâtü ves-selâmü aleyk

salat ü selam / salât ü selâm

  • Peygamberimiz için yapılan dua ve niyaz.

salat ve selam / salât ve selâm

  • Peygamberimiz için yapılan dua ve niyaz.

salat-ü selam / salât-ü selâm

  • Peygamberimiz için yapılan dua.

salavat / salâvât / salavât / صَلَوَاتْ

  • Peygamberimize (a.s.m.) edilen rahmet ve esenlik duaları.
  • Peygamberimiz için edilen dualar.
  • Peygamberimizeasm yapılan duâ.

salavat-ı nuriye / salâvat-ı nuriye

  • Peygamberimiz için yapılan, manevî yönden tüm karanlıkları aydınlatan nurlu rahmet ve esenlik duaları.

salavat-ı şerife / salâvat-ı şerîfe

  • Peygamberimize edilen rahmet ve esenlik duaları.

sallallahü aleyhi ve sellem

  • Peygamber efendimizin ism-i şerîfi anıldığı, işitildiği ve yazıldığında söylenen ve yazılan, Allahü teâlâdan, O'nun dünyâda ve âhirette her türlü iyiliğe ve üstünlüğe kavuşmasını istemekten ibâret olan hayır duâ, hürmet, saygı ve bağlılık ifâdesi. Bu na salât u selâm da denir.

salvele

  • Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselâm'a okunan salavat ve dua.
  • Peygamberimize okunan salavat ve sair dualar.

san'at-ı camia / san'at-ı câmia

  • Pek çok şeyi içinde toplayan, kapsamlı san'at.

sanayi-i kesire / sanayi-i kesîre

  • Pek çok sanayi, pek çeşitli sanayi.

sav'

  • Perâkende etmek, dağıtmak, parça parça yapmak.

şeair-i ahmediye / şeâir-i ahmediye

  • Peygamber Efendimizin (a.s.m.) sembol hükmündeki sünnetleri, prensipleri.

şebeke-i seadet / şebeke-i seâdet

  • Peygamber efendimizin sallallahü aleyhi ve sellem mübârek kabrinin bulunduğu Hücre-i seâdet denilen yerin dış duvarı etrâfında yerden Mescid-i Nebî'nin tavanına kadar yükselen demir parmaklık.

şecere-i risalet

  • Peygamberlik ağacı, Hz. Âdem'den gelen peygamberlik zinciri.

şecere-i tuba-i nübüvvet / şecere-i tûbâ-i nübüvvet

  • Peygamberliğin nurlu ağacı.

sedum

  • Peygamber Lut Aleyhisselâm'ın kavminin şehri.

sefalet / sefâlet / سَفَالَتْ

  • Perişanlık, yoksukluk.
  • Perişanlık, yoksulluk.

sehv-i sarih

  • Pek açık yanlış.

selem

  • Peşin para ödeyip, malı daha sonra almak üzere yapılan bir alış veriş akdi.

selvele

  • Peygamberimize okunan dualar.

sema-i risalet / semâ-i risalet

  • Peygamberlik semâsı, göğü.

sema-yı risalet / semâ-yı risalet

  • Peygamberlik semâsı, göğü.

şems-i nübüvvet / شَمْسِ نُبُوَّتْ

  • Peygamberlik güneşi.
  • Peygamberlik güneşi.

şems-i risalet

  • Peygamberlik güneşi.

şemtit

  • Perakende, dağınık, müteferrik.

sena-i nebeviye / sena-i nebevîye

  • Peygamberin övmesi.

sena-i peygamberi / senâ-i peygamberî

  • Peygamber tarafından yapılan övgüler.

sena-yı nebevi / senâ-yı nebevî

  • Peygambere ait övgü.

seng-i hara

  • Pek sert taş, kaya.

şer-i ahmedi / şer-i ahmedî

  • Pegamberimiz Hz. Muhammed'in getirdiği şeriat; Allah tarafından bildirilen İlâhî emir ve yasaklara dayanan hükümlerin hepsi.

şeriat / şerîat

  • Peygamberlere gelen ilâhî hükümler (emirler ve yasaklar), din. İslâmiyet.

şetet

  • Perişaniyet, dağınıklık, teşettüt.

şette

  • Perâkende olmak, dağılmak.

seyf-i nebevi / seyf-i nebevî

  • Peygamber efendimizin kılıcı.

seyyide

  • Peygamber (A.S.M.) sülâlesinden gelen ve O'nun izinden giden temiz kadın, hanım.

seyyidü'l-enbiya

  • Peygamberlerin Efendisi, Hz. Muhammed.

seyyidül-mürselin / seyyidül-mürselîn

  • Peygamberlerin efendisi.

sıdk-ı enbiya

  • Peygamberliğin doğruluğu.

sıdk-ı muhammed

  • Peygamberimiz Hz. Muhammed'in (a.s.m.) doğruluğu.

sıdk-ı nübüvvet

  • Peygamberliğin doğruluğu.

sıdk-ı nübüvvetine

  • Peygamberliğinin doğruluğuna, sıdkına.

sidre-i münteha

  • Peygamber'in ulaştığı en son makam.

sidretü'l-münteha

  • Peygamber'in ulaştığı en son makam.

şikestezeban / şikestezebân

  • Peltek. (Farsça)

silsile-i enbiya

  • Peygamberler zinciri.

silsile-i nübüvvet

  • Peygamberlik zinciri.

sindiban

  • Pelit ağacı.

sırr-ı al-i aba / sırr-ı âl-i abâ

  • Peygamber Efendimizin (a.s.m.) kendisiyle beraber kızı Hz. Fatıma, damadı Hz. Ali ve torunları Hz. Hasan ile Hz. Hüseyin'in üzerini mübarek abâsıyla örttüğünden bu isimle anılmalarının sırrı.

sırr-ı camiiyet / sırr-ı câmiiyet

  • Pek çok gerçekleri kapsayıcı özellik.

sırr-ı veraset-i nübüvvet / sırr-ı verâset-i nübüvvet / سِرِّ وَرَاثَتِ نُبُوَّتْ

  • Peygamber varisliğinin sırrı, hikmeti, hakikati.
  • Peygamberin bıraktıklarına vâris olma (ilim ehli olma) sırrı.

siyer

  • Peygamberimizin (a.s.m.) hayatını konu alan ilim dalı.

siyer-i enbiya

  • Peygamberlerin (Aleyhimüsselâm) hayatlarından ve onların ahlâkından bahseden kitap.

sohbet-i nebevi / sohbet-i nebevî

  • Peygamberimizin (a.s.m.) sohbeti.

sohbet-i nebeviye

  • Peygamber Efendimizin (a.s.m.) huzuruna gelip ondan ders alma, onunla sohbet etme.

sohbet-i nübüvvet

  • Peygamberimizin (a.s.m.) sohbeti.

şuaat-ı marifetü'n-nebi / şuâât-ı mârifetü'n-nebî

  • Peygamberi tanıma parıltıları, nurları.

suffe

  • Peygamberimizin Mescidine bitişik olarak inşa edilen ve içinde bazı sahabelerin Peygamber Efendimizden Kur'ân ve Hadis ilimlerini öğrendiği ve barındığı yer.
  • Peygamberimizin mescidine bitişik yer, bekâr sahabelerin kaldığı mekân.

suğra

  • Pek küçük, mantıkta küçük önerme.

süha / sühâ

  • Pek küçük görünen bir yıldızın ismi.

suhuf-u enbiya

  • Peygamberlere gelen sahifeler; küçük kitaplar.

sultanu'l-enbiya

  • Peygamberlerin Sultanı Hz. Muhammed.

sum'

  • Pervane denilen kelebek.

şünan

  • Perâkende, dağılmış.

sünen-i seniyye

  • Peygamberimizin söz, fiil ve hareketlerine dayanan yüce prensipler.

sünnet / سنت / سُنَّتْ

  • Peygamberimizin söz, fiil ve hareketlerine dayanan yüce prensipler.
  • Peygamberimizin sözleri ve hâlleri.
  • Peygamberimizin yolu.
  • Peygamberimizin (asm) yolu, hayat tarzı.

sünnet-i gayr-ı müekkede

  • Peygamber'in (A.S.M.) ibadet maksadıyla ara-sıra yapmış olduğu ameldir.

sünnet-i müekkede / سُنَّتِ مُؤَكَّدَه

  • Peygamber efendimizin devamlı yaptıkları, pek az terk ettikleri işler ve ibâdetler. Buna, Sünnet-i hüdâ da denir.
  • Peygamber Efendimizin (a.s.m.) çok az terk edip, çoğu zaman yaptığı ameller.
  • Peygamberin (A.S.M.) devam edip pek az terk buyurmuş olduğu sünnettir.
  • Peygamberimiz (asm)ın pek az terk ettiği sünnetler.

sünnet-i nebeviye

  • Peygamber (a.s.m.) sünneti.

sünnet-i peygamberi / sünnet-i peygamberî

  • Peygamber sünneti, Hz. Muhammed'in sünneti.

sünnet-i seniye / سُنَّتِ سَنِيَه

  • Peygamberimizin söz, fiil ve hareketlerine dayanan yüce prensipler.
  • Peygamberimizin (asm) hayat tarzı.

sünnet-i seniyye

  • Peygamberimizin söz, fiil ve hareketlerine dayanan yüce prensipler.

sünnet-i zevaid / sünnet-i zevâid

  • Peygamber efendimizin, ibâdet olarak değil de, âdet olarak devâmlı yaptığı işler. Bunlara edeb de denir.

sünni / sünnî

  • Peygamber efendimizin ve Eshâbının inandığı gibi inanan ve Ehl-i sünnet âlimlerine tâbi olan müslüman. Ehl-i sünnet vel-cemâat îtikâdında olan kimse.
  • Peygamberimizin izinde giden, sünnete uyan.

suraa

  • Pehlivan ve bahadır kimse.

sütre

  • Perde.
  • Perde, engel.
  • Perde, örtü. Namaz kılarken ön tarafa konulan engel.

şuunat-ı kesireye malik / şuûnât-ı kesireye mâlik

  • Pek çok halleri, özellikleri, etkinlikleri bulunan; pek çok işi yapabilen.

taife-i enbiya

  • Peygamberlerin oluşturduğu topluluk.

taife-i verese-i enbiya

  • Peygamberlerin mirasçıları olan alimler topluluğu.

takaddüs

  • Pek temiz olma.

takriri sünnet / takrîrî sünnet

  • Peygamber efendimizin, görüp de mâni olmadığı şeyler.

tamtame

  • Pelteklik, kekemelik, tutukluk.

tarik-i muhammedi / tarîk-i muhammedî

  • Peygamber yolu, Hz. Muhammed'in (a.s.m.) yolu, sünneti.

tasdik-i enbiya

  • Peygamberleri kabul etme, onları tasdik etme.

tasdik-i nübüvvet

  • Peygamberliğin kabulü, tasdiki.

tavr-ı nebevi / tavr-ı nebevî / طَوْرِ نَبَو۪ي

  • Peygamber Efendimizin (a.s.m.) tavır ve davranışları.
  • Peygamberimizin (asm) tavrı.

te'kid / te'kîd / تأكيد

  • Pekiştirme, sağlamlaştırma. (Arapça)
  • Te'kîd etmek: (Arapça)
  • Pekiştirmek, sağlamlaştırmak. (Arapça)
  • Önceki yazıyı tekrarlamak. (Arapça)

te'sis-i ahkam-ı risalet / te'sîs-i ahkâm-ı risâlet / تَأْس۪يسِ اَحْكَامِ رِسَالَتْ

  • Peygamberimizin getirdiği hükümleri yerleştirme.

te'yid / te'yîd / تأیيد

  • Pekiştirme. (Arapça)
  • Te'yîd edilmek: Pekiştirilmek. (Arapça)
  • Te'yîd etmek: Pekiştirmek. (Arapça)

tebe-i tabiin / tebe-i tâbiîn

  • Peygamber efendimizin Eshâbını gören ve sohbetinde bulunmakla Tâbiîn denen büyükleri görmekle şereflenenler.

tebeddüd

  • Perâkende olmak, dağılmak.

tebliğ / teblîğ

  • Peygamberlerin, Allahü teâlânın emir ve yasaklarını, insanlara eksiksiz ve noksansız olarak bildirmeleri.

tebliğ-i risalet / tebliğ-i risâlet / تَبْلِيغِ رِسَالَتْ

  • Peygamberliğin tebliği, ilânı.
  • Peygamberlik yoluyla dinin ulaştırılması, bildirilmesi.

tebliğ-i şeriat

  • Peygamberlere mahsus beş vasıftan birisi olan, Allah'tan (C.C.) aldıkları emir ve kanunları insanlara aynen bildirmeleri.

tebligat-ı ahmediye / tebligât-ı ahmediye

  • Peygamberimizin dâvâsını tebliğ etme, duyurma.

tebşirat-ı peygamber

  • Peygamber müjdeleri.

tecarüb-ü kesire

  • Pek çok tecrübeler ve deneyimler.

tehacüm / tehâcüm

  • Peşpeşe hücum etme, saldırı.

tehattüm

  • Pek lüzumlu ve vâcib olmak. Vücub derecesinde bulunmak.
  • Pek gerekli olarak.

teheyyüz

  • Perâkende olmak, dağılmak.

tekid-i i'caz-ı nebevi / tekid-i i'câz-ı nebevî

  • Peygamber mu'cizesinin başka birşeyle kuvvetlendirilmesi.

tekit

  • Pekiştirme, kuvvetlendirme.

teres

  • Pezevenk manâsına gelen bir hakaret sözüdür. Hakaret için kullanılır. (Türkçe)
  • Pezevenk.

tesbihat-ı ahmediye

  • Peygamber Efendimizin Allah'ı şanına lâyık derin ifadelerle anması.

tesis-i ahkam-ı risalet / tesis-i ahkâm-ı risalet

  • Peygamberlik makâmının hükümlerinin tesisi, uygulamaya konulması.

teşrif-i nebevi / teşrif-i nebevî

  • Peygamberin gelişi, şereflendirmesi.

tumtuman

  • Peltek.

türbedar-ı nebevi / türbedâr-ı nebevî

  • Peygamberimizin türbesinde nöbet tutan, hizmet eden kişi.

ubudiyet-i muhammediye / ubûdiyet-i muhammediye

  • Peygamber Efendimizin (a.s.m.) Allah'a olan kulluğu.

ücra

  • Pek uçta ve kenarda olan. Uzak. (Bu kelime, Arapça zannedilerek "hücra" yazılması yanlıştır.) (Farsça)

ücret-i muaccel

  • Peşin ücret.

ulülazm

  • Pek büyük zatlar.

ulya / ulyâ

  • Pek yüce.

ürbun

  • Pey akçesi, pey olarak verilen para.

vahşur

  • Peygamber, nebi. (Farsça)

vahy katibi / vahy kâtibi

  • Peygamber efendimize gelen vahyi, O'nun emri ile yazan sahâbîlere verilen isim.

vahy-i semavi / vahy-i semavî / وَحْيِ سَمَاو۪ي

  • Peygamberlere Allah tarafından gönderilen vahiy.

vasiyetname-i peygamberi / vasiyetname-i peygamberî

  • Peygamberimizin (a.s.m.) vasiyetnamesi.

vazife-i nübüvvet

  • Peygamberlik vazifesi.

vazife-i risalet

  • Peygamberlik vazifesi.

vazife-i risalet ve davet / vazife-i risalet ve dâvet

  • Peygamberlik ve davet görevi.

veçh-i saadet

  • Peygamber Efendimizin (a.s.m.) mübarek yüzü.

veda hutbesi / vedâ hutbesi

  • Peygamber efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem hicretin onuncu senesinde yaptığı Vedâ haccı sırasında îrâd buyurduğu (okuduğu) hutbe.

vefat-ı nebevi / vefat-ı nebevî

  • Peygamberimizin vefatı.

veladet-i ahmediye / velâdet-i ahmediye / وَلَادَتِ اَحْمَدِيَه

  • Peygamberimiz Hz. Muhammed'in doğuşu.
  • Peygamberimiz'in (asm) doğumu.

veladet-i nebevi / velâdet-i nebevî

  • Peygamber Efendimizin (a.s.m.) doğuşu, dünyaya gelişi.

veladet-i peygamberiye / velâdet-i peygamberiye

  • Peygamberimizin doğuşu, dünyaya gelişi.

velayet-i ahmediye / velâyet-i ahmediye

  • Peygamber Efendimizin (a.s.m.) velâyeti, veliliği.

velud / velûd

  • Pek verimli.

vera-i perde / verâ-i perde

  • Perde arkası.
  • Perde arkası, perdenin gerisi.

veraset-i ahmediye / verâset-i ahmediye / وَرَاثَتِ اَحْمَدِيَه

  • Peygamberimizin (a.s.m.) risaleti yani, Allah'ın insanlara elçiliği yönüne varis olma özelliği.
  • Peygamberimizin (asm) mîrâsına vâris olma (ilim ehli olma).

veraset-i nebevi / verâset-i nebevî

  • Peygamberimize (a.s.m.) vâris olma.

veraset-i nebeviye / verâset-i nebeviye / وَرَاثَتِ نَبَوِيَه

  • Peygamber varisliği.
  • Peygamberimizin mîrâsına vâris olma (sünnete ciddî uyarak ilim ehli olma).

veraset-i nübüvvet / verâset-i nübüvvet / وَرَاثَتِ نُبُوَّتْ

  • Peygamber varisliği.
  • Peygamberliğin mîrâsına vâris olma (ilim ehli olma).

verese-i enbiya / verese-i enbiyâ / وَرَثَۀِ اَنْبِيَا

  • Peygamberlerin mirasçıları.
  • Peygamberlerin vârisleri (âlimler).

verese-i nübüvvet / وَرَثَۀِ نُبُوَّتْ

  • Peygamberliğin mîrâsına vâris olanlar (ilim ehli olanlar).

vezaif-i nübüvvet / vezâif-i nübüvvet

  • Peygamberlik görevleri.

vilayet-i muhammediyye / vilâyet-i muhammediyye

  • Peygamber efendimizin kendine mahsûs vilâyetle birlikte bütün peygamberlerin vilâyetlerini (evliyâlık derecelerini) kendisinde toplamış olması. Vilâyet-i Mustafaviyye de denilir.

vücud-u nübüvvet

  • Peygamberliğin varlığı.

vücuh-u kesire / vücûh-u kesîre

  • Pekçok vecihler, yönler.
  • Pek çok yönler; çok yönlülük.

yevm-ül hamis

  • Perşembe günü. Beşinci gün.

zalum / zalûm

  • Pek zâlim.

zat-ı ahmedi / zât-ı ahmedî

  • Peygamberimiz Hz. Muhammed'in zâtı, kişiliği.

zat-ı muhammed / zât-ı muhammed

  • Peygamberimiz Hz. Muhammed'in (a.s.m.) zâtı, şahsiyeti.

zat-ı muhammedi / zât-ı muhammedî

  • Peygamberimiz Hz. Muhammed'in zâtı, şahsiyeti.

zat-ı muhammediye / zât-ı muhammediye

  • Peygamberimiz Hz. Muhammed'in zâtı, şahsiyeti.

zat-ı pak-i risalet / zât-ı pâk-i risalet

  • Peygamberimiz, Resul-i Ekrem Efendimizin (a.s.m.) pak ve temiz zâtı.

zat-ı peygamber / zât-ı peygamber

  • Peygamber Efendimizin zâtı, şahsiyeti.

zat-ı peygamberi / zât-ı peygamberî

  • Peygamberlik görevini ifa eden zât; Hz. Peygamber efendimizin (a.s.m.) kendisi.

zehr-bar

  • Pek acı, zehir saçan. (Farsça)

zehrin

  • Pek acı, zehir gibi. (Farsça)

zeman-ı medide

  • Pek uzun zaman.

zevcat-ı tahirat / zevcât-ı tâhirât

  • Peygamber efendimizin iffetli, pâk, muhterem zevceleri. Mü'minlerin anneleri.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın