REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te PARILTI ifadesini içeren 65 kelime bulundu...

azva

  • (Tekili: Zav ve Zû) Parıltılar, ışıklar, aydınlıklar.

barık / bârık

  • Parıltılı.
  • Yıldırım, parıltı.

barik

  • Şimşek. Işık. Şimşekli bulut. Yıldırım parıltısı.

barika / bârika

  • (Çoğulu: Berâik) Üzerine biraz yağ dökülmüş olan süt.
  • (Çoğulu: Bevârık) Parıltı. Parıldayan.

barika-i hakikat / bârika-i hakikat

  • Hakikat parıltısı.
  • Hakikatın parıltısı ve parlaklığı. Hakikat nuru.

barika-i iman

  • İman parıltısı, şimşeği.

berik

  • Yıldırayıcı, çok parlak nesne. (Mübâlağası: Berrak)
  • Parıltı, ışık, ziya.

berk

  • Şimşek, parıltı, kıvılcım.
  • Sert, katı.

berk-i hüsn

  • Güzelliğin parıltısı.

berk-i süyuf

  • Kılıç darbesi, parıltısı.

bevarik

  • (Tekili: Bârika) Şimşek ve yıldırım parıltıları.
  • Parıltılar, gözleri kamaştırıcı olan şeyler.

bevarik-i süyuf / bevârik-i süyuf

  • Kılıçların parıltıları.

cemal-i şuaat / cemâl-i şuaât

  • Parıltıların güzelliği.

dirahş

  • Nur, ziya, parıltı, parlama, ışık. (Farsça)

ebrak

  • Fazlaca parıltılı.
  • Taşlı, kumlu, balçıklı yer.
  • Alaca renkli at.
  • İki renkli lekeli bir şey.

efruz

  • (Efruhten: Tutuşturmak, ziyalandırmak mastarının emir kökü) Şule. Aydınlatıcı. Parıltı. (Farsça)

fer

  • Işık, parıltı, süs.

furag

  • Işık, ziya, parıltı. (Farsça)

füruğ / fürûğ / فروغ

  • Işık. (Arapça)
  • Parıltı. (Arapça)

iltiyah

  • Vücudun güneşten yanması.
  • Susama.
  • Şimşek çakma.
  • Yıldızın parıltısı.

katarat ve lemeat-ı hayat

  • Hayat damlaları ve parıltıları; damlalara ve parıltılara benzeyen mahlûkatın hayatları.

lem'a / لمعه

  • Parıltı. (Arapça)

lema

  • Parıltı.

lemaat

  • Parıltılar.

lemeat / lemeât / لمعات / لَمَعَاتْ

  • (Tekili: Lem'a) Parlayışlar, parıltılar.
  • Parıltılar.
  • Parıltılar.
  • Parıltılar. (Arapça)
  • Parıltılar, Lem'alar isimli eser.

lemeat-ı bekaiye / lemeât-ı bekaiye

  • Sonsuzluğa ait parıltı.

lemeat-ı cemal-i esma / lemeât-ı cemâl-i esmâ

  • İsimlerin güzelliğinin parıltıları.

lemeat-ı cemaliye / lemeât-ı cemâliye

  • Güzellik parıltıları.

lemeat-ı hayatiye / lemeât-ı hayatiye

  • Hayat ile igili parıltılar.

lemeat-ı hikmet / lemeât-ı hikmet

  • Hikmet parıltıları.

lemeat-ı hüsün ve cemal / lemeât-ı hüsün ve cemâl

  • Güzellik parıltıları.

lemeat-ı i'caz / lemeât-ı i'câz

  • Mu'cizelik parıltıları.

lemeat-ı i'caziye / lemeât-ı i'câziye

  • İ'caza dair lem'alar. İ'caz, insanları âciz bırakma, hayrete düşürme parıltıları.
  • Mu'cizelik parıltıları.

lemeat-ı kast / lemeât-ı kast

  • Amaç ve hedefi gösteren parıltılar.

lemeat-ı meşveret / lemeât-ı meşveret

  • Fikir alışverişi yapmanın parıltıları.

lemeat-ı müteferrika / lemeât-ı müteferrika

  • Çeşitli parıltılar.

lemeat-ı rahmet / lemeât-ı rahmet

  • Rahmet parıltıları.

lemeat-ı şems

  • Güneşin parıltıları.

lemeat-ı tevhidiye / lemeât-ı tevhidiye

  • Allah'ın birliğini gösteren parıltılar.

lemehat

  • (Tekili: Lemha) Bir defa göz atmalar.
  • Parıltılar, çakmalar.

lemh

  • Göz atma, bir defa bakış.
  • Parlama, parıltı.

lisan-ün-nar / lisan-ün-nâr

  • Ateşin alevi, ateşin parıltısı.

lümey'a

  • Küçük pırıltı. Küçük ışıkcık. Parıltıcık.
  • Küçük parıltı.

lümeya / lümeyâ

  • Parıltıcık.

melami'

  • (Tekili: Lem'a) Parıltılar. Aydınlıklar.

nüceym

  • Yıldızcık. Küçük parıltısı olan. Küçük yıldız.

nur

  • Aydınlık. Parıltı. Parlaklık. Her çeşit zulmetin zıddı. Işık.
  • Kur'ân-ı Kerim. İman. İslâmiyet. Peygamber.
  • Zulmeti def eden, şule, ışık.

şavk

  • Işık, parıltı.
  • Şevk.
  • Işık, parıltı.
  • Işık, parıltı.

sena

  • Şimşek parıltısı.
  • Ulviyet. Yükseklik.
  • Aydınlık.
  • Bir ot ismi.

sıbah

  • Güzel nesneler, parıltı.

şu'le-i berkıyye

  • Yıldırım ışığı. Şimşek parıltısı.

şu'le-i cevval

  • Daim hareket ederek etrafına ışık saçan parıltı.

şu'le-i hud-u hidayet / şû'le-i hûd-u hidâyet

  • Doğru ve hak yola ulaştıran Hz. Hud'un bir parıltısı.

şua / şuâ

  • Parıltı.

şua-ı hakikat / şuâ-ı hakikat

  • Hakikat ışığı, parıltısı.

şuaat

  • Işıklar, parıltılar, nurlar.

şuaat-ı marifetü'n-nebi / şuâât-ı mârifetü'n-nebî

  • Peygamberi tanıma parıltıları, nurları.

şule-i cevvale

  • Sürekli hareket ederek etrafına ışık saçan parıltı.

şule-i i'caz / şule-i i'câz / şûle-i i'caz

  • Mu'cizelik parıltısı, ışığı.
  • Mu'cizelik parıltısı.

şule-i i'caz-ı kur'ani / şûle-i i'câz-ı kur'ânî

  • Kur'ân'ın mu'cizesinin bir parıltısı.

şule-i keramet / şûle-i keramet

  • Keramet ışığı, parıltısı.

şule-i mahiyet

  • Mahiyete, özelliğe ait parıltı.

şule-i rahmet-i alem / şule-i rahmet-i âlem

  • Kâinatı kuşatan İlâhî rahmetin bir parıltısı.

tab

  • Parıltı. Parlayıcı. (Farsça)
  • Güç. Kuvvet. Takat. (Farsça)
  • Hararet. (Farsça)

tabiş-geh

  • Parıltı yeri. (Farsça)

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın