REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te PAMUK ifadesini içeren 60 kelime bulundu...

agunde

  • Hallaç elinden geçmiş pamuk, atılmış pamuk. (Farsça)

akala

  • Bir çeşit pamuk.

aktan

  • (Tekili: Kutn) Pamuklar.

atlas

  • İpekten yapılmış kumaş. Üstü ipek, altı pamuk kumaş.
  • Düz tüysüz.
  • Büyük harita.
  • Atlas Okyanusu.
  • Üstü ipek altı pamuk kumaş.

bahar

  • Güzellik.
  • Güzel.
  • Papatya.
  • Ölçek.
  • Put, sanem.
  • Atılmış pamuk.
  • Tarçın, karanfil ve karabiber gibi güzel kokulu ve ısıtıcı tohumlar ki, bazı yiyecek ve içeceklere de karıştırılır.
  • Sığır gözü.
  • İyi kokulu bir sarı çiçek.

beylem

  • Rende.
  • Kazma.
  • Açılmamış pamuk kozası.

bezz

  • Keten veya pamuktan mamul dokuma.

birs

  • Pamuk.

bisinoz

  • yun. Pamuk işçilerinde görünen, pamuk tozlarının sebebiyet verdiği bir akciğer hastalığı.

cehre

  • Açıkta ve belli olan şeyler.
  • Pamuk ve ipek sarılan masura.

cevzeka

  • (Çoğulu: Cevzek-Cevâzik) Pamuk kozağı.

destek

  • Bir şeyin yıkılıp devrilmemesi için, o şeye vurulan payanda, dayanak. (Farsça)
  • Küçük el. (Farsça)
  • Yün ve pamuk gibi şeyleri eğirmeye yarıyan âlet. (Farsça)

ferza'

  • Pamuk çekirdeği.

feşga

  • Pamuk parçası.

füvfe

  • (Çoğulu: Füvek) Pamuk.
  • Tırnakta olan beyazlık.
  • Hurma çekirdeği içinde olan beyaz tane. (Hurma ağacı ondan biter).
  • Çekirdek içinde olan yufka kabuk.
  • Şey.

gurze

  • (Çoğulu: Guruz) Pamuklu elbisede kullanılan kaba dikiş.

haftan

  • Eskiden savaşlarda zırh üzerine giyilen bir cins pamuklu elbise.
  • Kaftan.

halice

  • Pamuk eğiren.

hallac

  • Pamuk atan. Pamuğu didik didik eden.

hanire / hanîre

  • (Çoğulu: Hanâyir) Parmak başlarındaki boğum.
  • Kadınların yün ve pamuk attıkları yay.
  • Kirişi olmayan yay.

haşv

  • (Haşiv) (Çoğulu: Ahşâ) Tıb: Vücudun içindeki uzuvlardan her birisi.
  • Minder, yastık gibi şeylerin içini dolduran pamuk, kuru ot.
  • Kırılması ihtimali olan eşyanın arasına konan yumuşak, ot gibi şey.
  • Edb: İbarede lüzumsuz söz bulunması, aynı mânada iki kelimeyi yanyana sö

heftan

  • Zırhın altına giyilen pamuklu elbise.
  • Üstten giyilen kürk biçiminde süslü elbise. Kaftan. (Eskiden ekseriyetle taltif için, büyük kimseler tarafından liyâkat sahiplerine giydirilir veya üstlerine atılırdı.)

helali / helalî

  • Bürüncük ve pamuk karışımından yapılan bir cins yeli bez.
  • Yaldızlı bakırdan vaya tahtadan mahfazası olan eski sistem saat.
  • Helâl ile alâkalı olan.

hırfu'

  • Pamuk.

hüdüb

  • (Çoğulu: Ehdâb) Sarık.
  • Kirpik, müjgân.
  • Havlu, el silmeye mahsus pamuklu bez.
  • Minder kenarında olan püskül.

  • Yün, pamuk vs. kıvırmağa mahsus iğne.

ihram

  • Hac ve umre için giyilen, yün, pamuk ve ketenden yapılan dikişsiz elbise.

kattan

  • Pamuk satan.

kirbas

  • (Çoğulu: Kerâbis) Bez. Kumaş, keten veya pamuk bez.

kuffe

  • (Çoğulu: Kıfâf) Pamuk sepeti.
  • İçine kumaş konan nesne.
  • Yüksek yer.
  • Kurumuş.
  • Çürük ağaç.

kürsüf

  • (Çoğulu: Kerâsif) Pamuk.
  • Evlenmemiş (bâkire) kızların yalnız hayz zamânında, evli veya dul kadınların ise her zaman, edep yerine koydukları ve koku sürdükleri bez veya saf nebâtî pamuk.

kutn / قطن

  • (Çoğulu: Aktân) Pamuk.
  • Pamuk. (Arapça)

mahlece

  • (Çoğulu: Mehâlic) Hallaçların yün ve pamuk attıkları yer.

mahluc

  • (Pamuk gibi) Atılmış, hallaçlanmış.

maktane

  • Pamuk tarlası.

menfuş

  • (Pamuk veya yün gibi) atılmış ve didilmiş. Dağılmış, didik didik edilmiş.

mıhlac

  • Yufka oklavası.
  • Yün ve pamuk atacak âlet, hallaç tokmağı.

mindif

  • Atılmış pamuk.

neddaf

  • Hallâç. Pamuk atan kimse.

nedf

  • Pamuk ditme, pamuk atma.

nedif

  • Atılmış, hallaçlanmış pamuk. Yün.

nedş

  • Her nesneyi eritip sormak.
  • Pamuk atmak.

nefş

  • Açmak.
  • Yapmak.
  • Yün ve pamuk atmak.
  • Davarların, geceleyin yayılıp çobansız otlaması.

pagande

  • Atılmış pamuk. (Farsça)
  • Atılmış pamuktan yapma yumak. (Farsça)

pamukmisal / pamukmisâl

  • Pamuk gibi.

patiska

  • Pamuktan dokunmuş sık ve düzgün bez.

penbe

  • Pamuk. (Farsça)
  • Açık kırmızı renk. (Farsça)
  • Pamuk. (Farsça)
  • Pembe. (Farsça)

penbezar / penbezâr

  • Pamuk tarlası. (Farsça)

penbezen

  • Hallaç. Pamuk atıcı. (Farsça)

sebih

  • Kuş yeleğinin kopup düşeni.
  • Pamuk ve yün atıldıktan sonra dürüp eğirmek için koydukları bez parçası.

sehl

  • (Çoğulu: Sühul) Beyaz pamuk bezinden olan elbise.
  • Nakit, para. nakit akçe.
  • İpliği bir kat bükmek.
  • Ezmek.
  • Dövmek.

şiyat

  • Yanmış yün ve pamuk kokusu.

teftik

  • (Fetk. den) Yün, pamuk gibi şeyleri ditmek, tarayıp açmak.

tendif

  • Yün ve pamuk atmak.

tenfiş

  • (Çoğulu: Tenfişât) Pamuk gibi atma. Yün ditme.

testih

  • Yün ve pamuk tepmek.

tuvt

  • Lüle ağzına takılan pamuk parçası.
  • Pamuk.
  • Uzun.

ufaze

  • Pamuk kozası.
  • Yüksek yer.

utub

  • Pamuk.

utye

  • Pamuk parçası.
  • Yanmış bez parçası.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın