LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te Ot kelimesini içeren 110 kelime bulundu...

a'laf / a'lâf / آلاف

  • Otlar. (Arapça)

abab / âbab

  • Otu bol olan yerler, çayırlar, otlaklar, mer'alar.

adin / âdin

  • Otlakta bulunan dişi deve.

ahiret / âhiret

  • Öteki dünya; öldükten sonraki ebedî hayat.

ahiret alemi / âhiret âlemi

  • Öteki dünya, öldükten sonraki hayat.

ahu-çerende

  • Otlıyan ceylan. (Farsça)

akilü'n-nebat / âkilü'n-nebat

  • Ot yiyen, otobur.

akilünnebat / âkilünnebat

  • Ot yiyen.

alem-i uhra / âlem-i uhrâ

  • Öteki âlem, âhiret âlemi.

amortisör

  • Otomobillerde veya diğer makinelerde sarsıntı, gürültü gibi şeyleri hafifletmeğe yarayan tertibat. (Fransızca)

celesat / celesât / جلسات

  • Oturumlar. (Arapça)

celse / جلسه

  • Oturum, duruşma.
  • Oturum.
  • Oturum. (Arapça)

çera / çerâ / چرا

  • Otlama. (Farsça)

çera-zar

  • Otlak, çayır. (Farsça)

çeragah / çerâgâh / چراگاه

  • Otlak. (Farsça)

çeram

  • Otlak. (Farsça)

daviye

  • Otsuz çöl.

def'

  • Öteye itme, savma, savulma.

deviye

  • Otsuz sahrâ. Otu olmayan çöl

devv

  • Otsuz çöl.

dühn

  • Ot, yemiş veya çiçekten çıkarılan yağ.

dükkan / dükkân

  • Öteberi satış yeri.

ene ve zerre

  • Otuzuncu Söz.

ess

  • Otun vaya saçın çok ve sık olup birbirine dolaşması.

far

  • Otomobil, kamyon gibi nakil vasıtalarının önündeki kuvvetli lâmbalar. (Fransızca)

girye-zar

  • Oturup ağlanılan, gözyaşı dökülen yer. (Farsça)

hacil

  • Otu çok olan yer.

haly

  • Ot biçmek.

hargah / hargâh / خرگاه

  • Otağ. Büyük çadır. (Farsça)
  • Otağ. (Farsça)

hasil / hasîl

  • Ot.

haşişe

  • Ot.

haşşaşiyye / haşşâşiyye

  • Otçular. İnsanın ot gibi olduğunu ve öldükten sonra yok olacağını iddiâ edenler.

hıdare

  • Oturma, ikamet.

hımtat

  • Ot arasında olur bir nakışlı böcek.

hıyare

  • Otsuz, otu olmayan yer.

iclas / iclâs

  • Oturtmak. Tahta çıkartmak. Padişahı tahta oturtmak.
  • Oturtma, tahta çıkarma.

iftila'

  • Otlatma.

ignan

  • Ot çok olmak.

ıhtidad

  • Otu köküyle birlikte biçmek.

ıhtila'

  • Ot biçmek.

ık'ad / ık'âd / اقعاد

  • Oturtma. (Arapça)

ik'ad / ik'âd / اقعاد

  • Oturtma. (Arapça)

ikame

  • Oturtmak. Mukim olmak. Yerleştirmek. İskân eylemek. Bulundurmak. Meydana koymak. Vücuda getirmek. Dâva açmak. Ayağa kaldırmak. Kıyam etmek.

ikamet

  • Oturum, oturma.
  • Oturma, yerleşme.

ikametgah / ikametgâh / ikâmetgâh / ikâmetgah / اقامتگاه

  • Oturulan yer, adres.
  • Oturulan ev, hâne, yer, mesken.
  • Oturma yeri. (Arapça - Farsça)

inbat / inbât

  • Otun bitmesini sağlama.

ir'a / ir'â

  • Otlatma.

irta'

  • Otlatma veya otlatılma.

ıshirar / ıshîrar

  • Ot kurumak.

izhac

  • Oturma, ikamet etme.

kabil-i sükna / kabil-i süknâ

  • Oturmaya elverişli, oturulabilir.

kaiden

  • Oturarak, oturduğu hâlde.

kiyah

  • Ot. (Farsça)

kiyahbeste

  • Ot bitmiş, ot yetişmiş. (Farsça)

kühküm

  • Oturak yeri kemiği.

kuud / kuûd / قعود

  • Oturma, namazın oturarak kılınan kısmı.
  • Oturma. (Arapça)

ma'şeb

  • Otlu yer.

mahall-i ikamet

  • Oturulan yer.

makad

  • Oturak yeri, arka.

makar

  • Oturulan, karar kılınan yer; merkez; pâyitaht.

mekla'

  • Otlu yer.

mela'

  • Otu olmayan yer.

meli'

  • Otu olmayan yer.

memru'

  • Otlu yer.

menbit

  • Otlu yer, otlak, çayır.

mer'

  • Ot çok olmak.

mera / merâ / مرعى

  • Otlak.
  • Otlak. (Arapça)

merta'

  • Otlak, çayır, mer'a, çimen.

mesken / مَسْكَنْ

  • Oturulacak yer, oturulan ev.
  • Oturulan yer, ev.
  • Oturulan yer.

meskun / meskûn

  • Oturulan yer.

mi'şab

  • Otu bol olan çayırlık yer.

minşega

  • Ot ve yem koydukları kap.

mukim / mukîm / مقيم

  • Oturan, yerleşik.
  • Oturan, yerleşik. (Arapça)

münteca'

  • Otlu yer.

nebaa

  • Oturacak yer, kıç, mak'at.

nişest

  • Oturan. (Farsça)

nişestgah / nişestgâh

  • Oturacak yer. (Farsça)

nişimen

  • Oturacak yer. (Farsça)

nişin / nişîn / نشين

  • Oturan.
  • Oturan. (Farsça)

nişinende

  • Oturan, oturucu. (Farsça)

nüc'a

  • Otlu yer istemek.

riyad

  • Ot aramak.

rütte'

  • Otlayan hayvan.

sakinin / sakinîn

  • Oturanlar, ikâmet edenler, yerleşik olanlar.

sebtel

  • Ot tohumundan bir tohum.

sekenat / sekenât

  • Oturumlar; bir yerde kalıp ikamet etme halleri; Durgunluklar.

sekene / سكنه / سَكَنَه

  • Oturan, yerli.
  • Oturanlar, sâkinler. (Arapça)
  • Oturanlar.

şekerhab

  • Otururken gelen tatlı uyku. (Farsça)

selasin / selâsîn / ثلثين

  • Otuz. (Arapça)

selasun / selâsûn / ثلثون

  • Otuz. (Arapça)

si / sî / سى

  • Otuz. (Farsça)
  • Otuz. (Farsça)

sinn

  • Ot kurutmak.

siva / sivâ / سوا

  • Öte, başka, gayrı. (Arapça)

sükkan / sükkân / سكان

  • Oturanlar, sakinler. (Arapça)

sükna / süknâ

  • Oturacak yer. Mesken.
  • Oturacak yer.
  • Oturulacak yer, ev.

sütahi / sütahî

  • Oturak yeri büyük olan kişi.

takaud

  • Oturmak.

tefahhuc

  • Oturduktan sonra ayaklarını ayırmak.

teranesaz / teranesâz

  • Öten, ötücü. (Farsça)

terennüm

  • Ötme, şarkı söyleme.

ternin

  • Öttürmek.

teşrihhane / teşrîhhâne / تشریح خانه

  • Otopsi odası. (Arapça - Farsça)

ubur / ubûr

  • Öte tarafa geçme, bir taraftan diğer tarafa geçme.

üçüncü maksad

  • Otuz İkinci Sözün Üçüncü Mevkıfında yer alan bölüm.

uzletgah / uzletgâh

  • Oturulan tenhâ yer. Yalnızlık köşesi. (Farsça)

vakin

  • Oturucu, oturan.

vera / verâ / ورا

  • Öte, arka, geri.
  • Öte. (Arapça)

vera-ül-vera / verâ-ül-verâ

  • Ötelerin ötesi. Nasıl ve ne şekilde olduğu bilinmeyen. Allahü teâlânın nasıl olduğunun bilinemeyeceğini ve akıl ile anlaşılamayacağını, idrâk olunamayacağını ifâde eden dînî bir terim.

yüsrug

  • Ot arasında olan kırmızı bir böcek.

zamme / ضمه

  • Ötre o, ö, u, ü, diye okunan harfin harekesi.
  • Ötre denilen, üstüne konulan harfi o, ö, u, ü okutan hareke.
  • Ötre. (Arapça)

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın