Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
Odun
ifadesini içeren
107
kelime bulundu...
ahtab / ahtâb / احطاب
(Tekili: Hatab) Odunlar.
Odunlar.
(Arapça)
alamana
İtl. Küçük odun gemisi.
Büyük balıkçı kayığı.
Büyük balıkçı kayıklarına mahsus büyük ağ, ığrıp.
alas
Odun kömürü.
ariye / âriye
Ödünç ve borç olarak verilen.
ariyeten / âriyeten
Ödünç olarak.
ariyyet / âriyyet / عاریت
Ödünç verip almak.
Ödünç.
(Arapça)
ateş
Odun vs. gibi maddelerin yanmasından hasıl olan hâl. Od, nâr.
(Farsça)
Kızgınlık, hararet.
(Farsça)
Hiddet, gazab, şiddet.
(Farsça)
Hayvanın çevik, hareketli ve oynak olması.
(Farsça)
Yangın.
(Farsça)
Gözyaşı.
(Farsça)
Hastalık.
(Farsça)
Harb, savaş.
(Farsça)
avari / avarî
(Tekili: Ariyyet) Ödünç verilen şeyler.
berh
Balık, semek.
(Farsça)
Parça, kısım, hisse, nasib.
(Farsça)
Su birikintisi.
(Farsça)
Şimşek, berk.
(Farsça)
Yaş olan odunun, yanarken çıkardığı yaşlık.
(Farsça)
çeki
Odun gibi ağır cisimleri tartmada kullanılan 250 kiloluk ağırlık ölçüsü.
cezel
Yoğun ve kuru odun ağacı.
Kesmek, kat'.
cezl
Kalın odun. Tomruk.
Sağlam. Metin.
Güzel ve muhkem fikir.
Rekik olmayıp doğru ve dürüst olan söz veya kelime.
Kâmil, dirayet sahibi, akıllı ve olgun adam.
ciba
Odun.
(Farsça)
cizl
(Çoğulu: Cüzul-Eczâl) Büyük odun ağacının kökü, tomruk.
çub / çûb / چوب
Sopa.
(Farsça)
Odun.
(Farsça)
Tahta.
(Farsça)
dain
(Dâyin) Ödünç veren, borca veren.
Alacaklı. İkraz eden.
darame
Ucu ateşli kuru ot ve odun.
darim
Yanmış nesne.
Dövülmemiş harman.
Odun ufağı.
dayin
Borç veren. Alacaklı. Ödünç para veren..
deyn-i kavi / deyn-i kavî
Ödünç verilen zekât malı ve zekât malının satışı karşılığı alınacak olan semen (bedel).
dıram
Ateşin alevlenmesi.
Ateşin alevi.
Odun parçası, tahta parçası (tezcek ateş tutuşup alevlenir.)
ebbale
Bir yüklük odun.
Bir kısım halk. Cemaat. Cemiyet.
esas-ı meslek
Bir meslek ve metodun üzerine bina edildiği temel.
eşbu / eşbû
Odunluk, kömürlük. Kömür ve odun konulacak yer.
(Farsça)
evam
Ödünç, borç.
(Farsça)
Renk, levn.
(Farsça)
faiz / fâiz
Ödünç verilen para için alınan ve şer'an haram olan kâr. Faizin iş hayatındaki mânası, "sen çalış, ben yiyeyim"dir. Küçük tasarruf sahiplerinin paraları bankalarda toplanıp, büyük yekûnlere ulaşır. Banka bu parayı aldığından daha büyük faizle iş sahiplerine kredi olarak verir. İstihsâl edile
Ödünç vermekte, rehnde (ipotek yâni ödenecek mal karşılığı olarak, bir malı, alacaklıda veya başka âdil bir kimsede emânet bırakmada) ve alış-verişte, alıcıdan veya vericiden birinin ötekine karşılıksız vermesi şart edilen fazla mal, para veya menfaa t. Ribâ.
hakk-ı ihtitab
Ormana yakın olan kimselerin ormandan odun kesmek hakkı.
hasab
Odun.
haşeb / خشب
Odun.
(Arapça)
haşebe
(Çoğulu: Haşebât) Odun, ağaç. Yonga.
haşebiyet
Odunluk, odun niteliği.
hatab / حطب
Odun.
(Hatb) Odun.
Kinaye olarak "Dedikodu, nemime" ye de odun denilir.
Odun.
Odun.
(Arapça)
hatb
Odun toplamak.
hateb
(Çoğulu: Ahtâb) Odun.
Koğuculuk.
hatıb
(Hatab. dan) Oduncu, odun toplayan.
İyiyi kötüyü ayırd edemeyen kimse.
hatib / hatîb
Odunu çok olan kimse.
hatıb-ı leyl
Geceleyin odun toplayan kimse.
Mc: Mânâsız ve saçmasapan sözler konuşan adam.
hatibe / hatîbe
Ormanlık, ağaçlık yer.
Odunluk.
hattab / hattâb / حطاب
Oduncu.
Oduncu. Odun satan.
Oduncu.
(Arapça)
hazab
Odun.
Yakacak nesne.
hemşime
Kuru odun. Kurumağa yüz tutmuş ağaç. Ağaçları kurumuş yer.
heyzüm / هيزم
Kuru odun.
(Farsça)
Odun.
(Farsça)
heyzüm-pare / heyzüm-pâre
Odun parçası.
(Farsça)
hime / hîme / هيمه
Kütük, odun, kereste.
(Farsça)
Odun.
(Farsça)
hizem / hîzem
Yakacak odun. Yakıt olarak kullanılan odun.
(Farsça)
hizemkeş / hîzemkeş
Odun yaran veya taşıyan köylü.
(Farsça)
hucze
(Çoğulu: Hucez) Kuşak yeri.
Ateşli odun parçası.
hülasa-i mezhep / hülâsa-i mezhep
Takip edilen metodun özeti.
iare-i mukayyede
Bir mülkün kayıd ve şartlarla birine ödünç olarak verilmesi.
iare-i mutlaka
Bir mülkün, bir eşyanın sâhibi tarafından hiç bir şart ve kayda bağlı kalmayarak başka birine ödünç verilmesi.
idane
(Deyn. den) Borç, ödünç verme, ikrâz.
idaneten
Borç olarak, ödünç olarak, idane suretiyle.
iğreti
t. Ödünç, borç, kendi malı olmayan. Yerli ve sabit olmayan, muallak gibi duran.
Muvakkat, bağlı bulunmayan, geçici.
Fıtrî olmayan, sahte, sun'î.
ihtitab
(Hatab. dan) Odun toplamak, odun kesmek.
ikraz / ikrâz
Ödünç vermek. Borç vermek.
Kesip ayırmak.
Borç verme, ödünç verme. Bir kimsenin nakid para, hacim ölçüsü ile alınıp satılan malını, daha sonra mislini (benzerini) almak üzere bir şahsa vermesi.
iktibas / iktibâs / اقتباس
Ödünç almak.
Bir kelimeyi, bir cümleyi veya bunların mânâlarını olduğu gibi alma, aktarma.
Alıntı.
(Arapça)
İktibâs edilmek:
Alınmak.
(Arapça)
İktibâs etmek:
Alıntı yapmak, ödünç almak.
(Arapça)
intişab
Odun veya mal biriktirme.
Tutulup kalma.
istiare / istiâre / اِسْتِعَارَه
Ariyet istemek. Ödünç almak. Birinden iğreti bir şey almak.
Edb: Bir kelimenin mânasını muvakkaten başka mânada kullanmak; veya herhangi bir varlığa, ya da mefhuma asıl adını değil de, benzediği başka bir varlığın adını verme san'atına istiare denir.Cesur ve kuvvetli bir insana "arsl
Ödünç alma.
Bir kelimenin mânâsını muvakkaten başka bir kelime hakkında kullanma.
Ödünç alma.
istidane
(Deyn. den) Borç alma, alınma. Ödünç alma.
istikraz
Borçlanmak. Ödünç almak. Borç almak.
istikrazat
(Tekili: İstikraz) Ödünç para almalar, borçlanmalar.
istira'
İki tâne odun parçasını birbirine sürte sürte tutuşturma.
Çakmak taşında ateş çıkartma.
karz
Borç, ödünç. Kesmek, kat'etmek.
şiir söylemek.
Ödünç verme, ödünç alma.
Ödünç verilen veya alınan şey, borç.
Ödünç.
karz-ı hasen
Sadece Allah rızâsı için verilen ödünç. Faizsiz verilen borç.
Ödünç verme, çarşıda benzeri bulunan herşeyi, belirsiz bir zaman sonra, aynısı geri verilmek üzere verme.
karzen
Borç, ödünç olarak.
Ödünç olarak.
kor
t. Her tarafı iyice yanıp içine kadar ateş hâline gelmiş kömür veya odun parçası.
Askeriyede kolordu.
kul'at
(Çoğulu: Kulu') Ödünç mal. Yurt edinmeye müsait olmayan yer.
kuruz
(Tekili: Karz) Borçlar. Ödünç olarak verilen paralar.
mahrukàt / mahrûkàt
Odun kömür gibi yakılacak şeyler.
mahtab
(Çoğulu: Mehâtıb) Odun yığacak yer, odunluk.
makruz
(Karz. dan) Ödünç verilmiş. İkraz edilmiş. Borç olarak verilmiş.
matlub
İstek, istenilen şey.
Alacak. Ödünç verilmiş.
matlubat
(Tekili: Matlub) İstenilen, talebedilen ve aranılan şeyler.
Alacaklar. Ödünç olarak verilmiş olan şeyler.
me'huz
Ahzolunmuş. Çıkarılmış. Alınmış.
Ödünç olarak başka bir yerden alınmış.
Alınmış, çıkarılmış, tutulmuş.
Ödünç olarak başka bir yerden alınmış.
merhun
(Rehin. den) Rehin edilmiş olan. Ödünç alınan bir şeyi teminata bağlamak için, onun yerine verilen herhangi bir şey.
Belirli müddetle bir şeye bağlı olan.
Edb: Mânası diğer beyit ile tamamlanan beyit.
meşe
Bir cins ağaç. Odunu sert, sağlam ve parlak olur.
mevbil
Kaba büyük sopa.
Bir kucak odun.
mihrat
Tennur odunu karıştırdıkları âlet.
Çiftçi sabanı.
mıhtab
Balta gibi odun kesmekte kullanılan âlet.
mihtab
Balta. Odun kesmekte kullanılan âlet.
muar
Ödünç alınmış olan mal.
müdayene / müdâyene
Borç alıp vermek. Ödünç almak ve vermek.
Ödünç alıp verme.
muhtetıb
(Hatab. dan) Koruluk, orman, meşelik.
Odun toplıyan.
muir / muîr
Ödünç olarak veren. Borç veren. Karz-ı hasen tarzında veren.
mukraz
(Karz. dan) Ödünç verilmiş, borç verilmiş. İkrâz olunmuş.
mukriz
(Karz. dan) Ödünç veren. Borçla emânet para ve sâir şeyler veren.
murabaha
Bir malı kâr ile satmak.
Bir miktar ilâve ederek ödünç para alıp vermek.
Fâiz ile para alıp vermek.
müstair
(Ariyet. den) Ödünç alan.
müstedin / müstedîn
(Deyn. den) Ödünç alan, borç alan, istidane eden.
müsteir / müsteîr
(Ariyyet. den) Ödünç veya borç alan. İstiare eden.
mütehaşşib
(Haşeb. den) Odunlaşan, odunlaşmış.
rems
Sürtme odunu.
El ile meshetmek.
Islah etmek, düzeltmek.
riba / ribâ
Fâiz; ödünç vermekte, rehnde (ipotekte) ve alış-verişte, alıcıdan veya vericiden (satıcıdan) birinin ötekine karşılık olarak vermesi şart edilen fazla mal.
sanem
Put, odundan, altından ve gümüşten yapılan insan heykeli.
şezb
Ağaçtan budanan kuru odun.
Geçmek, intikal etmek.
Sınır. (Bu mânâya Çoğulu: Eşzâb)
şiya'
Zahir olmak, görünmek.
Çobanın kavalından çıkan ses.
Odun takıltısı.
şu'le
Alev, ateş alevi. Alevlenmiş odun.
ta'viz / ta'vîz / تعویض
Ödün.
(Arapça)
Değiştirme.
(Arapça)
ta'vizat / ta'vizât
(Tekili: Ta'viz) Karşılık olarak verilen şeyler. Ödünç verilen para.
taassub-u meslekiye
Kendi hareket tarzını ve metodunu en doğru olarak görüp, yanlış da olsa ısrar etme.
tahtib
Odun toplamak.
takriz
(Karz. dan) Ödünç vermek.
Bir şeyi veya bir eseri beğendiğini söylemek. Beğendiğini bildiren yazı yazmak. Bir eserin takdir ve tahsin edildiğini bildiren yazı yazmak.
tenmiye
(Nemâ. dan) Büyütmek. Yetiştirmek. Artırmak. Bereketlenmek.
Fesad veren haber yetiştirmek.
Ateş içine odun atmak.
terk-i hükmi / terk-i hükmî
Dünyâyı hükmen terk etmek, (terk etmiş sayılmak) yâni her işte İslâmiyet'e uymak. Meselâ zekâtı İslâmiyet'in gösterdiği yere seve seve vermek, komşu, akrabâ, fakir ve ödünç istiyenin hakkını gözetmek ve başkalarının hakkına tecâvüz etmemek (saldırmam ak) ve malı zevk ve sefâya, eğlenceye vermemek.
tevkis
Küçük odun parçalarını ateşe atmak.
vakud
Odun, kömür gibi yakılacak şeyler.
vedia / vedîa
Emanet, ödünç.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
Emzik
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
ikmal etmek
mevsuf
yusufiye medresesi
mesrur
GÜMR
Daiye-i Tefevvük
ihata-i fikriye
bekâ
enfa'
tezelzül etme
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
Odun
murassa
kurtarılan
Çeviri
baş taraf
buyurmak
üzülmek
Evlek
gitti
Ábı