Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
OZLU
ifadesini içeren
190
kelime bulundu...
a'meş
Gözünün yaşı durmayıp akan.
Tomlaç gözlü.
a'ver / اعور
Tek gözlü. Bir gözü kör. Yek-çeşm. (Âhirzamanda gelecek Süfyan adındaki bir zâlimden "Aver" diye rivayetlerde bahsedilmesi, sadece dünyayı görecek bir gözü olduğu ve âhireti görecek imân gözünün olmadığından kinayedir.)
Tek gözlü.
(Arapça)
a'yen
Büyük ve iri gözlü.
Bakılan yer.
Çok açık, pek belli, bâriz.
agber
Çok tozlu.
agtaş
Karanlık.
Zayıf gözlü.
ahfeş
Küçük gözlü, zayıf bakışlı.
Yalnız gece gören kimse.
Üç büyük Arab âliminin lâkabı.
Bulutlu günde görüp bulutsuz günde görmeyen.
ahraz
(Ahrad) Kirpikleri dökülmüş, çipil gözlü.
ahsar
Pek kısa, daha kısa, daha özlü, daha veciz.
ahver
Akıllı.
İri gözlü güzel.
Müşteri yıldızı. (Jüpiter)
Beyaz yüzlü, güzel gözlü adam.
ahzer
Devamlı gözünü kırpan adam.
Ufak gözlü olan kimse.
akbel
Eğri gözlü.
Kabiliyetli kimse.
En çok beğenilen
alat-ı basariye / âlât-ı basariye
Gözle alâkalı gözlük, dürbün gibi optik âletler.
asum
Obur, açgözlü, arsız.
ateşdem / âteşdem / آتش دم
Acı sözlü.
(Farsça)
avra
Şaşı. Kör kadın. Tek gözlü.
Mc: Kör fikir.
Çirkin ve kabih söz.
Sâdece dünyayı düşünüp âhireti unutan.
ayn-i vahid / ayn-i vâhid
Tek gözlü.
azmend
Haris, açgözlü, tamahkâr, cimri.
(Farsça)
azur
(Azver) Açgözlü. Hırslı. Tamahkâr. Cimri. Hasis.
(Farsça)
babü's-sin / bâbü's-sin
Sözlük ve lügatlerde "sin" harfinin bulunduğu bölüm, Sin maddesi.
bedçeşm / بدچشم
Kötü gözlü.
(Farsça)
bednigah / bednigâh / بدنگاه
Kötü gözlü, kötü bakışlı.
(Farsça)
bel'am
Terbiyesiz, açgözlü, obur.
Hz. Musa (A.S.) hakkında, yalan ve fena söyleyerek Beni-İsrail'i kandıran Bel'am bin Baura adında birinin adı.
berr
Doğru sözlü, hayır işleyen kimse.
Kara, toprak.
cahız / câhız
Asıl ismi Amr İbn-ül Bahr olan ve gözünün hadekası çıkık olduğu için bu isimle anılan büyük bir Arab edibi.
Patlak gözlü adam.
çerh
Çark. Dolap.
(Farsça)
Felek. Talih.
(Farsça)
Dingil üzerine dönen.
(Farsça)
Gök.
(Farsça)
Def.
(Farsça)
Zenberek.
(Farsça)
Mancınık.
(Farsça)
Elbise yakası.
(Farsça)
Ok yayı.
(Farsça)
Çakır gözlü doğan kuşu.
(Farsça)
cevab-ı mucez / cevab-ı mûcez
Kısa ve özlü cevap.
cevamiü'l-kelim / cevâmiü'l-kelim
Özlü sözler, vecizeler.
deha-yı a'ver / dehâ-yı a'ver
Tek gözlü dehâ, Süfyan ve Deccalizm gibi.
dua-yı kavli-i ihtiyari / dua-yı kavlî-i ihtiyarî
Bilinçli olarak yapılan sözlü dua.
ebecc
Patlak gözlü adam.
ebhak
Bir gözlü.
ebhal
(Buhl. den) En hasis, çok cimri, daha tamahkâr.
Büyük gözlü.
ebrec
Gözünün akı çok olan güzel gözlü kimse.
edebiyat
Düşünce, duygu veya herhangi bir hakikatı veya herhangi bir fikri yazı veya sözle, manzum veya nesir halinde güzel şekilde ifâde san'atı. Bu san'atla uğraşan ilim kolu.
Edebiyata âit yazıları toplayan kitap.Edebiyatın sözlük anlamından biri de edebe, yani terbiyeye uygun söz söylemek
emre
Ak gözlü, beyaz gözlü.
escer
Kırmızı gözlü kimse.
Su biriken yer.
eşhel
Kırmızı ile karışık koyu mavi, elâ.
Elâ gözlü adam.
eşkar
Mavi gözlü ve sarı tenli kimse.
Yelesi ve kuyruğu kırmızı olan sarı at.
eşter
Yırtlak gözlü.
fakr u istiğna
Fakirlik ve tok gözlülük; muhtaç olunmasına rağmen kimseden bir şey istememe.
fazazet
Sertlik, kabalık, kötü sözlülük.
feragat
Tok gözlülük. Hakkından vaz geçmek, bir şey istememek. Şahsî dâvasından vaz geçmek.
Boşalmak, hâlî olmak.
ferheng / فرهنگ
Kültür.
(Farsça)
Sözlük.
(Farsça)
gazra
Ucuzluk.
Hayır.
Özlü balçık.
geda-çeşm
Dilenci gözlü, yoksul gözlü.
(Farsça)
Mc: Aç gözlü, gözü doymaz.
(Farsça)
geda-çeşmane
Açgözlülükle, açgözlücesine.
(Farsça)
gerd-alude / gerd-âlûde
Toza toprağa bulaşmış, tozlu topraklı.
(Farsça)
Mc: Maddiyatı olan kimse, paralı, zengin.
(Farsça)
gerdalud / gerdâlûd / گرد آلود
Tozlu.
(Farsça)
gına
Zenginlik. Yeterlik.
Tok gözlülük.
Mülâki olmak. Bir kimseye dostluğunda devamlı olmak.
Bıkma, usanç.
Şarkı söylemek. Teganni etmek.
gubar-alud / gubar-âlud
Tozlanmış, toza bulanmış. tozlu.
(Farsça)
gubaralud / gubârâlûd / غبار آلود
Tozlu.
(Arapça - Farsça)
gülnefesi / gülnefesî
Lâtif ve hoş sözlülük.
(Farsça)
Güzel kokulu olmak.
(Farsça)
gürisneçeşm
Pinti, cimri, hasis. Aç gözlü.
(Farsça)
haber
Herhangi bir konuda alınan yazılı veya sözlü bilgi.
Sünnet, hadîs-i şerîf.
Eshâb-ı kirâm, Tâbiîn ve Tebe-i tâbiînden bildirilen söz.
hakgu / hakgû / حق گو
Doğru sözlü.
(Arapça - Farsça)
hakikat / hakîkat
Bir şeyin aslı, mahiyeti.
Gerçek, doğru.
Sadakat kadirbilirlik. Sözlük anlamıyla söylenen söz.
hakikat-gu
Doğru sözlü. Doğru konuşan.
(Farsça)
haris / harîs / hâris
Aç gözlü, çok hırslı.
Hırslı, açgözlü.
havas
(Çoğulu: Ahvâs) Çukur ve kısık gözlü olmak.
havra
(Ahver'in müennesidir.) Çok beyaz veya çok beyaz gözlü. Ahu gözlü kadın.
hay
Çiğneyen mânasına gelir ve birleşik kelimeler yapılır. Meselâ: Şeker-hâ : Şeker çiğneyen.
(Farsça)
Mc: Tatlı sözlü, güzel ve dokunmaz sözler söyleyen.
(Farsça)
hazra'
Küçük ve dar gözlü kadın. (Müz: Ahzer)
hebve
Toz.
Tozlu yol.
hevb
Yol, tarik.
Ateş alevi.
Karışık sözlü kimse.
hiddis / hiddîs
Çok sözlü, çok konuşan.
hırs / حِرْصْ
Aç gözlülük. Tamahkârlık.
Kızgınlık.
Şiddetli istek, arzu.
Azgınlık.
Şiddetli istek ve arzu, açgözlülük.
Aç gözlülük, aşırı düşkünlük.
Şiddetle, açgözlülükle isteme.
hırs-ı dünya
Dünyaya karşı gösterilen açgözlülük.
hıyre-çeşm
Kamaşık ve donuk gözlü.
(Farsça)
Cesur, atılgan.
(Farsça)
İnatçı, muannid.
(Farsça)
Utanmaz, hayâsız, arsız.
(Farsça)
hur
(Tekili: Ahver) Ahu gözlüler. Gözleri iri ve siyah kısmı pek siyah; beyaz kısmı pek beyaz olan kızlar.
Cennet kızları, huriler.
hur-i in / hur-i în
Cennet'te âhu gözlü çok güzel kızlar.
huran
(Tekili: Hur) İri gözlü.
(Farsça)
Cennet kızları.
(Farsça)
huri
(Ahver ve Havrâ kelimelerinin çoğulu) Ahu gözlüler. Gözlerinin akı karasından çok olan, pek güzel ve güzellikleri tarif ve tavsif edilemiyecek derecede güzel olan Cennet kızları.
huri'l-in / hûri'l-în
Güzel gözlü Cennet kızı.
hursend
Kısmetine râzı olan, kanaatkâr, tokgözlü.
(Farsça)
hursendane
Kanaatkârâne, tokgözlülükle.
(Farsça)
hursendi / hursendî
Tokgözlülük, kanaat edicilik. Göz tokluğu.
(Farsça)
icaz / îcâz / ایجاز
Veciz anlatma, özlü söyleme.
(Arapça)
icaz-ı i'cazi / îcâz-ı i'câzî
Kur'ân'ın mu'cizeliğini gösteren vecizliği, özlü söz şeklindeki ifade tarzı.
icazlı / îcazlı
Az sözle çok mânâlar anlatarak, özlü sözlü.
icmalen
Kısaca. Özlüce. İcmali ve hülâsa olarak.
icmali / icmâlî
Kısa, özlü.
ifta / iftâ
Fetvâ vermek, dînî bir mes'elenin hükmünü sözlü veya yazılı olarak bildirmek.
ıhlamur
Kerestesi marangozlukta kullanılan ve çiçeği haşlanıp çay gibi içilen ağaç.
Ihlamur ağacından yapılmış.
in / în
İri ve güzel gözlüler.
irticali / irticâlî
Sözlü konuşma.
istiğna / istiğnâ / استغنا
Kimseye muhtaç olmama.
(Arapça)
Eyvallah etmeme.
(Arapça)
Tokgözlülük.
(Arapça)
izafet-i maklub
Ters çevrilmiş terkib. Muzaf-un ileyh ile muzafın yer değiştirmesi olup, böylece birleşik isim ve sıfatlar yapılır. Bu terkibler semâidir; işitilmekle öğrenilir, bir kaideye bağlı değildir. Her terkib bu şekle sokulmaz. Meselâ: Tâb-ı meh: Meh-tâb: Ay ışığı. Çeşm-i âhu: Ahu-çeşm: Ceylân gözlü. Nazar-
kah / kâh
Köşk, kasır.
(Farsça)
Tek oda. Bir gözlü oda.
(Farsça)
Yüksek binâ.
(Farsça)
kalli
Sözlü. Dil ile.
(Türkçe)
kamus / kamûs / قاموس
Büyük sözlük.
Sözlük.
(Arapça)
kamus-i arabi / kamus-i arabî
Arapça lügat kitabı, Arapça sözlük.
kamus-i osmani / kamus-i osmanî
Osmanlıca sözlük.
kamus-i türki / kamus-i türkî
Türkçe lügat kitabı, Türkçe sözlük.
Şemseddin Sâmi'nin yayınladığı Türkçe lügat.
kanaat
Aç gözlü olmayıp hırs göstermemek. Kısmetinden fazlasına göz dikmemek. Helâl ile yetinip haramı istememek. Az şeyi de olsa kısmetine razı olmak.
kavlen / قَوْلاً
Sözlü olarak.
kavli / kavlî
Sözlü olarak.
kecçeşm
Şaşı gözlü. Gözü şaşı olan.
(Farsça)
kelam-ı kibar / kelâm-ı kibâr / كلام كبار
Büyük insanların özlü sözleri.
kırkıs
Küçük üvez.
Köpeği çağırmak.
Yüzük yapılan özlü balçık.
kutme
Bozluk ve kızıllık olan renk. (O renkte olana "aktem" derler.) (Müe: Katmâ)
lafzi / lafzî
Sözlü.
lebik
Tatlı sözlü. Yumuşak konuşan.
Zeki, anlayışlı, akıllı.
lugat / lûgat
Kelime. Söz.
Her milletin dili.
Lügat kitabı, sözlük.
Lügat, sözlük, kelimelerin anlamlarını kısaca bildiren kitap.
lügat
Bir dilin kelimelerini belli bir sıralama içinde, mânâlarıyla beraber ihtiva eden kitap, sözlük.
lugat / lugât / لغات / لغت
Sözlük.
(Arapça)
Kelimeler.
(Arapça)
Söz.
(Arapça)
Sözlük.
(Arapça)
Kelime.
(Arapça)
lugatname / lûgatname
Sözlük.
maani-i lüğaviye / maâni-i lüğaviye
Lügat mânâları, kelimelerin sözlük anlamları.
maçin
Çin'e tâbi, Doğu Türkistan tarafındaki çöllerde ve Târim nehrinin güneybatısındaki dağlarda oturan Türk milletinden bir kavimdir ve simaca Moğol ile Aryâ cinslerinden mürekkeb oldukları anlaşılıyor. İçlerinde sarı saçlı ve mavi gözlü adamlar dahi bulunuyorsa da lisan bakımından Doğu Türkistan'ın aha
maktem
Tozlu yer.
mana-yı lügavi / mânâ-yı lügavî
Lûgat, sözlük anlamı.
mesel / مثل
Örnek.
(Arapça)
Özlü söz.
(Arapça)
Öğretici hikaye.
(Arapça)
mindel
Hırslı, doymaz ve açgözlü insan. Yırtıcı kimse.
Zorba, eşkiya.
minzar
Ayna. Bakma âleti. Gözlük.
muaraza-i bil-huruf
Söz, yazı veya fikir ile birisine karşı gelmek. Sözlü mücâdele.
muaraza-i bilhuruf / muâraza-i bilhuruf
Harflerle mücadele, yazılı ve sözlü mücadele.
mucez / mûcez / موجز
Kısaca; kısa ve özlü.
Derli toplu, özlü.
(Arapça)
muciz / mûciz
Kısa. Muhtasar. Özlü. Az sözün çok mânâ ifâde edeni.
Kısa ve özlü ifade.
Kısa, fakat çok mânâlı, özlü.
mugabber
Tozlu nesne.
mugber
(Gubar. dan) Gücenmiş, darılmış, küskün.
Tozlanmış, tozlu.
muhammed-ül-emin / muhammed-ül-emîn
"Doğru sözlü ve güvenilir" mânâsına Peygamber efendimizin lakabı.
muhbir-i sadık / muhbir-i sâdık
Doğru sözlü haber verici, peygamber.
muhtasar / مختصر
Kısa, özlü.
(Arapça)
müstagni
(Gani. den) Kimseden bir menfaat beklemeyen, bir şey istemeyen, istiğna eden, kimseye ihtiyacı olmayan. Gönlü tok, tok gözlü. Çekingen, nazlı.
Gerekli ve lüzumlu bulmayan.
müstağni
Tok gözlü, çekingen, başkalarından bir şey beklemeyen.
müşterek lafız
Sözlük anlamıyla birden fazla anlama gelen kelime. Meselâ: "Yüz" gibi.
mütefeyhık
Çok sözlü, kibirli kimse.
namzed
(Nâm-zed) İsteyen veya istenilen kimse.
(Farsça)
Sözlü. Nişanlı.
(Farsça)
Bir vazifeye tayin edilmesini isteyen veya istenilen kişi. Aday.
(Farsça)
necel
Büyük gözlülük. İri gözü olmak.
nehem
(Nehim - Menhum) Aç gözlü oluş. şikemperver olmak. Doymak bilmemek. Bir şeye çok düşkün, şehvetli, haris.
nehim
Aç gözlü, doymaz.
Yırtıcı.
Arslan kükremesi.
nermgu / nermgû
Yumuşak sözlü.
(Farsça)
nota
Özlü düşünce, not.
pür-gubar / pür-gubâr
Çok tozlu. Toz içinde.
(Farsça)
rahim
Hafif sesli, lâtif sözlü kız.
rastgu / râstgû / راست گو
Doğru sözlü.
(Farsça)
ratb-ül lisan / ratb-ül lisân
Yumuşak sözlü. Mülâyim lisanlı.
sadık / sâdık
Doğru sözlü.
Bağlı.
Velî, Allahü teâlânın sevgili kulları.
Doğru, yalan ve uydurma olmayan. Doğru sözlü, sözünde duran.
sadik
Çok sâdık, içten ve dıştan sadakatlı dost. Doğru sözlü.
sadık-ul kavl
Doğru sözlü.
sadıkülkavl / sâdıkülkavl / صادق القول
Doğru sözlü.
(Arapça)
şahid-i adil / şâhid-i âdil
Doğru sözlü şâhid.
şahid-i adil ve sadık / şahid-i âdil ve sadık
Adâletli ve doğru sözlü şâhit.
şahid-i adl / şâhid-i adl
Âdil şahid, doğru sözlü şahid.
şahid-i sadık / şâhid-i sâdık
Doğru sözlü şahit, tanık.
şeas
Toz.
Tozlu olmak.
Yayılmak, münteşir olmak.
Dirilmek.
seciye-i avra / seciye-i avrâ
Tek gözlü seciye. Dünyaperestlik.
seciye-i uvera / seciye-i uverâ
Tek gözlülerin -yâni sadece bu dünyayı düşünenlerin, âhireti görmeyenlerin- seciyesi.
şehla / şehlâ / شهلا
Hafif şaşı.
(Arapça)
Ela gözlü.
(Arapça)
şekerleb / شكرلب
Tatlı dudaklı.
(Farsça)
Şirin sözlü.
(Farsça)
selamet-i kal / selâmet-i kal
Doğru sözlülük.
selit
Kahredici, galebe edici.
Susam yağı.
Kötü sözlü şerli kimse. Ağzı bozuk.
Zeytinyağı.
şereh
Tamahkârlık, açgözlülük, şiddetli hırs.
İnsanın muhtâc olduğu şeylerin lüzûmundan fazlasını istemesi, şiddetli hırs, tamahkârlık, aç gözlülük.
şerhan
Çok tamahkâr, ziyade hırs sâhibi, açgözlü, haris.
sersar
Çok sözlü, çok konuşan. Herze ve hezeyan söyleyen.
Büyük bir nehrin adı.
sertem
Uzun, tavil.
Yumuşak sözlü kişi.
Hışmını ve gadabını süratle yenen kimse.
şetame
Çirkin yüzlü ve yaramaz sözlü olmak.
şiddet-i fakr ve istiğna
Şiddetli fakirlik ve tokgözlülük; çok fakir olmasına rağmen kimseden bir şey beklememe.
sıddıkin-i sahabe / sıddıkîn-i sahabe
Sadakatli, doğru sözlü Sahabeler.
şifahen / şifâhen / شفاها
Sözlü olarak.
Sözlü olarak.
(Arapça)
şifahi / şifahî / şifâhî / شفاهى
Ağızdan, şifahen, sözlü.
Sözlü.
Sözlü olarak.
(Arapça)
şifahiyat / şifahiyât
Ağızdan söylenilen, şifahî olan, sözlü ifadeler.
sifanet
Marangozluk.
suret-i icmali / suret-i icmâlî
Kısa ve özlü bir şekil.
ta'fir
Tozlu ve topraklı yapmak.
Ağartmak, beyazlatmak.
Kirletmek. Mülevves etmek.
Oğlan kaçsın diye kadının, emziğine toprak sürmesi.
Güneşte et kurutmak. (O kurumuş ete "afir" derler.)
talakat / talâkat
Dil açıklığı. Selâset. Düzgün sözlülük.
Güler yüzlülük.
Düzgün sözlülük.
talmud / talmûd
Yahûdîlerin Tevrât'tan sonra mukaddes kabûl ettikleri, sözlü emirlerin toplandığı Mişnâ ve Gamâra olmak üzere iki kısımdan meydana gelen kitap.
tama / tamâ
Açgözlülük, aşırı istek.
Hırs, aç gözlülük.
tama' / tamâ' / طمع / طَمَعْ
Aç gözlülük, dünyâ malına aşırı düşkünlük.
Hırsla istemek. Doymazlık. Aç gözlülük. Çok isteme.
Askerî fertlerin maaşları. (Kamus)
Aç gözlülük, şiddetli arzu.
Aç gözlülük, hırsla isteme.
Tamah, açgözlülük.
(Arapça)
Aç gözlülük.
tama'kar / tama'kâr / طمعكار
Aç gözlü. Cimri.
Açgözlü.
(Arapça - Farsça)
tamah
Açgözlülük, hırs.
Açgözlülük.
tamahkar / tamahkâr
Aç gözlü, cimri.
tamahkarane / tamahkârâne
Aç gözlü bir şekilde.
tamahkarlık / tamahkârlık
Aç gözlülük, cimrilik.
tamakar / tamâkâr
Tamahkâr, açgözlü.
tamakarane / tamâkârane
Açgözlü biri gibi.
tekehhul
Göze sürme çekme. Suni kara gözlü olma.
telhgüftar
Acı sözlü.
(Farsça)
tengçeşm
Açgözlü.
(Farsça)
tercüman
Yazılı ve sözlü metinleri başka bir dile çeviren.
terşih
(Çoğulu: Terşihât) Süzme, sızdırma.
Besleyip eğitme, terbiye etme.
Edb: Sözü özlü söyleme.
Tezyin etmek, süslemek.
teşa'us
Tozlu topraklı olmak. Kirlenmek. Paslanmak.
ur
Tek gözlüler.
Silâhsız, mühimmatsız olanlar.
veciz / vecîz / وجيز
Kısa ve özlü söz.
Özlü.
(Arapça)
vecize
Kısa ve özlü sözler.
Edb: İbaresi kısa, mânası geniş olan çok kıymetli söz, özlü söz. Kısa, veciz söz.
vürka
Siyahı galip olan bozluk.
yehmur
Çok sözlü, çok konuşan adam.
Çok çalışkan ve işe cür'etli olan kişi.
Yeri götüren balık.
yek-çeşm
Tek gözlü.
yek-çeşm deha / yek-çeşm dehâ
Tek gözlü olağanüstü zekâ ve akıl; Kur'ân'ın gösterdiği gerçekleri görmeyen ve sadece dünyevî maksatları gözeten zekâvet ve akıl.
yekçeşm
Tek gözlü.
Âhir zamanda gelecek olan Deccal'ın bir ismi. "Sadece dünya hayatını şiddetle isteyip âhireti unutan ve inkâr eden" meâlinde mecazen söylenilmiştir.
Güneş.
zera'
Vahşi sığırın buzağısı.
Tamâ, hırs, aç gözlülük.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
ram olmak
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
siga
na'ra
Didede
burid
tezri
sebkat
Műbadi
giryan
GÖSTERMEK
kebs
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
OZLU
Genetik
Balay
Düşünce
Eydür
İçki
Meşal
urk
destûr
Gü