REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te Niyetin ifadesini içeren 50 kelime bulundu...

asar-ı medeniyet / âsâr-ı medeniyet

  • Medeniyetin meydana getirdiği eserler.

avrupa medeniyet-i habise kısmı

  • Avrupa medeniyetinin çirkin, pis kısmı.

deniyet-i hazıra / deniyet-i hâzıra / دَنِيَتِ حَاضِرَه

  • Şimdiki medeniyetin alçak, rezil kısmı.

düstur-u medeniyet

  • Medeniyetin düsturu, prensibi.

düstur-u medeniyet ve muavenet

  • Yardımlaşmanın ve medeniyetin prensibi.

esas-ı insaniyet / esâs-ı insâniyet

  • İnsaniyetin aslı, temeli.

evc-i medeniyet

  • Medeniyetin zirvesi.

fevaid-i medeniyet

  • Medeniyetin faydaları, yararları.

fünun-u cedide-i medeniye

  • Medeniyetin yeni fenleri, bilimleri.

garplılaşma

  • Batılılaşma, Avrupa medeniyetini taklid etme.

hulus-i niyet

  • Niyetin hâlis olması.

inzibat

  • Asayiş, düzen ve rahatlık. Umumi emniyetin iyi ve yolunda olması.
  • Sağlamlaşmak.
  • Polis vazifesini gören asker, ordu mensubu.

istibhas

  • Bir şeyin doğruluk ve hakkâniyetini anlayabilmek için, iyice araştırıp tahkik etme.

istizmar

  • (Zamir. den) Düşüncelerini öğrenme, fikrini yoklama. Maksad ve niyetini anlamağa çalışma.

izhar-ı şadümani eylemek / izhar-ı şâdümânî eylemek

  • Memnuniyetini göstermek.

karun

  • (A, uzun okunur) Peygamber Musâ (A.S.) devrinde yaşamış, malı ile mağrur olarak haddini aşmış ve Cenab-ı Hakkın zekât emrini dinlemediğinden Musa'nın (A.S.) duâsından sonra malı ile birlikte yere batmış olan dünya zengini. Cenab-ı Hakkın lütuf ve ihsanını kendine mâlederek nankörlük ve enaniyetinden

kemalat-ı medeniyet / kemâlât-ı medeniyet

  • Medeniyetin mükemmellikleri, üstünlükleri.

lazime-i medeniyet / lâzime-i medeniyet

  • Medeniyetin gerekleri.

lehviyat-ı medeniye

  • Medeniyetin haram eğlenceleri, oyunları.

levazım-ı medeniye / levâzım-ı medeniye

  • Medeniyetin gerekleri.

meded-i ruhaniyet-i peygamberi / meded-i ruhaniyet-i peygamberî

  • Hz. Peygamber'in ruhaniyetinden gelen yardım.

medrese

  • İslâm medeniyetinde üniversite seviyesindeki eğitim ve öğretim müesseseleri.

mehasin-i medeniyet / mehâsin-i medeniyet

  • Medeniyetin güzellikleri, iyilikleri.

mesavi-i medeniyet / mesâvî-i medeniyet

  • Medeniyetin kötülükleri.

mu'cize

  • İnsanların, yapmasında âciz kaldıkları ve ancak Allah tarafından peygamberlere nasib olan hârika. Kerametten yüksek, fevkalâde hâdise.
  • Mu'cize, Halik-ı Kâinat tarafından peygamberlerin hakkaniyetine ait bir tasdiktir. Sahih hadislerle mu'cizeler haber verilmiş ve tesbit edilmiştir.

muhlis

  • İhlâs sâhibi. Niyetini ve ihlâsını düzeltmeye uğraşan kimse.

protestanlık

  • (Prutluk) Papayı Hristiyanların başı olarak tanımayıp ruhaniyetini kabul etmeyen bir Hristiyanlık mezhebi.

rahmaniyyet

  • Cenab-ı Hakk'ın Rahman oluşu. (Yâni: Gözümüzle görüyoruz, birisi var ki, bize zemin yüzünü rahmetin binlerle hediyeleri ile doldurmuş, bir ziyafetgâh yapmış ve Rahmâniyetin yüz binlerle ayrı ayrı lezzetli taamları içinde dizilmiş bir sofra etmiş ve zemin içini rahimiyyet ve hakîmiyetin binlerle kıym

safvet-i kalb

  • Fikir ve niyetinde hiçbir garazı ve kötü gâyesi olmamak, temiz kalbli olmak.

şakir

  • Allaha şükreden. Hâlinden memnuniyetini bildiren.

salahaddin-i eyyubi / salahaddin-i eyyubî

  • (Doğumu: Hi: 532, Mi: 1137) Ehl-i Salib zihniyetinin İslâm dünyasına açtığı Haçlı seferlerini maddeten durduran şarkın en kahraman kumandanlarından ve sultanlarından olan bu zât hakkında bir Avrupalı tarihçi: "İslâmın en saf kahramanı" diye bahseder.Düşmanın çokluğundan bahsederek geri dönmek isteye

şaşaa-i medeni / şâşaa-i medenî

  • Medeniyetin şâşaası, gösterişi.

şecaat-i akliye-i medeniyet meydanı

  • Medeniyetin aklî kahramanlık meydanı; akıl kahramanlarının meydan okuduğu medeniyet meydanı.

secde

  • Allah'ın (C.C.) huzurunda yere kapanış. İbadet ve Allah'a (C.C.) memnuniyetini ve itaatini bildirmek veya şükretmek için yere kapanarak alın, burun ucu, eller, dizler ve ayak uçları yere gelecek şekilde yapılan en büyük tazim ifade eden hareket. Namazın bir rüknü.

sefahet-i medeniyet

  • Batı medeniyetinin teşvik ettiği yasak zevk ve eğlenceye düşkünlük.

şekur

  • Çok şükreden. Allahın (C.C.) lütuflarına karşı pek fazla memnuniyetini, sevincini gösteren. Az şükredene dahi çok nimet veren Allah (C.C.).

semerat-ı medeniyet

  • Medeniyetin semereleri, sonuçları.

şerarat-ı neyyirane

  • Parlak kıvılcımlar, ışık saçan şerareler. (Farsça)
  • Mc: İslâmiyetin kuvvet ve hakkaniyetinden gelen parlaklık. (Farsça)

seyyiat-ı medeniyet

  • Medeniyetin kötülükleri.

siyaset-i medeni / siyaset-i medenî

  • Günümüz medeniyetinin siyaseti.

şükr

  • Şükür, nimete karşı memnuniyetini gösterme.

surre

  • Para kesesi, cüzdan. Osmanlı pâdişâhlarının her yıl hac mevsiminde Haremeyn-i şerîfeyn (Mekke ve Medîne) halkına ve buralarda geçici olarak bulunan müslümanlara, mukaddes yerlerin ve hac yollarının emniyetini sağlayan Mekke şeriflerine ve Hicaz bölge sindeki diğer idârecilere gönderdikleri para ve d

tahrib-i medeniyet / tahrîb-i medeniyet / تَخْرِيبِ مَدَنِيَتْ

  • Medeniyetin tahribi, yıkımı.
  • Medeniyetin sebeb olduğu yıkım.

tasallut-u medeniyet

  • Medeniyetin musallat olması, hâkimiyeti.

terbiye-i medeniye

  • Medeniyetin verdiği eğitim.

usul-ü medeniyet

  • Medeniyetin usulü, yöntemi.

usul-u medeniyet / usûl-u medeniyet / اُصُولُ مَدَنِيَتْ

  • Medeniyetin yaşayış tarzı.

üveysi / üveysî

  • Üstâdı, hocası olsun olmasın, hayatta veya vefât etmiş bir büyüğün rûhâniyetinden istifâde ederek, terbiye görerek yetişen, olgunlaşan kimse. Bu şekilde yetişme yoluna üveysîlik denir.

vesvese-i medeniyet

  • Medeniyetin vesvesi, kuruntusu.

zıdd-ı niyet

  • Niyetin aksi, zıttı.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın