Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
Nesne
ifadesini içeren
585
kelime bulundu...
a'kas
Boynuzu kulağı ardında bitmiş veya boynuzu kulağı ardına gelmiş nesne.
abey-seran
Fesliğen.
Şiddetli emir.
Şer ve mekruh nesne.
Bir dikenli ağaç.
abl
Kalın, büyük nesne.
Bükmek.
abla'
Ak nesne.
Beyaz taş.
aclez
Kavi, sağlam nesne.
acür
Yoğunluk, semizlik, besililik.
Yoğun.
Her nesnenin hacmi ve cüssesi olmak.
acüz
(Çoğulu: Acâz) her nesnenin dibi, kökü ve sonu.
Yay kabzası.
acze
(Çoğulu: Acâyiz) Her nesnenin sonu.
Kadın dübürü.
afaki / âfâkî / آفاقى
Nesnel.
(Arapça)
Şuradan buradan konuşma.
(Arapça)
ahid
Seninle muâhede eden.
Ahdolunmuş nesne.
ahva
(Çoğulu: Huvve) Kararmış nesne.
ahveri / ahverî
Yumuşak, beyaz nesne.
akheb
Rengi bozrak olan ak nesne.
akzer
Necis ve murdar nesne.
alak
Kan. Kızıl veya koyu ve uyuşuk kan.
Yapışkan veya ilişken nesne.
Hayvanat.
Bir işe mülâzemet eylemek.
Husumet-i lâzime veya muhabbet-i lâzime. Aşk ve muhabbet eylemek. Bir işe başlayıp o işe devamlı olmak.
Bir şeye ilişip tutulmak.
Yapışkan, ba
alenda
(Çoğulu: Alânid) Çok sağlam nesne.
alendat
Katı, sağlam nesne.
alenked
Çok sağlam nesne.
ales
Bir cins buğday ki bir kabuk içinde iki tane olur.
Buğday arasında biten çavdar ve mercimek.
Büyük kene.
Bir nevi karınca.
Katı, sağlam nesne.
alic / âlic
İki hörgüçlü büyük deve. Yumuşak nesne.
Kırda bir kumlu yer.
Alcân dedikleri otu yiyen deve.
altays
Düz, berrak, kaypak nesne.
amare
(Çoğulu: İmâr) Fes gibi başa giyilen nesne.
amellet
Sağlam, muhkem, katı nesne.
ameysel
Arslan.
Şişman, büyük deve.
Kaftanını yere sürüyerek gezen tembel kimse.
Uzun kuyruklu geyik.
Enli nesne.
Kerim, şerif nesne.
anabil / anâbil
Kaba nesne.
ancec
(Çoğulu: Anâcic) Büyük nesne.
Fesliğen adı verilen çiçek.
anik
Çok nesne.
Devenin ancak dizini çekip yürüyebildiği kumlu yer.
anke
Sağlam olan nesne.
Ahmak.
ankur
Her nesnenin aslı.
aren
Davar ayağında olan kuru kemre.
Yarık.
Bir nesne yumuşak olmak.
artel
Yoğun, büyük nesne.
asaib
Cemaatler, tayfalar.
Başa sarılan sargılar, nesneler.
aşen
Her nesnenin aslı ve kökü.
Sözü kendi kanaatine göre söylemek.
aşenzer
Katı, sağlam nesne.
aşevzen
Galiz, katı nesne.
asib
Dolmuş bağırsak.
Katı nesne, şedid.
Şiddetli sıcak, çok sıcaklık.
Talihsizlik.
asra'
Zor olan şey. Güç nesne.
Kanatlarının uçlarında beyazlıklar olan tavşancıl kuşu.
ass
Her nesnenin aslı, her şeyin esası.
atik
Sâfi nesne, saf olan şey.
avhak
Uzun nesne.
Kara karga.
Büyük kara deve.
avihte
Asılmış şey, asılı nesne.
(Farsça)
ayhem
Katı, sağlam nesne.
aylem
(Çoğulu: Ayâlim) Yumuşak nesne.
Suyu çok olan kuyu.
azrec
Seri, hafif nesne. Vâhid, tek.
başure / bâşûre
(Çoğulu: Bevâşir) Yeni yetişmiş, turfanda olan nesne.
bedihiyat-ı hissi / bedihiyat-ı hissî
Hislerle açık bir şekilde idrak edilen nesneler, olaylar.
behm
Çok siyah olan şey. Rengi başka renkle karışık olmayan nesne.
bela / belâ
(c.: Belâyâ) Afet. Sıkıntı. Tasa, kaygı. Musibet. Mücazat. İmtihan. Dâhiye.
Yaramaz nesne.
belkaa
Şam vilâyetinde bir yerin adı.
Kara ile ak alaca nesne.
Parlak nesne.
benk
Her nesnenin aslı.
berhun / berhûn
Çember, daire, ortası boş olan yuvarlak nesne.
(Farsça)
Hisar, varoş, duvar veya bostan kenarlarına ve tarla aralarına çalıçırpı ve diken ile yapılan çit.
(Farsça)
Küçük ev, oda, hücre.
(Farsça)
berik
Yıldırayıcı, çok parlak nesne. (Mübâlağası: Berrak)
Parıltı, ışık, ziya.
besbese
Bir nesneyi yaş etmek, bir şeyi ıslatmak.
Çok çabuk yürüme. Hızlı yürüme.
besit
(Çoğulu: Besâit) Döşenmiş nesne, yer yüzü.
Yalnız tek.
Geniş yer.
beydak
Piyade dedikleri nesne. (Satranç âletlerindendir.)
bıhrit
Mücerred ve hâlis nesne.
binc
Her nesnenin aslı ve kökü.
bitke
Kesinti.
Kesilen bir nesnenin ufak parçaları, cüz'leri.
bü'bü'
Her nesnenin aslı.
İzzet, kerem.
Zeyrek akıllı, zarif kişi.
Hâkim, seyyid.
Gözbebeği.
Mc: Çok kıymetli ve değerli olan şey.
bülga
Maaşa yetecek nesne.
büniyye
(Çoğulu: Büniyyat) Her nesnenin aslı ve yaratılması, fıtrat.
Sazan balığı.
Meçhul yol.
büz
Harap yer.
Fâsid nesne.
Helâk.
ca'z
Yoğun, kalın nesne.
ced'a
Kestikten sonra geri kalan nesne.
Hapsetmek.
celis
Galiz, kaba nesne. Büyük ve sağlam olan şey.
cem'are
Galiz, kaba nesne. Yüksek taşlar.
Kabile ismi.
Küçük kuş.
cemaet
Her nesnenin şahsı ve cüssesi.
ceşib
Kaba ve galiz nesne.
cesl
Kıllı kimse.
Çok nesne, kesir.
ceşş
Dövmek.
Kırmak.
Vurmak, darp.
Bir nesneyi pâk etmek, temizlemek.
cevs
Kaba, büyük nesne.
cevz
(Çoğulu: Ecvâz-Cevzât) Ceviz.
Her nesnenin ortası.
cez'a
Az nesne.
cezm
Her nesnenin aslı.
Ağacın kökü.
Kesmek, kat'.
cilahik
Eskiden kemankere ile ve şimdi de tüfek ile atılan yuvarlak nesne.
cilf
Boş küp.
Kırılmış, ufanmış köpek esfeli. Arı kovanı.
Kuru ekmek parçası. Kuru ekmek kenarı.
Yüzülüp karnı çıkmış ve başı ile ayağı kesilmiş koyun.
Her nesnenin parçası.
Hoyrat, kaba. Ayak takımından.
cille
Büyük, ulu nesne. Kebîr ve azîm.
cirf
Büyük nesne.
çiz
Şey. Nesne.
(Farsça)
cuhaf
Zarar ve ziyân edici, zarar verici nesne, muzır.
Çok yemekten şişip ishal olmak.
Ölmek, mevt.
cülal
(Celil) Ulu, büyük nesne, azim.
cüll
(Çoğulu: Cilâl-Ecille) Çul.
Gül.
Her nesnenin büyüğü ve muazzamı.
cümle-i ihbariye / cümle-i ihbâriye
(Cümle-i haberiye de denir) Bir hâdiseyi, bir nesneyi bildiren cümle. Bunun zıddı: cümle-i inşâiyedir; emir ve nehiyleri bildirmek gibi.
cünbuh
Kalın, uzun ve yüksek nesne.
Büyük bit.
cürade
Soyulmuş nesne.
cürsum
(Çoğulu: Cerâsim) Her nesnenin aslı.
cürun / cürûn
Bezin eskimesi.
Yumuşak olmak.
Bir nesne aşınmak.
Alışkanlık, itiyat.
cüsman
Organlarla birlikte vücudun tamamı.
Her nesnenin cismi ve cesedi.
da'da
Aklı ve fikri olmayan kişi.
Her nesnenin zayıfı.
da's
Cimâ etmek.
Süngü ile vurmak.
Az olan nesne ve eser.
dabk
Kendisiyle kuş avlanan bir nesne.
dabn
Dar nesne.
dagfasa
Semizlik, şişmanlık, besililik, etlilik.
Bol geniş nesne.
dahas
Kaypancak nesne.
dahis
Kokmuş, kemiksiz et.
Semiz nesne.
Çok adet, fazla miktar.
dahl
Bir nesne az olmak.
dahmes
Sirke tulumu.
Her nesnenin karası.
dahya'
Rûşen, parlak ve nurlu nesne.
darim
Yanmış nesne.
Dövülmemiş harman.
Odun ufağı.
defi'
Kızgın olan nesne.
dehl
Zamandan bir saat.
Azca nesne.
dehmeka
Yumuşak ve güzel yemek.
Her nesnenin yumuşağı.
demles
Kaba, galiz nesne.
desik
Dolu nesne.
desma
Siyah olan nesne.
dı'f
(Çoğulu: Ez'âf) Her nesnenin bir misli miktarı.
dıbabe
Yumuşak nesne.
dıbatr
Katı nesne.
dıbk
Bürc dedikleri nesne ki ağaçta biter; yazda ve kışta bitmez.
Ağaç posası.
difla
Ağu ağacı denen ve çok acı olan nesne.
dilas
Yumuşak ve berrak olan nesne.
dımn
Her nesnenin arası.
Koltuk.
dırefs
İpek.
Katı, sağlam nesne.
Büyük iri yapılı adam.
Büyük deve.
dirhevs
Katı, şiddetli nesne, şedid.
dü'bub
Zayıf nesne.
Çirkin huylu, kısa boylu kimse.
Kolay yol.
Uzun at.
Karınca nevinden bir nev.
Hububattan bir cins.
dühdün
Bâtıl nesne.
dühdür
Bâtıl nesne.
dukak
(Çoğulu: Dekâyık) İnce nesne.
Un.
Zor, güç.
dümac
Çok sağlam nesne.
Gizli örtülü olan şey.
dümlus
Berrak, yumuşak nesne.
dürahis
Katı nesne.
Gövdesi etli olan insan veya hayvan.
düsme
Toz bulaşmış olan nesne.
Adi, alçak kimse.
ebric
Yayık adı verilen ve yoğurttan yağ çıkarılan nesne.
ecuc
Işık veren, parlayan. Parlak nesne.
Suyun tuzlu ve acı olması.
ehvel
Korkunç nesne.
ekşef
Açık nesne.
Savaşta kalkanı olmayan kimse.
emgaz
Kırmızı, kızıl nesne, ahmer.
Aşkar at.
Koyunu sağdıklarında süt ile birlikte kan çıksa "emgazeti'ş şât" derler.
enid
Ham.
Henüz olmamış çığ nesne.
Değişik olmak.
erde
Çürük nesne.
erkat
(Çoğulu: Erâkıt) Aklı karalı alaca yılan.
Yer yer beyazlığı olan her kara nesne.
ermas
Eski ve köhne nesne.
(Tekili: Remes) Sallar.
ermed
Kül rengi, gri. Boz renkli nesne.
Gözü ağrıyan adam.
ervak
Sâfi nesne.
Uzun dişli adam.
esham
Küçük katreli yağmur.
Kara nesne, esved.
Kara nesne.
eşheb
Kır (at). Kır, çil renkte olan aslan.
Güç iş.
Soğuk gün.
Bir nesnenin kenarı.
esteh
Çekirdek.
(Farsça)
Kemik. Vücud iskeletini meydana getiren nesne.
(Farsça)
esus
Katı, sağlam, muhkem nesne.
esve'
Yaramaz nesne.
eşya
Nesneler, şeyler.
evy
Bir nesne yerine gelmek.
ezfir
Çok iyi kokulu nesne.
fahir
(Fâhire) İftihar eden. Kendi amelini ve kendini beğenen. Övünen.
Şa'şaalı. Ağır. Parlak. Şanlı.
Büyük ve iyi nesne.
Koruğu büyük çekirdeksiz hurma.
Memeleri büyük deve.
fakid
Az rastlanan şey. Nâdir bulunabilen nesne.
fari'
Yüce nesne.
favina / favîna
Ud-us salib dedikleri nesne ki iki sınıftır; biri erkek olup uzundur, biri dişidir ki ondan kısa olur ve ikisi de kafasızdır.
fayiha
(Çoğulu: Fevâyıh) Meyve ve çiçek kokusu.
Güzel kokulu nesne.
fazfaz
Geniş ve bol nesne.
fazi' / fazî'
Korkulu nesne.
fazir
Kırmızı, büyük karınca.
Geniş, bol nesne.
fehs
(Çoğulu: Efhâs) Her nesnenin içi.
fehur
Fahirlenen, övünen.
Nazlanan.
Büyük nesne.
Büyük deve.
felehdem
Büyük deniz.
Hafif nesne.
ferid / ferîd
Katılaşmış şey, donmuş nesne.
(Farsça)
Avcı kuş.
(Farsça)
fery
İyi iş işlemek.
Meşin dikmek.
Yaramaz iş. Bir nesneyi ıslah için kesmek.
fesc
Her nesnenin boşu.
fesil / fesîl
(Çoğulu: Füslân) Hurma ağaçlarının küçüğü.
Her nesnenin kemi ve yaramazı.
fetik
Dülger.
Sabah.
Parlayıcı nesne, parlak olan şey.
fetir / fetîr
Taze nesne.
Cıvık hamur.
Acele anlaşılan.
fetiş
Sahibine uğur getirdiğine ve tabiatüstü özellikler taşıdığına inanılan nesne veya hayvan.
fetur
Oruç açacak nesne.
Yaratmak.
Yarmak.
İki parmağıyla kaşımak.
fey'
Her nesnenin evveli.
feyhak
Geniş nesne.
feylem
Geniş, büyük nesne.
fihris
(Fihrist) Bir dükkânda veya bir kitabın içerisinde ne bulunduğunu sıra ile gösteren liste. (Kataloğ)
(Çoğulu: Fehâris) Her nesnenin aslı.
Kanun.
firas
Çok fazla kırmızı nesne.
fua
Keler, kertenkele.
Her nesnenin evveli.
şiddetli koku. Güzel koku.
fürakıs
Galiz ve şiddetli nesne.
fütat
Parçalanmış ve dağılmış olan şey.
Her nesnenin ufağı, parçası.
fuzaz
Ayrılmış ve dağılmış nesne.
garaibat
(Tekili: Garâib) Garib ve şaşılacak şeyler. Alışılmadık, tuhaf ve acaib nesneler.
garin / garîn
Havuz dibinde olan balçıklı su.
Her nesnenin kap dibinde kalan çöküğü, tortusu.
gariz
Taze nesne.
gerden-bend
Boyuna bağlanan nesne, boyun bağı.
(Farsça)
Gerdanlık.
(Farsça)
gırar
Devenin sütünün azalması.
Az uyku.
Miktar.
Cihet, Misâl.
Yol.
Birbiri ardınca olmak.
Her nesnenin kenarı.
Büyük kıl çuval.
gıslin / gıslîn
Yara yıkandığında içinden çıkan irinli ve kanlı su.
Cehennem ehlinin etleri ve kanlarının yıkandığı nesne.
gumme
Tasa, keder.
Kırba, tuluk gibi şeylerin derinliği.
Belirsiz mühim nesne.
habis
Bağışlanan şey. Mukabilinde bir ücret istenmeyen şey. Parasız olarak verilen nesne.
hadsiyyat
Mümkün olan şeyler. Olması ihtimali olan nesneler. Mümkinat.
haff
Bir şeyin etrâfını dolanan. Bir nesnenin çevresini dolanan.
hafs
Her nesnenin boşu.
halal / halâl
Dostluk.
İki nesne arası açık olmak.
hamime / hamîme
(Çoğulu: Hamâyim) Her nesnenin iyisi.
hanis / hanîs
Kebap olmuş nesne.
hardale
Hardal tanesi.
Nesneyi ufak edip kesmek.
haşel
Bayağılaşma, rezil olma. Bayağılık, rezillik, âdilik.
Her nesnenin kötüsü.
hayih
Lâzım olduğu halde mevcud olmayan nesne.
hayla'
Cin taifesinden bir nesne.
Sırtlan.
Korku.
hayre
(Çoğulu: Hayrât) İyilik, kerem.
Her nesnenin iyisi.
hayteur
Bir vaziyette durmayan.
Arslan.
Kurt.
Belâ.
Cin tâifesinden bir nesne.
Bir su böceği.
hazab
Odun.
Yakacak nesne.
hazal
Selem ağacının kökünden çıkan bir nesne ki, suda ıslatıp yerler.
hazevan
Eti birbiri üstüne yığılıp cem'olmuş olan etli nesne.
hazhaz
Sütü çoğaltır nesne.
Bir nevi katran.
hefaf
Hafif berrak nesne.
hesis
Gizli ses, gizli kelâm.
Ezilmiş, ufalanmış nesne.
hevahi / hevahî
Bâtıl nesne.
hıbse
Yaramaz, habis nesne.
hicer
Her nesnenin kenarı.
hidsan
Sonradan olmuş nesne.
hıff
Hafif, zayıf nesne.
hılal
(Çoğulu: Ahılle) Diş arasını ayıklamakta kullanılan nesne. Dostluk.
hılas
Her nesnenin dibine çöken ağırlığı.
hınc
Her nesnenin aslı.
Meyl ettirmek, eğmek, yöneltmek.
hırric / hırrîc
Bir kimsenin çıkardığı nesne.
hırrif / hırrîf
Acılığından dili acıtan nesne.
hıtar
Misli, benzer, denk, eş.
Bir çevreyi ihâta edip çevresini dolaşan nesne.
hizam
Kolan ve bağırdak denilen nesne. (Beşikte çocuklara bağlarlar.)
huba'sen
(Çoğulu: Huba'senât) Yoğun ve katı nesne.
hubs
Vakfolan nesne.
hudm
Her nesnenin kökü.
hufale
Arpa, buğday ve pirinç kabuğundan saçılan.
Her kabuklunun arınıp pâk olanı.
Her nesnenin kemi ve yaramazı.
Yağ tortusu.
Şıra sıkıntısı ve kepeği.
humeme
(Çoğulu: Humem) Kömür.
Kara kül.
Her ateşte yanan nesne.
hunat'e
Kalın, yassı nesne.
hurak
Kav dedikleri nesne.
Tuzluk.
hursi / hursî
Ev eşyası.
Her nesnenin fenâsı.
husare
Arpa, buğday ve pirinç gibi hububâtın kabuğundan düşen parçalar.
Her kabuklu nesnenin, kabuğundan ayrılıp temizlenmesi.
Şirâ sıkıntısı.
Her nesnenin fenâsı.
huslet
Kıldan bükülmüş nesne.
huz
Tuz ağacı dedikleri nesnedir ve denize yakın yerlerde posası denize düşüp rüzgârla dalga döve döve kehribar olur.
huza'bil / huza'bîl
(Çoğulu: Huz'a) Batıl şeyler. Halkı güldürecek boş şeyler, nesneler.
ia'
Bir nesneyi kab içine koyup saklamak.
icar
Kadının başına bağladığı nesne.
idab
Acib nesne.
ıfdac
(Çoğulu: Ufâzic) Semiz, besili hayvan.
Yumuşak nesne.
ılk
(Çoğulu: Alâk) Kurumak.
şarap, hamr.
Her nesnenin iyisi.
ırkil / ırkîl
Belâ. Zahmet, meşakkât.
Çok güç nesne.
ırnin / ırnîn
Kaş tarafında burun ucu.
Her nesnenin evveli.
ısfak
Kapıyı örtmek.
El ile bir nesneye erişmek.
isnad
Bir söz veya haberi birisine nisbet etmek.
Peygamberimiz'in (A.S.M.) sözlerini sırası ile kimlerden nakledildiğini bildirmek.
Bir nesneye, bir şeye dayanmak.
Birisi için, bir şeyi yaptı demek. İftira etmek.
ıtar
(Çoğulu: Utur) Dudak kenarı.
Elin kasnağı.
Diğerlerini ihâta eden nesne.
kabil-i inkisar
Kolaylıkla kırılabilir şeyler, kırılması kolay olan nesneler.
kaf'a
Yağcılar tokmağı.
Hurma kabuğundan yapılan, zenbile benzer kulpsuz bir nesne.
kahba
Kırmızısı çok olan beyaz nesne.
kahiz
Müşkil, zor nesne.
kamez
Menfaatsiz, hor hakir nesne.
kased
Şahyar dedikleri nesne.
kasil / kasîl
Hayvanlara vermek için vaktinden evvel biçilen yeşil ot.
Kesilmiş nesne.
kaydum
Her nesnenin önü.
kazaz
Ufak taş.
Döşek üstünde olan toprak.
Toz toprak bulaşmaz nesne.
kazife
Sövdükleri söz.
Attıkları nesne.
kelle
Kafa, baş.
(Farsça)
Ekinlerde başak.
(Farsça)
Baş gibi yuvarlak olan nesne.
(Farsça)
kemend
Eskiden idam için boyna geçirilen yağlı kayış.
(Farsça)
Uzakta bulunan herhangi bir nesneyi yakalayıp çekmek için üzerine atılan ucu ilmekli uzunca ip.
(Farsça)
Geyik ve benzeri hayvanların yuları.
(Farsça)
Güzelin saçı.
(Farsça)
kerşeb
Yaşlı, ihtiyar.
Hali kötü olan kimse.
Kalın ve uzun nesne.
Arslan.
Çok yiyen, obur.
kes'
El veya ayak ile bir nesnenin arkasına vurmak.
İttibâ etmek, tâbi olmak.
Yemen'de bir kabile adı.
kiffe
(Çoğulu: Kifef) Ağ. Tuzak.
Terazi kefesi.
Her yuvarlak nesne.
kıns
Her nesnenin aslı ve bitecek yeri.
kirs
(Çoğulu: Ekrâs-Ekâris) Her nesnenin aslı.
Bir araya getirilmiş beytler.
Biri biri üstüne yığılmış kalmış davar tersi.
kış'ame
Fak dedikleri nesne.
Küçük arı.
Kene.
kitr
Her nesnenin ortası.
Deve hörgücü.
kıyemiyyat
(Tekili: Kıyemî) Değerli nesneler, az bulunan pahalı şeyler.
kızr
Pak olmayan nesne.
Temiz olmayan şey.
kroki
Bir konu veya nesnenin başlıca özelliklerini yansıtacak biçimde hazırlanmış taslağı.
kubza
(Çoğulu: Kubzât) Bir tutam nesne.
küdame
Her nesnenin bakiyyesi.
kudmus
Kadim nesne, eski.
kuffe
(Çoğulu: Kıfâf) Pamuk sepeti.
İçine kumaş konan nesne.
Yüksek yer.
Kurumuş.
Çürük ağaç.
kullab
(Çoğulu: Kalalib) Çengel, kanca. Ucu eğri nesne.
kunbua
(Çoğulu: Kanâbi) Kestikten sonra yine içinde kalan nesne (Ot kökü gibi)
kündür
(Çoğulu: Kenadir) "Günlük" denilen nesne.
Şişman ve kısa boylu kimse.
Vahşi hımar, yabani eşek.
Büyük çuval.
künübdür
Kaba nesne.
kürat
(Tekili: Küre) Küreler. Yuvarlak olan nesneler.
kurs
Kelepçe.
Çevrik nesne.
Yuvarlak. Tekerlek şeklinde olan.
kurtat
Eyer altına konan bir nesne.
Boyun.
kurzül
Kadınların başına örttükleri nesne.
Kayıt.
Kötü kimse.
At ismi.
Bel, sulb.
küsbe
Bir parça süt ve hurma.
Taamdan veya başka şeyden az iken çoğalıp toplanan nesne.
küsud
Az nesne.
küsv
Bir yere yığılmış ve toplanmış nesne.
Az, kalil.
lac
Dar şey. Geniş ve bol olmayan nesne.
lagv
Faydasız çirkin söz.
Köpeğin ürkmesi.
Deve avazı.
Rağbet olunmayan nesne.
Hükümsüz.
Kaldırmak.
Hata etmek.
İbtâl etmek.
lahc
Dar olmak.
Bir nesne, kabında paslanıp çıkmamak.
lahis / lahîs
Dar nesne.
laka'
(Çoğulu: Elkâ) Kıymetsiz hakir nesne.
lakat
Yabandan toplanan nesne.
Mâdende bulunan gümüş ve altın parçaları.
lakt
Dermek, toplamak, cem'etmek.
Ansızdan bir nesneye yetişmek.
lamme
Cin çarpması. Çarpıklık.
Yaramaz nesne.
lasaf
Bir cins hurma.
Gübre otunun diplerinde biter hıyar gibi bir nesne.
Yapışmak.
Kurumak.
Parlamak.
latime / latîme
(Çoğulu: Letâyim) Misk.
Güzel kokular konulan kap.
Attarlar pazarı.
Güzel kokulu nesneleri götüren deve.
lauk
Yalanmış nesne.
Az, kalil.
lazuk
Yapışkan nesne.
Yapışkan balçık.
lebeb
(Çoğulu: Elbâb) Göğüste gerdanlık takılan yer.
Atın göğsüne yapılan sinebend.
Devenin ve sâir davarın göğsüne bağladıkları nesne.
Dağ eteğinde olan azıcık yumuşak kum.
lebeniyyat / lebeniyyât
(Tekili: Lebeniyye) Sütlü nesneler.
lebus
Her giyecek ve örtünecek nesne.
lehle
Süst ve zayıf nesne.
Seyrek dokunmuş bez.
Fusaha indinde makbul olmayan şiir ve söz.
levs
Kapı aralığından veya örtü ve perde kenarından bir nesneyi görmek.
leyy
Def'etmek, kovmak.
Harcamak, sarfetmek.
İlaç yapmak.
Aciz olmak.
Bir nesneyi dürüp boğazına tıkmak.
lifa'
Örtünecek nesne. Yorgan.
lit / lît
Her nesnenin rengi.
lübab
Her nesnenin iyisi, güzidesi, seçkini.
lükat
Yabana dökülmüş ve saçılmış nesne.
lükk
Nar ağacına benzer bir hindi ağacının zamkı.
Kılıç ve bıçak saplarını berkitmekte kullanılan meşhur bir nesne.
lümaze
Ağızda geri kalan nesne.
ma / mâ
Biz mânasınadır.
(Farsça)
Mim ile elif harfinden ibâret "Mâ". Arabçada muhtelif isimleri vardır. Ve çeşitli mânalara gelir. Cansız şeylere işaret eder. "Şu nesne, o şey ki..." mânâlarına gelerek kelimelerle birleşir. Meselâ: (Mâ-ba'd: Sondaki, alttaki.)
(Farsça)
ma'nat
Dilemek, iradet.
Kasdolunmuş nesne.
maab
Ayıp, eksiklik.
Ayıp şey, utanılacak nesne, ayıp yeri.
maaz
Şiddetle gadap etmek, çok fazlasıyla hiddetlenmek.
Bir nesne güç gelmek, zor gelmek.
mahzum
Burnunun halkasıyla tutulan sığır ve deve.
Her delinmiş nesne.
makruf
Töhmetli kimse.
Yabana atılmış nesne.
maksur
(Kasr. dan) Kasrolunmuş, kısaltılmış, kasılmış, alıkonulmuş.
Mahbus.
Kasrolunmuş nesne.
Gelinin üzerine tutulan duvak.
Gr: Bir kısım arapça kelimelerin sonunda yâ şeklinde yazılan, fakat elif gibi okunan harf. ( : Dâ'vâ) kelimesinde olduğu gibi. Buna, "Elif-i
mansub
Nasbolunmuş, konmuş dikilmiş, nesne.
mati'
Uzun, tavil.
Her nesnenin iyisi.
matrah
(Çoğulu: Matârih) (Tarh. dan) Mahal, yer.
Tarh olunacak şey, tarh edilecek nesne.
Bir şey atılan yer.
matviyy
Dürülmüş nesne.
maz'a
Her nesnenin bakiyyesi, artığı.
mazrahi / mazrahî
Akbaba.
Ulu, şerefli kimse.
Her beyaz nesne.
mebruk
Tebrike şâyeste kimse. Tebrike değer nesne.
mecl
Elin kabarması.
Balta gibi bir nesne tutmaktan veya çalışmaktan dolayı elin kabarıp nasırlanması.
mecr
Bir nesneyi devenin karnındaki yavrusuna bey'etmek. Devenin karınındaki yavrusunu bir malla değiştirmek.
Çokluk asker.
Akıl.
mef'ul-ü mukadder
Lâfız olarak metinde yer almayan, ancak sözün gelişiyle belirlenen nesne, tümleç.
mefruk
Ovulmuş nesne.
Zâ'ferân ile boyanmış nesne.
mehfak
Bol nesne.
melazz
(Tekili: Melzuz) Yalancı, kezzab. Leziz nesneler, lezzetli şeyler.
meleka
Düz kayacak nesne.
melze
At seğirtirken koltuklarını uzatmak.
Süngü ile veya gayrı nesne ile ta'n eylemek.
mensiyy
Unutma yeri.
Hiç bahsedilmeyen terkedilmiş nesne.
meric / merîc
Muzdarip, sıkıntılı.
Çeşitli nesne, muhtelif. Karışık, muhtelit.
meriş
Üzerinde kuş tüyü olan nesne.
mermak
Yaramaz nesne.
mesall
Kabından çıkmış nesne.
meşbub
(Çoğulu: Meşâbib) İki ayağı beyaz olan at.
Güzel nesne.
meşik
İnce uzun nesne.
Giyilmiş kaftan.
meslus
Üç kat olan nesne.
Üçte biri alınmış.
metn
Sağlam ve sert yer.
Yüksek yer.
Her nesnenin yüzü, üstü, arka ve ortası.
"Vurmak ve seyr" mânâsına mastar.
Bir yazının tamamı. Yazının aslı veya sureti.
mev'a
Her nesnenin evveli.
mev'üf
Afete uğramış nesne.
mevetan
Canı olmayan nesneler.
İhya olunmayan, ekilip biçilmeyen arazi.
mezruat
(Tekili: Mezru) Arşınlanmış şeyler. Ölçülmüş nesneler.
mı'la
Çulhaların çukur içinde ayak ile basıp oynadıkları nesne.
midmek
(Çoğulu: Medâmik) Ziynet verecek âlet.
Haberi şâyi eden, duyuran nesne.
midra
Boynuzdan veya demirden çuvaldız gibi bir nesne. (Kadınlar onunla saçlarını düzeltip islâh ederler ve tarakla da tararlar.)
mihrak
Çok hareket eden.
Hareket âleti. Karıştıracak nesne.
miktebe
Tabak üstüne örttükleri nesne.
miktel
Onbeş sa' miktarı nesne alır ölçek.
mila
Bir kap dolusu nesne.
milak
Bir nesnenin kıyam ve sebâtına sebep olan nesne.
milhab
(Çoğulu: Melâhib) Kesecek âlet.
Ber nesnenin kabuğunu soyacak âlet.
milked
Nesne dövecek âlet.
mimsaha
Adi basacak nesne.
Yüz silecek mendil.
min-ma
(Mimmâ okunur) Şey, nesne. O şeyden.
minşefe
Sünger, bez gibi su silmeğe mahsus nesne.
minsega
(Çoğulu: Menâsıg) Ekmekçilerin ekmek tozunu sildikleri nesne.
Yufka yuvarlağı.
mishane
Taş parçaladıkları nesne.
mishel
Dil, lisan.
Eğe, törpü.
Ziynet verecek nesne.
Yabâni eşek.
Dizgin.
mü'sad
Bağlanmış ve berkitilmiş nesne.
mu'ter
Bir nesneye mütecâviz olan, bir şeye tecâvüz eden.
muanat
Bir şeyin zahmetini çekme.
Bir nesneyi dikkatle göz altında bulundurma. Ona göz kulak olma.
muasfer
Usfur ile boyanmış nesne.
mücebbee
İçi boş nesne.
mücennibe
Her nesnenin iki tarafından birisi.
mücessemat
(Tekili: Mücesseme) (Cisim. den) Katı nesneler, cisimler.
Geometrik cisimler. Üç boyutlu geometri cisimleri.
müdemlak
(Müdemlek) Yuvarlak nesne.
müdemlic
(Çoğulu: Demâlic) Yuvarlak nesne.
Yumuşak nesne.
müdemma
Atın çok kırmızı olanı.
Çok kırmızı nesne.
Üzerinde kan kırmızılığı olan ok.
müerneb
İpliği tavşan yünüyle karışık nesne.
müfdem
Kızıla boyanmış nesne.
mugabber
Tozlu nesne.
mugayyebe
Gizli şey. Görünmeyen ve saklı olan nesne.
muhaha
Kemikten çıkan nesne.
muhammat
Kızdırılmış nesne.
muhammere
Başı beyaz, cesedi siyah olan koyun.
Örtülmüş nesne.
muhaş
Yanmış nesne.
muhlevlak
Düz kaypak nesne.
muhmel
Tüylü ve saçaklı nesne.
mük'ab
Çok sık dürülmüş nesne.
mukarren
Bağlanmış nesne.
mukza'
Seri, hafif nesne.
mülahake
Bir nesneyi diğerine gereği gibi yetiştirmek.
müles
Düz cilâlı nesne.
mülezzez
Bir yere biriktirilip toplanmış, yığılmış ve ulaştırılmış nesne.
mülmi'
Abanoz ağacının âlâsı.
Birbirine karışmış nesne.
mümassar
Sarı ile boyanmış nesne.
mün'al
Altına gön ve sahtiyan konulmuş nesne.
mündefic
Yuvarlak nesne.
müraveha
Çeşitli nesnelerin kâh birini ve kâh birini işlemek.
müreyra
Buğday arasındaki "delice" dedikleri nesne.
müruk
Sâfi, süzülmüş nesne.
Süslü perdeler takılmış olan ev.
mus'ab
Aygır at.
Her nesnenin erkeği.
musamıs
Her nesnenin hâlisi ve aslı.
musas
Ot, nebat.
Her nesnenin aslı.
müseccel
(Secl. den) Kayda geçmiş, sicilli.
Mahkeme defterine geçirilmiş.
Kimseden men'olunmayan mübah nesne.
müsecher
Beyaz. Ak nesne.
müsnede
Arka yastığı. Arkaya dayadıkları nesne.
müverrib
Tamam ve çok olan nesne.
müzeccec
Sırçalanmış.
İnce uzun nesne.
müzlec
Zayıf ve kaypak nesne.
nahabe
(Çoğulu: Nuhab) Geçit ağzı.
Çokluk asker.
Her nesnenin iyisi.
nahv ilmi
Cümle bilgisi. Kelimelerin cümle içinde fiil, fâil (özne), mef'ûl (nesne, tümleç) olma gibi durumlarından ve buna göre sonlarının aldıkları i'râbdan (harekelerden) bahseden ilim.
nası'
Her nesnenin hâlisi.
şiddetli beyaz olan.
naşib
Hâfız.
Ok sahibi. İçine girip yapışan nesne.
nasye
Her nesnenin iyisi.
ne'b
(Çoğulu: Niyeb) Sâfi nesne.
Yaşlı dişi deve.
nebehrece
Geçmez bakırlı para. Sahte akçe.
Her nesnenin kötüsü.
necnece
Geriye döndürmek.
Engel olmak, men'etmek. Bir nesneyi aşağı getirmek.
Zayıf etmek, zayıflatmak.
nedş
Her nesneyi eritip sormak.
Pamuk atmak.
nehizet
Tabiat.
At kulağına benzer dokunmuş nesne.
nehs
Çok yaramaz nesne.
nehş
Yılan sokmak.
Almak, kabzetmek.
Ön dişiyle bir nesneyi ısırır gibi tutmak.
Et almak.
nekaz
(Çoğulu: Enkâz) Her nesnenin kötüsü, kıymetsizi.
neş'
Bir nesneyi zorla çekmek.
neseme
(Nesme) : (Çoğulu: Nüsüm) Nefs. İnsanın ve her nesnenin başlangıcı.
neşita
Bir şeyin, aramaksızın bulunması.
Ansızın bulunan nesne.
Gâzilerin kastettikleri yere varamadan yolda buldukları ganimet.
neşş
Kaynamak, galeyan.
Her nesnenin yarısı.
Davarın tezce derisini yüzüp etinden ayırıp çıkarmak.
Yirmi dirhem.
Karıştırmak.
nezaza
Az olmak, kıllet.
Her nesnenin bakiyyesi, artığı ve âhiri.
nihas
Kağnı tekerleğinin etrafına takılan çenber, yuvarlak demir.
Kavafların kullandığı nesne.
nızar
(Çoğulu: Nuzarâ-Nizâr) Her nesnenin misli ve benzeri. Nazir.
nüda
(Çoğulu: Endâ-Endiye) Yağmur.
Boğaz ıslatıcı nesne.
Çiy, rutubet.
Atâ, bahşiş.
Sesin uzaklara gitmesi.
nüdfe
Atılmış az nesne.
Sağılmış az süt.
nüfaz
Ağaçtan veya başka birşeyden silkmekten ve hareket ettirmekten dolayı düşen nesne.
nugnug
(Çoğulu: Negânig) Boğaz içinde olan et.
Kulak içinde fazlalık olan nesne.
nühbe
(Çoğulu: Nuheb) Her nesnenin iyisi.
nukaye
Her nesnenin iyisi.
nukaza
Binâdan yıkılmış veya örülmüş iplikten sökülmüş nesne.
nuzar
Altın.
Her nesnenin hâlisi ve iyisi.
Necid diyârında yetişen bir ağacın adıdır, ondan tas ve kâse yaparlar.
nüzü'
İfsad etmek, bozmak, aldatmak, yaramaz nesneye kandırmak.
objektif
Nesnel, tarafsız; hakikati olduğu gibi aksettirme.
parçe
Ufak şey, küçük nesne, parça.
(Farsça)
rabıta
İki şeyi birbirine bağlayan nesne.
İlgi, münasebet, bağlılık, mensupluk.
Düzen, tertip.
radk
Her nesnenin evveli.
ragib
İçi geniş olan nesne.
rakim
Yazılmış nesne. Yazı yazılacak levha.
Ashab-ı Kehf'in mağarasının bulunduğu dağ; veya bazılarınca mağaranın bulunduğu dere; veya Ashab-ı Kehf'in başka bir ismi.
Ashab-ı Kehf'in isim ve kıssalarının yazılı bulunduğu kitabe.
ray'an
Her nesnenin evveli.
rayi'
Acib nesne.
Cömert kişi.
rayik
Acib ve hâlis nesne.
rebaz
Şehrin yarısı ve etrafı.
Her nesnenin eğlenecek ve duracak yeri.
Koyun ağılı.
"Göden bağırsak" denilen büyük bağırsak.
rebsa'
Müenneslik özelliğindendir.
Katı nesne.
rehs
Kârgir bina yapmak.
Bir nesneyi çok sıkmak.
rekam
Birbiri üstüne kat kat yığılmış nesne.
reme
Ürkek, ürken.
İyi nesne.
remiyye
Bir nesne ile atılmış olan av.
revgan
Yağ.
(Farsça)
Hafif hafif esen rüzgârın verdiği serinlik, rahatlık.
(Farsça)
Üstü yağ gibi kayan parlak nesne.
(Farsça)
Parlak deri.
(Farsça)
reyk
Her nesnenin evveli ve efdali, iyisi.
rezayil
(Tekili: Rezile) Çörçöp.
Faydasız ve asılsız nesne.
rıkk
(Çoğulu: Erkâ) Kul, abd.
Kulluk, esirlik, kölelik, ubudiyet.
Yufka nesne.
rikk
Kulluk, ubudiyet.
Ist: Esir olmuş, hürriyetini kaybetmiş olan ehl-i harb.
Yufka, yumuşak nesne.
rubz
Her nesnenin ortası.
Bazısı bazısının üzerine sağılmış süt.
sabil
Gezkere denilen nesne. (Onunla ters, balçık ve gayri ne olursa taşırlar).
Yolcu kimse.
sadef
Yüksek büyük dağ.
Her yüksek nesne.
Devenin her dört ayağı.
Bir yöne ğilmek.
safiha
(Çoğulu: Safayih) Yüzün derisi.
Kapı tahtası.
Kâğıdın bir tarafı.
Yassı ve düz nesne.
Enli kılıç. (Bu mânâya C: Sıfâh)
safsaf
(Çoğulu: Safsâfe) Her nesnenin kemi, kötüsü, hor ve hakiri.
Döğülmüş yumuşak toprak.
Mâkul olmayan kelimeler.
Mânâsız şiir.
Yaramaz ve kötü işler.
safsafe
Ekşi aş.
Ekşili nesne.
şahit
(Çoğulu: Şihât) İnce yufka olmuş nesne.
saldah
Sağlam ve katı nesne.
sarf ve nahv ilmi
Arabî dilbilgisi. Sarf; kelime bilgisi; kelimelerde meydana gelen değişikliklerden ve birbirlerinden türemelerinden bahseden ilim. Nahv; cümle bilgisi; kelimelerin cümle içinde fiil, fâil (özne), mef'ûl (nesne, tümleç) olma gibi durumlarından ve buna göre sonlarının aldıkları i'râbdan (harekelerden)
se'd
Zayıf yağan yağmur.
Yaz gecelerinde olan rutubet.
Boğaz ıslatan her cins nesne.
şeafe
(Çoğulu: Şüuf-Şiâf-Şeafât) Dağ başı.
Her nesnenin âlâsı ve üstü.
şebbake
(Çoğulu: şebâbik) Birbirine girmiş nesne.
secc
Gayet ince olan nesne.
Duvar sıvamak.
Hoş kokulu nesne ezmek.
secur
Tennur kızdırılan nesne.
şedef
(Çoğulu: Şüduf) Her nesnenin şahsı.
sedh
Döşemek.
Uçuk hastalığı.
Bir nesneyi açıp yaymak ve arkası üstüne bırakmak.
Deve çökertmek.
Kırba doldurmak.
şegaf
Yürek kabı. Yüreği çevreleyen nâzik deri.
Sağ tarafta iyeği kemiği altında olan bir hastalık.
Bir nesneyi çevirip kaplamak.
seha
(Çoğulu: Sihâ) Ev içi. Her nesnenin kabuğu.
Yarasa kuşu.
seham
Sıcak günlerde havada iplik iplik olduğu hayâl edilen nesneler.
Sıcak esen rüzgâr.
sehay
Nâme üstüne nesne bağlamak.
Keşf etmek.
Kabuk soymak.
sehhah
(Mübalağa ile) Semiz ve besili nesne.
sehin
Altı görünmeyen sık ve kalın nesne.
şehzare
Fâhiş nesne.
seken
Ev ahâlisi.
Mesken, ev.
Kalbin teskin olduğu nesne.
sekk
(Çoğulu: Sukûk-Sikâk) Çuvaldız. Çivi.
Alçaklık.
Dar nesne.
selale
Çanak içinde yalanan nesne.
şelel
Bir eli tutmaz olmak.
Bir nesneyi seyrek dikmek.
Ovmakla gitmeyen leke.
şemc
Şey mânasına gelen bir isim.
Bir nesneyi seyrek dikmek.
şemel
Perâkendelik, dağınıklık.
Toplanmak, cem'olmak.
Az nesne.
senam
(Çoğulu: Esnâm-Esnime) Deve hörgücü.
Her nesnenin yücesi, yükseği.
sene-i şemsiye
22 Mart'tan ertesi senenin 21 Martına kadar süren İranlıların milli takvimine göre olan nesne.
şerh
Her nesnenin evveli.
Her sene yeni doğan deve yavruları.
Yiğitlik.
Yarmak.
şerye
Çekirdekten biten hurma ağacı.
Az pahalı nesne.
setel
Her nesnenin kötüsü, yaramazı.
şey
Nesne.
şey'
Nesne, şey.
İstemek, dilemek.
şey'i / şey'î / شيئى
Nesnel, objektif.
(Arapça)
şey'iyet / شيئيت
Nesnellik, objektiflik.
(Arapça)
şeziyye
(Çoğulu: Şezâyâ) Bir parça nesne.
sı'sıa
Sığınacak yer, sığınak, melce'.
Her nesnenin aslı.
Horozun baldırında çıkan fazlalık parmak.
şiare
(Çoğulu: Şeâyir) Hac amelleri.
Hac nişanları. İbadet için alem kılınan her nesne.
sıbah
Güzel nesneler, parıltı.
şicab
Divit kapağı.
Her nesnenin ağzına, yarığına ve gedik yerine koyup tıkadıkları nesne.
sifr
Yazılmış nesne, mektup.
sıhle
(Çoğulu: Sehil) Yoğun, büyük nesne.
sika'
Devenin burnuna bağladıkları nesne.
Kadınların örtündükleri peçe.
şıks
(Çoğulu: Aşkâs) Bir parça yer.
Her nesnenin bir miktarı.
sila'
Arınmış, temizlenmiş nesne.
sıme
(Çoğulu: Sumem) Bahâdır, kahraman kimse.
Berk, muhkem nesne.
Büyük erkek yılan.
sina
İki kere iâde olunan nesne.
sinh
(Çoğulu: Esnâh) Her nesnenin aslı ve kökü.
sınn
Berd-i acûz günlerinden bir gün.
Seleye benzer bir nesnedir, içine ekmek koyarlar.
Deve sidiği.
siny
(Çoğulu: Esnâ) Her nesnenin büklümü.
Dağın kısıkdar yeri.
Orta, vasat.
sirr
(Çoğulu: Esrar-Esirre) El ayasında ve alında olan hatlar.
Gizli nesne.
Cima etmek.
Zikir.
Hâlis.
En iyi, en faziletli.
subabe
Kap içinde kalan su.
Bir nesnenin bakiyesi. Artık.
sükat
Yüksek yerden düşen nesne.
sümmeha
Yalan ve bâtıl nesne.
Yer ile gök arası.
Her tarafa dağılıp gitmek.
sunafir
Her nesnenin hâlisi. Her şeyin iyisi ve doğrusu.
sürat
Her nesnenin üstü ve ortası.
sürh
Seri nesne.
şüvaye
Büyük nesnelerin küçüğü.
Kıt'a.
ta'ric
Meyletmek, eğilmek.
Bir nesne üzerinde durmak.
Çıkıntı. Tümsek peyda etme.
tabil
(Çoğulu: Tevâbil) Yemeklere katılan biber, nane, tarçın gibi şeyler.
Çömlek içinde pişen nesne.
tafi
Her nesnenin üstüne gelen.
Hâriç, dış.
taglif
(Gılaf. dan) Kınına koyma, kılıfına sokma.
İyi kokulu nesneler yapmak.
tahavvüb
Bir nesneye acınmak ve mahzun olmak.
takahhum
Ansızdan bir nesneye dühul edip girmek.
takris
Parmak ucuyla veya tırnakla bir nesneyi ovup yıkamak.
tarih
İşe yaramaz diye bir kenara atılmış nesne.
tariz
Cansız, kuru nesne.
Meyyit, ölü.
tavtid
Bir nesneyi yerinde tutmak.
Muhkem etmek, sağlamlaştırmak.
te'vil
(Tef'il veznindendir) Bir nesneye redd ve irca' etmek. Döndürmek. Te'vil kelimesi, bazı müfessirlere göre, rücu' mânasına olan "Evl: " den alınmıştır. Müfessirlerce: Bir âyet-i kerimenin mânasını bir nesneye irca' ile beyan etmektir. Bazılarınca da (Evvel: ) lâfzından alınmış olup kelâmı evveline sa
teakkub
Her nesnenin âkibetine nazar etmek. Sonuna bakmak.
teakub
Birbiri ardınca olmak, peşinde olmak.
Bir nesneyi sonradan çoğaltmak.
tefatuh
Muhakeme olmak.
Bir nesneye başlamak.
tefsil
Yaramaz ve kem nesne.
tehezzüm
Eliyle bir nesneyi kırmak.
teleccün
Bir nesneyi ovalayıp kirini gidermek.
telkıye
Ulaşmak, varmak.
Bir nesneyi yüze getirmek.
telsin
Bir nesneye dil etmek.
telvih
Açıklamak.
Zâhir ve aşikâre kılmak.
Susuzluktan insanın çehresi bozulmak.
Bir şeyi ateşle kızdırmak. Güneş veya ateşin sıcaklığı bir nesnenin rengini değiştirmek.
Posa hâline getirmek.
Kocamak. Saç ağarması.
Almak.
İşaret etmek.
temattuk
Bir nesnenin lezzetinden ağzını şapırdatmak.
temessuh
Kendini bir nesneye sürmek, meshetmek.
Bir şeye sürünmek.
temsiye
Akşamlık.
Akşamleyin bir nesne getirmek.
terb
Bir nesneyi toprakla örtmek, üstüne toprak saçmak.
tere'
Dolu nesne.
Kötülüğe ve şerre koşan kimse.
termid
Gül renkli olmak.
Gül etmek.
Bir nesneyi gül içinde bırakmak.
ternik
Bir nesneye bakıp durmak.
Gözün zayıflaması.
terye
Az gizli.
Kadınların hayızdan arınıp guslettikten sonra sarılık ve bulantıdan gördüğü nesneler.
tesa'su
Çok yaşlanmak.
Artık gün geçirmek.
Bir nesnenin ekserisinin geçmesi.
tesakku'
Bir bâtıl nesneyi çekişmek.
tesciye
(Seciye. den) Üstün ahlâk kazandırma.
Bir nesneyi örtmek.
tesebbüt
(Sebat. dan) Sebat gösterme, dayanma, sabretme, direnme.
Bir nesneye yapışmak. Tevakkuf.
teslif
Kahvaltı etme.
Takdim etmek.
Bir nesnenin fiyatını evvelden vermek.
tesmir
Koyu nesneye su katıp duru etmek.
İksir ile sağlamlaştırmak.
teştir
Bir nesneye ayıp vermek, noksanlık vermek.
tevhim
Bir nesneye gönül vermek.
Hâmile olmak ricâsını etmek.
tevli'
Bir nesneye beyaz noktalar yapmak.
tevrib
Bir nesnenin uzunluğuyla eni arası.
teyamün
Her nesneyi sağından tutmak ve sağından başlamak.
teyasür
Bir nesneyi solundan tutmak.
tezciye
Az nesne.
tezerru'
Elle tartmak. Bir nesneyi kolla oranlamak.
Yemeği çok yemek.
Çok konuşmak.
tiffan
Her nesnenin vakti.
tılk
Helâl nesne.
Bükülmüş ip.
tıls
(Çoğulu: Atlâs) Sahife.
Mahvolmuş nesne.
Tüyü dökülmüş olan deve uyluğunun derisi.
Elbisenin eskimesi.
tirb
(Çoğulu: Tirâb-Etrâb) Anasından saçlı ve dişli doğan oğlan.
Yaşta diğerine eşit olan nesne.
Lezzet.
tufahe
Çömlek.
Her ne olursa olsun ağzına alan köpek.
Her nesnenin üzerine gelen.
tukat
Nefsini haramdan ve şüpheli nesnelerden saklamak.
tulhe
Azıcık su.
Azıcık ot.
İyi nesne.
turfe
(Çoğulu: Etrâf) Nâziklik, yumuşaklık.
Nimet.
Güzel yemek.
Zarif, iyi nesne.
Üst dudağın ortasında fazlalık olarak yumru et olması. (O kişiye "etref" derler.
tuvmar
(Çoğulu: Tevâmir) Uzun dürülmüş nesne.
ubab
Her nesnenin muazzamı, her şeyin büyüğü.
Cemaat, topluluk.
Taşkın sel suyu.
Pek taşkın, coşkun.
uccab
(Çoğulu: Eâcib) Şaşırıp taaccüp edecek nesne.
uffare
Her nesnenin evveli.
Katılık.
Şiddet.
uhduse
Hayret edilecek derecede uydurma haber.
Haber verilen nesne.
ükre
Yuvarlak nesne. Top.
Çukur.
ukub
Her nesnenin sonu.
ukunne
(Çoğulu: Ukun) Taştan yapılmış nesne.
ulale
Süt bakiyyesi.
Her nesnenin bakiyyesi, artığı.
ulebit
Yoğun ve büyük nesne.
Koyun sürüsü.
ulka
Kahvaltı.
Az nesne.
Küçük çocuklara yapılan elbise.
urca
Bir nesnenin üzerine durmak veya üstüne çıkmak.
urve
(Çoğulu: Urâ) Düğme iliği.
Yazda ve kışta yaprağı dökülmeyen ağaç.
Daima bâki olan nesne.
Arslan. Kudretten kinaye olur.
Kulp. Yapışacak sap. Tutacak yer.
usm
Her nesnenin bakiyyesi, artık.
usnun
(Çoğulu: Asânin) Sakal ucu.
Her nesnenin evveli.
Devenin çenesi altında olan uzun kıllar.
ustumme
Her nesnenin aslı.
vakl
Yükselmek.
Bir nesnenin üstüne çıkmak.
Mukul ağacı.
vakne
Her nesnenin azı.
vath
Kuşların burnuna ve ayağına necasetten veya balçıktan yapışıp kalan nesne.
vefia
İçine nesne koyulan sele.
vehz
Katı nesne.
Kovmak, deft'etmek.
vels
Ahd, yemin, söz. " Az nesne.
Vurmak.
verise / verîse
Veris otuyla boyanmış nesne.
veşi'
(Çoğulu: Veşâyi) Bezlerde olan yol yol alaca.
Sümâme otundan yapılan hasır.
Ağaçlardan kuruyup düşen nesne.
Girilmemesi için bahçe ve bostanların çevresine dikilen ağaç veya konan diken.
Az nesne.
vika
Kendi ile bir şey saklanan nesne.
vika' / vikâ'
(Çoğulu: Evkiye) Kırba ve tulum ağzını bağladıkları nesne.
vitam
Çulhaların beze sürdükleri nesne.
vizam
Her nesnenin ağırlığı.
Başka birşeyle karışmış olan nesne. (Buğdayla karışmış toprak gibi.)
yahmum
(Çoğulu: Yahâmîm) Kara duman.
Tütün.
Kara nesne.
yakık
Katı nesne.
yelek
Her nesnenin beyazı.
Beyaz keçi.
yerer
Katı ve sert nesne.
zagafe
(Çoğulu: Züguf) Nazik, yumuşak gömlek.
Geniş nesne.
zagzag
Zayıf nesne.
zagzaga
Mânâsız söz.
Bir nesneyi gizlemek.
zelefe
(Çoğulu: Zulef) Pâk ve ruşen nesne, parlak ve temiz cisim.
Kaypak, düz yer.
zemr
Savaşmak.
Bir nesne ile kandırmak.
zena'
Kısa boylu ve dar nesne.
Sidiğini tutup işemeyen kişi.
zereb
Keskin nesne.
Midenin bozulması.
zevl
(Çoğulu: Ezvâl) Acib nesne.
Zâil olmak, geçici olmak.
zevra'
Bağdat.
Dicle nehri.
Eğri ve eğilmiş nesne. Yay.
Derin kuyu.
Uzak yer.
zıhri / zıhrî
(Çoğulu: Zıhârâ) Bir ihtiyaç için hazırlanıp saklanan nesne.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
ram olmak
münib
lev
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
lugat
evliya
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
izbar
DÜŞVAR
Uhde
mihnet
berf
Gem
sani-i ezeli
derdnak
mühacene
münşeat
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
Nesne
beceri
Bî
Sevgi
işma
İnen
sinema
gili
tenasül
bundan ötürü