Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
NASIL
ifadesini içeren
67
kelime bulundu...
acep
Nasıl ki, hayret.
adetullah / âdetullah
(Sünnetullah da denir.) Tabiatta canlı cansız bütün varlıkların nasıl hareket edeceklerini belirliyen Allah'ın emirleri, O'nun koyduğu değişmez düzen. Meselâ oksijenle hidrojenin birleşmesinden su meydana gelir. Işık, geldiği açıya eşit bir açı ile yansır ki, bunlar birer âdetullahdır. "Âdetullah" y
ala-eyyi-hal
Herhâlde, mutlaka, elbette, her nasıl olsa.
alaeyyihal / alâeyyihâl / على ای حال
Her nasıl olsa.
(Arapça)
aya / âyâ
(Şüphe ve tereddüt bildiren edât; hayret ve taaccüb, soru ile beraber ümid ifâde eder) Acabâ. Âyâ, nasıl oluyor. Hayret, sen bu işi nasıl olur da yaparsın?.. der gibi.
bi-çun vebi-çigune / bî-çûn vebî-çigûne
Hiçbir şeye benzemeyen, nasıl olduğu anlaşılamayan. Allahü teâlânın nasıl olduğunun bilinemeyeceğini ve akıl ile anlaşılamayacağını, idrâk olunamayacağını ifâde eden bir terim.
biyonik
Canlıların, yaşadıkları muhit içinde değişen şartlara uygun nasıl hareket ettiklerini inceleyerek canlıları model almak suretiyle benzer hareketleri yapabilecek makinelerin yapılması işiyle uğraşan ilim ve fen.
cani
Cinayet işlemiş olan. Birisini öldürmüş veya yaralamış bulunan. Caniler nasıl haksız yere insanı öldürüyorlar ve onların hayatlarına son veriyorlarsa; kâfirler, inkârcılar, dinsizler de birer cani sayılırlar. Çünkü Allah'ın eserleri olan canlı ve cansız varlıklar onun sonsuz kudretini, ilmini, irade
çi
(Çe) Ne? Nasıl? (Soru edatı)
(Farsça)
Taaccüb ve hayret yerinde de kullanılır.
(Farsça)
çi-gune
Nasıl, ne çeşit, ne türlü.
(Farsça)
çigune / çîgûne / چگونه
Nasıl.
(Farsça)
çisan
Ne gibi? Nasıl?
(Farsça)
cudi-i islamiyet / cudi-i islâmiyet
Her türlü helâket ve felâketlerden İslâmiyetle necat bulunacağını ifâde eden bir teşbihdir.Nasıl ki Nuh tufanında Nuhun (A.S.) gemisi Cudi Dağında karaya oturup kurtuldukları gibi.
çun
(Tâlil edatı) Ne zaman ki, çünkü, şu sebepten ki, gibi, şâyet, zirâ, nasıl, niçin, çerâ.. den beri mânalarına gelir.
(Farsça)
çün / چن
Gibi.
(Farsça)
Zira, çünki, madem ki.
(Farsça)
Nasıl, nice.
(Farsça)
Gibi.
(Farsça)
Mademki.
(Farsça)
Nasıl.
(Farsça)
İçin.
(Farsça)
Çünkü.
(Farsça)
çun / چون
Gibi.
(Farsça)
Mademki.
(Farsça)
Nasıl.
(Farsça)
İçin.
(Farsça)
Çünkü.
(Farsça)
çun ü çira / çûn ü çirâ
Nasıl ve niçin.
(Farsça)
"Nasıl ve niçin" mânâsına farsça bir terim.
direktif
Üst makamlardan, tutulacak yol üzerine verilen emirlerin tümü, hepsi. Talimat, emir. Nasıl, ne şekil olacağına çalışacağına dair emir.
(Fransızca)
ev-kema kal
Söylediği gibi. Söylendiği gibi.
Hadis-i Şerifi lâfzı ile aynen nakletmekte bir hata olmuşsa, mes'uliyetten kurtulmak için bu kelâm söylenir. "Bu naklettiğim hadisin metninde yanlışım varsa Peygamber (A.S.M.) aslında nasıl söylemiş ise aynen onu kastediyorum" demektir.
fe-keyfe
"Nasıl?" anlamına kullanılan eski bir tabir.
feraiz / ferâiz
Bir kimse vefât edince, bıraktığı malın kimlere verileceğini ve nasıl dağıtılacağını öğreten ilim, mîrâs hukûku.
Farzlar. Farîzanın çokluk şekli.
fıkıh usulü / fıkıh usûlü
Fıkıh bilgilerinin âyet-i kerîmelerden ve hadîs-i şerîflerden nâsıl çıkarıldığını öğreten ilim.
fizyoloji
Doku ve organların vazifelerini ve bu görevlerin nasıl yapıldığını inceleyen ilim kolu.
hakem-i zülcelal / hakem-i zülcelâl
Herbir şey nasıl olacaksa onun keyfiyeti hakkında genel hükmü veren sonsuz haşmet sahibi Allah.
huri / hûrî
Allahü teâlânın îmân edenlere mükâfat olarak yarattığı, nasıl oldukları bilinmeyen Cennet kızı.
i'lamat
(Tekili: İ'lam) Bir dâvânın mahkemece nasıl bir hükme bağlandığını gösteren resmî vesikalar.
iktisad / iktisâd
Orta yol, orta hâl. Tutumlu olma, gereği kadar ölçülü harcama.
Üretim ve tüketim faâliyetlerinin nasıl düzenlendiğini inceleyen ilim dalı.
ilm-i feraiz / ilm-i ferâiz
Vefât eden kimsenin bıraktığı malın kimlere verileceğini ve nasıl taksim edileceğini öğreten ilim.
ilm-i usul
Bir işin nasıl yapılacağının yöntemini gösteren ilim, metodoloji, yöntembilim.
Delillerden hüküm nasıl çıkarıldığını öğreten ilim. (Usul-ü fıkıh, Usul-ü şeri'at veya hikmet-i teşriiye de denir.)
ilm-i usul-i fıkıh / ilm-i usûl-i fıkıh
Fıkıh bilgilerinin âyet-i kerîmelerden ve hadîs-i şerîflerden nasıl çıkarıldığını öğreten ilim.
ilm-i usul-i kelam / ilm-i usûl-i kelâm
Kelâm ilminin, îmân bilgilerinin âyet-i kerîmelerden ve hadîs-i şerîflerden nasıl çıkarıldığını öğreten ilim.
istihare / istihâre / استخاره
Bir işin nasıl sonuçlanacağını anlamak için ibadetten sonra uykuya yatma.
(Arapça)
kabr azabı / kabr azâbı
Îmânsız ölenin ve günahkâr müslümanın kabre konulduktan sonra çektiği, nasıl olduğunu bilemediğimiz azâb, cezâ.
kalem
Levh-i mahfûz üzerine Allahü teâlânın ilm-i ezelîsi (başlangıcı olmayan ilim sıfatı) ile bilip taktîr ettiği şeyleri yazan, nasıl olduğu insanlar tarafından bilinemeyen kalem.
key
Arapçada muzari fiilini nasbeden (son harfini üstün okutan) ve "İçin, tâ ki, hangi, nasıl?" yerinde kullanılan harf.
keyfe
Arabçada sual cümlesinin başına gelir. "Nasıl? Nice?" mânalarınadır.
Nasıl?
keyfe halük / keyfe hâlük
Hâlin nasıl? Nasılsın?
keyfe mettefak
Hangisi olursa. Nasıl rast gelirse.
keyfema / keyfemâ
Her nasıl?
keyfema yeşa' / keyfemâ yeşâ'
Nasıl isterse, istediği gibi.
keyfemayeşa / keyfemâyeşâ
Nasıl isterse.
Canı nasıl isterse.
Kendi keyfince, keyfi nasıl isterse, başıboş.
keyfemettefak
Rastgele, her nasıl rastlarsa.
keyfiyet / كَيْفِيَتْ
Nitelik, bir şeyin nasıl olması.
Bir olayın geçişi.
Madde, iş.
Bir şeyin nasıl olduğu.
keyfiyyet
Bir şeyin esâsı ve iç yüzü. Nasıl olduğu ciheti.
Kalite. Madde. (Kemmiyetin zıddıdır.)
Bir şeyin mâhiyeti, esâsı, içyüzü, nasıl olduğu. "Allah Arş üstündedir" buyurur Rabbimiz Lâkin keyfiyyetini, anlayamaz aklımız.
kıraat
Okuma. Düzgün ve çabuk okuma.
Okuma kitabı.
Fık: Namazda Kur'an-ı Kerim'den bir miktar okumak.İnsan bir yazıyı ya kendi kendine yahut başkasına dinletmek üzere okur. Hususi mütâlaa nasıl olsa olur. Fakat dinletmekten maksad, anlatmak olduğu için o yolda okumanın dikkat edilec
kıyamet / kıyâmet
Allahü teâlânın emri ile İsrâfil aleyhisselâmın sûr denilen ve nasıl olduğunu bilmediğimiz bir âlete üfürmesi, (nefha-i ûlâ: Birinci üfürme) ile bütün canlıların ölüp, her şeyin yok olması, kâinâttaki (varlık âlemindeki) nizâmın, düzenin bozulması, kıyâmetin kopması.
Her canlının ölü
küca
Nereye? Nasıl?
(Farsça)
levh-ül-mahfuz / levh-ül-mahfûz
Korunmuş levha; Allahü teâlânın takdir ettiği her şeyin yazılı bulunduğu, nasıl olduğu bizce bilinmeyen ve her türlü te'sirden korunmuş levha.
mebde' ve mead / mebde' ve meâd
Başlangıç ve sonuç, dünyâ ve âhiret; mahlûkların (yaratılmışların) nereden ve nasıl vücûda geldiği, onları kimin yarattığı, yaratılış hikmetleri, sonunda ne olacakları ve ölümden sonraki hâlleri.
menhum
Nasıl yerse yesin karnı doymaz kimse.
Bir şeye çok hırs gösteren kişi.
meyhem
"Hâlin nedir, nasılsın?" mânasına kullanılır.
minşel
(Çoğulu: Menâşil) Yemek çatalı.
mizan / mîzân
Terâzi, ölçü âleti.
Kıyâmet günü insanların günâh ve sevâbını tartan ve nasıl olduğu bilinmeyen terâzi.
nefha
Üfleme, üfürme. İsrâfil aleyhisselâmın, kıyâmetin kopup insanların öleceği ve tekrar diriltilecekleri zaman, nasıl olduğu bizce bilinmeyen sûra üflemesi.
nefhat-ül-ba's
İsrâfil aleyhisselâmın, nasıl olduğu bizce bilinmeyen ve sûr denilen bir âlete ikinci defâ üflemesiyle bütün canlıların dirilmesi.
nefhat-ül-fer'
İsrâfil aleyhisselâmın, kıyâmetin kopacağına yakın, nasıl olduğu bizce bilinmeyen sûr'a birinci defâ üflemesi.
sırr
Gizli hakikat. Gizli iş. Herkese söylenmeyen şey.
Müşâhedetullah'ın mahalli bulunan kalbdeki lâtife.
İnsanın aklının ermediği şey. Allah'ın hikmeti. (Sırrını kimseye fâş etme sırrın fâş olur.Sen kendi sırrını saklayamazsanEl sana nasıl sırdâş olur.)
sur / sûr
Kıyâmet kopacağı zaman, dört büyük melekten biri olan İsrâfil aleyhisselâmın üfleyeceği, nasıl olduğu bilinmiyen boru.
tabiat
(Tabia) Yaratılış, huy, karakter.
Âlem ve içindekiler. Şeriat-ı fıtriyye. Hadiselerin ve varlıkların bağlı olduğu kanunlar. Allah, tabiatı yarattığı ve varlıkların nasıl hareket edeceğini kanunlariyle ve emirleriyle tayin ettiği halde Allah'ı inkâr edip tabiat yapıyor diyenler büyük
tahric / tahrîc
Çıkarma, meydana koyma; hadîs-i şerîflerin kaynağını, nasıl geldiklerini, kimlerin naklettiklerini, sahih ve zayıflık gibi derecelerini bulup gösterme, bildirme işi.
tarife / târife
Bir işlemin nasıl gerçekleştirileceğini gösteren belge.
tavsif
Vasıflarını söylemek. Bir şeyin iç yüzünü, ne ve nasıl bir şey olduğunu anlatmak. Vasıflandırmak.
Bilgi, ilim.
tedbir-i menzil / tedbîr-i menzil
İnsanın çoluk-çocuğuna karşı hareketlerinin nasıl olacağı ve ev idâresi ile ilgili husûslardan bahseden ilim.
teşkilat-ı esasiye / teşkilât-ı esasiye
Anayasa. Kanun-u esasî. Devletin temel kuruluş şeklini tayin eden ve teşrinin yani meclisin, hükümetin ve mahkemelerin salâhiyetleri nasıl kullanılacağını; vatandaşların umumi hak ve hürriyetlerini gösteren temel kanunlardır.
usul-i fıkıh / usûl-i fıkıh
Fıkıh (ibâdet ve amel) bilgilerinin âyet-i kerîmelerden ve hadîs-i şerîflerden nasıl çıkarıldığını öğreten ilim.
usul-i kelam / usûl-i kelâm
Îmân bilgilerinin âyet-i kerîmelerden ve hadîs-i şerîflerden nasıl çıkarıldığını öğreten ilim.
vera-ül-vera / verâ-ül-verâ
Ötelerin ötesi. Nasıl ve ne şekilde olduğu bilinmeyen. Allahü teâlânın nasıl olduğunun bilinemeyeceğini ve akıl ile anlaşılamayacağını, idrâk olunamayacağını ifâde eden dînî bir terim.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
Emzik
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
küşe
ilticā
Kitfir
fikr-i beşer
fûruz
ibahiyye
mendub
dil-i avâre
lemme
agfer
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
NASIL
gasbetmek
Süm a
asaba
esası
siral
büyük kumandan
eleş
bice
uyumlu