REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te Münasib ifadesini içeren 66 kelime bulundu...

ahra

  • Daha lâyık, daha münasib, en elverişli.

ahseb

  • Çok iyi hesab edilmiş, münâsib.
  • Çok fazla cimri, hasis.
  • Miskin.
  • Saçının rengi kırmızıya yakın.
  • Tüyünün rengi boz renk olan kızıl deve.

amiz-gar / âmiz-gâr

  • Uygun, münâsib, yaraşır. (Farsça)

bab / bâb

  • Lâyık, uygun, münasib, elverişli. (Farsça)
  • Hayır, uğur. (Farsça)

be-ca / be-câ

  • Yerinde. Yerine. Uygun. Münâsib. (Farsça)

bedr

  • (Bedir) Dolunay. Ayın en parlak olduğu hâli.
  • Mekke-i Mükerreme ile Medine-i Münevvere arasında bir yer ismi.
  • Bir şeyin tamam olması.
  • Sibâk ve sür'ât etmek.
  • Bir işin ansızın zâhir olması.
  • Tam ve münasib olan âzâ.
  • Dolu şey.
  • İyi hizmet ede

ber-ca

  • Yerinde, münâsib. (Farsça)

cedir

  • Lâyık, münasib, uygun.
  • Nihâyet, son.
  • Etrafı duvarlı yer.

çerb

  • Besili, semiz, yağlı. (Farsça)
  • Muvafık, münasib, uygun. (Farsça)
  • Temayüz, imtiyaz. Diğerlerinden fazla ve üstün olma. (Farsça)

çespan

  • Lâyık, uygun, münasib, muvafık, yakışır.

çespide

  • Lâyık, uygun münasib, muvafık, yakışır. (Farsça)

derhor

  • Lâyık, münasib, uygun, yakışır, derhuş, sezâ, şâyeste. (Derhurd da denir.) (Farsça)

ebdan

  • Kavim, aşiret, kabile. (Farsça)
  • Şayeste, lâyık, münâsib, muvafık, uygun. (Farsça)

ecder

  • (Cedir. den) Daha büyük. Pek münasib.

elyak

  • Daha münâsib. Daha lâyık.

endami / endamî

  • Vücuda uygun, bedene münasib, biçimli. (Farsça)

enseb

  • En lâyık, çok münasib, tam yerinde.

erzan

  • Ucuz, değeri düşük, pahalı olmayan. (Farsça)
  • Lâyık, münâsib, muvafık, elyâk, şâyân, müstehak, uygun, yerinde. (Farsça)

erzani / erzanî

  • Ucuzluk. (Farsça)
  • Lâyıklık, liyakat, münasiblik, muvafakat, uygunluk. (Farsça)

evali

  • Çok iyi ve münâsib olanlar. Evlâlar.

ezder

  • Münâsib, muvâfık, yaraşır, lâyık. (Farsça)

ferahur

  • Uygun, lâyık, münasib. (Farsça)

feth-i suver

  • Suretlerin meydana çıkışı. Her mahlûkun Allah'ın ilim, irade ve kudretiyle en münasib şekilde suretlerinin açılışı.

fırışka

  • Bütün yelkenleri camadana vurmaksızın kullanabilmeğe münasib olan rüzgâr hakkında söylenilen bir tabirdir. Bu rüzgârın, saniyedeki sür'ati 5-12 metredir.

hakik / hakîk

  • Haklı, hak sahibi olan.
  • Müstehak, lâyık, münasib.

hakk

  • (Bâtılın zıddı) Doğru. Gerçek. Vâcib ve lâzım olan. Her sâbit ve doğru olan şey. Adalet. Herkesin meşru olan salahiyeti, iktidarı, bir şey üzerindeki mâlikiyyeti.
  • Dâva ve iddia.
  • Hakikate uygunluk.
  • Geçmiş, harcanmış emek. Pay, hisse.
  • Münasib
  • Din. İslâmi

harc-ı alem / harc-ı âlem

  • Herkese elverişli, her keseye münasib.

hazırcevap

  • Her söze derhal ve düşünmeden münasib cevap veren kimse.

hem-aheng

  • Uygun, münasib, denk. (Farsça)

hem-saz

  • Uyan, uygun, muvafık, münâsib. (Farsça)
  • Arkadaş, refik, arkadaşlık. (Farsça)

hica

  • Akıllı.
  • Münasib, lâyık.

hırpadak

  • Birdenbire, hemencecik.
  • Uygun bir şekilde, münâsib bir tarzda. Tıpatıp.

hüsn-ü ibtida

  • Mevzuya münasib bir ifade ile söze başlama.

ihale

  • Bir işi birisinin üzerine bırakmak. Bir hâlden diğer hâle dönmek.
  • Artırma veya eksiltmeye çıkarılan bir işi en münâsib bulunan bir istekliye vermek.
  • Zayıf addetmek.
  • Muhal söz söylemek.

intıbakat

  • (Tekili: İntıbak) Uygun ve münasib gelmeler. Mutabık gelmeler.

irtiza'

  • (Rıza. dan) Razı olma, rıza gösterme, uygun ve münasib bulma. Kabul etme.
  • Beğenme, seçme.

keramend

  • Münasib, muvafık, lâyık, uygun, şayeste. (Farsça)

layık / lâyık

  • (Liyakat. den) Yakışır ve yaraşır. Uygun, münasib ve muvafık.

mahra

  • Değerli ve itibarlı insan.
  • Uygun, münâsib ve elverişli şey.

melekut

  • Tam bir hâkimiyyetle, Saltanat-ı İlâhiyyenin müessiriyyet ve idâresinin esrarı. Her şeyin kendi mertebesinde, o mertebeye münâsib ruhu, canı, hakikatı. Bir şeyin iç yüzü, iç ciheti.
  • Hükümdarlık. Saltanat.
  • Ruhlar âlemi.

muksit

  • Adaletle iş gören. Haklı hareket eden.
  • Nefsine lâyık görmediği zararlı şeyi başkasına da münasib görmeyen.

müstevcib

  • (Vücub. dan) Lâyık, şâyan, münasib.
  • Gereken, icab eden.

mutatabık

  • Münâsib gelen. Birbirine uyan. Uygun.

mütehallif

  • (Mütehallife) Uymayan, uygun ve münasib gelmeyen.
  • Değişebilir, değişken.

mütenasib

  • Münasib, birbirine uygun, benzer, denk.

mütenasık

  • Birbirine uygun olan, münâsib ve nizam üzerine dizilmiş olan.

müvecceh

  • Yüzü bir tarafa döndürülmüş.
  • Uygun. Doğru.
  • Herkesin teveccüh ettiği, makbul, münasib.

na-bayeste

  • Lüzumsuz, gereksiz. Uygun ve münasib olmıyan. (Farsça)

na-resa

  • Yetişmemiş, ham. (Farsça)
  • Uygun ve münasib olmayan. (Farsça)

na-reva

  • Yakışıksız, reva olmayan. Münâsib ve lâyık olmayan.

na-seza

  • Münasib olmayan, lâyık olmayan. (Farsça)

rezzakiyet

  • Her mahluka münasib rızkını verici olmak.

şayan

  • Münasib, lâyık, yaraşır. (Farsça)

şayan-ı istima'

  • Dinlenilmesi iyi ve münasib olan, dinlenmeğe lâyık.

şaygan

  • Uygun, lâyık, münâsib, sezâ. (Farsça)
  • Bol, çok, mebzul. (Farsça)

şaygani / şayganî

  • Çokluk, bolluk, mebzuliyet. (Farsça)
  • Münasiblik, lâyıklık, uygunluk. (Farsça)

sezavar

  • Münâsib, uygun, lâyık, şâyân. (Farsça)

tamam

  • Bitme, bitirme, son, nihayet.
  • Tam, eksiksiz, noksansız.
  • Ne eksik ne fazla.
  • Münasib, uygun.

tasvib

  • Münasib görmek. Uygun ve doğru bulmak.
  • Aşağı indirmek.

tasviben

  • Doğru bularak, tasvib ederek, münâsib görerek.

tasvibkerde

  • Doğru bulunmuş, tasvib edilmiş, münasib görülmüş. (Farsça)

tensib

  • Uygun görmek. Münasib kılmak.

tıbak

  • Uyma, uygunluk.
  • Tabakalar. Katlar.
  • Birbirine uygun olan şey.
  • Bir şeyi diğerine uydurup müsavi ve münasib kılmak.

veci

  • Güzel, hoş, lâtif. Uygun, münasib.
  • Bir kavmin büyüğü, reisi.
  • Hürmetli insan.
  • Sultan huzuruna girenler.
  • Makam ve şeref sâhibi.

yenbagi

  • Münasib, uygun, şâyân. Lâzımgelir, icab eder, gerekir.

yevm-i şevk

  • Şaban-ı Şerifin otuzuncu günü. Ramazan olması zannedilip ancak hilâl görülmedikçe oruç tutulması münasib olmayan gün.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın