REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te Murs ifadesini içeren 60 kelime bulundu...

ab-ı hayat / âb-ı hayât

  • Hayat suyu. Saf ve berrak su. İnce ve derin mânâlı söz. Tasavvufta mürşid-i kâmil denilen evliyâ zâtların, insanların mânen canlı, kalblerinin uyanık olmalarına vesîle olan mübârek sözleri, mânevî nazarları (bakışları) ve kıymetli kalblerinden fışkır an teveccüh. Bir şeyin kıymetini kuvvetli bir şek

aba / âbâ

  • (Tekili: Eb) Babalar, pederler.
  • Mc : Mürşidler, ileri gelenler.

agzel

  • (Çoğulu: Uzelân-Uzul) Eğri kuyruklu at.
  • Silahsız kimse.
  • Yağmursuz bulut.

aktab / aktâb

  • Kutuplar, büyük velilerden zamanının en büyük mürşidi olan kimseler.

aktab-ı ehl-i beyt

  • Ehl-i Beytten yetişen kutublar. Yâni, büyük mürşidler.

arif-i billah / ârif-i billah

  • Mürşid, ermiş, evliyâ. Hakkın nuru ile Cenab-ı Hakk'ı bilen. Âlemi, hâdiseleri İlahî feyz ve ilim ile gören veli.

bedraka

  • Delil. Kılavuz. Mürşid. (Farsça)
  • Allah yolu. (Farsça)

bedraka-i efkar / bedraka-i efkâr

  • Fikirlerin mürşid ve kılavuzu.

biendişe / bîendişe / بى اندیشه

  • Düşünmeyen, umursamayan. (Farsça)

bimübalat / bîmübâlât / بى مبالات

  • Kayıtsız, umursamaz. (Farsça - Arapça)

edille-i taliye / edille-i tâliye

  • Huk: Örf, âdet, teâmül, istishab, asıl ve amel, maslahat-ı mürsele, kaide-i külliye, âsâr-ı sahabe ve âsâr-ı kibar-ı tabiîn gibi deliller.

ehadis-i merfua

  • (Bak: Hadis-i Mürsel)

ehadis-i mürsele

  • (Bak: Hadis-i Mürsel)

eimme-i verese

  • Vâris olan imamlar. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın mânevi vârisi olan büyük zâtlar, mürşidler, imamlar.

ferid

  • Kutup gibi mürşidlerin gözetimi dışında doğrudan Kur'ân ve sünnetle gayba eren ve hakikati bulan kimse.

gafil / gâfil

  • Duyarsız, umursamaz.
  • Allah'ın emir ve yasaklarından habersiz davranan.

gafilane / gafilâne

  • Umursamazca, duyarsızcasına.

gaflet

  • Umursamazlık; âhirete, Allah'ın emir ve yasaklarına duyarsız kalma hali.

gafletkarane / gafletkârâne

  • Umursamazca, duyarsızcasına.

hace-i alem / hâce-i âlem

  • Âlemin, kâinâtın mürşidi, rehberi, yol göstericisi mânâsına Resûlullah efendimize mahsûs bir ünvan.

hadi / hâdî

  • Hidayete ermiş, mürşit.
  • Hidayet eden, doğru yolu gösteren, mürşit.
  • Hidayete ermiş. Mürşid. Rehber, delil. Hidayet yolunu gösteren. Hidayete, doğruluğa eriştiren. Önde giden.

hadiy-üt tarik / hâdiy-üt tarik

  • Hidayet yoluna sevkeden, mürşid. Doğru yolda giden.

hak tarikatler / hak tarîkatler

  • Ehl-i sünnet anlayışını benimseyen, İslam'ın temel esaslarını uygulayan ve mânevî bir silsileye sahip mürşidler tarafından temsil edilen tarîkatler.

hammar

  • (Hamr. den) Şarap yapan veya satan kimse. Meyhaneci, şarapcı.
  • Tas: Mc: Mürşid, şeyh, kılavuz.

hedi / hedî

  • (Çoğulu: Hevâdî) Mürşid.
  • Boyun.

hulleb

  • Yağmursuz bulut.

inabe / inâbe

  • Günahları terk ile Hakka dönüş. Hakka tâbi bir mürşide bağlanmak.
  • Günahlardan vazgeçip Hak yola dönmek.
  • Bir mürşidden el alıp yerine geçme.

ince donanma

  • Tar: Hafif gemilerden meydana gelen donanma. Bunun yerine "Hafif Donanma" da denilir. Bunların en meşhurları: Uçurma, varna, beş çifteleri, karamürsel, aktarma, üstüaçık, çiftekayığı, brolik, celiyye, çamlıca, kütük, at kayığı, kancabaş, âyaska, işkampaviya, şahtur, çekelve, kırlangıç, firkate, kali

intisab / intisâb

  • Mensûb olma, bağlanma. Bir işe, bir mesleğe girme. Bir mürşîd-i kâmile (rehbere) bağlanma, talebe olma.

kibrit-i ahmer

  • Kırmızı kibrit.
  • Cisimleri altun hâline koyacak derecede te'sirli olduğu söylenen şey. İksir.
  • Tas: Mürşid. Kıymeti çok yüksek olan.

kutb-u azam / kutb-u âzam

  • En büyük kutup; birçok Müslüman'ın kendisine bağlandıkları büyük evliyadan zamanın en büyük mürşidi.

kutb-uz zaman

  • Zamanın en ileri gelen ve en büyük ârif ve mürşidi.

kutub

  • Önder, rehber; yaşadığı dönemin en büyük mürşidi.

laubali / lâubâlî

  • Senli benli, saygısız, ilgisiz, umursamaz.

mehdi-i al-i resul / mehdî-i âl-i resul

  • Resulullah'ın neslinden gelen, âhir zamanın en büyük mürşidi, hidâyete sevk edicisi.

mehdi-i resul / mehdî-i resul

  • Resulullah'ın neslinden gelen, âhirzamanın en büyük mürşidi, hidâyet edicisi.

mesalih-i mürsele

  • (Bak: Maslahat-ı mürsele)

meşihat

  • Mürşidlik, şeyhlik.
  • Eskiden İstanbul'da din işlerini tedvir eden Osmanlı Devletinin Diyanet İşleri Dairesi.

mühdi / mühdî

  • Hediye veren. Hediye gönderen. İhda eden.
  • Hidayete getiren. Hidayete vesile olan.
  • Mürşid, muvaffak.
  • Risalet ve nübüvveti bütün âlemlere rahmet ve saadet sebebi olduğundan, Cenab-ı Hakk'ın bütün âlemlere hediye ve atiyyesi mânasında Resul-i Ekrem'in (A.S.M.) mübarek bi

mürid

  • İrade eden, istiyen.
  • Tarikata girmiş olan. Şeyhin veya mürşidin şakirdi, talebesi.
  • Allah'ın rızâsına kavuşmayı isteyen, bir mürşidin talebesi.

mürşid-i a'zam / mürşid-i a'zâm

  • En büyük mürşid.

mürşid-i azam / mürşid-i âzam

  • Büyük mürşid, yol gösterici.

mürşid-i ekber

  • En büyük mürşid, doğru yolu gösteren.
  • En büyük mürşid.
  • Kur'ân-ı Kerim veya Hazret-i Peygamber (A.S.M.).

mürşid-i kamil / mürşid-i kâmil

  • Dinî meselelerde olgunluğa ulaşmış mürşid, yol gösterici.

mürşid-i nebi / mürşid-i nebî

  • Peygamber olan mürşid, yol gösterici.

mürşid-i umumi / mürşid-i umumî

  • Herkese her yönden doğru yolu gösteren, genel mürşid.

mürşidane / mürşidâne

  • Mürşit gibi.
  • Mürşid olan kimseye yakışır şekilde.

mürşidin / mürşidîn

  • (Tekili: Mürşid) Mürşidler, doğru ve selâmetli yolu gösteren kimseler.

mütesavvıf

  • Gafletten uzak yâni her an Hakk'ı zikreden, kalbini mânevî kirlerden temizleyen ve Allahü teâlâdan başka her şeyi gönlünden çıkaran, rûhunu cenâb-ı Hakk'ın zikri ile (anmakla) süsleyen tasavvuf ehli, velî, mürşid, ahlâk-ı hasene sâhibi. Çoğulu mütesa vvifûn, mütesavvifîn ve mütesavvife'dir.

nehhac

  • (Nehc. den) Kılavuz, rehber, mürşid. Doğru yolu gösterici.

perde-i gaflet

  • Gaflet, umursamazlık ve duyarsızlık perdesi.

pir / pîr

  • Yaşlı, ihtiyâr.
  • Mürşîd-i kâmil, tasavvuf yolunda rehber zât.

pir-i moğan

  • (Pir-i muğan) Meyhaneci.
  • Mc: Mürşid.

resül

  • Peygamber. Yeni bir kitap ve yeni bir şeriat ile bir ümmete veya bütün beşeriyete Allah tarafından Peygamber olarak gönderilmiş olan zât. Mürsel de denir. Yeni bir kitap ve şeriatla gelmeyip kendinden evvelki Resülün getirdiği kitap ve şeriatı devam ettirirse, ona Nebi denir.
  • Haberci

rind / رند

  • Dünyayı umursamayan. (Farsça)

sabir

  • (Çoğulu: Sıber) Kefil.
  • Yağmursuz beyaz bulut.

semhak

  • Yağmursuz bulut.

şeyh

  • İhtiyâr.
  • Bir ilim dalında ihtisas etmiş olan.
  • Mürşîd-i kâmil; insanlara Allahü teâlânın emir ve yasaklarını anlatan, dîni, İslâm'ı yayan ve onların mânen olgunlaşmalarını sağlayan rehber zât. Çoğul şekli meşâyıh ve şüyûhtur.

tabakat-ı gaflet

  • Vurdumduymazlık örtüleri, umursamazlık perdeleri.

tevbe bi'atı

  • Mürşid-i kâmil denilen velî bir zâtın, huzûrunda tövbe edip günâh işlememek üzere söz vermek.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın