Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
Mukafat
ifadesini içeren
58
kelime bulundu...
acar
(Tekili: Ecr) Sevaplar, ücretler, mükâfatlar.
Kiralar.
badaş
Mükâfat.
(Farsça)
bahşiş
Lütfedip verilen para. Fazladan, iyilik olsun diye verilen. İhsan. Hediye, mükâfat.
(Farsça)
behişt
Cennet. Ahirette iyi kulların gideceği mükâfat yeri. Adn. Firdevs.
(Farsça)
berhudar
Selâmette. Mükâfata erişen. Nasibli.
(Farsça)
beşir / beşîr
Müjdeci, mükâfatı müjde eden.
cennet
İnananların dünyadaki güzel amellerine mükafaten sonsuza kadar kalacakları güzellikler âlemi.
dar-ı ceza / dâr-ı ceza
İyi veya kötü işlerin karşılığının verildiği ceza ve mükafat yeri.
dar-ı mücazat ve mükafat / dar-ı mücazat ve mükâfat
Ceza ve mükafat yurdu, âhiret.
dar-ı mükafat / dâr-ı mükâfat
Mükâfat, ödül yeri.
dar-ı mükafat ve mücazat / dâr-ı mükâfat ve mücâzât
Mükâfat ve ceza yeri.
deyyan / deyyân
Mükâfatlandıran veya cezalandıran, hâkim. Allah.
ecir / اجير
Karşılık, ücret.
İyi bir amelin karşılığı olarak verilen manevî mükâfat.
Mükafat.
ecr
(Çoğulu: Ücur) Bir iş, bir hizmet mukabilinde verilen şey.
Ahirete aid mükâfat, hayır ceza.
Ücret, mukabil, karşılık. Sevab.
Tıb: Kırılan bir uzvun sarılması.
İyilik, mükâfât, ücret, karşılık. Allahü teâlânın râzı olduğu, beğendiği işleri yapanlara verdiği sevâb.
ecr u mesubat / ecr u mesubât
Karşılık ve mükâfat. İyi amele karşılık Allah tarafından ahirette verilen sevap.
ecr-i cezil / ecr-i cezîl
Bol mükafat.
ecr-i kesir / ecr-i kesîr
Bol ücret, mükâfat.
ehl-i sevap
Allah tarafından mükâfata lâyık görülenler.
el cezau mincinsi'l-amel / el cezâu mincinsi'l-amel
"Mükâfat veya ceza, yapılan iş cinsinden olur.".
emek-dar
Emeği geçmiş, kıdem ve mükafâta hak kazanmış memur, hizmetçi. Eski ve sadık hizmetçi.
(Farsça)
errahim
En merhametli, büyük nimetler veren, verdiği nimetleri iyi kullananları daha büyük ve ebedi nimetler vermek suretiyle mükâfatlandıran Allah (C.C.)
hila'
(Tekili: Hil'at) Hükümdar veya vezirler tarafından bir kimseye mükâfat olarak giydirilen kaftanlar, hil'atlar.
huri / hûrî
Allahü teâlânın îmân edenlere mükâfat olarak yarattığı, nasıl oldukları bilinmeyen Cennet kızı.
ihbariyye
Haber vermek işi.
Kaçak veya kayıp eşyayı haber verene mükâfat olarak verilen para.
ikramiye
Hürmet ve mükâfat için verilen para veya hediye.
Memurlara maaş haricinde ve her sene belli bir zamanda verilen para.
Yapılan iyilik karşılığı olarak verilen hediye veya para.
Satıcı tarafından pazarlığın hâricinde olarak müşteriye yahut arada vasıta olana verilen şey
irsad
Gözetlemek.
Hâzır ve âmâde eylemek.
Mükâfat vermek.
Edb: Secili ve kâfiyeli bir cümlede ses uyumundaki ana sesi önce tanıtıp, ondan sonra gelecek kelimeyi tanıtma sanatıdır. Meselâ:Elemin Kays'a kıyas etme din-i mahzunun, Yok idi aklı ne derdi var idi Mecnunun. (Baki)
isabet
Ecir, mükâfât, karşılık vermek.
Doldurmak.
kaftan
Ekseriya mükâfat ve taltif olarak giydirilen süslü üstlük elbise. Hil'at, esvab.
kaside-i bürde
Hazret-i Peygamber (A.S.M.) önünde meşhur Arab Şâiri Ka'b bin Züheyr'in okuduğu kasidenin adı olup, bu kasideyi Peygamber Aleyhissalâtü vesselâm beğenmiş, mükâfat ve iltifat eseri olarak da kendi hırkasını ona giydirdiğinden bu isimle meşhur olmuştur.
keyfer
Karşılık, mukabil.
(Farsça)
Mükâfat veya ceza.
(Farsça)
mahall-i ceza
Ceza ve mükâfatın verileceği yer.
malik-i yevmiddin
Herkesin dünyâda yaptığının mükâfat ve cezasını göreceği yer olan âhiretin, din gününün, mâliki, sahibi olan Allah (C.C.)
me'cur
Karşılık almaya, mükâfata hak kazanmış kimse.
Kiraya verilen.
mesubat
(Tekili: Mesube) İyiliğe karşı Allah (C.C.) tarafından verilen mükâfatlar.
mesube
(Çoğulu: Mesubât) İyiliğe karşı Cenab-ı Hakk'ın vereceği mükâfat.
mukaddeme-i mükafat-ı lahika / mukaddeme-i mükâfat-ı lâhika / mukaddeme-i mükâfat-ı lahika / مُقَدَّمَۀِ مُكَافَاتِ لَاحِقَه
Sonradan verilecek olan mükafatın başlangıcı.
Daha sonra verilecek mükafatın başlangıcı.
mükafat-ı acil / mükâfât-ı âcil
Peşin mükâfat.
mükafat-ı acile / mükâfât-ı âcile
Peşin mükâfat.
mükafat-ı hazıra / mükâfat-ı hâzıra
Mevcut olan mükâfat, şu anki mükâfat.
mükafat-ı maneviye / mükâfat-ı mâneviye
Mânevî mükâfat, karşılık.
mükafat-ı nakdiye / mükâfat-ı nakdiye
Para mükâfatı.
mükafaten / mükâfaten
Mükâfat, ödül olarak.
Mükâfat ve karşılık olarak.
mukarrer / مُقَرَّرْ
Daha sonra verilecek mükafatın başlangıcı.
müyadat
Elden ele verme.
Mükâfat.
müzd
Ücret, karşılık, kira.
(Farsça)
Mükâfat.
(Farsça)
nail-i mükafat / nâil-i mükâfât
Mükâfata, ödüle erişen.
netice-i mükafat / netice-i mükâfat
Sonuçta verilecek mükâfat.
pa-deş
Mükâfat.
(Farsça)
padaş
(Çoğulu: Padaşân) Mükâfat, ecr.
(Farsça)
Yoldaş. Yol arkadaşı.
(Farsça)
padaşan / padaşân
(Tekili: Padaş) Arkadaşlar, ayakdaşlar.
(Farsça)
Mükâfatlar.
(Farsça)
şekur / şekûr
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Kendisi için yapılan az tâate yüksek dereceler ihsân eden, sayılı günlerde yapılan ibâdete, sayısız mükâfât veren.
Çok şükreden, kendisine ihsân edilen nîmetlerin kıymetini bilip, Allahü teâlânın emir ve yasaklarına riâyetle O'
semi' / semî'
İşitilecek şeyleri ne kadar gizli olsa da işiten, hamd ve senâda bulunanların, hamdini işitip mükâfat veren, kullarının duâlarını işiten ve icâbet eden, münâfık ve yalancıların kalbden söyledikleri sözleri işiten mânâsında Allahü teâlânın Esma-i hüsn âsından (güzel isimlerinden).
sevab / sevâb
Hayır. Hayırlı iş. Allah (C.C.) tarafından mükâfatlandırılacak doğruluk ve iyilik karşılığı. Allah'ın (C.C.) rızasını kazanmağa mahsus iyi amel.
Hayır, hayırlı iş, Allah tarafından mükâfatlandırılacak doğruluk ve iyilik karşılığı.
İyilik ve ibâdet yapana âhirette Allahü teâlâ tarafından verilecek mükâfât, iyi karşılık. Ecir.
sevap
Hayır; İlâhî mükâfat.
İyi bir davranışa karşı Allah tarafından verilen mükâfat.
sultanü'd-deyyan / sultanü'd-deyyân
Mükâfat ve cezayı hakkıyla veren sultan; Allah.
terk-i ukba / terk-i ukbâ
Âhiretteki mükâfatları terketmek, düşünmemek.
va'd
Söz verme, söz verilen şey.
Allahü teâlânın; emirlerini yerine getirenleri çeşitli nîmetlerle mükâfâtlandıracağını, karşı gelenleri ise, azâb ile cezâlandıracağını bildirmesi, söz vermesi. Buna va'd-ı ilâhî de denir.
Bir kimsenin, başka birisine bir husûsta söz vermesi.
vaad ve vaid-i ilahi / vaad ve vaîd-i ilâhî
Cenab-ı Allah'ın mükafat için söz vermesi ve azapla korkutması.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
ram olmak
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
kat-ı nazar
Tevsih
ehl-i marifet
mukteda
baba
hamuli
معنوي
Suyül
an'anat-ı milliye-i islamiye
Cansitan
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
Mukafat
Acik
İrtiba
savasmak
COsku
Geçici olarak
tevli
Se
abla
Sahte