Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
Muhtaç
ifadesini içeren
202
kelime bulundu...
a'raz / a'râz
Varlıkta kalabilmesi için başka bir şeye muhtâc olan hâssalar (özellikler), sıfatlar. Araz'ın çokluk şeklidir.
abil
Koyun, at ve deve gibi hayvanlara iyi bakan.
Çayırda otlayarak suya muhtaç olmayan hayvan.
acz yolu
Çok güçsüz olduğunu ve her an Allah'ın yardımına muhtaç olduğunun bilmek suretiyle Allah'a varma yolu.
ahvec
En muhtaç, pek çok ihtiyacı olan.
arz-ı hacet / arz-ı hâcet
İhtiyacını, muhtaç olduğunu bildirmek.
arz-ı ihtiyaç etme
Muhtaç olma, ihtiyacını bildirme.
atiyye
İhsan, lütuf, muhtaç olanlara yapılan bağış.
avz
Hâcet. İhtiyaç. Bir şeyin bulunmaması.
Fakir.
Fakirlik, muhtaç olma.
ayine-i ehad ve samed / âyine-i ehad ve samed
Tek ve hiçbir şeye muhtaç olmayan Allah'a ayna olan.
ayine-i samed / âyine-i samed
Samed aynası; Kendisinin hiçbir şeye ihtiyacı olmayıp herşeyin Kendisine muhtaç olduğu Cenâb-ı Hakkın tecellî ettiği ayna.
ayine-i samedani / âyine-i samedânî
Herşeyin kendisine muhtaç olduğu halde, hiçbir şeye muhtaç olmayan Allah'ın isim ve sıfatlarını yansıtan ayna.
ayine-i samedaniye / âyine-i samedâniye
Hiçbir şeye muhtaç olmayan ve herşeyin Kendisine muhtaç olduğu Allah'ın eserlerini gösteren ayna.
ayine-i samediyet / âyine-i samediyet
Herşey Kendisine muhtaç olduğu halde Kendisi hiçbir şeye muhtaç olmayan Allah'ın tecellîlerini gösteren ayna.
bargah-ı samediyet / bârgâh-ı samediyet
Herşey Kendisine muhtaç olduğu halde Kendisi hiçbir şeye muhtaç olmayan Allah'ın huzuru, yüce katı.
be'sa
Fakirlik, muhtaçlık ve benzerleri.
bedihi / bedihî
Aşikâr, belli ve açık olma.
Ansızın zuhur eden.
Delil ve isbata muhtaç olmayacak derecede açıklık.
bi-neva / bî-neva
Zavallı, nasibsiz, muhtaç, çaresiz.
(Farsça)
burhan-ı vücub-u vücud
Allah'ın varlığının zorunlu oluşunun ve var olmak için bir sebebe muhtaç olmamasının delili.
cedef
(Çoğulu: Ecdâf) Makbere, kabir, mezar.
Yemen diyarından gelir bir otun adı. (Bir kimse bu otu yese su içmeye muhtaç olmaz.)
celal / celâl
Allahü teâlânın kahr ve gazab sıfatlarından. Azamet, büyüklük, ululuk, hiçbir şeye muhtâç olmamak.
cemal-i rububiyet / cemâl-i rububiyet
Allah'ın herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri vermesinin, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulundurmasının güzelliği.
cevher
Varlığı için başkasına muhtaç olmayan.
Bir şeyin özü.
Mâhiyet, asıl, öz. Varlıkta kalabilmesi için başka bir mahlûka muhtâc olmayan, kendi kendine varlıkta kalabilen.
cilve-i rabbaniye / cilve-i rabbâniye
Allah'ın herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri vermesinin ve onları terbiye, idare ve egemenliği altında bulundurmasının izi, görüntüsü.
cilve-i samediyet
Herşey Kendisine muhtaç olduğu halde Kendisi hiçbir şeye muhtaç olmayan Allah'ın isim ve sıfatlarının varlıklar üzerindeki yansımasının görünümü.
cud
Cömertlik. Sahilik. Eli açık olmak. Muhtaçların vaziyetlerini, durumlarını bildirmeğe meydan vermeksizin lütuf ve ihsanda bulunma hâleti. Mücahede-i diniye ve neşr-i hakaik-ı Kur'aniye ve imaniye hizmetinde mutemed zâtlara lüzumunda maddeten de iştirak etmek fedakârlığı.
dadan
Kesmez kılıç.
Fakir, muhtaç kişi.
dall-i bi-l iktiza / dâll-i bi-l iktiza
(Dâllibiliktiza) İktizası ile delâlet eden.
Ist: Şer'an muhtacun ileyh olan bir lâzime delâlet eden lâfızdır. Başka bir tâbir ile; vaz'olunduğu mânadan mukaddem isbatına şer'an lüzum ve ihtiyaç mevcud olan bir medlule delâlet eden ibaredir. Meselâ: Bir kimse bir şahsa hitaben: "Evini
dergah-ı samedaniye / dergâh-ı samedâniye
Herşey Kendisine muhtaç olduğu halde Kendisi hiçbir şeye muhtaç olmayan Allah'ın yüce katı.
devair-i rububiyet / devâir-i rububiyet
Rububiyet daireleri; Allah'ın herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri vermesi, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulundurmasının alanları.
dünyalık / dünyâlık
İnsanın hayatta muhtâc olduğu şeyler, para, mal v.s.
ebyan
Cömert, eli açık, muhtaçlara ve yoksullara yardım eden kimse.
Yemekten tiksinen kişi.
ef'al-i rabbaniye / ef'âl-i rabbâniye
Herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri veren, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah'ın fiilleri.
ehad
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Hiç bir yönden benzeri olmayan, tek olan, ikilik tasavvur edilmeyen, hiç bir şeye muhtaç olmayan.
ehad-i samed / اَحَدِ صَمَدْ
Her şey kendisine muhtaç olduğu halde, hiç bir şeye muhtaç olmayan, tek olan (Allah).
ehvec
En muhtaç, pek muhtaç.
erzak
(Tekili: Rızık) Rızıklar. Azıklar. Yiyecek içecek maddeler. İhtiyaçlar. Maddi, mânevi muhtaç olduğumuz şeyler.
fail-i ferd-i samed / fâil-i ferd-i samed
Kendisinin hiçbir şeye muhtaç olmadığı fakat her şeyin Kendisine muhtaç olduğu ve her şeyi tek başına yapan Allah.
fakat / fâkat
Yoksulluk, muhtaç olma hâli.
fakir / fakîr
Biçâre, muhtaç, yoksul. İslâm dini, ev kirası, yiyecek, içecek, giyecek, ilaç, yakacak gibi zorunlu ihtiyaçları karşılandıktan sonra yılda 96 gram altın alabilecek kadar geliri olmayanları fakir sayar. Fakirlerden vergi alınmaz, İslâm devleti zorunlu ihtiyaçlarını karşılamada, tedavi, tahsil (öğreni
Muhtaç.
Aslî (temel) ihtiyâçlarından başka nisâb miktârı (dînen zengin sayılacak kadar) malı olmayan.
Tasavvufta fakir: Derviş. Her zaman her işte yalnız Allahü teâlâya muhtaç olduğunu bilen, bütün ihtiyaçlarını hep Allahü teâlâya arz eden.
Muhtaç, yoksul.
fakir-i müstağni / fakir-i müstağnî
Fakir olmakla birlikte Allah'tan başkasına muhtaç olmayan kişi.
fakir-i pürkusur
Kusurlarla dolu muhtaç anlamında, tevazu ifadesi olarak "ben" yerine kullanılan söz.
fakirane / fakirâne
Muhtaç bir şekilde.
fakire
Muhtaç anlamında, tevazu ifadesi olarak, bayanlar için "ben" yerine kullanılan söz.
fakirü'l-hal / fakîrü'l-hal
Muhtaç ve fakirlik içinde olma.
fakirü'l-hal olma
Muhtaç durumda olma.
fakr
İhtiyaç, yoksulluk.
Azlık, muhtaçlık.
Cenab-ı Hakk'a karşı fakrını, ihtiyacını hissetmek.
Tas: Kendisindeki bütün her şeyin Allah'a âit olduğunu bilmek.
Fakirlik. Tasavvufta her zaman her işte Allahü teâlâya muhtaç olduğunu bilmek.
Yoksulluk, muhtaçlık.
fakr u istiğna
Fakirlik ve tok gözlülük; muhtaç olunmasına rağmen kimseden bir şey istememe.
fakr-ı beşeri / fakr-ı beşerî
İnsandaki fakirlik, her şeye muhtaç olma özelliği.
fakr-i hal
Fakirlik, muhtaçlık.
fakr-ı mutlak
Mutlak fakirlik. Mü'min bir kulun Cenâb-ı Hakka karşı mutlak muhtaç halde olduğunu bilişi. Nihayetsiz muhtaç olduğu Allaha (C.C.) ve emirlerine tam teslimiyyetle sığınması hâleti.
fakr-pişe / fakr-pîşe
Fakirliğe alışmış, fakirlik içinde, muhtaçlık içinde.
(Farsça)
Fakirlik, muhtaçlık.
fazl-ı rabbani / fazl-ı rabbâni
Her bir varlığa muhtaç olduğu şeyleri veren, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah'ın sunduğu manevî ihsan ve nimetler.
ferd-i samed
Bir ve tek olan ve Kendisi hiçbir şeye muhtaç olmayan, ama herşey Ona muhtaç olan Allah.
fiil-i rabbaniye / fiil-i rabbâniye
Herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri veren, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah'ın fiil ve icraatı.
gani / ganî
Zengin, kimseye muhtaç olmayan, elindekinden fazla istemiyen. Varlıklı, bol.
Zengin,
Muhtaç olmayan.
Bol, fazla.
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Hiçbir zamanda, hiçbir mekânda, hiçbir hâlde, hiçbir şeye muhtâc olmayan. Allahü teâlâya, hiçbir şekilde başkasına muhtaç olmayan mânâsına Ganiy-yi mutlak da denir.
ganiyy-i muğni / ganiyy-i muğnî
Bütün varlıkların ihtiyaçlarını karşılayan ve her varlığın zenginliği Kendisinin tükenmez hazinesinden çıkan ve hiçbir şeye muhtaç olmayan sınırsız zenginlik sahibi Allah.
ganiyy-i mutlak
Hiçbir şeye hiçbir şekilde muhtaç olmayan ve bütün varlıkların her türlü ihtiyaçları gayb hazinelerinde bulunan sınırsız zenginliğe sahip olan Allah.
hacet / hâcet
(Çoğulu: Hâcât) İhtiyaç, lüzum, muhtaçlık.
hacet-mendane / hâcet-mendâne
Muhtaçcasına, ihtiyaçlı olarak.
(Farsça)
hacet-mendi / hâcet-mendî
Muhtaçlık, ihtiyaçlı olma.
(Farsça)
hacetmend / hâcetmend / حاجتمند
İhtiyaç sahibi, muhtaç.
(Farsça)
Muhtaç.
(Arapça - Farsça)
hadis-i muhkem / hadîs-i muhkem
Te'vîle (yoruma, açıklamağa) muhtaç olmayan hadîs-i şerîfler.
hadis-i müteşabih / hadîs-i müteşâbîh
Te'vîle (açıklamaya, yorumlamaya) muhtâç olan hadîs-i şerîfler.
hakimiyet-i rububiyet / hâkimiyet-i rububiyet
Rablığın egemenliği; Allah'ın herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri vermesi, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulundurması.
hakk-ı fakiranemde / hakk-ı fakirânemde
Fakir ve muhtaç olan benim hakkımda (tevazu ifadesi).
haşmet-i rububiyet
Herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri veren, onları terbiye eden Allah'ın idare ve egemenliğinin ihtişamı.
hatem-i samediyet / hâtem-i samediyet
Allah'ın hiçbir şeye muhtaç olmayıp herşeyin Kendisine muhtaç olmasını gösteren damga.
havb
Fakir ve muhtaç olmak.
havl ve kuvvet-i samedani / havl ve kuvvet-i samedanî
Kendisi hiçbir şeye muhtaç olmayan, ama herşey Kendisine muhtaç olan Allah'ın güç ve kuvveti.
hazine-i rabbaniye / hazine-i rabbâniye
Herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri veren, onları terbiye edip idaresi ve hâkimiyeti altında bulunduran Allah'ın hazinesi.
hikmet-i rabbaniye / hikmet-i rabbâniye
Allah'ın her şeyi terbiye ederek, muhtaç olduğu şeyleri verip bir fayda ve gayeye yönelik olarak, anlamlı ve yerli yerinde yaratması.
hikmet-i samedaniye / hikmet-i samedâniye
Herşey Ona muhtaç olduğu halde Kendisi hiçbir şeye muhtaç olmayan Allah'ın kâinatta gözettiği gaye ve fayda.
himaye-i rabbaniye
Her bir varlığa muhtaç olduğu şeyleri veren, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah'ın koruma ve himâyesi.
hizmet
Birinin işini görme. Bir kimsenin hesabına veya menfaatına iş görme, bu suretle yapılan iş, vazife. Memuriyet.
Bir insan, hayvan veya nebatın muhtaç olduğu işler ve takayyüdat.
hizmet-i kudsiye-i imaniye
Mukaddes olan iman hakikatlerini muhtaç insanlara ulaştırma hizmeti.
huda / hudâ
Varlığı kendinden olup, başkasına muhtâc olmayan Allahü teâlâ.
huzur-u lamekani / huzur-u lâmekânî
Hiçbir mekâna muhtaç olmayan Zâtın huzuru; Allah'ın hiçbir mekânla sınırlı olmayan katı.
iaşe-i rabbaniye / iaşe-i rabbâniye
Herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri veren, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah'ın beslemesi, yedirip içirmesi.
ibn-üs-sebil / ibn-üs-sebîl
Kendi memleketinde zengin ise de, bulunduğu yerde yanında malı, parası kalmamış olan ve çok alacağı varsa da, alamayıp, muhtâç kalan.
idmag
Bir şeye muhtaç ve muztar eylemek.
iftikar / iftikâr
Fakîr olmak, muhtâc olmak.
iğna / iğnâ / اغنا
Zengin etme, kimseye muhtaç olmayacak hale getirme.
(Arapça)
ihsanperver
İhsan edici. İyiliği çok sever. (İhsan ihsandır, eğer nev'e olsa veya muhtaca ve fakire olsa. Sehavet o vakit tam sehavettir, eğer millet için olsa, yahut milleti tazammun eden bir ferde olsa güzeldir. Şayet muhtaç olmayan şahsa olsa, şahsı tembel eder. Çingeneliğe alıştırır. Elhasıl, millet bâkidir
(Farsça)
ıhtilak
Yalan olmak.
Muhtaç olmak.
ıhtilal
(İhtilal) Halel vermek, zarar vermek.
Muhtaç olmak.
ikram-ı rabbani / ikram-ı rabbânî
Herbir varlığa muhtaç olduğu şeyleri veren, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah'ın bağış ve ihsanı.
imkanat / imkânat
Varlığı da yokluğu da mümkün olanlar. Ademle vücudu müsavi olanlar. Var olmasında başkasına muhtaç bulunan şeyler.
inayet ve lutf-u rabbani / inâyet ve lûtf-u rabbânî
Herbir varlığa muhtaç olduğu şeyleri veren, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah'ın yardım ve lûtfu.
inayet-i samedani / inâyet-i samedânî
Kendisi hiçbir şeye muhtaç olmadığı halde herşeyin Kendisine muhtaç olduğu Allah'ın yardımı.
infak-ı muhtacin / infak-ı muhtacîn
Muhtaçları, yoksulları besleme.
iş'ar-ı samedani / iş'âr-ı samedânî
Her şeyin Kendisine muhtaç olduğu, fakat Kendisi hiçbirşeye muhtaç olmayan Cenâb-ı Hakkın bildirmesi.
isar / îsâr / ا۪يثَارْ
Kendisi muhtaç olduğu halde başkasına nimet vermek, cömertlik, ikrâm.
İhtiyar etmek.
Yumuşatmak.
Dökmek, serpmek. Saçmak.
Kendisi muhtaç olduğu hâlde başkasına verme ahlâkı.
Başkasının ihtiyâcını kendi ihtiyâcından önce düşünmek. Muhtac olduğu hâlde, elindeki malı muhtâc din kardeşine verip, yokluğa katlanmak.
Muhtaç olduğu halde başkasını nefsine tercîh etme.
istigna
Cenab-ı Hak'tan başka kimsenin minneti altına girmemek.
Gönül tokluğu. Elindekini kâfi bulmak. Zenginlik istememek. Muhtaç olmayıp zengin olmak.
Nazlanmak.
Azamet ve tekebbür etmek.
istiğna / istiğnâ / استغنا
Kimseye muhtaç olmama.
(Arapça)
Eyvallah etmeme.
(Arapça)
Tokgözlülük.
(Arapça)
istiğna-yı kemal / istiğnâ-yı kemâl
Mükemmelliğini hiçbir şeye muhtaç olmaması.
istiğna-yı mutlak / istiğnâ-yı mutlak
Sınırsız zenginlik, hiçbir şeye muhtaç olmayış, tokgönüllülük.
izhar-ı rububiyet
Rablığını gösterme; Allah'ın her bir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri verdiğini, onları terbiye ve idare ettiğini ve herşeyi egemenliği altında tuttuğunu göstermesi.
kalem-i kudret-i samedaniye / kalem-i kudret-i samedâniye
Kendisi hiçbir şeye muhtaç olmayıp herşeyin Kendisine muhtaç olduğu Allah'ın kudret kalemi.
kanun-u rububiyet
Allah'ın herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri vermesi, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulundurması kanunu.
kavanin-i rububiyet / kavânîn-i rububiyet
Allah'ın herbir varlığa, yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri vermesi, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulundurması ile ilgili kanunlar.
kayyım
İnsanları birbirine kardeşlikte ve sevgide bir araya toplayıp dünya ve âhirette necat ve iyilikler yolunda cem' edici olduğundan; bütün iyilikleri haseneleri toplayıcı ve muhtaçlara çok ihsan edici mânasında Peygamberimiz Resul-i Ekrem'e (A.S.M.) verilen bir isim.
kaziye-i bedihiyye
Man: Delil ile isbata muhtaç olmaksızın, aklın cezmen hüküm ve tasdik eylediği hüküm. Bu iki kısma ayrılır:1- Kaziye-i bedihiyye-i akliyye: Aklın hârice danışmayarak ve havassın (hislerin) tavassut ve yardımına muhtaç olmayarak tasdik eylediği kaziyeye denilir ki; akıl mücerret mevzu ve mahmulünü ta
kaziyye-i bedihiyye
Bedîhî kaziyye, isbata muhtaç olmayan açık hüküm.
kelime-i rabbaniye / kelime-i rabbâniye
Herbir varlığa muhtaç olduğu şeyleri veren, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah'ın kelimesi, sözü.
kitab-ı hikmet-i samedaniye / kitab-ı hikmet-i samedâniye
Kendisi hiçbir şeye muhtaç olmayan ancak herşey Kendisine muhtaç olan Allah'ın hikmetlerle dolu kitabı, İlâhî amaç ve hikmetleri gösteren kitap.
kitab-ı samedani / kitab-ı samedânî
Herşey Kendisine muhtaç olduğu halde, Kendisi hiçbir şeye muhtaç olmayan Allah'ın bir yazı gibi yarattığı kitap.
kıyam bi nefsihi / kıyâm bi nefsihî
Allahü teâlânın zâtî (zâtına âit) sıfatlarından; varlığı kendinden olan, hiçbir şeye muhtâc olmayan.
kudret-i ehad-i samed
Bir ve tek olan ve hiçbir şeye muhtaç olmayan Cenâb-ı Hakkın kudreti.
kudret-i samedaniye / kudret-i samedâniye
Kendisi hiçbir şeye muhtaç olmadığı ve herşeyin Kendisine muhtaç olduğu Allah'ın sonsuz kudreti.
kur'an-ı rabbani / kur'ân-ı rabbânî
Herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri veren, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah'ın Kur'ân'ı; kâinat kitabı.
kur'an-ı samedani / kur'ân-ı samedânî
Herşey Kendisine muhtaç olduğu halde, kendisi hiçbir şeye muhtaç olmayan Allah'ın Kur'ân'ı, kâinat kitabı.
lafz-ı zahir / lafz-ı zâhir
İbaresi işitilmekle ancak bilinen, yâni söyleyenin maksadı düşünülmeye muhtaç olmadan derhal mânâsı anlaşılan sözdür. Bunun zıddına hafi denir.
lütf-u rabbani / lütf-u rabbânî
Herbir varlığa muhtaç olduğu şeyleri veren, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah'ın ihsanı, bağışı.
lütf-u rububiyet
Herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri veren, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah‘ın iyilik ve bağışı.
mahluk / mahlûk
Yaratılmış; yoktan vâr edilmiş. Rabbimiz cism değildir, zamânı, mekânı yok. Maddeye hulûl eylemez, böyle olmalı îmân. Mahlûka muhtaç değildir, ortağı benzeri yok, Her şeyi O'dur yaratan hem de varlıkta tutan.
mehasin-i rububiyet / mehâsin-i rububiyet / mehâsin-i rubûbiyet
Rablığın güzellikleri; Allah'ın herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri vermesinin, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulundurmasının güzellikleri.
Cenâb-ı Hakkın herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri vermesi ve onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulundurmasının güzellikleri.
mektub-u samedani / mektub-u samedanî
Hiç bir şeye muhtaç olmayan Allah'ın eserleri. Yeryüzü. İnsanlar, ağaçlar, çiçekler, çekirdekler, dağlar, denizler gibi çok hakikatlı mâna ifâde eden Allah'ın mektupları.
mektubat-ı samedaniye / mektubât-ı samedâniye
Allah'ın hiçbir şeye muhtaç olmadığını, her şeyin O'na muhtaç olduğunu gösteren mektuplar.
melik
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Zâtında, sıfatlarında, hiçbir şeye muhtaç olmayan, her şey varlığında ve varlıkta kalmasında O'na muhtaç olan, her şeyin sâhibi, yaratıcısı.
Pâdişâh, hükümdar.
meratib-i külliye-i rububiyet
Rububiyetin geniş, kapsamlı mertebeleri; Allah'ın herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri vermesinin, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulundurmasının mertebeleri.
mu'cizat-ı rububiyet / mu'cizât-ı rububiyet
Rablık mu'cizeleri; Allah'ın herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri vermesinin, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulundurmasının mu'cizeleri.
mu'cize-i kudret-i samedaniye / mu'cize-i kudret-i samedâniye
Herşey Kendisine muhtaç olduğu halde Kendisi hiçbir şeye muhtaç olmayan Allah'ın kudret mu'cizesi.
mucib-i muğis / mucîb-i muğîs
Yardıma muhtaç olan ve kendinden yardım dileyen varlıkların imdadına koşan, ihtiyaçlarına cevap veren, Allah.
müftekir / مفتقر
(Fakr. dan) Muhtaç.
Fakir, züğürt.
Yoksul.
(Arapça)
Bağlı, muhtaç.
(Arapça)
muhafaza-i ilahiye / muhafaza-i ilâhiye
İlâhî koruma; Allah'ın yardıma ve korunmaya muhtaç olan kullarını muhafaza etmesi, koruması.
muhatab-ı samedaniye / muhatab-ı samedâniye
Her şeyin Kendine muhtaç olduğu, fakat Kendisi hiçbir şeye muhtaç olmayan Allah'ın muhatabı.
muhavvic
Muhtaç edici.
muhkemat-ı kur'aniyye
Mânası açık ve te'vile ihtiyacı olmayan âyetler. Başka bir mânaya ihtimali olmayıp sarih emir ve nehiyleri müştemil olan âyetler. Bu âyetler mensuh veya anlaşılmayan şekilde müteşabih ve muhtemel olmayıp muhkem ve mübeyyin olmakla aslâ te'vile muhtaç olmazlar. Bâzı şeylerin haram olması veya enbiya
mühr-ü samediyet
Allah'ın hiçbir şeye muhtaç olmadığını, fakat her şeyin Kendisine muhtaç olduğunu gösteren mühür.
muhtac-ı ilm-i hakikat
Hakikat ilmine muhtaç olan.
muhtac-ı müteşekkir
Kendisine verilen nimetlere şükreden, pek çok şeye muhtaç olan.
muhtac-ı ta'rif
Tarif edip anlatmağa muhtaç.
muhtacin / muhtacîn
(Tekili: Muhtac) Muhtaç kimseler. İhtiyaç sâhibleri. Fakirler, yoksullar.
muhtaciyet
İhtiyaç sahibi olmak. Muhtaçlık, fakirlik, sefalet, yoksulluk.
mukabele / mukâbele
Hapsetmek.
Sonraya bırakmak, tehir etmek.
Meşveret etmek, danışmak.
Bir kimsenin evi yanında bir ev satıldığında; "başka kimse satın alsın, ben ondan şüf'a yolu ile alayım" diye şirâsına muhtaç iken tehir etmek.
mukıllin / mukıllîn
Fakirler. Muhtaç olanlar.
münezzeh
Kusur, eksiklik ve muhtâçlıktan uzak. Allahü teâlânın noksan sıfatlardan uzak olduğunu bildirmek için kullanılan bir tâbir.
(Nezahet. den) Tenzih edilmiş, teberri edilmiş.
Pâk, kusur ve noksanlıklardan uzak. Hiç bir şeye muhtaç olmayan. Kötülükten, kusurdan ve noksanlık gibi şeylerden tenzih edilen.
münkatı'
Kendilerine zekât verilen sınıflardan biri; cihâd ve hac yolunda muhtâc kalanlar.
mürüvvet
İnsanlık, yiğitlik. Muhtâc olanlara, lâzım olan şeyleri vermek, başkalarına faydalı olmak, iyilik yapmak arzusu, insanlık. Adâleti yerine getirme ve hiç kimseden intikam almayı istememe.
müşreib
Nâzır, bakan.
Muhtaç.
müstağni / müstağnî
Başkasına muhtâç olmayan.
Sâhib olduğu şeyle kanâat edip, insanlardan bir şey beklemiyen. İhtiyâcını başkalarına söylemiyen.
müstağni-yi alelıtlak / müstağnî-yi alelıtlak
Her cihetle ve hiçbir kayda, şarta bağlı olmaksızın zengin olan ve hiçbir şeye muhtaç olmayan Allah.
müsterkı'
Tamire veya yamaya muhtaç.
mütemehhil
Teenni ve sükûn üzere olup acele etmeyen.
Zamana muhtaç, büyüyüp gelişmesi belli bir zaman içinde olan şey, tedric kanununa tabi olan.
nafaka-i iddet
Fık: Kadının iddeti içinde muhtaç olduğu nafaka. Koca, boşadığı karısını iddeti bitinceye kadar infakla mükellef olduğu için bu müddet zarfındaki nafaka hakkında bu tâbir meydana gelmiştir.
nimet-i rabbaniye / nimet-i rabbâniye
Herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri veren, onları terbiye edip idaresi ve hâkimiyeti altında bulunduran Allah'ın nimet ve ihsanı.
niyazkarane / niyazkârâne
Yalvararak, niyaz ederek.
Muhtaç olarak, muhtaçlıkla.
niyazmend / niyâzmend / نيازمند
(Çoğulu: Niyazmendân) İhtiyacı olan, muhtaç.
(Farsça)
Yalvaran, yakaran, niyaz eden.
(Farsça)
Muhtaç.
(Farsça)
nur-u rabbani / nur-u rabbânî
Herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri veren, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah'ın nuru.
nur-u samedani / nur-u samedânî
Hiçbir şeye muhtaç olmayan ve her şey Kendisine muhtaç olan Allah'ın nuru.
rab
Herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri veren, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah.
rabb-i azim / rabb-i azîm
Herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri veren, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah.
rahmet-i rabbaniye / rahmet-i rabbâniye
Herbir varlığa muhtaç olduğu şeyleri veren, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah'ın merhamet ve şefkati.
rahmet-i rububiyet / rahmet-i rubûbiyet
Herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri veren ve onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında tutan Allah'ın rahmeti.
rezzakane / rezzâkâne
Muhtaç olanlara rızıklarını vererek.
rıza-yı samedani / rızâ-yı samedânî
Kendisi hiçbir şeye muhtaç olmayıp herşey Kendisine muhtaç olan Allah'ın rızası.
rıza-yı samedaniye / rızâ-yı samedanîye
Herşey Kendisine muhtaç olduğu halde, Kendisi hiçbir şeye muhtaç olmayan Allah'ın rızası, razı olması.
rububiyet
Cenab-ı Hakk'ın her zaman her yerde her mahluka, muhtaç olduğu şeyleri vermesi, terbiye ve tedbir etmesi ve mâlikiyyeti ve besleyiciliği keyfiyyeti.
Artırmak. Ziyade kılmak.
Rablık; Allah'ın herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri vermesi, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulundurması.
rububiyet-i ilah / rububiyet-i ilâh
İlâhî Rablık; Allah'ın herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri vermesi, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulundurması.
rububiyet-i ilahiye / rubûbiyet-i ilâhiye
Allah'ın herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri vermesi, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulundurması.
rububiyet-i mutlaka-i ilahiye / rububiyet-i mutlaka-i ilâhiye
Allah'ın herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri vermesi, onları terbiye ve idare etmesi ve egemenliği altında bulundurması.
sadaka
Allah rızâsı için fakirlere verilen mal, para, ilim gibi insanın muhtaç olduğu her hangi bir şey. (Asr-ı Saâdette fukara-i müslimîn için toplanan zekâta dahi bu nâm verilirdi.)
Allahü teâlânın rızâsına niyet ederek ve karşılık beklemeden muhtâc olanlara, fakirlere, hibe edilen mal, para ve her türlü iyilikte, ihsânda bulunma.
Zekât.
Ganîmet.
sahavet
Cömertlik, el açıklığı, muhtaç olanlara çok ihsan etmek.
samed / صَمَدْ
Her şeyin kendine muhtaç olup, kendisi hiç kimseye ve hiç bir şeye muhtaç olmayan. (Allah)
Pek yüksek, dâim.
Refi' ve âli ve içi dolu şey.
Kavmin ulusu.
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Hiçbir kimseye, hiçbir şeye ihtiyâcı olmayan, bütün mahlûkâtın (yaratılmışların) kendisine muhtaç olduğu yüce Allah.
Kendisi hiçbir şeye muhtaç olmayan, ama herşey Ona muhtaç olan Allah.
Allahın, "herşey kendisine muhtaç olduğu hâlde kendisi hiçbir şeye muhtaç değil," mânâsındaki ismi.
Hiçbir şeye muhtaç olmadığı halde, her şey kendisine muhtaç olan (Allah).
samedani / samedânî
Hiçbir şeye muhtaç olmayıp herşeyin kendisine muhtaç olduğu Allah'a ait olan.
samedaniyet / samedâniyet
Herşey Kendisine muhtaç olduğu halde, Allah'ın hiçbir şeye muhtaç olmaması.
samediyet / صَمَدِيَتْ
Allah'ın hiçbir şeye muhtaç olmayıp herşeyin Kendisine muhtaç olması.
Allah'ın (C.C.) hiç bir şeye muhtaç olmadığı gibi hazinesinden hiçbir şey eksilmemesi ve kudretine de hiç bir şey ağır gelmemesi.
Allahın hiçbir şeye ihtiyacı bulunmaması ve bütün varlıkların kendisine muhtaç olması hakikatı.
(Allahın) hiçbir şeye muhtaç olmadığı hâlde, her şeyin kendisine muhtaç olması.
samediyet-i ilahiye / samediyet-i ilâhiye
Allah'ın hiçbir şeye muhtaç olmayıp herşeyin Ona muhtaç olması.
sani'-i hakiki / sani'-i hakikî
Doğrudan doğruya, hiç bir şeye muhtaç olmadan her şeyin aslını, esasını ve teferruatını yapan, yaratan. Allah (C.C.).
saray-ı samedani / saray-ı samedânî
Kendisi hiçbir şeye muhtaç olmayan fakat her şeyin Kendisine muhtaç olduğu Cenâb-ı Hakkın sarayı; kâinat.
sefil
Sefalet çeken, muhtaçlık içinde olan. Çok sıkıntıda bulunan.
Uslu huy sahibi.
şefkat
Başkasının kederiyle alâkalanmak, acıyarak sevmek. Yardıma, sevgiye muhtaç olanlara karşılıksız olarak merhamet ve sevgiyle yardıma koşmak. Karşılıksız, sâfi, ivazsız sevgi beslemek.
semi'
İşiten, duyan.
Fık: Allah'ın (C.C.) insanlar gibi zamana, âlete muhtaç olmayarak her şeyi işitmesi ve duyması. (O'nun işitip duyamıyacağı hiç bir şey yoktur.)
şereh
İnsanın muhtâc olduğu şeylerin lüzûmundan fazlasını istemesi, şiddetli hırs, tamahkârlık, aç gözlülük.
sıfat
Özellik, hâl, keyfiyyet. Varlıkta kendi kendine duramayıp başka bir şeye muhtaç olan şey.
sıfat-ı rububiyet / sıfât-ı rububiyet
Rububiyete dair sıfatlar; her bir varlığa yaratılış gayelerine ulaşması için muhtaç olduğu şeylerin verilmesi, onların terbiye edilip idare edilmesi ve egemenlik altında bulundurulmasına dair İlâhî sıfatlar, özellikler.
sıfat-ı samedaniye / sıfât-ı samedâniye
Her şey Kendisine muhtaç iken Kendisi hiçbir şeye muhtaç olmayan Allah'ın sıfatları.
sikke-i samediyet / سِكَّۀِ صَمَدِيَتْ
Allah'ın hiç birşeye muhtaç olmadığını, fakat herşeyin Kendisine muhtaç olduğunu gösteren mühür.
(Allahın) Hiçbir şeye muhtaç olmadığı halde, her şeyin kendisine muhtaç olması mührü.
surre
(Çoğulu: Surer) Para kesesi, para çıkını.
Hac zamanında İslâm Devletinin pâdişahı tarafından fakir ve muhtaçlara dağıtılması için Mekke ve Medineye her yıl gönderilen para ve sâir şeyler.
tabir-i samedani / tabir-i samedânî
Kendisi hiçbir şeye muhtaç olmayan, ama herşey Kendisine muhtaç olan Allah'ın yüce ifadesi, tabiri.
taganni
(Gınâ. dan) Muhtaç olmamak.
Kâfi bulmak.
Zengin olmak.
Şarkı söylemek. Bir ibareyi makamla okumak.
Bir şâirin birisini medih veya hicvetmesi.
tecelliyat-ı samedaniye / tecelliyât-ı samedâniye
Allah'ın herşeyin Kendisine muhtaç olduğu halde, Kendisinin hiçbir şeye muhtaç olmadığını gösteren yansımaları.
tefkir
Muhtaç etmek.
Yüksek yeri ağaç dikmek için düzlemek.
tekbir / tekbîr
Allahü teâlâyı yüceltmek, noksan sıfatlardan, şirkten (ortağı bulunmaktan), yarattıklarına benzemekten tenzîh etmek, uzak tutmak.
"Allahü teâlâ büyüktür. Kullarının ibâdetlerine muhtâç değildir. İbâdetlerin O'na faydası yoktur" mânâsına "Allahü ekber" sözü.
Ramazan ve Kurban
teshir
Büyüleme, sihir yapma, aldatma.
Yemek ve içmeğe muhtaç etme.
teshir-i rabbani / teshir-i rabbânî
Herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri veren, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah'ın herşeye boyun eğdirmesi.
tevfikat-ı samedani / tevfikat-ı samedanî
Hiçbir şeye muhtaç olmayan, ama herşey Kendisine muhtaç olan Allah'ın yardımları, muvaffakiyet bahşetmesi.
tevfikat-ı samedaniye
Hiçbir şeye muhtaç olmayan ve her şey Kendisine muhtaç olan Allah'ın başarılı kılması.
turra-i samediyet / طُرَّۀِ صَمَدِيَتْ
Allah'ın hiçbir şeye muhtaç olmayıp herşeyin Ona muhtaç olması mânâsındaki sıfatını gösteren özel işaret mühür.
Hiçbir şeye muhtaç olmayan Allahın mührü.
vacid / vâcid
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Ma'bûd, Rab, ilâh olan, zâtında bulunması lâzım ve lâyık olan bütün sıfatları kendisinde bulunan, hiçbir şeye muhtaç olmayan, kendisinden hiçbir şey gizli kalmayan.
vahid-i ehad-i samed / vâhid-i ehad-i samed
Bir ve tek olan, birliği bütün varlıkları kuşattığı gibi herbir varlıkta da tecellî eden, hiçbir şeye muhtaç olmayan, ama herşey Ona muhtaç olan Allah.
vazife-i rububiyet
Rablık işi; her bir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri verme ve onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulundurma işi.
vaziyet-i fakirane / vaziyet-i fakirâne
Muhtaç durum.
vücub-u vücud / vücub-u vücûd / vücûb-u vücûd
Allah'ın varlığının zorunlu oluşu, var olmak için bir sebebe muhtaç olmaması.
Allah'ın varlığının zorunlu oluşu, var olmak için bir sebebe muhtaç olmaması.
Varlığı zorunlu olan, yok olması düşünülemeyen, var olmak için hiç bir sebebe muhtaç olmayan varlık; Allah.
ya rabbi / yâ rabbi
Ey Rabbim; ey her bir varlığa muhtaç olduğu şeyleri veren, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah'ım.
zarurat
(Tekili: Zaruret) Zaruretler. Sıkıntı ve muhtaçlıklar.
zaruret
Çaresizlik. Muhtaçlık. Sıkıntı. Yoksulluk.
zat-ı ehad ve samed / zât-ı ehad ve samed
Birliği her bir varlıkta kendisini gösteren ve herşey Kendisine muhtaç olduğu hâlde Kendisi hiçbirşeye muhtaç olmayan Zât, Allah.
zat-ı ehad-i samed / zât-ı ehad-i samed / ذَاتِ اَحَدِ صَمَدْ
Herşey Kendisine muhtaç olduğu halde Kendisi hiçbir şeye muhtaç olmayan ve birliği herbir şeyde görünen Allah.
Her şey kendisine muhtaç olduğu halde, hiç bir şeye muhtaç olmayan, tek olan zat (Allah).
zat-ı ferd-i ehad-i samed / zât-ı ferd-i ehad-i samed
Herşey Kendisine muhtaç olduğu halde Kendisi hiçbir şeye muhtaç olmayan, bir ve benzersiz olup ortağı olmayan Zât, Allah.
zat-ı ganiyy-i ale'l-ıtlak / zât-ı ganiyy-i ale'l-ıtlak
Her cihetle hiçbir şeye muhtaç olmayan Zât, Allah.
zat-ı hayy-ı kayyum / zât-ı hayy-ı kayyum / ذَاتِ حَيِّ قَيُّومْ
Daimi hayat sahibi olup, varlığında kimseye muhtâc olmayan ve mahlukatı varlıkta tutan zat (Allah).
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
ram olmak
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
kudret-i sani
teşrik-i mesai
Gülberg
makalat
HERZE
şân
müsebbib
eyyamün ma'dudat
Hiss-i Amm
Mesalıh_ı hayatiye
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
Muhtaç
bezen
Güzel
Alakalı olmak
çoban
urur
izin vermek
EĞRİ
Mahkum
Hâcât