REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te Meşk ifadesini içeren 37 kelime bulundu...

arazi-i mevat / arazi-i mevât

  • Huk: Hiç kimse tarafından kullanılmayan ve halka verilmeyen, meskun mahallerden biraz uzakta bulunan taşlık ve kıraç arazi.
  • İşlenmemiş toprak.

aşiyan / âşiyân

  • Kuş yuvası. (Farsça)
  • Mc: İkâmetgâh. Ev, mesken. (Farsça)
  • Mesken, yuva.

aşiyan-ı harab / aşiyan-ı harâb

  • Yıkılmış yuva, tahrib edilmiş mesken.

aşiyan-saz / aşiyan-sâz

  • Yuva kuran, mesken yapan. (Farsça)

bervar

  • Sayfiye. (Farsça)
  • Havadar köşk, mesken. (Farsça)
  • Evin küçük, arka kapısı. (Farsça)

beyt

  • Ev, mesken, oda, oba.

cay-baş

  • İkâmet yeri, oda, ev. Yurt, mekân, mesken. (Farsça)

cela' / celâ'

  • Gurbete düşmek, memleketinden ayrı olmak. Şehrinden ve meskeninden çıkmak.
  • Başkalarını çıkarmak.
  • Açık haber.
  • Ruşen olmak, parlamak.

dimeşk

  • (Bak: DEMEŞK)

hane

  • Ev, mesken, beyt. (Farsça)
  • Mat: Basamak, bölüm, göz. (Farsça)
  • Bazı kelimelerle birleştirilip mürekkep isim yapılan bir "ek" tir. "Hasta-hane, ecza-hane, yazı-hane, kıraat-hane" gibi. (Farsça)

havaic-i asliye

  • Fık: Mesken ile, eve lüzumlu eşyadan ve kışlık, yazlık elbise ile lüzumlu silâhtan, âletten, kitaptan ve binek (hayvan) ile hizmetçi ve bir aylık - sahih görülen diğer bir kavle göre; bir senelik - nafakaya mahsus erzaktan ibârettir.

havbet

  • (Havb) Açlık, hâcet, meskenet.
  • Çayırı, otlağı olmayan kır yer.

huran

  • Dimeşk eyaletine bağlı çok geniş bir bölgenin adı.

ikametgah / ikâmetgâh

  • Oturulan ev, hâne, yer, mesken.

iskan / iskân

  • Yerleştirmek. Bir yeri mesken yapıp oturmak.
  • Sâkin.

istikane / istikâne

  • (İstikânet) Alçaklık etmek.
  • Zillet ve meskenet göstermek.
  • Tevazu göstermek.

karye

  • Köy. Nâhiyeden küçük olan, insanlarla meskun yer.

ked

  • Ev, hâne, mesken. (Farsça)

mamhuran

  • Adilcevaz, Patnos, Erciş ve bilhassa Beytüşşebab havalisinde meskun olan bir aşiret ismi.

me'va

  • Mekân. Varılacak yer. Mesken.
  • Sığınacak yer.

mekan / mekân

  • (Kevn. den) Yer. Durulan yer. Ev, hane, mesken. Mahal.

memşuk

  • Yazılmış olan, meşkolunmuş.
  • Uzun boylu zayıf at.

merba'

  • (Çoğulu: Merâbi') (Rebi'. den) Yazlık. Yazın oturulan mesken.

mesakin / mesâkin

  • Meskenler. Oturacak yerler.
  • Meskenler, evler.

mesavi

  • (Tekili: Mesvâ) Meskenler. Haneler. Evler.

mesken / مسكن

  • Konut. (Arapça)
  • Mesken etmek: Yurt tutmak. (Arapça)
  • Mesken ittihaz etmek: Yurt tutmak, mesken edinmek. (Arapça)

mesken-i hakiki / mesken-i hakikî

  • Gerçek mesken, yer.

meskeniyet

  • Mesken oluş. Sâkin olup durulacak yer olmak.

meskuk

  • (Meskuke) Sikkeli. Damgası vurulmuş.
  • Para hâline konulmuş.

meskukat

  • (Tekili: Meskuk) Sikke hâline getirilmiş mâdeni paralar. Akçeler.

mesva

  • (Mesâvi. den) Mesken, hane, ev, me'va. Yurt.

para

  • Alış-veriş aracı olarak kullanılan, biriktirme ve tasarruf etmeye yarayan, çeşitli mâdenlerden veya kağıttan îmâl edilmiş değer ölçüsü. Belli ağırlıkta basılmış olan altın ve gümüş paralara sikke veya meskûkât, altın paralara dînâr, gümüş paralara dirhem denir.

seken

  • Ev ahâlisi.
  • Mesken, ev.
  • Kalbin teskin olduğu nesne.

sükna

  • Oturacak yer. Mesken.

ta'lim / ta'lîm / تعليم

  • Öğretme. (Arapça)
  • Öğrenme. (Arapça)
  • Meşk. (Arapça)
  • İdman, egzersiz. (Arapça)

taktir / taktîr

  • Nafakada (yeme-içme, giyme ve meskende) ihtiyaçlarından kısıp, çok mal ve para biriktirmek.

tekye

  • Zikir veya ders için toplanılan yer. (Farsça)
  • Dervişlerin meskeni ve mâbedi. (Farsça)
  • Yaslanılacak, dayanılacak şey. (Farsça)
  • İtimâd etmek, dayanmak. (Farsça)

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın