Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
Meha
ifadesini içeren
57
kelime bulundu...
ehliyyet
Yeterlik. Bir işin ehli olduğuna dâir vesika. İktidar. Liyâkat. İstihkak. Meharet ve mensubiyet.
havale-i muaccele
Huk: Havale konusunun, behemehal ödenmesi lâzım geldiği şekilde yapılan havale.
hazakat
İhtisas. Meharet peyda etmek. Üstad olmak. Bir san'atta, hususan tıbda gereği gibi öğrenip mâhir ve mütehassısı olmak.
hazık / hâzık
Mehâretli, işinin ehli, mütehassıs.
her-ayine
Mutlaka, elbette. Behemehal, zaruri, herhalde.
(Farsça)
hubb
(Hibâb - Hibb - Mehabbet) Sevgi, muhabbet, bağlılık, dostluk. Bir şeyi birisine sevdirmek.
Hulus, lüzum ve sübut.
Muhafaza ve imsâk.
maarif
Tahsil ile elde edilen ilim, malûmat, bilgi.
Meharet. Üstadlık. Hüner.
Marifetler. Mâruflar. Kültürler.
Çehrenin manzarada zâhir olan yerleri.
Bir memleketin okullarını ve tahsil ihtiyacını idâre ve te'mine çalışan bakanlık.
maharet
(Bak: Mehâret)
mahasin
(Mehâsin) İyilikler. İyi ahlâklar.
İnsanın vücudunda hüsün ve cemal yerleri.
Güzel tavırlar.
İnsanın yüzüne güzellik veren bıyık ve sakal.
mahba
(Çoğulu: Mehâbi) Elbise saklayacak mevzi. Kiler.
mahcir
(Çoğulu: Mehâcir) Göz çukuru.
Gözün çevre yanı. Yüzde perde varken gözden ve etrafından görünen yerler.
Bahçe.
mahfed
(Çoğulu: Mehâfid) İkamet yeri. Oturulan yer.
Bir renk cinsi.
mahfel
(Çoğulu: Mehâfil) Dernek yeri.
mahiza / mahîza
(Çoğulu: Mehâyız) Hayız bezi.
mahlece
(Çoğulu: Mehâlic) Hallaçların yün ve pamuk attıkları yer.
mahniye
(Çoğulu: Mehâni) Derenin dar ve kısık yeri.
mahrab
(Çoğulu: Mehârib) Cenk edecek, dövüşülecek yer.
mahtab
(Çoğulu: Mehâtıb) Odun yığacak yer, odunluk.
mahtam
(Çoğulu: Mehâtım) Burun.
mahzem
(Çoğulu: Mehazim) Atın kolan yeri.
meharet
Ustalık, beceriklilik, üstadlık. Meleke ve mümârese.
Kur'anda meharet: Hıfzın kuvvetiyle harflerin mahreçlerine riâyettir.
mehat
(Çoğulu: Mehâ-Mehevât) Billur taşı.
Güneş.
Dağ sığırı.
Tazelik.
Güzellik.
mehbil
(Çoğulu: Mehâbil) Rahim yolu.
Rahim, döl yatağı.
mehebb
(Çoğulu: Mehâbb) Rüzgârın estiği yer.
mehleke
(Çoğulu: Mehâlik) Tehlikeli yer veya iş.
mehme
(Çoğulu: Mehâme) Irak, uzak.
Issızlık.
Korkunç sahrâ. Büyük çöl.
mehrak
(Çoğulu: Mehârik) Sahife, sayfa.
mehva
(Çoğulu: Mehâvâ) Sahrâ, çöl,
Uçurum, yar.
İki dağ arası.
İki şeyin arası.
meleke
Tekrar tekrar yapılan bir iş veya tecrübeden sonra hasıl olan bilgi ve mehâret.
Mümârese.
mesavi
(Tekili: Su') Kötü haller. Fenalıklar. Seyyieler. (Mehâsinin zıddı.)
mıhbasa
(Çoğulu: Mehâbıs) Helva küreği.
mıhbaz
(Çoğulu: Mehâbız) Hallaç tokmağı.
mihbaz
(Çoğulu: Mehâbiz) Hallaç tokmağı.
mihbere
(Çoğulu: Mehâbir) Mürekkep koydukları kap.
mihcem
(Çoğulu: Mehâcim) Hacamat şişesi.
Çekip emmeğe mahsus âlet.
mıhcen
(Çoğulu: Mehâcin) Çomak.
Başı eğri ağaç.
mihleb
(Çoğulu: Mehâlib) Yırtıcı kuşların tırnağı, pençesi.
Orak, bıçak.
mihmel
(Çoğulu: Mehâmil) Kılıç bağı.
Büyük mahfe.
mihmer
(Çoğulu: Mehâmir) Semer atı.
mihneka
(Çoğulu: Mehânık) Maktul.
Gerdanlık.
Boğacak âlet.
mihrak
(Çoğulu: Mehârik) Ağaç kılıç.
Yırtıp parçalayacak âlet.
mihras
(Çoğulu: Mehâris) Dibek taşı.
mihrat
(Çoğulu: Mehârit) Her yıl derisi kavlayıp soyulmak âdeti olan yılan.
mihref
(Çoğulu: Meharif) İçine yemiş koydukları kap.
mihsaf
(Çoğulu: Mehâsıf) Biz dedikleri ince uzun demir.
mihşah
(Çoğulu: Mehâşi) Kaba kilim.
muhnak
(Çoğulu: Mehânik) Zayıflamış davar.
muhraza
(Çoğulu: Mehârız) Çöğen koyacak kap.
muhyem
(Çoğulu: Mehâyim) İkâmet yeri, oturma yeri.
mümaresat-ı ilzamiyat
İkna ve ilzam etmek için meharetle bir işe devam etmek. İlzam için yapılan ustalıklar.
mümarese
(Çoğulu: Mümaresat) Çalışarak meharet kazanmak, üstadlık etmek. Bir işe devam ederek ihtisas sahibi olmak.
Duruşmak.
nüdbe
Ölen bir kimsenin iyilikleri, mehasini sayılarak ağlamak.
rüsuh
İlim ve fennin derinliğine vukufiyet. Sağlamlık. Devamlılık. Yerinde, sağlam, sâbit ve devamlı olmak.
Meharet, meleke.
san'atkarane / san'atkârane
San'atlı olarak, özenip meharetle yapılmak suretiyle, sanatkâra yakışır şekilde.
(Farsça)
talak-ı bayin / talâk-ı bâyin
Zevcenin iddet müddeti (üç temizlenme vakti) bitmeden tekrar kocasına dönmehakkı bulunmayan talâk.
ümm-i seleme
(Mi: 542-626) Ümmehât-ı Mü'minînden olup, Resül-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ın son vefat eden zevcesi idi. 378 Hadis-i şerif rivayet etti. (R.A.)
üstad
(Üstaz) İlim veya san'atta üstün olan kimse. Usta, san'atkâr. Muallim, profesör. Bilgide veya san'atta veya amelde meharetli zât.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
Emzik
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
yûz
serendib
agnam
din-i mübin-i islam
pençe
ibham
Sadîkın
müstansır
mededkar
leke
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
Meha
mezkur
nemsiz
hail
Kazib
Sabit olan
akar
Uzun süre
rukh
Mât