Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
Meşr
ifadesini içeren
150
kelime bulundu...
ahbas
(Tekili: Habs) Su bentleri, havuzlar.
Hapisler, zindanlar.
Gayr-ı meşru vakıf yerler.
ahrar
Hürriyetçiler (II. Meşrûtiyet devrinde bir partinin ismi).
akreb-i mekniyyat
Huk:Meşrut-un lehi bildiren zamirin en yakın mercii mânasını anlatır. Meselâ: Bir vakfiyede vâkıf tevliyetini evvelâ kendisine, sonra oğlu "A" ya, sonra çocuklarına şart etse, çocukları tabirindeki zamir vâkıfın kendisine değil de en yakın merci'i bulunan "A" nın çocuklarına hamlolunur. (Huk.L.)
anka-i meşrebane / anka-i meşrebâne
Anka meşrepli olma; masallarda bir efsane olarak anlatılan anka kuşu misâli bir meşrepte, bir yolda olma.
anka-meşrebane
Anka meşrebi halinde, kanaat sahibi. Eski edebiyatta kanaat sahiplerine kinaye olarak söylenir.
asi / âsi
İsyan eden. Emirlere itâat etmeyen.
Günah işleyen.
Meşru idâreyi tanımayıp baş kaldıran.
behc
Her zaman neşeli olma. Birisini şâd ve mesrur etme, sevindirme.
Güzellik, hüsn.
beldaran
Geçit yerleri muhafızlarının adı. Tanzimattan sonra bunlara zaptiye denmiştir. İkinci Meşrutiyetten beri jandarma olarak adlandırılırlar.
bidayet-i hürriyet
Hürriyet'in başlangıcı; Meşrutiyet'in ilk yılları.
bırtıl
(Çoğulu: Berâtıl) Rüşvet.
Meşru olmayarak, kanunen bir iş gördürmek için vazifeli olan kimseye rüşvet olarak verilen şey ki, para vesair menfaatlardır.
dabs
Mesrur ve mütekebbir olmak. Sevinçli ve kibirli olma hâli.
devr-i meşrutiyet
Meşrutiyet Devri.
efran
Neş'eli, keyifli, sevinçli olan kimse. Mesrur.
ehl-i hürriyet
Hürriyet yanlıları, Meşrutiyet sistemini savunanlar.
ehl-i meşrutiyet
Meşrutiyet ehli, meşrutiyetçi.
emzice
(Mezc. den) Mizaclar, tabiatlar, huylar, meşrebler.
eşir
Pek sevinçli, çok mesrur.
Kibirli, mütekebbir kimse.
fahşa / fahşâ
Meşru olmayan cinsel ilişki, fuhuş.
Zekatı az verme, tamahkârlık.
Akla ve ahlâka uygun olmayan söz ve iş.
farfara / fârfâra / فَارْفَارَه
Hafif meşreplik, boş gürültü.
Hafif meşreblik. Gürültülü. Gürültüye boğmak.
Akılsızlık.
Hafif meşreb, gürültü çıkaran.
fasid / fâsid
Bozguncu.
Doğru olmayan. Bozuk. Müfsid.
Yanlış olan.
Fık: Aslen sahih olup, vasfen sahih olmayan. Yani, kendi nefsinde meşru' iken gayr-i meşru' bir şeye yakınlığı sebebiyle meşru'iyyetten çıkan şeydir. İbadet hususunda fâsid ile bâtıl aynı şeydir. Meçhul bir şeyi sat
fecr-i ati / fecr-i âtî
Gelecekteki fecr. 1908 meşrutiyet inkılâbından sonra Servet-i Fünun mecmuası etrafından toplanan bir kısım gençlerin kurmak istedikleri ekolün (cemiyetin) adıdır.
ferfere
Farfara, akılsızlık, hafif meşreplik.
Patırtıcı, gürültücü, ağzı kalabalık.
ferhan
(Çoğulu: Ferâhî) Ferahlı. Sevinçli. Şâdan. Mesrur.
gafil
Dikkatsiz, iyi düşünmeyen, uyanık olmayan. Haberi olmayan, ihtiyatsız, başına geleceği önceden düşünmeyen. Allah'ı unutan. Kendi gayr-ı meşru zevkine dalan. (Günde bir taşı binâ-yı ömrümün düştü yere,Can yatar gafil, binası oldu viran bîhaber. (Niyazi-i Mısrî)
germ
Sıcak. Kızgın.
(Farsça)
Çabuk öfkelenen.
(Farsça)
Gayretli, hamiyetli. Tez meşreb.
(Farsça)
hadd-i meşru
Meşrû sınır, helâl daire.
hakaik-i meşrutiyet
Meşrutiyetin hakikat ve esasları.
hakikat-i meşrutiyet-i meşrua / hakikat-i meşrutiyet-i meşrûa
Dine uygun meşrutiyetin esası.
hakk
(Bâtılın zıddı) Doğru. Gerçek. Vâcib ve lâzım olan. Her sâbit ve doğru olan şey. Adalet. Herkesin meşru olan salahiyeti, iktidarı, bir şey üzerindeki mâlikiyyeti.
Dâva ve iddia.
Hakikate uygunluk.
Geçmiş, harcanmış emek. Pay, hisse.
Münasib
Din. İslâmi
handan / handân
Gülen, gülücü, mesrur.
(Farsça)
Mesrur, mutlu, gülen, huzurlu.
haram-zade
Gayr-ı meşru münasebetten doğmuş çocuk. Piç.
havass-ı refia / havâss-ı refia
Tar: Eyüp Kadılığı eskiden Çatalca'ya kadar uzanır ve Çatalca'da kadının bir vekili bulunurdu. İkinci meşrutiyete kadar bütün mahkeme işleri, kadının tayin ettiği bir naib tarafından idare edilirdi. Meşrutiyet devrinde diğer kadılara yapıldığı gibi, Eyüp Kadılığına da maaş bağlandı. Şer'î ve nizamî
hayr
Meşru iş. Faydalı, nurlu ve sevablı amel. Halkın rağbet ettiği akıl, ilim. İbadet, adalet, ihsan, mal gibi nimet.
helal-zade
Helâl doğmuş, meşru ve nikâhlı ana-babadan dünyaya gelmiş çocuk.
İyi adam, fenalık yapmaktan çekinen. Sâlih, afif, nâmuskâr.
hevaperest / hevâperest
Sadece gayr-ı meşru lezzet ve hevesinin peşinde. Cenab-ı Hakk'ı, dinin emirlerini unutmuş, nefsine şiddetle muhabbet eden. Nefsine tapınır derecede Haktan gafil.
(Farsça)
Meşru olmayan lezzet ve heves peşinde olan.
hevesat-ı sefile / hevesat-ı sefîle
Nefsin gayr-ı meşru alçak istekleri.
hiffet-i mizac
Hafifmeşreblik. Hoppalık.
hükumet-i meşruta / hükûmet-i meşruta
Meşrutiyet idaresi, Meşrutiyet hükûmeti.
Meşrutiyetle idare olunan hükûmet.
hükumet-i meşruta-i meşrua / hükûmet-i meşruta-i meşrua
Şeriata uygun meşrutiyet hükûmeti.
hürmet-i müsahere
Sıhriyyet sebebi ile hâsıl olan haramlık. Yâni evlenmek sebebi ile meydana gelen akrabalık dolayısıyle hâsıl olan haramlıktır. Bu sıhriyyetin haramlık meydana getirmesi, ister meşru' nikâhla olsun, ister gayr-ı meşru' olsun "hürmet-i müsahere" meydana gelir.Meselâ: Hanefi mezhebinde, bir kimse kendi
hürr
Kimsenin baskısı, zorlaması olmadan meşru' dairede istediği gibi yaşayabilen.
Esir veya köle olmayan. Serbest.
hurrem
Sevinçli. Mesrur. Şen. Ferahlık veren. Taze ve hoş. Güler yüzlü.
(Farsça)
hurremi / hurremî
Mesruriyet, sevinç, sürurlu ve sevinçli olma.
(Farsça)
hürriyet / حُرِّيَتْ
Serbestlik, hür oluş.
Adalet kanununda ve te'dibte, başka hiç kimse, kimseye taarruz ve tahakküm etmemesi ve herkesin hukukunun meşru' olarak korunması, herkesin meşru' hareketlerinde tam serbest olması.
1908'de II.Meşrutiyet'in ilânı ile birlikte gerçekleşen yeni sistemin halk arasındaki adı.
İkinci Meşrutiyet.
hürriyet inkılabı / hürriyet inkılâbı
1908'de ilân edilen ikinci Meşrutiyet.
hürriyetin başı
Meşrûtiyet yönetiminin ilk ilân edildiği dönem.
hürriyetin ikinci senesi
1908 yılında ilan edilen İkinci Meşrutiyetten iki sene sonrası.
hürriyetten sonra
1908 yılında, İkinci Meşrutiyetin ilan edilmesinden sonra.
huruc alessultan
Meşru hükümete karşı kıyam ve isyan etme.
icare-i faside / icare-i fâside
İn'ikad şartlarını câmi' olduğu halde sıhhat şartlarını tamamen veya kısmen cami olmayan icaredir. Bu, aslen meşru olduğu hâlde vasfen meşru bulunmamış olur. Binaenaleyh böyle bir icareyi mucir ile müstecirden herhangi biri fesh edebilir.
ictizal
Sevinme, mesrur olma.
iczal
Birini sevindirme, mesrur etme, gönlünü hoş etme.
idare-i meşruta
Meşrutiyet idaresi, meşrutiyetle idare.
iki mekteb-i musibetin şehadetnamesi
Meşrutiyet ve hürriyet dönemlerine ait musibet sınavının diploması.
in'ikad
Akdetme. Bağlanma.
Fık: İcab ve kabulün taraflarca eseri zâhir olup, meşru bağlılık ve alâkadarlık.
Kurulma. Toplanma.
inbisat
Genişleme. Yayılma.
Açık yüzlü olma. Şâd, mesrur ve mahzuz olma.
Gönül açıklığı. Kalb ferahlığı.
Fiz: Sıcaklığın etkisiyle madenî cisimlerin enine, boyuna büyüyüp uzaması. Genleşme.
inşirah
Ferahlanmak, mesrur olmak.
iptida-yı hürriyet
Hürriyetin başlangıcı; II.Meşrutiyetin ilânıyla başlayan dönem.
iran
Tabut.
Neşeli ve mesrur olma.
ism-i meşrutiyet
Meşrutiyet ismi.
isna aşeriyye / isnâ aşeriyye
Şiîliğin kollarından biri. Hazret-i Ali'nin halîfe olması açıkça emr olunmuştu, Eshâb (Peygamber efendimizin arkadaşları) bu emri yerine getirmediği için kâfir oldu diyen, Peygamber efendimizin vefâtından sonra hazret-i Ali ve sırasıyla onun iki oğlu ile torunlarını meşrû (geçerli) imâm kabûl eden v
ısrar
Bir fikir veya meşru dâvadan dönmemek. Direnmek, sebat etmek. Hayırlı bir hâl üzere sadakatla kalmayı istemek.
işret
İçki. Alkollü meşrubat.
İçki içme. Alkollü içki kullanma.
istibhac
(Behcet. den) Yüzü gülme, sevinme, mesrur olma.
itaat
Alınan emre uymak. Söz dinlemek. İnkıyad etmek. Boyun eğmek. Âmirin meşru emirlerini dinleyip ona göre hareket etmek.
izdivac
Çift olmak, birbirine eş olmak. Meşru nikâhla evlenmek.
kanun
(Çoğulu: Kavânin) Herkesin uyması için devletin teşri kuvveti tarafından konulan her türlü meşru nizam, kaide, emir, nehiy ve yasaklar.
Kaziye-i külliye. Kâinatta Allah'ın koyduğu değişmez nizam.
karir
Mesrur, sevinmiş, memnun. Beşâret ve müjde sebebi ile parlayan göz.
karir-ül ayn
Memnun, mesrur, gözü aydın.
kumar
Para vs. karşılığında oynanılan oyun. Meşru bir ihtiyacın karşılanması için bir çalışma sonucu olmadan piyango ve şans oyunları gibi haram yollarla kazanç elde etmektir. Dinimizde böyle oyunların her türlüsü haramdır.
lameşru / lâmeşru
Meşru olmayan, şeriata uymayan, umumi nizam harici.
Şeriata aykırı, meşru olmayan (lâ;.
lehviyyat
(Tekili: Lehv) Lehivler, kadınlı erkekli haram eğlenceler, oyunlar. Nefsanî gayr-i meşru oyun ve eğlenceler.
(Farsça)
lezaiz-i meşrua / lezâiz-i meşrûa
Meşru, helâl lezzetler.
lezaiz-i nameşrua / lezaiz-i nâmeşrua
İslâm'ın izin vermediği meşru ve helâl olmayan lezzetler.
macid
Çok âli. Şerif. Yüce. Kerim.
Hoş. Nâzik meşreb.
mahkeme-i evkaf
İkinci meşrutiyetin ilânından sonra evkaf müfettişliği dairesine verilen ad.
makasıd-ı meşrua
Meşru gayeler, hedefler.
mana-yı meşrutiyet / mânâ-yı meşrutiyet
Meşrutiyetin anlamı özü.
maşrık
(Bak: Meşrık)
mehasin-i meşrutiyet / mehâsin-i meşrutiyet
Meşrutiyet sisteminin ortaya çıkardığı güzel neticeler.
memnuniyyet
Mesrur oluş. Şâdlık. Mesruriyet.
mesarib
(Tekili: Mesrebe) Otlaklar, çayırlar, mer'alar.
Karından göğüse kadar olan yerde biten kıllar.
meşarib / meşârib
Meşrebler. Mizaclar. Tabiatlar. Huylar.
Fehimler. Anlayışlar. Ahlâklar.
Su içecek şeyler. Maşrabalar.
Köşkler.
Meşrebler; yollar, metodlar, hareket tarzları.
Meşrepler, anlayışlar, gidişatlar.
meşarib-i evliya / meşârib-i evliya
Velîlerin meşrepleri, tasavvuf yolunda ortaya koydukları ve takip ettikleri yöntemler.
mesarih
(Tekili: Mesrah) Çayırlar, otlaklar, mer'alar.
mesra
(Bak: MESRAT)
meşreb
Meşrep, gidişat.
meşreben
Meşrepçe, metot olarak.
meşruat
(Tekili: Meşru) Hak ve meşru olan şeyler. Haram ve yasak olmayan şeyler.
Şeriatla alâkalı şeyler.
mesrudat
(Tekili: Mesrud) Söylenenler. Bildirilmiş olan şeyler.
meşruiyet
Meşruluk, meşru olma, kanuna, şeriata uygun olma.
meşruiyyet
Meşruluk. Meşru' olma. Kanuna, şeriata uygun bulunma. Yasak olmayış.
meşrut / meşrût / مشروط
Koşullu.
(Arapça)
Meşrut olunmak:
Şart koşulmak.
(Arapça)
meşruta-i meşrua / meşrûta-i meşrûa
Dine uygun meşrutiyet; İslâmın öngördüğü meşrutiyet.
Dine uygun meşrutiyet; İslâm'ın öngördüğü meşrutiyet.
meşrutiyet-i ilmiye
İlmî meşrutiyet.
meşrutiyet-i meşrua / meşrutiyet-i meşrûâ
Dine uygun meşrutiyet; İslâm'ın öngördüğü meşrutiyet.
Dine uygun olan meşrutiyet, yönetim şekli.
meşrutiyet-i şer'iye
İslâma uygun olarak şartları ve kuralları belirlenen meşrutiyet sistemi.
meşrutiyetperver / meşrûtiyetperver
Meşrutiyet taraftarı, meşrutiyetsever.
Meşrutiyeti seven.
mez'uk
Mesrur, neşeli, sürurlu.
Tuzlu.
mirrih
Şâd, neşeli ve mesrur kimse.
mizr
Bir nevi meşrubat.
Ahmak kimse.
monarşi
Hâkimiyetin kaynağı birtek şahısta (Kral, padişah, han v.s.) olduğu kabul edilen devlet şeklidir. Bu şahsın, yani devlet başkanının yanında bir meclis (parlamento) olursa; meşruti monarşi; olmazsa; mutlak monarşi ismini alır. Ayrıca devlet başkanının iş başına gelmesi şekline göre, irsi veya seçimli
(Fransızca)
mübtehic
(Behcet. den) Sevinmiş, sevinen, mesrur, memnun.
mübtehic-ül kalb
Kalbi mesrur olan. Sevinçli, memnun.
müdara
Dost gibi görünme. Yüze gülme.
Başkalarının fikirlerine uyarcasına hareket etmek.
Sulh ve salâh üzere bulunmak. (Meşru bir surette ve iyi bir netice için yapılan müdârâ memduhtur. Fena bir netice için ise, kötüdür; İslâmlığa yakışmaz, İslâm onu men'eder.)
muntalik
(Talâk. dan) Salıverilmiş, bırakılmış.
Bağsız.
Kederi, hüznü ve gamı olmıyan. Sevinçli, mesrur, neşeli.
müsaade-i sefahet
Gayr-i meşrû zevk ve eğlence düşkünlüğüne izin verme.
müsemma-i meşrutiyet / müsemmâ-i meşrutiyet
Meşrutiyetle isimlendirilen yönetim, devlet.
müsemma-yı meşrutiyet / müsemmâ-yı meşrutiyet
Meşrutiyet diye isimlendirilen.
Meşrutiyetin "meşrutiyet" olarak isimlendirilmesi, mânâsı, özü, gerçeği.
na-meşru
Meşru olmayan, şeriat harici.
(Farsça)
Kanunsuz, uygunsuz.
(Farsça)
Günah olan şeyler.
(Farsça)
nikah / nikâh
Meşru evlenme.
nikah-ı mut'a / nikâh-ı mut'a
Bir zamanlık, geçici nikâh olup meşru değildir.
nimet-i meşrutiyet
Meşrutiyet nimeti.
nuşe
Şâd ve sevinçli. Mesrur olan.
(Farsça)
piç
Büklüm, kıvrım, dolaşık.
(Farsça)
Nesebi gayr-ı sahih olan, gayr-ı meşru münâsebetten doğan çocuk.
(Farsça)
Aslına benzemiyen.
(Farsça)
Ağacın kökünden biten sürgün. Aşılanmamış ağaç.
(Farsça)
Sarmaşık.
(Farsça)
Vida.
(Farsça)
reşid
Doğru yolda giden, hak yolunda olan.
Akıllı, iyi davranan. Ergin, olgun.
Büluğ çağına girmiş kimse.
Doğru yola sevkeden, hayra delâlet eden.
Fık: Malını muhafaza hususunda aklı eren, istediği gibi meşru yolda sarfedebilen kimse.
riba
Tartısı ve ölçüsü belli olan bir malı aynı cinsten daha fazla olan bir mal ile, bir karşılığı olmaksızın, peşin olarak veya veresiye değiştirmektir.
Faiz.
Muamelede meşru miktardan tecavüz.
Bir şeyin artması, çoğalması.
Verilen borç para veya mal karşılığında
rind
Kalender. Aldırışsız, dünya işlerini hoş gören.
(Farsça)
Laübali meşreb feylesof.
(Farsça)
Bâtını irfan ile müzeyyen olduğu halde zâhiri sâde görünen hakîm. Dış görünüşü laübali olduğu halde, aslında kâmil olan kimse.
(Farsça)
ruh-u meşrutiyet
Meşrutiyetin ruhu, özü.
ruhsat
(Çoğulu: Ruhas-Ruhsat) İzin, müsaade.
Genişlik.
Kolaylık.
Fık: Kulların özürlerine mebni, kendilerine bir suhulet ve müsaade olmak üzere, ikinci derecede meşru' kılınan şeydir. Sefer halinde Ramazan-ı Şerif orucunun tutulmaması gibi. Vuku' bulan ikraha mebni, birisini
İzin, müsaade; kulların özürlerine binaen, kendilerine bir kolaylık ve müsaade olmak üzere ikinci derecede meşru olan şeyler, yolculukta Ramazan orucunun tutulmaması gibi.
rüşvet
Kanunen bir iş gördürmek gayesi ile vazifeli olan kimseye, gayr-i meşru olarak verilen para vesâir menfaat ve fayda.
şad
Sevinçli, ferahlı, memnun, mesrur, şen, bahtiyar.
(Farsça)
şadi
Sevinçlilik, memnunluk, mesruriyet, gönül ferahlığı.
(Farsça)
şadnak
Gönlü memnun, mesrur.
(Farsça)
şadüman
(şâd-mân) Mesruriyet, sevinçlilik.
(Farsça)
Mesrur, bahtiyar.
(Farsça)
saka
Sucu, meşrubatçı.
satranç
32 taşla, 64 haneli bir tahta üzerinde, iki kişi arasında muhakemeye dayanılarak oynanan ve meşru olmayan bir oyundur.
sebat
Yerinden oynamamak, dayanmak. Kararlı olmak.
Sözde durmak, ahde vefâ etmek. İman ve İslâmiyete hizmette, Allah'a ibadet ve taatta sâbit ve berkarar olmak.
Bir meslekte, meşru bir kanaatte veya bir fikirde kararlı bulunmak, sağlamlık göstermek.
sefahat
Gayrı meşru zevk ve eğlenceye düşkünlük.
sefahet-perest
Gayrı meşru zevk ve eğlencelere düşkün olan, ahlâksızca davranan.
sefahetçi
Gayrı meşru zevk ve eğlenceye düşkün olan.
sefahetçiler
Gayrı meşru zevk ve eğlencelere düşkün olanlar.
sefahethane
Gayri meşru zevk ve eğlence yeri.
şer'i / şer'î
Şeriata uygun, İslâmiyetçe makbul olan. İlâhî kanuna dair. Meşru'.
şir'a
(Şeria-Meşrea) Lügat mânası, bir ırmak veya herhangi bir su menbaından su içmek veya almak için girilen yol demektir. Bunda insanların, hayat-ı ebediye ve saadet-i hakikiyeye vusulü için Allah'ın vaz' u teklif ettiği ahkâm-ı mahsusaya ve mezheb-i müstakime bil'istiare ıtlak edilmiştir ki, din demekt
şuh-meşreb
Açık meşrebli, şen ve neşeli.
(Farsça)
sultan reşad
(Mi: 1844-1918) Meşrutiyet devri Osmanlı Padişahıdır. Merhametli ve halim tabiatlı olan bu dindar ve abdestsiz gezmiyen padişah, Mevlevi Tarikatına bağlı idi. Boş vakitlerini Mesnevi okumakla geçirirdi.
tarik-i gayr-ı meşru
Meşru ve kanunî olmayan yol.
tedvir
Devrettirmek, döndürmek. Çevirmek.
İdare etmek, yönetmek.
Daire şekline sokmak.
Edb: Bir mısradaki kelimelerin yerini değiştirmekle veznin ve mânanın bozulmamasıdır.
Kur'an-ı Kerim kıraatında: Tahkik ile hadr ortasında bir okuma usulüdür. Her iki yönde meşru m
tehalüf-ü meşarib / tehâlüf-ü meşârib
Meşreplerin, metotların birbirinden farklı oluşu.
temmuz
İkinci Meşrutiyet'in (Hürriyet) ilân edildiği tarih olan 23 Temmuz 1908 (Rumî 10 Temmuz 1324).
terk-i sefahet
Gayrı meşru zevk ve eğlenceleri bırakma.
teşerrüb
Suyu kendine çekme, içme.
Meşreb sahibi olma.
tesnim
Hörgüçleyerek yukarı yükseltmek, terfi etmek mânasına masdar olup, yükseklik mânasıyla Cennet çeşmelerinden bir çeşmenin ismidir. İbn-i Abbas'tan rivayet edildiğine göre Cennet meşrubatının en yükseğidir.
tesrir
Mesrur etme, sevindirme.
tiryak-ı meşrutiyet / tiryâk-ı meşrutiyet
Meşrutiyet ilâcı.
veled-i zina / veled-i zinâ
Meşru olmayan birleşmeden doğan çocuk, nikah dışı birleşmeden doğan çocuk.
zaman-ı meşrutiyet
Meşrutiyet dönemi.
zani
Zina eden. Meşru olmayan nikâhsız cinsî münasebette bulunan.
zevk-i selim
En temiz, nezih ve en yüksek derecedeki zevk. Selâmette olan zevk. Meşru dairedeki zevk.
Sezme kabiliyeti.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
ram olmak
münib
lev
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
lugat
terceme
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
Zamir
icab
garabet
tevekkül
niha
Keffaret-üz Zünub
kale
maksud
Aşeka
taziz
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
Meşr
kusursuz güzellik
TENKİT
taan
Usturup
Kelimeler
târık
den den
Emem
Zemme