Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
Makam
ifadesini içeren
366
kelime bulundu...
a'yan
(Tekili: Ayn) Gözler.
Bir yerin ileri gelenleri.
Meclis âzaları. Senato âzaları.
Muayyen ve müşahhas olan şeyler.
Altınlar.
Kaymakam.
abdal
Dünya ile ilgisini kesen mânevî makam sahibi kişi.
abdiyyet
Kulluk makamı. Evliyâlığın en yüksek makâmı, derecesi. İyilikleri Allahü teâlâdan bilip kendinden bilmemek.
acemaşiran / acemaşîran / عجم عشيران
Türk mûsikisinde bir makam.
(Arapça)
adliye
Adaleti sağlama görevi olan resmî makamlar.
adn
Vatan tutmak ve mukim olmak.
Cennette bir makam adı.
ahenkdar / ahenkdâr
Uygun, düzgün, âhenkli, makamlı.
(Farsça)
ahfa / ahfâ
Çok gizli, âlem-i emrin (madde ve ölçü olmayan ve arşın üstündeki âlemin) beşinci ve son latîfesi (makamı, mertebesi).
ahkar
En hakir, pek âciz ve değersiz. (Daha çok tevazu makamında söylenir.)
ahz-ı mevki
Yer edinme, makam kazanma.
ali-makam / âli-makam
Makamı yüksek, yeri yüksek.
Yüce makam sahibi.
ali-mekan / âlî-mekan
Makamı, yeri, derecesi yüksek olan.
alimakam / âlîmakâm / عالى مقام
Yüksek makamlı.
(Arapça)
arş
Bağ çardağı.
Gölgelik.
Kürsü, taht, yüce makam. En yüksek gök. Allahın kudret ve saltanatının tecelli yeri. (Arş kâinatı kaplar. Allah'ın kudreti ve ilmi de herşeyi kaplar.)
Fevkiyyet, ulviyyet.
Arş-ı Alâ, Arş-ı Rahman, Arş-ı İlâhi, Arş-ı Yezdan, Felek-i Eflâk
Taht, yüce makam; Allah'ın büyüklük ve yüceliğinin ve herşeyi kuşatan sınırsız egemenliğinin tecelli ettiği yer.
arş-ı azam / arş-ı âzam
Allah'ın sınırsız egemenliğinin ve büyüklüğünün tecelli ettiği makam.
arş-ı ehadiyet
Allah'ın birliğinin en azami mertebede göründüğü makam.
arş-ı hayat ve ihya
Hayatın ve hayat verip diriltmenin tecellî ettiği yer, makam.
arş-ı hüda / arş-ı hüdâ
Allah'ın büyüklüğünün ve yüceliğinin tecelli ettiği makam.
arş-ı rahman / arş-ı rahmân
Bütün yaratılmışları şefkat ve merhametle besleyip büyüten Allah'ın tasarruf dairesi, makamı.
arş-ı rahmet
Rahmet ve merhametin tecellî ettiği yer, makam.
arşu'r-rahman / arşu'r-râhmân
Bütün yaratılmışları şefkat ve merhametle besleyip büyüten Rahmân isminin tasarruf dairesi, makamı.
arzuhal
(Arz-ı hâl) Bir iş için bir makam veya resmi daireye bir iş sahibinin verdiği dilekçe. İstida-nâme.
ashab-ı cah ve mertebe / ashab-ı câh ve mertebe
Makam ve mevki sahipleri.
ashab-ı meratip
Makam ve mevki sahipleri; siyasi, askeri ve ekonomik gücü elinde bulunduranlar.
azl
Bir şeyi yerinden veya güruhundan veya işinden ayırmak. Birisini işinden veya makamından ayırmak.
balapervaz
Yüksekten uçan.
Kendini olduğundan yüksek makamda gösterip gururlanan.
bargah / bârgâh
İzinle girilebilecek yüce makam.
bargah-ı merhamet / bârgâh-ı merhamet
Merhamet makamı.
bargah-ı rahmet / bârgâh-ı rahmet
Merhamet ve şefkat dilenen yüce makam.
barigah / bârigâh
İzinle girilebilecek yüce makam.
barigah-ı kibriya / bârigâh-ı kibriyâ
Cenâb-ı Hakkın sonsuz büyüklüğünün tecellî ettiği yüceler yücesi makam.
bast fi makam-il-kalb / bast fî makam-il-kalb
Nefis makamında ricâ mesabesindedir. Lütuf ve rahmeti, kurb ve ünsü kabule işarettir.
bazergan / bâzergân
Tüccar, alış veriş eden esnaf.
(Farsça)
Bezirgan.
(Farsça)
Ağa makamındaki yahudilere verilen isim.
(Farsça)
bedii kıraet / bedîî kıraet
Mantıki kıraet şartlarına riâyet ettikten başka rikkat mevkiinde sesini indirmek, şiddet makamında yükseltmek -acemi aktör tavrı takınmaksızın- mevzuu ses ve işaretle canlandırmaktır.
beka-billah / bekâ-billah
Dâimâ Allahü teâlâyı anma ve hatırlama hâli üzere olma. Hakîkî kulluk derecesi. Fenâ fillah'tan sonraki makam.
belagat / belâgat
Sözün düzgün, kusursuz, hâlin ve makamın icabına göre söylenmesi.
belağat / belâğat
Sözün düzgün, kusursuz, halin ve makamın icabına göre yerinde söylenmesi.
belağat-i ayet / belâğat-i âyet
Âyetin belâğati; düzgün, kusursuz, yerinde ve halin ve makamın icabına göre söz söyleme.
belagat-i nazmiye / belâgat-i nazmiye
Dizilişe ait belâgat; şiirin düzgün, kusursuz, yerinde, hâlin ve makamın icabına göre söylenmesi.
beliğane / belîğâne
Sözün düzgün, kusursuz, yerinde ve hâlin ve makamın icabına göre söylenmesi.
berr
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). İhsân eden, iyilik eden, yâni her iyilik kendisinden olan, îmân edip, iyi ameller yapmayı nasîb edip, bunlara karşılık âhirette sevâb ve dünyâda sıhhat, kuvvet, mal, makam, evlâd ve yardımcı lar veren.
Îtikâdı doğru, amelleri i
beste
Bağlanmış, bitiştirilmiş, bağlı.
(Farsça)
Kapalı. Tutucu. Donmuş.
(Farsça)
Bir nevi ipek kumaş.
(Farsça)
Gr: "Besten" fiilinin ism-i mef'ulüdür. Kelimelerin başına veya sonuna getirilerek mürekkeb kelimeler (Birleşik kelimeler) yapılır.
(Farsça)
Müzikte: Şarkının makam ve âhengi.
(Farsça)
bestenigar / bestenigâr / بسته نگار
Türk mûsikîsinde bir makam adı.
(Farsça)
beyt-i ma'mur / beyt-i ma'mûr
Meleklerin kıblesi. Göklerde meleklerin devâmlı tavâf ettikleri yer, makam.
bürokrasi
Hükûmet dairelerinde aşırı kırtasiyecilik, muamele çokluğu. İşlerin yürütülmesinde şekilciliğin ve idarî işlemlerin ağır basması hâli. Devlet görevlilerinden meydana gelen zümre veya sınıf. Memurlar sınıfı. Bürokrasi, her çeşit rejimde tahakküm vasıtası olmaktadır. Oysa İslâmiyet'te devlet makamları
(Fransızca)
büzürg
(Çoğulu: Büzürgân) Cesim, kebir, azîm, büyük, ulu.
(Farsça)
Reis, baş, başkan, şef.
(Farsça)
Türk musikisinde bir mürekkep makamın adı.
(Farsça)
ca / câ / جا
Yer.
(Farsça)
Mevki.
(Farsça)
Makam.
(Farsça)
cah / câh / جاه
(Câhe) Makam, mansıb. Kadr, itibar.
(Farsça)
İtibar, makam, mevki.
Makam, mevki.
Makam.
Makam, mevki.
(Farsça)
cah-ı masiva / câh-ı mâsiva
İtibar, makam, mevki gibi Allah'tan başka, dünya ile alâkalı şeyler ve onların oluşturduğu tehlike çukuru.
çar-balişt / çâr-bâlişt
Evvelce padişahların ve makamca büyük olanların üzerlerine oturdukları dört katlı şilte.
(Farsça)
Dört unsur.
(Farsça)
çar-gah / çar-gâh
Dört taraf ki, bunlar; şark, garb, şimal, cenub'dur.
(Farsça)
Dünya, küre-i arz, cihan.
(Farsça)
Türk musikisinde bir makam adıdır.
(Farsça)
çargah / çârgâh / چارگاه
Türk musikîsinde bir makam.
(Farsça)
cay / cây
Yer, makam, mevki.
(Farsça)
cay-gah / cay-gâh
Mevki, makam, rütbe.
(Farsça)
Yer, mekân.
(Farsça)
caygah / câygâh / جایگاه
Yer.
(Farsça)
Makam.
(Farsça)
celle
"Celil oldu, celil olsun" meâlinde ve Celle Celâluhu diye, Allah İsm-i Celali işitildiği veya anıldığı anda, tâzim makamında söylenir.
cem'
Birleştirme, bir araya getirme.
İkindi namazını öğle namazıyla, yatsı namazını akşam namazıyla birlikte kılma.
Tasavvufta bir makam. Fenâ ve sekr (mânevî sarhoşluk) makâmı da denir.
cem'ul-cem'
Tasavvufta bir makâmın adı. Sahv (uyanıklık) makâmı. Bekâ makâmı da denir.
cem-i kutbiyet ve ferdiyet ve gavsiyet
Manevî âlemlerde en yüksek seviyeler olan kutupluk, gavslık ve ferdiyet özelliklerini üzerinde toplama; bu makamlara sahip olan Şeyh Abdülkadir-i Geylânî hazretleri.
cemreviyye
Divân şairleri tarafından bayramlar, baharlar gibi cemre sebebiyle, muasır olan büyük makamlı ve rütbeli kişiler için yazılan şiirler.
cenab-ı uluhiyet / cenâb-ı ulûhiyet
Yüce ilâhlık makamı.
cennetmekan / cennetmekân
"Yeri cennet olası, makamı cennet olan" meâlinde olup, vefat eden makbul ve sâlih kimselere hürmeten söylenir.
dahil-i makam / dâhil-i makam
Makamın içi.
daire
Resmi hükümet makamlarından her biri.
Yazıhane.
Büyük bir idare adamının makamı.
Ev veya apartman katı.
Bir manevi te'sirin hükmü geçtiği mahal.
Sınır içi.
Büro, büyük ev, konak.
Çember, düz yuvarlak şekil.
Mat: Merkezden aynı u
dar-ül hikmet / dâr-ül hikmet
Hikmet yeri. Hikmetlerin hükmettiği, hikmet beşiği dünya.
Osmanlı devrinde Şeyh-ül İslâmlık makamının bir ismi.
dariyye
Divan şairlerinin, dünyevi makamca büyük olanların yaptırdıkları köşk ve konaklara dair yazdıkları manzume.
(Farsça)
dava vekilliği / dâvâ vekilliği
Dâvâyı savunma makamı, avukatlık.
davet makamı / dâvet makâmı
Vilâyet (evliyâlık) makâmının üstünde, peygamberlere mahsus bir makâm.
dergah / dergâh
Makam, kapı girişi, eşik. Tasavvuf mektebi. Tasavvufta yetişmiş ve yetiştirebilen evliyâ zâtlar tarafından, talebelere, tasavvuf, İslâm ahlâkı ve diğer dînî ilimlerin ve zamânın fen ilimlerinin okutulduğu yer.
Cenâb-ı Hakk'ın rahmet kapısı.
Huzur, makam.
Makam, tekke.
dergah-ı ali / dergâh-ı âli
Yüce makam.
ders-i belagat / ders-i belâgat
Belâgat dersi; sözün düzgün, kusursuz olarak hâlin ve makamın icabına göre söylenmesini öğreten ders.
dest
El, yed.
(Farsça)
Mc: Kudret, fayda, nusret, galebe.
(Farsça)
Düstur.
(Farsça)
Tasallut.
(Farsça)
İkmâl.
(Farsça)
Âlî makam. Meclisin şerefli yeri.
(Farsça)
diamet
Binaya vurulan destek, direk, payanda.
İleri gelen, makamca yüksek olan baş başkan, reis, şef.
dil-güşa
İç açan, gönül açan, kalbe ferah veren.
(Farsça)
Türk musikisinde bir mürekkeb makam.
(Farsça)
direktif
Üst makamlardan, tutulacak yol üzerine verilen emirlerin tümü, hepsi. Talimat, emir. Nasıl, ne şekil olacağına çalışacağına dair emir.
(Fransızca)
divan-ı muhasebat
İnsanların sorgulanıp hesaba çekileceği yüksek makam; mahşerdeki hesap.
divan-ı nübüvvet
Peygamberlik divanı, makamı.
divan-ı riyaset
Başkanlık makamı.
duzah-mekan / duzah-mekân
Makamı Cehennem olan kâfir, münâfık.
(Farsça)
ebü'l-vakt
Tasavvufta kalb makâmından yukarı çıkıp, kalbin sâhibine varan, hallerden kurtulup, halleri verene ulaşan. Bunlara Erbâb-üt-temkîn de denir.
ehl
(Ehil) Yabancı olmayan, alışık olduğumuz.
Dost, sahip, mensup. Evlâd, iyal. Kavm, müteallikat. Usta, muktedir ve becerikli anlamıyla ehil ve ehliyet İslâmiyette önemli bir husustur. Dinimiz, bize işleri ehline vermemizi emreder. Cemiyette işler, mevkiler, makamlar, görevler, ehline v
ehl-i makamat
Makam, mevki sahipleri.
el-esirre
Taht. Bilinen bir makam sandalyesi. Kürsü.
ela / elâ
Arabçada söze başlarken kullanılır. İstiftah harfi tâbir edilir. Beş vecih üzere bulunur: 1 - Tevbih ve tenbih, 2 - İnkâr, 3 - İstifham-ı anin-nefiy, 4 - Arz, 5 - Teşvik ve rağbet ettirme, makamlarında.
elkab
(Tekili: Lakab) Lakablar, namlar. Rütbe ve makam sahiblerinin derecelerine göre söylenen ve çok zaman hürmet ifâde eden isimler.
emirname
Âmirin emri yazılı olan kağıt. Üst makamdan verilen emir kağıdı.
(Farsça)
erbab-ı belagat / erbab-ı belâgat
Belagatçılar; sözü düzgün, kusursuz, hâlin ve makamın icabına göre söyleme san'atını bilenler.
erkan-ı devlet / erkân-ı devlet
Devletin ileri gelenleri, dünyevi makamca ileri olanları.
fadile / fadîle
Peygamber efendimizin âhiretteki makamlarından biri.
fahamet-penah
Yegâne müracaat edilecek en büyük makam.
(Farsça)
fahr-i risalet / fahr-i risâlet / فَخْرِ رِسَالَتْ
Peygamberlik makamının kendisiyle övündüğü zat (Hz. Muhammed asm).
fark
Tasavvufta cem' denilen mertebeden sonra gelen bir makam. Buna cem'ül-cem' de denir.
fasl
(Fasıl) İki şey arasındaki ek yeri. Mafsal.
Hak söz. Hak ile bâtılın arasını fark ve temyiz ile olan hüküm ve kaza. (Buna "Faysal" da denir) Halletmek. Ayrılma. Çözme.
Bölüm.
Mevsim.
Aynı makamda çalınan şarkı.
Çocuğu memeden kesmek.
Birini zem
fena fillah makamı / fenâ fillâh makamı
Allah'ın varlığında tamamen yok olma makamı, Onun varlığına dalıp kendinden tamamen vazgeçme makamı.
fena-i etemm / fenâ-i etemm
Tam fenâ. Evliyâlık makamlarının sonu, velînin ben diyecek yer bulamamasıdır.
ferd-i ferid / ferd-i ferîd / فَرْدِ فَر۪يدْ
En büyük velilerin üstünde Ferdiyet makamına mazhar en büyük veli.
ferman-ı kudsi / ferman-ı kudsî
Kutsal bir makamdan gelen buyruk.
gavsiyet / غَوْثِيَتْ
Evliyaların başı olma, velilik mertebelerinde yüksek bir makamda olma; en büyük yardım etme makamı.
İmdad eden büyük veli makamı.
gavsiyyet
Evliyaullahın başı olmak. Velâyet mertebelerinden yüksek bir makam sahibi olmak.
giran-saye
Yüksek makam ve mevki sahibi.
(Farsça)
Ordu kumandanı.
(Farsça)
güfte
Her hangi bir makama göre bestelenen manzume.
Farsça "söylemek" demek olan "güften" mastarından gelen bu tabirin mânası, söylenmiş söz demektir.
güldeste
Çok güzel şeylerden bir tutam.
Gül demeti.
Müzikte makam adı.
hal / hâl
Durum, vaziyet, tavır. Tasavvuf yolunda bulunan kimsenin kalbine gelen sevinç, hüzün, darlık, genişlik, arzu ve korku gibi mânâlar. Bunlar kulun gayreti ve çalışması olmadan kalbe gelir. Bu yönden makam ile arasında fark vardır. Makam, tasavvuf yolun da bulunan kimsenin çalışmakla kazandığı mânevî d
halife-i resulullah
Peygamberimizin adına ve yerine icra makamında olan.
halife-i ruhani / halife-i ruhanî
Ruhanî halife; ruhen çeşitli makamlarda temessül eden halife.
hariri / harîrî
Makamât adlı eseri yazan ünlü edibin ünvanı.
haris-i cah / harîs-i câh
Mevki, makam ve rütbe düşkünü.
havassu'l-havas
En üst makamdaki mühim şahıslar, büyük âlimler.
hayyakallah / hayyâkallah
Allah seni yaşatsın. Allah ömrünü uzun etsin, meâlinde ve dua makamında söylenen bir tâbirdir.
hebl
Ölüm, mevt.
Taaccüb makamında kullanılır.
helesaya çıkmak
Eskiden ramazanlarda iftardan sonra para toplamak için çocuklar tarafından teşkil edilen çalgılı heyetlere katılanlar tarafından nakarat makamında söylenen bir tabirdir. Dilenciliğin kibarcalarından sayılır.
hicaz / حجاز
Arabistan'da Hicaz bölgesi.
(Arapça)
Hicaz makamı.
(Arapça)
hil'at
Yüksek makamdaki zatların beğendiği kimseye ve takdir edilen zevata giydirdiği kıymetli, süslü elbise. Kaftan.
hillet
Halîl (dost) olmak, dostluk. Halîlullah İbrâhim aleyhisselâma mahsûs bir makâm.
hırs-ı cah / hırs-ı câh
Makam ve rütbe hırsı.
Makam hırsı.
hubb-ı riyaset / hubb-ı riyâset
Makam ve mevki sevgisi.
hubb-u cah / hubb-u câh
Şöhret düşkünlüğü, makam sevgisi. Rütbe hırsı.
(Farsça)
Makam ve mansıb sevgisi.
Makam, mevki sevgisi.
hubbucah / hubbucâh
Makam sevgisi.
hükm
(Hüküm) Karar. Emir. Kuvvet. Hâkimlik. Amirlik.
İrade. Kumanda. Nüfuz.
Kadılık etmek.
Tesir. Cari olmak.
Makam.
Bir dâvanın veya bir meselenin tedkik edilmesinden sonra varılan karar.
Man: Fikirler ve tasavvurlar arasındaki râbıtayı tasdik veya
huzur-u irfan
İrfan ve ilim sahibi olan kişinin yüksek makamı.
hüzzam / حزام
Müzikte bir makam ismidir.
Türk musikîsinde bir makam.
(Arapça)
ibrahim desuki / ibrahim desukî
Büyük âlim ve mutasavvıflardan olup büyük makam sâhibi bir zâtdır. Pek meşhur ve çok güzel sözleri ve mev'izaları vardır. 676 tarihinde 43 yaşında Şam'da vefat etmiştir. (K.S.)
iç oğlanı
Saray hizmetine alınıp devletin çeşitli makamlarına namzed olarak yetiştirilen gençler. İç oğlanı, Yıldırım Bayezid zamanında yeni teşekküle başlayan saray hizmetlerinde bulunmak üzere yeniçerilik için toplanan devşirmelerden ayrılmak suretiyle meydana getirilmiş ve bu usûl sonradan yapılan kanunla
(Türkçe)
ikbalmend
Bahtiyar, mutlu, saadetli, talihli.
(Farsça)
Refaha, büyük bir makama erişen.
(Farsça)
ikbalperest
Bir mevki ve makam için hırslı olan. İkbale çok hırs duyan.
(Farsça)
iktiza-i makam
Makam gereği.
iktiza-yı makam / iktizâ-yı makam
Makamın gereği.
ilahi / ilahî
Cenâb-ı Hak ile alâkalı, Allah'a dâir. Cenab-ı Hakk'a aid ve müteallik.
Ey Allahım, ey İlâhım! (meâlinde duâ içinde söylenir).
Edb: Tasavvufî şairler tarafından dinî ve İlâhî fikirleri havi olmak üzere yazılmış olan ve makamla okunan şiirler.
ilbas-ı hil'at
Hil'at giydirmek. (Üst elbisesi demek olan hil'at; padişahlar ile sadrazam ve vezirler tarafından memurlarla, âyân ve eşrâfa, taltif makamında giydirilirdi. Sonradan bunun yerine rütbe ve nişan verilmeğe başlanmıştır.)
ilçe
İdarî bakımdan vilâyetten sonra gelen yer. Kaza. Kaymakamlık.
(Türkçe)
inha
Bir hususu resmen bildirme, tebliğ.
Bir memurun daha üst makamdaki bir memura bir maddeyi hâvi olmak üzere yazdığı kağıt.
Ulaştırma, yetiştirme.
inzal / inzâl
İndirmek.
Kur'ân-ı kerîmin, Ramazân-ı şerîf ayında Kadir gecesinde Levh-i mahfûzdan, dünyâ semâsındaki Beyt-ül-izze denilen makâma bir defâda, topluca indirilmesi.
irade-i hilafet / irade-i hilâfet
Halifelik makamının kararı, hükmü.
irtikab / irtikâb
Bir işe girişmek.
Kötü bir iş işlemek. Rüşvet almak gibi çirkin bir şey yapmak.
Bir makamı âlet ederek, hakkı olmayan para veya malı hile ile almak.
işaret-i aliye / işaret-i âliye
Tar: Şeyh-ül islâm, defterdar ve yeniçeri ağası gibi maiyyet memurlarından biri tarafından yazılan takrir veya ilam üzerine sadrazamın kabul veya red şeklinde yazdığı yazı.
Sadaret makamından çıkan emirler.
isnak
Mal, mülk, servet ve makamın, insanı azdırması.
isti'lam
(İlm. den) Bilgi edinmek için yüksek bir makamdan alt makama sorulma.
Yazı ile bilgi isteme.
istid'a-name
Resmî bir makama dilekçe olarak yazılan pullu, damgalı yazı.
(Farsça)
izzet-i rütebi / izzet-i rütebî
Rütbeden gelen izzet; rütbe ve makam açısından çok büyük ve üstün olma.
ka'be / kâ'be
(Kâbe) Dünyanın en kudsi ma'bedi. Beytullah, Beyt-ül Ma'mur, Beyt-ül Atik. Bütün mü'minlerin ibâdet esnâsında yöneldikleri merkez. Dört köşe olduğu için Kâbe denir. Bu mukaddes makamın etrafına Mescid-ül Haram ismi verilir. İçinde bir kısım olarak Makam-ı İbrahim mevcuddur. Burası İbrahim Aleyhissel
kab-ı kavseyn
İmkân ve vücub ortasında bir makam.
İki yay uzaklığı mesafesi.
Cenab-ı Hakka en yakın olan makam; Peygamberimiz Miracda Cenâb-ı Hakla bu makamda bizzat görüşmüştür.
kàb-ı kavseyn
Cenâb-ı Hakka en yakın olan makam; Peygamberimiz Miraçta bu makamda bizzat Allah'la görüşmüştür.
kadi-l kudat
Kadıların kadısı. En büyük kadı. Kazasker veya şeyhül islâm makamında bulunan kimse.
kaim-makam
Birinin yerine geçen. Kaymakam. Bir kazayı (İlçe) idâre eden memur. Osmanlılarda, binbaşı ile miralay arasındaki askeri rütbe. Yarbay.
kaimmakam / kâimmakam / قائم مقام
Kaymakam.
(Arapça)
Yerine geçen.
(Arapça)
kamet-i kıymet
Kıymet derecesi, statü, makam, mevki.
kayyum-i alem / kayyûm-i âlem
Kayyûmiyyet makâmında bulunan velî zât. İnsanların âhirete âit derece ve seâdetleri bu mertebedeki velîlerin imdâdına verildiğinden kayyûm denilmiştir.
kazaha
(Kazâ. dan) Kazalar. İlçeler. Kaymakamlık idareleri.
kemalat-ı nübüvvet / kemâlât-ı nübüvvet
Peygamberliğe âit üstünlükler olup, evliyâlığın çok yüksek makamlarından biri.
kurb-u huzur-u ilahi / kurb-u huzur-u ilâhî
İlâhî yakınlığa ulaşma makamı.
kürsi / kürsî
Oturulacak yüksekçe yer. Câmilerde vâizin, medreselerde müderrisin oturduğu yer.
Taht, serir. Erike. Koltuk.
Kaide.
Merkez.
Vazife.
Saltanat, kudret ve mülk.
Başkent, hükümet merkezi.
Mânevi makam.
Arş'ın altına bir semâ tabakas
Oturulacak yüksekçe yer, taht, makam.
Arş-ı a'lâ'nın altında bulunan, yer ve gökleri kuşatan alan.
Makam.
Arşın altındaki sema tabakası; Allah'ın yer ve gökleri kaplayan hükümranlığı ve ilminin tecellî ettiği yer.
Arşı azamın altındaki makam.
kürsi-i mualla / kürsî-i muallâ
Yüce taht, saygı değer makam.
kutb-ul aktab
Kutubların başı. Hilafet-i mâneviye-i Muhammediye (A.S.M.). Velâyet-i mâneviye makamlarının en yükseği, nübüvvet-i Muhammediyeye (A.S.M.) veraset makamı olup, bu makama ancak Cenâb-ı Hakkın bir atiyyesi olarak nâil olunur. Bu makamda bulunan zât, Hakikat-ı Muhammediyenin (A.S.M.) mazharı ve Esmâ-i İ
kutbiyet / قُطْبِيَتْ
Velilikte yüksek bir makam.
lisan-ı belagat / lisân-ı belâgat
Düzgün, kusursuz, hâlin ve makamın icabına göre söz söyleme dili, üslûbu.
ma'rız
(Ma'raz. dan) Bir şeyin görünüp çıktığı yer. Bir şeyin bildirildiği, arzolunduğu makam.
maani / maanî
(Tekili: Mâna) Mânalar.
Belâgatın üç şubesinden biri. Lafzın muktezâ-yı hâl ve makama uygunluğuna mahsus bir ilim adı.
mahbub-u can
Bütün insanların ve derece olarak yüksek makamlarda olan zâtların sevgilisi.
mahv ve sekir
Fenafillâh makamında kendi varlığını hiç görmek ve bu mânevi hâlin zevk ve te'sirinden ruhi bir coşkunlukla kendinden geçme hâli.
makam / مقام
Yer.
(Arapça)
Kat, huzur.
(Arapça)
Musikî makamı
(Arapça)
makam-ı ala / makam-ı âlâ
En yüce makam.
makam-ı ala-yı ubudiyet / makam-ı âlâ-yı ubûdiyet
Allah'a kulluğun yüce makamı.
makam-ı ali / makam-ı âlî
Yüce makam.
Yüce ve âli makam. Eskiden bu tabir, bakanlıklar hakkında kullanılırdı.
makam-ı aşıkan / makam-ı âşıkan
Aşıkların makamı.
makam-ı fahr
Övünme makamı.
makam-ı feyz
Feyiz makamı, bereket makamı.
makam-ı hitabi / makam-ı hitabî / makam-ı hitâbî
Zanni delil ile iktifa edilen makam.
Hitab etme makamı, ifâde tarzı.
makam-ı hızır
Hz. Hızır makamı.
makam-ı hizmet
Hizmet makamı. İş görme yeri.
makam-ı hürmet
Hürmet ve saygı makamı.
makam-ı iddia
İddia makamı, savcılık.
makam-ı ifham
Delille susturma makamı.
makam-ı ifham ve ilzam
Karşı tarafı susturma, âciz bırakma makamı.
makam-ı ihtiram
Hürmet makamı.
makam-ı imtinan
Verilen nimet ve ihsandan söz etme makamı.
makam-ı irşad
Tebliğ, doğru yolu gösterme makamı.
makam-ı ispat
İspat makamı.
makam-ı istidlal / makam-ı istidlâl
Delil getirme makamı, delil getirme mevkii.
makam-ı istima / makam-ı istimâ
Dinleme makamı, yeri.
makam-ı izzet
Şeref, yücelik makamı.
makam-ı kübra / makam-ı kübrâ
Büyük makam.
makam-ı kudsi / makam-ı kudsî
Kutsal makam, derece.
makam-ı külliye / makam-ı küllîye
Genele bakan kapsamlı makam.
makam-ı kurb
Makamın yakınlığı, yakın olma.
makam-ı layık / makam-ı lâyık
Lâyık olduğu makam.
makam-ı mahbubiyet
Allah'ın sevgisini kazanma makamı, derecesi.
makam-ı mahbubiyet-i uzma / makam-ı mahbubiyet-i uzmâ
En büyük sevgi makamı.
makam-ı mahmud / makam-ı mahmûd / مَقَامِ مَحْمُودْ
Peygamberimizin kavuşacağı, Allah tarafından vaad edilen yüksek makam.
Peygamberimizin cennetteki makamı, şefaat makamı.
(Şefaat-ı Uzmâ) En yüksek şefaat makamı. Peygamberimizin (A.S.M.) kavuşacağı, Allah tarafından vaad edilen makam.
En yüksek şefaat makamı; Peygamberimizin (a.s.m.) kavuşacağı, Allah tarafından vaad edilen yüksek makam.
Peygamberimize (asm) va'd edilen en büyük şefâat makamı.
makam-ı manevi / makam-ı mânevî
Mânevî makam.
makam-ı maneviye / makam-ı mâneviye
Mânevî makam.
makam-ı medh
Övgü makamı.
makam-ı mehdiyet
Mehdîlik makamı.
makam-ı mualla-yı nübüvvet / makam-ı muallâ-yı nübüvvet
Peygamberliğin yüce makamı.
makam-ı mümtaz
Seçkin, üstün makam.
makam-ı niyaz
Dua etme, yalvarıp yakarma makamı.
makam-ı nübüvvet
Peygamberlik makamı.
makam-ı nüfuz / makam-ı nüfûz / مَقَامِ نُفُوذْ
Tesir, etki makamı.
Sözü geçme, i'tibar makamı.
makam-ı nur-u tevhid / makam-ı nur-u tevhîd
Her şeyin bir olan Allah'a ait olduğunu gösteren tevhid nurunun aydınlattığı yüksek manevî makam.
makam-ı reca / makam-ı recâ
Ümit makamı.
makam-ı rububiyet
Rububiyet makamı.
makam-ı şan u şeref
Şan ve şeref makamı.
makam-ı şan ü şeref
Şan ve şeref makamı.
makam-ı şehadet
Şehitlik makamı.
makam-ı şeref
Şeref makamı, derecesi.
makam-ı tasdik
Doğruluma makamı, konumu.
makam-ı tazim / makam-ı tâzim
Saygı makamı.
makam-ı tebliğ
Tebliğ etme, duyurma makamı.
makam-ı tergib ve teşvik
İsteklendirme ve şevklendirme makamı.
makam-ı terhib ve tehdit
Korkutma ve tehdit makamı.
makam-ı tevakkuf
Durma, duraklama makamı.
makam-ı tevhid
Tevhid makamı, kalben Allah'ın birliğinin hissedildiği hal.
makam-ı ubudiyet
Allah'a kulluk yeri, kulluk makamı.
makam-ı uhrevi / makam-ı uhrevî
Âhirete ait makam.
makam-ı üveys
Veysel Karani'nin makamı.
makam-ı vekalet / makam-ı vekâlet
Vekillik makamı.
makam-ı yusuf
Yusuf'un makamı.
makam-ı zem
Kınama makamı.
makam-ı zem ve zecir
Kötüleme ve yasaklama makamı.
makamat / makamât / makâmat / مقامات
(Tekili: Makam ve makame) Makamlar, mertebeler.
Cemaatler, cemiyetler, kalabalıklar, topluluklar.
Makamlar.
Makamlar.
Makamlar.
(Arapça)
makamat-ı aliye / makamat-ı âliye / makamât-ı âliye
Yüksek şerefli mevkiler, makamlar. Yüce makamlar.
Yüce, yüksek makamlar.
makamat-ı aşere / makâmât-ı aşere
Fenâ (Allahü teâlâdan başka her şeyi unutmak) makâmının başlangıcında olan ve fenâ makâmına kavuşmak için lâzım olan on şey.
makamat-ı asliye-i külliye / makamât-ı asliye-i külliye
Asıl geniş makamlar, yüce meclis ve mevkiler.
makamat-ı enbiya / makamât-ı enbiya
Peygamberlerin makamları.
makamat-ı evliya / makamât-ı evliya
Velilerin manevî makamları.
makamat-ı hitabiye / makamât-ı hitâbiye
Hitap etme makamları, konumları, ifade tarzları.
makamat-ı muhammediye
Hz. Muhammed'in (a.s.m.) dereceleri, makamları.
makamat-ı resmiye
Resmî makamlar.
makamat-ı ruhiye
Ruhla ilgili makamlar.
makamat-ı velayet / makamât-ı velâyet
Velîlik makamları.
makame
(Çoğulu: Makamât) Meclis.
Topluluk, cemaat, cemiyet, kalabalık.
Nutuk tarzında söylenen sözler.
makamen
Makam yönünden.
makami / makamî
Makamla, bulunulan yerle ilgili.
makamımahmud / makâmımahmûd
Peygamberimize verilen yüksek makam.
makamperest
Makama düşkün.
Makam düşkünü.
mana-yı hilafet / mânâ-yı hilâfet
Hilâfetin anlamı; Peygamberimizin vekili olarak Müslümanların din ve dünya işlerinin tedbirini gören genel başkanlık makamının anlamı.
mana-yı saltanat / mânâ-yı saltanat
Saltanat makamının ifade ettiği mânâ, görev.
mansıb / منصب
Makam.
Devlet memuriyetindeki makam.
(Arapça)
mansıbdar / منصبدار
Makam sahibi devlet memuru.
(Arapça - Farsça)
mektub-u sami / mektub-u sâmî
Başbakanlık (sadaret) makamından yazılan resmi mektublar.
melaik
(Tekili: Melek) Melekler. Nurdan yaratılmış, fıtratları sâfi, makamları sabit, kendileri ma'sum mahluklar.
melaike-i mukarrebin / melâike-i mukarrebîn
Makam itibariyle Allah'a yakın olan melekler.
menasıb / menâsıb / مناصب
(Tekili: Mansıb) Devletin başlıca hizmetleri. Makamlar, rütbeler, pâyeler.
Makamlar.
(Arapça)
mensıb-ı fetva
Fetva makamı.
menzil-i naz
Naz makamı.
menzile
Makam, derece.
merci / mercî
Makam, dönülecek yer, başvurulacak yer, kaynak, makam.
merci' / مَرْجِعْ
Müracaat makamı.
Mürâcaat makamı.
merci'-i küll
Bütün işler için müracaat edilen makam.
merci'-i resmi / merci'-i resmî
Bir idare veya memurun bağlı bulunduğu üst makam.
merciiyet / mercîiyet / مَرْجِعِيَتْ
Müracaat yeri olma; sığınılacak yer, makam hâlinde olma.
Başvurulacak makam olma özelliği, kaynaklık.
Mürâcaat makamlığı.
merkez
(Rekz. den) Bir şeyin ortası. Vasat. Yol. Durum, vaziyet. Hal, suret.
Şubeleri bulunan bir teşkilâtın idâre olunduğu ve emir veren yeri, makamı. Bir şeyin en işlek yeri. Teşkilât olan yerin en yüksek makamı.
Geo: Dairenin orta noktası. Çaplarının kesim noktası.
merkez-i hilafet / merkez-i hilâfet
Hilâfet merkezi, halifelik makamının bulunduğu yer.
mertebe
Derece, makam.
Derece, makam.
mertebe-i maneviye / mertebe-i mâneviye
Mânevî makam ve derece.
meşair
(Tekili: Meş'ar) Beş duygu, his. Hasseler.
Akıl ve vahiy.
Hacı olmadan evvel durulması lâzım gelen mühim makamlar.
mesaj
Sözle veya yazı ile gönderilen haber.
(Fransızca)
Bir devlet adamının veya makam sahibi şahsiyetin, diğer bir şahsiyete veya cemaate gönderdiği yazılı haber.
(Fransızca)
meşihat / meşîhat / مشيخت
Osmanlı Devletinde bugünkü Diyanet İşleri Başkanlığı görevini yürüten Şeyhülislam makamı.
Şeyhlik.
(Arapça)
Şeyhlik makamı.
(Arapça)
meşihat-i islamiye / meşihat-i islâmiye
İslâm ile ilgili devlet dairesi, Şeyhü'l-İslâmlık makamı.
meşihat-ı islamiye dairesi / meşihat-ı islâmiye dairesi
Osmanlı döneminde din alanında en yüksek makam olan kurum.
mesned / مسند
Dayanacak yer, nokta.
Mertebe. Makam.
Destek.
Dayanak.
(Arapça)
Makam.
(Arapça)
mesned-i re's
Başvurma yeri, müracaat makamı.
mesnednişin
Bir mesned veya makamda bulunan.
(Farsça)
mevki' / mevkî'
Yer, mahâl, makam.
mevki-i içtimai / mevki-i içtimaî
Sosyal mevki, makam.
mevki-i içtimaiye
Toplumsal hayattaki mevki, makam.
mevki-i mualla / mevki-i muallâ
Çok yüce mevki ve makam.
mevki-i tatbik
Uygulama yeri, makamı.
mi'rac
Merdiven, süllem.
Yükselecek yer.
En yüksek makam.
Huzur-u İlâhî. Peygamberimiz Hz. Muhammed (A.S.M.) Efendimizin, Receb ayının 27. gecesinde Cenab-ı Hakk'ın huzuruna ruhen, cismen, hâlen çıkması mu'cizesi ki; en büyük mu'cizelerinden birisidir.
mihrab
Camide imamın namaz kılarken cemaatin önünde durduğu yer.
Şiddetli harbeden cengâver. Bahadır.
Evin şerefli yüksek yeri, çardak.
Meclisin sadrı ve ekrem mevzii.
Mc: Harb âleti.
Orman.
Melikin hususi makamı.
Mc: Şeytan ve hevâ ile muhare
mihrab-ı fazilet
Fazilet makamı.
mim
Kur'ân-ı Kerim alfabesindeki yirmidördüncü harf olup, ebced hesabında kırk sayısının karşılığıdır.
Tarih yazarken bazan Muharrem ayına bir işaret olabilir.
Bir kitap veya ibarenin sonuna veya altına temme (bitti) yerine ve "mâlum oldu, görüldü" makamında konulan bir harftir.<
mirac-ı marifet / mirac-ı mârifet
Allah'ı isim ve sıfatlarıyla tanıyıp bilme gibi yüce bir makama çıkmaya vasıta olan mânevî merdiven.
mualla
Yüksek, yüce, âli. Makamı ve rütbesi yüksek.
müctehid
İctihâd makâmına yâni Kur'ân-ı kerîmden, hadîs-i şerîf ve diğer dînî delillerden hüküm çıkarma derecesine yükselmiş büyük din âlimi. Bütün İslâm ilimleri ve zamânın fen bilgilerinde söz sâhibi âlim.
müddei-yi umumi / müddei-yi umumî
Milletin umum haklarını korumak üzere muhakemede hazır bulunan vazifeli, hukuk tahsilini bitirmiş hükümet memuru. Adliye bakanlığına bağlı, icra kuvvetini birlik halinde temsil eylemek üzere teşekkül eden, adlî idare makamında bulunan şahıs. Savcı.
müdiriyyet / müdîriyyet
Müdürün makam ve vazifesi. Müdürlük.
muhasebe
Hesablaşmak. Hesab görmek. Hesab işi ile uğraşmak. Hesab işini gören resmi makam.
muhbir
Haber veren. Haberci. Haber toplayan.
Birisinin fenâlığını alâkadar makama haber veren. Jurnalcı.
müna
(Minâ) Arzular.
Birinin yerine kaim-i makam olmak, birinin yerine geçmek.
Suya giden yol.
Mekke-i Mükerreme'de hacıların kurban bayramında kurban kestikleri ve şeytan taşladıkları mukaddes yer.
murad / murâd
İstenilen; arzû edilen şey.
Tasavvuf yolunda bulunanlardan çalışmadan Allahü teâlânın yardım ve dilemesi ile yüksek makâmlara kavuşanlar. İctibâ (çekilenler, istenenler) yolunun sâlikleri, yolcuları.
müşir / müşîr
Mareşal, askeriyede yüksek bir makam.
müşiriyyet
Müşirlik. Mareşal makamı.
mütehezzic
(Çoğulu: Mütehezzicin) Makamla şarkı söyliyen. Terennüm eden.
mütehezzicane / mütehezzicâne
Makamla şarkı söylercesine.
(Farsça)
mütehezzicin / mütehezzicîn
(Tekili: Mütehezzic) Makamla şarkı söyliyenler.
müzekkire
Bir iş için üst makama yazılan resmi kâğıt.
neva / nevâ
Ahenk, ses, güzel sadâ, nağme, avaz.
(Farsça)
Musikide bir makam ismi.
(Farsça)
İntizamlı hâl.
(Farsça)
Azık, zahire, rızık.
(Farsça)
Ses, sadâ, makam, âhenk.
Refah.
Levazım, kuvvet, zenginlik.
Nasip.
Türk musikisinde eski makamlardan biri.
nevai / nevaî
Ahenkle, makamla ilgili.
(Farsça)
nevcah
Bir makama veya memuriyete yeni geçmiş olan.
(Farsça)
Tahta yeni oturmuş (padişah).
(Farsça)
nihavend
İran'ın batı tarafında meşhur bir şehir adı.
Musikide bir makam.
patriklik
Osmanlı saltanatı zamanında muhtelif gayr-i müslimlerin dinî ve medenî bazı işlerini idare eden makamlar.
piş-müzd
Pey, pey akçesi. Satılık bir şeye talip olan kimsenin, sonradan caymayacağını temin makamında olmak üzere satıcıya peşin verdiği bir miktar para.
(Farsça)
post / پست
Tüylü hayvan derisi.
(Farsça)
Mc: Makam, mevki.
(Farsça)
Hayvan derisi.
(Farsça)
Post.
(Farsça)
Makam.
(Farsça)
ravza-i pak-i ahmedi / ravza-i pâk-i ahmedi
Hz. Muhammed'in (a.s.m.) tertemiz makamı, kabri.
refref
Peygamberimizi Mîraçta en yüksek makama götüren binek.
rical / ricâl
Adamlar; makam sahibi olanlar.
rikab / rikâb
Özengi.
Büyük bir kimsenin huzuru, önü, makamı.
riyasetpenah
Başkanlık makamında bulunan. Başkanlık eden, başkan olan. Reislik yapan.
(Farsça)
rütbe
Derece, makam.
saba / sabâ / صبا
Meltem, gündoğusunden esen yel.
(Arapça)
Sabâ makamı.
(Arapça)
sadaret / sadâret
Vezirlik, başvezirlik. Osmanlı Devleti zamanında Başvekillik makamına verilen isim.
Öne geçme, başta bulunma.
Osmanlı İmparatorluğunda başvezirlik, sadrâzamlık, başbakanlık makamı.
şah-ı velayet
Velîlik makamının şâhı, başı.
sahib-i kemal / sâhib-i kemâl / صَاحِبِ كَمَالْ
Manevî olgunluk ve makam sahibi.
şan / şân
Yüksek makam.
şefaat-ı uzma / şefaat-ı uzmâ
(Bak: Makam-ı Mahmud)
şehnaz
Eski Osmanlı müziğinde meşhur bir makam ismi.
(Farsça)
Meşhur bir dünya güzelinin ismi.
(Farsça)
Çok güzel olan.
(Farsça)
sema-i kur'ani / semâ-i kur'âni
Kur'ân'ın semâsı; Kur'ân'ın yüce makam ve mânâsı.
semavat-ı kur'aniye / semâvât-ı kur'âniye
Kur'ân'ın yüce makam ve dereceleri.
şeref
Yükseklik, yücelik. Büyüklük.
İnsanlar arasında geçerli ve makbul olma. Büyük bir makam sâhibi olma.
Cenab-ı Hakka itâat ve ubudiyyeti ve yüksek hizmeti ile çok ihsanına mazhar olma.
İftihâr, övünme.
serir-i hükümet
Hükümet tahtı. Makam sandalyesi.
serir-i saltanat / serîr-i saltanat
Saltanat tahtı; sultanlık makamı.
serir-i tedris
Ders verme makamı.
şevk-i tenzili / şevk-i tenzilî
Kur'an-ı Kerim'in ilk önceki mânâsıyla Sahabelere verdiği sevgi ve iştiyak. Kur'an-ı Kerim'in tenzil mertebesindeki mânâsının verdiği şevk. İlâhî bir makamdan inmenin verdiği şevk.
seyr ü süluk-i kalbi / seyr ü sülûk-i kalbî
Kalp yoluyla mânevî makamlarda İlâhî hakikatlara ulaşmak için bir rehberin öncülüğünde çıkılan mânevî yolculuk.
seyr ü süluk-u ruhani / seyr ü sülûk-u ruhanî
Mânevî makamlarda ruhen seyir ve seyahat.
seyr ü süluk-ü ruhaniye / seyr ü sülûk-ü ruhaniye
Mânevî makamlardaki ruhanî seyir ve seyahat.
seyr-i süluk / seyr-i sülûk
Hak ve hakikate ermek için bir rehber öncülüğünde ve denetiminde mânevî makamlarda yapılan seyir ve seyahat.
Mânevî makamlarda seyir ve seyahat; velayet yolunda mânevî ilerleme yolculuğu.
seyr-i süluk-i ruhani / seyr-i sülûk-i ruhanî
Manevî makamlarda ruh ile yapılan seyir ve seyahat.
seyr-i süluk-ü kalbi / seyr-i sülûk-ü kalbî
Mânevî makamlarda kalp ile yapılan seyir ve seyahat.
sıddikiyet / sıddîkiyet
Sadâkat ve doğrulukta en ileri oluş. Çok sâdık olma hâli. Velilik mertebesinin nihâyeti. Peygamberlik mertebesinin bidâyeti olan makam.
Aşere-i Mübeşşere'nin birincisi ve ilk halife olan Hz. Ebubekir'in (R.A.) nâmı ve sıfatıdır.
Çok doğru olup, hiç yalan söylememek.
Sıddîklik, manen pek yüksek bir makam.
sidre
Ağaca teşbih edilen, yedinci kat gökte bir makam ismi.
Yedinci kat gökte olduğu rivâyet edilen bir makam.
sidre-i münteha
Peygamber'in ulaştığı en son makam.
sidret-ül münteha
Mahlukat ilminin ve amelinin kendisinde nihayet bulup kevn âlemini hududlandıran bir işaret. Yedinci kat gökte olduğu rivayet edilen ve Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselâm'ın ulaştığı en son makam.
sidretü'l-münteha / sidretü'l-müntehâ
Peygamber'in ulaştığı en son makam.
Yedinci kat gökte olduğu rivâyet edilen ve Cebrail'in (a.s.) çıkabildiği en son makam.
şikayet
Sızlanma, sızıltı.
Haksız olan, haksız iş yapan bir kimseyi üst makama bildirmek.
sirac-ı kurb-i ev edna / sirâc-ı kurb-i ev ednâ
Yakınlığın, hatta daha da yakınlığın kandili (Peygamber Efendimiz Miracda Cenâb-ı Hakkın huzuruna geldiğinde Ona çok yaklaşmıştı. O yakınlık makamı kâinatta hiçbir varlığa nasip olmamıştır.).
siyah dutun bir meyvesi
On Yedinci Söz'ün İkinci Makamı'nda yer alan bir bölüm.
sorgu dairesi
Mahkemeye çıkarılan sanıkların sorgulandıkları bölüm, makam.
şühud-i enfüsi / şühûd-i enfüsî
Kendi hakîkatini görme. Tasavvuf yolunda Allahü teâlâya yakın olma hâli. Tasavvuf makamlarını kalb gözüyle görme.
tabakat-ı aliye / tabakat-ı âliye
Yüce katlar, makamlar.
taganni / tagannî / تغنى
(Gınâ. dan) Muhtaç olmamak.
Kâfi bulmak.
Zengin olmak.
Şarkı söylemek. Bir ibareyi makamla okumak.
Bir şâirin birisini medih veya hicvetmesi.
Zenginlik.
(Arapça)
Makamına göre şarkı söyleme.
(Arapça)
Tagannî etmek:
Şarkı söylemek.
(Arapça)
tahir
Temiz. Pâk. Abdesti bozacak veya guslü icab ettirecek şeylerden birisiyle özürlü olmayan.
Zâhir ve bâtında bütün ayıp ve kirlerden temiz, pâk olduğu için Hz. Peygamberimize de (A.S.) bu isim verilmiştir.
Müzikte: Makam ismi.
taht / تخت
Makam.
Hükümdarların oturduğu büyük koltuk. Hükümdarlık makamı.
(Farsça)
Saltanat koltuğu.
(Farsça)
Saltanat makamı.
(Farsça)
taht-ı ali / taht-ı âlî
Yüce taht; büyük makam.
taht-ı mukaddes
Kutsal taht, makam.
tarih
Hâdiseye vakit tayin etmek.
Vak'anın vukuuna tayin olunan vakit. Zaman tesbiti.
Geçen hâdiseleri kaydetmekten hâsıl olan ilim.
Vak'anın vukuuna vakit tayin eden söz ve makam.
Memlekette vâki olan hâdiseleri zamana nazaran tertip ve sırasıyla zikir ve beyan ede
tavtin
(Vatan. dan) Bir yerde yerleştirme. Yurtlandırma.
Birşeye bağlanıp onu neticelendirme. Makam tutunmak.
Gönlünü bağlamak.
tebevvü'
Makam tutmak.
teganni / tegannî / تَغَنّ۪ي
Makamlı okuma.
tehezzüc
Nağmeli ses çıkarma. Terâne-perdâzlık etme, makamla şarkı söyleme.
tehzic
(Çoğulu: Tehzicât) Makamla şarkı söyleme.
tekmil makamı / tekmîl makâmı
Olgunlaştırmak, tamamlamak, kemâle erdirmek makâmı. Tasavvufta başkalarını yetiştirebilmek derecesine ulaşma.
temcid
Cenab-ı Hakk'ın büyüklüğünü bildirmek. Tazim ve sena etmek.
Ağırlamak.
Sabah namazı vaktinden evvel minarelerde belli makamlarda söylenen ilâhi, niyaz.
temyiz mahkemesi
Yargıtay; alt mahkeme kararlarının doğru verilip verilmediğini incelemekle görevli üst makam.
tenakkul
(Nukl. den) Bir yerden başka bir yere geçme.
Nakletme.
Bir makamdan başka makama intikal etme.
terane / terâne / ترانه
Edb: Rübâinin başka bir ismi.
Terennüm. Nağme, âhenk, makam.
Bir şiiri makam ile okuma, şarkı söyleme.
İran edebiyatına özgü rubai şekli.
(Farsça)
Makam, ahenk.
(Farsça)
Şarkı.
(Farsça)
teraneperdaz / teraneperdâz
Makamla şarkı söyliyen.
(Farsça)
terfi-i makam
Makam itibariyle terfi etme, yükselme.
tesis-i ahkam-ı risalet / tesis-i ahkâm-ı risalet
Peygamberlik makâmının hükümlerinin tesisi, uygulamaya konulması.
uluvv-ü cenab / uluvv-ü cenâb
Yüksek makam ve kişilik sahibi.
ümidgah / ümidgâh
Bir şey ümit edilen yer veya makam.
(Farsça)
ünvan-ı manidar / ünvan-ı mânidâr
Önemli makam ve isim.
urf
(Çoğulu: A'râf) At yelesi.
Horuz ibiği.
Âdet.
Cennet ile Cehennem arasında bir makam.
İhsan.
vahy
Vahiy, ilâhî makamdan peygambere inen yüce mânâlar.
veci
Güzel, hoş, lâtif. Uygun, münasib.
Bir kavmin büyüğü, reisi.
Hürmetli insan.
Sultan huzuruna girenler.
Makam ve şeref sâhibi.
veyh
Bir şeyi kandırmak makamında kullanılır.
veyl
Vay hâline, yazık, felâket, hüzün ve hüsran.
Cehennem'de bir çukur ismi veya Cehennem'in bir kapısına bu isim verilmiştir.
Vaid, tehdid makamında kullanılan azab kelimesidir.
vilayet / vilâyet
Evliyâlık, velîlik makâmı, Allahü teâlâya yakın olma, gafletten uzak bulunma.
vilayet-i amme / vilâyet-i âmme
İslâmiyet'in yalnız sûretine uyanların kavuştuğu evliyâlık makâmı.
vilayet-i hassa / vilâyet-i hâssa
Tasavvufta, nefsin îmân ve itâate geldiği ve bütün ibâdetlerin hakîkî ve kusursuz olduğu makam.
vilayet-i kübra / vilâyet-i kübrâ
Vehimden ve hayâlden kurtulma makâmı. Bu vilâyete, Vilâyet-i enbiyâ da denir.
vücud-i adem / vücûd-i adem
Tasavvufta cezbe denilen makâmda kendini yok bildikten sonra, hâsıl olan bir hâl, makam.
zahid
(Zühd. den) Tas: Borç olan ibadetlerden, aslî vazifelerden başka dünya süs ve makamlarından feragat eden kimse. Sofi. Müttaki. Zühd ve perhizkârlıkla muttasıf.
zamir
Bir şeyi gizlemek.
İç.
Huk: Bir şeyin iç yüzü.
Niyet.
Vicdan. Kalb.
Gaye.
Gr: Mütekellim, muhatab ve gaibe delâlet eden ve bunların makamına kaim olan rumuzat harfleri ve harf terkiblerinin her biri. (Ben, sen, o; ene, ente, hüve gibi) ismin ye
zevat-ı aliye / zevât-ı âliye
Yüksek makama sahip zâtlar, kimseler.
zıll makamı / zıll makâmı
Tasavvuf yolunda bir makâm, derece. Tasavvufta asla kavuşmadan önce, aslın görüntülerinin ele geçtiği makam.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
ram olmak
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
Zavât
şal
سوء استعمال
muta'
Cansuz
cedced
hanma
leske
münasebettar
hair-i bair
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
Makam
igfar
Acı çeken
Ziyade
Uzun uzadıya
Yol gösteren
büyük emir
Güzel
Körk
Cok guzel