Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
Mahkem
ifadesini içeren
111
kelime bulundu...
adalet
Zulüm etmemek. Herkese hakkını vermek ve lâyık olduğu muâmeleyi yapmak. Mahkeme. Hak kanunlarına uygunluk. Haksızları terbiye etmek. İnsaf. Mâdelet. Dâd. Cenab-ı Hakk'ın emrini emrettiği şekilde tatbik etmek. Suçluya Allah'ın emrini icra etmek.
adaletname
Mahkemeye davet yazısı.
adem-i istima'
Huk: Mahkemede dâvanın dinlenmemesi.
adliye
Mahkeme. Muhakeme işleriyle uğraşan daire.
Adalet yeri, mahkeme binası.
adliyye / عدليه
Mahkeme, adliye.
(Arapça)
ankara ehl-i vukufu
Ankara mahkemesi bilirkişi heyeti.
avukat
Mahkemede ücret mukabilinde taraflardan birinin müdafaasını ve davasını üzerine alan hukukçu.
Mc: Müdafaaya muktedir, çeneli, cerbezeli.
bab harcı
Mahkemelerde kadıların, naiblerin, mal ve mukataa kalemlerinde bulunan memurların aldıkları bir nevi harç.
bidayet mahkemesi
Bu tâbir eskiden Asliye Mahkemeleri için kullanılırdı.
boşanmak
Eşi ile olan nikâh bağını bozmak. Eşinden ayrılmak. (Medeni kanun, boşama yetkisini mahkemeye bırakmıştır. İslâm dini evlenmeyi Allah'ın emirleri dahilinde karşılıklı rızaya bağlı hür bir sözleşme olarak gördüğünden kadınla erkek boşanma yetkisinin kimde olacağını da kararlaştırabilirler. İsterlerse
(Türkçe)
cadı
Avrupa'da putperestlik çağından beri gelen bir inanca göre, şeytanın gücünü kullanarak büyü yolu ile insanlara kötülük eden, felâketler getiren kadın. Bu bâtıl inanç yüzünden birçok yaşlı masum kadın, cadı diye Hristiyanların kurduğu Engizisyon mahkemeleri kararıyla yakılmıştır.
celbname
Mahkemeye çağırma kağıdı, celb kağıdı.
(Farsça)
celse
Bir meclis veya mahkeme hey'etinin toplanmalarından tâtile kadar olan müzakere müddeti.
Bir def'a akd-i meclis etmek. Oturuş, bir def'a oturmak.
celse-i muhakeme
Mahkeme heyetinin görüşme boyunca yaptığı oturum, yargılama duruşması.
cerh
Yara.
Baş ve yüzden başka uzuvlardan birisini yaralamak.
Bir kimseye söğmek. Taan etmek. Sözle gönül incitmek.
Birisinin fikrini çürütüp kabul etmemek.
Şahid, yalancı ve fâsık olduğundan dolayı mahkemede hâkimin şâhidin şehâdetini reddetmesi.
Kesb u kâ
da'va / da'vâ
Takib edilen fikir, iddia.
Bir kimsenin hakkını aramak üzere mahkemeye müracaat etmesi.
Hakkı olanın iddia etmesi. Kendini haklı görüp veya zannedip üstün fikirlilik iddia etmek.
Mes'ele.
İnat. Ayak diremek.
Cenab-ı Hak'tan hayır ve rahmet dilemek.
dadgah / dâdgâh / دادگاه
Mahkeme.
(Farsça)
daveri / dâverî
Hâkimlik, hükümdarlık.
(Farsça)
Mahkeme ve dâvâ.
(Farsça)
Kötü ile iyiyi birbirinden ayırt etme.
(Farsça)
Kavga, mücadele.
(Farsça)
denizli ehl-i vukufu
Denizli mahkemesi bilirkişi heyeti.
divan
Şiir kitabı, yüksek idare meclisi, mahkeme, sedir.
divan-ı ahkam-ı adliye / divan-ı ahkâm-ı adliye
Huk: Kanunlara göre, bakılacak dâvalarla ilgilenmek üzere 1284 yılında kurulan ilk nizâmiye mahkemesi.
divan-ı harb
Sıkıyönetim Mahkemesi.
divan-ı harb-i örfi / divan-ı harb-i örfî / dîvân-ı harb-i örfî / د۪يوَانِ حَرْبِ عُرْف۪ي
İttihad ve Terakki hükûmeti zamanında kurulan ve oldukça sert kararlar alan sıkıyönetim mahkemesi.
Sıkı yönetim mahkemesi.
divan-ı harp
Askerî mahkeme.
divanıharb / divânıharb
Askeri mahkeme.
eglal
(Tekili: Gull) Halkalar. Kelepçeler. Mahkemenin cezaya müstehak kılıp mahkum ettiği kimselerin boyun ve ayaklarına vurulan zincirler.
(Galel) Ağaçlar arasında korulukta akan sular.
engizisyon / اَنْگِيزِيسْيُونْ
Kiliselerin işkenceci mahkemeleri.
XVI. ve XVII. asırlarda Hristiyan Katolik Mezhebine âit kiliselerden alâkayı kesen veya Papa'ya karşı gelenlere yapılan -insanları arslanlara parçalatmak, fırında yakmak gibi- dehşetli işkenceler veya onları bu azaba mahkûm eden mahkemelere verilen isim.
(Fransızca)
Çok ağır ve çok zâlimce cezây
(Fransızca)
16. ve 17. yüzyılda Hıristiyan Katolik mezhebinden ayrılan veya papaya karşı gelen kimselere karşı, arslana parçalatma, ateşte yakma gibi cezalar uygulayan mahkeme.
Ortaçağdaki işkenceci hristiyan mahkemeleri.
engizisyon mahkemeleri
Fransa'da 16. ve 17. yüzyıllarda Hristiyan Katolik Mezhebine ait kiliselerden alâkayı kesen veya Papa'ya karşı gelenleri ağır işkence ve zor ölümlere mahkûm eden mahkemelere verilen isim.
engizisyonane / engizisyonâne
Engizisyon mahkemelerinde olduğu gibi.
fetva emini
Şeyhülislâm kapısındaki Fetvahane'nin başında bulunan zata verilen ünvandır. Şeyhülislâma sorulan şer'i meselelerin fetvalarını hazırlamak, istida ile vukubulan suallere cevap vermek ve şer'iyye mahkemelerinden verilen ilâmları tetkik etmek vazifeleriyle mükellefti. Maiyyetinde Fetvaemini muavini, İ
gıyaben
Bulunmadığı halde. Mevcut ve hazır olmaksızın.
Mahkeme veya duruşmada olmadan.
hakim / hâkim
Galib. Haklı ve haksızı ayırıp hak ve adalet üzere hükmeden. Başkasını müdahale ettirmeden idare eden, Allah (C.C.)
Memleketi idare eden.
Mahkeme reisi. (Hâkim-i Hakikî, Hâkim-i Ezelî, Hâkim-i Mutlak, Hâkim-i Zülcelâl, Hâkim-i Lemyezel... gibi isimlerle, Cenab-ı Hakk'a âit ol
hasm-ı mütevari / hasm-ı mütevarî
Huk: Mahkemeye gelmekten ve vekil göndermekten çekinen kimse.
havass-ı refia / havâss-ı refia
Tar: Eyüp Kadılığı eskiden Çatalca'ya kadar uzanır ve Çatalca'da kadının bir vekili bulunurdu. İkinci meşrutiyete kadar bütün mahkeme işleri, kadının tayin ettiği bir naib tarafından idare edilirdi. Meşrutiyet devrinde diğer kadılara yapıldığı gibi, Eyüp Kadılığına da maaş bağlandı. Şer'î ve nizamî
huccet
Senet, vesîka, delîl, burhân.
Şer'î mahkemelerde bir dâvânın şâhitlerini dinledikten sonra kâdının verdiği hükmün yazıldığı îlâm, belge.
hücec-i hattiye
Huk: Yazılı deliller. Bunlar tezvir ve tasni şüphesinden sâlim olduğundan onunla amel edilebilir, yani hükme medar olur, başka vech ile sübuta ihtiyaç kalmaz. (Beraetler, mahkeme kararları, tescil edilen vakriye gibi.)
hükümlü
Bir hüküm ve emri bildiren.
Mahkemece hüküm giymiş kimse.
hükümname
Bir mahkeme veya hey'etin hüküm ve kararını hâvi vesika. Hükmü ihtiva eden kâğıt.
(Farsça)
huzur-u mehakim / huzur-u mehâkim / huzûr-u mehâkim
Mahkemelerin önünde durma.
Mahkemelerin önüne gelme.
i'lam
Bildirmek. Belli etmek. Anlatmak.
Mahkeme hükmünü bildiren resmi karar yazısı.
i'lamat
(Tekili: İ'lam) Bir dâvânın mahkemece nasıl bir hükme bağlandığını gösteren resmî vesikalar.
i'lamat-ı nizamiye
Huk: Nizamiye mahkemelerinden çıkan ilâmlar.
i'lamat-ı şer'iye
Huk: Şer'iye mahkemelerinden nafaka, nikâh vs. ye dâir verilen i'lâmlar.
icra
Bir işi yürütmek.
Yerine getirmek. Yapma. Tatbik etme.
Vekil göndermek.
Mahkeme kararını yerine getirmek.
Suyu akıtmak.
Huk: Borçlunun alacaklıya karşı ödemekle mükellef olduğu bir borcu, adlî bir teşekkül vâsıtasıyla ödetme.
icra hey'eti
Mahkeme kararını tatbike memur olan heyet. İcra memurları heyeti.
icra memuru
Mahkeme kararını tatbik ile borçludan borcunu alıp alacaklıya vermekle vazifeli olan adliye memuru.
iddianame / iddiânâme
Müddei umuminin (savcının), iddialarını topladığı ve soruşturma sonunda mahkemede okuduğu yazı. (Ceza işlerinde hazırlık tahkikatının neticesi, davasının açılması için kâfi olduğu anlaşılırsa savcı bu dâvayı, ya ilk tahkikatın açılması hakkında sorgu hakimine bir talepname veya doğrudan doğruya mahk
İddia yazısı; savcının, yapılan soruşturmalar neticesinde tutuklu hakkındaki suçlamalarını bildirmek üzere mahkemeye sunduğu yazı.
ihzar
Hazır etmek. Hazırlamak.
Huzura getirmek. Derpiş etmek.
Mahkemeye gelmeyenleri cebren getirme müzekkeresi.
ihzaren
Huzura getirerek. Birini mahkemeye dâvet ederek.
Hazırlayarak, ihzar ederek.
ihzariye
Aleyhine açılan dâva münasebetiyle getirilen şahıslardan, gönderilen mübaşir veya muhzirin masrafı karşılığı olarak tahsil edilen para. İhzariyeye mübaşir ve muhzirin at ve araba masrafından başka yemek, içmek gibi şahsî masrafları da ilâve edilirdi.
Birinin mahkemeye çağrılması için
isbat-ı sani-i vahid ve nübüvvet ve haşir ve adalet / isbat-ı sâni-i vahid ve nübüvvet ve haşir ve adalet
Herşeyi en mükemmel san'atla yaratan Allah'ın birliğinin, peygamberliğin, âhiret ve Mahkeme-i Kübrânın, adalet ve kulluğun ispatı.
isticvab
Cevab istemek. Sorguya çekmek.
Mahkemede şahidlerin ifadelerini almak. Söyletmek.
istinabe / istinâbe / اِسْتِنَابَه
Niyabet istemek.
Huk: Başka bir tarafta görülen bir muhakeme için, şahid veya maznunun yazılı ifadesinin alınması. Muhakemenin icab ettirdiği muameleleri yapması için bir mahkeme tarafından başka bir mahkemeye veya kendi âzâsından birisine salâhiyet verilmesi.
Duruşmada yasal gerekçelerle bulunamayan zanlının, ilgili mahkemece, yasal prosedürün yerine getirilmesi için zanlıya en yakın bölgedeki bir mahkeme veya kişileri yetkili kılması.
Başka bir mahkemenin muâmeleye yetkili kılınması.
istinaf / istînâf / استيناف
Baştan başlamak. Yeniden başlamak.
Gr: Sözün başlangıcı.
Huk: Dâvâ Mahkemesinin verdiği hükmü beğenmeyip bozulmasını daha üst mahkemeden istemek. Dâvâ mahkemeleri ile Temyiz Mahkemesi arasındaki bir derece yüksek mahkemeye verilen isim.
Başlangıç, mahkeme.
Yeniden başlama.
Bidayet mahkemesinde verilen bir hükmün bir üst mahkemeye başvurarak feshini isteme.
Üst mahkemeye başvurarak alt mahkemenin kararının feshini isteme.
(Arapça)
istinafiyye / istinâfiyye
Yeniden başlamaya ait.
İstinaf mahkemesine ait.
Arapça'da bir soruya cevap anlamında bulunan cümle.
kabil-i temyiz
Huk: Temyiz mahkemesinde görülebilecek olan dâvalar.
kadı
Tanzimat'a kadar her türlü davaya, Tanzimat ile Medeni Kanun arasındaki dönemde ise yalnız evlenme, boşanma, nafaka, miras davalarına bakan mahkemelerin başkanları.
karar
Değişmez hâle gelmek.
Sabit ve sakin olmak.
Ne az ne çok olan tam ölçü. Ölçülülük.
Gitmeyip kalmak.
Oturaklı yer. Sâkin olacak yer.
Anlaşılan ve sabit hâle gelen son karar sözü.
Mahkemece verilen son söz ve neticeye bağlama.
Dolanmak.
kaza / kazâ
Allah'ın ezeldeki hükmü
Kadılık (ilçe) merkezi.
Kadılık etme işi, mahkemenin kararı, hükmü.
Yapma, yapılma, işleme.
İstemeden yapılmış bir kötülük.
kaziye-i muhkeme
Tam, sağlam hüküm. Temyizin tasdikinden geçmiş, değişmez hâle gelmiş mahkeme kararı ki, böyle bir karara mazhar olan herhangi birşey hakkında tekrar dava açılamaz; dâva mevzuu yapılamaz. Aksi takdirde kanun namına kanunsuzluk yapılmış olur. Buna "Kaziye-i mahkumun bihâ" da denir.
kut'ül amare / kut-ül amare / كوتول امار
Kut'ül Amare ne demektir?
Yeni kurulan Osmanlı 6. Ordusu'nun Komutanlığı'na atanarak 5 Aralık'ta Bağdat'a varan Mareşal Colmar Freiherr von der Goltz Paşa'nın emriyle Irak ve Havalisi Komutanı Miralay (Albay) 'Sakallı' Nurettin Bey'in birlikleri 27 Aralık'ta Kut'u kuşattı. İngilizler Kut'u kurtarmak için General Aylmer komutasındaki kolorduyla hücuma geçti ancak, 6 Ocak 1916 tarihli Şeyh Saad Muharebesi'nde 4.000 askerini kaybederek geri çekildi. Bu muharebede 9. Kolordu Komutanı Miralay 'Sakallı' Nurettin Bey görevinden alındı ve yerine Enver Paşa'nın kendisinden bir yaş küçük olan amcası Mirliva Halil Paşa (Kut) getirildi.
İngiliz Ordusu, 13 Ocak 1916 tarihli Vadi Muharebesi'nde 1.600, 21 Ocak Hannah Muharebesi'nde 2.700 askeri kaybederek geri püskürtüldü. İngilizler mart başında tekrar taarruza geçti. 8 Mart 1916'da Sabis mevkiinde Miralay Ali İhsan Bey komutasındaki 13. Kolordu'ya hücum ettilerse de 3.500 asker kaybederek geri çekildiler. Bu yenilgiden dolayı General Aylmer azledilerek yerine General Gorringe getirildi.
Kut'ül Amare zaferinin önemi
Kût (kef ile) veya 1939’dan evvelki ismiyle Kûtülamâre, Irak’ta Dicle kenarında 375 bin nüfuslu bir şehir. Herkes onu, I. Cihan Harbinde İngilizlerle Türkler arasında cereyan eden muharebelerden tanır. Irak cephesindeki bu muharebeler, Çanakkale ile beraber Cihan Harbi’nde Türk tarafının yüz akı sayılır. Her ikisinde de güçlü düşmana karşı emsalsiz bir muvaffakiyet elde edilmiştir.
28 Nisan 1916’da General Townshend (1861-1924) kumandasındaki 13 bin kişilik İngiliz ve Hind askerlerinden müteşekkil tümenin bakiyesi, 143 günlük bir muhasaradan sonra Türklere teslim oldu. 7 ay evvel parlak bir şekilde başlayan Irak seferi, Basra’nın fethiyle ümit vermişti. Gereken destek verilmeden, tecrübeli asker Townshend’den Bağdad’a hücum etmesi istendi.
Bağdad Fatihi olmayı umarken, 888 km. yürüdükten sonra 25 Kasım 1915’de Bağdad’a 2 gün mesafede Selmanpak’da miralay Nureddin Bey kumandasındaki Türk ordusuna yenilip müstahkem kalesi bulunan Kût’a geri çekildi. 2-3 hafta sonra takviye geleceğini umuyordu. Büyük bir hata yaparak, şehirdeki 6000 Arabı dışarı çıkarmadı. Hem bunları beslemek zorunda kaldı; hem de bunlar Türklere casusluk yaptı.
Kût'a tramvayla asker sevkiyatı
İş uzayınca, 6. ordu kumandanı Mareşal Goltz, Nureddin Bey’in yerine Enver Paşa’nın 2 yaş küçük amcası Halil Paşa’yı tayin etti. Kût’u kurtarmak için Aligarbi’de tahkimat yapan General Aylmer üzerine yürüdü. Aylmer önce nisbî üstünlük kazandıysa da, taarruzu 9 Mart’ta Kût’un 10 km yakınında Ali İhsan Bey tarafından püskürtüldü.
Zamanla Kût’ta kıtlık baş gösterdi. Hergün vasati 8 İngiliz ve 28 Hindli ölüyordu. Hindliler, at eti yemeği reddediyordu. Hindistan’daki din adamlarından bunun için cevaz alındı. İngilizler şehri kurtarmak için büyük bir taarruza daha geçtiler. 22 Nisan’da bu da püskürtüldü. Kurtarma ümidi kırıldı. Goltz Paşa tifüsten öldü, Halil Paşa yerine geçti. Townshend, serbestçe Hindistan’a gitmesine izin verilmesi mukabilinde 1 milyon sterlin teklif etti. Reddedilince, cephaneliği yok ederek 281 subay ve 13 bin askerle teslim oldu. Kendisine hürmetkâr davranıldı. Adı ‘Lüks Esir’e çıktı. İstanbul’a gönderildi. Sonradan kendisine sahip çıkmayan memleketine küskün olarak ömrünü tamamladı.
Böylece Kûtülamâre’de 3 muharebe olmuştur. İngilizlerin kaybı, esirlerle beraber 40 bin; Türklerinki 24 bindir. Amerikan istiklâl harbinde bile 7000 esir veren İngiltere, bu hezimete çok içerledi. Az zaman sonra Bağdad’ı, ardından da Musul’u ele geçirip, kayıpları telafi ettiler. Kût zaferi, bunu bir sene geciktirmekten öte işe yaramadı.
Bu harbin kahramanlarından biri Halil Paşa, Enver Paşa’nın amcası olduğu için; diğer ikisi Nureddin ve Ali İhsan Paşalar ise cumhuriyet devrinde iktidar ile ters düştüğü için yakın tarih hafızasından ustaca silindi. 12 Eylül darbesinden sonra Ankara’da yaptırılan devlet mezarlığına da gömülmeyen yalnız bunlardır.
Binlerce insanın kaybedildiği savaş iyi bir şey değil. Bir savaşın yıldönümünün kutlanması ne kadar doğru, bu bir yana, Türk-İslâm tarihinde dönüm noktası olan çığır açmış nice hâdise ve zafer varken, önce Çanakkale, ardından da bir Kûtülamâre efsanesi inşa edilmesi dikkate değer. Kahramanları, yeni rejime muhalif olduğu için, Kûtülamâre yıllarca pek hatırlanmadı. Gerçi her ikisi de sonu ağır mağlubiyetle biten bir maçın, başındaki iki güzel gol gibidir; skora tesiri yoktur. Hüküm neticeye göre verilir sözü meşhurdur. Buna şaşılmaz, biz bir lokal harbden onlarca bayram, yüzlerce kurtuluş günü çıkarmış bir milletiz.
Neden böyle? Çünki bu ikisi, İttihatçıların yegâne zaferidir. Modernizmin tasavvur inşası böyle oluyor. Dini, hatta mezhebi kendi inşa edip, insanlara doğrusu budur dediği gibi; tarihi de kendisi tayin eder. Zihinlerde inşa edilen Yeni Osmanlı da, 1908 sonrasına aittir. İttihatçıların felâket yıllarını, gençlere ‘Osmanlı’ olarak sunar. Bu devrin okumuş yazmış takımı, itikadına bakılmadan, münevver, din âlimi olarak lanse eder. Böylece öncesi kolayca unutulur, unutturulur.
Müşir İbrahim Edhem Paşa’nın oğlu Sakallı Nureddin Paşa (1873-1932), sert bir askerdi. Irak’ta paşa oldu. Temmuz 1920’de Ankara’ya katıldı. Fakat karakterini bilen M. Kemal Paşa, kendisine aktif vazife vermek istemedi. Merkez kumandanı iken Samsun’daki Rumları iç mıntıkalara sürgün ettiği esnada çocuk, ihtiyar, kadın demeden katliâma uğramasına göz yumdu. Bu, milletlerarası mesele oldu. Yunanlılar, bu sebeple Samsun’u bombaladı. Nureddin Paşa azledildi; M. Kemal sayesinde muhakemeden kurtuldu. Sonradan Kürtlerin de iç kısımlara göçürülmesini müdafaa edecektir. Batı cephesinde, kendisinden kıdemsiz İsmet Bey’in maiyetinde vazife kabul etti. İzmir’e girdi. Bazı kaynaklarda İzmir’i ateşe verdiği yazar. I. ordu kumandanı olarak bulunduğu İzmit’te, Sultan Vahîdeddin’in maarif ve dahiliye vekili gazeteci Ali Kemal Bey’i, sivil giydirdiği askerlere linç ettirdi; padişaha da aynısını yapacağını söyledi. Ayağına ip takılarak yerlerde sürüklenen cesed, Lozan’a giden İsmet Paşa’nın göreceği şekilde yol kenarına kurulan bir darağacına asılarak teşhir edildi. Mustafa Kemal Paşa, İstanbul’da bir fedainin vursa kahraman olacağı bir insanı, vuruşma veya mahkeme kararı olmaksızın öldürmeyi cinayet olarak vasıflandırıp kınadı. M. Kemal’e gazi ve müşirlik unvanı verilmesine içerleyen Nureddin Paşa iyice muhalefet kanadına geçti. 1924’de Bursa’dan müstakil milletvekili seçildi. Asker olduğu gerekçesiyle seçim iptal edildi. İstifa edip, tekrar seçildi. Anayasa ve insan haklarına aykırılık cihetinden şapka kanununa muhalefet etti. Bu sebeple antikemalist kesimler tarafından kahraman olarak alkışlanır. Nutuk’ta da kendisine sayfalarca ağır ithamlarda bulunulur, ‘zaferin şerefine en az iştirake hakkı olanlardan biri’ diye anılır.
Halil Kut (1882-1957), Enver Paşa’yı İttihatçıların arasına sokan adamdır. Sultan Hamid’i tevkife memur idi. Askerî tecrübesi çete takibinden ibaretken Libya’da bulundu. Yeğeni harbiye nazırı olunca, İran içine harekâta memur edildi. Irak’taki muvaffakiyeti üzerine paşa oldu. Bakü’yü işgal etti. İttihatçı olduğu için tutuklanacakken, kaçıp Ankara hareketine katıldı. Rusya ile Ankara arasında aracılık yaptı. Sonra kendisinden şüphelenilince, Almanya’ya kaçtı. Zaferden sonra memlekete dönüp köşesine çekildi. Politikaya karışmadı.
Ali İhsan Sâbis (1882-1957), Sultan Hamid’i tahttan indiren Hareket Ordusu zâbitlerindendi. Çanakkale, Kafkasya’da bulundu. Irak’ta paşalığa terfi etti. İttihatçı olduğu için Malta’ya sürüldü. Kaçıp Ankara hareketine katıldı. I. batı cephesi kumandanı oldu. Cephe kumandanı İsmet Bey ile anlaşmadı; azledilip tekaüde sevkolundu. M. Kemal’e muhalif oldu. Nazileri öven yazılar yazdı. 1947’de devlet adamlarına yazdığı imzasız mektuplar sebebiyle 15 seneye mahkûm oldu. 1954’te DP’den milletvekili seçildi. Hatıraları, Nutuk’un antitezi gibidir.
layiha-yı tashih / lâyiha-yı tashih
Mahkeme kararının düzeltilmesi istemiyle bir üst mahkemeye sunulan yazı, dilekçe.
mahakim / mahâkim / محاكم
Mahkemeler.
Mahkemeler.
(Arapça)
mahakim-i adliye
Adliye mahkemeleri.
mahakim-i askeriye
Askerî mahkemeler.
mahakim-i şer'iye
Şer'î mahkemeler. şeriat mahkemeleri.
mahcuz
(Hacz. den) Huk: Hacz edilmiş. Mahkeme kararıyla rehin altına alınmış.
mahkeme-i adalet
Adaletli mahkeme, hakkın benimsenip uygulandığı yer.
mahkeme-i adil / mahkeme-i âdil
Adeletli mahkeme.
mahkeme-i adile / mahkeme-i âdile
Âdil mahkeme.
mahkeme-i ali / mahkeme-i âli
Yüce, yüksek mahkeme.
mahkeme-i celile / mahkeme-i celîle / مَحْكَمَۀِ جَل۪يلَه
Yüce mahkeme.
mahkeme-i kübra / mahkeme-i kübrâ / مَحْكَمَۀِ كُبْرَا
Öldükten sonra, âhiretteki ve Allah (C.C.) huzurundaki mahkeme. Bütün insanların muhakemesinin huzur-u İlâhiyede yapılacağı yer.
Âhirette Allah huzurunda kurulacak büyük mahkeme.
Öldükten sonra âhirette Allah'ın huzurunda kurulacak olan büyük mahkeme.
En büyük mahkeme, âhirette bütün insanların amel defterlerinin tartıldığı ve dünyâda yaptıklarının hesâbını verecekleri yer.
Mahşerdeki en büyük mahkeme.
mahkeme-i kübra-yı haşir / mahkeme-i kübrâ-yı haşir
Haşrin büyük mahkemesi, insanların öldükten sonra diriltilerek hesaba çekilmek üzere toplanacağı büyük mahkeme.
mahkeme-i kübra-yı haşr / mahkeme-i kübrâ-yı haşr
Öldükten sonra âhirette Allah'ın huzurunda kurulacak olan büyük mahkeme.
mahkeme-i nizamiye
Adliye mahkemeleri. Temyiz mahkemeleri ile hukuk ve ceza mahkemeleri.
mahkeme-i şer'iyye
Şeriat mahkemesi. şeriat hükümlerine göre dâvalara bakan mahkeme.
mahkeme-i temyiz
Adliye mahkemelerince verilen karar ve hükümlerin son inceleme ve tahkik mercii olan yüksek mahkeme.
Temyiz Mahkemesi; Yargıtay.
mahkeme-i uzma
Büyük mahkeme. Mahkeme-i Kübra.
mahkeme-i zalimane / mahkeme-i zâlimane
Zâlimce yargılama yapan mahkeme.
mahzar
(Huzur. dan) Hazır olma. Gösteriş, görünüş.
Huzur yeri. Büyük bir insanın önü.
Birçok kimse tarafından imzalı dilekçe.
Mahkeme sicili.
mercuh
(Rüchân. dan) Başkası ona tercih edilmiş olan.
Fık: Mahkemede hasmından evvel müddeasını isbata salâhiyyetli olmayan şahıs. Evvelâ hak iddiaya salâhiyetli olan râcih, ikinci derecede iddiaya sahib olan ise mercuh olur.
mübaşir / mübâşir
Müjdeleyen.
Mahkemede kapıcılık edip şâhid ve maznunların ismini çağırarak mahkemeye yardım eden kişi.
Geçici bir vazife alarak merkezden bazı emirleri götüren, icrâ salâhiyeti olan.
Müfettiş. Kontrolör.
Müjdeleyen, mahkemede çağırıcı.
müdafaa
Bir hücuma ve zarar veren bir harekete karşı durmak. Def'etmek. Savmak.
Düşman hücumunu men'etmek.
Mahkemede: İddiacının dâvasını def' edecek bir surette bir iddia dermeyân etmek, beyânatta bulunmak.
muhakeme
(Çoğulu: Muhakemât) (Hüküm. den) Dava için iki tarafın mahkemeye baş vurması.
İki tarafın mahkemeye baş vurması.
İki tarafı dinleyip hüküm vermek.
Düşünmek.
Zihinde inceleme yapmak.
Karar vermek için iyice düşünmek.
muhakeme-i gıyabiye
Dâvâcılardan biri veya her ikisi de bulunmadıkları hâlde mahkemece verilen karar.
muhkem kaziye
Huk: Kat'i ve sağlam bozulmaz hüküm. Mahkemenin en sonunda vermiş olduğu kararlar. Temyiz mahkemesince tetkik ve tasdik edildikten sonra veyahut temyiz müddeti geçen bir mahkeme kararının, mevzuunu teşkil eden hâdise hakkında, kat'i bir karine ve delil ve kanunen değişmez bir hüküm olarak kabul edil
muhzır
(Huzur. dan) Eskiden şeriat mahkemelerinde mübâşir hizmetini gören kimse. Alâkalı kimseleri mahkemeye çağırmaya memur kişi.
münsecil
(Sicil. den) Mahkeme defterine yazılmış, sicile geçmiş.
mürafaa
Mahkemede yapılan duruşma.
müseccel
(Secl. den) Kayda geçmiş, sicilli.
Mahkeme defterine geçirilmiş.
Kimseden men'olunmayan mübah nesne.
müstantık
İstintak eden, soran.
Mahkemede ilk ifadeyi alan, ilk soruşturma tahkikatı açan hâkim.
Sorgu hâkimi.
Sual soran. Sorguya çeken.
Mahkemede ilk ifadeyi alan sorgu hâkimi.
müste'nif
Yeniden başlayan.
Daha üst mahkemeye baş vuran, davasını istinaf eden.
nafaka
Yiyecek parası. Geçim için lüzumlu olan şey.
Geçindirmeğe mecbur olduğu kimselere veya çocuklarına mahkeme karariyle verilen iaşe parası.
şadi
Mahkeme hademesi. Mübâşir.
İlimden, edebiyattan hissesi olan.
Nağme ile şiir okuyan.
şeyhülislam / şeyhülislâm
Osmanlı Devleti zamanında dînî meselelerle şerîat mahkemelerine bakan en yüksek rütbeli din adamı.
sokrat
Eski bir Yunan Feylesofu. (M.Ö. 470-400) Vahdaniyete ve ruhun bakiliğine inanmış ve bu fikrini yaymağa çalışmış. "Dünyada yalnız bir şey öğrenebildim, o da hiç bir şey bilmediğimdir." sözü meşhurdur. Devrinin inanışına zıd fikirlerinden dolayı mahkemece kendisine idam kararı verilmiş, baldıran otunu
sorgu dairesi
Mahkemeye çıkarılan sanıkların sorgulandıkları bölüm, makam.
sukuk
Şeriat mahkemesince verilen ilâmlar ve onda geçen tabirler.
ta'zir-i eşraf
Ümera, yüksek tüccar, köy a'yanı gibi şerefli kimseler hakkındaki ta'zirdi ki, ya bilvasıta ilâm suretiyle veya mahkemeye celbedilerek bilmuvacehe ihtar suretiyle yapılır.
ta'zir-i evsat
İçtimai mevkileri orta hâlde bulunan kimseler hakkındaki ta'zirdir ki, hem mahkemeye bilcelb ilâm suretiyle, hem de hapis suretiyle yapılabilir.
tahkim
Hakem tayin etmek. Hâkim nasbeylemek.
Kuvvetlendirme. Sağlamlaştırmak, kavileştirmek.
Birisini fesattan men'eylemek.
Mahkemede hasmın dâvalarının açıkça belli olması için hâkimi değiştirmek.
tahlif / tahlîf
Yemin vermek. Mahkemede iki hasımdan birine yemîn ettirmek.
temyiz layihası / temyiz lâyihası
Hakkında bir mahkeme tarafından hüküm verilen bir davanın, bir üst mahkemede tekrar görülmesi, incelenmesi için yazılan dilekçe.
temyiz mahkemesi
Yargıtay; alt mahkeme kararlarının doğru verilip verilmediğini incelemekle görevli üst makam.
temyiz mahkemesi riyaseti
Temyiz Mahkemesi Başkanlığı, Yargıtay.
temyizen
Bir üst mahkemede tekrar görüşülerek.
teşkilat-ı esasiye / teşkilât-ı esasiye
Anayasa. Kanun-u esasî. Devletin temel kuruluş şeklini tayin eden ve teşrinin yani meclisin, hükümetin ve mahkemelerin salâhiyetleri nasıl kullanılacağını; vatandaşların umumi hak ve hürriyetlerini gösteren temel kanunlardır.
yed-i emin / yed-i emîn
Kanunen güvenilir kimse olarak seçilen şahıs.
Mahkemece kendisine bir şey emanet olunan kimse.
Emniyetli, tehlikesiz ve korkusuz yer.
Hz. Muhammed'in (A.S.M.) bir lâkabı.
Kânûnen güvenilir kimse olarak seçilen şahıs.Mahkemece kendisine bir şey emânet olunan kimse; güvenilir, emin el.
zabıt
Mahkeme, meclis gibi yerlerde söylenenlerin olduğu gibi yazılmışı.
Alâkalılarca yazılarak karşılıklı imzalanan, karşılıklı anlaşmayı bildiren yazı.
Yazı varakası.
Birçok kimselerce imzalanan rapor.
zabıt katibi / zabıt kâtibi
Mahkemede söylenenleri yazan kişi.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
Emzik
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
bizar
cedud
beste-gi
tensikaT
eızze
aide
katib-i adl
güzer
berrat
ez-kadim
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
Mahkem
bina
iltihak etmek
çok miktar
ansab
nispetinde
İkna
man sab
amut
zerre,