REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te MEZİ ifadesini içeren 45 kelime bulundu...

bevn

  • İki şey arasındaki mesafe. Uzaklık.
  • Fazilet, meziyet.

bün

  • Meziyyet, üstünlük.

dibs

  • Pekmez. Hurma pekmezi. Bal.
  • Çok cemaat.

duşab

  • Hurma ve üzüm pekmezi. Pekmez. (Farsça)

efdal

  • (Tekili: Fazl) Ziyadeler, fazlalar, çoklar.
  • İhsanlar, ikramlar, iyilikler, meziyetler, hünerler.

emazir

  • (Tekili: Mezir) Kuvvetli ve azamet sahibi olanlar.

fazilet / fazîlet / fâzilet / فضيلت

  • Değer. Meziyet, iyilik, ilim ve iman, irfan itibarı ile olan yüksek derece. Dinî ve ahlâkî vazifelere riayet derecesi. Fazl ve hüner cihetiyle olan yüksek derece. Bir şeyin başka şeylerden cemal ve kemal ve fayda cihetiyle üstünlüğü, müreccah olmasına sebep olan keyfiyet.
  • Üstün nitelik, meziyet.
  • Yüksek meziyet, erdem.
  • Meziyet.

fazl-ı azim / fazl-ı azîm

  • Büyük değer, temelde var olan büyük meziyet.

fenafilihvan

  • (Fenâ fi-l-ihvân) Tefâni. Yani; kardeşlerin birbirinde fâni olması; kendi hissiyat-ı nefsaniyesini unutup, kardeşlerinin meziyyât ve hissiyâtı ile fikren yaşaması. Samimi ihlâs üzerine müesses en yakın dostluk, en fedakâr ve en civanmert kardeşlik.

fezail / fezâil

  • Faziletler, meziyetler, üstün özellikler.

fezail-i mütenevvia / fezâil-i mütenevvia

  • Türlü hüner, marifet ve meziyetler.

fütüvvet

  • Cömertlik. Başkasını, kendisine tercih etmek. Başkalarının işlerini düzeltmeye çalışmak ve faydasına koşmak. Fütüvvetin başka değişik târifleri de yapılmıştır. Bunlardan bâzıları şöyledir: Kendi nefsinde başkasının üzerine bir meziyet, üstünlük görme mek. Hatâlarını îtirâf edenleri affetmek, hiç kim

gıyabi / gıyâbî

  • Görmeziye.

harf-i mezid

  • Arabçada masdar olan kelimeye harf ilâvesi ile başka masdar yapılır. Bu ilâve edilen harflere "Harf-i mezid" denir. Meselâ: kelimesinde harf-i aslî üçtür. (mükâtebe) dendiği zaman, "Müfâale masdarı şekline göre, mim ve elif harfleri, harf-i meziddendir" denir.

hasib / hasîb

  • Muhterem, itibarlı, değerli ve soyu temiz kimse. şahsi meziyet sâhibi insan.
  • Muhâsebeci.

huluk-u azim / huluk-u azîm

  • Çok yüce ve yüksek meziyetlerle yaratılıp donatılmış olma.

isa

  • Dört büyük peygamberden birisidir. Hakiki Hristiyanlık dininin peygamberidir. Kur'an-ı Kerim'de meziyet ve senası geçmektedir. İncil, mukaddes kitabıdır. Vahiy ile kendine gönderilmiştir. Ancak kendisinden sonra Havarileri tarafından yazılmıştır.

kadr

  • Değer, itibar, onur, haysiyet, meziyet.
  • Rütbe, derece.

maden-i meziyet / mâden-i meziyet

  • Meziyet, ahlâk, huy mâdeni, kaynağı.

mezaya / mezâyâ / مزایا

  • Meziyyetler. İyilikler. Hasletler.
  • Meziyetler, üstün özellikler.
  • Meziyetler.
  • Meziyetler, üstünlükler. (Arapça)

mezaya-yı ahar / mezâyâ-yı âhar

  • Diğer meziyetler.

mezaya-yı aliye / mezâya-yı âliye

  • Yüce, yüksek meziyetler, üstünlükler.

mezaya-yı galiye / mezâyâ-yı galiye

  • Çok kıymetli, yüksek meziyetler.
  • Çok kıymetli, yüksek meziyetler.

mezaya-yı haşmet / mezâyâ-yı haşmet

  • Haşmetli meziyetler, özellikler.

mezaya-yı maani / mezâyâ-yı maânî

  • Mânâlardaki meziyetler, üstünlükler.

mezid / mezîd

  • Mezîd etmek: Arttırmak, çoğaltmak. (Arapça)

meziyat / meziyât

  • Meziyetler, güzel özellikler.

meziyet-i belağat / meziyet-i belâğat

  • Belâğatın meziyeti, üstün özelliği.

meziyet-i i'caziye / meziyet-i i'câziye

  • Mu'cizelik meziyeti, üstünlüğü.

meziyet-i mukaddese

  • Kutsal meziyet, vasıf.

meziyet-i zatiye / meziyet-i zâtiye

  • Bir şeyin veya bir kişinin bizzat kendisinde bulunan meziyet ve değerli özellik.

meziyy

  • Mezi, idrardan önce gelen beyazımsı sıvı.

meziyyat / meziyyât / مزیات

  • (Tekili: Meziyyet) Meziyyetler. Üstünlük vasıfları.
  • Meziyetler, üstün nitelikler ve özellikler.
  • Meziyetler.
  • Meziyetler, üstünlükler. (Arapça)

meziyyet-i ifade / meziyyet-i ifâde

  • İfâde meziyeti.

mufazala

  • Fazilet ve meziyetle birbiri ile yarışma.

mütefazzıl

  • (Çoğulu: Mütefazzılîn) (Fazl. dan) Meziyet, fazilet ve bilgi yarışına çıkan.

mütefazzılin

  • (Tekili: Mütefazzıl) Meziyet ve fazilet yolunda yarış edenler.

nebil

  • (Nebile) Akıllı, anlayışlı, zekâ sahibi.
  • Yüksek meziyet sahibi. Güzel huylu.
  • Bilgili ve faziletli kimse.

reşehat-ı meziyat / reşehât-ı meziyât

  • Meziyetlerin, güzel özelliklerin dışa yansımaları.

şahs-ı manevi / şahs-ı manevî

  • Bir şahıs olmayıp kendisine bir şahıs gibi muamele yapılan şirket, cemaat, cemiyet gibi ortaklıklar. Belli bir kişi olmayıp bir cemaatten meydana gelen manevî şahıs.
  • Bir topluluğun taşıdığı manevî kuvvet ve meziyetler.

tefani / tefanî

  • Birbirinde fâni olmak. Arkadaşının iyi ahlâkıyla sevinmek. Arkadaşının, kardeşinin meziyyet ve hissiyatı ile fikren yaşamak.
  • Birbirinde fâni olma; fikren arkadaşının meziyet ve hissiyatı ile yaşama, onun üstün özelliklerini kendisinin gibi kabul edip onunla iftihar etme.

tefazul

  • (Çoğulu: Tefâzulât) Mikdar fazlası, fark.
  • Meziyet ve fazilet yarışına çıkma.

yed-i beyza / yed-i beyzâ

  • Musa Aleyhisselâm'ın mu'cize olarak gösterdiği beyaz ve parlak eli. Bu tabir mecaz olarak keramet ve hârikulâde haller ve meziyetler hakkında kullanılır.

zat-ı fazılane / zât-ı fâzılâne

  • Fazilet ve yüksek meziyet sahibi kişi.

zat-ı kerimü's-sıfat / zât-ı kerîmü's-sıfat

  • Kendisine, sınırsız üstün sıfat ve meziyetler ikram edilen zât.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın