Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
Lisan
ifadesini içeren
233
kelime bulundu...
ab-yari / ab-yarî
(Asıl mânâsı sulama ise de, lisanımızda yalnız mecazi mânâsiyle bazı eski nesir yazarları tarafından kullanılmıştır). Yardım, itimat.
(Farsça)
abdullah ibn-i ömer
Bi'setten bir yıl önce doğdu. Hicri yetmişüç tarihinde Haccâc-ı Zalim'in emri ile şehid edildi (R.A.) Sahabe-i Kirâmın ileri gelenlerinden ve Resul-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselâmın çok bağlılarından ve dâima onun ahlâkını yaşamağa çalışanlardandı. Hz. Ömer Radıyallahü Anh'ın oğlu idi. Hilâfet ve Val
adil / âdil
Adâletli; hakkı gözeterek iş yapan, zulüm ve haksızlık etmeyen.
Îtikâdı doğru olan, büyük günâh işlemeyen ve küçük günâha devâm etmeyen yâni İslâmiyet'e uymaya çalışan sâlih müslüman.
aile
Erkeğin karısı.
Ev halkı.
Akraba.
Aynı işte olan, aynı gaye için çalışanların hepsi.
akıl-füruş
Akıl satan, daha akıllı olduğunu göstermeğe çalışan.
(Farsça)
akılfuruş
Aklını beğendirmeye çalışan.
akl-ı fa'al
İşleyen ve çalışan akıl.
alem-i küfür / âlem-i küfür
Küfrü ve inkarcılığı yaymaya çalışan kişilerden meydana gelen güruh.
alet-i cerrahiye / âlet-i cerrâhiye
Cerrahların, yaraları tedaviye çalışan doktorların kullandıkları edevat, takım.
alfabe
Bir lisandaki sesleri gösteren harflerin, belli bir sıraya göre dizilmiş takımı.
(Fransızca)
Okuyup yazmayı yeni öğrenecekler için başlangıç kitabı.
(Fransızca)
Bir işin başlangıcı.
(Fransızca)
asfiya
Sâfiyet, takvâ ve kemâlât sâhibi ve Peygambere (A.S.M.) vâris olup, onun meslek ve gayelerini ihyaya ve tatbike çalışan muhakkik zatlar.
ashab-ı dünya
Yalnızca dünyaya çalışan, dünyalık kimseler.
ashab-ı yemin / ashâb-ı yemin
Ahid ve yeminlerinde sebât edenler. Kendi kazançlarından ziyâde Cenab-ı Hakk'ın lütuf ve ikrâmına kavuşacakları ümid edilenler. Allah'a itâatleri ve amelleri iyi olup ahirette amel defterleri sağ taraftan verilecek olanlar. Sağcılar. Mukaddesatçılar. Kur'an ve İmân yolunda Allah (C.C.) için çalışanl
astronom
yun. Kozmoğrafya âlimi, felekiyat ile uğraşan, gök cisimleri hakkında bilgi edinmeye çalışan.
asum
Geçim derdi için çok çalışan kimse.
ayin / âyin
Merâsim. Usûl. Görenek. Dinî âdâb. Âdet, örf ve kanun.
Ziynet, süs.İslâm'da fıkıh lisânı âyin kelimesini kabul etmemiştir. Bazı vakıflar, filân câmide herhangi bir tarikat âyini icra için te'sis yapacakları zaman vaki olan müracaatlarında fetvahâne tarafından verilen müsaadelerde âyi
basriyyun
Milâdi 8. yy. da Basra'da yaşamış lisaniyat âlimlerinden bir grup.
batıniyye / bâtıniyye
Mecûsîlikteki ve çeşitli bâtıl dinlerdeki inanışları İslâm dînindenmiş gibi göstermeye çalışan İranlı Meymûn bin Deysân el-Kaddah tarafından kurulan bozuk yol.
behailik / behâîlik
Müslüman görünüp İslâmiyet'i içerden yıkmak için çalışan El-Bâb Ali Muhammed ismindeki bir acemin talebesi olan Behâullah'ın, kurduğu bozuk yol.
bi-lisan-il-arz
Arzın diliyle. Yeryüzünün lisân-ı hâliyle.
bid'akar / bid'akâr
Aslen dinde olmayıp sonradan ortaya çıkan zararlı şeyleri dine mal etmeye çalışan.
çağatay
Cengiz Han'ın oğlu Çağatay Han'ın ismine nisbetle Mâvera-ün Nehr taraflarında oturan Doğu Türklerine ve edebî lisan olarak kullandıkları Doğu Türkçesine verilen isimdir.
cahid
Mânen, kavlen, kalemen ve maddeten cihad eden. Mücâhid olan. Din düşmanı ile elinden geldiği kadar mânen, kavlen, kalemen ve maddeten cenkeden, vuruşan. Mümkün olduğu kadar gayretle çalışan. Kur'an ve İman hakikatlarının neşrinde çalışmak suretiyle mücahede eden.
çalak
Yerinde durmayan, çabuk, oynak. Dâima çalışan. Her bir hareketi çabuk olan.
(Farsça)
Akıl ve ferâseti açık.
(Farsça)
cebbar-ı hodfuruş / cebbâr-ı hodfuruş
Kendini beğendirmeye çalışan zorba.
çevik çalak
Tez, hareketli, çalışan. Yerinde durmayıp hareket eden.
cihan-cuy
Dünyaya hâkim olmaya çalışan sultan, hükümdar.
(Farsça)
cimri
Hasis, varyemez, pinti. Elindeki mal veya parayı harcayamıyan ve türlü sıkıntılara katlanarak daha çok biriktirmeye çalışan kimse. Cimrilik, müsriflik (savurganlık) gibi İslâmda kötü huy olarak bilinir. Cömertlik ve tutumluluk ise övünülen ahlâkî vasıflardandır. Cömertlikte de ölçülü olmak tavsiye e
(Farsça)
dalkavuk
Menfaati için hoş görünmeye çalışan, yağcılık ve soytarılık eden.
danişmend
(Çoğulu: Dânişmendân) Bilgili, ilimli.
(Farsça)
Tanzimattan evvel, kadıların yanında stajyer olarak çalışan kimseler için kullanılan bir tâbirdi.
(Farsça)
deccal / deccâl
Kıyamet kopmadan önce gelen, İslâmı kaldırmaya çalışan, dinlere savaş açan yalancı ve aldatıcı kimse.
Kıyametten önce ortaya çıkarak yandaşlarıyla birlikte dini yıkmaya çalışan azgın kimse.
dil
t. Lisan, zeban.
Ağızdaki tat alma duygusu ve konuşma uzvu.
İnsanların konuştukları lehçelerin her birisi. Lügat.
Muhtelif âlât ve edevâtın uzunca ve yassı, ekseriya oynak kısımları.
Coğ: Denizin içine uzanmış üstü düz mumluk, uzunca kara parçası.
Mc:
dirayet tefsiri / dirâyet tefsîri
Resûlullah'tan sallallahü aleyhi ve sellem gelen rivâyetler (açıklamalar) esas alınarak, Kur'ân-ı kerîmin lisan bilgilerine ve zamanın fen bilgilerine, aklî ilimlere göre yapılan açıklaması. Bu tefsîre ma'kul, re'y tefsîri ve te'vîl de denir.
duhan
Duman. Tütün.
Kur'an-ı Kerim'in 44. suresinin adı.
Mc: Gaflet ve dalâlet dumanı ki, hakikatların görünmesine mâni olur. Arap lisanında galib olan şerre, duhan tesmiye ederler.
Kıtlık ve kuraklık.
ecir / ecîr
Ücretle çalışan, nefsini kiraya veren. Gündelikçi.
Bir işi yapmak için kendi kuvvetini veya san'atını kirâya veren, çalışan kimse, işçi.
Ücretle çalışan, ücretli işçi.
Ücretle çalışan.
ehl-i bid'a
Dinin aslında olmadığı halde, sonradan çıkarılan zararlı âdet ve uygulamaları dine mal etmeye çalışanlar.
ehl-i bid'a ve ilhad / ehl-i bid'a ve ilhâd
Dinin aslında olmadığı halde, sonradan çıkarılan zararlı âdet ve uygulamaları dine mal etmeye çalışanlar ve inkârcılar.
ehl-i bid'a ve mülhid
Dinin aslında olmadığı halde, sonradan çıkarılan zararlı şeyleri dine mal etmeye çalışanlar ve dinsizler.
ehl-i dalalet ve bid'a / ehl-i dalâlet ve bid'a
Dinin aslında olmadığı halde, sonradan çıkarılan zararlı âdet ve uygulamaları dine mal etmeye çalışan, doğru ve hak yoldan sapmış olanlar.
ehl-i dalalet ve ilhad / ehl-i dalâlet ve ilhad
Doğru ve hak yoldan sapan, insanları da saptırmaya çalışan sapık kimseler.
eimme-i isna aşer / eimme-i isnâ aşer
On iki imâm. Silsile-i sâdâttan olup müceddit olan imâmlar hakkındaki bir tâbirdir. Bu zâtlar esasât-ı İslâmiye ve hakaik-i Kur'âniye ve imâniyenin, dini esasların ve şeriatın muhafazasına çalışan, saltanat işlerine karışmayan mânevi riyâset ve ilim sahibi şahsiyetlerdir.
elif / elîf
Alışan, alışkın.
elsine / السنه
(Tekili: Lisan) Diller. Lisanlar.
Lisânlar, diller.
Lisanlar, diller.
Diller, lisanlar.
(Arapça)
elsine-i garbiyye
Batı dilleri, garb lisanları.
elsine-i mahsusa
Özel lisânlar; kendilerine ait özel diller.
elsine-i selase / elsine-i selâse
Üç lisan. Türkçe, Arapça ve Farsça.
elsine-i terkibiye
Birbirine eklenen kelimelerle konuşulan diller. Terkibli ifâdesi çok olan, Arabçaya uymayan lisanların hususiyeti. (Arabî Lisanına "Tasrifî" denilir. Çünkü aynı kökten kelimeler rahatlıkla yapılmaktadır. Arabçaya bu hususta yetişen başka bir lisan yoktur.)
evliya
(Tekili: Veli) Veliler. Nefsine değil, dâimâ Cenab-ı Hakk'ın rızâsına tâbi olmağa çalışan, ibâdet ve taatta, takvâ ve riyâzatda çok yüksek mertebelere ulaşıp Allahın (C.C.) mahbubu ve karibi olan büyük ve ender zâtlar.
fa'al
(Mübalâgalı ism-i fâil) Çok işleyen ve çalışan. Durmayıp işleyen. Çalışkan. Devamlı iş yapan.
fahşa
Büyük günahlar. Çirkinlikler. Zina gibi şehevâta tâbi olmakta ifrat ile alâkadar olan günahlardır ki, lisanımızda fuhşiyat tâbir olunur. Ve bunlar, insanların en çirkin hâlleridir.
fatımiler / fâtımîler
Aslen mecûsî olan Meymûn el-Kaddah'ın neslinden gelen Ubeydullah bin Sa'îd'in etrâfında toplanan, kendilerinin hazret-i Fâtıma'nın neslinden geldiklerini iddiâ eden; Mısır, Kuzey Afrika, Filistin ve Sûriye'de 910-1171 seneleri arasında hüküm süren, Eshâb-ı kirâm düşmanlığını yaymaya çalışan hânedân
faziletfüruş
Kendini faziletli göstermeğe çalışan. Fazilet satan.
(Farsça)
feletat
Lisanın döküntüleri, iradesiz ağızdan çıkan söz veya kelime.
Ansızlık.
Her ayın son geceleri.
felsefe-i maddiye
Her şeyi maddede arayan ve madde ile açıklamaya çalışan felsefe.
fen yobazı
Fen bilgisinde mütehassıs (uzman) olmadığı hâlde, kendisini fen adamı ve müslüman olarak gösterip müslümanların dînini, îmânını bozmağa, İslâmiyet'i içerden yıkmağa çalışan kimse.
fenn-i tıb
Tabiblik, doktorluk. Maddi hastalıklara ilâç ve şifa bulmağa çalışan ilim.
feylesof
Beğendiği düşüncelerini hakîkat olarak anlatıp, yaldızlı, heyecanlı sözlerle inandırmaya çalışan kimse. Felsefeci.
fitne-kar / fitne-kâr
Ortalığı bozmağa çalışan. Fitneci. Fesâd verici. Fitne çıkarmak isteyen.
(Farsça)
fitnekar / fitnekâr
Fitneci, ortalığı bozmaya çalışan.
güruh-u mücahid / güruh-u mücâhid
Din için cihad edip çalışan, çaba harcayan kimseler topluluğu.
haberpijuh
Haber almaya çalışan. Haber araştıran, haber toplayan.
(Farsça)
haccar
Taş işçisi, taş işinde çalışan, taşçı.
hace-i evvel / hâce-i evvel
Milletin ilmen ve fikren terakki etmesi için, çeşitli bilgileri, halkın rahatlıkla anlayabileceği bir lisan ile yayan kimse.
hadim / hâdim
(Hidmet. den) (Çoğulu: Huddâm) Hademe, hizmetçi, hizmet eden, işe yarayan.
İmân ve İslâmiye'te ve millete faydalı olmağa çalışan.
Erkekliği yok edilmiş olanlar. Bunlardan saraylarla büyük kişilerin konaklarında çalışanlara Hadim ağası denilirdi. Osmanlı İmparatorluğunda bunla
hafiye
Gizli çalışan, casus.
hafız / hâfız
Kur'ân-ı Kerim'i tamamen ezbere okuyan.
Kur'an-ı Kerim'in mânası ile beraber her şeyini yaşamaya ve muhafazaya çalışan.
Muhafaza eden. Koruyan. Hıfzeden.
hakim-i ilahi / hakîm-i ilâhî
Aklıyla Allah'ı bulmaya çalışan hikmet sahibi zât.
halife-i evvel
Devlet dairelerinde yazı işlerinde çalışanlar. Tanzimattan evvel kalem teşkilâtı; halife, halife-i sâni, halife-i evvel olmak üzere üç derece idi. Ondan sonra bir kısım dairelerde bunun yerine baş kâtib, bazılarında da mümeyyiz-i evvel denilmiştir.
hamiyet-füruş
Kendini beğenip hamiyetli olduğunu iddia eden. Hamiyetli olduğunu göstermeğe çalışan.
(Farsça)
hamiyetfuruş
Hamiyetli görünmeye çalışan, hamiyet iddiasında olan; fedakârlık taslayan.
hamiyetfüruş
Gayretkeş, hamiyetli görünmeye çalışan, hamiyet iddiasında olan; fedakârlık taslayan.
harac
Vaktiyle müslüman olmayan vatandaşlardan alınan vergiye denirdi. Arazi hasılatından veya çalışanların emeğinden elde edilirdi. Reşit ve vücudu sağlam olan gayr-ı müslim erkek verirdi. Buna harac-ı rüus veya cizye denirdi. Topraktan alınan vergiye de harac-ı araziye denilirdi.
hem-dest
(Çoğulu: Hemdestân) Birlikte çalışan, müttefik, arkadaş.
(Farsça)
Ortak, şerik.
(Farsça)
hem-kün
Aynı cins işte çalışan, işleri ve meslekleri aynı olan. Meslekdâş.
(Farsça)
hem-zeban
Aynı dili konuşan, lisanları aynı olan.
hemzend
Beraber olanlar. Beraber çalışanlar.
(Farsça)
hidemat-ı imaniye
İmâni hizmetler. (Kur'an-ı Kerim'i ve mânâsını öğrenmeğe vesile olmak; imâni şüphelerin giderilmesine çalışmak; İslâmiyetin, hak din olduğunu isbat etmek veya isbâta vesile olmak gibi.) Görülen hizmetler. Eşyanın ve mahlukatın lisan-ı hâl ile esmâ-i İlâhiyeye ait yaptıkları tesbih ve ibadetleri.
himmetli
Ciddî gayret gösteren, çalışan.
hizb
Cemaat.
Takın, kısım, fırka. Parti.
Âlim ve sâlih bir zâtın re'yine tâbi olup onunla bir gaye uğrunda beraber çalışanlar.
hizb-ül kur'an
Kur'an Cemaatı. Kur'an'a ciddi ve samimi olarak bağlanıp, ona hizmet için mücahidane bir surette çalışan ve fenâlıklardan korunan müslümanların topluluğu ve cereyanı.
Kur'an'ın bir cüz'ünün dörtte biri.
Zikir ve dua için Kur'an'dan alınmış bir kısım âyetler.
hizb-üş şeytan
Şeytana ve nefislerine tâbi olanların grubu. Allah'ın kanun ve nizamına tâbi olmadan kafalarına güvenerek ve nefsanî arzularına uyarak gitmek isteyenler. Milleti, memleketi ve mukaddesatı yıkmağa çalışan ve ahlâksızlığa alıştıranların ve dinsizlerin topluluğu ve cereyanı.
hizbü'l-kur'ani / hizbü'l-kur'ânî
Kur'ân'a hizmet eden, onun hakikatlerini yaşayıp yaşatmaya çalışan grup.
hodfuruş
Kendini beğendirmeğe çalışan. Övünen.
(Farsça)
huzakiyy
Lisanı fasih, konuşması açık olan kimse.
Eşek sıpası.
iblis
İnsanları Allah yolundan çıkarmağa çalışan şeytan.
ibre-i hayyat
Kendi işlerini bırakıp başkasının işlerini halledip düzeltmeye çalışan adam.
Terzi iğnesi.
ictimaiyyun
İçtimaî hayatı en güzel şekilde idareyi düşünen ve ona çalışan. İçtimaî mes'elelere dair ilimlerle uğraşan kimseler. Sosyologlar.
iftihar madalyası
Padişaha sadakat gösterenlere, tarım ve san'atın ilerlemesine çalışanlara, yangın ve sâri hastalık anında devlet ve millete büyük hizmetleri dokunanlara verilmek üzere II. Abdülhamid'in irade-i seniyesiyle altın ve gümüşten olmak üzere çıkarılan madalya. (1886 ve 1887) Madalyanın ön yüzünde yukarı k
ilm-i kelam / ilm-i kelâm
Cenab-ı Hakk'ın zât ve sıfatlarından ve nübüvvet ve itikada ait mes'elelerinden İslâmî esaslar dairesinde bahseden ilim. Usul-üd din de denir. Bu hususlara çalışan İslâm allâmelerine "Mütekellimîn" denir.
intikamcu / intikamcû
İntikam almağa çalışan, öç almak isteyen. İntikam arıyan.
işbaşı
t. Bir işte çalışanların başı, reisi.
İşe başlama saati.
islav
Rus, Ukran, Beyaz Rus, Çek, Slovak, Leh, Sloven, Sırp, Hırvat ve Bulgar gibi milletlere, lisanlarındaki yakınlık dolayısıyla verilen ortak isim.
(Fransızca)
ismat
Susturma, sükut ettirme.
Men'etmek.
Tecvidde : Harfi söylerken lisana ağır geldiğinden, kendilerinden yalnız aslı rübâî olanlar ile, hümasi olanların terkibi men' edilmişti. İsmât sıfatının harfleri; izlâk sıfatının harfleri olan on altı harf ile harf-i meddin maadası olan on
istiklalcu / istiklâlcu
İstiklâl arayan. Müstakil olmak, hür olmak için çalışan.
(Farsça)
iştirak-ı lisan
Lisan ortaklığı. Aynı dili konuşma keyfiyeti.
kalender
İbâdetlerin görünmesine önem vermeyen, herkese tatlı söyleyerek kalb kazanmağa çalışan, farzları yapmaya dikkat eden ve dünyâya düşkün olmayan kimse.
kasib / kâsib
Kazanç sahibi. Kazanmak için çalışan. Kesbeden. Marifet için çalışan.
Kesbeden, kazanan, kazanmak için çalışan, kazanç sahibi.
Kazanmaya çalışan.
katar
Arabistan yarımadasında müstakil bir devlettir. İstiklâlini 1/1/1971 de ilân etmiştir. Hükümet merkezi Doha şehridir. Üç yanı denizle çevrilidir. Halkı müslümandır. Resmi lisanı Arapçadır.
kavaid
(Tekili: Kaide) Kaideler. Hareket porgaramları. Dil öğreten bir kitaptaki kaideler. Arab lisanındaki kaidelerin dercedildiği gramer kitabı.
keduh
Amel ve sa'yedici, çalışan.
keham
Yaşlı, ihtiyar. (Kesmez kılıca "seyf-i kihâm"; peltek lisana "lisan-ı kihâm"; ağır yürüyüşlü ata "feres-i kihâm" derler.)
kimya
Basit cisimlerin hususiyetlerini, bu cisimlerin birbirlerine olan tesirlerini ve bundan ileri gelen birleşmeyi inceleyen ilim. Basit maddelerdeki değişikliği anlamağa çalışan ilim kolu.
Edb: Aşk.
İlâç.
Tas: Mevcud olana kanaat ve elde edilmesi mümkün olmayana ait arzu
kinecu
Öc almağa uğraşan, intikam almak için çalışan.
(Farsça)
komando
(Portekizce) Ask: Müstakil olarak çalışan ve baskın, sabotaj v.b. gibi özel vazifeler yapan, az sayıda askerlerden kurulu birlik, çete.
körük
Ateşi havalandırmak için yapılmış bir âlet.
Hava ile çalışan bazı çalgıların hava vermeğe mahsus kısmı.
lahn
Güzel ve kaideli ses.
Nağme.
Kaideye uymayan yanlış okuyuş.
Usulüne uygun okumak.
Sadece muhatabın anlıyacağı şekilde remizle söz söylemek.
Meyl.
Fehmeylemek.
Lisan.
Lügat. Fetva. Mânâ. Mefhum.
lisan-aşna / lisan-âşnâ
Lisan bilir. Yabancı dil bilen.
(Farsça)
lisan-ı edeb
Edeb ve edebiyât dili, lisânı.
lisan-ı sadık / lisan-ı sâdık
Doğru söyleyen lisan.
lisan-ı semavi / lisan-ı semâvî
Semavî lisan, İlâhî dil.
lisan-ı ulvi / lisan-ı ulvî
Yüce lisan.
lisani / lisanî
Lisanla ilgili, dile ait.
lisanullah
Allahın lisânı. Kur'an-ı Kerim.
lüsn
(Tekili: Lisân) Diller, lisanlar.
lüsün
(Tekili: Lisân) Lisânlar, diller.
maarif
Tahsil ile elde edilen ilim, malûmat, bilgi.
Meharet. Üstadlık. Hüner.
Marifetler. Mâruflar. Kültürler.
Çehrenin manzarada zâhir olan yerleri.
Bir memleketin okullarını ve tahsil ihtiyacını idâre ve te'mine çalışan bakanlık.
maarif-perver
Maarifin yayılıp intişar etmesine çalışan. Maârife ait şeyleri muhafaza eden.
(Farsça)
maçin
Çin'e tâbi, Doğu Türkistan tarafındaki çöllerde ve Târim nehrinin güneybatısındaki dağlarda oturan Türk milletinden bir kavimdir ve simaca Moğol ile Aryâ cinslerinden mürekkeb oldukları anlaşılıyor. İçlerinde sarı saçlı ve mavi gözlü adamlar dahi bulunuyorsa da lisan bakımından Doğu Türkistan'ın aha
maddiyun
Materyalistler, herşeyi madde ile açıklamaya çalışanlar.
maddiyunun dinsizliği
Materyalistlerin dinsizliği; herşeyi madde ile açıklamaya çalışanların dinsizliği.
maddiyyun
(Maddiyun) Maddeciler. Her şeyin esası madde olduğunu iddia edip, ruhaniyatı inkâr eden dinsizler. Her şeyi madde ile ölçenler. Masnuât-ı İlâhiye olan mahlukatı ve zerrelerin muntazam hareketini, tesadüf eseri gibi kabul ve tevehhüm edip dinsizliğe yol açmağa çalışanlar.
mahkeme
(Hüküm. den) Dâvaların görülüp hükme, karara bağlandığı yer. İcra-yı adalet için çalışan resmî daire.
maiyet
Birinin yanında bulunan, emrinde çalışan.
makavil
Sözler. Kaviller. Lisânlar. Diller.
makine-i alem / makine-i âlem
Bir makine gibi mükemmel bir şekilde çalışan âlem, dünya makinesi.
makine-yi hayat
Hayat makinesi; bir makine gibi büyük bir denge ve sistemle çalışan hayat.
me'mur
Emir ile hareket eden. Emir altında olan. Vazifeli. Kendi istediği gibi olmayıp başka emre göre çalışan. Bir emir alan. Bir işe tâyin olunmuş adam.
melami / melâmî
Allahü teâlânın rızâsını kazanmak için çalışan, bu yolda farzları yapıp, haramlardan sakınan, şöhretten kaçındıkları için nâfile ve sünnetleri gizli yapan kimse. Nefislerini kınadıkları için melâmî adı ile anılmışlardır.
menfaatperest
Yaptığı işin sadece faydasını düşünen. Sadece nefsine ait kârları, faydaları düşünerek çalışan. Allah rızasını esas gaye yapmayan kimse.
(Farsça)
meşk eden
Öğrenen, öğrenmek için çalışan.
meşşaiyyun
Meşşâiler. Derslerini gezerek veren, peygamberlere uymayarak yalnız akıl ve fikir ile hakikatı bulmaya çalışan ehl-i dalâlet. Dinsizlik yolunu açanlar, sadece akla itimad eden ve vahye tâbi olmayan imânsızlar.
mifsal
Dil, lisan.
mikvel
Lisan. Dil.
mishel
Dil, lisan.
Eğe, törpü.
Ziynet verecek nesne.
Yabâni eşek.
Dizgin.
mislak
Fesih lisanlı, güzel konuşan.
Kırkbeş sene yaşayan adam.
misyoner
Hıristiyanlığı neşre ve tanıtmağa çalışan kimse.
(Fransızca)
Hıristiyanlığı tanıtmaya ve yaymaya çalışan kimse.
mizved
Dil, lisan.
mu'tekif
İtikâfa çekilmiş olan. İtikâf için bir camiye veya bir odaya kapanıp ibâdete çalışan. Devamlı olan.
mü'telif
(Ülfet. den) Alışan, ülfet eden, alışık.
Uygun, muvafık, denk.
mu'terr
Pek fakir olduğu hâlde dilenmeyip lisân-ı hâl ile durumunu anlatan kimse.
mücahid / mücâhid
Cihad eden. Çalışan. Din için çalışan. Düşmanlara karşı koyan. Çarpışan.
Fık: Allah (C.C.) yolunda gönüllü olarak cihada iştirak etmek istediği halde nefakadan, silâh ve saireden mahrum olan gazi demektir. Âyet meâli: "Bizim uğrumuzda mücahede edenlere mutlaka yollarımızı gösteririz
Din için savaşan, çalışan.
mücahidin / mücahidîn / mücâhidîn
(Tekili: Mücahid) Mücahidler. Cihad edenler. Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla çalışan, çarpışanlar.
Din için savaşanlar, çalışanlar.
mücidd
Elinden geldiği kadar çalışan, gayret gösteren.
müdavim
Aralıksız devam eden. Devamlı olarak çalışan.
Bir yere devamlı olarak gidip gelen kimse.
müdavimin / müdavimîn
(Tekili: Müdavim) Müdavimler. Bir yere devamlı olarak gidip gelenler. Bir yere devam edenler. Bir işe aralıksız olarak çalışanlar.
müdekkik
Dikkatle araştıran. İnceden inceye tetkik eden. En ufak gizli şeyleri bilmeğe, görmeğe çalışan. (Konuşurken ekseriyetle müdakkik denir.)
muhlisane / muhlisâne
Hâlisâne. Samimi olarak. Dostlukla. Riyâsızlıkla.
(Farsça)
mukallid
Taklitçi, taklid eden, başkasına özenerek onun gibi olmaya çalışan.
Benzemeye veya benzetmeğe çalışan. Taklid eden.
Bir şeyi boynuna takan, asan.
Kuşatan.
mukdim
İşine düşkün, gayret ve fedakârlıkla çalışan. Cüretli ve cesaretli olan.
mükibb
(Kebb. den) Bir şeyin üzerine çok düşen. Gayretle çalışan.
Çok lüzumlu olan.
Yüzü üstüne sürünen, zelil olan.
müktekşif
(Keşf. den) Keşfetmeğe çalışan.
mülekkın
Telkin eden. Bilgi vermeğe çalışan.
mülkiye
Memleket idaresi için çalışan daire veya bu daireye mensup olanlar.
Asker olmayanlar.
Şeriat âlimlerinin hâricindeki memurlar sınıfı.
Ülkenin idaresi için çalışanların bulunduğu daire.
münzevi / münzevî
Bir köşeye çekilip ibadetle uğraşan, dünyadan çok âhiret için çalışan kişi.
mürettebat
İş ekibi, personel, gemide çalışanlar.
Tertib edilmiş olanlar.
Bir iş için hazırlanmış kimseler.
Gemide çalışan şahıslar.
mürevvic-i amal / mürevvic-i âmâl
Uygulamaya sokmaya çalışan, yapmaya teşvik eden.
müstahdem / مستخدم
Ücretle çalışan, hizmette bulunan, hademe.
Çalışan, hizmet eden.
(Arapça)
müstahdemin / müstahdemîn / مستخدمين
Çalışanlar, hizmet edenler.
(Arapça)
müstefsir
Soruşturup anlamaya çalışan.
müsteşrik
(Şark. dan) Doğu memleketlerinin din, dil ve tarihlerini ve diğer bâzı hususları araştırıp tesbite çalışan batılı âlim. Garplı âlim. (Orientalist)
Doğu memleketlerini, din, dil ve târihleri başta olmak üzere her yönden araştırıp tesbite çalışan batılı ilim adamı. Garplı bilgin, oryantalist, şarkiyâtçı.
mütecessis
Meraklı, gizli şeyleri öğrenmeğe çalışan.
Casusluk eden, yoklayıp haber eriştiren.
Araştıran, gizli şeyleri öğrenmeye çalışan.
mütecessisin / mütecessisîn
(Tekili: Mütecessis) Meraklılar. Tecessüs edenler. Gizli şeyleri öğrenmeğe çalışanlar.
mütederris
Ders alan. Okuyan. Tahsile çalışan.
müteevvig
Ağa olmağa çalışan.
müteevviğ
Ağa olmaya çalışan.
mütegallip
Zorba, zorla yenmeye çalışan.
mütehallik
Bir huy edinen, huylanan. Huyu olmayan bir şey ile tekellüf edip o ahlâka alışan.
mütekarrib
(Çoğulu: Mütekarribîn) (Kurb. dan) Yaklaşan, yaklaşmağa çalışan, yakın olan, takarrüb eden.
mütemadih
Zararı çok olan kimse. Acele ile yapan, hızlı çalışan kimse.
mütemahhız
(Çoğulu: Mütemahhızîn) Candan ve gönülden inanarak çalışan.
mütemerrık
İdman olarak ve alışmak üzere çalışan.
mütemerrin
Öğrenmek için çalışan, alışmak gayesiyle egsersiz yapan.
mütercem
(Terceme. den) Tercüme olunmuş. Bir lisandan başka bir lisana çevrilmiş.
mütercimin / mütercimîn
(Tekili: Mütercim) Tercüme edenler. Bir lisandan başka bir lisana çevirenler.
müteşabihat-ı kur'aniye / müteşabihât-ı kur'aniye
Beşer lisanının, lügatını vaz etmediği, sezip düşünemediği, misalini göremediği hakikatların teşbih ve temsiller ile anlatıldığı âyet-i kerimeler.
mütesabık
Müsabaka eden. Birinden üstün gelmek için çalışan.
İleri geçmek için yarışmak, birisinden ileri geçmek.
müteşeyyih-i müteevviğ
Şeyhlik taslayıp ağa olmaya çalışan.
mütevessim
Bir şeyi çözmeğe çalışan.
Nişanlı, alâmetli ve bezenmiş kişi.
mütezavil
Bir şey meydana getirmeğe çalışan.
Bir şeyi diğer bir şeye yaklaştıran.
mutezile / mûtezile
Kendi akıllarını temel unsur kabul edip, Kur'ân ve sünneti ona uydurmaya çalışan Ehl-i Sünnet dışı bâtıl bir mezhep.
muvahhidun / muvahhidûn
Muvahhidler. Bir Allah'a inanıp, birliğe çalışanlar. Birleyici olanlar.
muvazıb
Dâima bir işle uğraşan. Bir işe durmadan çalışan.
müzdver
Ücretle çalışan.
(Farsça)
na'ar
Fesad ve fitneye çalışan.
Kanı kaçmış olup sâbit olmayan damar.
nahvi lisan / nahvî lisan
Kaidelere bağlı olan çok tertibli, ince ve geniş mânâlı lisan.
nakş-bendi / nakş-bendî
Kalbde zikir yoluyla, tefekkür ile İlâhî sevgiyi, uyanıklığı nakşa çalışan mânâsiyle, Şeyh Bahâüddin Nakş-bendî nâmındaki azîm bir velinin kurduğu ve en ziyade hafî zikre dayanan tarikata mensub olan. (Silsile-i Nakşî'nin kahramanı ve bir güneşi olan İmam-ı Rabbanî (R.A.) Mektubat'ında demiş ki: "Ha
(Farsça)
natıka
(Nutk. dan) Düşünüp söylemek hassası. Fesahat ve belâgatta söyleme kuvveti. Talâkat-ı lisan, güzel konuşabilme kabiliyeti.
nev-amuz
Acemi. Yeni alışan.
(Farsça)
nüşur
Neşirler.
Yaymalar, dağıtmalar.
Öldükten sonraki dirilmeler. (Nüşur, neşir gibi bâzan müteaddi, bâzan lâzım olur. Müteaddi olursa bir şeyi açıp yaymak mânasına gelir ki, lisanımızda neşr ve neşriyat ve menşur bu mânadandır. Bunun lâzımına intişar denilir, lâzım oldukları zama
organ
t. Uzuv. Canlılarda belli bir vazifeyi yapmak için bir arada yaratılmış nesiclerin teşkil ettiği vücud parçası. (El, ayak, baş, göz.. gibi)
Bir fikre, bir gayeye hizmet için çalışan.
Âlet.
personel
Şahsa dâir. Şahsî.
(Fransızca)
Bir işte çalışanların hepsi.
(Fransızca)
prens bismark
(1815 - 1898) Meşhur Alman siyasilerinden ve Alman birliği için çalışanlardan birisidir. İslamiyeti ve Hz. Peygamber'i (A.S.M.) medh ü sena ederek hayranlığını bildiren bir mütefekkirdir.
rakib
(Rekabet. den) Daima görüp kontrol eden, gözeten.
Bekçi.
Herhangi bir işte birbirinden üstün olmaya çalışanlardan her biri. Rekabet edenlerin beheri.
Esma-i Hüsna'dandır.
Başka biri ile aynı şeyi isteyen.
Bir işte çalışanlarla yarış ederek ileri geçmek isteyenlerden her biri.
Murakabe eden, kontrol eden.
ratb-ül lisan / ratb-ül lisân
Yumuşak sözlü. Mülâyim lisanlı.
rehber
Yol gösteren, kılavuz; bir kimseye veya bir topluluğa iyi ile kötüyü görmesinde ve doğru yolu bulmasında yardımcı olan, insanı Allahü teâlânın rızâsına kavuşturmaya çalışan, ilim ve ahlâk sunan zât.
rical-i gayb
Her devirde bulunan ve herkesçe görülmeyen ve bilinmeyen ve Allah'ın (C.C.) emirlerine göre çalışan mübârek, büyük zatlar. Ricâlullâh.
rif'at
Yükseklik. Yüksek ve büyük rütbe sahibi olmak, âlişan olmak.
rıtane
Arap lisanından başka dille konuşmak.
sa'i / sâ'î / ساعى
Çalışan, gayret eden.
(Arapça)
Sâ'î olmak:
Çalışmak, gayret etmek.
(Arapça)
sa'y eden
Çalışan.
şahs-ı manevi-i dalalet / şahs-ı mânevî-i dalâlet
İnkârcılığı yaymaya çalışan kişilerden oluşan manevî kişilik.
sahtevekar
Yapmacık tavırlar takınan, kendini satmaya çalışan.
(Farsça)
sai / sâî
Çalışan.
Devletçe posta idaresinin kurulmasından evvel mektup ve emanet götürüp getiren kimseler.
Bir yere vâli olan.
Cemaat başı.
Yan yan giden.
Hızlı yürüyen.
Koğuculuk yapan.
Çalışan, kovalayan.
said
(Sa'd. dan) Saadetli. Allah (C.C.) kendisini sevmiş. O'nun rızasına ermiş olan. Ahireti için çalışan kimse. Mes'ud. Mübarek. Bahtiyar.
saiyan
(Tekili: Sâi) Haberciler, haber götürenler.
Çalışanlar.
salih / sâlih
İyi insan. Dünyâya kıymet vermeyen, îtikâdı doğru olup, Allahü teâlânın rızâsını, sevgisini kazanmak için çalışan müslüman.
samiri / samirî
Hz. Musa Peygamber zamanında Yahudileri şirke sevk eden. Hz. Musa'nın (A.S.) bulunmadığı yerde kavmini yaptığı buzağı heykeline taptırmağa çalışan bir yahudi.
sarf
(Çoğulu: Süruf) Harcama, masraf, gider.
Fazl.
Hile.
Men etme. Bir kimseyi yolundan ve işinden ayırıp başka tarafa yöneltme.
Farz.
Gr: Bir lisanı meydana getiren kelimelerin değişmesinden, birbirinden türemesinden bahseden ilim şubesi. Kelime bilgisi. K
şebeke
Balık ağı.
Kötü niyetle çalışan gizli topluluk.
Kafes şeklinde olan yer.
Hüviyet sureti.
Ağ gibi yapılmış ve gerilmiş hat ve yolların tamamı.
Ağ şeklinde olan nesiçler, dokular.
şebike
Kötü niyetle çalışan gizli topluluk.
(Farsça)
Balık ağı.
(Farsça)
Batı taraflarında Arapların kullandıkları hasırdan örülmüş bir cins başlık.
(Farsça)
şebzindedar
(Şeb-zindedâr) Geceleri çalışan, gece vakti işle meşgul olan.
(Farsça)
Gece bekçisi.
(Farsça)
Geceleri uyumayıp ibadet eden.
(Farsça)
şeytan / şeytân
İnsanı azdırmaya çalışan görünmez yaratık.
şibdi'
(Çoğulu: Şebâdi) Akrep.
Dil, lisan.
Belâ.
Şiddet.
sistem
Bir bütün meydana getirecek şekilde, karşılıklı olarak birbirine bağlı unsurların hepsi.
(Fransızca)
İlimde bir bütün meydana getirecek esasların hepsi.
(Fransızca)
Bir nizâm dâiresinde çalışan takım.
(Fransızca)
Proğramlı çalışmak.
(Fransızca)
Manzume.
(Fransızca)
siyasiyyun
Politikacılar, siyasetçiler. Devlet idaresine çalışanlar.
sofi
Ehl-i tasavvuf. Riyazet ve nefisle mücahede ile hakikate ermeğe çalışan. Tarikata mensub, mânevi kemâlât için çalışan.
Yanıltıcı, safsatacı.
sosyoloğ
İçtimaî bilgilerle uğraşan, toplu insan yaşayışı ve onların idare işlerinde bilgi sahibi olmaya çalışan. İçtimaiyatçı.
(Fransızca)
süfyan
Âhirzamanda gelen ve kendisi gibi münafıklara "ulu önder"lik ederek dini yıkmaya çalışan dehşetli bir dinsiz, islâm deccalı.
suhre
Maskara, gülünç, eğlenceli.
Zoraki iş gören, ücretsiz zoraki çalışan kimse ve hayvan.
şühud-i ehadiyet / şühûd-i ehadiyet
Tasavvuf yolunda çalışan kimselerin, mahlûklardaAllahü teâlânın sıfatlarını görmeleri hâli. Şühûd-i Vahdet.
talebe
(Tekili: Tâlib) İstekliler.
Şakird. Tahsile çalışan. Öğrenen. Öğrenci.
tebelbül
Lisanların muhtelif ve muhtelit olması. Bazısı Arapça, bazısı Farsça ve Türkçe olmak gibi.
Karışıklık.
telkin eden
Fikrini kabul ettirmeye çalışan, aşılayan.
terkik
Zayıflatma. Lisanı veya ibareyi kusurlu ve bozuk kullanma.
teşkilat / teşkilât
Tertipli ve düzenli çalışan birlik.
tesvib
Sevab vermek demektir. Sevab da ceza gibi, hayır veya şer herhangi bir şeyin karşılığıdır. Sevab, hayırda meşhur olmuştur. Lisanımızda da ceza, şerde kullanılmıştır.
yaver-i ekrem / yâver-i ekrem
Cenab-ı Hakk'ın emrinde çalışan en makbul yâver, en kerim olan Hazret-i Muhammed. (A.S.M.)
yehova şahidleri / yehova şâhidleri
Amerika Birleşik Devletleri'nde Ch. Şarl Russel tarafından 1872'de kurulan, 1931 senesinden sonra kendilerini bu adla tanıtmaya çalışan mezheb ve misyoner teşkîlâtına verilen ad.
zabtıyye
Jandarma veya polis kuvveti. Memleket içi âsâyiş ve intizamı te'min maksadı ile çalışan hükümet kuvveti.
zeban / zebân
Dil, lisan, lügat, lehçe.
(Farsça)
Dil, lisan.
zelaka
(İzlâk - Zellâka) Fasâhat, kolaylık ve lisan inceliği, keskinlik. Nutkun güzel ve çabuk olması.
zıllullah
Cenab-ı Hakk'ın namına yeryüzünde tasarrufta bulunan insan, halife. İlâhî kanunu tatbike çalışan halife ve pâdişahın nâmı.
zındık
Hiçbir dinde olmadığı ve Allahü teâlâya inanmadığı hâlde, müslüman görünüp müslümanlığı değiştirmeye, îmânı bozmaya, dinsizliği müslümanlık olarak yaymaya çalışan ve İslâmiyet'i içerden yıkmaya uğraşan sinsi İslâm düşmanı, azılı kâfir, münâfık. Kâdıy ânîler ve Behâîler böyledir.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
Emzik
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
Nadiredan
nur cemal
gülendâm
ittiba
temesk
fasl-ı bahar
takbil
meskuk
Mesnuf
melce
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
Lisan
çatı
emek
zâru
Cümleler
Güven
Mukabil
vezin
hamakat
Teşkilatı