REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te Levi ifadesini içeren 41 kelime bulundu...

ayin / âyin

  • Tören, âdet.
  • Dinî bazı gösteriler. Mevlevî âyini gibi.

ayin-han / âyin-han

  • Mevlevihâne ve semâhânelerde sema edilirken, yüksek bir yerde bulunan ve mutribhâne adı verilen mahfilde âyin okuyan kimse. (Farsça)

bit-tarik-il ula

  • Birinci usul veya yol ile. Elbetteki. Evleviyetle.

çelebi

  • Efendi, kibar kimse.
  • Mevlâna postnişinine verilen ünvan.
  • Çelebi, Sultan Mehmed devrine kadar padişah oğullarına verilen ünvan idi.
  • Mevlânâ soyundan gelenlerle, mevlevilerin büyüklerine verilen ünvan.

dıram

  • Ateşin alevlenmesi.
  • Ateşin alevi.
  • Odun parçası, tahta parçası (tezcek ateş tutuşup alevlenir.)

hamid

  • Alevi sönen ateş.
  • Ölü, ölmüş. Sönmüş. idrâksiz. Sâkit ve sessiz. Ölü gibi halsiz olan.

hamuşan

  • Mevlevi tâbirlerindendir. Konya'da Mevlâna'nın türbesi haricinde ve kıble cihetindeki büyük kabristana verilen isimdir.
  • Sessizler, susmuş olanlar, uykuda olanlar.

hatt-ı istiva / hatt-ı istivâ

  • Dünyanın kuzey ve güney kutuplarına aynı uzaklıkta olduğu ve dünyayı iki müsavi parçaya böldüğü farzedilen dâire çizgisi. (Farsça)
  • Ekvator. (Farsça)
  • Mevlevi semahânesinde, şeyhin oturduğu post ile meydan kapısı ortasında farzolunan çizgi. (Farsça)

hevb

  • Yol, tarik.
  • Ateş alevi.
  • Karışık sözlü kimse.

humud

  • Düşme. Zayıflama.
  • Sâkin olmak. Soğumak. Ateş sönmiyerek alevi azalmak.
  • Bayılmak ve kendini kaybetmek.
  • Ne helâle, ne de harama iştihası olmamak.

ihmad

  • Ateşin alevini söndürmek.
  • Ateşin alevini söndürme.

ihvan-ı basafa / ihvan-ı bâsafa

  • Mevlevi tabirlerindendir. Saf, yani kalbinde gıll u gış bulunmayan kardeşler mânâsınadır.

ilmiye rütbeleri

  • İlmiye denilen ulema sınıfına mahsus rütbeler. Rütbeler, aşağıdan üste doğru şöyle idi: Müderrislik, kibar-ı müderrisîn, mahreç mevleviyeti, bilâd-ı hamse mevleviyeti, Haremeyn-iş şerifeyn mevleviyeti, İstanbul kadılığı, Anadolu ve Rumeli kazaskerliği.

inhimad

  • Ateşi sönmeyip alevi geçme.

isna

  • Yukarı kaldırmak, yükseltmek.
  • Değerini yükseltme.
  • Ateş alevinin yükselmesi.
  • Bir sene bir yerde kalmak.

isnam

  • Ateşin alevi büyüme.
  • Duman ve toz havaya çıkma.

kızılbaş

  • Alevilere verilen bir isim.

küreyvat-ı beyza

  • Kandaki beyaz renkte ve çok küçük kürecikler. Kan ve lenf gibi vücud mâyilerinde bulunan çekirdekli ve yuvarlak hücreler. Kırmızı küreciklere nisbetle azdırlar. Vazifeleri hastalık gibi düşmanlara karşı asker gibi müdafaadır. Ne zaman müdafaaya girseler Mevlevi gibi iki hareket-i devriye ile sür'atl

leheb

  • Ateşin alevlenmesi. Ateş alevi. Havaya yükselen toz.
  • Ateş alevi.

leheb-ün nar / leheb-ün nâr

  • Ateşin alevi.

lisan-ün-nar / lisan-ün-nâr

  • Ateşin alevi, ateşin parıltısı.

mevali / mevalî

  • Efendiler.
  • Azad edilmiş köleler.
  • Azad edenler.
  • Mevleviyyet pâyesine ulaşmış sarıklı âlimler.
  • Dost ve komşular.
  • Yardımcılar.

mevlana celaleddin-i rumi

  • Hi: 672 de Belh'de doğdu. Konya'ya geldi ve yerleşti. Mühim eseri Farsça ve manzum yazdığı Mesnevi'sidir. İkişer mısralı kafiyeli şekilde olduğundan bu isim verilmiştir. Mevlevi Tarikatının piri ve serefrâzıdır.

mevlevi / mevlevî

  • Mevlevîlik tarikatına mensup kimse.

mevlevi-misal / mevlevî-misâl

  • Mevlevîlik tarîkatına mensup olan ve Allah aşkıyla kendi etraflarında dönenler gibi.

mevlevi-vari / mevlevi-vâri / mevlevî-vâri

  • Mevlevî tarikatı mensuplarının cezbe halinde, Allah aşkıyla kendinden geçerek dönmeleri gibi.
  • Mevlevîlik tarikatına mensup kimselerin döndüğü gibi.

mevleviler / mevlevîler

  • Mevlevî tarikatına bağlı olanlar.

mevlevivari / mevlevîvâri / mevlevîvârî

  • Mevlânâ'nın dönerek zikreden müridleri gibi; Mevlevîler gibi dönerek.
  • Dönerek zikreden mevleviler gibi.

mevleviyyet

  • Mevlevilik. Mevlevi tarikından olmak.
  • Mollalık.
  • Müderrislikten sonra gelen ilmiye sınıfından oluş.
  • Eyâlet kadılığı; yani, bir eyâletin bütün hukuki ve kazai işlerine bilfiil bakan kadı. "Mevâli" de denir.

muhmid

  • Ateşin alevini bastıran.

mültevi

  • (Leviy. den) Eğilmiş, bükülmüş, eğrilmiş. Sarılan, eğilen.

sema

  • İşitme.
  • Mevlevî âyin dönüşü.

sema'

  • İşitmek, kulakla dinlemek.
  • Mevlevilerin zikir esnasındaki dönüşleri.

semahane / semâhâne / سماع خانه

  • Mevlevî dervişlerinin semâ ettikleri özel mekan. (Arapça - Farsça)

serupay

  • Tas: Dervişin, tarikat ve mevlevihâne ile bağını kesmek. (Farsça)

şia

  • Taraflılar, yardımcılar.
  • Hazreti Ali taraflıları, aleviler, şiiler.

sikke / سكه

  • Damga. Nereye ve kime ait olduğunun bilinmesi için konulan işaret, mühür. Umumi damga.
  • Dirhem.
  • Para üstüne vurulan damga.
  • Düz, doğru yol.
  • Mevlevilerin keçe külâhlarının ismi.
  • Basılmış madeni para.
  • Madenî para. (Arapça)
  • Mevlevî külahı. (Arapça)

sima'

  • Dinlemek, kulak vermek. İşitmek.
  • Çalgı dinlemek.
  • Herkesin işitmesi istenilen güzel zikir ve sözler.
  • Mevlevilerin ve sair dervişlerin "ney" veya "def" ile berâber ilâhi okuyarak raksları ve nağme terennüm etmeleri, dönmeleri.

şu'le

  • Alev, ateş alevi. Alevlenmiş odun.

sultan reşad

  • (Mi: 1844-1918) Meşrutiyet devri Osmanlı Padişahıdır. Merhametli ve halim tabiatlı olan bu dindar ve abdestsiz gezmiyen padişah, Mevlevi Tarikatına bağlı idi. Boş vakitlerini Mesnevi okumakla geçirirdi.

tennure / tennûre / تنوره

  • Mevlevî dervişlerinin sema giysisi. (Arapça)

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın