REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te Letafet ifadesini içeren 17 kelime bulundu...

ab / âb / آب

  • Su. (Farsça)
  • Mc : Yağmur. (Farsça)
  • Letâfet, güzellik. (Farsça)
  • İtibar. (Farsça)
  • Irz, nâmus. (Farsça)
  • Vakar. (Farsça)
  • Cilâ. (Farsça)
  • Keskinlik. (Farsça)
  • Su. (Farsça)
  • Deniz. (Farsça)
  • Irmak (Farsça)
  • Tükürük (Farsça)
  • Özsuyu (Farsça)
  • Ter (Farsça)
  • Döl suyu (Farsça)
  • Sidik (Farsça)
  • Parlaklık (Farsça)
  • Yüzsuyu. (Farsça)
  • Letafet, hava. (Farsça)

ab-ı hayat

  • Kan. Ebedî hayata sebep olan hayat suyu (diye tâbir edilen) bu kelime, edebiyatta : "çok güzel ifâde, lâtif söz, parlaklık, letâfet" mânalarında geçer.
  • Tas : Aşk-ı hakiki, aşk-ı ilâhi, ilm-i ledün, mârifetullah'tan kinayedir. Âb-ı Hızır, âb-ı hayvan, âb-ı beka gibi isimlerle de söyle

ab-ı kevser

  • Kevser âb-ı hayatı. Kevser letâfeti.

bad-herze

  • Büyü, sihirbazlık. (Farsça)
  • Letâfet, güzellik. (Farsça)

barid / bârid

  • Soğuk.
  • Letafetten uzak nâhoş.

berze

  • İpekli kumaş (Farsça)
  • Yakışıklı, nâzik. (Farsça)
  • Ekin, zirâat. (Farsça)
  • Dal, budak. (Farsça)
  • Letâfet, zerâfet. (Farsça)

camis

  • Cansız, camid.
  • Letâfeti gitmiş olan elbise.

cazibe

  • Çekme kuvveti.
  • Mc: Letafet zamanı. Hüsn-ü cemal. (Hareket harareti, hararet kuvveti, kuvvet câzibeyi tevlid eder gibi bir âdet-i İlâhiyye, bir kanun-u Rabbanidir. Mek.)

endam

  • Beden. Vücud. (Farsça)
  • Vücudun tenasübü. Vücudun görünüşü. (Farsça)
  • Letafet. İntizam ve üslub. (Farsça)

herkele

  • İncelik, nezafet, hoşluk, letâfet.
  • İnce, zarif, lâtif, hoş.

keramet-i kevniye

  • Kudret-i Rabbaniyenin ihsanı ile letâfet kesbedip havada uçmak, uzun yolu kısa zamanda gitmek, bir mü'minin bir sıkıntısı hâlinde Cenab-ı Hakk'a dua edip ind-i İlâhîde makbul bir zâttan yardım istemekle, o zatın, izn-i İlâhi ile o muztar kimsenin imdadına yetişmesi, kale gibi muhkem bir yerde üzerin

letafet-i fıtriye / letâfet-i fıtriye

  • Fıtrî letâfet, doğal şirinlik.

mühr-i nübüvvet

  • Peygamberlik mührü; Peygamber efendimizin mübârek sırtı ortasında, sol küreğine yakın kalbi hizâsında bulunan nübüvvet mührü. Gümüş teninde, letâfet vardı, İrice Mühr-i nübüvvet vardı. Sırtında idi, Mühr-i nübüvvet, Sağ tarafına yakındı elbet. Bildirdi bize edenler ta'rîf, Bir büyük ben idi, mühr-i

naz

  • Bir şeyi beğenmeyiş, şımarıklık. (Farsça)
  • Beğendirmek maksadiyle kendini ağır satmak. (Farsça)
  • Celb-i muhabbet için edilen nezâket, letâfet ve zarafet. (Farsça)
  • Yalvarma, rica. (Farsça)

nedaret

  • Tazelik, parlaklık, letafet, taravet.

nezaret

  • (Nedâret) Tazelik. Parlaklık. Letafet.

secah

  • Letafet, güzellik. Rıfk. Adl.
  • Yumuşak yer.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın