agleb

• Daha galib. Çok kerre, ekseriya. Çoğu. ("Ağleben - Ağlebâ" şeklinde de kullanılır.)

ariza-i aciziye / arîza-i âciziye

• "Bu aciz talebenizin bazı meselelerini sunduğu dilekçe" anlamına gelen ifade.

cenah

• Kanat, taraf, kısım. (Vicdanın ziyası ulum-u diniyyedir. Aklın nuru, fünun-u medeniyedir. İkisinin imtizacı ile hakikat tecelli eder. O iki cenah ile talebenin himmeti pervaz eder. İftirak ettikleri vakit, birincisinde taassub, ikincisinde hile, şüphe tevellüd eder. Mün.)

darr

• Süt, leben.
• Nüzul.
• Hayır ve amel çokluğu.

fena fiş-şeyh / fenâ fiş-şeyh

• Tasavvuf ilminde talebenin velî olan hocasının arzû ve isteklerine tâbi olması, irâdesini isteğini onun eline bırakması. Ölü yıkayıcının elindeki meyyit (ölü) gibi olması. Ona hiç bir işinde muhâlefet etmemesi.

in'ikas

• Tasavvufta bir büyüğün kalbindeki feyz denilen mânevî ilimlerin talebenin kalbine yansıması.

lebeni / lebenî

• (Lebeniyye) Sütle alâkalı. Sütlü.

lebeniyyat / lebeniyyât

• (Tekili: Lebeniyye) Sütlü nesneler.

medaris

• Medreseler. Ders okunan yerler. Talebe-i ulumun ikametgâhları. Din, imân, ahlâk dersi ve fenni ilim okutulan ve aynı zamanda talebenin ikamet ettiği mektebler.

mubassır

• Gözetici, bekleyici, bakıcı.
• Eskiden gümrüklerde muhafaza memuru ve mektebte talebenin inzibatına bakan memur.

mümeyyiz

• Temyiz eden, ayıran, iyiyi kötüyü farkeden.
• İmtihandaki talebenin bilgisini imtihan ederek yoklayan kimse.
• Gr: Tırnak işareti.

müzakere

• Bir iş hakkında konuşmak, bir iş için önceden danışıp görüşmek.
• Talebenin derse çalışması.

sermeşk

• Talebenin öğrenmesi için yazılan örnek yazı. (Farsça)

telebbün

• (Leben. den) Durma, eğlenme.
• Memeden sütün damla damla akması.

telvin / telvîn

• Tasavvuf yolundaki talebenin kalbinde meydana gelen değişik haller.

terfi'

• Yükselme. Yukarı kaldırma. İ'lâ etme.
• Talebenin sınıf geçmesi.
• Rütbe alma. Rütbe verme.