REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te Latife ifadesini içeren 51 kelime bulundu...

ahfa / ahfâ / اَخْفَا

  • Çok gizli, âlem-i emrin (madde ve ölçü olmayan ve arşın üstündeki âlemin) beşinci ve son latîfesi (makamı, mertebesi).
  • Çok gizli (ruhta bir latîfe).

baziguş / bazigûş

  • Lâtifeci, şakacı, şen kimse. (Farsça)

bezle / بذله

  • Lâtife, hoşa giden kibar ve nâzik söz. Şaka tarzında söylenen söz. (Farsça)
  • Ahenk ile okunan şiir. (Farsça)
  • Şaka, latife. (Arapça)

bezle-baz / bezle-bâz

  • Şakacı, lâtifeci. (Farsça)

bizle

  • Lâtife, şaka. (Farsça)

celu

  • Şakacı, lâtifeci kimse. (Farsça)
  • Kebap şişi. (Farsça)

delail-i enfüsiye / delâil-i enfüsiye

  • Dahili deliller; kalb, vicdan, his ve lâtifeler gibi insanın iç âlemine konan donanımlarından hareketle Allah'ın varlığına ait deliller.

düabe

  • Lâtife etme, şaka yapmak.
  • Oyun.

fekahe

  • Latife etmek, şaka yapmak.
  • Gururlanmak, tekebbürlenmek.

fekahet

  • Lâtifecilik, şakacılık.

fükahet

  • (Çoğulu: Fükâhât) Hoşa giden söz, lâtife, şaka, mizah.

hafi / hafî

  • Gizli, kapalı.
  • Usûl-i fıkıh ilminde, mânâsı açık olduğu hâlde söyleyenin maksadını ifâde etme husûsunda kapalı, gizli söz.
  • Tasavvufta âlem-i kebîrdeki beş latîfeden biri.

handistan

  • Şaka, lâtife. (Farsça)

hezl

  • Ciddi olmayan söz. Saçma, uydurma, yalan konuşmak.
  • Edb: Meşhur bir manzumeye lâtife tarzından nazım yapmak. Bu tarzda yapılan nazım.
  • Eğlence, alay, şaka.
  • Latife.
  • Mizah.

hezl-gu / hezl-gû

  • Şakacı. Lâtifeci, mizahlı söz söyleyen.

horata

  • (Rumca) Şaka, eğlence, lâtife, mizah.

istiare-i mutlaka

  • (Temlihiye veya tehekkümiye) Edb: Şaka, lâtife veya alayı içine alan bir istiaredir. Meselâ: Tilkinin eşeğe "gelsem olmaz mı huzura, a benim aslanım" demesi gibi... (Edb.S.)

lag

  • Lâtife, şaka. (Farsça)
  • Oyun. (Farsça)

latifegu

  • Lâtifeci, şakacı. Lâtife söyliyen. (Farsça)

latifeperdaz

  • Şakacı, lâtifeci. Lâtife yapan. (Farsça)

latifeperdazan

  • (Tekili: Lâtifeperdâz) Şakacılar, lâtifeciler. (Farsça)

letaif / letâif / لطائف

  • Lâtifeler; insanın mânevî yapısındaki ince duygulardan herbiri.
  • Lâtifeler, incelikler.
  • Latifeler.
  • Şakalar, fıkralar, latifeler. (Arapça)

letaif-i aşere / letâif-i aşere

  • On lâtif duygu. On adet lâtifeler.
  • On lâtife veya duygu.

live / lîve

  • Aldatıcı, dolandırıcı. (Farsça)
  • Şakacı, lâtifeci. (Farsça)
  • Çevik, atılgan. (Farsça)

mahsus

  • Ayrılmış, tâyin edilmiş.
  • Herkese âit olmayıp bazılara âit olmuş olan. Yalnız birine âid olan. Hususileşmiş. Müstakil.
  • Bile bile, istiyerek.
  • Yalandan, şakadan, lâtife olarak.

maneviyat-ı kalbiye / mâneviyat-ı kalbiye

  • Kalpteki mânevî lâtifeler, mânâlar.

meze

  • Tad. Çeşni. Zevk.
  • Eğlence, alay, lâtife.

mezh

  • (Müzâh-Müzâha-Mizâh) : Lâtife, şaka.
  • Mezc, katma, karıştırma.

mezzah

  • Lâtifeci, şakacı.

mizah / mizâh

  • Şaka, lâtife.
  • Edb: Bâzı düşünceleri nükte, şaka veya takılmalarla süsleyip anlatan bir yazı çeşidi. Hoş, nükteli söz. (Zıddı ciddiyettir)
  • Latîfe, şaka.

mücareze

  • Saçma ve iyi olmıyan sözlerle lâtife yapma.

müd'abe

  • Lağv ve lâtife etmek. Şaka yapmak.

müdaabe

  • (Müdâabet) Karşılıklı takılma, lâtife yapma, şakalaşma.

müfakehe

  • Şakalaşma, lâtife yapma.

mugazele

  • (Ga, uzun okunur) Aşıkane şakalaşma, lâtifeleşme.

mülatafa

  • (Mülâtefe) (Lutf. dan) Birbirine lâtife etmek. Şakalaşmak. İltifat etmek. Güzel muâmele.

mülatafat

  • (Tekili: Mülâtafa) Lâtifeler, mülâtafa etmeler, şakalaşmalar.

mülatafe / mülâtafe

  • Lâtifede bulunma, espiri yapmak, edep sınırlarını aşmadan şaka ile takılma, karşılıklı şakalaşma.

mülatefe / mülâtefe

  • Karşılıklı lâtifede bulunma, espiri yapma.
  • Lâtifeleşme, şakalaşma.

mülatıf

  • Lâtife eden, şakacı, lâtifeci.

mülayemet

  • Lâtife etmek, şaka yapmak.
  • Sevinç izhar etmek.
  • Yumuşaklık. Uygunluk. Yumuşak huyluluk.
  • Bağırsakların yumuşaklığı.

mümazaha

  • Lâtife yapma, şakalaşma.

mutayebat

  • (Tekili: Mutâyebe) Eğlenceli hikâyeler. Fıkralar.
  • Şakalaşmalar, lâtife yapmalar.

mutayebe

  • Lâtifeleşme, şakalaşma.

mütemazih

  • Şakalaşan, birbirine lâtife ve şaka yapan.

parule

  • Şakacı, lâtifeci. (Farsça)
  • Yonga. (Farsça)
  • Hayırsız ve işe yaramaz kişi. (Farsça)

refuşe

  • Lâtife, şaka. (Farsça)
  • Suç, günah. (Farsça)

ruh / rûh

  • Can; bedene hayâtiyet (canlılık) veren kuvvet.
  • Bir şeyin özü, cevheri, hakîkati.
  • Emr âleminin beş latîfesinden biri.

sırr

  • Gizli hakikat. Gizli iş. Herkese söylenmeyen şey.
  • Müşâhedetullah'ın mahalli bulunan kalbdeki lâtife.
  • İnsanın aklının ermediği şey. Allah'ın hikmeti. (Sırrını kimseye fâş etme sırrın fâş olur.Sen kendi sırrını saklayamazsanEl sana nasıl sırdâş olur.)

ta'b

  • Latife etmek, şaka yapmak.

tehnid

  • Lâtifeleşmek, şakalaşmak, birbirine lütuf etmek.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın