Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
Kendini
ifadesini içeren
312
kelime bulundu...
abdal
t. Safdil, ahmak, bön.
Afganistan'da yaşıyan bir Türk kavminin adı, bu kavimden olan kimse.
Anadoludaki bazı göçebelerin adı ve bunlardan olan kimse.
Derviş, ermiş, kalender. Kendini Allah'a adamış. Ona teslim olmuş, bu yolda çile çekmiş kimse. (Bak : Ebdal)
agarr
Çok sıcak gün.
Kendini beğenmiş.
Asil, âlicenâb.
Beyaz.
arz-ı didar / arz-ı dîdâr
Kendini gösterme, güzelliğini gösterme.
arz-ı nefs
Hizmette ve fedakârlıkta nefsini ve kendini ileri sürme.
aşık-ı didar-ı pak / âşık-ı didâr-ı pâk
Temiz yüzün âşıkı.
Edb: Evvelce ordularda, kışlalarda, köy odalarında ve mahalle kahvelerinde gerek kendinin, gerek başkalarının sözlerini sazla dile getiren kimse; halk şâiri.
asus / asûs
Yalnız yürüyüp, otlayan deve.
Yanından insanlar uzaklaşmayınca kendini sağdırmayan deve.
Av arayan kimse.
avunmak
t. Oyalanmak, kendi kendini eğlendirmek.
İnek vs. nin gebe kalması.
bad-ber
Uçurtma.
(Farsça)
Daima kendini methettiği halde elinden bir iş gelmiyen kimse.
(Farsça)
bad-per
Kağıttan yapılmış olan uçurtma.
(Farsça)
Hodbin, kendini beğenen ve öven kimse.
(Farsça)
Kamçı topacı.
(Farsça)
bahteri / bahterî
Salına salına yürüyen, yürüyüşü güzel olan adam.
Mağrur, kibirli. Kendini beğenmiş.
balapervaz
Yüksekten uçan.
Kendini olduğundan yüksek makamda gösterip gururlanan.
be-didar
Görünür olmak, kendini göstermek. Meşhur. Namdar.
(Farsça)
beldah
Kişinin kendini yere vurması.
bencillik
Kendini beğenmek, kendini büyük görmek, enâniyet.
bolis çukuru
Kendini beğenenlerin, kibirlilerin, büyüklük taslayanların, Cehennem'de şiddetli azâba uğrayacakları yer.
büyüklenmek
Kendini büyük görmek, büyüklük taslamak. (Kötü huylardan biridir, günahtır.)
(Türkçe)
cahuf / cahûf
Mağrur, kibirli, kendini beğenmiş.
casus
(Çoğulu: Cevâsis) Hafiye. Gizli sırları haber veren. Kendi asıl şahsiyetini gizleyip, kendini iyi şahsiyet şeklinde göstererek ve gizli yollarla bir devletin askeri, siyasi ve mâli durumlarına dair haberleri başka bir devlet menfaatına olarak toplayıp bildiren kimse.
cebbar-ı hodfuruş / cebbâr-ı hodfuruş
Kendini beğendirmeye çalışan zorba.
cehl-i mürekkeb
Bilmediği halde kendini bilmiş sayma; katmerli cehalet.
Câhil olduğu hâlde, câhilliğini bilmeyip, kendini âlim zannetmek.
cilveger / جِلْوَه
Kendini gösteren.
cüret
Ataklık, kendini bilmezlik.
cüretkar / cüretkâr
Atak, kendini bilmez.
da'va / da'vâ
Takib edilen fikir, iddia.
Bir kimsenin hakkını aramak üzere mahkemeye müracaat etmesi.
Hakkı olanın iddia etmesi. Kendini haklı görüp veya zannedip üstün fikirlilik iddia etmek.
Mes'ele.
İnat. Ayak diremek.
Cenab-ı Hak'tan hayır ve rahmet dilemek.
deruhde
Üstüne almak. Kendini vazifeli bilmek.
(Farsça)
Üzerine alınan iş.
(Farsça)
donanma
Kendini donatma, deniz kuvveti, ışıklı şenlik.
egoist
Bencil, hodpesent, hodbin, kendini beğenmiş, menfaatperest.
egoizm
Bencillik. Kendi menfaatını ön plâna alma. Her işi ve davranışta kendini düşünme. Bencillik, hem ahlâk, hem de dinde reddedilen kötü bir huydur. Bencillikten kurtulmanın çaresi, İslâm terbiyesidir.
(Fransızca)
enaniyet / enâniyet
Kendini beğenip büyük görme, bencillik. Egoistlik.
enaniyetsiz / enâniyetsiz
Kendini beğenmeme, gurursuz.
erbab-ı tarikat
Kendini tarikata, tasavvufa verenler.
esaret
Esirlik. Kölelik. Kullara kendini teslim etmiş olmak. Başka milletten olanlara boyun eğmek.
fahir
(Fâhire) İftihar eden. Kendi amelini ve kendini beğenen. Övünen.
Şa'şaalı. Ağır. Parlak. Şanlı.
Büyük ve iyi nesne.
Koruğu büyük çekirdeksiz hurma.
Memeleri büyük deve.
fahriye
Bir kimsenin kendini medih için söylediği söz veya şiir. Fahre mensub ve müteallik olan.
fahurane
Kendini beğenerek. Kendini medhederek. Çok övünerek.
(Farsça)
fani olma / fâni olma
Bir meseleye kendinden geçer derece kendini verme.
faziletfüruş
Kendini faziletli göstermeğe çalışan. Fazilet satan.
(Farsça)
feda-yı can / fedâ-yı cân
Canını verme, canını fedâ etme, kendini kurban etme.
fedai / fedâî
Fedakâr, kendini bir hizmete adayan.
Feda eden, kendini adayan.
fedailik
Fedakârlık, kendini bir hizmete adama.
fena / fenâ
Tasavvuf ilminde bir terim. Kendini yok görmek. Mâsivâyı, Allahü teâlâdan başka her şeyi unutmak, mahlûkların (yaratılmışların) sevgi ve düşüncesini gönülden çıkarmak. Allahü teâlâyı çok zikir (anma) netîcesinde meydana gelen kendini unutma hâli.
fikr-i infiradi / fikr-i infiradî
Tek başına olma fikri, bireysel düşünce, sadece kendini düşünme.
firavuncuk
Küçük bir Firavun; kendini Firavun gibi ilâh seviyesine çıkaracak derecede büyük gören.
firavuncuklar
Kendini Firavun gibi ilâh seviyesine çıkaracak derecede büyük görenler.
firavunluk
Firavun gibi kendini beğenen, kendini üstün gören.
gaşeyan
Kendinden geçmek. Kendini kaybetmek. Bayılmak. Gaşyolmak.
gaşyolma
Kendinden geçme. Kendini bilemez hale gelmek.
giran-ser
(Çoğulu: Giranserân) Mağrur, kibirli, gururlu, kendini beğenmiş.
(Farsça)
giran-seri / giran-serî
Kibirlilik, mağrurluk, enaniyetli oluş, kendini beğenmişlik.
(Farsça)
giranser / girânser / گران سر
Mağrur, kendini beğenmiş, kasıntı.
(Farsça)
gıtrif
Mütekebbir, gururlu, kendini beğenmiş.
gurur / gurûr
Kendini beğenme duygusu, böbürlenme.
gururiyet
Böbürlenme, kuruntuya kapılarak kendini yüksek görme.
hadi / hâdî
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Kullarından dilediğine doğru yolu gösteren, kullarının havâssına (seçilmişlerine) doğrudan insanların avâmına (havâsstan aşağı derecede olanlara) yarattıkları varlıkları vâsıtasıyla kendini tan ıtan yüce Allah.
hain / hâin
Birine kendini emin (güvenilir) tanıttıktan sonra o emniyeti, güveni bozacak iş yapan. Eminin zıddı.
halet-i gaşy / hâlet-i gaşy
Kendini bilmeyecek derecede baygınlık.
haliye
(Çoğulu: Havâlî) Kendini süsleyen kadın.
hamiyet-füruş
Kendini beğenerek vatanı ve milleti koruma noktasında çok gayretli olduğunu iddia eden.
Kendini beğenip hamiyetli olduğunu iddia eden. Hamiyetli olduğunu göstermeğe çalışan.
(Farsça)
haslet-i hamra / haslet-i hamrâ
Güçlü haslet; hamiyet, gayret ve mahçubiyetten kaynaklanan ve yüz kızarması şeklinde kendini gösteren haslet.
hasna / hasnâ
Çok fazlasıyla kendini haramdan saklayan kadın. Çok iffetli, çok nâmuslu kadın.
hasr-ı nefs
Kendini o işe adama.
hayız
Kadınlarda her ayın belirli günlerinde kanama ile kendini gösteren özel bir hâl, âdet hâli, hayz.
hebenneka
Ahmaklığı darb-ı mesel olmuş bir kimsedir.
Mc: Zeki ve becerikli olmadığı halde kendini öyle sanan.
hicab
Perde. Örtü. Hâil.
Utanma. Kendini kusurlu bilip insanlar arasından çekilmek.
Men'etmek.
Allah ile kul arasındaki perde.
Setretmek. Gizlemek.
hırka
Bez parçası. Bezden mâmul elbise.
Tas: Mânen dünya zevk u safâsından çekilip kendini ibadete verenlerin elbisesine hırka-i tecrîd denir.
hiss-i selim
Selim his. Her çeşit zarar verebilecek olan, müsbet olmayan ve şerre giden şeylerden kendini koruma hissi.
Sağlam ve insanı yanıltmayan his.
hıyanet / hıyânet
Hâinlik. Birine kendini emîn tanıttıktan sonra, o emniyeti bozacak iş yapmak; vefâsızlık, îtimâdı kötüye kullanmak, sözünde durmamak.
hiyela
Kibir, gurur, enaniyet, kendini beğenmişlik.
hod-endiş
Kendini düşünen.
hod-endişane / hod-endişâne
Yalnız kendini düşünerek.
hod-pesend
Kendini beğenen.
hodara
(Hod-ârâ) Kendini süsleyen, kendini medheden, öven.
(Farsça)
hodbin / hodbîn / خُودْب۪ينْ
Bencil, kendini gören.
Kendini gören, kendini beğenmiş.
hodbinane
Kendini beğenerek, kibirli bir şekilde.
hodbinlik
Kendini görme, kendini düşünme; bencillik.
hodendiş
Yalnız kendini düşünen, kendisi için endişe eden.
(Hod-endiş) Kendini düşünen. Kendi için endişe eden. Başkasının işine yaramayan.
(Farsça)
Kendini düşünen.
hodendişlik
Kendi için kaygılanma, endişe etme; kendini düşünme; bencillik.
hodfuruş / hodfurûş
Kendini beğenerek satmaya çalışmak.
Kendini beğendirmeğe çalışan. Övünen.
(Farsça)
Kendini öven.
hodfuruşane / hodfuruşâne / hodfurûşâne
Kendini beğendirmeye çalışır bir şekilde.
Kendini övüp beğendirmeye çalışarak.
hodfuruşluk
Kendini beğendirmeye çalışmak, övünmek.
hodfüruşluk
Kendi kendini beğenme, pahalıya satma.
hodgam / hodgâm
Bencil, egoist, kendini beğenmiş.
(Hodkâm) Kendi keyfini düşünen. Kendini beğenmiş.
(Farsça)
Kendini beğenmiş, bencil.
hodgami / hodgâmî
Bencil, kendini düşünen.
hodkam / hodkâm / خودكام
Kendini beğenmiş, kendini düşünen.
(Farsça)
hodkamlık / hodkâmlık
Kendini düşünme.
(Farsça - Türkçe)
hodküş
Kendini öldüren, intihar eden.
(Farsça)
hodperest
Mağrur. Kendini çok beğenen. Kibirli.
(Farsça)
Kendini çok beğenen, kendine tapan.
hodpesend
Kendini beğenen.
Kendini beğenen.
Kendini beğenen. Mağrur.
(Farsça)
hodpesendane / hodpesendâne
Kendini beğenerek, mağrur bir şekilde.
Kendini beğenmişcesine.
hodpesent
Kendini beğenen.
hodsitay
Kendini öven, medheden.
(Farsça)
hubb-u nefis / حُبُّ نَفْسْ
Kendini sevme, nefse düşkünlük.
Kendini sevme.
hubb-u zat / hubb-u zât / حُبُّ ذَاتْ
Kendini sevme.
Kendini sevme.
hudperestlik
Bencillik, kendini düşünme.
(Farsça - Türkçe)
humud
Düşme. Zayıflama.
Sâkin olmak. Soğumak. Ateş sönmiyerek alevi azalmak.
Bayılmak ve kendini kaybetmek.
Ne helâle, ne de harama iştihası olmamak.
huzur-u etemm
Kulun kendini her yönüyle Allah'ın huzurunda hissetmesi.
huzur-u tevhid
Her şeyin bir olan Allah'a ait olduğuna kesin olarak inandıktan sonra kendini herzaman Allah'ın huzurunda hissetme.
i'cab
Şaşırtmak. Hayran etmek. Hayrete düşürmek.
Hodpesendlik. Kendini beğenmişlik.
i'dam-ı nefs
İntihar. Kendi kendini öldürmek.
i'tizaz
Kendini aziz, izzetli saymak.
iç kale
Kale duvarlarıyla çevrilmiş şehir ve kasabaların bazılarının ortasında ve en yüksek yerinde yapılan küçük kaleler. Bu çeşit kalelere "bâlâ hisâr" da denilirdi. Bu iç kaleler, düşmanın, surları geçmesi hâlinde veya şehirde bir isyân çıktığı zaman, hükümdar veya kumandanın çekilip kendini müdafaa etme
(Türkçe)
icbar-ı nefs / icbâr-ı nefs
Kendini zorlama, nefsini icbar etme.
İnsanın kendini bir işe zorlaması.
idrak-i basit / idrâk-i basît
Tasavvuf yolcusunun kendini müşâhedede (görmede) fâni (yok) olması.
iftihar
Övünmek. Kendini beğenircesine kendinden ve yaptıklarından bahsetmek.
Başkasının iyi bir hali ile sevinmek.
ıhdar
Kendini gözlemek.
Bir yerde durmak, ikâmet.
ihtifaz
Darılma, küsme.
Bir şeyi nefsine hasretme.
Kendini sakınma, muhafaza etme.
ihtiras
(Hiraset. den) Kaçınmak, kendini korumak, muhafaza etmek.
Kesmek.
ihtirasi / ihtirasî
Korunma, muhafaza olunma, kendini gözetme.
ıhtiva'
Kendini aç bırakmak.
ihtiyar elden gitmek
Mc: Kendini zaptedememek, hiddet ve gazaba gelmek, irâdeyi kaybetmek.
imsak / imsâk
Kendini tutmak. Bir şeyden el çekme.
Oruca başlama zamanı.
Hapsetmek.
Şer'an müftirat denen şeylerden (orucu bozan şeylerden) nefsi hakikaten veya hükmen men' etmek.
Yemez içmez adamın hâli. Cimrilik, hasislik, pintilik.
Oruca başlama zamanı.
Kendini tutmak, bir şeyden el çekmek.
inad / inâd
Direnmek, muhâlefette (karşı çıkmakta) ısrar etmek. Kendini büyük görüp, hakkı, doğruyu kabul etmeme.
inhilak
Kendini tehlikeye atma.
intihar / intihâr / انتحار
Kendini öldürme.
Kendini öldürme, canına kıyma.
(Arapça)
İntihâr etmek:
Kendini öldürmek, canına kıymak.
(Arapça)
işgüzar
Becerikli, çalışkan.
(Farsça)
Kendini göstermek için gerekmezken işe karışan.
(Farsça)
isti'kaf
Bir yere kapanma. Bir yerde kendini hapsetme.
istika'
(Saky. den) Su isteme. İçmek için su alma.
Kendini zorlıyarak ve sun'i olarak kusma.
istikbar
(Kibr. den) Önemseme, ehemmiyet verme.
Kibir, gurur, enaniyet. Kendini büyük görme, mağrurluk.
istiktal
Ölümden korkmayarak kendini tehlikeye atma. Tehlikeli işlere yiğitçe atılma.
istimsak
(İmsak. dan) Nefsine hâkim olma, kendini tutma.
istitbab
(Tıbb. dan) Doktora başvurma, kendini hekime gösterme.
İlâç arama.
Çare isteme, derdine devâ arama.
ittika
Sakınmak. Çekinmek. Günahlardan ve bütün kötülüklerden kendini çekmek. Takvâ ile amel etmek.
kahm
(Kuhum) : Düşünmeden kendini bir iş içine atmak.
kassam
Hayrı çok olan kimse.
Yorulmuş, kendini bırakmış, mahzun kişi.
Büyük hurma salkımı.
Büyük et parçası.
katl-i nefs
İntihar. Kendi kendini öldürme.
kemal-i gurur / kemâl-i gurur
Tam bir gurur, kendini beğenmişlikle aldanma.
kemal-i zühd / kemâl-i zühd
Allah korkusuyla tam olarak günahlardan kaçınıp kendini ibadete verme.
ketm-i nüfus
Kendini göstermeme. Saklama.
kibr
Kendini başkasından üstün görme.
kıyas-ı binnefs
Nefsini misal alarak, nefsine kıyaslayarak. Bir şeyin bizzat kendini kıyas ederek yapılan kıyas.
kuftehar
Köfte yiyen.
(Farsça)
Geveze, çenesi düşük.
(Farsça)
Şarlatan. Kendini beğenmiş.
(Farsça)
Çapkın.
(Farsça)
kunut
Yatsı veya sabah namazlarında ayakta okunan duâ. İbadet. Duâ. Taat. Şükür eylemek.
Namazda dünya kelâmından imsak eylemek, yani kendini tutup konuşmamak.
lafzen
Geveze, çok konuşan.
(Farsça)
Övünen, kendini medheden.
(Farsça)
levvame / levvâme
Sürekli kendini kötüleyen nefis.
magrur
(Mağrur) Gururlu. Boş bir şeye güvenen. Fâni ve faydasız şeylere güvenip kendini aldatan. Mütekebbir. Kibirli kimse. Müteazzım.
mağrur / مغرور
Gururlu, kendini beğenmiş.
(Arapça)
Mağrûr olmak:
Gururlanmak.
(Arapça)
magrurane
Gururlanarak. Kendini beğenircesine. Kibirlenerek. Güvenilmesi boş olan şeye güvenip kendini aldatırcasına.
(Farsça)
mağrurane / mağrûrane / مغرورانه
Gururlanarak, kendini beğenerek.
(Arapça - Farsça)
mahv ve sekir
Allah'ın varlığı karşısında kendini ve herşeyi yok sayma ve Onun karşısında mânevî sarhoşluk hâlinde olma.
manda
Kendini idare edemeyen bir memleket ahalisini başka bir yabancı devletin idare etmesi.
(Fransızca)
t. Camız denen hayvan. Kömüş.
(Fransızca)
masbu'
Kibirli, gururlu, mağrur. Kendini beğenmiş.
meczub / meczûb
Cezbeli, kendini kaptırmış, başkasının etkisiyle davranan.
melamilik / melâmîlik
Kendini kınamayı esas alan bir tarikat.
mertebe-i huzur
Kendini Allah'ın huzurunda hissetme mertebesi.
meş'ur
Bir şeyi iyice idrak eylemek.
Şuurlu. Kendini bilen.
Tanımak.
meslul
Çekilmiş. Kınından çıkmış kılınç.
Din uğruna kendini fedâ eden kahraman.
Tıb: Verem.
meyl-i nümayiş / meyl-i nümâyiş
Gösteriş eğilimi, kendini gösterme meyli.
minnet
İyilik karşısında kendini borçlu hissetmek.
minnet etmek
İyilik karşısında kendini borçlu hissetmek.
minnet kabul etme
Borç altına girme, kendini borçlu hissetme.
minnetdar
Şükran duyan, iyilik karşısında kendini borçlu hisseden.
minnetsiz
İyilik karşısında kendini borçlu hissetmeme.
minnettar olmak
Minnet duymak, yapılan bir iyiliğe karşı kendini borçlu hissetmek.
miskin
Aciz, zavallı, beceriksiz, hareketsiz.
Cüzzamlı.
Mal ve mülkü olmayan, kendini idareden âciz, yoksul.
Uyuşuk, tenbel, hareketsiz. Zavallı.
Cüzzam hastası.
Fık: Kendi kendini idâre edemiyen, iktisabtan âciz, mal ve mülkü hiç olmayan kimse.
muahid
Antlaşma yapanlardan her biri.
İslâm hükümetine bir para ödeyerek kendini himaye ettiren hıristiyan veya bir başka dinden kimse.
Andlaşma yapanlardan her biri. Yeminli ve anlaşmalı olanlardan her biri.
İslâm hükümetine vergi ödeyerek kendini himâye ettiren gayr-ı müslim.
müdafaa-i nefs
Kendini koruma. Nefsini müdafaa etme.
müdafi-i nefs
Kendini koruyan, kendini müdafaa eden.
muhabbet-i zati / muhabbet-i zâtî / مُحَبَّتِ ذَاتِي
Kendini sevme.
muhabbet-i zatiye / muhabbet-i zâtiye / مُحَبَّتِ ذَاتِيَه
Kendini sevme.
muhalaa / muhâlaa
Kadının mal karşılığı kocasına kendini boşattırması.
muhassın
Kale gibi mahfuz ve sağlam kalan ve kendini haramdan koruyan.
muhsın
Kale gibi mahfuz ve sağlam olan. Kendini haramdan saklayan.
muhtariyet
Özerklik, otonomi; bir topluluğun, bir kuruluşun ayrı bir yasaya bağlı olarak kendi kendini yönetme hakkı.
muhteşi'
Kendini aşağı gören.
mükabere / mükâbere
(Kibr. den) Kendi sözünün haksızlığını ve karşısındakinin doğruluğunu bildiği hâlde kabul etmemek ve nizâ çıkarmak, kavga etmek. Kendini büyük görmek.
Hakkı, doğruyu işitince, kabûl etmemek, inâd etmek, kendini büyük görmek.
mükabir / mükâbir
Kendini büyük gören, karşısındakini küçümsüyerek, doğru sözünü kabul etmeyen. Haksız olduğu hâlde hak iddiasında bulunan.
mülim / mülîm
Kendini levm etmek. Melâmette olmak. Kusurunu anlayıp kendisini kötülemek.
müncezibane / müncezibâne
Kendini kaptırarak.
Çekilerek, çekilircesine, cezbedilerek.
(Farsça)
Kendini kaptırmak suretiyle.
(Farsça)
müntehir
(Nahr. dan) İntihar eden, kendini öldüren.
Kendini öldüren.
müntehirane / müntehirâne
İntihar ederek, kendini öldürüyor gibi.
(Farsça)
murakabe / murâkabe
Kontrol etmek. İnceleyip vaziyeti anlamak. Teftiş etmek.
Kendini kontrol etmek. İç âlemine bakmak. Gözetmek.
Hıfz etmek.
Beklemek. İntizar.
Dalarak kendinden geçmek.
Tas: Kendisini tamamen nâfile ibâdet ve itaate vermek için mâbede kapanmak.
Kontrol etmek, inceleyip vaziyeti anlamak.
Kulun, bütün hâllerinde Allahü teâlânın kendini gördüğünü bilmesi ve O'nu unutmaması.
Nefsi kontrol etmek, ondan gâfil olmamaktır.
müstagrak
(Gark. dan) Garkolmuş, dalmış, batmış.
Mânevi bir vaziyete dalmış.
Kendini bilmiyecek derecede dalgın olan. Bir şeye dalmış veya daldırılmış olan.
müstagrık
(Gark. dan) Kendini bilmeyecek derecede dalgın.
Garkolmuş, batmış, dalmış.
müstakill
Kendini idare edebilen. Başlıbaşına. Bağımsız.
müstear
(Ariyet. den) Kendi malı olmayan, iğreti alınmış, emâneten alınmış olan.
Kendini belli etmemek için kullanılan takma bir isim.
müstekbir
(Kibir. den) Kibirlenen, kendini büyük gören, büyüklenen.
müstekbirin / müstekbirîn
(Tekili: Müstekbir) Kibirlenenler, kendini büyük görenler.
mutasanni'
(Çoğulu: Mutasanniîn) Kendini güzel ve süslü göstermek isteyen.
mütebalih
Kendini ebleh gösteren. Bönlük tavrı takınan.
müteehhib
Kendi kendini hazırlayıp yetiştirmiş kimse.
mütegabi
Ahmak tavrı takınan. Kendini ebleh gösteren.
mütehabbis
Bir yere kapanan. Kendini hapseden.
mütehabbisane / mütehabbisâne
Bir yere kapanıp kendini hapsedene yakışır surette.
(Farsça)
mütehalik / mütehâlik
(Helâk. dan) Tehâlük eden, kendini tehlikeye atacak kadar acele eden.
mütehami
Korunan, sakınan, kendini himaye eden.
mütehamiyane
Sakınarak, korunarak. Kendini himaye edercesine.
(Farsça)
mütehammi
Kendini koruyan, kendini himaye eden.
müteharrim
(Çoğulu: Müteharimîn) İhtiyar gibi görünen. Kendini ihtiyar gösteren, yaşlı gösteren.
mütehaşşi'
(Huşu'. dan) Kendini alçak tutan, alçakgönüllü, mütevâzi.
mütekabir / mütekâbir
(Kibr. den) Kibirli. Kendini büyük gören.
mütekebbir / متكبر
Allahü teâlânın ism-i şerîflerinden. Yaratılanların sıfatlarından uzak, vehim ve aklın anlamasından yüksek, azamet ve kibriyâ (büyüklük) sıfatıyla her şeyden ayrılmış olup, her şeyden yüce ve yüksek olan.
Kibirlenen, kendisini başkalarından üstün gören, kendini beğenen.
Kendini büyük gösteren, büyüklenen.
Kendini beğenmiş, şişinen, büyüklenen.
(Arapça)
mütekebbirane / mütekebbirâne
Kendini büyük gösterir şekilde, kibirli olarak.
mütekebbirin / mütekebbirîn
(Tekili: Mütekebbir) Tekebbür edip kibirlenenler. Kendini beğenmişler.
mütemalik
Kendini tutan, nefsine hâkim olan.
mütemarız / mütemârız
Kendini hasta gösteren, yalandan hasta olan.
mütemeddih
(Çoğulu: Mütemeddihîn) (Medh. den) Kendini medhedip öven. Temeddüh eden, övünen.
mütemeddihane / mütemeddihâne
Kendini medhederek, övünerek.
(Farsça)
mütemeddihin / mütemeddihîn
(Tekili: Mütemeddih) Kendini medhedenler, övünenler.
mütenekkiren
Kıyafet değiştirip kendini tanıtmayarak.
müteseyyid
Seyyidlik isnad eden, seyyid olmadığı halde kendini seyyid gibi gösteren.
müteşeyyih
Şeyhlik taslayan, kendini şeyh gibi gösteren.
İhtiyarlaşan.
mütevakki
Tevakki eden. Kendini gözeten, tehlikeli şeylerden sakınan ve çekinen.
müteveddid
Sevgi ve muhabbet gösteren. Kendini sevdiren.
mütezellil
Tezellül eden. Alçalan, zillete katlanan. Kendini zelil gösteren.
mutmainne
Kendini terbiye etmiş nefis.
muvahhid
Allahü teâlânın birliğine inanan.
Tasavvufta, Allahü teâlâdan başka bir şey görmeyen, kendini ve başkalarını unutan.
naz / nâz
Bir şeyi beğenmeyiş, şımarıklık.
(Farsça)
Beğendirmek maksadiyle kendini ağır satmak.
(Farsça)
Celb-i muhabbet için edilen nezâket, letâfet ve zarafet.
(Farsça)
Yalvarma, rica.
(Farsça)
Kendini ağıra satma.
neffac
Mütekebbir. Kendini beğenen. Mağrur.
Şişkin.
nefs-i levvame / nefs-i levvâme
Kötü işlerden dolayı dâimâ kendini kınayan ve ayıplayan nefs.
nefsaniyet
Kendini çok beğenmişlik.
Gizli düşmanlık, garez, kin.
nefsi nefsi / nefsî nefsî
"Nefsim, nefsim" mânâsına gelen ve sadece kendini düşünmeyi ifade eden bir söz.
"Benim nefsim", "nefsim nefsim" mânâsına yalnız kendini düşünmeyi ve kendisiyle olan alâkayı ifâde eden bir tâbir.
nihayet-i itminan
Kendini son derece güvende hissetme.
nihvar
Gururlu, kibirli, kendini beğenmiş adam.
(Farsça)
nühat
Mağrur ve kibirli kimse. Kendini beğenmiş insan.
pres ateşeliği
Bir ülkenin yabancı ülkede kendini temsil için açtığı büyükelçilik bünyesinde bulunan Basın Ateşeliği.
rabıt-rabıta / râbıt-rabıta
Bağlayıcı, bitiştirici.
Nefsini ezip kendini Allah'a bağlamış.
rabıta-i şeyh
Tarikat-ı Nakşiyede, müridin hayalen şeyhinin huzurunda kendini tasavvur etmesine denir.
recüle
Giyiniş ve hareketleriyle kendini erkeklere benzeten kadın.
rehl
Sülpük olmak. Kendini salıvermek.
Acı çekmek, muztarib olmak.
Çok uyumaktan yüzü şişip uyuşuk olmak.
revnüma
(Ru-nüma) Zuhur eden, kendini gösteren.
(Farsça)
Yüz görümlüğü.
(Farsça)
riya / riyâ
Gösteriş, iki yüzlülük. Kendini olduğundan başka gösterme.
rü'yet-i taksir / rü'yet-i taksîr
Kendini günâhkâr ve kabahatli, kusurlu görmek, kendini suçlamak.
sabır / صبر
Dayanma, kendini tutma.
(Arapça)
sahib-i zühd ve takva / sahib-i zühd ve takvâ
Zühd ve takva sahibi; her türlü nefsanî arzulara karşı koyarak kendini ibadete veren ve Allah korkusuyla dinin yasaklarından kaçınan kimse.
şahsiyat
Kendini düşünme özelliği.
sahtevekar
Yapmacık tavırlar takınan, kendini satmaya çalışan.
(Farsça)
sahv
Uyanıklık, aklı başında, şuuru yerinde olma hâli, sekr hâlinin zıddı. Tasavvufta kendini kaybetme hâlinden kurtulup, ayılma hâli. Fenâdan sonraki bekâ hâli.
sar'a
İnsanın kendini kaybederek düşmesine sebep olan sinir hastalığı.
selamet-i millet fedaileri / selâmet-i millet fedâileri
Milletin kurtuluşu ve esenliği için fedakârlıkta bulunan ve kendini feda eden kişiler.
sinsi
Kendini gizleyen, gizlenen.
sohbet
Berâberlik. İnsanın derece bakımından kendinin üstünde veya altında yahut akranı ile bir araya gelip, Allahü teâlânın ve Peygamber efendimizin beğendiği, hoşnud olduğu şeyleri konuşması.
taarrüf
Karşılıklı anlaşma, tanışma.
Bir şeyi herkesin bilmesi.
Kendini hünerleriyle tanıttırma.
Kendini tanıtma.
taarrüf-ü rabbani / taarrüf-ü rabbânî / تَعَرُّفُ رَبَّان۪ي
Cenâb-ı Hakkın kendini bildirmesi, tanıttırması.
Allahın kendini tanıtması.
tabasbus
Yaltaklanmak. Kendini küçülterek riyakârlıkla kendini beğendirmeğe çalışmak.
Yaltaklanma, kendini küçülterek başkasına beğendirmeye çalışma.
Yaltaklanma, kendini küçülterek beğendirmeye çalışma.
tabasbusat
Dalkavukluklar, kendini küçülterek başkasına kendini beğendirmeye çalışmalar.
tabiat bataklığı
Materyalist düşünce; tabiat için, "insan faaliyetlerinin dışında kendi kendini sürekli olarak yeniden yaratan ve değiştiren güç" düşüncesi.
tabiat dalaleti / tabiat dalâleti
Materyalist düşünce; tabiat için, "insan faaliyetlerinin dışında kendi kendini sürekli olarak yeniden yaratan ve değiştiren güç" düşüncesi.
tabiat fikri
Materyalist düşünce; tabiat için söylenen, "insan faaliyetlerinin dışında kendi kendini sürekli olarak yeniden yaratan ve değiştiren güç" düşüncesi.
tafralık
Kendini olduğundan değerli gösterme, yüksekten atma.
tahabbüb / تَحَبُّبْ
Kendini sevdirme.
tahabbüb etmek
Kendini sevdirmek.
tahabbüb-ü ilahi / tahabbüb-ü ilâhî / تَحَبُّبُ اِلٰه۪ي
Allahın kendini (kullarına) sevdirmesi.
tahaffuz
Korumak, sakınmak. Kendini muhafaza etmek.
Barınmak.
tahalli
(Halâvet. den) Kendi kendini donatmak. Süslenmek.
tahammi
(Hamy ve Himayet. den) Korunma, kendini himaye etme.
Perhiz etme.
tahan
Kendini deli olarak göstermek.
Kendini toprağa gömerek yatan küçük bir hayvan.
tahlis-i nefis / tahlîs-i nefîs
Kendini kurtarma.
tahris
Kendini hıfzetmek, kendini korumak.
takattur
Damla. Damlama. Damla damla akma.
Ud ağacı ile buhurlanma.
Vuruşmağa hazırlanma.
Bir kimse kendini bir yerden atma.
Ağacın dalı kopup düşme.
Bir adamı yanı üzere düşürmek. (Kamus'dan)
taki
Kendini koruyan, saklayan.
Takvalı kimse. Günahtan çekinen.
takıyye
Sakınmak. Kendini koruyup çekinmek.
Birinin mensub olduğu mezhebi gizlemesi.
Mümâşât.
Sakınmak, kendini koruyup, çekinmek.
Birinin bağlı olduğu mezhebi gizlemesi.
takva
Bütün günahlardan kendini korumak. Dinin yasak ettiğinden veya haram olduğunda şüphesi olan şeylerden çekinmek.
tasamm
Kendini sağır etmek.
tasavvün
Kendini sakınmak.
tasavvur-u şahsi / tasavvur-u şahsî
Kendi şahsî tasavvuru, düşüncesi, sadece kendini düşünme.
tavaggul
Çok meşgul olmak, uğraşmak, kendini birşeye tamamen vermek.
Bir işe kendini tamamen verme.
tazarru'
Kendini alçaltarak, aşağı görerek, Allahü teâlâya yalvarma.
Tövbe etmek.
tebessüm
Gülümseme, kendinin işitmeyeceği şekilde sessiz gülme.
tecellüd
Kendini cesaretli ve kahraman gösterme; sertlik, direnme.
Tekellüfle celâdet göstermek. Kendini şecaatli ve cesâretli göstermeğe çalışmak.
Serkeşâne inad etmek.
tecrid
Açıkta bırakmak.
Yalnız başına bırakmak. Tek başına hapsetmek.
Dünya alâkalarını kalpten çıkarıp Allah'a (C.C.) yönelmek.
Edb: Bir şairin kendini mücerred bir şahıs, yâni ayrı bir adam farzederek ona hitabetmesi.
Soyma, soyulma.
tedafüi / tedafüî
Kendini müdafaa etme ve koruma ile alâkalı.
tedekkül
Kendini büyük görmek, tekebbürlenmek.
teerrüb
Ululanmak, büyülenmek.
Kendini zeki göstermeğe çalışmak.
tefahur
Fahirlenmek. İftihar etmek. Kendini iyi görüp, kusurdan gaflet etmek.
tefviz / tefvîz
Ismarlama, havâle etme.
Bir işi sebeblere yapıştıktan sonra Allahü teâlâya havâle etmek, helâl ve faydalı şeyleri kazanmaya çalışıp da, bunlara kavuşmayı Allahü teâlâdan beklemek.
Kadına kendini boşama hakkı vermek. Yâni kendini sen boşa demek. Buna Temlîk de denir.
tehabbüs
(Habs. den) Kendini bir yere kapama. Hapsetme.
tehami
(Çoğulu: Tehâmiyât) Kendini sakınma, korunma.
Avukatlık etme.
tehamuk
(Humk. dan) Kendini ahmak gösterme.
teharüm
(Herm. den) Genç olduğu hâlde, kendini ihtiyar gösterme. Yaşlı gibi görünme.
tekebbür
Kibirlenmek. Kendini büyük saymak. Nefsini büyük görmek.
Kibir sâhibi olma, büyüklenme, kibirlenme, kendini büyük gösterme.
Kibirlenmek, kendini büyük saymak, nefsini büyük görmek.
temaruz
Yalandan hastalanmak. Kendini hasta gibi göstermek.
temavüt
Kendini ölmüş gibi gösterme.
temayüz
Kendini göstermek. Farklı ve yüksek vasfı olmak. Başka vasıflarla üstün olmak.
Kendini gösterme.
temeddüh
Kendi kendini övmek. Kendini beğendirmeğe çalışmak. böbürlenmek.
Kendini övme.
temeddühkarane / temeddühkârane / temeddühkârâne
Kendi kendini övme, böbürlenme.
Kendini övercesine.
temerruh
Kendini yağla ovmak.
temessuh
Kendini bir nesneye sürmek, meshetmek.
Bir şeye sürünmek.
temevli / temevlî
Kendini mevlâ kılmak.
temeyyüz / تميز
Benzerlerinden farklı ve üstün olma. Diğerleri arasından kendini gösterme.
Kendini gösterme.
Kendini gösterme, sivrilme, ayrıcalık kazanma.
(Arapça)
Temeyyüz etmek:
Kendini göstermek.
(Arapça)
tenasi
Unutmuş görünmek. Unutmak. Kendini unutmuş gibi göstermek.
tenekkür
(Nekr. den) Kendini bildirmeme. Tanınmıyacak kılığa girme.
tereffu'
Kendini yüce tutma, yücelme.
teşahhusat-ı mülkiye
Varlıkların maddî yönleriyle belirgin olarak ortaya çıkması, diğer fertlerden ayrılabilir özellikleriyle kendini göstermesi.
teşaur
Şâirlik taslamak. Kendini şâir gibi göstermek.
teşebbu'
Tok değilken kendini tok göstermek.
teslim
Bir emâneti verme.
Kabul etme.
Doğru ve haklı bulma.
Selâmetle dua etme.
Karşısındakinin hükmü altına girme.
Kendini Allah'ın takdirine terketme, emri altına girme.
Belâ ve âfetten korunur olma.
Bir şeyi, yeni sâhibine verme.
Da
Kendini, başkasının irâdesine terketme (bırakma), onun emrine uyma, boyun eğme, itâat etme.
teslimiyet
Bağlılık, kendini Allah'ın iradesine bırakma.
Kendini Allah'a veya başka birinin iradesine terketmek, boyun eğmek.
tevacüd
Kişinin kendini vecd suretinde göstermesi.
tevbe-i istigfar / tevbe-i istigfâr
Kendini kusurlu görerek, günâhlara tövbe etmek, Allahü teâlâdan af dilemek.
teveddüd
Tedricen kendini sevdirmek. Dostluk etmek.
Cenab-ı Hakk'ın çeşitli ve lezzetli nimetler vererek insanlara kendisini sevdirmesi.
Kendini sevdirme.
Kendini sevdirme.
teveddüd-ü ilahi / teveddüd-ü ilâhî
Allah'ın Kendini sevdirmesi.
teveddüdat / teveddüdât
Kendini sevdirmeler.
tevkil / tevkîl
Vekîl tâyin etme. Kadına, kendini boşamak için seni vekil ettim demek.
Bir ibâdetin, bir işin yapılması husûsunda birini kendine vekîl tâyin etme.
teze'zü'
Kendini hor göstermek.
tezehhüd
Kendini dindar göstermek. Sun'i surette dindar olmak.
Dünyevî ve nefsanî şeylerden elini çekmek, ibadet etmek.
tezekkür-i mevt
Ölümü hatırlamak. İnsanın kendini ölmüş, teneşir tahtası üzerinde yıkanmış, kefene sarılmış ve tabuta konulmuş ve mezâra gömülmüş olarak düşünmesi.
tezellül
Zillete katlanmak. Aşağılanmak. Alçalmak. Hor ve hakir olmak. Kendini alçak tutmak.
Bayağılık, kendini aşağı tutmak. Tevâzûnun aşırı derecesi.
tezkiye-i nefs
Nefsi, İslâmiyet'in haram ettiği, beğenmediği şeylerden, kötü isteklerinden temizlemek.
Nefsini beğenme, insanın kendindeki nîmetleri, iyilikleri, kendinden bilip, Allahü teâlânın verdiğini düşünmemesi. Bu nîmetlerin Allahü teâlâdan geldiğini bilip, kendinin kusurlu olduğunu düşünmek
tezvir
Söze yalan karıştırma. Yalan söze ziynet verme.
Şahidin şehadetini iptal etme.
Kendini ziyaret edene ikram etme.
ucb / عجب
(Ucub) Kibir, gurur. Kendini beğenmişlik. Ameline, yaptıkları işe güvenmek.
Varlığı nâdir olan şeyi görünce istiğrab etmek hâli.
Yabancı kadın taifesiyle beraber oturmak ve konuşmaktan pek hoşlanan.
Kibir, kendini beğenme.
Kendini başkasından üstün bilmek, ayıplarını görmeyip kendini beğenmek, yaptığı ibâdetleri, iyilikleri beğenerek, bunlarla övünmek.
Kendini beğenme.
(Arapça)
ucub
Kendini beğenme.
ucüb
Kendini beğenme, kibir.
ucub / عُجُبْ
Kendini beğenme.
vafi / vâfî
Vefalı, kendini seveni unutmayan, ilgisini kesmeyen.
vazife-i teslim ve tefviz
Kendini Allah'a teslim etme ve herşeyini Ona havale etme görevi.
vecd
Aşk, muhabbet.
Kendinden geçmek, kendini unutacak kadar aşk hâli.
vedudiyet / vedûdiyet
Sevilir olma, kendini sevdirme.
Kendini sevdirme.
vefa
Sözünde durma, kendini seveni unutmama, ilgiyi kesmeme.
verh
Hamurun kendini koyuverip sülpülmesi.
vücud-i adem / vücûd-i adem
Tasavvufta cezbe denilen makâmda kendini yok bildikten sonra, hâsıl olan bir hâl, makam.
vuzu'
Hakir etme. Kendini, nefsini tezlil ve tahkir etme, küçümseme.
zaraat
(Derâat) Alçalma. Kendini küçük görme, küçültme.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
ram olmak
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
muvacehe
Tulğa
nefsiye
mefatir
bedel
şagird
elf-i sani
hizmet-i mevla
gazbe
ehval-i muhavvifâne
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
Kendini
Okul
DEGERLI
ehay
Kova burcu
Doktor
kara kış
Hazne
Cehennemlik
bedel