Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
Ken
kelimesini içeren
429
kelime bulundu...
adla' / adlâ' / اضلاع
Kenarlar.
(Arapça)
ahz ü kabz
Kendine mal etme.
alem-i istiğrak ve sekir / âlem-i istiğrak ve sekir
Kendinden geçme ve mânâ alemindeki sarhoşluk âlemi.
an-il-gıyab
Kendisi yokken, gıyabında, arkadan.
arızi / ârızî
Kendisinden olmayan, ilinti.
arz-ı didar / arz-ı dîdâr
Kendini gösterme, güzelliğini gösterme.
asaleten / asâleten
Kendi adına.
asıl
Kendisi, temel, kök.
asım
Kendisini günahlardan men'edip pâk ve ismetli tutan, koruyan, men'eden.
avaz-ı hususi / âvâz-ı hususî
Kendine özel ses.
bedmest
Kendinden geçmiş derecede sarhoş.
(Farsça)
beledi / beledî / بلدی
Kentli.
(Arapça)
bencillik
Kendini beğenmek, kendini büyük görmek, enâniyet.
bi-n-nefs
Kendi kendisi.
bi-z-zat
Kendisi, aslında. Kendi zatı ile. Binefsihi.
binefsiha / binefsihâ
Kendi kendine.
binefsihi / binefsihî
Kendisiyle.
Kendi kendine.
bire'sihi
Kendi başına, bizzat.
bizatiha / bizâtihâ
Kendileri için.
bizatihi / bizâtihi / بذاته
Kendi kendine, aslında, kendiliğinden, esasında, kendisi, yalnızca zâtından, aslından.
Kendiliğinden.
Kendiliğinden.
(Arapça)
bizzat / bizzât
Kendi.
Kendisi.
bolis çukuru
Kendini beğenenlerin, kibirlilerin, büyüklük taslayanların, Cehennem'de şiddetli azâba uğrayacakları yer.
büram
Kene dedikleri böcek.
büyüklenmek
Kendini büyük görmek, büyüklük taslamak. (Kötü huylardan biridir, günahtır.)
(Türkçe)
cebbar-ı hodfuruş / cebbâr-ı hodfuruş
Kendini beğendirmeye çalışan zorba.
celb / جلب
Kendi tarafına çekmek. Çekmek, götürmek.
Kendine çekme, getirtme.
Kendine çekme.
(Arapça)
Celb edilmek:
(Arapça)
Kendine çekilmek.
(Arapça)
Yazı ile çağırılmak.
(Arapça)
Celb etmek:
(Arapça)
Kendine çekmek.
(Arapça)
Yazı ile çağırmak.
(Arapça)
celb ve cezb etmek
Kendine çekmek.
celbkarane / celbkârâne
Kendine çekercesine.
çerhiden
Kendi etrafında dönmek.
(Farsça)
cezb / جذب
Kendine çekme.
Kendine çekme.
(Arapça)
Cezb edilmek:
Kendine çekilmek.
(Arapça)
Cezb etmek:
Kendine çekmek.
(Arapça)
cezbedarane / cezbedârâne
Kendinden geçerek.
cezbekarane / cezbekârâne
Kendinden geçmiş olarak.
cilveger / جِلْوَه
Kendini gösteren.
cümle-i müste'nefe
Kendinden önceki cümleden bağımsız, müstakil cümle.
dabk
Kendisiyle kuş avlanan bir nesne.
daim-i baki / dâim-i bâkî
Kendi varlığı sonsuza kadar devam eden, dilediği varlığa da bekà veren, onları sonsuz ve kalıcı yapan Allah.
dalkavukluk
Kendisine çıkar ve yarar sağlayacak olan kimselere aşırı bağlılık.
delalet-i zatiye / delalet-i zâtiye / delâlet-i zâtiye
Kendi zatı ile, bizzat kendisini eserleri ile göstermek suretiyle olan delâlet, şahidlik.
Kendi zatıyla, bizzat kendisini eserleriyle göstererek delil olması, şahitlik etmesi.
der-kenar
Kenarda bulunan, hâşiye. Bir sahifenin kenarına çıkarılan yazı.
derkenar / derkenâr / دركنار
Kenar yazısı.
(Farsça - Arapça)
devlet-i atika / devlet-i atîka
Kendisinden önceki devlet.
dıl' / ضلع
Kenar.
(Arapça)
donanma
Kendini donatma, deniz kuvveti, ışıklı şenlik.
ebna-i cins / ebnâ-i cins
Kendi sülâlesinden gelenler. Aynı cinsten olanlar.
ebna-yı cins / ebnâ-yı cins
Kendi cinsinden olanlar; insanlar.
efradını cami ağyarını mani / efradını câmi ağyârını mani
Kendisine ait olanları toplayan, olmayanları dışarda bırakan.
egoist
Kendi menfaatini düşünen bencil, hodbîn, enâniyet sâhibi.
ehl-i beyt
Kendi aile fertleri.
ehl-i huzur
Kendisini her an Allah'ın huzurunda hissedenler.
ehl-i istidraç
Kendilerine Allah tarafından bir takım olağanüstü hâl ve üstünlükler verilen günahkâr veya kâfir kişiler.
emanetdar
Kendisine birşey emanet edilen kimse, emanetçi.
(Farsça)
enaniyet / enâniyet
Kendini beğenip büyük görme, bencillik. Egoistlik.
enaniyet-i taassubkarane / enaniyet-i taassubkârâne
Kendisini beğenme ve üstün görmede çok katı ve inatçı davranma.
enaniyetsiz / enâniyetsiz
Kendini beğenmeme, gurursuz.
erbab-ı tarikat
Kendini tarikata, tasavvufa verenler.
esasen
Kendiliğinden, aslından, temelinden.
ezvak-ı mahsusa / ezvâk-ı mahsusa
Kendisine has, özel zevkler.
fahurane
Kendini beğenerek. Kendini medhederek. Çok övünerek.
(Farsça)
fail-i ferd-i samed / fâil-i ferd-i samed
Kendisinin hiçbir şeye muhtaç olmadığı fakat her şeyin Kendisine muhtaç olduğu ve her şeyi tek başına yapan Allah.
fail-i muhtar / fâil-i muhtâr
Kendi iradesiyle faaliyette bulunan, istediğini yapan Allah.
fayih
Kendiliğinden dağılan güzel koku.
faziletfüruş
Kendini faziletli göstermeğe çalışan. Fazilet satan.
(Farsça)
fena-yı mutlak / fenâ-yı mutlak
Kendinden tamamiyle geçme.
fenafillah / fenâfillâh / فَنَا فِي اللّْٰهْ
Kendinde olan herşeyi Allah'tan bilme, O'nda fânî olma.
fenafirresul / fenâfirresûl
Kendi isteklerini terkedip peygamberde fani olmak.
feragat-i nefis
Kendi hakkından vazgeçme, özverili olma.
feragat-ı nefs
Kendi hakkından vazgeçme.
feride
Kendi ihtiyariyle hareket eden, gururlu, kibirli kimse.
(Farsça)
firavuncuklar
Kendini Firavun gibi ilâh seviyesine çıkaracak derecede büyük görenler.
fıtrat-ı zatiyelerimiz / fıtrat-ı zâtiyelerimiz
Kendimize ait asıl mizacımız, yaratılışımız.
fıtraten / فِطْرَتًا
Kendine has yaratılışça.
galis / galîs
Kenger otu.
gaşeyan
Kendinden geçmek. Kendini kaybetmek. Bayılmak. Gaşyolmak.
gaşy
Kendinden geçme.
gaşyolma
Kendinden geçme. Kendini bilemez hale gelmek.
gayr-ı mutemed
Kendine itimad edilmeyen.
gıyabi / gıyabî
Kendi hazır olmadığı halde, arkasından olarak.
gurur / gurûr
Kendini beğenme duygusu, böbürlenme.
habir-i basir / habîr-i basîr
Kendisine hiçbir şey gizli kalmayacak şekilde bilen, herşeyden haberdar olan ve her şeyi gören Allah.
habreki / habrekî
Kene böceği.
hakkalyakin / hakkalyakîn
Kendisi yaşamışcasına en yüksek seviyede bilme.
halet-i gaşy / hâlet-i gaşy
Kendini bilmeyecek derecede baygınlık.
halet-i istiğrakiye / hâlet-i istiğrakiye
Kendinden geçip dünyayı unutma hâli.
halet-i istiğrakkarane / hâlet-i istiğrakkârâne
Kendinden geçme hâli.
halet-i sahve / hâlet-i sahve
Kendinden geçme hâlinin sona ermesi.
hamiyet / حَمِيَتْ
Kendinden başkası için gayret gösterme.
hamiyet-füruş
Kendini beğenerek vatanı ve milleti koruma noktasında çok gayretli olduğunu iddia eden.
Kendini beğenip hamiyetli olduğunu iddia eden. Hamiyetli olduğunu göstermeğe çalışan.
(Farsça)
hamnane
Kene.
haram li aynihi / harâm li aynihi
Kendileri harâm olan şeyler.
hareket-i cezbekarane / hareket-i cezbekârâne
Kendinden geçer bir şekilde hareket.
harf-i medd
Kendinden evvel gelen harflerin uzun sesli okunmasına vesile olan "elif, vav, yâ" harfleri.
harfiye
Kendi başına müstakilen bir mânası ve te'siri olmadığı halde, kendi cinsinden bir topluluğun içinde olduğu zaman ancak bir vazife gören şeylere denir.
hasr-ı nefs
Kendini o işe adama.
hatif / hâtif
Kendisi görünmediği halde sesi işitilen cin.
hatif-i cinni / hâtif-i cinnî
Kendisi görünmediği halde sesi işitilen cin.
havl ve kuvvet-i samedani / havl ve kuvvet-i samedanî
Kendisi hiçbir şeye muhtaç olmayan, ama herşey Kendisine muhtaç olan Allah'ın güç ve kuvveti.
hazile
Kenarlarında kirpik bulunmayan kırmızımsı gözkapağı.
hazmınefs
Kendi adına sabretme, içine sindirme.
herzevekil
Kendine vazife olmayan şeylere karışan. Fodul, boşboğaz. Her şeye burnunu sokan.
(Farsça)
hişten / hîşten
Kendi.
(Farsça)
hiştendar / hîştendar
Kendine iyi bakan, sağlığını koruyan.
(Farsça)
hod / خود
Kendi.
Kendi.
(Farsça)
hod be hod
Kendi kendine, kendi başına.
hod-be-hod
Kendi başına, kendi kendine.
(Farsça)
hod-endiş
Kendini düşünen.
hod-pesend
Kendini beğenen.
hodbehod / خودبخود
Kendi kendine.
(Farsça)
hodbin / hodbîn / خُودْب۪ينْ
Kendini gören, kendini beğenmiş.
hodbinane
Kendini beğenerek, kibirli bir şekilde.
hodbinlik
Kendini görme, kendini düşünme; bencillik.
hodendiş
Kendini düşünen.
hodendişlik
Kendi için kaygılanma, endişe etme; kendini düşünme; bencillik.
hodfikir
Kendi fikrini beğenen.
hodfuruş / hodfurûş
Kendini beğenerek satmaya çalışmak.
Kendini beğendirmeğe çalışan. Övünen.
(Farsça)
Kendini öven.
hodfuruşane / hodfuruşâne / hodfurûşâne
Kendini beğendirmeye çalışır bir şekilde.
Kendini övüp beğendirmeye çalışarak.
hodfuruşluk
Kendini beğendirmeye çalışmak, övünmek.
hodfüruşluk
Kendi kendini beğenme, pahalıya satma.
hodgam / hodgâm
Kendi keyfini düşünen, bencil.
Kendini beğenmiş, bencil.
hodgeşte
Kendine dikkat etmeyen.
(Farsça)
hodkam / hodkâm / خودكام
Kendini beğenmiş, kendini düşünen.
(Farsça)
hodkamlık / hodkâmlık
Kendini düşünme.
(Farsça - Türkçe)
hodküş
Kendini öldüren, intihar eden.
(Farsça)
hodperest
Kendini çok beğenen, kendine tapan.
Kendine düşkün.
hodpesend
Kendini beğenen.
Kendini beğenen.
Kendini beğenen. Mağrur.
(Farsça)
hodpesendane / hodpesendâne
Kendini beğenerek, mağrur bir şekilde.
Kendini beğenmişcesine.
hodpesent
Kendini beğenen.
hodrey
Kendi bildiğine giden. Kendi rey ve fikriyle iş gören.
(Farsça)
hodru
Kendiliğinden.
(Farsça)
hodsitay
Kendini öven, medheden.
(Farsça)
hubb-u nefis / حُبُّ نَفْسْ
Kendini sevme, nefse düşkünlük.
Kendini sevme.
hubb-u zat / hubb-u zât / حُبُّ ذَاتْ
Kendini sevme.
Kendini sevme.
hüccet-i zahriye
Kenarında sebebi yazılı bulunan hükmün tasdikli suretini ihtiva eden hüccet.
hunçegan / hunçegân
Kendisinden kan akan.
(Farsça)
hüsn-ü bizzat
Kendisi bizzat güzel olan.
huzane
Kendileri sebebinden gam ve tasa çekilen çoluk çocuk.
i'tizaz
Kendini aziz, izzetli saymak.
ibadat-ı mahsusa / ibâdât-ı mahsusa
Kendilerine özgü ibadetler.
ibadet-i mahsusa
Kendine özgü ibadet.
ibhal
Kendi hâline bırakma, salıverme.
ibn-üs-sebil / ibn-üs-sebîl
Kendi memleketinde zengin ise de, bulunduğu yerde yanında malı, parası kalmamış olan ve çok alacağı varsa da, alamayıp, muhtâç kalan.
icbar-ı nefs
Kendini zorlama, nefsini icbar etme.
idare-i ruhiye ve diniyesine ve şahsiyesine ve beytiyesine ve karyesine / idâre-i ruhiye ve dîniyesine ve şahsiyesine ve beytiyesine ve karyesine
Kendi ruhu, dini, şahsı, ailesi ve köyü ile ilgili idare ve onları yönetme.
idare-i şahsiye ve beytiye ve diniye
Kendi şahsı, ailesi ve dini ile ilgili idare ve bunları yönetme.
ıhtiva'
Kendini aç bırakmak.
iktidar-ı zati / iktidar-ı zâtî
Kendi güç ve kudreti.
ilah
Kendine ibadet edilen, Allah (C.C.) Her şeyden çok sevilen, tâzim ve tesbih edilen Allah Teâlâ ve Tekaddes Hazretleri.
inayet-i samedani / inâyet-i samedânî
Kendisi hiçbir şeye muhtaç olmadığı halde herşeyin Kendisine muhtaç olduğu Allah'ın yardımı.
incizap
Kendine çekme.
indi / indî
Kendince, keyfî.
indimac
Kenetlenme. Dürülüp birbirine geçme.
indimaç
Kenetlenme.
indiyye
Kendi görüşüne tabi olan.
inhilak
Kendini tehlikeye atma.
inhisar / inhisâr / اِنْحِصَارْ
Kendine mahsus kılma.
intihar / intihâr / انتحار
Kendi kendisini öldürmek. İdâm-ı nefs.
Kendini öldürme.
Kendini öldürme, canına kıyma.
(Arapça)
İntihâr etmek:
Kendini öldürmek, canına kıymak.
(Arapça)
isar / îsâr
Kendisi muhtaç olduğu hâlde başkasına verme ahlâkı.
ıslah-ı hal / ıslah-ı hâl
Kendi halini ıslah etme, düzeltme.
ispat-ı vücut
Kendi varlığını ispatlama.
isti'tab
Kendinden razı, hoşnut etme.
istiğna-yı zati / istiğnâ-yı zâtî
Kendi zâtında hiçbir şeye ihtiyaç duymama.
istigrakkar / istigrakkâr
Kendinden geçen, dalgın, müstağrak. Dalgın halde olan.
(Farsça)
istiğrakkarane / istiğrâkkârâne
Kendinden geçercesine.
istilhak
Kendine alma.
kalem-i kudret-i samedaniye / kalem-i kudret-i samedâniye
Kendisi hiçbir şeye muhtaç olmayıp herşeyin Kendisine muhtaç olduğu Allah'ın kudret kalemi.
kayyumiyet
Kendiliğinden eze-lî ve ebedî olarak var olmak.
kelim / kelîm
Kendisine söz söylenen.
kenais
Keniseler, kiliseler.
kendi nefsi
Kendi zâtı, kendisi.
keran
Kenar, uç, âhir, son, nihayet.
(Farsça)
kesb-i teşahhus-u şöhret / كَسْبِ تَشَخُّصُ شُهْرَتْ
Kendine has şöhret kazanma.
ketm-i nüfus
Kendini göstermeme. Saklama.
keyfemayeşa / keyfemâyeşâ
Kendi keyfince, keyfi nasıl isterse, başıboş.
keyfi muamele / keyfî muamele
Kendi istek ve hislerine göre davranma.
kezkez
Kenger otu zamkı.
kibr
Kendini başkasından üstün görme.
kilise
Kenîse; hıristiyanlara mahsûs ibâdet yeri. Hıristiyanlıktaki mezheblere de kilise denilmektedir.
kimya-yı havas
Kendinden geçip Allaha tam teslim olmak ve dönmek.
kitab-ı hikmet-i samedaniye / kitab-ı hikmet-i samedâniye
Kendisi hiçbir şeye muhtaç olmayan ancak herşey Kendisine muhtaç olan Allah'ın hikmetlerle dolu kitabı, İlâhî amaç ve hikmetleri gösteren kitap.
kıyas-ı binnefs / kıyâs-ı binnefs / قِيَاسِ بِالنَّفْسْ
Kendisiyle kıyaslama.
kudret-i samedaniye / kudret-i samedâniye
Kendisi hiçbir şeye muhtaç olmadığı ve herşeyin Kendisine muhtaç olduğu Allah'ın sonsuz kudreti.
kunneb
Kendir. Kenevir.
künuzat / künuzât
Kenzler. Hazineler.
kuvve-i cazibe / kuvve-i câzibe
Kendine çekici kuvvet. Dünyanın câzibe, yani çekme kuvveti.
ladine
Kendir.
(Farsça)
laedri / lâedrî
Kendi varlığından bile şüphe eden felsefeci.
laya'kil / lâya'kil / لایعقل
Kendinde olmayan.
(Arapça)
lazım-ı zati / lâzım-ı zatî
Kendisine ait icab eden hal. Kendisine has vaziyet.
lazime-i zati / lâzime-i zâtî
Kendi zâtının gereği.
leş
Kendiliğinden ölen veya Besmelesiz kesilen veya kesilmeyip de başka sûretle öldürülen veya Ehl-i kitâb olmayan kâfir ve mürtedlerin kestikleri yenmesi haram hayvanlar. Ölmüş hayvan.
li-zatihi / li-zatihî
Kendisi. Bizzat. Kendiliğinden.
liaynihi / liaynihî
Kendisiyle.
lisanlarının zarfında / lisânlarının zarfında
Kendi dillerinde.
lizatihi / lizatihî / lizâtihî
Kendisiyle.
Kendisi, bizzat.
lüban
Kendir.
ma'bud / ma'bûd
Kendine ibadet olunan, tapılan, Allah.
Kendisine ibâdet olunan, tapınılan.
ma'bud-u zülcelal / ma'bûd-u zülcelal / مَعْبُودُ ذُوالْجَلَالْ / ma'bûd-u zülcelâl
Kendisine ibâdet edilen haşmet sahibi(Allah).
Kendisine ibâdet edilen haşmet sahibi(Allah).
ma'mulün bih
Kendisi ile amel olunan. (Hukuk, nizam, program kaidesi)
ma'na-yı harfi / ma'na-yı harfî
Kendisini değil de başkasını veya sahibini, ustasını, kâtibini anlatan, bildiren, tarif eden mânâ.
ma'na-yı ismi / ma'nâ-yı ismi / مَعْنَايِ اِسْمِي / ma'nâ-yı ismî / مَعْنَايِ اِسْم۪ي
Kendisini gösteren ve kendisine delil olan ma'na.
Kendisini gösteren ve kendisine delil olan ma'na.
ma-bihi-l-iftihar
Kendi ile ve onunla iftihar edilecek şey.
ma-bihi-l-imtiyaz
Kendisi ile imtiyaz kazanılan şey.
mabihi'l-iftihar / mâbihi'l-iftihar
Kendisiyle övünülen.
mabihiliftihar / mâbihiliftihar
Kendisiyle iftihar olunan.
mabud / mâbûd
Kendisine ibadet edilen.
Kendisine ibadet edilen Allah.
mahbub-u müstean / mahbûb-u müsteân
Kendisinden yardım istenen sevgili.
mahkianh / mahkîanh
Kendisinden bahsedilen.
mahkiyyun anh
Kendisinden söz edilen; hikâye kahramanı.
Kendisinden bahsedilen, kendisinden anlatılan.
mahkumun-aleyh / mahkûmun-aleyh
Kendi aleyhinde hüküm verilmiş olan.
mahkumun-bih / mahkûmun-bih
Kendisi hakkında hüküm verilmiş olan.
mahsud / mahsûd
Kendine hased edilen. Kıskanılan kimse.
Kendisine hased edilen, kıskanılan.
Kendisine hased edilen, kıskanılan.
maskara
Kendisine gülünen.
mazanne-i hayr
Kendisinden yalnız iyilik umulan kimse.
mazanne-i su'
Kendisinden ancak kötülük beklenen kimse.
mazhar-ı ilham / mazhar-ı ilhâm
Kendine ilhâm olunan. (Arı, hayvan ve insanlara olduğu gibi) Kalbine ilhâm gelen zât.
mazhar-ı vahiy
Kendisine vahiy gelen.
maziyan
Kendisinden küçük arklara ayrılan büyük su arkı.
mecaz
Kendi mânâsı dışında başka bir mânâyı gösteren kelime.
meczup
Kendinden geçmiş.
medlul / medlûl
Kendisine delil getirilen, mânâ, anlatılan.
medluliyet / medlûliyet
Kendisine delil getirilme.
medluliyyet / medlûliyyet
Kendisine delil getirilme.
mefrugün leh
Kendisine bir şeyin mülkiyeti ve tasarruf hakkı bırakılmış olan kimse.
mefsud
Kendinden kan alınmış kimse.
mekful-ün anh
Kendisine kefillik edilen kimse.
melamilik / melâmîlik
Kendini kınamayı esas alan bir tarikat.
menfaat-i cinsiye
Kendi şahsî çıkarı ve millî menfaati.
menfur / menfûr
Kendisinden nefret edilen, sevilmeyen.
mercuh
Kendisine tercih edilen şey, ikinci derecede kalan şey.
mertebe-i huzur
Kendini Allah'ın huzurunda hissetme mertebesi.
meşkur / meşkûr
Kendisine şükredilen.
meşküvv
Kendinden şikâyet olunan.
meşrut / meşrût / مَشْرُوطْ
Kendisine şart koşulan.
mest
Kendinden geçmiş.
metbu / metbû
Kendisine uyulan.
metbu' / metbû'
Kendisine tâbî olunan, uyulan.
metbuiyyet
Kendine uyulmaklık. Başkasının kendisine tâbi olması. Birisine tâbi oluş.
mevcub
Kendisine bir şey vâcib kılınmış.
mevcuden
Kendisi berâber olarak. Mevcud olarak.
mevkulün ileyh / mevkûlün ileyh
Kendisine bir iş bırakılan adam. Vekil.
mevzu-u bahs
Kendisinden bahsedilen. Bahis konusu.
meyl-i incizab
Kendisi gibi olanlara yaklaşma eğilimi, çekici olma.
midaka
Kendisiyle bir şey dövülüp ezilen şey. Havan.
milliyetperver
Kendi milletine düşkün olma.
milliyetperverlik
Kendi milletine düşkün olma.
mu'temed
Kendine güvenilen. İtimad edilen kimse. Kendinden emin olunan. Ziyadesiyle doğru ve müstakim olan.
mu'temedün-aleyh
Kendisine itimad edilen ve güvenilen kimse.
mübşer
Kendisine müjde verilmiş, müjdelenmiş.
mübteda-bih
Kendisiyle başlanılan.
müdafaa-i nefs
Kendini koruma. Nefsini müdafaa etme.
müdafi-i nefs
Kendini koruyan, kendini müdafaa eden.
mudhak
Kendisine gülünen. Soytarı. Gülünç hâle düşen.
müftera-aleyh
Kendisine iftira edilen.
muhab
Kendisinden ürkülüp korkulan.
muhabbet-i zati / muhabbet-i zâtî / مُحَبَّتِ ذَاتِي
Kendini sevme.
muhabbet-i zatiye / muhabbet-i zâtiye / مُحَبَّتِ ذَاتِيَه
Kendini sevme.
muhatab / muhâtab
Kendisine söz söylenilen.
muhatabane / muhâtabâne
Kendisine söz söylenilen kimse gibi.
muhatabin / muhâtabîn
Kendisine söz söylenenler.
mühda-ileyh
Kendisine hediye verilen kimse.
muhtac-ı müteşekkir
Kendisine verilen nimetlere şükreden, pek çok şeye muhtaç olan.
muhtar
Kendi iradesiyle hareket edebilen.
muhteşi'
Kendini aşağı gören.
mükabir / mükâbir
Kendini büyük gören, karşısındakini küçümsüyerek, doğru sözünü kabul etmeyen. Haksız olduğu hâlde hak iddiasında bulunan.
mukteda / muktedâ
Kendisine uyulan.
mukteda-bih / muktedâ-bih
Kendisine tebaiyyet edilen. Kendisine uyulan.
muktedabih / muktedâbih
Kendisine uyulan kimse.
Kendisine uyulan, örnek alınan imam, önder.
mülim / mülîm
Kendini levm etmek. Melâmette olmak. Kusurunu anlayıp kendisini kötülemek.
mültez
Kendisiyle rahatlama ve lezzet alma.
mumaileyh / mumâileyh / mûmâileyh
Kendisine işaret edilen, ismi evvelce geçen, ima edilen.
Kendisine işaret edilen, ismi önce geçen.
mümaileyh
Kendisinden söz edilen.
mümellek-ün leh
Kendisine mülk olarak bir şey verilen kimse.
mümessel-i leh
Kendisi için misal getirilen.
mümessil-i leh
Kendisi hakkında, lehinde mümessillik yapılmış, vekâlet edilmiş. Lehinde temsil edilmiş.
müncezibane / müncezibâne
Kendini kaptırarak.
münkatı'
Kendilerine zekât verilen sınıflardan biri; cihâd ve hac yolunda muhtâc kalanlar.
müntefaun bih
Kendisinden istifade edilen.
müntehir
Kendini öldüren.
munzalim
Kendi isteğiyle veya istemiyerek zâlimin zulmüne boyun eğen.
münzel-i aleyh
Kendisine Allah tarafından indirilmiş.
murdar / murdâr
Kendiliğinden ölmüş veya kasten besmelesiz kesilmiş olan hayvan, leş ve domuz eti gibi kendileri kat'î yâni kesin ve açık delîl ile haram olan şey.
murteza
Kendisinden razı olunan.
musa-leh
Kendine bir şey vasiyet olunan.
musab / musâb
Kendine bir şey isabet eden. Hasta. Musibetzede. Musibete uğrayan.
Kendine bir şey isabet eden.
müşarün ileyh
Kendine işaret edilen, ismi evvelce söylenmiş olan, sözü edilen.
müşarün-ileyh
Kendine işaret edilen. İsmi evvelce söylenmiş olan.
müşarünileyh
Kendine işaret edilen, ismi evvelce söylenmiş olan, sözü edilen.
müşebbehühbih
Kendisine benzetilen.
müşebbehün bin / müşebbehün bîn
Kendisine benzetilen.
müşebbehün-bih
Kendisine benzetilen.
müşebbehünbih
Kendisine benzetilen.
müsta'tır
Kendine gökçek ve güzel kokular sürünen.
müstagniyetün anha / müstagniyetün anhâ
Kendilerine hiç ihtiyaç olmayanlar.
müstağniyetün anha / müstağniyetün anhâ
Kendilerine hiç ihtiyaç olmayanlar.
müstakil / مُسْتَقِلْ
Kendi başına, bağımsız.
Kendi başına.
müstakil-i bizzat
Kendi kendine; bağımsız.
müstakill
Kendini idare edebilen. Başlıbaşına. Bağımsız.
müstean / müsteân
Kendisinden yardım istenen, Allah.
Kendisinden yardım istenen, yardım beklenen Allah.
müstear-ün minh
Kendisinden eğreti olarak birşey alınmış olan kimse.
müşteka-anh / müştekâ-anh
Kendisinden şikâyet olunan kimse.
müstemedd
Kendisine yardım edilmiş olan, yardım edilen.
müstenedün ileyh
Kendine dayanılan, temel.
müşterekün fih / müşterekün fîh
Kendisi üzerinde birleşilmiş olan.
müşterik
Kendi kendine söylenen kimse.
müsteşar
Kendisiyle istişare edilen.
müstetbi'
Kendisine tâbi olunmasını isteyen.
muta'
Kendine itaat olunan. Sözü dinlenen.
mutaassıb
Kendi tarafını aşırı tutan.
mutaassıbane
Kendi tarafını aşırı tutarcasına.
mutasarrıf
Kendinde kullanım hakkı bulunan.
mutazarrıane / mutazarrıâne
Kendi kusurlarını bilerek, ihtiyacını anlayarak, tevazu ile niyaz ederek, yalvararak.
(Farsça)
mütebalih
Kendini ebleh gösteren. Bönlük tavrı takınan.
müteehhib
Kendi kendini hazırlayıp yetiştirmiş kimse.
mütehammi
Kendini koruyan, kendini himaye eden.
mütekebbir / متكبر
Kendini büyük gösteren, büyüklenen.
Kendini beğenmiş, şişinen, büyüklenen.
(Arapça)
mütekebbirane / mütekebbirâne
Kendini büyük gösterir şekilde, kibirli olarak.
mütekellim-i maa'l-gayr
Kendi ile beraber başkaları adına da konuşan.
mütemalik
Kendini tutan, nefsine hâkim olan.
mütemarız / mütemârız
Kendini hasta gösteren, yalandan hasta olan.
mutemed / mûtemed
Kendisine güvenilen.
Kendisine güvenilen.
mütemeddihane / mütemeddihâne
Kendini medhederek, övünerek.
(Farsça)
mütesannı'
Kendi yapan.
müteveccid
Kendinden geçecek derecede dalgınlık gösteren, vecde gelen.
mütezellilane / mütezellilâne
Kendi kusur ve aczini bilerek.
mutezile / mûtezile
Kendi akıllarını temel unsur kabul edip, Kur'ân ve sünneti ona uydurmaya çalışan Ehl-i Sünnet dışı bâtıl bir mezhep.
mutmainne
Kendini terbiye etmiş nefis.
müz'ım
Kendisine itikat olunmayan kimse.
naz / nâz
Kendini ağıra satma.
naziye
Kenarı az olan çanak.
nefsi / nefsî / نَفْسِي
Kendine ait.
ni'met-şinas
Kendisine yapılan iyiliği bilip unutmayan.
(Farsça)
nihayet-i itminan
Kendini son derece güvende hissetme.
nur-u baki / nur-u bâkî
Kendi varlığı sonsuza kadar devam eden ve dilediği varlığa bekâ veren, onları sonsuz ve kalıcı hale getiren Allah'ın nuru.
orijinal
Kendine has, özgün.
partizan
Kendi partisine aşırı düşkün olup başkasına hak tanımak istemeyen kimse.
(Fransızca)
payan / pâyan
Kenar, sınır, son.
rabbaniyyun
Kendilerini tamamıyla Allah yoluna vermiş olanlar.
rahib
Kendisinden korkulan şey. Korkulu.
re'y-ül ayn
Kendi gözüyle görerek.
re'yel-ayn
Kendi gözüyle görerek.
reca
Kenar, yan. Taraf.
reşadet-penah / reşâdet-penâh
Kendisine sığınanları koruyan ve doğru hedefe ulaştıran; Sultan Reşat.
rêsen
Kendi başına.
resm-i mahsus
Kendine has bir biçim.
rikkat-i cinsiye / رِقَّتِ جِنْسِيَه
Kendi cinsinden olana karşı duyulan acıma hissi.
Kendi cinsine acıma.
rıza-yı samedani / rızâ-yı samedânî
Kendisi hiçbir şeye muhtaç olmayıp herşey Kendisine muhtaç olan Allah'ın rızası.
rü'yet-i taksir / rü'yet-i taksîr
Kendini günâhkâr ve kabahatli, kusurlu görmek, kendini suçlamak.
rubai-i mezid / rubaî-i mezid
Kendisine harf ilâve edilmiş olan aslı dört harfli mastar.
şahsiyat
Kendini düşünme özelliği.
samed
Kendisi hiçbir şeye muhtaç olmayan, ama herşey Ona muhtaç olan Allah.
saray-ı samedani / saray-ı samedânî
Kendisi hiçbir şeye muhtaç olmayan fakat her şeyin Kendisine muhtaç olduğu Cenâb-ı Hakkın sarayı; kâinat.
şefa
Kenar, taraf, uç.
şefkat-ı cinsiye
Kendi cinsine olan şefkat.
şefkat-i cinsiye
Kendi cinsine olan şefkat.
şefkat-i neviye
Kendi nevinden olana duyulan şefkat, acıma.
şehr / شهر
Kent, şehir.
(Pehlevî > Farsça)
şehristan / شهرستان
Kent, büyük şehir.
(Farsça)
sekr
Kendinden geçme hâli, sarhoşluk, esrime.
sermest
Kendinden geçmiş.
sinsi
Kendini gizleyen, gizlenen.
son peygamber
Kendisinden sonra başka peygamber gelmeyecek olan Muhammed aleyhisselâm.
şühud-i enfüsi / şühûd-i enfüsî
Kendi hakîkatini görme. Tasavvuf yolunda Allahü teâlâya yakın olma hâli. Tasavvuf makamlarını kalb gözüyle görme.
şükr secdesi
Kendisine nîmet gelen veya bir dertten ve sıkıntıdan kurtulan kimsenin, Allahü teâlâ için yaptığı secde.
taarrüf
Kendini tanıtma.
taassub-u meslekiye
Kendi hareket tarzını ve metodunu en doğru olarak görüp, yanlış da olsa ısrar etme.
taassubat-ı kavmiye / taassubât-ı kavmiye
Kendi kavminin ve milletinin kurallarına sıkıca bağlılık.
tabir-i samedani / tabir-i samedânî
Kendisi hiçbir şeye muhtaç olmayan, ama herşey Kendisine muhtaç olan Allah'ın yüce ifadesi, tabiri.
tafralık
Kendini olduğundan değerli gösterme, yüksekten atma.
tağut / tâğut
Kendisine ibadet edilen bâtıl şeyler, putlar.
tahabbüb / تَحَبُّبْ
Kendini sevdirme.
tahabbüb etmek
Kendini sevdirmek.
tahan
Kendini deli olarak göstermek.
Kendini toprağa gömerek yatan küçük bir hayvan.
tahlis-i nefis / tahlîs-i nefîs
Kendini kurtarma.
tahris
Kendini hıfzetmek, kendini korumak.
taht-ı tasarruf ve temellük
Kendi tasarruf ve mülkü altında bulunma.
tallase
Kendisiyle levha silinen paçavra.
tasamm
Kendini sağır etmek.
tasavvün
Kendini sakınmak.
tasavvur-u şahsi / tasavvur-u şahsî
Kendi şahsî tasavvuru, düşüncesi, sadece kendini düşünme.
tav'i / tav'î / طوعى
Kendiliğinden. İçinden.
Kendiliğinden.
(Arapça)
tazallüm-i hal / tazallüm-i hâl
Kendine yapılan bir hâlden, hareketten dolayı sızlanmak. Hâlinden şikâyet etmek.
tecellüd
Kendini cesaretli ve kahraman gösterme; sertlik, direnme.
tedafüi / tedafüî
Kendini müdafaa etme ve koruma ile alâkalı.
tedekkül
Kendini büyük görmek, tekebbürlenmek.
tekavvül
Kendisinde olmayanı söylemeğe çalışma. Yalan söyleme.
tekemmül-ü zati / tekemmül-ü zâtî
Kendi kendine gelişen, olgunlaşan.
telakkuh
Kendisini gebe, hâmile gösterme. Gebe kalabilme.
temavüt
Kendini ölmüş gibi gösterme.
temayüz
Kendini göstermek. Farklı ve yüksek vasfı olmak. Başka vasıflarla üstün olmak.
Kendini gösterme.
temeddüh
Kendi kendini övmek. Kendini beğendirmeğe çalışmak. böbürlenmek.
Kendini övme.
temeddühkarane / temeddühkârane / temeddühkârâne
Kendi kendini övme, böbürlenme.
Kendini övercesine.
temerruh
Kendini yağla ovmak.
temevli / temevlî
Kendini mevlâ kılmak.
temeyyüz / تميز
Kendini gösterme.
Kendini gösterme, sivrilme, ayrıcalık kazanma.
(Arapça)
Temeyyüz etmek:
Kendini göstermek.
(Arapça)
tenezzüh-ü zati / tenezzüh-ü zâtî
Kendi zatında her türlü kusur ve noksandan uzak ve temiz oluş.
tenezzül etmez
Kendi düzeyine, konumuna aykırı olan birşeyi kabul etmez.
tereffu'
Kendini yüce tutma, yücelme.
terk-i hesti / terk-i hestî
Kendinden geçmek, varlığını terketmek.
teşahhus / تَشَخُّصْ
Kendine has kimlik kazanma.
teslim
Kendini, başkasının irâdesine terketme (bırakma), onun emrine uyma, boyun eğme, itâat etme.
teslim-i rıza / teslîm-i rıza
Kendi rızasıyla teslim olma.
teslim-i rıza ve can
Kendi rızasıyla ve canıyla teslim olma.
teslimiyet
Kendini Allah'a veya başka birinin iradesine terketmek, boyun eğmek.
tevbe-i istigfar / tevbe-i istigfâr
Kendini kusurlu görerek, günâhlara tövbe etmek, Allahü teâlâdan af dilemek.
teveddüd
Kendini sevdirme.
Kendini sevdirme.
teveddüdat / teveddüdât
Kendini sevdirmeler.
tevkil
Kendine birisini vekil etmek. Vekil tâyin etmek.
teze'zü'
Kendini hor göstermek.
ucb / عجب
Kendini başkasından üstün bilmek, ayıplarını görmeyip kendini beğenmek, yaptığı ibâdetleri, iyilikleri beğenerek, bunlarla övünmek.
Kendini beğenme.
(Arapça)
ucub
Kendini beğenme.
ucüb
Kendini beğenme, kibir.
ucub / عُجُبْ
Kendini beğenme.
ümmet-i davet / ümmet-i dâvet
Kendilerine gönderilen peygambere inanmaya dâvet edilip de îmân etmeyen kimseler.
ümmet-i icabet / ümmet-i icâbet
Kendilerine gönderilen peygamberin dâvetini kabûl edip, ona inanan ve tâbi olan kimseler.
vazife-i teslim ve tefviz
Kendini Allah'a teslim etme ve herşeyini Ona havale etme görevi.
vaziyet-i bihuş / vaziyet-i bîhuş
Kendinden geçme hali.
vedudiyet / vedûdiyet
Kendini sevdirme.
vika
Kendi ile bir şey saklanan nesne.
yakub aleyhisselam / yâkûb aleyhisselâm
Ken'an diyârındaki (Fenike denilen Sayda, Sur ve Beyrut ile Filistin ve Sûriye'nin bir kısmından ibâret olan eski bir memleket) insanlara gönderilmiş olan peygamber. İshâk aleyhisselâmın oğlu, Yûsuf aleyhisselâmın babasıdır. Yâkûb, İbrânice bir isim olup, "Allahü teâlânın saf ve temiz kıldığı kul" m
zarure-i naşie / zarure-i nâşie
Kendisinde bulunması zorunlu olan, ondan ayrılması mümkün olmayan zorunlu özellik.
zat
Kendi, asıl, öz, cevher, saygıdeğer kişi.
zat-ı baki / zât-ı bâkî
Kendi varlığı sonsuza kadar devam eden ve dilediği varlığa bekâ veren, onları sonsuz ve kalıcı hale getiren Zât; Allah.
zat-ı kerimü's-sıfat / zât-ı kerîmü's-sıfat
Kendisine, sınırsız üstün sıfat ve meziyetler ikram edilen zât.
zat-ı risalet / zât-ı risalet
Kendisine kitap gönderilmiş olan Zât; Peygamberimiz Hz. Muhammed (a.s.m.).
zat-ul hareke / zât-ul hareke
Kendi kendine hareket eden cisim. Aslında hareketli olan cisim. Otomatik.
zatı / zâtı
Kendisi.
zati / zâtî
Kendinden olma.
zatına has / zâtına has
Kendisine özel.
zatiye / zâtîye
Kendisiyle ilgili.
zatiyle ve lisanıyla / zâtiyle ve lisânıyla
Kendi zâtı ve diliyle.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
ram olmak
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
fadlı
ehram
Mağlup
meşihat
hod-be-hod
mikdar-ı kamet
asistan
kadir-i ezel
libas
tevsi
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
Ken
Zık
görünüm
işin ne
Götürmek
hazırlandırmak
kayip
kefil
içermek
bahş