Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
Kelimeler
ifadesini içeren
217
kelime bulundu...
a / â / آ
Ünlem edatı ey, hey.
(Farsça)
İki kelimenin arasına girerek, anlamı pekiştiren yeni kelimeler türetmeye yarayan orta ek.
(Farsça)
aksam-ı seb'a
Yedi kısım.
Gr: Kelimelerin (sahih, misâl, muzaaf, lefif, nakıs, mehmuz, ecvef) bölümleri.
amay
Süsleyen, dolduran mânasına gelir ve kelimelere eklenerek kullanılır.
(Farsça)
asa
(Gibi) manasına gelerek birleşik kelimeler yapılır. (Teşbih edatıdır.)
(Farsça)
aşam
Yiyecek ve içecek.
(Farsça)
İçen, içici manasına birleşik kelimeler yapılır.
(Farsça)
aşub / aşûb
Karıştırıcı, karıştıran mânalarına gelir ve birleşik kelimeler yapılır.
(Farsça)
bad / bâd
"Olsun, ola, olaydı" mânasına gelir ve kelimelerin sonuna getirilir. Meselâ: Aferin bâd : Aferin olsun. Çok yaşa. Afiyet bâd : Afiyet olsun.
(Farsça)
baf / bâf
Dokuyan, dokuyucu mânâsına gelir ve birleşik kelimeler yapılır. Meselâ:
(Farsça)
bar / bâr
Ek olup "saçan, yağdıran, döken, ışık veren" gibi mânâda kelimeler teşkil edilir. Meselâ: Ateşbâr : Ateş saçan. Ateş yağdıran.
(Farsça)
bel
Bilâkis, belki, katiyyetle, ihtimaldir, öyle, dahi kelimeleri mânasına tercüme edilir. İ'rab edatıdır.
beste
Bağlanmış, bitiştirilmiş, bağlı.
(Farsça)
Kapalı. Tutucu. Donmuş.
(Farsça)
Bir nevi ipek kumaş.
(Farsça)
Gr: "Besten" fiilinin ism-i mef'ulüdür. Kelimelerin başına veya sonuna getirilerek mürekkeb kelimeler (Birleşik kelimeler) yapılır.
(Farsça)
Müzikte: Şarkının makam ve âhengi.
(Farsça)
bi / bî
Kelimenin başına getirilerek o kelime menfi yapılır.Misâlleri için, "BİA" kelimesinden sonraki kelimelere bakınız.
(Farsça)
bi'se
Ne fena, ne kötü, ne çirkin mânâlarına gelir. Ve birleşik kelimeler yapılır.
bus
"Öpen" mânasına gelerek birleşik kelimeler yapılır. Meselâ: Damen-bus : Etek öpen.
(Farsça)
çeş
"Deneyen, sınayan, tadına bakan" mânâsına gelerek kelimelere eklenir.
(Farsça)
cevamiu'l-kelim / cevâmiu'l-kelim
Kelimeler topluluğu.
cezalet / cezâlet
Rekâketsiz ifade.
Güzellik.
Müdebbirlik, akıllılık.
Azim, büyük.
Edb: Kelimeler, ince veya sert söylenişlerine göre; elfâz-ı cezle veya elfâz-ı rakika diye ikiye ayrılır. Elfâz-ı cezle: Söylenişte tatlılığı bulunan veya heybet, ululuk, çarpışma, korkutma, yıld
Sözde kelimelerin düzgün dizilişinden doğan güzellik.
çin
"Derleyen, toplayan" mânâlarına gelir ve birleşik kelimeler yapılır.
(Farsça)
cinas / cinâs
Benzeyiş, münâsebet.
Edb: Birçok mânâya gelebilen söz, imalı, telmihli söz. telâffuzu bir, mânası ayrı olan kelimelerin bir sözde bulunması. Bunu yapmaya "tecnis" denir, o kelimelere de "cinas" denir.
Münasebet, benzeyiş. Birçok mânâlara yorulabilen söz. İmalı, telmihli söz. Telaffuzu aynı anlamı ayrı olan kelimelerin bir söz içinde kullanılması.
cinas-ı nakıs / cinas-ı nâkıs
Edb: Cinaslı kelimelerin birinde veya birkaç harfin ziyade olması suretiyle yapılan cinas. (dem, âdem gibi.)
cu
Custen fiilinin emir kökü. Gelecek misâlde olduğu gibi birleşik kelimeler yapılır.
(Farsça)
cümle-i cezaiye / cümle-i cezâiye
Şart cümlesinin ikinci kısmı. Misâl: "Eğer lügatı rehber edinirsen, kelimelerin mânasını anlarsın" cümlesindeki "kelimelerin mânasını anlarsın" cümlesi, cümle-i cezâiyedir.
dan
Arabca, Farsça veya bazı Türkçe kelimelerin sonuna takılarak, âlet ismi veya sıfat yapılır. Meselâ: Ateş-dan : Mangal. Cüz-dan : Cüz kabı, çanta.
dih
"Veren, verici" mânalarına gelir ve kelimelerle birleşir. Meselâ: Ârâm-dih : Rahatlık veren.
(Farsça)
e
Gr: İstifham, sorgu edatı. (Ezehebe Nuri: Nuri gitti mi? derken Ezehebe'nin başındaki "E" harfi gibi)
Arapça kelimelerin sonuna "e" gelerek onları müennes yapmaya yarar. Âdil, Âdile... Emin, Emine... Kâmil, Kâmile... Nuri, Nuriye... gibi.
ebced
Arabça Eski Sâmi alfabesindeki harf sırasının sayı değerine göre tertiplenmesinden meydana gelen birinci kelime. Bu tertip İbrâni ve Süryâni Alfabesindeki harfleri içine alır. İbâredeki kelimelerin sırası ve harflerin rakam değerleri şu suretle gösterilmektedir (Ebced), (Hevvez), (Hutti), (Kelemen),
edat
Tek başına bir anlam ifade etmeyen, kullanıldığı kelimelerle sebep, sonuç, vasıta benzerlik vb. bakımlardan ilişkisi olan kelime (dahi, gibi, için vs.).
efza
(Sonlarına eklenen kelimelere) Artıran, çoğaltan mânasını verir. Meselâ: Hayret-efzâ : Hayret verici, hayret artıran.
(Farsça)
elfaz / elfâz
Kelimeler, sözler.
elhan / elhân
Sesi mûsikî perdelerine uydurmak için, mânâ bozulacak şekilde, harfleri ve kelimeleri değiştirerek, sesi alçaltıp yükselterek, çeneyi oynatarak okumak. Lahn'in çokluk şeklidir.
elif-lam / elif-lâm
Arap alfabesinde yer alan iki harf ve kelimelerin başına konan bir takı.
elsine-i terkibiye
Birbirine eklenen kelimelerle konuşulan diller. Terkibli ifâdesi çok olan, Arabçaya uymayan lisanların hususiyeti. (Arabî Lisanına "Tasrifî" denilir. Çünkü aynı kökten kelimeler rahatlıkla yapılmaktadır. Arabçaya bu hususta yetişen başka bir lisan yoktur.)
em
Soru sorma mânasında atıf edatıdır. İstifham elifi mânasına da gelir. "Yahut, belki, yoksa" kelimeleriyle tercüme edilebilir.
endaz
Atan, atmış, atıcı mânasında birleşik kelimeler yapılır. Meselâ: Dehşet-endaz : Dehşet verici, korkutucu.
(Farsça)
enduz
Kazanan, elde eden, biriktiren, toplıyan mânalarına gelir ve kelimeleri sıfat yapar.
(Farsça)
esma-i mevsule / esmâ-i mevsule
Mânâsı kendisinden sonra gelen cümle içinde açıklanan ve bu cümleyi kendinden sonra gelen cümleye bağlayan kelimelerdir.
esma-i mübheme
Tek başına bir mâna ifade etmeyen isimler. Arabcada: (Ellezine) gibi kelimeler esma-i mübhemeden olduğundan onu tayin ve temyiz eden yalnız sılasıdır. Demek bütün kıymet sılasına aittir.
esma-i züruf
Gr: Zarf olan isimler. Bir şeyin bir zamanda veya mekânda veya diğer bir şey ile beraber veya ondan evvel veya sonra vuku' bulduğunu ifade eden kelimelerdir. Bunlar Arapçada (maa, kabl, ba'd, ind) gibi kelimelerdir.
ev
Şek, tahayyür, ibham, istisnâ, şart, teb'iz için kullanılan harf-i atıf. "yahut, veya, meğer ki, bel, belki ister" gibi kelimelerle türkçeye terceme edilebilir.
ezan / ezân
Bildirmek. Namaz vakitlerini bildirmek, müslümanları namaza dâvet etmek (çağırmak) için yüksek bir yerde belli olan Arabca kelimeleri sırası ile okumak.
fa-yı atıf / fâ-yı atıf
Arapçada kelimelerin başına gelen ve baştakî bir ifadeyle bağlantı kurulmasını ifade eden 'fâ' harfi.
fersa
Mahveden, yoran, aşındıran manasına kelimelere bitişir. Meselâ: Tahammül-fersa : Tahammül bırakmayan. Tâkat-fersa : Tâkatsız düşüren, tâkat bırakmayan.
(Farsça)
figar / figâr
Ceriha, yara.
(Farsça)
İncinmiş, yaralı, müteessir manalarına gelir ve birleşik kelimeler yapılır. Meselâ: Dil-figâr : Yüreği yaralı.
(Farsça)
fiil
(Fi'l) Müessirin te'siri. Amel, iş.
Gr: Hâdiseye veya zamana delâlet eden kelime. (Sarf bilgisinde geniş izahı vardır.) Türkçede; gelme, gitme, yazma, okuma, gezme gibi kelimelere de fiil denir. (Fi'l diye de yazılır.)
firib
Aldatıcı, aldatan, kandıran manasında birleşik kelimeler yapılır. Meselâ: Dil-firib : Gönül aldatan. Nazar-firib : Göz aldatan.
(Farsça)
fuhş
Çirkin söz. İş ve ayb şeyler. Çirkin olan işleri başkalarına açık kelimelerle anlatmak.
gah / gâh / گاه
Kâh.
(Farsça)
Yer ve zaman bildiren kelimeler türetir.
(Farsça)
gerd
Kelimelere eklenir ve "Dönen, dolaşan" anlamlarını verir. Meselâ: Tiz-gerd : Çabuk dönen.
(Farsça)
geşte
"Gezmiş, dolaşmış, dönmüş" anlamlarına gelerek birleşik kelimeler yapılır. Meselâ: Ber-geşte : Altüst olmuş. Ser-geşte : Başı dönmüş.
(Farsça)
gıbb
Nihayet, son, netice.
İki günde bir. Gün aşırı.
-den, -dan, sonra mânâlarına gelir ve birleşik kelimeler yapılır.
gramer
Cümlelerin, kelimelerin, hecelerin ve harflerin hallerinden bahseden ilim. Dil bilgisi.
(Fransızca)
güdaz
Mahveden, yakan, eriten mânâlarına gelir ve birleşik kelimeler yapılır. Meselâ: Takat-güdaz : Takati mahveden.
(Farsça)
güşa
Açıcı, açan mânâsına gelir ve birleşik kelimeler yapılır. Meselâ: Dil-güşa : Gönüle ferahlık veren. Gönül açan.
(Farsça)
güsar
Yiyen, yiyici. İçen, içici manalarına birleşik kelimeler yapılır. Meselâ: Gam-güsar : Dert ortağı, arkadaş.
(Farsça)
guy
"Diyen, söyleyen" mânâlarına gelir ve birleşik kelimeler yapılır. Meselâ: Rast-gu(y) : Doğru söyleyen. Suhan-gu(y) : Söz söyleyen, konuşan.
güzar
Geçiş, geçme.
(Farsça)
Beceren, halleden, yapan.
(Farsça)
Geçiren, geçirici mânâlarına gelir ve birleşik kelimeler yapılır. Meselâ: Dem-güzar : Zaman geçiren, vakit öldüren.
(Farsça)
ha
"İşte!" mânasınadır.
(Farsça)
Cemi edatıdır. Kelimelerle birleşerek onları çoğul yapar. Meselâ: Ayine-hâ : Aynalar. Der-hâ : Kapılar. Esb-hâ : Atlar. Zülüf-hâ : Zülüfler.
(Farsça)
hadis-i kudsi / hadîs-i kudsî
Mânâsı, Allahü teâlâ tarafından, kelimeleri ise, Resûl-i ekrem sallallâhü aleyhi ve sellem tarafından olan hadîs-i şerîfler.
hane
Ev, mesken, beyt.
(Farsça)
Mat: Basamak, bölüm, göz.
(Farsça)
Bazı kelimelerle birleştirilip mürekkep isim yapılan bir "ek" tir. "Hasta-hane, ecza-hane, yazı-hane, kıraat-hane" gibi.
(Farsça)
hay
Çiğneyen mânasına gelir ve birleşik kelimeler yapılır. Meselâ: Şeker-hâ : Şeker çiğneyen.
(Farsça)
Mc: Tatlı sözlü, güzel ve dokunmaz sözler söyleyen.
(Farsça)
hor
Kıymetsiz, ehemmiyetsiz. Adi.
(Farsça)
Güneş, ışık, aydınlık.
(Farsça)
Yiyen, yiyici anlamında olup, birleşik kelimeler yapılır. Meselâ: Miras-hor : Miras yiyen.
(Farsça)
huri
(Ahver ve Havrâ kelimelerinin çoğulu) Ahu gözlüler. Gözlerinin akı karasından çok olan, pek güzel ve güzellikleri tarif ve tavsif edilemiyecek derecede güzel olan Cennet kızları.
huruf
(Tekili: Harf) Harfler. İsim ve fiil olmayan kelimeler.
huruf-u heca / huruf-u hecâ
Alfabe sırasına göre dizili harfler.
Kelimelerdeki harflere ayrıca ses katan elif, vav, he, yâ harfleri.
huruf-u kameriye
Gr: Arapçada kelimenin başında harf-i tarif olduğu vakit, harf-i tarifin lâmı okunan harfler. Meselâ: El-Kamer, El-İnsân, El-Bedi' kelimelerinde olduğu gibi. Burada kelime başında "kaf, elif, bâ" harfleri kameriyeden olduğu için aynen okunuyor. (Bunlar: Elif, bâ, cim, hı, hâ, ayın, gayn, fe, kaf, ke
huruf-u şartiye
Şart edatları; Türkçe'de "eğer, şayet, …se, …sa" kelimelerinin karşılığı olarak kullanılan Arapça edatlar, in, lev gibi.
hurufat ve kelimat-ı kur'aniye / hurufat ve kelimat-ı kur'âniye
Kur'ân'ın harfleri ve kelimeleri.
i'rab / i'râb
Düzgün konuşma ve hakikatı belirtme.
Arapça kelimelerin sonundaki harf veya harekenin değişmesi.
ibda'
Cenab-ı Hakkın âletsiz, maddesiz, zamansız, mekânsız yaratması ve icâdı.
Misli gelmemiş bir eser meydana koymak, icâd, ("İbda', ihdâs, ihtirâ, icâd, sun', halk, tekvin" kelimeleri birbirine yakın mânâdadırlar.)
Edb: Geçmişte benzeri olmayan şiiri söylemek.
ibrahim
İbrahim kelimesi, İbranicede baba anlamına gelen "eb"; ve cumhur demek olan "reham" kelimelerinden meydana gelmiştir. "Ebu-l cumhur" ise; cumhurun babası demektir. Bu ismi meydana getiren kelimelerin ikisinin de hareke veya telaffuzlarını az bir değişiklik yapmakla yine bu mânalar Arapçada vardır. B
ilm-i kıraat / ilm-i kırâat
Kur'ân-ı kerîmin kelimelerinin doğru olarak okunuşundan bâzı kelimelerin ise, farklı okunmasından bahseden ilim.
ilm-i lügat
Bir dilin kelimelerinin tamâmını inceleyen ilim.
ilm-i nahv
Arabî cümle bilgisi. Kelimelerin cümle içindeki yerlerini ve buna göre sonlarının aldığı durumlardan (harekelerden) bahseden ilim.
ism-i mevsule
O şey ki, o kimse ki, mânâlarının yerine kullanılan, "Mâ, Men, Ellezi" gibi kelimelerdir. İki kelimeyi veya mânâyı birbirine birleştiren, mânâsı kendinden sonra gelen bir cümle ile tamamlanın bir kelimedir.
istiarat-ı kesire / istiârât-ı kesire
Birçok istiare; kelimelerin kendi mânâsının dışında başka mânâlarda kullanmalar.
iştikak
Türemek. Bir kökten ayrılan kelimelerin asılları ve birbirleri ile olan münâsebetleri, meydana gelişleri.
Çatallaşmak. Yarılmış bir şeyin bir şıkkını almak.
Edb: Aynı kökten türemiş olan birkaç kelimeyi bir araya getirme sanatı. Misaller:(Edipler edepli olmalı, hem de edeb-i
ıstılahat
Her hangi bir ilme ait kelimeler, tabirler, terimler.
iz
"Hem, vakt, yevm, hîn" gibi kelimelerden sonra ek olarak kullanılır. Meselâ: Hîneizin: O vakit ki. Yevmeizin: O gün ki, kelimelerinde olduğu gibi.
Mâzi fiillerinden evvel "iz" gelirse: İzküntü muallimen: Muallim olduğum zaman mânasına geliyor. (iz) Yazılmasa mânası, muallim idim olur
iza
Arabça kelimelerin başında kullanılırsa; birdenbire, bir de bakılır ki, gibi mânalara gelir. İsim cümlesinin evvelinde bulunur.
kaffe-i kelimat / kâffe-i kelimat
Bütün kelimeler.
ke
Farsçada küçültme edatıdır. Kelimelerin sonlarına gelir. (Meselâ: "Merdüm: Adam; merdümek: Adamcağız" gibi.)
(Farsça)
kelamat-ı hikmet / kelâmât-ı hikmet
Hikmet kelimeleri, sözleri.
kelim
(Tekili: Kelime) Kelimeler, kelâmlar, lâkırdılar.
kelimat / kelimât / كلمات
(Tekili: Kelime) Kelimeler, kelâmlar, sözler.
Kelimeler.
Kelimeler.
Kelimeler, sözcükler.
(Arapça)
kelimat-ı hikmet
Hikmetin kelimeleri; Allah'ın her bir varlığı belirli gaye ve faydaya yönelik olarak, tam yerli yerinde yaratma sıfatının kelimeleri, sözleri.
kelimat-ı ilahiye / kelimât-ı ilâhiye
Cenab-ı Allah'a ait kelimeler; vahiyle indirilen kitaplar.
kelimat-ı imaniye
İmana ait kelimeler.
kelimat-ı kudret / kelimât-ı kudret
Allah'ın kudret kelimeleri.
kelimat-ı kudsiye / kelimât-ı kudsiye
Kutsal kelimeler.
kelimat-ı kur'aniye / kelimât-ı kur'âniye
Kur'ân'ın kelimeleri, sözleri.
kelimat-ı latife / kelimat-ı lâtîfe
Çok hoş, güzel kelimeler.
kelimat-ı mektube
Yazılı kelimeler.
kelimat-ı mübareke / kelimât-ı mübareke
Mübarek, bereketli kelimeler.
kelimat-ı mukaddese / kelimât-ı mukaddese
Mukaddes kelimeler.
kelimat-ı nahviye
Nahv ilmine âit kelimeler. Cümle teşkilinde mânâya tesir eden harfler ve kelimeler.
kelimat-ı rabbaniye / kelimât-ı rabbâniye
Herşeyi yaratıp terbiye eden Allah'ın kelimeleri, sözleri.
kelimat-ı tayyibe
Güzel kelimeler.
kelimat-ı tercümiye / kelimât-ı tercümiye
Tercümede kullanılan kelimeler.
kelimat-ı tesbihiye / kelimât-ı tesbihiye
Allah'ı tesbih eden kelimeler.
kelimat-ı tesbihiye ve zikriye / kelimât-ı tesbihiye ve zikriye
Allah'ın yüceliğini dile getirmek ve Allah'ı anmak için kullanılan kelimeler, sözler.
ken
"Kazan, kazıcı, koparan, yıkan, söken." anlamlarına gelir ve kelimelere katılır. Meselâ: (Kuh-ken: Dağ deviren, tünel açan) gibi.
(Farsça)
keş
(Keşiden) Çekmek fiilinin emir kökü. Birleşik kelimeler de yapılır. Meselâ: Cefâ-keş : Cefâ çeken. Esrar-keş : Esrar çeken, esrar içen serseri.
(Farsça)
keşende
"Çeken, çekici" mânalarına gelir ve birleşik kelimeler yapmakta kullanılır. Meselâ: (Mihnet-keşende: Mihnet çeken.)
(Farsça)
Dayanan, tahammül eden, mütehammil.
(Farsça)
kilem
(Tekili: Kelime) Kelimeler, kelâmlar, sözler.
kinaye lafızlar / kinâye lafızlar
Birkaç mânâda kullanılan kelimeler. Hem boşamada hem de başka yerde kullanılan sözler.
kıraat-ı seb'a
Kur'an-ı Kerim'i yedi türlü okuma tarzı. Mâna değişmemek üzere Kur'an-ı Kerim Kureyş, Huzeyl, Havâzin, Kinane, Sakif, Temim ve Yemen lehçeleriyle "sırat, mâlik, cibril" gibi kelimelerin yedi türlü okunmasına denir.
Yedi türlü okuma.
kıraet ilmi / kırâet ilmi
Kur'ân-ı kerîmin kelimelerinin okunuş şekillerini râvileriyle berâber bildiren ilim.
kıraet-i şazze / kırâet-i şâzze
Arabî gramer şartlarına uyan ve mânâyı değiştirmeyen, fakat bâzı kelimeleri hazret-i Osman'ın çoğalttığı nüshaya benzemeyen Kur'ân-ı kerîm kırâeti (okunuş şekli).
kub
"Vuran, vurucu, döven" mânâlarına gelir ve birleşik kelimeler yapılır. Meselâ: (Leked-kub: Tekme vuran)
(Farsça)
kuban
(Tekili: Kub) Vurucular, dövücüler.
(Farsça)
Vurarak, döverek mânâlarına gelir ve birleşik kelimeler yapılır.
(Farsça)
künan
"Ederek, yaparak, eden, yapan" manâlarına gelerek kelimelere eklenir. Meselâ: (Hande-künân: Gülerek)
(Farsça)
künende
"Edici, yapıcı" mânâlarına gelerek kelimelere eklenir.
(Farsça)
leff ü neşr
Edb: Bir yazı veya şiirde söz simetrisi yapma san'atıdır. Önce iki veya daha fazla kelimeyi sıralamak, sonra da onlarla alâkalı şeyleri söylemek. İki çeşidi vardır;1- Leff ü Neşr-i Müretteb (Düzenli leff ü neşir) : Birinci cümlede sıralanan kelimelerle ikinci cümlede söylenen kelimelerin aynı sırayı
lis
Yalayıcı, yalayan. Birleşik kelimeler yapılır. Meselâ: Kâse-lis : Çanak yalayıcı. Dalkavuk.
(Farsça)
lugat / lûgat
(Tekili: A, uzun okunur) (Lügat) Lügatlar, kelimeler.
Lügat kitapları.
Lügat, sözlük, kelimelerin anlamlarını kısaca bildiren kitap.
lügat
Bir dilin kelimelerini belli bir sıralama içinde, mânâlarıyla beraber ihtiva eden kitap, sözlük.
lugat / lugât / لغات
Sözlük.
(Arapça)
Kelimeler.
(Arapça)
lugaviyyun
Lügatçılar, kelimelerden anlayan âlimler.
ma / mâ
Biz mânasınadır.
(Farsça)
Mim ile elif harfinden ibâret "Mâ". Arabçada muhtelif isimleri vardır. Ve çeşitli mânalara gelir. Cansız şeylere işaret eder. "Şu nesne, o şey ki..." mânâlarına gelerek kelimelerle birleşir. Meselâ: (Mâ-ba'd: Sondaki, alttaki.)
(Farsça)
ma-i mevsufe / mâ-i mevsufe
Şey mânasında nekre olup bir sıfattan evvel kullanılır. (Nazartu ilâ mâ mu'cebin leke: Sana hoş gelen şeye baktım) cümlesindeki gibi...Bazan da sıfatsız olur. (Ni'me-mâ: Ne güzeldir) (Meselen-mâ: Bir misâl olarak) kelimelerinde gördüğümüz gibi.
maani-i lüğaviye / maâni-i lüğaviye
Lügat mânâları, kelimelerin sözlük anlamları.
maarizü'l-kelam / maarîzü'l-kelâm
Kapalı mânâlar; birden fazla anlamlı kelimelerin en uzak mânâsı.
maksur
(Kasr. dan) Kasrolunmuş, kısaltılmış, kasılmış, alıkonulmuş.
Mahbus.
Kasrolunmuş nesne.
Gelinin üzerine tutulan duvak.
Gr: Bir kısım arapça kelimelerin sonunda yâ şeklinde yazılan, fakat elif gibi okunan harf. ( : Dâ'vâ) kelimesinde olduğu gibi. Buna, "Elif-i
mana-yı kelimat / mânâ-yı kelimat
Kelimelerin ve sözlerin mânâları.
meczum
Kat'i niyet edilmiş, cezmolunmuş. Kat'i karar verilmiş.
Gr: Son harfi harekesiz okunan kelime. Cezimli kelime. (İlim, kilim, kitab kelimelerinin son harflerinin okunduğu gibi.)
mend
Kelimelerin sonuna getirilerek "sahip" mânasına edattır.
(Farsça)
merfuat / merfuât
Bir yerde kullanılmak için kaldırılan eski eşya.
Gr: Mazmum olan, zamme ile harekelenmiş kelimeler.
mihaniki kıraet / mihanikî kıraet
Kelimeleri, terkibleri doğru telâffuz etmekle beraber ezber dersi dinletiyormuş gibi çabuk çabuk okumaktır. Böyle okuyuş dinleyene bir şey anlatmaz. Ancak okuyanın mevzuu kavramış olduğunu anlatır. Öyle kıraet bir makinanın duygusuz işlemesine benzetilir.
mu'cize-i tevafukıyye
Kur'ân'daki tevafuka ait mu'cize, kelimelerin mu'cizeli bir şekilde birbirine uygunluğu.
muazale
Bir sözün mânasını başka sözle bağlayıp kelâmı arka arkaya getirme.
Kafiyeyi ayrılmıyacak şekilde mâkabliyle bağlama.
Sözde kelimeleri tekrarla kullanma.
mübalağalı ism-i fail / mübalağalı ism-i fâil
Gr: ( : fa'âl) ve ( : faul) gibi bazı kalıplara giren kelimelere denir. Bu vezinden gelen kelimeler "mübalağa" ifade ederler. "En, pek, çok" mânasına gelirler.
müennes
Dişi. Müzekkerin mukabili.
Gr: Hakiki, itibarî veya söylenişi cihetiyle "dişi" olan kelime.Müennes-i hakikî : Müzekker kelimenin sonuna bir "e-a" ilâve ederek yapılan kelime. Meselâ: (Kâtib: ): Erkek yazıcı. (Kâtibe: ): Kadın yazıcı.Sonu "e" ile biten kelimeler ekseriyetle müennestir
müfredat
Bir bütünü meydana getiren şeylerin her biri.
Bir şeyin içindekiler.
Basit ve gayr-i mürekkeb şeyler.
Toptan mâlum olan şeylerin tafsilâtı, birer birer zikrolunmuşları.
Edb: Tek tek ve ayrı ayrı beyitler.
Gr: Bir ibareyi meydana getiren kelimelerin her
müraat-ı nazir / müraat-ı nazîr
Edb: Mânâca birbirine uygun kelimeleri bir cümlede toplamak.
müştakkat
(Tekili: Müştakk) (şakk. dan) Türemiş kelimeler.
mustalahat / mustalahât
(Tekili: Mustalah) Istılah haline getirilmiş kelimeler.
müştekat
Türemiş kelimeler. Bir kökten ayrılmış kelimeler.
müstetbeatü't-terakib / müstetbeâtü't-terâkib
Üslup içindeki cümle ve kelimelerin çağrıştırdıkları mânâlar.
müteallikat
Yakın olanlar, müteallik olanlar. Akraba.
Gr: Bir cümlenin mânasını açıklayan, tamamlayan kelimeler.
mütekellim-i maalgayr
Konuşan kimsenin kendisinin de içinde bulunduğu bir cemaata ait fiili ifade eden kelimelerin sigasıdır. Okuduk, yazıyoruz, gideceğiz, çalışmışız... gibi.
mütekellim-i vahde
Konuşan kimsenin yalnız kendine ait fiili gösteren kelimelerin sigasıdır. Baktım, görüyorum, gezmişim, oturacağım gibi.
mütevatir-i bilmana / mütevatir-i bilmânâ
Nakledilen bir haberin başka ifade ve kelimelerle, başka başka şekilde ifade edilerek tevatür hâle gelmesi. Mânaların çok insanlarca başka başka kelimelerle nakledilmesi. Bir haberin veya hâdisenin farklı ifadelerle, başka başka şahıs veya topluluklar tarafından nakledilmiş olması.
müvelledat / müvelledât
Doğmakla meydana gelmiş canlılar. Aslında yok iken sonradan meydana gelmiş olanlar.
Uydurma kelimeler.
nahv
(Nahiv) Yol, cihet. Etraf, yön.
Misâl.
Miktar.
Kasd ve azmeylemek.
Gr: Kelimelerin birbirine rabt, izafet ve amel eylemeleriyle ilgili olan kaideleri içine alan ilim. Nahiv ilmi ile Arapça kelimelerin yeri ve usulü bilinir, yani cümle tahlili yapılır.
nahv ilmi
Cümle bilgisi. Kelimelerin cümle içinde fiil, fâil (özne), mef'ûl (nesne, tümleç) olma gibi durumlarından ve buna göre sonlarının aldıkları i'râbdan (harekelerden) bahseden ilim.
nak
Nisbet edatı olarak kelimelere eklenir, sıfat meydana getirilir. Meselâ: Gam-nâk : Gamlı, kederli.
(Farsça)
nasb
Dikme, bir rütbe alma, bir memurluğa atama. Bazı Arapça kelimelerin sonunun üstünlü olma durumu.
nazm
Kelimeleri inci gibi yanyana dizmek.
nazm-ı celil
Yüce diziliş; âyetteki harf ve kelimelerin yüce dizilişi, İlâhî tertibi.
nisar
"Saçan, saçıcı" mânasına gelir ve kelimeleri sıfatlandırır. Meselâ: Pertev-nisar : Işık saçan.
nişin
"Oturan, oturmuş" gibi mânâya gelir ve başka kelimelerle birleşir.
(Farsça)
nüma
Gösteren veya gözüken mânasında olup, birleşik kelimeler yapılır.
(Farsça)
örfi / örfî / عُرْف۪ي
Söz hükmündeki kelimeler.
pare
Cüz, parça. Kesinti.
(Farsça)
Para. Kuruşun kırkta biri.
(Farsça)
Kur'an-ı Kerim'in otuz kısmından bir kısmı, bir cüz'ü.
(Farsça)
Sayı, bölük.
(Farsça)
"Parça" mânâsına gelir ve birleşik kelimeler yapılır. Meselâ: Meh-pâre : Ay parçası.
(Farsça)
Güzel. Yek-pâre : Tek parça, bir parça.
(Farsça)
paş
"Serpen, saçan, dağıtan" mânâsında birleşik kelimeler yapılır.
(Farsça)
pervaz
Kanat açmak, uçmak. Uçan, uçucu.
(Farsça)
Nur.
(Farsça)
Karargâh.
(Farsça)
Saçmak.
(Farsça)
Hücre.
(Farsça)
Saçak.
(Farsça)
Ayna. Dolap.
(Farsça)
İnce, uzun tahta.
(Farsça)
Uçan, uçucu gibi mânâlara gelerek birleşik kelimeler yapılır.
(Farsça)
perver
(Pervar) "Besleyen, yetiştiren, velinimet, koruyan" mânâsında birleşik kelimeler yapılır.
(Farsça)
pezir
Kabul eden, olan, olabilen.
(Farsça)
"Söz dinleyici, emir tutan" mânasında birleşik kelimeler yapılır.
(Farsça)
pişe
İş, kâr. Meşguliyet.
(Farsça)
Alışkanlık, huy, âdet.
(Farsça)
Meslek, san'at.
(Farsça)
"Huy edinmiş, alışmış" anlamlarına gelir ve birleşik kelimeler yapılır. Meselâ: Hasenât-pişe : İyi şeyleri âdet edinmiş olan.
(Farsça)
pür
Çok, dolu, çok fazla, memlu, tekrar (mânâlarına gelir, birleşik kelimeler yapılır)
(Farsça)
Sâhib, mâlik.
(Farsça)
puş
"Örten, giyen, giyinmiş" mânasına birleşik kelimeler yapılır.
(Farsça)
Örtü, elbise, zırh.
(Farsça)
ran
Bacağın uyluk kısmı. Uyluk.
(Farsça)
Kelimenin sonuna getirilerek. " Süren, sürücü" mânasını ifade eden birleşik kelimeler yapılır. Meselâ: Hükümrân : Hüküm süren.
(Farsça)
res
(Residen: Erişmek mastarının emir köküdür.) "Ulaşan, erişen, yetişen" mânasına gelir ve birleşik kelimeler yapılır.
(Farsça)
resan
(Residen mastarından) "Yetişenler, ulaşanlar, getirenler" mânalarına gelerek birleşik kelimeler yapılır.
(Farsça)
rev
(Reften mastarının emir kökü) "Giden, yürüyen" mânasında olup birleşik kelimeler yapılır. Meselâ: Piş-rev : Önde giden.
(Farsça)
ru
Olan, biten manalarında birleşik kelimeler yapılır. Meselâ: Hod-ru: Kendiliğinden.
(Farsça)
rüba
Kapan, çalan, alan (mânâsına birleşik kelimeler yapılır). Meselâ: Dil-rüba : Gönül kapan, gönül alan. İz'an-rüba : Aklı alan, hayret veren.
(Farsça)
rübai / rübaî
Dörtlük olan. Dörtle ilgili.
Edb: Dört mısralık belli vezinlerle yazılmış manzume. Aynı esasta 24 şekilli vezinle yazılan 4 mısralık şiir.
Gr: Mastarını meydana getiren dört harften hepsi de aslî olan kelimeler.
rüste
"Çıkmış, bitmiş, yetişmiş" anlamlarına gelir ve birleşik kelimeler yapılır. Meselâ: Nev-rüste : Yeni yetişmiş bitki.
(Farsça)
safsaf
(Çoğulu: Safsâfe) Her nesnenin kemi, kötüsü, hor ve hakiri.
Döğülmüş yumuşak toprak.
Mâkul olmayan kelimeler.
Mânâsız şiir.
Yaramaz ve kötü işler.
şahıs zamiri
İsim yerine kullanılan ve insanlara işaret eden kelimeler. Farsçada: (Men: ben), (Tu: sen), (U: o), (Mâ: biz), (Şümâ: siz), (İşân: onlar). Bunlar gayr-ı muttasıl (bitişik olmayan) zamirlerdir.Arapçada; gayr-ı muttasıl zamirler: (Ene: ben), (Ente-sen), (Entümâ: ikiniz), (Hu: O), (Entüm: siz), (Entünn
salim / sâlim
Sağlam.
Sıhhatli. Sağ. Noksansız, eksiksiz.
Her türlü tehlikeden uzak olan. Emin ve korkusuz olan.
Gr: Kelimelerdeki harfler bozulmadan cemi' eki katılarak yapılan çoğul hali. Sâlimûn, sâlihât, sâdıkûn, sâdıkât gibi yapılan cemiler.
İçinde harf-i illet bulunma
san
"Benzer, andırır" mânâlarına gelerek birleşik kelimeler yapılır.
(Farsça)
sar
Yer, mekân bildiren, birleşik kelimeler yapılan bir ek'tir. Bir şeyin kesretle bulunduğunu gösterir. Meselâ: Kühsar : Çok dağlık yer.
(Farsça)
sarf
(Çoğulu: Süruf) Harcama, masraf, gider.
Fazl.
Hile.
Men etme. Bir kimseyi yolundan ve işinden ayırıp başka tarafa yöneltme.
Farz.
Gr: Bir lisanı meydana getiren kelimelerin değişmesinden, birbirinden türemesinden bahseden ilim şubesi. Kelime bilgisi. K
Dilbilgisinin konusu kelimeler olan bölümü.
sarf ve nahv ilmi
Arabî dilbilgisi. Sarf; kelime bilgisi; kelimelerde meydana gelen değişikliklerden ve birbirlerinden türemelerinden bahseden ilim. Nahv; cümle bilgisi; kelimelerin cümle içinde fiil, fâil (özne), mef'ûl (nesne, tümleç) olma gibi durumlarından ve buna göre sonlarının aldıkları i'râbdan (harekelerden)
şart edatı
Arapça'da, Türkçe'deki "eğer, şayet, …se, …sa" kelimelerinin karşılığı olarak kullanılan, kendi başına bir mânâsı olmadığı halde isim ve fiillerle birlikte mânâ kazanan edatlar, in, lev, emma gibi.
saz
(Sâhten: Yapmak mastarından emir köküdür) Eden, yapan, uyduran, düzen mânalarına gelir ve birleşik kelimeler yapılır. Meselâ: Evham-saz : Evham veren.
(Farsça)
sera
"Şarkı söyleyen" mânasına gelir ve birleşik kelimeler yapılır. Meselâ: Nağme-serâ : Şarkı söyleyen, nağme söyleyen.
(Farsça)
sıfat terkibi
Sıfat tamlaması. Meselâ: "Kâmil insan" kelimeleri bir sıfat terkibidir. Burada Türkçe ifâdeye göre "kâmil insan" terkibinden birinci kelime sıfat (belirten), ikinci kelime ise mevsuf (belirtilen) dir. Farsça kâideye göre "insan-ı kâmil" diye söylenir.
şiken
(Şikesten mastarından) Kıvrım, büküm.
(Farsça)
Koparan, parçalayan mânâsında birleşik kelimeler yapılır. Meselâ: Haysiyet-şiken : f. Haysiyet kıran.
(Farsça)
şüküfte
"Açılmış" mânasına gelir ve birleşik kelimeler yapılır. Meselâ: Nev-şüküfte : Yeni açılmış.
(Farsça)
suz
(Suhten: Yanmak mastarından) "Yakan, yakıcı, yanmak, tutuşmak" mânâlarına gelerek mürekkeb kelimeler yapar.
(Farsça)
ta-be
"... e kadar" mânasına gelir ve kelimelerin başlarına eklenir.
(Farsça)
tab
"Parıldayan, parlayan, parlatan, aydınlatan" anlamlarına gelir ve birleşik kelimeler yapılır. Meselâ: Âlem-tab : Dünyayı aydınlatan, âlemi ışıklandıran.
(Farsça)
tahfif
(Hıffet. den) Hafifletme, yükünü azaltma. Kolaylaştırma.
Lâyıkı vechiyle hürmet etmemek.
Maddî-manevî bir ızdırabı azaltmak.
Kelimelerin bazı harflerini terketmekle telâffuzunu kolaylaştırmak.
tedvir
Devrettirmek, döndürmek. Çevirmek.
İdare etmek, yönetmek.
Daire şekline sokmak.
Edb: Bir mısradaki kelimelerin yerini değiştirmekle veznin ve mânanın bozulmamasıdır.
Kur'an-ı Kerim kıraatında: Tahkik ile hadr ortasında bir okuma usulüdür. Her iki yönde meşru m
teganni / tegannî
Sesi mûsikî perdelerine uydurmak için, hareke, harf ve med (uzatma) ilâve etme ve çıkarma yapmak sûretiyle, kelimelerin asıllarını dolayısıyle mânâyı bozarak okuma.
tenafür
Birbirinden kaçmak. Ürkmek.
Uzağa çekilmek.
Bir mes'elenin halli için hâkime başvurmak.
Edb: Kulağa hoş gelmeyen hece veya kelimelerin bir arada bulunması.
tenasüb
Uygunluk, uyma, tutma. Yakınlaşma.
Anlamca birbirine uygun kelimeleri bir arada söze güzellik vermek amacı ile kullanmak.
Uygunluk, uyma, tutma. Yakınlaşma.
Nisbet, kıyas.
İki adet birbirine nisbet edilerek yapılan hesap usulü.
Edb: Mânaca birbirine uygun kelimeleri bir arada söze güzellik vermek maksadı ile zikretmek.
terakib
(Tekili: Terkib) Terkibler.
Gr: İki veya daha çok kelimeden meydana gelen birleşik kelimeler. Tamlamalar.
terkib-i mezci / terkib-i mezcî
İki veya daha fazla kelimeden meydana gelen ve bir isme delâlet eden isim. " Baalbek, Kırıkkale, Tahtakurusu" kelimelerinde olduğu gibi.
tertil / tertîl
Kur'ân-ı kerîmi tecvîdle yâni usûl ve kâidelerine uyarak, açık açık, tâne tâne, harfleri ve kelimeleri birbirinden ayırarak okuma.
tevabi'
(Tekili: Tabi') Maiyyet. Bir kimseye tâbi olanlar. İman ve İslâmiyet veya herhangi bir hususta birisine bağlı bulunanlar.
Uşaklar.
Bir merkeze bağlı olan yerler.
Gr: Evvelki kelimeye göre hareke alan kelimeler.
tevafukat-ı gaybiye
Göze görünmeyen ve bizim için gaybi olan tevafuklar. Kur'an veya kıymetli dinî eserlerde, bir kısım kudsi kelimelerin, yazılışlarında İlâhî bir takdir ile, altalta ve yanyana dizilişleri.
tezad
İki şeyin birbirine zıt olması. Aksilik. Terslik.
Edb: Mânaca birbirine zıt olan kelimeleri bir arada toplamak.
İki şeyin birbirine zıt olması, aksilik, terslik.
Anlamca zıt olan kelimeleri bir arada toplamak.
tıraz
" Süsleyen, donatan" anlamlarına gelir ve birleşik kelimeler yapılır. Meselâ: Şükufe-tıraz : Çiçek süsleyen.
(Farsça)
turan
Eski İranlılar tarafından Türkistan ve Tataristan taraflarına verilen isimdir. Turan, eskidenberi Türklerin oturduğu yerlere denirdi. "Türk" ile "Tur" kelimeleri arasındaki benzerlik de bu iki ismin bir asıldan ibaret olduğunu gösteriyor.
va
"Arkada, geri" mânâlarına gelerek birleşik kelimeler yapar.
(Farsça)
"Vah, yazık" meâlinde olup hayf, hasret, esef gibi kelimelerle birlikte söylenir. (Buna Arabçada "edât-ı nüdbe" denir.)Türkçede bunun yerine; vâh, vây, eyvâh edatları kullanılır. Bunlar bâzan şiddet ve te'yid için tekrar edilir.
vahy-i gayri metluv / vahy-i gayri metlûv
Allahü teâlâ tarafından peygamberlerin kalblerine bildirilen vahyi, peygamberlerin kendilerine âit kelimelerle yanındakilere bildirmesi. Hadîs-i kudsî.
vakıf
(ة) harfiyle biten kelimelerde (ﻫ) sesi verilerek durma ("şeceratin" kelimesinin "şecerah" şeklinde okunması gibi).
var / vâr
(Teşbih edatıdır) Gibi, ...li, kerre, def'a, sâhib, mâlik, lâyıklık (yerinde kullanılarak birleşik kelimeler yapılır). Meselâ: Melek-vâr : Melek gibi. Ümid-vâr: Ümidli.
(Farsça)
vav-ı kasem
Gr: Herhangi bir kelimenin, çok defa Allah isminin evveline gelerek, yemin için kullanılan vav harfi. Vallahi, Veşşemsi, Velfecri kelimelerinde olduğu gibi.
ver
"Sahib, mâlik; anlamlarına gelir ve birleşik kelimeler yapılır. Meselâ: Dâniş-ver : Âlim. Suhan-ver : Edip, şâir.
(Farsça)
ya
"Hey, ey!" mânasında nida olarak kullanılır. Arapçada başına geldiği kelimenin i'rabını ötre okutur. "Yâ-Halimu, Yâ-Rahimu" da olduğu gibi. Yâ, terkibli kelimelerin başına gelirse; baştaki kelimeyi "üstün" meftuh okutur. "Yâ Rabbe-l Âlemîn" de olduğu gibi."Yâ" üç şekilde kullanılır:1- Müennes zamiri
yab
"Yaften: Bulmak" mastarından emir kökü olup, birleşik kelimeler yapılır. Meselâ: Şifayab : Şifa bulan, iyileşen.
(Farsça)
yafte
"Bulunmuş, bulmuş, bulunan" mânalarına gelir ve birleşik kelimeler yapılır. Meselâ: Şeref-yafte : f. Şeref bulmuş.
(Farsça)
za
"Bu, şu" mânalarına gelir. Ve birleşik kelimeler yapılır. Meselâ: Hâkezâ: Bunun gibi, böyle.
(-Zây) " Doğuran" anlamına gelir ve birleşik kelimeler yapılır. Meselâ: Nâdire-zâ : Nâdir şeyler yapan, bulunmaz şey meydana getiren.
(Farsça)
zade
Evlâd, oğul.
(Farsça)
İyi insan.
(Farsça)
Nikâh neticesi olmuş çocuk.
(Farsça)
Kelime sonuna getirilerek birleşik kelimeler de yapılır. Meselâ: Şah-zade (Şehzade) : Padişah evlâdı.
(Farsça)
zamair
(Tekili: Zamir) Zamirler. Bir şeyin iç yüzleri.
İsim yerine kullanılan kelimeler.
zamair-i şahsiyye
Şahıs zamirleri. " Ben, sen, o" gibi isim yerine geçen kelimeler.
zar
Kelimenin sonuna gelerek birleşik kelimeler olur. İsimlere eklenerek yer adı bildirilir. Meselâ: Lâle-zar : Lâle bahçesi.
(Farsça)
zed
"Vurucu, vuran" mânasına gelir ve birleşik kelimeler yapılır. Meselâ: Guş-zed : Kulağa çalınan. Zeban-zed : Yayılmış söz.
zede
(Zed) Birleşik kelimeler yapılarak, "vurulmuş, çarpılmış, tutulmuş" manalarına gelir. Meselâ: Musibet-zede : Musibete uğramış.
(Farsça)
zedegan / zedegân
(Tekili: -zede) Tutulmuşlar, çarpılmışlar, uğramışlar mânalarına gelir ve birleşik kelimeler yapılır.
(Farsça)
zen
Vuran, kesen, atan mânalarına gelerek birleşik kelimeler yapılır. (Zeden: Vurmak mastarında emir köküdür) Lâf-zen : Söz atan, lâf atan.
(Farsça)
zenan
"Vurarak" mânasına gelir ve birleşik kelimeler yapılır. Meselâ: Ta'ne-zenan : Söverek.
(Farsça)
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
Emzik
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
bülûç
hacet namazı
Nasus
lev
istigra
ürme
akraba-i taallukat
zülkemal
āyide
rabia-i
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
Kelimeler
fikir sorma
bolluk icinde
yeten
Åžuk
MUTSUZ
Olan Olay
kızcağız
agna
Ed