Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
Keder
ifadesini içeren
306
kelime bulundu...
adreng
Keder, mihnet, sıkıntı.
(Fransızca)
ah
Maddi veya mânevi bir acı hissolundukta kullanılır.
Nedamet, pişmanlık ve teessüf beyan eder.
Birine acındığına, keder ve esef edildiğine delalet eder. Meselâ : Ah! Evladım! gibi.
ahzan
(Tekili: Hüzn) Hüzünler, kederler, sıkıntılar, tasalar, gamlar.
ahzen
Çok hüzünlü kederli. En tasalı, daha gamlı.
alam / âlâm
(Tekili: Elem) Elemler. Kederler. Üzüntüler.
Elemler, kederler, acılar.
alam u askam / âlâm u askam
Kederler ve hastalıklar.
alim
Üzüntülü, kederli, ıztırab çeken.
areng
Dirsek.
(Farsça)
Dert, keder.
(Farsça)
Hile, dubârâ.
(Farsça)
Tarz, tavır, üslüb.
(Farsça)
Vali, hakim.
(Farsça)
Zannolunur ki, galiba, öyledir, benzer gibi bir yakınlık ve benzerlik ifâde eder.
(Farsça)
arıza / ârıza
Sonradan olan, noksanlık.
İsabet eden belâ ve keder.
Bozulma.
Gelip geçici.
Hariçten gelen te'sirle olan.
Bir şeyin olmasına veya görülmesine mâni olan birşey.
armani / armanî
Müteessif, kederli, üzüntülü. Pişman, nâdim.
(Farsça)
asi / âsi
Doktor, cerrah, tabib.
(Farsça)
Kederli, hüzünlü.
(Farsça)
asiye / âsiye
Kederli, hüzünlü kadın.
Sütun, kolon, direk.
Hz. Musa'yı (A.S.) Nil nehrinden çıkararak büyütüp yetiştiren kadın. Firavunun zevcesinin ismi.
atf-ı tefsir
Bir mânada olup mücerred tasdik ve te'kid için "ve" ile müteradifine (aynı mânadaki kelimeye) atfolunan kelime. Meselâ: "İhsan ve kerem, hüzün ve keder" ifadesindeki "ve" ler gibi. Diğer bir ifade ile: Aynı olan ayrı iki kelimenin birlikte kullanılması. ("deli divâne"de olduğu gibi.)
azab-engiz
Azab verici, keder verici.
(Farsça)
bar-ı dil / bâr-ı dil
Gönül yükü, elem, keder, gam, hüzün.
befm
Keder, tasa, iç sıkıntısı, üzüntü.
(Farsça)
bejman
Yırtık, dökük, pejmürde, dağınık.
(Farsça)
Hüzünlü, kederli, üzgün, yaslı.
(Farsça)
belabil
(Tekili: Belbâl - Belbele) Vesveseler. Kederler. Tasalar.
(Bülbül) Bülbüller. Andelibler.
belel
Yaşlık, rutubet, ıslaklık.
Zafer, galibiyet.
Mihnet, keder, üzüntü.
Mücadele, kavga.
Hastalıkdan iyileşen.
Düşkünlük.
beliyyat
(Tekili: Beliyye) Felâketler.
Gamlar. Kederler.
beliyye
(Çoğulu: Beliyyât) Belâ. Müşkilât. Musibet. Âfet. Tasa. Keder.
benat-üs sadr / benât-üs sadr
Endişe.
Hayal.
Kederler.
berşem
Kederin belli oluşu.
(Farsça)
Dikkatli nazar.
(Farsça)
beşem
Kederli, hüzünlü, yaslı.
(Farsça)
Hazmı güç olan şey.
(Farsça)
bess
İçindekini açığa vurmak.
Neşretmek, yaymak.
Ayırmak.
Dert, keder.
Merak.
betyab
Mihnet, keder, dert, gam, kaygı, elem.
(Farsça)
bevas
Sıkıntı, keder, mihnet, elem, dert, kaygı, gam.
(Farsça)
Yokluk.
(Farsça)
bevh
Musibete, belâya uğrama; felâket gelmesi. Kederlenme.
Gizli şeyin, sırrın açığa çıkması.
bevk
Fenalık, düşmanlık, keder ve belâ meydana getirme.
Musibet, felâket.
İzinsiz ve habersiz olarak bir yere aniden çıkagelme.
Çalıp çırpma.
Yalan söz.
Boşboğaz (adam).
Şiddetli yağmur.
bikeder / bîkeder
Kedersiz, sıkıntısız.
bilabil
Elem, keder, tasa, dert, gam.
Telâş.
bişkel
Elem, keder, gam, tasa, kasavet.
(Farsça)
Orak şeklinde ağaç anahtar.
(Farsça)
Kıvırcık saç.
(Farsça)
bityar
Elem, keder, tasa, sıkıntı.
(Farsça)
cahb
(Çoğulu: Echibe) Ebücehil karpuzu.
Korkudan dolayı kederli olmak.
canhıraş
Dayanamıyacak derecede acı ve keder veren.
(Farsça)
Dayanılmayacak derecede acı ve keder veren.
ceref
Bir kimsenin, kederden dolayı tükrüğünü yutkunup durması.
ceriz
Tasalı kimse. Hüzünlü, kederli olan kişi.
cesk
Mihnet, keder, elem, gam, tasa.
(Farsça)
Musibet, belâ, âfet, felâket.
(Farsça)
cevzak
Kederlenme, elemlenme.
(Farsça)
ciğer
Ciğer. Bağır.
(Farsça)
Keder, sıkıntı, elem.
(Farsça)
Avaz.
(Farsça)
da' ma keder / da' mâ keder
Keder veren şeyi bırak.
dacir
Gamkin ve gönlü dar kimse.
Bağırgan dişi deve.
Kederlenmek, hüzünlenmek muztarib olmak.
dağ-dar eyler
Üzer, acı ve keder verir.
dağidar
Üzüntülü, kederli.
dem'
Göz yaşı. Sürurdan veya keder sebebiyle ağlama neticesi gelen göz yaşı.
derd
Tasa, keder, kaygı.
(Farsça)
Hastalık, illet.
(Farsça)
derdnak
Dertli, kederli, kaygılı, tasalı.
(Farsça)
dil-teng
Sıkıntılı, kederli, gönlü darda olan.
(Farsça)
dud
Duman, sis. Tütün.
(Farsça)
Elem, gam, keder, tasa.
(Farsça)
duzah
Cehennem. Tamu.
(Farsça)
Mc: Keder. Külfet.
(Farsça)
effaf
Çok of! çeken. Sıkıntılı, muztarib ve kederli kimse. Elemli, gamlı, tasalı adam.
ekdar / ekdâr / اكدار
(Tekili: Keder) Kederler, acılar, üzüntüler.
Kederler, üzüntüler.
Kederler, üzüntüler.
(Arapça)
ekdar ü alam / ekdâr ü âlâm
Kederler, acılar.
elem
Ağrı. Acı. Keder. Sancı. Dert. Gam. Kaygı.
Acı, keder, sıkıntı.
Keder, dert, üzüntü, sıkıntı, acı.
elem-i fikri / elem-i fikrî
Düşünceye ait acı, düşünceyle ilgili acı, keder.
elem-zede
Acılı. Kederli. Dertli.
(Farsça)
elemzede-gan / elemzede-gân
(Tekili: Elemzede) Elemliler, kederliler, dertliler.
(Farsça)
endişe
Korku. Düşünce. Merak, keder, kuruntu.
(Farsça)
endişe-i istikbal
Gelecek zamanı düşünmekten gelen merak, üzüntü, keder. Geleceği düşünmek.
endişnak
Endişeli, kederli, meyus, sıkıntılı, düşünceli.
(Farsça)
enduh / endûh / اندوه
(Endüh) : Keder, elem, gam, gussa, kaygı, sıkıntı, ıztırab, üzüntü.
(Farsça)
Keder.
(Farsça)
enduh-güsar
Kederi yok eden. Gamı, sıkıntıyı gideren.
(Farsça)
enduh-nak / enduh-nâk
Kederli, sıkıntılı, gamlı, üzüntülü.
(Farsça)
eşcan
(Tekili: Şecen) Şecenler, elemler, gamlar, kederler, tasalar, sıkıntılar, ıztırablar.
esif
Kederli, esefli, tasalı, gamlı.
esuf / esûf
Fazlaca eseflenen, pek üzülen, çok kederlenen, çok fazla acıyan, yufka yürekli.
esy
Tasa, keder, hüzün.
esyan
Kederli, gamlı, tasalı, kaygılı, hüzünlü, üzüntülü.
etrah
(Tekili: Terah) Tasalar, kederler, elemler, gamlar, üzüntüler, sıkıntılar, ıztırablar.
faric
(Ferec. den) Keder ve tasadan kurtaran.
fark-ı tamm / fark-ı tâmm
Tas: Dünya ile olan alâkaları tamamen terkederek, ehadiyyet dergâhına tam bir teveccühle istiğrak haleti.
fec'
Bir kimsenin, musibetten dolayı elemli olması.
İncinmek.
Tasalı olmak, kederli ve hüzünlü oluş.
fecaat
(Fecâet) Merak edilecek hâl, kederlenecek kötü durum. Felâket.
ferec
Sıkıntıdan kurtulmak, zafer, inşirah, kederden kurtulmak. Genişlik, ferahlık, fütuhat.
Girecek yerler.
feth
Açma, başlama.
Zaptetme. Ele geçirme. Zafer. Nusret.
Faydalı şeyleri elde etmek için yolları açmak. Muğlak şeyleri açmak. Bu iki suretle olur. Biri, basâr ile idrâk olunur. Gam ve kederi gidermek gibi. İkinci de: İki nevi olup birincisi; dünya işlerinde olur. Sürur vermekle g
firak / firâk
Ayrılık, ayrılma.
Hüzün, keder, sıkıntı.
fütur
Yeis. Ümidsizlik. Usanç.
Zaaf.
Keder, gam.
Gevşeklik.
gam / غم / غَمْ
Keder, üzüntü.
(Arapça)
Keder.
gam-gin / gam-gîn
Gamlı, kederli.
gamgin / gamgîn
Gamlı, kederli.
gamgüsar / gamgüsâr
Gam ve kederi def eden, teselli veren.
gamin / gamîn
Tasalı, hüzünlü, kederli, gamlı.
(Farsça)
gamm
Keder, tasa, dert, elem, kaygı.
gamm-abad
Keder ve hüznü bol. Gamlı.
(Farsça)
gamm-alud
Kederli, gamlı, hüzünlü, kaygı veren.
(Farsça)
gamm-dide / gamm-dîde
Kederli, tasalı, gamlı, hüzünlü.
gamm-feza
Kederi artıran, hüznü çoğaltan.
(Farsça)
gamm-gin / gamm-gîn
Kederli, hüzünlü, gamlı.
(Farsça)
gamm-güsar / gamm-güsâr
Teselli veren, gam ve kederi defeden dert ortağı. Arkadaş.
(Farsça)
Teselli veren, hüzün ve kederi defeden.
(Farsça)
gamm-har
Kederlenen, hüzünlenen, tasalanan.
(Farsça)
gamm-nak
Gamlı, kederli.
gamm-nisar
Hüzün veren, kederli eden.
(Farsça)
gamm-penah
Tasalı yer, kederli yer. Kederin, tasanın sığındığı yer.
(Farsça)
gamm-perver
Keder veren, hüzünlendiren, gam artıran.
(Farsça)
gamm-zede
Kederli, hüzünlü, gamlı, tasalı.
(Farsça)
gamnak / gamnâk / غمناک
Gamlı, kederli.
Kederli, üzgün.
(Arapça - Farsça)
gavail
(Tekili: Gaile) Musibetler, belâlar.
Dertler, sıkıntılar, kederler, hüzünler.
Felâketler, âfetler.
gerd
Baht, talih. Fayda.
(Farsça)
Toz, toprak.
(Farsça)
Hüzün, keder, gam, tasa.
(Farsça)
gezend
Musibet, belâ, felâket, âfet.
(Farsça)
Elem, keder, hüzün.
(Farsça)
Zarar, ziyan.
(Farsça)
giriban-çak / girîban-çâk
Yakası yırtık.
(Farsça)
Mc: Kederli, hüzünlü, üzüntülü.
(Farsça)
gumme
Tasa, keder.
Kırba, tuluk gibi şeylerin derinliği.
Belirsiz mühim nesne.
gumum / gumûm / غموم
(Tekili: Gamm) Tasalar, kederler, dertler, kaygılar, hüzünler.
Gamlar, kederler.
(Arapça)
gunz
Tasa, keder.
Zahmet, meşakkat.
gusas
(Tekili: Gussa) Kederler, hüzünler, kaygılar, tasalar.
gussa / غصه / غُصَّه
Keder. Tasa.
Gam.
Boğaza takılan yemek.
Ağaç, diken.
Üzüntü, keder.
(Arapça)
Keder.
gussadar / gussadâr
Kederli, tasalı. Kaygılı. Gussalı.
(Farsça)
gussanak / gussanâk
Kederli, hüzünlü, tasalı, kaygılı.
(Farsça)
habal
Bozulma, düzensizlik. Karma karışıklık.
Sıkıntı, hüzün, keder, üzüntü.
hacis
Tasa, keder, hüzün, gam.
Hâtıra. Kalb ve hissin en derin ve gizli sesleri.
hafl
Kederlenme, hüzünlenme, tasalanma.
Toplantı, toplanma.
haib
Mahrum. Ümidsiz. Kederli. Me'yus. Bi-behre olan.
hal / hâl
Durum, vaziyet. Görünüş. Tavır. Suret. Keyfiyet.
Cezbe.
Dert, keder, elem.
Mecâl. Kuvvet.
Gr: Fâili, mef'ulü veya her ikisinin durumunu bildiren sözdür. Halin sâhibine zi-l hâl denir.Meselâ : Reeytuhu mâşiyen: (Onu yürürken gördüm) cümlesinde Mâşiyen (yürürken
hali / halî
Gamsız, kedersiz, gailesiz, dertsiz.
Evlenmemiş erkek, bekâr adam.
hasur
Mânevi mücahededen dolayı kadınlara yaklaşmaya rağbet etmeyen.
Sır saklayan. Keder ve üzüntüden gönlü daralan, tasadan içi sıkılan.
Çok bahil kimse. (Halkla yer ve içer, birşey vermez)
Oğlu ve kızı olmayan.
Avrete cimâ edemeyen.
İhlili dar olan deve.
hatır-ı na-şad / hatır-ı nâ-şâd
Tasalı ve kederli gönül.
haybet-zede
Sıkıntıya uğrayan, kedere düşen, kederli olan.
(Farsça)
hazannüma
Sonbahar görünüşlü.
(Farsça)
Mc: Hüzün ve keder verici.
(Farsça)
hazen
(Hüzn) Keder. Tasa. Gam.
hazin / hazîn
Hüzünlü. Keder meydana getiren. Acı uyandıran.
hem
Gaile, müşkül iş.
Tasa, gam, keder, hüzün.
hem-derd
Dert yoldaşı, dert arkadaşı. Aynı dert ve kedere düçar olanların beheri.
(Farsça)
hemahim
(Tekili: Hemheme) Üzüntüler, kederler, dertler, tasalar.
hemm
Gam, keder, tasa, hüzün.
hereb
Kaçma, firar.
şiddetli üzüntü, keder.
hicran / hicrân
Uzaklaşma. Ayrılık. Ayrılıktan gelen keder, sızı, acı. Dostluğu ve ülfeti kesmek.
Ayrılık.
Unutulmaz acı keder.
hümum
Tasalar, kaygılar, kederler, gamlar, gussalar.
huz ma safa, da'ma keder / huz mâ safâ, da'mâ keder
"Safâ olanı al, keder vereni bırak", "Allahın müsaadesi olan ve neticesi safâ veren şeyi al, sonu keder vereni bırak", "İyisini al, kötüsünü bırak" meâlindedir.
huzmasafadamakeder / huzmâsafâdâmâkeder
Safa vereni al keder vereni bırak.
hüzn / حزن
(Hüzün) Gamlı olmak. Keder Sıkıntı.
Üzüntü, keder. Sevincin zıddı. Bu, halk arasında kastedilen dünyevî hüzünden başkadır. Tasavvuf yolunda bulunanlara âit bir hâl.
Keder.
hüzn-alud
Kederli. Hüzünlü. Gamlı.
(Farsça)
hüzn-amiz
Gam, keder ve hüzünle karışık.
(Farsça)
hüzn-aver
Keder veren. Gam veren. Hüzün verici.
(Farsça)
hüzn-efza
Keder ve hüzün arttıran.
(Farsça)
hüzn-engiz
Hüzün veren. Keder verici.
(Farsça)
hüzn-gah / hüzn-gâh
Hüzün ve keder vakti.
hüzn-hüzün
Gam, keder, sıkıntı.
hüzün-engizane / hüzün-engizâne
Keder verici bir şekilde.
ibza'
Bir kimseyi sıkıntı ve kedere boğma. Mahvetme.
igmam
Kederlendirmek. Gamlandırmak. Hüzünlendirmek.
Gökyüzünün bulutlu olması.
igtimam
Tasalanmak. Kederli olmak.
ihmam
Kederlendirmek. Mahzun etmek.
İhtiyarlatmak.
ihtimam
Elem ve kederden uyuyamamak.
Perhizkârlık etmek, riyazette bulunmak.
ihzan
Mahzun etme, hüzünlendirme, keder verme.
ikrab
Kederlendirme, hüzün verme.
ikrah-ı gayr-i mülci / ikrah-ı gayr-i mülcî
Huk: Eskiden döğme ve hapis gibi yalnız keder ve elemi icab ettiren şeylerle vuku bulan ikrah.
ikrah-ı nakıs / ikrah-ı nâkıs
Huk: Dayak ve hapis gibi keder ve elemi gerektiren şeylerden meydana gelen mecburiyet.
iktiras
Bir işe ehemmiyet verme, bir şeyi mühimseme.
Kederli ve hüzünlü olma.
ingas
(Tengis) Keder verme. Rahatını bozma.
inkıbaz / inkıbâz
Büzülüp toplanma, çekilme.
Kasvet, keder, sıkıntı.
Kabızlık, peklik.
işca'
Yenme, ezme.
Kederlendirme, hüzün verme, üzme.
işcaz
Kederlendirme, üzme, hüzün ve gam verme.
itbal
Kederlenme, kederlendirme. Derde, hüzne ve kedere düşürme.
iyas
Yeis hali. Ümidsizlik ve kederli oluş.
kabet
Kederli ve ıztırablı olma.
kad / kâd
Mahzun olma, hüzünlü ve kederli olma.
kahır
Aşırı üzüntü, acı, keder.
Ezici davranış, zulüm.
Baskı ile iş gördürme, zorlama.
kahr
Zorlama. Cebir.
Ezme. Mahvetme.
Fazlaca üzüntü. Keder içine işleme.
Cenâb-ı Hakkın şiddetli ve azab verici vasıflarının tecellisi. (Kahr, lütfun zıddıdır.)
Mahvetme, helâk etme.
Çok kederlenme, çok üzüntü duyma.
Zorlama, zorla bir iş gördürme.
Üstün gelerek mahvetme, batırma, ezme.
Çok kederlenme, çok üzüntü duyma.
kalb-i na-şad / kalb-i nâ-şâd
Hüzünlü gönül, kederli kalb.
kalender
Dünyayı terkederek elini çekip Allah yolunda giden kimse.
(Farsça)
Dünyâdan elini çekip herşeyi hoş gören kimse.
(Farsça)
Dünya alâkalarından uzak, alâyişe aldanmaz hakikat adamı. Filozof.
(Farsça)
kanıt
Ümidi tamamen sönmüş. Ye'se düşmüş, ümitsiz, kederli, hüzünlü.
kasavet / kasâvet / قساوت
Kalb katılığı, gaflet.
Kaygı, tasa, üzüntü, keder.
Sıkıntı, keder.
Katılık, sertlik.
(Arapça)
Keder.
(Arapça)
kederefza / kederefzâ
Keder ve sıkıntı veren. Keder verici.
(Farsça)
kederengiz
Üzüntü, keder ve sıkıntı meydana getiren.
(Farsça)
kedernak / kedernâk / كدرناک
Keder verici, kederli.
Üzüntülü, kederli.
(Arapça - Farsça)
keduret
Bulanıklık.
Gam, tasa, keder.
kemal-i telehhüf / kemâl-i telehhüf
Son derece keder ve üzüntü.
kerb
(Çoğulu: Kurub-Küreb) Yeri sürüp aktarmak.
Dar etmek.
Yakın olmak.
Gam, tasa, keder, endişe.
Keder, üzüntü, tasa.
keşakeş
Münâkaşa, çekişme.
(Farsça)
Keder, hüzün, tasa, gam.
(Farsça)
Sıkıntı, felâket, ıztırab.
(Farsça)
Tereddüt, kararsızlık.
(Farsça)
Pehlivanların birbirleriyle mücâdeleleri.
(Farsça)
İki kişinin, bir şeyi birer uçlarından tutup, her birinin kendine doğru çekmesi.
(Farsça)
küdur / küdûr / كدور
(Tekili: Keder) Kederler, hüzünler, üzüntüler, sıkıntılar, ıztırablar.
Kederler.
(Arapça)
küduret / küdûret
(Keder. den) Bulanıklık.
Koyuluk, kesiflik.
Kaygı. Tasa. Kederlilik.
Koyuluk, kederlilik.
kürbet / كُرْبَتْ
(Kerb. den) Sıkıntı. Tasa. Keder.
Belâ. Musibet.
Keder.
kürbet-i gurbet
Gurbetten dolayı olan keder.
kürub
(Tekili: Kerb) Kederler, tasalar, kaygılar, gamlar.
lehif / lehîf
(Lehfân) Mahzun, hüzünlü, üzüntülü, kederli.
magmum
Gamlı. Kederli. Tasalı. Sıkıntılı.
Bulutlu. Kapalı.
mağmum / mağmûm / مغموم
Gamlı, kederli.
Gamlı, kederli.
(Arapça)
magmumane / magmumâne
Kederlice. Gamlı olarak.
Mübhem olarak.
magmumiyet
Kederli, gamlı olma.
Hava bulutlu ve kapalı olma.
mahzun
Tasalı. Kederli. Hüzünlü. Gamlı.
mahzunane
Kederlice, düşünceli, üzgünce.
(Farsça)
mahzuniyet
Mahzunluk. Kederli ve kaygılı oluş. Üzüntülü olma.
matem / mâtem
Ağlama. Üzüntü veya kederden ağlayıp sızlama. Kederinden yas tutma.
mazaz
Musibet, felâket ve belâ acısı.
Acıma, üzülme, kederlenme.
mazife
İzâfe olunmuş.
Keder, hüzün, tasa, gam.
me'lum
Kederli. Eleme, derde tutulmuş.
me'yus
Ümidsiz. Kederli. Ye'se düşmüş. Ümidi kesik.
medar-ı gam
Keder, acı sebebi.
meftur
Füturlu, kederli, üzgün, bezgin.
mejeng
Keder, hüzün, tasa, gam.
(Farsça)
Hoşa gitmeyen, beğenilmeyen, nefret edilen, iğrenilen.
(Farsça)
mekdur
Kederlenmiş, kederli.
mekrub
Kederlenmiş. Musibete uğramış. Tasalı, gamlı insan.
mekrubiyet
Kederli, hüzünlü ve tasalı olma.
mekruha
Keder, mihnet. şiddet.
mekzum
Kederli, hüzünlü, tasalı, üzüntülü, gamlı.
melhuf
Hasrette kalan.
Kederli, tasalı.
İmdad bekleyen.
melhufan / melhufân
(Tekili: Melhuf) Kederliler, tasalılar, kaygılılar, üzüntülüler.
Hasrette kalanlar.
melil / melîl
Kül içinde pişirilen ekmek.
Hararet, sıcaklık.
Üzgün, kederli. Melul.
mell
Küsmek, darılmak.
Yorgunluk.
Kakma, dürtmek.
Mahzun olmak, kederli olmak.
Hamuru külün içinde pişirmek.
mencud
Kederli, tasalı, gamlı.
merhem
Melhem. Deriye, yaraya sürülen ilâç.
Mc: Acıyı teskin eden şey.
Kederi, derdi gideren.
mihnet-abad / mihnet-âbâd
Keder, mihnet ve gam dolu olan yer.
(Farsça)
Mc: Dünya.
(Farsça)
mihnetdide
Musibete uğramış. Keder ve mihnet görmüş.
(Farsça)
mihnetgah / mihnetgâh
Keder, gam ve mihnet çekilen yer.
(Farsça)
Mc: Dünya.
(Farsça)
mihnetkede
Gam ve keder çekilen yer. Nihnet yeri.
(Farsça)
Mc: Dünya.
(Farsça)
mihnetkeş
Keder, eziyet ve mihnet çeken.
(Farsça)
mihnetzede
Afet ve belâya uğramış. Keder, mihnet ve musibete giriftar olmuş.
(Farsça)
mü'si / mü'sî
Kederli kimseyi avutan, gamlı kimseye teselli veren.
mücavir
Komşu.
Bir mâbed veya tekke yakınında çekilip oturan.
Yurdunu terkederek zamanını Haremeyn-i Şerifeyn'de ibadetle geçiren.
müellem
Elemli, kederli.
müellim
Elem veren, keder veren.
müessif
(Müessife) Esef edilen ve ettiren. Keder veren. Acı ve acınacak haller.
müfecci'
Acıtan, üzen, keder veren, dertli eden.
muhtezin
Kederli, hüzünlü, mahzun, mükedder.
muhzin
(Hüzn. den) Hüzün verici. Acıklandırıcı. Kederlendirici.
muje
Musibet, belâ.
(Farsça)
Keder, gam, tasa, hüzün.
(Farsça)
mükedder / مكدر / مُكَدَّرْ
Kederli. Sıkıntılı.
Tekdir edilmiş. Azarlanmış.
Bulandırılmış. Bulanık.
Kederli, acılı.
Kederli.
(Arapça)
Kederli.
mükedderane / mükedderâne
Kederli olarak.
mükeddir
(Keder. den) Keder ve hüzün veren.
Bulandıran.
mükterib
(İktirâb. dan) Kederli, hüzünlü, gamlı.
mulim
(Elem. den) Elem ve keder verici.
mültehif
Alevli.
Mc: Çok üzgün ve kederli olan.
münaggas
(Gussa. dan) Kederli, gussalı.
münfail
İnfiâl eden. Te'sir ile harekete geçen.
Muztarib, kederli ve muğber olan. Bir şeyden canı sıkılan. Alınmış, gücenmiş.
münferic
İnfirac eden. Çok açık. Açılan, genişleyen.
Gam, gussa ve kederden kurtulmuş.
Arası geniş. Açık olan. İki tarafı birbirinden uzak olan.
muntalik
(Talâk. dan) Salıverilmiş, bırakılmış.
Bağsız.
Kederi, hüznü ve gamı olmıyan. Sevinçli, mesrur, neşeli.
müstemend
Gamlı, kederli, mahzun.
Şikâyet eden.
müstmend
(Çoğulu: Müstmendân) Kederli, hüzünlü, mahzun. Zavallı, miskin, biçâre.
(Farsça)
müstmendan / müstmendân
(Tekili: Müstmend) Hüzünlü, kederli ve mahzun kimseler, üzgün kişiler. Zavallılar, miskinler, biçareler.
(Farsça)
müteellim
Acıyan, elemli ve kederli olan.
müteellimane / müteellimâne
Elem duyarak, kederlenerek.
Elem duyarak, kederlenerek.
(Farsça)
müteessif
Sevmemiş, hoşlanmamış. Elem ve keder etmiş.
Eseflenen, teessüf eden, kederlenen.
müteessifane / müteessifâne
Eseflenerek, kederlenerek.
(Farsça)
mütehazzin
Hüzünlü, kederli. Üzülen, mahzun olan.
mütekeddir / متكدر
(Çoğulu: Mütekeddirîn) (Keder. den) Kederli, hüzünlü. Kederlenen, tekeddür eden.
Bulanık.
Kederli.
(Arapça)
mütekeddirane / mütekeddirâne
Kederli ve hüzünlü bir hâlde.
(Farsça)
Bulanarak.
(Farsça)
mütekeddirin / mütekeddirîn
(Tekili: Mütekeddir) Kederlenenler, kederli ve hüzünlü olan kimseler.
Bulanık şeyler.
mütelehhifin / mütelehhifîn
(Tekili: Mütelehhif) Hasret çekenler, yanıp yakılanlar. Kederli, tasalı olanlar.
muvayese
Yeise, kedere düşürme.
na-şad
Sevinçli olmayan, mahzun, tasalı, kederli.
(Farsça)
na-şadi / na-şadî
Hüzünlü ve kederli oluş, gamlılık.
(Farsça)
nags
Kederli, gamlı olmak.
nahun-be-dendan / nâhun-be-dendân
Hayretten veya kederden dolayı parmağını ısırmış olan.
(Farsça)
nak
Nisbet edatı olarak kelimelere eklenir, sıfat meydana getirilir. Meselâ: Gam-nâk : Gamlı, kederli.
(Farsça)
natıh
(Çoğulu: Nevâtıh) Boynuzuyla vuran, süsen hayvan.
Keder, sıkıntı, elem, mihnet.
nekb
Musibet ve kedere uğrama.
Meyletmek, eğilmek.
Udul etmek, vazgeçmek, haktan dönmek.
neked
Sıkıntı, dert, keder. Belâ, musibet.
nevmidane / nevmidâne
Ümitsizce, kederli ve ümidsiz olarak.
(Farsça)
pas
Gecenin sekizde biri.
(Farsça)
Gözetleme, bekleme.
(Farsça)
Keder, hüzün, gam.
(Farsça)
İç sıkıntısı.
(Farsça)
pejman
Pişman, nâdim.
(Farsça)
Kederli, hüzünlü.
(Farsça)
perişan
Dağınık, karışık.
(Farsça)
Bozuk, tertibsiz, düzensiz.
(Farsça)
Kederli, hüzünlü, kaygılı.
(Farsça)
rah
Zan, sanma. Kaygı, keder.
(Farsça)
rahat
Üzüntüsüz, tasasız, kedersiz bir halde olmak. İstediği her şeyi bulup telâşsız olmak. Müsterih.
Dinlenmek.
El ayası.
renak
Mastar.
Suyun bulanık olması.
Kederli olmak, mükedder olmak.
rencidegi / rencidegî
İncinip hatırı kırılmış olma.
(Farsça)
Dertlilik, kederlilik.
(Farsça)
renciş
Sızlanış, inciniş, eziyet ve sıkıntı veriş. Keder.
(Farsça)
riyazet
Nefsi kırma. Fani şeylerden nefsini çekerek kanaat içinde yaşamak.
Bir hastalıktan dolayı veya nefsini terbiye maksadıyla çok yemek ve içmeyi terkederek faydalı fikirlerle, ibadet ve ilimle meşgul olmak. Az gıda ile yaşamak.
İdman.
safa-bahş
Eğlendiren, rahatlandıran, kederi def'eden, hatırı hoş eden.
(Farsça)
se'met
Kederli olmak. Melül olmak.
Bıkmak, usanmak.
şecb
Helak etmek, mahvetmek.
Kederlenmek, tasalı olmak.
şecen
(Çoğulu: Eşcân-şücun) Dal, budak, kol.
Hâcet, ihtiyaç.
Keder, hüzün.
şecv
Gam, gussa. Keder.
Tezyin-i savt. Yâni sesi güzelleştirmek.
sedem
Hüzün, keder, tasa.
Nedâmet, pişmanlık.
şefkat
Başkasının kederiyle alâkalanmak, acıyarak sevmek. Yardıma, sevgiye muhtaç olanlara karşılıksız olarak merhamet ve sevgiyle yardıma koşmak. Karşılıksız, sâfi, ivazsız sevgi beslemek.
sevaiye
Yaramaz olmak.
Kederli ve gamkin olmak.
sevda
Fazla sevgi sebebiyle meydana gelen bir çeşit hastalık. Aşk.
(Farsça)
Hırs. Tama.
(Farsça)
Heves, istek.
(Farsça)
Siyah.
(Farsça)
Balgamdan, kandan ve safradan başka vücuddan çıkan bir nevi ifrazat.
(Farsça)
Gam. Keder, Sıkıntı.
(Farsça)
şikestebal / şikestebâl
Kanadı kırık, kırık kanatlı.
(Farsça)
Mc: Kederli, üzgün.
(Farsça)
şikestedil
Gönlü kırık, mahzun, kederli, hüzünlü.
(Farsça)
sugvar
Kederli, acılı.
(Farsça)
sütuh
Yorgun, bezgin.
(Farsça)
Sıkıntılı, kederli.
(Farsça)
Beceriksiz.
(Farsça)
taha'
Yüksek bulut.
Gam, hüzün, keder.
tahazzün
Kederlenmek, hüzünlenmek. Birine acımak. Mükedder olmak.
tahyib
(Haybet. den) Eli boş, kederli ve mahrum kılma.
tahzin
(Hüzn. den) Kederlendirme, tasalandırma.
Hazin hazin Kur'an-ı Kerim okuma.
tarah
(Çoğulu: Etrâh) Tasa, keder, hüzün, melâlet.
tase
Tasa, keder, kaygı.
(Farsça)
te'sir
Bir şeyde eser ve nişane bırakma.
Vasıfları ve halleri değiştirme.
İşleme, dokuma, iz bırakma.
İçe işleme.
Kederlenme.
teellüm
Elem duyma. Kederlenme. Tasalanma.
teellümat / teellümât
Elemler, kederler, tasalanmalar.
teessüf
Eseflenmek. Kederlenmek.
Beğenmemek ve râzı olmadığını ifade etmek.
teessür
Kederli ve üzüntülü olarak içlenmek. Üzülmek.
Te'sir altında kalmak.
Kederlenmek.
teessür-bahş
Hüzün veren, keder veren, tasaya düşüren.
(Farsça)
tekdir / tekdîr
Azarlamak.
Kederlenme.
Bulanık etme.
Mektebde talebeye verilen ve siciline geçirilen bir ceza. Ta'zir.
Azarlama, kederlenme.
tekeddür
Bulanık olma.
Kederlenme.
Bulanıklık, kederlenme.
telehhüf
Mahzun olmak. Hasret ve kederle yanıp yıkılmak. Ah çekmek.
telh-kam / telh-kâm
"Damağı acı": Kederli, dertli.
(Farsça)
temaşagah / temaşagâh
Gam ve kederi defetmek için gezip seyredilecek yer. Eğlence mahalli.
(Farsça)
tenezzüh
Uzaklaşmak.
Gezinti. Bağ ve bahçe gibi yerlere gam ve kederi izale için çıkmak.
Kusur, pislik ve ayıptan uzak olmak.
teng
Dar, sıkıntılı, melul, kederli.
(Farsça)
Kıtlık.
(Farsça)
tengis
(Nags. dan) Hayatını tasalı, kederli kılmak.
terah
Gam, keder, acı.
teselli / tesellî
Avunma. Kederli ve gamlı olan bir kimseyi söz ve nasihatle ferahlandırma.
Kederli ve gamlı olan bir kimseyi söz ve nasihatle rahatlatmak.
teslib
Soyunmak.
Gammazlık.
Erkeği ölen kadının, keder esvâbı giymesi.
tesriye
Gam ve kederi bırakma. Kederi yok etme.
tevekkül
İşi başkasına ısmarlamak.
Sebeblere tevessül ettikten sonra neticesini Allah'a bırakmak. Allah'tan gelene razı olmak. Kendine ait vazifeyi yaptıktan sonra neticelerini Allah'dan istemek. Kadere razı olmak. Hakka güvenmek.
Yeis ve kederden uzak olmak.
Âcizlik göstermek
üf
Kulak kiri.
Tırnak arasında olan kir.
Hüzün ve kedere işaret eden kelime.
valih / vâlih
Keder ve hüzünle aklı gitmiş, şaşırmış, hayrette kalmış.
vicdan-suz
Acı ve keder veren, kalb yakan, vicdânen çok ıztırab verici.
(Farsça)
viran
Yıkık, harap.
(Farsça)
Mc: Kederli, üzgün, gamlı.
(Farsça)
vücum
Tiksinme, iğrenme.
Darılma, küsüp susma.
Göğüse vurma.
Kederli olma.
yais
(Ye's. den) Ümitsiz, kederli, me'yus.
ye's-efza
Kederi, ye'si ve elemi artıran.
yüus
(Tekili: Ye's) Yeisler, ümitsizlikler, kederler.
zarra' / zarrâ'
(Darrâ') Şiddet. Keder, mihnet, sıkıntı.
zer'
Ölçmek.
Kederli ve tasalı olmak.
Kalb.
El yaymak.
Kudret, kuvvet, tâkat.
zev'
Ölüm sebebiyle gelen sıkıntı, keder.
zeval-i elem
Acı ve kederin sona ermesi.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
Emzik
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
kanib
سخر
İlliyyet
Husûmetkarane
hame
câdil
musted
hicar
nafa
Mehcen
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
Keder
ahmedi
alinde
sefil
bitti
azret
çoğul
aleni
MERA
nafa