REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te Keşki ifadesini içeren 132 kelime bulundu...

ab

  • Su. (Farsça)
  • Mc : Yağmur. (Farsça)
  • Letâfet, güzellik. (Farsça)
  • İtibar. (Farsça)
  • Irz, nâmus. (Farsça)
  • Vakar. (Farsça)
  • Cilâ. (Farsça)
  • Keskinlik. (Farsça)

ahadd

  • (Hadd. den) Pek keskin.

asma'

  • Uyanık ve gözü açık (adam)
  • Keskin (kılınç).

ateşpare-i zeka / ateşpâre-i zekâ

  • Ateş saçan zekâ; çok süratli ve keskin anlayış sahibi.

batik

  • Keskin.

batir

  • (Çoğulu: Bevâtir) Keskin kılıç.

berend

  • Nakışı olmayan ipek kumaş. (Farsça)
  • Keskin olan hançer, kılıç, pala v.b. âletler. (Farsça)
  • Kılıcın suyu. (Farsça)

berk-i basar

  • Gözün şimşek çakması.
  • Birdenbire tepesinde çakan şimşekten mâruz olduğu dehşet ve şiddet hâlinden mecaz olarak, ansızın başına gelen mühlik hâdisenin şiddetli âlâm ve ıztırabıyla dehşet ve hayret içinde duyulan keskin intibahı ifade eder.

berran

  • Kesen, kesici, keskin. (Farsça)

bettar / bettâr

  • Çok kesen, fazla keskin.

betuk / betûk

  • Çok keskin.

bevatir

  • (Tekili: Bâtire) Keskin, çok kesen kılıçlar.

bürran / bürrân / بران

  • Keskin, kesici. (Farsça)
  • Keskin. (Farsça)

çalım

  • Tavır, eda.
  • Kılıcın keskin tarafı, ağzı.

cüraz

  • Keskin.

ehadd

  • (Hadd. den) Çok keskin.

ehadd-i süyuf

  • Kılıçların en keskini.

ezkiya

  • (Tekili: Zeki) Çabuk ve güzel anlayışlı kimseler. Keskin zekâlılar.

ezlak

  • Aleyhte söz söyleyen adam.
  • Keskin olan şey.

ezuz

  • Pek keskin olan kılınç veya hançer.

fatinü'l-asır

  • Yaşadığı asrın en keskin zekâya ve anlayışına sahip kişisi.

feraset / ferâset / فِرَاسَتْ

  • Keskin anlayış.

gizlik

  • Uzun saplı kalemtraş. (Farsça)
  • Bıçak, çakı, kılıç gibi şeylerin keskin olan tarafı. (Farsça)

hadd / hâdd / حاد

  • Hudut. Çizgi. Sınır.
  • Cürüm.
  • Salahiyyet.
  • Şeriatça verilen ceza.
  • Derece. Son derece. Münteha.
  • İnsana ârız olan şiddet ve titizlik.
  • Def etme. Men etmek.
  • Keskin. Sivri.
  • Sert. Gergin.
  • Man: Üç tasavvurdan ibaret olan kıyas.
  • Keskin. (Arapça)
  • Sivri. (Arapça)
  • Dar. (Arapça)

hadid

  • Demir, çelik. Sert, kavi olan.
  • Çabuk kavrayışlı, keskin, öfkeli, hiddetli, titiz.
  • Hudut ve sınır komşusu.

hadid-ül basar

  • Gözü keskin.

hadid-ün nazar

  • Görüşü keskin olan.

hafe / hâfe

  • (Çoğulu: Hâfât) Sâhil, kıyı, deniz kenarı.
  • İki veya daha fazla sathın, bir açı teşkil ederek birleşmesinden meydana gelen uzunlamasına keskinlik.

hamz

  • Keskinlik, katılık, şiddet. Metinlik, sağlamlık.

hancer

  • Ucu sivri, iki tarafı keskin büyük bıçak. Halk dilinde hançer şeklinde kullanılır. Divan edebiyatında şâirler, güzellerin kaşlarını hancere benzetirlerdi.

hancer-i bürran

  • Keskin hançer.

haşif

  • Keskin kılıç.
  • Damdan aşağı asılmış olan karpuz.

hazim / hazîm

  • Keskin kılıç.

heddam

  • Çok keskin kılıç.

hezhaz

  • Keskin kılıç.

hezzam

  • Keskin.

hezzuz

  • Keskin.

hiddet / حدت

  • Öfke. Kızgınlık. Gadab. Dargınlık. Hışım.
  • Keskinlik.
  • Öfke. (Arapça)
  • Keskinlik. (Arapça)
  • Hiddetlenmek: Öfkelenmek. (Arapça)

hiddet-i basar

  • Görüş keskinliği.

hiddet-i havas / hiddet-i havâs

  • Duyguların keskinliği.

hiddet-i seyf

  • Kılıç keskinliği.

hiddet-i zeka / hiddet-i zekâ

  • Akıl üstünlüğü, zekâ keskinliği.

husam

  • Keskin kılıç.

hüsam

  • Keskin kılıç.

husame

  • Keskinlik.

hüsameddin

  • Dinin keskin kılıcı.

hüzahiz

  • Bağırgan deve.
  • Keskin kılıç.
  • Çok su.
  • Fitne.

ihdad

  • Keskinleştirme.

ihtidad

  • Keskinleşmek.
  • Hızlanmak.
  • Azmak.
  • Hiddetlenmek.

ill

  • Keskinlik veya parlaklık mânasından alınmış olup; feryat, yemin, ahid ve karâbet mânalarına gelir. İbrânice "il", ilâh demek olduğu da söylenmiştir.

imha

  • Keskinletme, bileme.

imtiha-yi seyf

  • Kılıcın bilenmesi, keskinleştirilmesi.

infilal

  • Delinme, delik açılma.
  • Keskinliği kaybolma, körlenme, körleşme.

infilal-i seyf

  • Kılıcın keskinliğinin gitmesi, körlenmesi.

inhidad

  • (Hadde. den) Keskinleşme, incelme, sivri olma.
  • Basılıp ezilme, haddeden geçme.

irhaf

  • Bileme. Keskinleştirme.

işhaz

  • Keskinleştirme, bileme.

iti

  • Keskin, kesen.
  • Mc: Sert, acı.

izmil

  • Keskin demir.
  • Çekiç.
  • Deri kesmekte kullanılan bıçak.

kalem / قلم

  • Kalem. (Arapça)
  • Keski. (Arapça)
  • Büro. (Arapça)

kama

  • İki tarafı keskin, ucu sivri ve enli bıçak.
  • Duvara veya keresteye çakılan büyük tahta çivi.
  • Ağaç, kütük ve sâireyi yarmak için kullanılan ucu ince, arka tarafı kalın ağaç veya demir takoz.

kamkam

  • (Çoğulu: Kumâkım) Ulu, şerif kimse.
  • İyi, keskin kılıç.
  • Büyük deniz.
  • Çok adet.
  • Saç dibine düşen yavşak.
  • Küçük kene.

kariye

  • (Çoğulu: Kavâri) Uzun burunlu, kısa ayaklı, arkası yeşil bir kuş.
  • Süngü demirinin keskin yeri.
  • Kılıcın ve ona benzer şeylerin keskin yeri.

katı'

  • (Kat'. dan) Kesen, Kat' eden. Durduran, mâni olan.
  • Keskin ve iyi bileylenmiş kılıç.

katran

  • (Katıran) Siyah, sert kokulu, süretle yanan, hararetli, keskin ve suda erimeyen bir madde.

kazzabe

  • Çok keskin.

kefir

  • İnek ve deve sütlerinin mayalanmasından elde edilen tadı keskin alkollü bir içki.

kırzab

  • (Çoğulu: Karâzıbe) Keskin kılıç.
  • Hırsız.

madih

  • Keskin.

meç

  • Ateşli silahların icadından evvel kullanılan harp âletlerinden biri. Keskin olmayan tâlim kılıcı, uzun ve ince kılıç.

medih / medîh

  • Keskin.

meşarit

  • (Tekili: Mişrat) Keskin bıçaklar. Ameliyatta kullanılan keskin hekim bıçakları.

micesse

  • Ağaç budamada kullanılan keskin demir.

miczam

  • Pek keskin kılıç.

miczem

  • Çok keskin kılıç.

mihsal

  • Keskin kılıç.

miksal

  • Çok keskin kılıç.

mişrat

  • (Çoğulu: Meşârit) Keskin bıçak.

muhaddid

  • Keskinleştirici, bileyici.
  • Sınırlıyan, sınırını tâyin eden. Tahdid eden. Hududlandıran.

muhaşşim

  • Keskinliği dolayısıyla sarhoş edici şey.

mühenned

  • Hint demirinden yapılmış kılınç. Keskin kılınç.

muhted

  • (Hadd. dan) Hiddetlenmiş, kızmış.
  • Keskin. Keskinleşmiş.

müzellak

  • Bilenmiş, keskin.

müzerreb

  • Keskin kılıç.

nacak

  • Bir ağaç sapa geçirilen, ağzı keskin, genişçe demir âlet. Balta.

nehaket

  • Bahadırlık, kahramanlık, şecaat.
  • Keskinlik.

nehik

  • Bahâdır, kahraman.
  • Arslan.
  • Keskin kılıç.
  • İyi huylu kimse.

per-aver

  • Kanat açan, kanat açıcı. Keskin uçan. (Farsça)

per-güşa

  • Kanat açıcı, uçucu. (Farsça)
  • Keskin uçucu. (Farsça)

perend-aver

  • Çok keskin kılınç, pala veya hançer. (Farsça)

rehf

  • Keskinleştirmek, bilemek.

sahf

  • Süngü demirinin keskin olması.
  • Soymak.
  • Yüzmek.

şahz

  • Keskinleştirmek.

şaki-i silah / şâki-i silâh

  • Harp âletleri keskin ve hazır olan kimse.

samsam

  • Keskin olmak.
  • Keskin kılıç. Seyf-ü sârim.

sarim / sârim / صارم

  • Keskin. (Arapça)

savarım

  • (Tekili: Sârım) Keskin kılıçlar.

şehka

  • Hıçkırık. Keskin çığlık.

şeneb

  • Dişlerin keskin olması.
  • Parlamak, ruşen olmak.

senn

  • Zırh çıkarmak.
  • Halinden döndürmek.
  • Koymak.
  • Keskinleştirmek.
  • Tasvir etmek.
  • Dökmek.

serati / seratî

  • Keskin.

sertiz

  • Baştarafı sivri olan, ucu sivri, keskin. (Farsça)

seyf-i bettar / seyf-i bettâr

  • Çok keskin kılıç.

seyf-i hadid

  • Keskin kılıç.

seyf-i sarim / seyf-i sârim

  • Keskin kılıç.

sıkkif

  • Çok keskin sirke.

sımsam

  • Keskin kılıç.
  • Kılıcın keskin olması.

süha

  • Büyükayı yıldız kümesindeki en küçük yıldız; eskiden gözün keskinliği bu yıldızla denenirdi.

tahdid

  • Hudutlandırmak. Sınırlamak. Sınırı belli etmek.
  • Tarif etmek.
  • Bir şeyi kasdetmek.
  • Keskin etmek. Bilemek.

takallüd

  • Takınma; kılıç (gibi keskin olan delil silahını) kuşanma.

tamme

  • (Tâmmât) Kıyamet vakti.
  • Belâ. Dâhiye.
  • Keskin çığlık.

tarr

  • Kesmek.
  • Keskinletmek.
  • Yapmak.
  • (Bıyık) gelmek.
  • Çolak olmak.
  • Düşmek.

tatrir

  • Keskin etmek, keskinleştirmek.

teşeddüd

  • Sertleşme. Kuvvet ve dayanıklık kesbetme. Şiddetlenme. Çok şiddetli olma.
  • Keskinleşme.

teşhiz

  • (Çoğulu: Teşhizât) (Şahz. dan) Sivriltme, keskinleştirme.
  • Bileme.
  • Gücünü, kuvvetini artırma.
  • Uyandırma.

tezlik

  • Keskin yapmak.
  • Dayandırmak.

tezrib

  • Keskinletmek.

tig-i bürran / tîg-i bürran

  • Keskin kılıç.

tişe / tîşe

  • Muharebede kullanılan başı sivri ve keskin balta, keser. (Farsça)

tiz / tîz / تيز

  • Keskin. (Farsça)
  • Çabuk, tez. (Farsça)
  • Sık. (Farsça)
  • Keskin. (Farsça)
  • Sivri. (Farsça)
  • Çabuk tez. (Farsça)

tiz-çeşm

  • Gözü keskin. (Farsça)

tizi / tizî

  • Çabukluk, tezlik. (Farsça)
  • Keskinlik. (Farsça)
  • Sıklık. (Farsça)

tizna

  • Kılıç, bıçak gibi şeylerin keskin olan ağız tarafı. (Farsça)

tünd / تند

  • Hızlı. (Farsça)
  • Keskin. (Farsça)
  • Acı. (Farsça)
  • Şiddetli. (Farsça)

udube

  • Keskinlik.

üşer

  • Dişlerini birbirine sürüp keskinleştirmek.

zaki

  • Güzel kokulu, keskin kokulu.

zarib

  • (Çoğulu: Zırâb) Bir ucu keskin yerli taş.
  • Küçük tepe.

zeka-i ali / zekâ-i âlî

  • Yüksek zekâ (çok canlı ve keskin zekâ).

zekavet / zekâvet

  • Zeki oluş. Zeyreklik. Çabuk anlama ve kavrama. Keskin anlayış.

zelaka / zelâka

  • (İzlâk - Zellâka) Fasâhat, kolaylık ve lisan inceliği, keskinlik. Nutkun güzel ve çabuk olması.
  • Tecvitte keskin olarak çıkan harfler (lâm, râ, nun).

zereb

  • Keskin nesne.
  • Midenin bozulması.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın