REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te Kavusma ifadesini içeren 95 kelime bulundu...

ayat-ı hırz / âyât-ı hırz

  • Okunduğunda veya üzerinde taşındığında Allahü teâlânın muhâfazasına (korumasına) kavuşmaya vesîle (sebeb) olan âyet-i kerîmeler.

hakk-ul-yakin / hakk-ul-yakîn

  • Bir şeyin hakîkatine kavuşma, mâhiyetine erişme, bulma, tatma. Allahü teâlânın beğendiği ahlâk ile ahlâklanıp, kalb gözünün açılması ve mânevî perdelerin kaldırılması neticesinde elde edilen kesin ilim, bilgi.
  • Bir şeyin hakîkatine kavuşma, mâhiyetine erişme, bulma, tatma. Allahü teâlânın beğendiği ahlâk ile ahlâklanıp, kalb gözünün açılması ve mânevî perdelerin kaldırılması neticesinde elde edilen kesin ilim, bilgi.

abad / âbâd / آباد

  • Bayındır, mamûr. (Farsça)
  • Âbâd etmek/eylemek: (Farsça)
  • Mamûr etmek. (Farsça)
  • Zenginleştirmek. (Farsça)
  • Huzur vermek. (Farsça)
  • Âbâd olmak: (Farsça)
  • Mamûrlaşmak. (Farsça)
  • Zenginleşmek. (Farsça)
  • Huzura kavuşmak. (Farsça)

afiyet / âfiyet / عافيت

  • Esenlik. (Arapça)
  • Âfiyet bulmak: Sağlığına kavuşmak. (Arapça)

akl-ı mead / akl-ı meâd

  • Ebedî rahata kavuşmak, Cennet'te ebedî kalmak ve Cehennem azâbından kurtulmak için hâlini ıslâh etmeyi, düzeltmeyi düşünen, uzak görüşlü, dünyâya değil, âhirete değer veren akıl.

ayn-ı lika

  • Kavuşmanın ta kendisi.

ayn-ı visal

  • Kavuşmanın tâ kendisi.

ayn-ül lika

  • İstenilen kavuşma ve sevilenin tâ kendisi.

da-üs-sıla / dâ-üs-sılâ

  • Sıla hasreti. Vatan hasreti. Kavuşma hasreti.

dua / duâ

  • İsteme, yalvarma. Bir kimsenin kendisi veya başkası hakkında bir dileğine bir arzusuna kavuşması için Allahü teâlâya yalvarması.

fettah / fettâh

  • Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Kullarına hayır kapılarını, dileklerine kavuşmak istiyen kullarına kapalı kapıları açan, peygamberlerini düşmanlarının elinden kurtarıp, memleketlerin fethini müyesser (kolay) kılan; evliyâsına (sevdiği kullarına) melekûtünün (gözle görülmeyen

güşad-ı dil

  • Gönül açılması. Gönlün refaha kavuşması.

hablullah

  • Allah'ın ipi. Kur'an-ı Kerim. Allah'a kavuşma vasıtası. İhlâs. İtaat. Cemaat.

hacet namazı / hâcet namazı

  • Maddî ve mânevî bir ihtiyaca, dileğe kavuşmak niyeti ile iki ve en fazla on iki rek'at olarak kılınan namaz.

hased

  • Başkasının iyi hallerini veya zenginliğini istemeyip, kendisinin o hallere veya zenginliğe kavuşmasını istemek. Çekememezlik. Kıskançlık. Kıskanmak.

hatır-ı rahmani / hâtır-ı rahmânî

  • Gafletten uyanmak, kötü yoldan doğru yola kavuşmaya dâir Allahü teâlâ tarafından kalbe gelen düşünce. Buna hak hâtır (doğru düşünce) denir.

hayrhahlık

  • Başkasının iyiliğini istemek. Allahü teâlânın nîmetinin bir kimsenin elinde devamlı kalmasını veya onun böyle bir nîmete kavuşmasını dilemek. Hasedin, kıskançlık ve çekememezliğin zıddı.

hayt-ı vuslat / خَيْطِ وُصْلَتْ

  • Kavuşma bağı.
  • Kavuşma ipi.

hırz ayetleri / hırz âyetleri

  • Okunduğunda veya üzerinde taşındığında Allahü teâlânın muhâfazasına (korumasına) kavuşmaya vesîle (sebeb) olduğu bildirilen âyet-i kerîmeler.

hüzn-ü müştakane

  • Kavuşmanın gecikmesinden doğan hüzün, üzüntü.

iade-i afiyet / iâde-i âfiyet

  • İâde-i âfiyet etmek: Sağlığına kavuşmak.

ictiba yolu / ictibâ yolu

  • Allahü teâlânın rızâsına kavuşmak için peygamberlerin aleyhimüsselâm ve seçilmiş evliyâların yolu. Mürid değil, murâdlar ve mahbûblar yolu. Sevilenleri, çabuk ilerletme yolu.

ictima'

  • Toplantı. Toplanmak. Bir araya gelmek. Kavuşmak.

ifaze

  • (Fevz. den) Maksada erdirmek. Merama kavuşmak. Zaferyâb eylemek.

iflah / iflâh

  • Mübarek ve muvaffakiyetli olmak. Selâmete çıkmak. Felâha kavuşmak.
  • Nimette dâim ve kararlı olmak.
  • Felâha, selâmete kavuşmak.

iltika

  • Rast gelmek. Buluşmak. Kavuşmak.
  • Kavuşturulmak.
  • Kavuşma.

iltisak / iltisâk / التصاق

  • İki uzvun birbirine yapışık olması.
  • Bitişmek. Yapışmak. Kavuşmak. Yapışık olmak.
  • Kavuşma.
  • Kavuşma, yapışma. (Arapça)
  • İltisak etmek: Kavuşmak. (Arapça)

inabe yolu / inâbe yolu

  • Müridlik. Sâlikin (tasavvuf yolunda) nefsin isteklerini yapmamak ve istemediklerini yapmak sûretiyle ve çeşitli sıkıntılara katlanarak Allahü teâlâya kavuşma yolu.

irade / irâde

  • Allahü teâlânın sübûtî sıfatlarından. Allahü teâlânın dilemesi.
  • İstemek, seçmek, dilemek tercih etmek.
  • Tasavvuf yoluna yeni girenlerin başlangıç halleri. Allahü teâlânın rızâsına kavuşmaya azmedenler, karar verenler için ilk konak.

islam-ı hakiki / islâm-ı hakîkî

  • Nefsin itminâna (Allahü teâlânın emirlerine itâate) kavuşmasından sonraki müslümanlık.

itmi'nan / itmi'nân

  • Huzûr, sükûn ve râhata kavuşma.

ittisal / ittisâl / اتصال

  • Ulaşmak. Bitişmek.
  • Birbirine dokunmak. Yakınlık. Bağlılık. Kavuşmak.
  • Birleşme, kavuşma. (Arapça)
  • Bitişik. (Arapça)

kanun-ı ilahi / kânûn-ı ilâhî

  • Allahü teâlânın kullarının dünyâ ve âhirette huzûr ve seâdete (mutluluğa) kavuşmaları için Peygamberleri (aleyhimüsselâm) vâsıtasıyla insanlara bildirdiği emirleri ve yasakları, İslâmiyet.
  • Allahü teâlânın kâinâtta (varlık âleminde) koyduğu nizâm, düzen.

katı-ı tarik-ı ilahi / kâtı-ı tarîk-ı ilâhî

  • İnsanların Allahü teâlânın emirlerine ve yasaklarına uymalarına ve rızâsına kavuşmasına mâni olan, hidâyet ve saâdetlerini engelleyen, saptırıcı, yol kesici.

kesb-i afiyet / kesb-i âfiyet

  • Sağlığına kavuşma, iyileşme.

kötü din adamı

  • İlmini dünyâ kazancına, mala, mevkîye kavuşmaya vâsıta eden, ilmi ile amel etmeyen, insanları ibâdete ve âhirete yönelmeye teşvik etmeyen din adamı.

kurb-i velayet / kurb-i velâyet

  • Velâyet, evliyâlık yoluna âit yakınlık. Allahü teâlâdan gelen feyz ve bereketlere, arada vâsıta bulunmak sûretiyle kavuşma.

lika / likâ

  • Kavuşma.
  • Kavuşmak. Rast gelip buluşmak. Görüşmek. Yalnız görüşmek.
  • Yüz, sima, çehre.
  • Kavuşma, buluşma.

lika-i ilahi / lika-i ilâhî

  • Allah'a kavuşma; İlâhî buluşma, görüşme.

likaullah

  • Allah'a kavuşmak.
  • Kıyamet günü, Cennet'te Allah'ı görmek.
  • Allah'a kavuşma.

makamat-ı aşere / makâmât-ı aşere

  • Fenâ (Allahü teâlâdan başka her şeyi unutmak) makâmının başlangıcında olan ve fenâ makâmına kavuşmak için lâzım olan on şey.

matlub / matlûb

  • Kavuşmak istenilen, aranılan şey, maksat.

matlub-ı hakiki / matlûb-ı hakîkî

  • Gerçekte taleb olunacak, kavuşmak istenilecek ve gönül bağlanacak olan Allahü teâlâ. Hakîkî Matlûb.

mazhar olma

  • Erişme, kavuşma.

menal

  • Yetiştirme, nâil olma, kavuşma.
  • Ele geçirilen şey. Nâil ve sahib olunan şey.

millet

  • Din, dil ve târih berâberliği bulunan insan cemâati, topluluğu, kavim.
  • Din; kullarının dünyâda ve âhirette râhat ve huzûra kavuşmaları için Allahü teâlânın peygamberleri vâsıtasıyla gösterdiği yol.

minnet

  • Yapılan bir iyiliği, verilen bir şeyi başa kakma. Minnetin bu kısmı İslâmiyet'te yasaklanmıştır.
  • Görülen iyiliğe karşı teşekkür etme.
  • Allahü teâlâya hamd ve senâ etmek, şükretmek.
  • Nîmete kendi eliyle, kendi çalışmasiyle kavuşmadığını, Allahü teâlânın lütfu ve ihsânı o

müdebber

  • Âzâd olması yâni serbest bırakılıp, hürriyetine kavuşması, efendisinin vefâtına (ölümüne) bağlı kılınan köle. Böyle olan kadına müdebbere denir.

mukarenet

  • Bitişiklik, yaklaşma, kavuşma, uygunluk, cinsel yaklaşma.

mülakat / mülâkat

  • Kavuşma. Buluşma. Birleşme.
  • Resmi görüşme. Yüz yüze olma.
  • Kavuşma, konuşma.

mülakāt / mülâkāt / مُلَاقَاتْ

  • Kavuşma, buluşma.

mülteka

  • Kavuşma yeri, kavşak.

mürid / mürîd

  • Allah'ın rızâsına kavuşmayı isteyen, bir mürşidin talebesi.
  • Tasavvufta Allahü teâlânın rızâsına kavuşmak için evliyâ bir zâtın terbiyesi altına giren talebe.

müridi / mürîdî

  • Müridim; Allah'ın rızâsına kavuşmayı isteyen, talebem.

muvasala / muvâsala

  • Ulaşma, kavuşma.

muvasalat / muvâsalât

  • Kavuşmalar, ulaşmalar.

nail / nâil / نائل

  • Erişen, kavuşan, murada eren. (Arapça)
  • Nail olmak: Muradına ermek, kavuşmak, erişmek. (Arapça)

niyyet

  • Kasd etme, kalbin bir şeye yönelmesi. İbâdetleri, emre itâat ve Allahü teâlânın rızâsına kavuşmak için yaptığını kalbinden geçirmek.

nokta-i iltisak

  • Kavuşma noktası, birleşme noksatı.

nüvid-i vasl

  • (Nevid-i vasl) Kavuşma müjdesi.

peyvest

  • Ulaşma, vasıl olma, kavuşma. (Farsça)

rabıta / râbıta

  • Bir velînin şeklini, sûretini hayâline getirerek onun kalbindeki feyz (bereket) ve mârifetlere (ilimlere) kavuşma yolu. Kalbini büyüklerin kalbine bağlayarak onlardan feyz alma. Her şeyi unutarak, dünyâ işlerini düşünmeyerek, sevgi ve saygı ile bir velînin mübârek yüzünü hayâlinde veya gönlünde bulu

sallallahü aleyhi ve sellem

  • Peygamber efendimizin ism-i şerîfi anıldığı, işitildiği ve yazıldığında söylenen ve yazılan, Allahü teâlâdan, O'nun dünyâda ve âhirette her türlü iyiliğe ve üstünlüğe kavuşmasını istemekten ibâret olan hayır duâ, hürmet, saygı ve bağlılık ifâdesi. Bu na salât u selâm da denir.

şari' / şârî'

  • Kullarının dünyâ ve âhiret seâdetine (mutluluğuna) kavuşmaları için Peygamberleri aleyhimüsselâm vâsıtasıyla emir ve yasaklarını bildiren Allahü teâlâ. Şâri-i mübîn de denir. Allahü teâlânın emir ve yasaklarını insanlara tebliğ etmesi (ulaştırması) gerektiğinde, kapalı hususları açıklaması bakımında

selman-ı farisi / selman-ı farisî

  • İran'ın İsfahan şehrinde doğmuş olan büyük bir sahâbe. Evvelce ateşperestti, sonra Hristiyan oldu. Daha sonra papazların nasihatiyle İslâmiyetin geleceğini anlamıştı ve arıyordu. Yeni Peygamber'e (A.S.M.) kavuşmak için Şam'dan Hicaz'a geldi ve orada kendisini köle yaptılar. Peygamber Aleyhissalâtü V

sıla / sılâ

  • Kavuşmak, ulaşmak, vuslat.
  • Âşıkın mâşukuna kavuşması.
  • Doğduğu yeri, hısım akrabayı gidip görme.
  • Bahşiş, hediye.
  • Gr: Cümlenin içinde ism-i mensub bulunmasıyla, dahil olduğu cümlenin evvelce mâlum olması iktiza eder. İçinde bulunduğu cümleyi sonradan gelen cümle
  • Kavuşma, asıl memleket.

sıla-i rahim

  • Gurbette bulunanın memleketine gelip akrabasına kavuşması.

sılle

  • (Çoğulu: Sılât) Vuslat, kavuşma.
  • Hediye, atâ.

tahaddüs-ü visal / tahaddüs-ü visâl

  • Kavuşmayı idrak etmek, tahmin etmek.

taleb-i visal

  • Kavuşma isteği, arzusu.

tavaf-ı kudum / tavâf-ı kudûm

  • Mekke-i mükerremeye varınca, yapılan ilk tavâf. Buna tahiyye, likâ (kavuşma) tavâfı da denir.

tavazzuh / تَوَضُّحْ

  • Açıklığa kavuşma, aydınlanma.
  • Açıklığa kavuşma.

teayyün-i imkani / teayyün-i imkânî

  • İnsanın hakîkati olan teayyün-i vücûbîsinin zılli yâni görüntüsü. Ehlullah (evliyâ) kendi yaratılışlarına, güçlerine göre tasavvuf mertebelerine kavuşmakta birbirlerinden çok ayrıdırlar. Evliyâ arasında Allahü teâlânın ismine kavuşanlar pek azdır. Ço ğu bu ismin teayyün-i imkânîsine kavuşmuştur. (İm

tebasbus

  • Bir menfaate kavuşmak veya bir zarardan korunmak için tevâzu göstermek, yaltaklanmak.

tefviz / tefvîz

  • Ismarlama, havâle etme.
  • Bir işi sebeblere yapıştıktan sonra Allahü teâlâya havâle etmek, helâl ve faydalı şeyleri kazanmaya çalışıp da, bunlara kavuşmayı Allahü teâlâdan beklemek.
  • Kadına kendini boşama hakkı vermek. Yâni kendini sen boşa demek. Buna Temlîk de denir.

telaki / telâki / telâkî

  • Kavuşma. Buluşma, birbirine kavuşma.
  • Kavuşma, buluşma.
  • Kavuşma.

telakigah / telakigâh

  • Buluşma yeri. Kavuşma yeri. (Farsça)

temkin / temkîn

  • Tasavvufta değişmekten, hâlden hâle geçmekten kurtulup, huzur ve sükûna kavuşma.

tereffüh / تَرَفُّهْ

  • Refaha ermek. Bolluk ve rahatlık içinde geçinmek. Bolluğa kavuşmak.
  • Refaha kavuşma.

tevacüd / tevâcüd

  • Vecd ve muhabbette kemâle ermeyenin (olgunlaşmayanın) isteğiyle vecde kavuşmaya tâlib olması, istemesi.

tevassul

  • Ulaşma, kavuşma, bitişme.
  • Nikâh yolu ile hısımlık, münasebet peydâ etme.

ulema-i su / ulemâ-i sû

  • Kötü âlimler; insanları doğru yoldan saptıran, ilmini dünyâ kazancına, mala ve mevkîye kavuşmaya vâsıta eden din adamları.

vasıl / vâsıl / واصل

  • Ulaşan, kavuşan, gelen. (Arapça)
  • Vâsıl olmak: Ulaşmak, kavuşmak. (Arapça)

vasıl olma / vâsıl olma

  • Ulaşma, kavuşma.

vasıta-i vusul-ü hayat

  • Hayata kavuşma vasıtası, vesilesi.

vasl / وصل

  • Kavuşma.
  • Kavuşma. Allahü teâlâya kavuşma; velî olma. Vasl olanlar reisidir, o hocasının pîridir. Mektûbât ki eseridir, câna can katar efendim.
  • Birleştirme. İlm ile, irfân ile, sâhib olan Sıla'ya İki temel bilgiyi vasl eden bir araya Dalıp uçsuz bucaksız, o muazzam deryâya Ve bu zikr deryâsınd
  • Âşığın sevdiğine kavuşması. Kavuşmak.
  • Birleştirmek, ulaştırmak.
  • Gr: Ulama, ekleme.
  • Edb: Sözü teşkil eden cümlelerin atıf ve rabt suretiyle birbirine bağlı olarak yazılması usulü ki, buna Sebk-i Mevsul da ta'bir edilir.
  • Bir kelimenin sonundaki harfi, bir sonrak
  • Ulaşma. (Arapça)
  • Kavuşma, vuslat. (Arapça)
  • Bağlama, ulama. (Arapça)

vasl-ı uryani / vasl-ı uryânî

  • Tasavvuf yolculuğunun sonunda Allahü teâlâya kavuşma hâli. Nihâyete erme.

vesile-i vusul / vesile-i vusûl

  • Kavuşma vesilesi.
  • Kavuşma vesilesi.

vesile-i vüsul

  • Kavuşma sebebi.

visal / visâl / وصال / وِصَالْ

  • (Vasıl. dan) Vâsıl olma. Sevdiğine ulaşma. Kavuşma. Ayrılıktan kurtulma.
  • Kavuşma.
  • Kavuşma.
  • Kavuşma, sevdiğine ulaşma, ayrılıktan kurtulma.
  • Kavuşma.
  • Ulaşma, varma. (Arapça)
  • Kavuşma, vuslat. (Arapça)
  • Kavuşma.

vuslat / وصلت / وُصْلَتْ

  • Visal. Sevdiğine kavuşma, ulaşma, bitişme. Bitiştiren.
  • Erişmek, kavuşmak, gönlün devâmlı olarak ve kıl kadar istikâmet değiştirmeyerek Allahü teâlâya bağlı kalması.
  • Kavuşmak.
  • Kavuşma.
  • Ulaşma. (Arapça)
  • Kavuşma. (Arapça)
  • Kavuşma.

vuslat-ı leyla / vuslat-ı leylâ

  • Leyla'ya (sevgiliye) kavuşma.

vusul

  • Kavuşma, erişme.

vüsul / vüsûl

  • Kavuşma, erişme.
  • Kavuşma, erişme.
  • Kavuşma, erişme, ulaşma.

zıll makamı / zıll makâmı

  • Tasavvuf yolunda bir makâm, derece. Tasavvufta asla kavuşmadan önce, aslın görüntülerinin ele geçtiği makam.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın