Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
Karşılık
ifadesini içeren
298
kelime bulundu...
a'vaz
Karşılıklar. Bedeller.
afv-i anilkat'
Huk: Azalarından biri kesilen bir şahsın, buna karşılık hak kazandığı diyet veya kısas davalarından vaz geçmesi.
aiz
Karşılık olarak veren.
Karşılık olarak verilmiş olan.
akika / akîka
Çocuk nîmetine karşılık, Allahü teâlâya şükr niyeti ile kesilen hayvan.
anese
Ünsiyet etmek. Karşılıklı görüşmek, arkadaş olmak, yakınlık göstermek. (Vahşetin zıddı)
ara-i mütekabile / ârâ-i mütekâbile
Karşılıklı görüşler.
arak
Ter, rutubet.
Dağdaki yol.
Çukur.
Deve izleri.
Sıra sıra olan şey.
Zenbil.
Menfaat, sevab, karşılık.
Süt.
ariye
(Ariyet) Geri verilmek üzere alınan, iğreti. Bir kimsenin geri almak üzere, karşılıksız olarak başkasının faydalanmasına terk ettiği mal. Kullanılmak üzere alınan emanet mal.
ataraksiya
yun. Tesirlere (etkilere) karşılık göstermeme, durgunluk hâli.
(Fels.) Ruhun sükunete ulaşması, arzu ve ihtiraslardan uzak kalma. Eski çağ felsefesi, hayatın gayesi, saadet olarak duygusuzluk halini gösteriyordu. İnsan arzuları sonsuz, düşmanları sonsuzdur, (mikroptan kuyruklu yıldız
atıfet / âtıfet
Koruma, sevgi, Acıma. Şefkat. Esirgeme.
Hüsn-ü zan. Karşılıksız sevgi.
Karşılıksız sevgi, acıyıp esirgeme.
atuf / atûf
Karşılıksız seven ve acıyıp esirgeyen Allah.
ayiz
Mukabil olarak veren. Karşılık olarak verilmiş.
azab
Dünyada işlenen suç ve kabahate karşılık olarak âhirette çekilecek ceza.
Eziyet. Büyük sıkıntı. Şiddetli elem.
batman
Eskiden kullanılan ve 8 kiloluk ağırlığa karşılık gelen bir ölçü birimi.
becayiş
Karşılıklı yer değiştirme, değiş-tokuş.
becayiş-i mekani / becâyiş-i mekânî
Karşılıklı yer değiştirme.
bedava
Parasız, meccanen, karşılıksız.
(Farsça)
Mc: Çok ucuz. (Meselâ: Bunu bu fiata bedava almışsın, cümlesinde olduğu gibi.)
(Farsça)
bedel
(Çoğulu: Bedelât) Elde ve ayakta olan zahmet ve ağrı.
Karşılık. Bir şeyin yerine verilen ve yerini tutan şey. İvaz.
Başkasının adına hacca giden.
Gr: Söz esnâsında bir şeyi sıfatı veya vasfı ile beraber söylersek ve fakat kasdımız o şeyin vasfı veya sıfatı değil de zâ
Karşılık.
Karşılık.
bedelen
Bedel ve karşılık olarak.
bedeleyn
İvazlı akidlerde iki tarafın yüklendikleri karşılık.
berr
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). İhsân eden, iyilik eden, yâni her iyilik kendisinden olan, îmân edip, iyi ameller yapmayı nasîb edip, bunlara karşılık âhirette sevâb ve dünyâda sıhhat, kuvvet, mal, makam, evlâd ve yardımcı lar veren.
Îtikâdı doğru, amelleri i
bila bedel / bilâ bedel
Bedelsiz, karşılıksız.
bilanço
ing. Ticarî bir müessesenin muayyen bir devre sonunda alacak verecek durumunu göstermek üzere meydana getirdiği cetvel.
Mc: Herhangi bir işte belirli bir müddet sonundaki iyi ve kötü neticelerin karşılıklı durumu.
bilmukabele
Karşılık olarak.
Karşılıklı. Karşılık olarak. Mukabil olarak.
Karşılık vermekle.
bir miktar-ı mukabil
Az bir karşılık.
boşanmak
Eşi ile olan nikâh bağını bozmak. Eşinden ayrılmak. (Medeni kanun, boşama yetkisini mahkemeye bırakmıştır. İslâm dini evlenmeyi Allah'ın emirleri dahilinde karşılıklı rızaya bağlı hür bir sözleşme olarak gördüğünden kadınla erkek boşanma yetkisinin kimde olacağını da kararlaştırabilirler. İsterlerse
(Türkçe)
caize
(Cevaz. dan) (Çoğulu: Cevaiz) Azık, yol yiyeceği.
Hediye, armağan, bahşiş.
Edb: Eskiden takdim olunan medhiyeli bir şiire veya bir san'at eserine karşılık olarak verilen para, hediye ve bahşişler.
cevab / cevâb / جواب
Sorulan şeye söz veya yazıyla verilen karşılık.
Kabul etmemek. Reddetmek.
(Tekili: Câbiye) Havuzlar.
Cevap, soruya verilen karşılık.
Yanıt.
(Arapça)
Karşılık.
(Arapça)
cevab-ı kat'i / cevab-ı kat'î
Kesin cevap, karşılık.
cevab-ı na-savab / cevab-ı nâ-savab
Doğru olmayan karşılık. Yanlış cevab.
cevab-ı savap / cevâb-ı savap
Doğru cevap, karşılık.
cevabat
(Tekili: Cevâb) Cevablar. Sorulan sorulara verilen karşılıklar. Mukabil sözler.
cevaben
Karşılık ve cevap olarak.
cevabi / cevabî
Karşılık, cevap.
(Tekili: Câbi) Tahsildarlar, câbiler.
ceza / cezâ / جزاء / جَزَا
Karşılık, mukabil, ivaz. Cürüm veya günâh işleyenlere verilen azab.
Gr: Şart cümlelerinde ikinci kısım.
İyi veya kötü karşılık.
Şart cümlesinde cevap, karşılık olarak gelen kısım.
Suça karşılık verilen acı.
Karşılık.
(Arapça)
Ceza.
(Arapça)
Karşılık.
cizye
İslâm devletinde zımmî denilen gayr-i müslim vatandaştan, can ve mal güvenliklerinin korunmasına karşılık seneden seneye alınan vergi. Buna harâc-ur-ruûs (baş vergisi) de denir.
cu'l
Ücret, mukabil, karşılık.
Ayak kirası.
Padişahın etbâından aldığı mal.
cud / cûd
Cömertlik. Karşılık beklemeden yapılan cömertlik.
dirhem
Eskiden kullanılan ve yaklaşık 3 gramlık ağırlığa karşılık gelen bir ölçü birimi.
ecir
Ücret, karşılık.
Karşılık, ücret.
İyi bir amelin karşılığı olarak verilen manevî mükâfat.
ecr
(Çoğulu: Ücur) Bir iş, bir hizmet mukabilinde verilen şey.
Ahirete aid mükâfat, hayır ceza.
Ücret, mukabil, karşılık. Sevab.
Tıb: Kırılan bir uzvun sarılması.
Sevap, karşılık.
İyilik, mükâfât, ücret, karşılık. Allahü teâlânın râzı olduğu, beğendiği işleri yapanlara verdiği sevâb.
Ücret, karşılık.
ecr u mesubat / ecr u mesubât
Karşılık ve mükâfat. İyi amele karşılık Allah tarafından ahirette verilen sevap.
elips
Odaklar adı verilen sabit iki noktasından uzaklıkları toplamı sabit olan noktaların gösterdiği kapalı eğridir. Eğri ve kapalı bir geometrik şekildir. Karşılıklı iki tarafından genişlemiş bir çemberi andırır.
(Fransızca)
emniyet-i mütekabile
Karşılıklı güven.
fahri / fahrî
Karşılıksız olarak. Parasız olarak.
İftiharla. Övünerek.
Karşılıksız, parasız, gönüllü olarak bir şeyi yapma.
Karşılıksız, parasız.
fahriyyen
Gönülden isteyerek. Karşılıksız olarak.
faiz / fâiz
Ödünç vermekte, rehnde (ipotek yâni ödenecek mal karşılığı olarak, bir malı, alacaklıda veya başka âdil bir kimsede emânet bırakmada) ve alış-verişte, alıcıdan veya vericiden birinin ötekine karşılıksız vermesi şart edilen fazla mal, para veya menfaa t. Ribâ.
fazli / fazlî
Karşılıksız verilen.
fi sebilillah / fî sebilillah
Allah yolunda, karşılık beklemeksizin.
fidye
Bir şeyin yerine geçmek üzere verilen bedel.
Çok yaşlı ve hasta olan kimsenin tutamadığı oruç, ölüm hastalığına yakalananın kılamadığı namaz, vefât etmiş kimsenin namaz ve oruç borçları için ve hacda, ihramlının hastalık özründen dolayı ihramın bâzı yasaklarını işlemesine karşılık vermesi ge
fisebilillah / fîsebîlillâh
Allah yolunda. Bir işin karşılıksız, sâdece Allahü teâlânın rızâsı için yapıldığını ifâde eden bir tâbir.
gurre
Düşürülen bir cenine (ana rahmindeki çocuğa) karşılık verilmesi gereken mâlî tazmînât.
halif
Karşılıklı olarak yapılan bir antlaşmanın şartlarını yerine getirmeye yemin eden, and içen, müttefik.
hasbeten lillah / hasbeten lillâh
Allah rızası için. Allah yoluna. Karşılık istemeksizin.
Allah rızası için, Allah yolunda, karşılık istemeksizin.
hasbi / hasbî / حَسْب۪ي
Karşılıksız; sırf Allah rızası için.
Karşılıksız. Allah rızası için.
Karşılık beklemeyen.
Karşılıksız.
hecr-i cemil
Kalben ve fikren onlardan uzak durup fiillerinde onlara uymamakla beraber, kötülüklerine karşılık vermeğe kalkışmayıp müsamaha, idare ve güzel ahlâk ile hüsn-i muhalefet etmek.
hibe
Bağışlamak. Parasız ve karşılıksız vermek. Bağışlanan şey.
Hal ve şân.
Bağış. Bir malı karşılıksız olarak başkasına verme. Hibe edilen mala hediye denir.
hudud-u şer'iyye
Şer'i hadler. Muayyen suçlara karşılık tatbik edilen şer'i cezâlar.
hul
(Tekili: Hâyil) Bela. Zahmet.
Mukabele etmek, karşılık vermek.
hürmet-i mütekabile
Karşılıklı saygı göstermek.
iade-i ziyaret / iâde-i ziyâret
İâde-i ziyâret etmek:
Ziyarete karşılık vermek.
iare
Emaneten vermek. Bir malın kullanılmasından karşılık istemiyerek meccanen başkasına vermek.
iaza
(İvaz. dan) Bedel ve karşılık vermek. Bedel vermek.
icare
Kira. Gelir, irâd. Ücret.
Fık: Belli bir menfaati belli bir karşılık ile satmak.
ihlas
(Hulus. dan) Kalbini safi etmek. İçten, samimi, riyasız sevgi. İçten gelen sevgi ile doğruluk ve bağlılık.
Sırf Allah emretmiş olduğu için ibadet etmek. Yapılan ibadet ve işlerde hiçbir karşılık ve menfaati, hakiki ve esas gaye etmeyerek yalnız ve yalnız Allah rızasını esas maksat ve
ihlas-ı tam / ihlâs-ı tâm
Tam ihlâs, yaptığı her işinde Allah'ın emrini ve rızasını gözetme, dünyevî veya uhrevî hiçbir karşılık beklememe.
ihtica'
Karşılıklı olarak birbirini hicvetme.
ihtiyat hazinesi
Tar: Savaş ve diğer fevkalâde masraflara karşılık olmak üzere sarayda biriktirilen paralar. Gelirleri havass-ı hümayun hâsılatı, ganimetlerin beşte biri ve başka hükümdarlardan gelen hediyelerdi. Buna "iç hazine" veya "enderun hazinesi" de denilirdi.
inhizal
Beli kırılmış gibi ağır yürüme.
Soruya karşılık verme.
isabet
Ecir, mükâfât, karşılık vermek.
Doldurmak.
isam
(İsm. den) Ceza. Bir kabahat veya suçun gerektirdiği netice, karşılık.
istiaza
Karşılık olarak, ivaz olarak bir şey istemek.
iştibak
(Şebeke. den) Örülmek. Örgülenmek.
Karşılıklı birbirine geçmek.
Perişanlık.
Zâhir olmak.
Koz: Güneş battıktan sonra gökte kum taneleri gibi görünen karışık yıldızlar.
ittihab
(Hibe. den) Karşılıksız olarak verilen bir bağışı kabul etme.
ıvaz
Karşılık, bedel.
ivaz / عوض
Karşılık olarak verilen şey. Bedel.
Karşılık, bedel.
Karşılık olarak verilen şey, bedel.
Karşılık.
Karşılık, bedel.
(Arapça)
ivazan / عوضا
Karşılık olarak, mukabilinde, karşılığında.
Karşılığında, karşılık olarak.
(Arapça)
ivazsız
Karşılıksız, bedelsiz.
kadr
Bir alış-verişte karşılıklı olarak değiştirilen iki maldan herbirinin ölçek veya ağırlıkla ölçülen mal olmaları.
kanun-u mübareze
Karşılıklı mücadele, çatışma kanunu.
kefaret-keffaret
İşlenen bir günaha, bir yeminin bozulmasına karşılık verilen sadaka.
keffaret / keffâret
İşlenen bir hata veya günahın bağışlanmasına vesile olması için verilen sadaka veya tutulan oruç, karşılık.
keyfer
Karşılık, mukabil.
(Farsça)
Mükâfat veya ceza.
(Farsça)
kira / kirâ
Bir malın, menfaatine yâni kullanılmasına karşılık olarak verilen ücret. Bir evin, bir iş yerinin veya herhangi bir mülkün, taşıt veya binek hayvanının, sâhibi tarafından faydalanılmak ve kullanılmak üzere belli bir ücret karşılığında bir müddet için başkasına verilmesi.
kıtal
Muharebe. Kavga. Öldüresiye yapılan karşılıklı harp.
kumar
Para veya başka bir menfaat karşılığı oynanan oyun; birkaç kimsenin aralarında para veya mal toplayarak piyango çekip, isâbet etmeyenlerin isâbet edenlere mal veya para vermek için sözleşme veya para ile kazanmak için tahminde bulunma, toto. Karşılık lı para veya mal koyarak bahse tutuşma.
me'cur
Karşılık almaya, mükâfata hak kazanmış kimse.
Kiraya verilen.
meccan
Parasız, karşılıksız, ücretsiz, bedâva, meccânen.
medar-ı müfaharet
Karşılıklı övünç vesilesi, gurur sebebi.
mekr-i ilahi / mekr-i ilâhî
Allahü teâlânın mekr (hîle) yapanların mekrini kendilerine çevirmesi, kötülüklerini, kurdukları tuzaklarını bozması, mekrlerine karşılık onları cezâlandırması.
merhamet-i mütekabile
Karşılıklı merhamet besleme.
mevahib / mevâhib
Hibe olunan şeyler. Karşılıksız verilenler.
Karşılıksız verilenler, ihsanlar.
mevhub
(Çoğulu: Mevâhib) (Vehb. den) İhsan edilmiş, verilmiş, hibe olunmuş, bağışlanmış.
Fık: Karşılıksız olarak birine verilmiş.
mevhube
Verilmiş. İhsan edilmiş. Karşılıksız olarak birisine verilmiş mal.
Karşılıksız olarak verilen; hibe edilen.
miktar-ı mukabil
Karşılığının bir miktarı, en ufak karşılık.
mir'at-ı vacibü'l-vücud ve'l-mennan / mir'ât-ı vâcibü'l-vücud ve'l-mennân
Varlığı zorunlu olup var olmak için hiçbir sebebe ihtiyacı bulunmayan ve yarattıklarına herşeyi karşılıksız veren Allah'ın isim ve sıfatlarını yansıtan ayna.
mu'aşeret / mu'âşeret
İnsanların birbirleriyle görüşmelerinde ve işlerinde karşılıklı uymaları gereken usûller, kurallar.
muadat
Karşılıklı düşmanlık, karşılıklı husumet.
muadele
Müsâvilik, eşitlik. İki şey arasında mikdarca, vasıfca beraberlik.
Karşılıklı anlayış.
Adâlet.
Mc: Anlaşılmaz iş. Muammâ.
muadelet / muâdelet
Müsâvilik, denklik. Karşılıklı uygunluk. Eşitlik.
Eşitlik, denklik, karşılıklı denge ve uygunluk.
muahede / muâhede
Karşılıklı yeminleşme, anlaşma. Devletler arasında andlaşma.
Karşılıklı and içme, antlaşma.
muahid / muâhid
Belli şartlar çerçevesinde antlaşma yapan.
Karşılıklı anlaşma sonucu olarak İslâm devletine cizye ödeyen ve buna karşılık koruma altına alınan Müslüman olmayan kimse.
müanese
Dostane görmek, görüşmek. Karşılıklı ünsiyet etmek.
muaraza
Bir şeyden yan verip sapmak.
Biri ile yarışmak.
Birbirine karşı gelmek. Sözle karşılıklı mücadele. Söz mücadelesi.
muarefe / muârefe
Karşılıklı görüşme ve tanışma.
Gr: Nekre olmayan kelime. Muayyen ve harf-i târifli olmak.
Karşılıklı görüşme, tanışma.
muaşaka
Sevişme. Ziyadesiyle arz-ı muhabbet etme. Birbirini sevme. Karşılıklı aşk ve muhabbet.
muatat
Birbirine atâ etmek, karşılıklı hediyeleşmek.
Vermek.
mübahasat
(Tekili: Mübâhese) Mübâheseler. Bir şeye dâir iki veya daha fazla kimsenin kendi aralarında yaptıkları konuşmalar.
Bahse girişmeler. İddiâlı ve karşılıklı konuşmalar.
mübahase / mübâhase / مُبَاحَثَه
Karşılıklı konuşma, fikir belirtme, sohbet.
Karşılıklı konuşma.
mübahese
Karşılıklı konuşma, bahse giriş.
mübatana
Bir mevzu üzerinde karşılıklı çekişme.
mücameat
Karşılıklı iyi ilişkiler kurmak.
Cinsî münasebette bulunmak.
mücamelet
Karşılıklı olarak iyi muamelede bulunma. Güzel ve hoş geçinme.
mücaraha
(Cerh. den) Karşılıklı birbirini yaralama.
mücavebet
(Cevab. dan) Birbirine cevap verme, cevaplaşma, mektuplaşma. Karşılıklı cevap verme.
mücazat / مجازات
Ceza. Suçlara karşı verilen karşılık.
Karşılık.
Karşılık.
Bir suça verilen ceza.
Cezalandırma.
(Arapça)
Karşılık verme.
(Arapça)
mücazebe
Karşılıklı birbirini çekme ve cezbetme.
müdaabe
(Müdâabet) Karşılıklı takılma, lâtife yapma, şakalaşma.
müdavele-i efkar / müdavele-i efkâr
Birbirinin fikirlerinden istifade ile karşılıklı konuşmak ve fikir alış-verişi yapmak. (Müdavele-i efkârdan bârika-i hakikat çıkar. N.Kemal)
müdavele-i hissiyat
Duyguların karşılıklı alışverişi.
müfadat-ı üsera / müfadat-ı üserâ
Eskiden muhârib iki kavmin karşılıklı olarak esirlerini değişmeleri.
müfahare
Karşılıklı övünme.
müfaharet
(Fahr. den) Karşılıklı övünme.
müftehirane / müftehirâne
İftihar ederek, karşılık beklemeden.
(Farsça)
Elbette. Memnuniyetle.
(Farsça)
mugazebe
Karşılıklı olarak birbirini kızdırıp gazaba getirme.
muhabere
Haberleşme. Karşılıklı birbirine haber verme.
muhacat
(Hecv. den) Birbirini hicvetme. Karşılıklı olarak birbirlerini yerme.
muhacet
(Hecv. den) Karşılıklı olarak birbirini hicvetme, yerme.
muhadat
Hediyeleşmek. Karşılıklı olarak hediyeler vermek.
muharebe
(Çoğulu: Muharebât) Harbetmek. Karşılıklı cenk. Cidal.
muhasamet
Karşılıklı düşmanlık besleme.
muhaverat / muhaverât
(Tekili: Muhavere) Konuşmalar. Muhâvereler. Karşılıklı görüşüp konuşmalar.
Karşılıklı konuşmalar.
muhavere / muhâvere / مُحَاوَرَه
Karşılıklı konuşma.
Karşılıklı konuşma.
muhavere-i latife / muhâvere-i lâtife
Karşılıklı olarak yapılan güzel ve nükteli bir sohbet.
muhazah
Mukabele olmak, karşılık olmak.
müjde-gan / müjde-gân
Müjdeye karşılık verilen bahşiş veya hediye.
(Farsça)
mukabele / مقابله
Karşılık, karşılamak.
Mücadele.
Karşılaştırmak. Karşılıklı yapılan iş, karşılıklı yapılan okuma.
Camide Kur'ân-ı Kerimi okuyup halka dinletmek.
Yüz yüze olmak.
Düşmanın şerrinden kurtulmak ve onun şiddetini kaldırmak için onu yıldıracak tedbirde bulunm
Karşılık.
Karşılık verme.
Karşılık verme.
mukabele eden
Karşılık veren.
mukabele etmek / mukâbele etmek
Karşılık vermek.
mukabele ve muvazene
Terazinin iki kefesi gibi karşılıklı tartılma.
mukabele-i bilmisil
Misilleme yaparak karşılık verme.
mukabele-i bilmisl
Benzeriyle, aynıyla karşılıkta bulunma.
mukabele-i maneviye / mukabele-i mâneviye
Mânevi karşılık.
mukabele-i rahmani / mukabele-i rahmânî
Rahmân olan Allah'ın Zâtına has ve yaraşır şekilde karşılık vermesi.
mukabelesiz
Karşılık vermeksizin.
mukabeleten
Karşılık olarak.
Karşılık vererek.
mukabil
Karşılık.
Karşılık olan. Karşı taraf. İvaz, bedel, karşılığı.
mukàbil
Karşılık.
mukabil / mukâbil / مقابل
Karşılık.
Karşılığında.
(Arapça)
Karşılık.
(Arapça)
mukabilsiz
Karşılıksız.
mükafat / mükâfat / mükâfât
(Kifâyet. den) Bir hizmet veya muvaffakiyete ve iyiliğe karşı verilen karşılık.
Berâberlik.
Takdirnâme.
İyi karşılık.
mükafat-ı maneviye / mükâfat-ı mâneviye
Mânevî mükâfat, karşılık.
mükafaten / mükâfaten
Mükâfat ve karşılık olarak.
mükafele / mükâfele
Karşılıklı olarak birbirine kefil olma.
mükafil / mükâfil
Karşılıklı kefillerden herbiri.
mükaleme / mükâleme / مُكَالَمَه
Karşılıklı konuşma.
Karşılıklı konuşma. Anlaşma. Müzakere. Muhavere. Söyleşme.
Karşılıklı konuşma.
mükaleme-i kudsiye / mükâleme-i kudsiye
Karşılıklı kutsal konuşma.
mukaraa
(Kur'a. dan) Ad çekişme. Karşılıklı kur'a çekme.
Kılınç kullanarak döğüşmek. Cenkte, muharebede kahramanların birbiriyle vuruşmaları.
Bir şeyin taksiminde atışmak.
mukavele
Kavilleşmek. Karşılıklı anlaşmak. Sözleşmek.
Anlaşmada imzalanan ve karar altına alınanların yazıldığı kâğıt.
mükayele / mükâyele
(Mükâyelet) Bir kimsenin davranışına aynıyla karşılık verme.
Ölçülmek.
mükazebe / mükâzebe
(Kizb. den) Karşılıklı olarak yalan söyleme.
mülaane / mülâane
Karşılıklı beddua etme, ilenme, lânet etme.
Zevcesini (eşini) zinâ ile suçlayan erkeğin dört şâhit getirememesi hâlinde, zevcenin isteği üzerine eşlerin hâkim huzûruna çıkarak usûlüne uygun (âyet-i kerîmelerde bildirilen ifâdelerle) karşılıklı yemin etmeleri ve lânetleşmeleri.
mülakat / mülâkat
Karşılıklı görüşme.
mülatafe / mülâtafe
Lâtifede bulunma, espiri yapmak, edep sınırlarını aşmadan şaka ile takılma, karşılıklı şakalaşma.
mülatefe / mülâtefe
Karşılıklı lâtifede bulunma, espiri yapma.
mümalata / mümâlata
Bir şâir bir mısra, başka bir şâir de diğer bir mısra söylemek üzere karşılıklı şiir söylemek.
Karşılıklı şiir söyleme.
mümanea / mümânea
Karşılıklı menetme, ruhsat vermeyip önleme.
Karşılıklı engelleme.
mumatala
Sohbet eder gibi karşılıklı konuşma.
münaferat
Nefret etmeler, karşılıklı soğuk davranmalar.
münaferet / münâferet
Birbirinden kaçıp nefret etmek, karşılıklı huzursuzluk.
Adâvet, hased ve şeref cihetinde hakeme müracaat eylemek.
Birbiri ile müfahere eylemek.
Karşılıklı nefret.
münakale
Karşılıklı iletişim, etkileşim, alış-veriş.
münakare
Talep edişmek, karşılıklı istemek.
münakaşa
Mücadele. Münazaa. Karşılıklı sözle çekişmek. Bir mes'eleyi sormayı çok ileri götürerek çekişmek.
münakere
Kavga ve niza etmek.
Karşılıklı inkâr.
münaşede
(Neşide. den) Karşılıklı neşide söyleme.
münazara / münâzara
Karşılıklı konuşmak. İlmî ve kaideye uygun olarak yapılan münakaşa. Mübahese.
Doğruyu ortaya çıkarmak maksâdı ile karşılıklı olarak yapılan ilmî konuşma. Bir mes'eleyi belli kâideler dâhilinde karşılıklı inceleme, bir mes'ele hakkında yapılan karşılıklı konuşma.
Karşılıklı fikir alışverişi, ilmi tartışma.
murafaa
Karşılıklı hak iddia ederek konuşmak.
Bir dâvâ için birisini hâkim huzuruna celb ettirmek. Yüzleşerek muhakeme olunmak.
mürtecil
Hemen, düşünmeden şiir söyliyen veya karşılık veren. Hazırcevap.
müşaare
(Şiir. den) Karşılıklı olarak birbirine şiir söylemek. Şiir yarışı.
musab
Sevab kazanmış olan. Ameline karşılık ecir kazanmış olan.
müsabaka
Karşılıklı yarışma. Hangisinin ileride olduğunu anlamak için yapılan tecrübe, imtihan. Bir şeyde derece anlama için iki veya daha çok şahıslar arasında bazı şartlarla yapılan tecrübe.
musaberet
Karşılıklı sabır. Sabırlılık. Katlanmak.
müşacere
Sözle karşılıklı çekişme. Kavga, niza.
Birbirine ağaçla vurma.
musadakat
(Sıdk. dan) Karşılıklı dostluk.
müşafehe
Yakından karşılıklı konuşmak, karşı karşıya konuşmak.
musahabe / musâhabe
Karşılıklı sohbet etme, konuşma.
musahabet
Karşılıklı sohbet.
musalaha
Karşılıklı anlaşmak. Barışmak. Sulh akd etmek.
musalahat
(Tekili: Musâlaha) (Sulh. dan) Karşılıklı anlaşmalar. Barışlar.
müsalemet / müsâlemet
Karşılıklı barış içinde olma.
müşareket
Birbirine ortak olmak, ortaklık. Beraber olup bir iş yapmak.
Gr: İkili tarafın da isteğini bildiren fiil.
Karşılıklı anlaşma, birbirini anlama.
mutabaat
Karşılıklı anlaşma. Uyma tâbi olma. Bir şeye uyup muvafakat etme.
mütareke / متاركه / mütâreke / مُتَارَكَه
Bir mes'eleyi hal için bir şeyi terketmek.
Karşılıklı olarak anlaşmak, kuvvet ve silâhı bırakmak.
Bırakışma, karşılıklı silah bırakma.
(Arapça)
Karşılıklı ateşkes.
mütarik
Karşılıklı olarak terkeden, bırakan. Mütâreke eden.
mütecavib
Karşılıklı cevap veren.
mütedahik
(Mütedahike) Karşılıklı gülüşen, tedahük eden.
mütedarib
(Darb. dan) Birbirine vuran karşılıklı vuruşan.
mütehasım
(Çoğulu: Mütehasımîn) (Husumet. den) Karşılıklı düşmanlık eden ve birbirine hasım olan.
Karşılıklı olarak dâvâ edenlerden herbiri.
Karşılıklı düşmanlık eden; karşılıklı olarak dâvâ eden.
mütehasımin / mütehasımîn
(Tekili: Mütehasım) Çekişenler, birbirlerine düşmanlık ve husumet edenler. Hasım olanlar. Karşılıklı dâva edenler.
mütekabil / mütekâbil / متقابل
Karşılıklı, bir diğerinin karşısında.
Karşılıklı.
Karşılıklı.
Karşılıklı.
(Arapça)
mütekabile / mütekâbile / متقابله
Karşılıklı olan.
Karşılıklı davranış veya vaziyet.
Karşılıklı.
(Arapça)
mütekabilen / mütekâbilen / متقابلا
Karşılıklı olarak, karşı karşıya.
Karşılıklı olarak.
(Arapça)
mütekabiliyet
Karşılıklı vaziyet, karşılıklı durum.
mütekatı'
Karşılıklı kesişen, birbirini kesen.
mütekatil
(Katl. den) Karşılıklı olarak birbirine öldüren, katleden.
müterazi
(Rıza. dan) Karşılıklı olarak birbirlerinden hoşnut ve razı olan.
müteşatim
(Müteşâtime) Karşılıklı olarak birbirine söven.
muvafakat
Uygunluk. Uymak. Anlaşmak. Karşılıklı anlaşma. Râzı olma. Müsâade.
muvalat
Dostluk, karşılıklı sevgi. Yardım, koruma.
Dostluk, karşılıklı sevgi, koruma, yardım.
müvalat / müvâlât
Abdest alırken her uzvu ara vermeden birbiri ardınca yıkamak.
Dostluk, karşılıklı sevgi.Tebrik ile terdif ederim arz-ı hulûsu, Kalbimdeki sıdk u müvâlât senindir.
müvaseka
Ahdedişmek, karşılıklı yeminleşmek.
müvazat
Mukabele olmak, karşılıklı olmak.
müzahemet / müzâhemet
Karşılıklı olarak sıkıntı ve zahmet verme.
müzakerat
(Tekili: Müzâkere) Müzâkereler. Bir fikir hakkında karşılıklı görüşmeler. Bir arada muhtelif fikirleri beyan etmek.
Bir mesele hakkında karşılıklı görüş alışverişleri.
müzakere / müzâkere
Karşılıklı fikir alışverişi, görüşme.
Bir konuyu anlamak için karşılıklı konuşma, ders çalışma.
müzd
Ücret, karşılık, kira.
(Farsça)
Mükâfat.
(Farsça)
nakizeyn
Karşılıklı iki zıt şey.
nokta-i telaki / nokta-i telâki
Karşılaşma noktası. Uygun ve karşılıklı nokta. Buluşma noktası, yeri.
Münâsebet. Uygunluk.
nuhl
Karşılıksız hediye ve hibe.
okka
1.283 grama karşılık gelen ağırlık ölçüsü.
pasuh
Karşılık, cevap.
(Farsça)
pasuhgüzar
Cevap veren, karşılık veren.
(Farsça)
peşkeş
(Pişkeş) Başkasının malını birine bağışlamak. Verilmemesi lâzım olan şeyi başkasına vermek. Karşılıksız vermek.
(Farsça)
redd-i kelam / redd-i kelâm
Söze itiraz etme, karşılık verme.
reddiye
Bir mes'ele hakkında zıt karşılık. Cevap. Beğenilmeyen bir şeye cevap vermek.
riba / ribâ
Fâiz; ödünç vermekte, rehnde (ipotekte) ve alış-verişte, alıcıdan veya vericiden (satıcıdan) birinin ötekine karşılık olarak vermesi şart edilen fazla mal.
rukbi / rukbî
İki kişinin karşılıklı olarak, öldükten sonra sâhib olmaları şartıyla birinin malını diğerine bağışlaması yâni sen ölürsen evin benim olsun, ben ölürsem evim senin olsun şeklindeki hibe.
ruz-u ceza / rûz-u cezâ / رُوزِ جَزَا
Amellerin karşılıklarının verildiği gün.
sadaka
Allahü teâlânın rızâsına niyet ederek ve karşılık beklemeden muhtâc olanlara, fakirlere, hibe edilen mal, para ve her türlü iyilikte, ihsânda bulunma.
Zekât.
Ganîmet.
sebilullah
Allah (C.C.) yolu. Karşılıksız. Allah rızası.
şefakat
Şefkat, acıyarak şefkatle sevmek. Karşılık istemeden merhamet edip acımak, sevmek.
şefkat
İçten ve karşılıksız merhamet.
Başkasının kederiyle alâkalanmak, acıyarak sevmek. Yardıma, sevgiye muhtaç olanlara karşılıksız olarak merhamet ve sevgiyle yardıma koşmak. Karşılıksız, sâfi, ivazsız sevgi beslemek.
Acıyarak karşılıksız sevme.
şekt
Bedel etmek, karşılık vermek.
semen
Mebî'ye yâni satın alınan şeye karşılık verilen mal veya para.
semen-i müsemma / semen-i müsemmâ
Bâyi' (satıcı) ile müşterinin karşılıklı rızâ ile mebî (mal) için hakîkî kıymetine uygun olsun veya olmasın, tâyin ettikleri yâni uyuştukları bedel.
sened
Kuvvetli olabilecek söz.
Tapu.
Üzerine dayanılacak ve itimad edilecek şey. Mutemed. Melce'.
İki kişi veya çok kimseler arasındaki anlaşmayı tesbit eden ve karşılıklı imzalanan kâğıt, vesika.
sevab / sevâb
İyilik ve ibâdet yapana âhirette Allahü teâlâ tarafından verilecek mükâfât, iyi karşılık. Ecir.
siga-i hitap
Karşılıklı konuşma kipi.
sistem
Bir bütün meydana getirecek şekilde, karşılıklı olarak birbirine bağlı unsurların hepsi.
(Fransızca)
İlimde bir bütün meydana getirecek esasların hepsi.
(Fransızca)
Bir nizâm dâiresinde çalışan takım.
(Fransızca)
Proğramlı çalışmak.
(Fransızca)
Manzume.
(Fransızca)
şükm
Ücret, ivaz. Cezâ. Karşılık. Amelin ücreti.
süreyya
Ülker (Pervin) yıldızı. Yedi (veya altı) yıldızlardır ki; ikişer ikişer karşılıklı dururlar ve Ayın geçtiği yerlere yakın görünürler. Gerdanlığa benzemesinden Felekiyâtta "Ikd-ı Süreyya" tabir edilir.
sutur-u kainat-ı dehr / sutur-u kâinat-ı dehr
Kâinatın her biri asırlara karşılık gelen satırları, kâinat zamanlarının satırları.
ta'viz
Bedel, bir şey vermek. Karşılık, bedel göstermek.
Değiştirmek.
ta'vizat / ta'vizât
(Tekili: Ta'viz) Karşılık olarak verilen şeyler. Ödünç verilen para.
ta'vizen
Karşılık olarak, karşılık alınmak suretiyle. Gelecekte gelirinden kesilmek şartıyla.
taarrüf
Karşılıklı anlaşma, tanışma.
Bir şeyi herkesin bilmesi.
Kendini hünerleriyle tanıttırma.
taarüf
Karşılıklı tanışma, birbirini tanıma.
taavvuz
(İvaz. dan) Bedel almak. Bir şeye karşılık almak.
Bir şey karşılığı olarak alınmak.
tahabbüb
Karşılıklı sevgi gösterme.
tahacüz
Men'edişmek, karşılıklı engel olmak.
takas
Vereceğini alacağına karşılık tutmak suretiyle ödeşmek, sayışmak, değişmek.
Karşılıklı değişme.
tarafeyn
İki taraf, davada, karşılıklı iki hasım, her iki taraf.
İki taraf. İki nihayet.
Dâvada karşılıklı iki hasım. Her iki taraf.
tarz-ı mükaleme / tarz-ı mükâleme
Karşılıklı konuşma tarzı.
tasavül
Karşılıklı hamle etmek.
taviz / tâviz
Karşılık, bedel.
tavtiş
Karşılıklı olarak reddetmek.
tazminat / tazminât
Maddî veya mânevî zarara karşılık ödetilen maddî bedel, mal.
Zarara karşılık verilen para.
teadud
(Adud. dan) Kol kola girme.
Birbirini tutma. Karşılıklı yardımda bulunma. Birbirine yardım etme.
teakub / teâkub / تعاقب
Birbirini izleme.
(Arapça)
Teâkub etmek:
Birbirini izlemek.
(Arapça)
Teâkud etmek:
Karşılıklı akitleşmek.
(Arapça)
tearuz / teâruz / تعارض
Karşılıklı zıtlık, çelişme.
(Arapça)
Teâruz etmek:
Çelişmek.
(Arapça)
teati
Karşılıklı alıp vermek.
Bir şeye el uzatıp almak. Hakkı olmayan şeye el uzatmak.
Fık: Pazarlıksız ve konuşmadan fiilen vâki olan mal alış verişi.
teatufat / teatufât
(Tekili: Teâtuf) Karşılıklı sevgiler.
tebadül
Birbirinin yerine geçmek. Karşılıklı değişmek. Trampa.
tebahi
Övünme, tefahur.
Muharebe edişmek, karşılıklı dövüşmek.
teberru
Bağış, bir malın veya paranın karşılıksız olarak verilmesi.
teberru etmek
Bağışlamak, karşılıksız olarak vermek.
teberru'
Bir kimsenin, mecbur ve mükellef (yükümlü) olmadan, herhangi bir şeyi kendi rızâsı ile karşılıksız olarak birisine onun mülkü olacak şekilde vermesi.
Bağış. Bir malın karşılıksız olarak verilmesi. Mecburiyet olmadığı hâlde birisine bir malı vermek. Hayırlı işlerde yardım ve ihsanda bulunmak.
tecavüb
Cevaplaşma. Karşılıklı cevap verme.
tecazüb / tecâzüb
Karşılıklı çekicilik.
tedahük
Karşılıklı gülüşme.
tedavür
Sıra ile yapmak, bir şeyi karşılıklı yapmak.
tefaküh
(Fâkihe. den) Birbirlerine karşılıklı yemiş atma.
Mc: Şakalaşma.
tegabün
(Gabn. dan) Karşılıklı aldatma. Aldanma veya aldanmanın zuhuru.
tegayüz
(Çoğulu: Tegayüzât) Karşılıklı olarak kızışıp öfkelenme.
tehabbüb / tehâbbüb
Karşılıklı sevme.
tehatub
(Hatb. dan) Hitablaşma. Karşılıklı birbirine hitab etme.
tekabül
Karşılıklı olma. Bir şeyin karşılığı olma. Yüzleşme. Karşılık olma. Karşılama.
Tezat.
Birbirine karşılık olma, bir ayna gibi karşısında olma.
Karşılıklı olma.
Karşılıklı olma, bir şeyin karşılığı olma, yüzleşme, karşılık olma, karşılama.
tekaüd
Oturma. Fârig olma.
Karşılıklı oturma.
Emeklilik.
telaun
Birbirine karşılıklı lânet okuma.
telazum / telâzum
Karşılıklı gerektirme, birbirini gerekli kılma.
temasül / temâsül
Birbirinin aynısı olma, karşılıklı benzeyiş.
tenafür / tenâfür
Karşılıklı nefret.
tenasur
Yardımlaşma. Karşılıklı yardım etme.
Haberler birbirini tasdik eylemek.
terahün
Karşılıklı olarak rehin vermek.
terakus
Karşılıklı olarak oynaşıp raksetme.
terami
Oklaşmak, karşılıklı olarak ok atışmak.
tesakutan
Ardı ardına düşerek. Karşılıklı düşürmek suretiyle.
tesanüd
Karşılıklı yardımlaşma. Birbirine istinad etme.
tevazün
Denklik. Müvâzene hâsıl olmak. Aynı tartıda olmak. Karşılıklı iki taraf da vezinde müsâvi olmak. Denkleşmek.
ücret
Bir iş, hizmet, bir şeyden faydalanma veya satılan bir şey karşılığında verilen para veya mal, karşılık.
uhuvvetkarane / uhuvvetkârane
Kardeşçesine, kardeş gibi olarak. Birlik, beraberlik ve karşılıklı sevgi ile.
(Farsça)
vakfetmek
Fık: Bir malı veya bir şeyi bir işe bağlayıp o yolda devamlı kılmak.
Bir şeyi karşılıksız olarak Allah yoluna vermek.
vehhab / vehhâb
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden), mahlûkâtına (yarattıklarına) ihsân hazînelerinden karşılıksız veren Allahü teâlâ.
vicahi / vicahî
(Vicahiyye) Yüzyüze olan, karşılıklı olan.
zabıt
Mahkeme, meclis gibi yerlerde söylenenlerin olduğu gibi yazılmışı.
Alâkalılarca yazılarak karşılıklı imzalanan, karşılıklı anlaşmayı bildiren yazı.
Yazı varakası.
Birçok kimselerce imzalanan rapor.
zıhar
İki şey arasında münasebet ve mutabakat meydana getirmek. İki şeyi birbirine mutabık eylemek. Arka arkaya, mukabil kılmak.
Karşılıklı yardımlaşmak.
Fık: Bir kocanın, karısını müebbeden mahremi olan birisinin bakması câiz olmayan bir yerine teşbih etmesi.Meselâ, bir adam karıs
zıman
Zarar ve ziyana karşılık verilen bedel.
zırar
Karşılıklı zarar vermek.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
ram olmak
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
hûza
senaâ
namus
vaveyla
evamir-i sabıka
kirş
mizan-ı ekber
tebe'
kazel
fahri
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
Karşılık
tahrif
Kıvanç
Eseri yapan
İki yüzlü
Alışveriş
Eski zaman
kelime manası
yansımak
failün