REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te Kap kelimesini içeren 154 kelime bulundu...

adem-i camiiyet

  • Kapsamlı olmama.

atf-ı beyan

  • Kapalı bir sözü, açıklayan cümle.

ayet-i ecma' / âyet-i ecma'

  • Kapsamlı âyet.

ayet-i ecma' ve ala ve ekber / âyet-i ecma' ve âlâ ve ekber

  • Kapsamlı, yüce ve büyük âyet.

ayine-i camia / âyine-i câmia

  • Kapsamlı ayna.

bab / bâb

  • Kapı.
  • Kapı, bölüm.

bahe

  • Kaplumbağa. (Farsça)

bebr / ببر

  • Kaplana benzer, ondan daha büyükçe ve pek yırtıcı bir canavar ki, Hindistanda ve Afrikada bulunur. Saldırdığı zaman derisindeki tüyleri kabarıp korkunç bir manzara arzeder. Arslanı bile korkutur bir hayvandır. (Farsça)
  • Kaplan. (Farsça)

bedel-i küll

  • Kapalı bir söze bütün yönleriyle yapılan açıklama.

berk-i hatıf / berk-i hâtıf

  • Kapıp götüren veya göz kamaştıran şimşek.

besile

  • Kap içinde kalmış içki artığı.

beskele

  • Kapı sürgüsü, kapı mandalı. (Farsça)

bevabet

  • Kapıcılık, kapı bekçiliği.

bevabi / bevabî

  • Kapıcılık, kapı bekçiliği.

bevvab / bevvâb / بواب

  • Kapıcı, men edici.
  • Kapıcı. (Arapça)

bevvabin / bevvâbîn / بوابين

  • Kapıcılar. (Arapça)

beyzat-ül hıdr

  • Kapalı, örtülü güzel kadın.

bijeng

  • Kapı anahtarı, miftah. (Farsça)

cami / câmi

  • Kapsayan, içine alan.

cami' / câmi'

  • Kapsayıcı, kuşatıcı.

camia / câmia

  • Kapsamlı.

carure / carûre

  • Kapı ökçesinin yeri.

cem'iyetli

  • Kapsamlı.

cemiyetli

  • Kapsamlı.

daire-i şumul

  • Kapsam dairesi.

daire-i şümul / dâire-i şümul

  • Kapsam alanı.

dakk-ı bab etmek

  • Kapıyı vurmak, kapıyı çalmak.

dakk-ül bab / dakk-ül bâb

  • Kapı çalmak.

dan / dân / دان

  • Kap. (Farsça)

darabine

  • Kapı bekçileri.

der / در

  • Kapı. (Farsça)

der-ban

  • Kapıcı, kapıya bakan. (Farsça)

derban / derbân / دربان

  • Kapıcı. (Farsça)

dervaze

  • Kapı. Şehir. Şehir kapısı, kale kapısı. (Farsça)

devr-i ebvab

  • Kapı kapı gezip dolaşmak.

ebvab / ebvâb

  • Kapılar, bölümler.

eskefe

  • Kapı basamağı, eşik.

etajer

  • Kapaksız ve rafları olan taşınabilir dolap. (Fransızca)

evani / evânî

  • Kapkacaklar, kaplar.
  • Kaplar, kâseler.
  • Kaplar.

evend

  • Kap. Kabkacak. (Farsça)

feth-i bab

  • Kapı açmak.

fihriste-i camia / fihriste-i câmia

  • Kapsamlı fihriste.

firibende

  • Kapılmış, aldanmış. (Farsça)

galk

  • Kapıyı kapamak, kapıyı kilitlemek.

gamız

  • Kapalı.

gark etme

  • Kaplama, sarma, içine balıp boğma.

gılaf / gılâf

  • Kap, kılıf.

hakikat-i külli / hakikat-i küllî

  • Kapsamlı ve büyük bir hakikat.

halkazen

  • Kapı çalan, kapı halkasını vuran. (Farsça)

havi / hâvî

  • Kapsayan.

hayk

  • Kaplamak.

hazine-i camia / hazine-i câmia

  • Kapsamlı, büyük hazine.

hikmet-i şamil / hikmet-i şâmil

  • Kapsamlı, kuşatıcı hikmet.

hikmet-i şamile / hikmet-i şâmile

  • Kapsamlı, kuşatıcı hikmet.

hüccet-i külliye

  • Kapsamlı geniş delil.

hülasa-i camia / hülâsa-i câmia

  • Kapsamlı özet.

husve

  • Kap içinde bir içim su.

ibham / ibhâm

  • Kapalı bırakma, açıklamama.

iğlak / iğlâk

  • Kapalılık, anlaşılmazlık.
  • Kapalılık.

iktila'

  • Kapıp alma, koparma.

inayet-i şamile / inâyet-i şâmile / عِنَايَتِ شَامِلَه

  • Kapsayıcı yardım.

infitah-ı ebvab

  • Kapıların açılması.

infitahiyyet

  • Kapalılığın açılıp inkişaf etmesi. (Tohumların açılarak nebât hâline gelmesi gibi olan hâl.)

inhimak

  • Kapılma, düşkünlük.

intihab

  • Kapışmak. Yağma suretiyle mal almak.

isti'ab / istî'âb / استيعاب

  • Kapasite, alım gücü, sığıdırma. (Arapça)

istila / istilâ / istîlâ / اِسْت۪يلَا

  • Kaplama.
  • Kaplama, ele geçirme.

istilakarane / istilâkârâne

  • Kaplarcasına.

iştimal / iştimâl / اشتمال

  • Kapsama. (Arapça)

istitaf

  • Kaplama, ihtiva etme.

istitar

  • Kapanmak, örtünmek.

jerfin

  • Kapı sürmesi. Kapının ardına konulan dayak. (Farsça)

kahf

  • Kap içindeki suyun tamamını içme.

kase / kâse

  • Kap, çanak.

kesb-i külliyet

  • Kapsamlılık, genellik özelliği kazanma.

keşef

  • Kaplumbağa. (Farsça)

keştiban / keştîbân / كشتيبان

  • Kaptan. (Farsça)

külliye

  • Kapsamlı.

külliye ise

  • Kapsamlı ve genel ise; hüküm bir sınıf veya türün bütün fertlerini kapsıyor ise.

külliyetli

  • Kapsamlı.

lakpüşte

  • Kaplumbağa. (Farsça)

levs

  • Kapı aralığından veya örtü ve perde kenarından bir nesneyi görmek.

licaf

  • Kapının üst eşiği.

lizaz

  • Kapı ardına konulan ağaç sürgü.

ma'kum

  • Kapalı.

ma-fi-l-bab

  • Kapı içinde. Bir kitabın içindeki bölümde (babda) olan şey.

maarizü'l-kelam / maarîzü'l-kelâm

  • Kapalı mânâlar; birden fazla anlamlı kelimelerin en uzak mânâsı.

magluk

  • Kapalı. Kilitli.

mahfel

  • Kapalı bölme, oda.
  • Kapalı yer, camilerde yüksek yer.

mahiyet-i camia / mâhiyet-i câmia

  • Kapsamlı mahiyet, içyapı, nitelik.

mazhar-ı cami' / mazhar-ı câmi'

  • Kapsamlı bir görüntü yeri.

medenk

  • Kapı sürgüsü. Kilit. (Farsça)

merhamet-i camia / merhamet-i câmia

  • Kapsamlı merhamet; her şeyi kuşatan şefkat.

mesdud / mesdûd / مسدود

  • Kapalı, set çekili, tıkalı. (Arapça)

mesturiyet / mestûriyet

  • Kapalılık, gizlilik.

mitres

  • Kapı ardınca koydukları ağaç.

miyah-ı harre / miyah-ı hârre

  • Kaplıca suları gibi olan sıcak sular.

mübhem

  • Kapalı, belirsiz.

müdruz

  • Kapı üstünde veya sokak başında duran kimse.

müfettehatü'l-ebvab / müfettehatü'l-ebvâb

  • Kapıları açık.

muğlak / muğlâk

  • Kapalı, anlaşılması zor.
  • Kapalı, anlaşılması zor.

muhafaza-i şamil / muhafaza-i şâmil

  • Kapsamlı bir koruma.

muhafaza-i şamile / muhafaza-i şâmile

  • Kapsamlı bir koruma.

muhit / muhît

  • Kaplayan, kuşatan.

muhit-i enfüsi / muhit-i enfüsî

  • Kapsamlı olan kendi dünyası; kâinattaki bütün mükemmelliklerin ve olgun hâsiyetlerin kapsamlı bir nümunesi hükmünde olan kendi zâtı ve iç dünyası.

müphem

  • Kapalı, örtülü, belirsiz.

müşkil istiare

  • Kapalı istiare; içinde "kendisine benzetilen"in bizzat yer almadığı ancak ona işaret edilen bir istiare.

müştemilat / müştemilât

  • Kaplanan şeyler, içeriye alınanlar.

na-güşade

  • Kapalı, açılmamış. (Farsça)

nahuda / nâhudâ / ناخدا

  • Kaptan. (Farsça)

nehbe

  • Kapmak.

nicaf

  • Kapının üst eşiği.

nizamat-ı külliye / nizâmât-ı külliye

  • Kapsamlı ve her yerde geçerli olan düzenler.

nokta-i camia / nokta-i câmia

  • Kapsamlı bir nokta.

perdedar / پرده دار

  • Kapı görevlisi. (Farsça)

remiz

  • Kapalı söyleyiş, işaretle anlatma.

retc

  • Kapıyı sürgülemek. Kapının kilitlenmesi.

risale-i camia / risale-i câmia

  • Kapsamlı risale, kitapçık.

rüba

  • Kapan, çalan, alan (mânâsına birleşik kelimeler yapılır). Meselâ: Dil-rüba : Gönül kapan, gönül alan. İz'an-rüba : Aklı alan, hayret veren. (Farsça)

rubban

  • Kaptan.

rübude

  • Kapılmış, kapılan. (Farsça)

ruzban

  • Kapıcı. (Farsça)

sadef

  • Kap, kabuk.

şamil / şâmil / شامل

  • Kaplayan.
  • Kaplayan, çevreleyen, içine alan, genel.
  • Kapsayan. (Arapça)
  • Şâmil olmak: Kapsamak. (Arapça)

şamil olma / şâmil olma

  • Kapsama, içine alma.

sedd-i bab / sedd-i bâb

  • Kapı örtme.

selb

  • Kapma, alma, silme, kaldırma, red.

selukiyye

  • Kaptan kamarası.

semele

  • Kap dibinde kalan artık.
  • Kap dibinde kalan azıcık su.

silsil

  • Kapı halkası.

siyahkede

  • Kapkara yer. (Farsça)

şüfafe

  • Kap dibinde kalan su.

şumul

  • Kapsam.

şümul / şümûl

  • Kapsam.
  • Kapsamlı ve kuşatıcı olma.
  • Kapsam.

şumullü

  • Kapsamlı.

şümullü / şümûllü

  • Kapsamlı.
  • Kapsamlı.

suret-i camia / suret-i câmia

  • Kapsamlı görünüm ve şekil.

sürtüm

  • Kap içinde kalan yemek artığı.

şuur-u külli / şuur-u küllî

  • Kapsamlı şuur, bilinç.

tabla

  • Kap, yiyecek sunulan kap.

tefe'ül

  • Kapalı bir kitabı, belirli dualar okuyarak rastgele açma ve açılan sayfayı ibret alma maksadıyla okuma işlemi.

tehattuf

  • Kapmak.

tehendüm

  • Kapanmak.

tele / تله

  • Kapan, tuzak. (Arapça)

tennur / tennûr

  • Kapalı ocak, fırın, tandır.

teşaff

  • Kap içinde olan suyu içmek.

türra'

  • Kapıcı.

vasid / vasîd

  • Kapı eşiği.

viaiyyet / viâiyyet

  • Kap halinde olma.

vüs'at-i şümul

  • Kapsamının genişliği.

yuz

  • Kaplanı andırır yırtıcı bir hayvan, pars. (Farsça)

zafire

  • Kapı perdesi.

zarfiyyet / ظرفيت

  • Kapasite. (Arapça)

zımnen

  • Kapalı olarak.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın