Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
Kalem
ifadesini içeren
130
kelime bulundu...
agüs
Taşcıların oymacılıkta kullandıkları demir kalem.
(Farsça)
aklam / aklâm / اقلام
(Tekili: Kalem) Kalemler. Oklar. Yayla atılan eski zaman silahlarından biri.
Kalemler.
(Arapça)
Yazı gereçleri.
(Arapça)
Devlet daireleri.
(Arapça)
aktaan
Kalem, seyf.
arda
Çıkrıkçı kalemi.
ashab-ı kalem / ashâb-ı kalem
Kalem ashabı. Memurlar.
aşı
Birşeyden alınıp diğer birşeye aktarılan madde.
Çeşitli tehlikeli hastalıkların önünü almak için aşılanan madde.
Yabani veya cinsi âdi bir ağaca, cinsine yakın diğer iyi bir ağaçtan vurulan kalem veya yaprak aşısı.
bab harcı
Mahkemelerde kadıların, naiblerin, mal ve mukataa kalemlerinde bulunan memurların aldıkları bir nevi harç.
bürabe
Kalem yongası, törpüden çıkan talaş.
cahid
Mânen, kavlen, kalemen ve maddeten cihad eden. Mücâhid olan. Din düşmanı ile elinden geldiği kadar mânen, kavlen, kalemen ve maddeten cenkeden, vuruşan. Mümkün olduğu kadar gayretle çalışan. Kur'an ve İman hakikatlarının neşrinde çalışmak suretiyle mücahede eden.
çala
İsimlerden önce kullanılarak, devam ve şiddetli ve pervasız kullanılmasını bildirir. Meselâ: Çalakalem: Çabuk ve gelişigüzel ve ilmi olmayan yazı yazmak.
ceffe-l kalem
Düşünmeksizin, birden, hemen.
Kalemin yazısı kurumuş, silinmez.
Kat'i olan şey.
ceffelkalem / جف القلم
Çalakalem.
(Arapça)
cevahir-ül-kelimat
Şemsi adındaki bir zat tarafından Arapçadan Türkçeye kaleme alınan 108 sahifelik bir lügat kitabının adı.
cilfe
Kalem yongası.
divit
Yazı yazmak için kullanılan hokka ve kalemi bir arada ihtiva eden mahfaza.
ehl-i kalem
Eli kalem tutanlar, yazarlar.
fürraa
Kalem silmekte kullanılan bez.
gizlik
Uzun saplı kalemtraş.
(Farsça)
Bıçak, çakı, kılıç gibi şeylerin keskin olan tarafı.
(Farsça)
hacegan / hâcegân
(Tekili: Hâce) Hocalar.
(Farsça)
Eskiden yüzbaşı rütbesi karşılığında sivil rütbe.
(Farsça)
Bâb-ı Âli kalemleri efendilerinden hususi bir rütbe taşıyan adam.
(Farsça)
halife-i evvel
Devlet dairelerinde yazı işlerinde çalışanlar. Tanzimattan evvel kalem teşkilâtı; halife, halife-i sâni, halife-i evvel olmak üzere üç derece idi. Ondan sonra bir kısım dairelerde bunun yerine baş kâtib, bazılarında da mümeyyiz-i evvel denilmiştir.
hame / hâme / خامه
Yontulmuş kalem.
(Farsça)
Kalem.
Kalem.
(Farsça)
hame vü şemşir / hâme vü şemşir
Kalem ve kılıç.
hame-i edeb / hâme-i edeb
Edebiyat kalemi.
hame-i şekva / hâme-i şekvâ
Şikâyet kalemi. şikâyet yazan kalem.
hame-i zerrin / hâme-i zerrin
Altın kalem, altından yapılmış kalem.
hame-i zerrin-i kudret / hâme-i zerrîn-i kudret
Kudretin altın kalemi.
hame-ran / hâme-rân
Kalem yürüten, yazan.
(Farsça)
hame-zen
Üzerinde kalem kesilecek âlet.
(Farsça)
hamegüzar / hâmegüzar
Kalemle yazılmış.
(Farsça)
hatırat-ı imaniye
İmanî meselelerle ilgili hatıralar; hatıra gelen ve kaleme alınan meseleler.
hırba
Bukalemun adı verilen keler cinsi.
Güneşin bulutlara aksetmesinden hasıl olan renkler.
hirba
Bukalemun denen bir hayvan.
Mc: Devamlı fikir değiştiren kimse.
hulb
Domuz kılı. Kalın kıl. Yele kılı.
Kıldan yapılmış kalem, kıl fırça.
hülb
Kıl fırça, kıl kalem.
Kalın kıl kuyruk, yele kılı.
hulefa-i aklam / hulefâ-i aklâm
Kalem memurları.
hutut-u cevher
Kılıcın çelik kısmındaki dalgalı çizgiler, meneviş, hare, dalgır (Buradaki maksat; kalemle kılıcın güç birliğidir.).
i'lamat-ı şer'iye mümeyyizi
Şeyh-ül İslâm kapısındaki fetvahanenin üç kaleminden biri olan "İlâmat Odası"nın başındaki memurun ünvanı idi. Kadılar tarafından verilen ilâmları tetkik vazifesiyle mükellef olduğu için, bu memuriyete, ulemadan tanınmış olanlar tâyin edilirdi.
ibnü'l-hacer
İbn Hacer el-Heysemî'nin (ö.1567) fıkıh esasları üzerine kaleme aldığı eseri.
kalem / قلم
Levh-i mahfûz üzerine Allahü teâlânın ilm-i ezelîsi (başlangıcı olmayan ilim sıfatı) ile bilip taktîr ettiği şeyleri yazan, nasıl olduğu insanlar tarafından bilinemeyen kalem.
Kalem.
(Arapça)
Keski.
(Arapça)
Büro.
(Arapça)
kalem-i hüsrevi / kalem-i hüsrevî
Hüsrev'in kalemi.
kalem-i ilim
İlim kalemi.
kalem-i kader / قَلَمِ قَدَرْ
Kader kalemi; Allah'ın olacak hâdiseleri olmadan önce bilip belirlemesi.
(Allahın) Kader kalemi.
kalem-i kader-i ilahi / kalem-i kader-i ilâhî / قَلَمِ قَدَرِ اِلٓه۪ي
Allah'ın kader kalemi; Allah'ın olacak hadiseleri olmadan önce bilip yazması.
Allahın kader kalemi.
kalem-i kudret / قَلَمِ قُدْرَتْ
Varlıkların ve olayların düzenli olarak vücuda gelişinde bir kalem gibi eserini gösteren İlâhî güç.
(Allahın) Kudret kalemi.
kalem-i kudret ve kader
Allah'ın olacak hâdiseleri olmadan önce bilip takdir etmesi ve bu olayların düzenli olarak meydana gelişinde bir kalem gibi eserini gösteren İlâhî güç ve ilim.
kalem-i kudret-i samedaniye / kalem-i kudret-i samedâniye
Kendisi hiçbir şeye muhtaç olmayıp herşeyin Kendisine muhtaç olduğu Allah'ın kudret kalemi.
kalem-i mahsus
Özel kalem.
kalem-i sun-u ilahi / kalem-i sun-u ilâhî
Cenâb-ı Hakkın san'at kalemi.
kalem-i tahsin ve tezyin
Güzelleştirme ve süsleme kâlemi.
kalem-i vahid
Tek kalem.
kalemdan
Kalem kutusu, kalemlik.
(Farsça)
kalemen
Kalemle.
Yazı ile, kalem ile.
Sayıca, sayı bakımından.
kalemgir
Yazı yazarken kalemin kâğıda takılmadan rahatlıkla kayması.
(Farsça)
kalemi / kalemî
(Kalemiyye) Kalemle alâkalı. Kalemle münâsebet ve alâkası olan.
kalemiyye
Eskiden kalemlerde yazı karşılığı olarak alınan para.
kalemkari / kalemkârî / قلمكاری
Nakkaşlık.
(Arapça - Farsça)
Kalem işi.
(Arapça - Farsça)
kalemzede
Yazılmış, kaleme alınmış.
(Farsça)
kasab-ül faris / kasab-ül fâris
Kalem kamışı.
kaza ve kader kalemi
Cenâb-ı Hakkın plân ve takdirlerini ve zamanı gelen takdirlerin yaratılma kaidelerini yazan kalem.
kilk / كلك
Kalem. Kamış kalem.
(Farsça)
Kamıştan ok.
(Farsça)
Kalem.
Kamış kalem.
(Farsça)
kudret-i kalemiye
Yazı yazmadaki kuvvet; kalem gücü.
kuraa
Kalem kesintisi. Kalem yongası.
kütüb-ü mezbure
Kaleme alınan, yazılan kitaplar.
kütüb-ü mutebere
Konu hakkında kaleme alınan ve bütün ilim ehli tarafından kabul edilen eserler.
kuvve-i kalemiye
Kalem gücü, yazma becerisi.
layiha / lâyiha / لَايِحَه
Kaleme alınan yazı.
mahkuk
Hakkedilmiş. Sert bir şey üzerine sert kalemle kazılarak yazılmış.
makale
Söylenen söz. Söyleme. Söyleyiş. Kelâm. Nutuk.
Bir bahsin kaleme alınışı.
maktaa
Eskiden üzerinde kamış kalemin ucu kesilerek düzeltilen kemikten veyâ mâdenden yapılmış âlet.
mecmua
Belli bir konuda kaleme alınan yazıların toplandığı eser.
mektubi / mektûbî / مكتوبى
Valilik özel kalem müdürü.
(Arapça)
menakir / menakîr
(Tekili: Minkar) Minkarlar, gagalar. Yırtıcı kuşların gagaları. Taşçı kalemleri.
menasir
(Tekili: Minser) Yırtıcı kuşların gagaları.
Taşçı kalemleri.
merakım
(Tekili: Mirkam) Kalemler. Yazma işinde kullanılan âletler.
mezabir
(Tekili: Mizber) Kalemler, kamışlar.
mibree
Kalemtraş. Kalem açmağa yarıyan âlet.
midad-ı aklam / midâd-ı aklâm
Kalem mürekkebi.
mikatt
(Çoğulu: Mikât) Üzerinde kalem kesecek âlet.
mıkatta
Üzerinde kamış kalemlerin uçları kesilen sedef, kemik, ağaç, fil dişi veya mâdenden yapılan âlet.
mıklem
(Çoğulu: Mekâlim) Kalem koyacak kap, kalemlik.
mikleme
Kalemlik, kalem konacak âlet.
mikşat
Hattatların, kamış kalemlerinin kabuğunu soymakta kullandıkları âlet.
mil
İğne gibi ince ve uzun bir âlet.
Göze sürme çekecek âlet.
Ucu sivri çelik kalem.
Sivri dağ tepesi.
Bir çarkın, üzerinde döndüğü mihver, eksen.
Elektromotordan iş tezgâhına kuvvet nakleden uzun çelik çubuk.
Selin bıraktığı en verimli münbit topr
minkar
(Çoğulu: Menâkir) Yırtıcı kuşların gagası.
Taşçı kalemi. Taş yontmağa mahsus kalem.
minkaş
(Minkaşe) Cımbız, kıskaç.
Demir kalem.
minser
(Çoğulu: Menâsir) Yırtıcı kuşların gagası.
Taşçı kalemi.
Yüz ile ikiyüz adet arasında olan asker.
Önlerinde ne bulunur yıkıp yakıp târumar eden asker.
Otuz ile kırk arasında olan at.
Kırktan elliye veya altmışa; ve yüzden ikiyüze kadar olan at.
mirkam
(Çoğulu: Merâkım) Kalem.
mizber
(Çoğulu: Mezâbir) Kamış kalem.
muharref
(Harf. den) Tahrif edilmiş. Değiştirilmiş. kalem karıştırılmış. Bozuk. İfsâd ederek tahrib edilmiş.
mührdar
Eskiden bir bakanlık veya dairenin resmi mührünü kullanmakla görevli olan kimseye verilen ad. Hususi kalem müdürü.
(Farsça)
mühürdar / مهردار
Özel kalem müdürü.
(Farsça)
mükalemat / mükâlemat
(Tekili: Mükâleme) (Kelâm.dan) Mükâlemeler, konuşmalar.
mümsiha
Hattatların, kalemin mürekkebini silmekte kullandıkları bez.
münşeat
Kaleme alınmış şeyler. Nesir yazılar. Mektublar.
naib-i fail / naib-i fâil
Meçhul fiilin mevzuu olan kelime ki, harekesi merfu olur. (Küsirel kalemü: "Kalem kırıldı" cümlesinde " kalem", "Naib-i fâil" olmuş ve fâilin yerine geçmiştir.)
nakş-ı kalem
Kalemin nakşı.
nakş-ı kalem-i kudret
Kudret kalemiyle yapılan nakış.
nakş-ı kilki / nakş-ı kilkî
Kalemin ucuyla yapılan nakış.
Kalemle yapılan nakış.
nal
İnilti, figân.
(Farsça)
Kamış kalem.
(Farsça)
Kamış düdük.
(Farsça)
Şeker kamışı.
(Farsça)
ney
Kamıştan yapılan damaksız düdük.
Kamış kalem.
Mc: Kâmil insan.
Farsçada : Yokluk.
nukuş-u kalem-i kudret
Allah'ın kudret kaleminin işlemeleri.
nun
Kur'an alfabesinde yirmibeşinci harf. Ebced hesabına göre değeri ellidir.
Divid, kalem.
Kılıcın ağzı. Kılıç.
Çene çukuru.
Balık, semek.
reşahat-i kalem
Kalem sızıntısı, kalemden dökülen fikirler, yazılar.
sarir
(Kapı, kalem vs. de) Cızırtı, gıcırtı.
sarir-i hame / sarir-i hâme
Kalem cızırtısı.
sarre
Kapı, kalem ve semer cızıldaması.
Çağırıp söylemek.
Sayha, yüksek ses.
sary
Kalem ve kapı cızıltısı.
savat
(Aslı: Sevâd'dır) Gümüş üstüne kurşunla yapılan kara kalem nakışlar.
Derede hayvanlara su içirilen yer.
sehv-i kalem
Yanlış yazılış, kalem yanlışı.
sinne
(Çoğulu: Sinen) Kalem başı.
Sapan demiri.
sür'at-i kalem
Kaleminin hızlı olması, hızlı yazı yazma.
taharrüf / تَحَرُّفْ
Kalem karıştırma neticesinde bozulma.
tahrif / tahrîf / تحریف
(Harf. den) Harflerin yerini değiştirmek. Bozmak. Kalem karıştırmak.
Kendi menfaati veya başkasının zararı için bir ibârenin mânasını değiştirmek.
Başka tarafa meylettirmek.
Üstünde kalem oynatarak bozma, asıl anlamını bozma.
(Arapça)
tahrifat / tahrifât / tahrîfat / تحریفات
(Tekili: Tahrif) Bozmalar. Kalem karıştırmalar.
Anlamından uzaklaştıracak şekilde üstünde kalem oynatmalar.
(Arapça)
taklim
(Kamış, tırnak, kalem gibi şeyleri) yontma, kesme.
te'lif / te'lîf / تأليف
Yanyana getirme, alıştırma.
(Arapça)
Kaleme alma, yazma.
(Arapça)
Te'lîf edilmek:
(Arapça)
Bir araya getirilmek, birleştirilmek.
(Arapça)
Kaleme alınmak, yazılmak.
(Arapça)
Te'lîf etmek:
(Arapça)
Bir araya getirmek.
(Arapça)
(Arapça)
te'lifat / te'lîfât / تأليفات
Kaleme alınmış eserler.
(Arapça)
te'lifkerde / te'lîfkerde / تأليف كرده
Biri tarafından kaleme alınmış.
(Farsça)
telif eden
Yazan, kaleme alan.
telif edilen
Yazılan, kaleme alınan.
telif etme
Yazma, kaleme alma.
temyiz evrakı
Yargıtay'ın kaleme aldığı cevap yazısı.
ter-zeban
"Yaş dilli". Hazırcevap.
(Farsça)
Kalem.
(Farsça)
üstad-ı kader
Kader Üstadı; Allah'ın meydana gelecek hâdiseleri olmadan önce bilmesi, takdir edip, plânlaması demek olan kader ilmi, kader kalemi.
vahdet-i kalem / وَحْدَتِ قَلَمْ
Kalem birliği.
Kalemin birliği.
velkalemi
Kalem hakkı için. Kaleme yemin olsun.
yera
(Tekili: Yerâa) Yontulmamış kamış kalemler. Kamışlar.
Ateşböcekleri.
yeraa
(Çoğulu: Yerâ) Kamış düdük.
Yontulmamış kalem.
zade-i tab / zâde-i tab
Bir kimsenin düşünce mahsûlü olarak kaleminden çıkan, doğan.
zalim / zâlim
Zulm eden, müslümanlara ve İslâmiyet'e; eli ile, dili ile ve kalemi ile zarar veren, başkalarının hakkına tecâvüz eden.
Allahü teâlâya inanmayan kâfir.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
ram olmak
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
namütenahi
amme
müverrihin
cuş u huruş
karabin
lugat
fevk
Tavsif
_evk-i tenzili
afif
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
Kalem
ism-i mekan
Türkçe
kastedilen
sâlep
aile
Eyilim
Zat
çay
Vâsıf