Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
KOKU
ifadesini içeren
382
kelime bulundu...
a'raz / a'râz
Araz'lar; bir şeyin aslından olmayan şeyler; renk, koku gibi ilintiler.
a'razi / a'razî
Bir şeye zorunluluk sonucu bağlı olmayan, onun özünde bulunmayan şey, ilinek; hareket ve koku gibi.
acüz
(Çoğulu: Acâz) her nesnenin dibi, kökü ve sonu.
Yay kabzası.
ahşem
Burnu koku almayan.
Burnunun içi kokan kimse.
akas
Çirkin kokulu olma.
akıs / âkıs
Pis kokulu.
aktar
(Tekili: Kutr) Kuturlar. Çaplar. Dâirenin merkezinden geçen doğru hatlar.
Her taraf.
Güzel kokulu yağlar vesaire satan adam. Güzel kokular tâciri.
Ecza, ilâç satan adam.
Mahalle aralarında bazı baharatla iğne, iplik vesaire satan satıcı.
amuz
Öğretmek mastarının emir kökü.
(Farsça)
anber
Güzel koku. Adabalığı ve kaşalot denilen büyük balıkların barsaklarında teşekkül eden güzel kokulu madde.
Derisinden kalkan yapılan bir balık.
Güzel kokulu bir madde.
anber-bar
Güzel kokulu. Anber kokulu.
(Farsça)
anber-nisar
Güzel koku yayan. Anber kokulu.
(Farsça)
anber-sirişt
Anber gibi güzel kokulu.
(Farsça)
anberbu / anberbû / عنبربو
Amber kokulu.
(Arapça - Farsça)
anberin / anberîn
Güzel kokulu. Anber kokulu.
arare
(Çoğulu: Arâr) İyi kokulu bir ot.
Şiddet
Kötü ahlâk.
Evin avlusu, ev içi.
Soğuk şiddetli olmak.
arf
Güzel koku.
Yüksek yer.
Atın yelesi.
Horozun ibiği.
argon
yun. Kim: A sembolü ile gösterilen renksiz, kokusuz ve tatsız bir gaz. Havada % 1 nisbetinde bulunur.
aselbent
Tıbda ve kokuculukta kullanılan bir reçinedir ve aynı adla anılan ağacın kabuklarının çizilmesiyle elde edilir.
aşen
Her nesnenin aslı ve kökü.
Sözü kendi kanaatine göre söylemek.
asin / âsin
Pis kokulu. Bozulup kokan su.
asl-ı millet
Milletin aslı, kökü.
atır
(Itr. dan) Güzel kokulu, ıtırlı.
Kokuları seven kimse.
atr
İyi kokulu şeyler sürünmek.
attar
(Itr. dan) Güzel koku veya iğne iplik gibi şeyler satan.
Itriyat dükkanı, güzel koku satan adam.
aver
Averden "getirmek" fiilinin emir köküdür, kelime sonuna getirilerek; yapan, eden, olan, veren, götüren gibi manalara sebeb olur.
(Farsça)
ayhüm
Ağaç kökü.
Kırmızı sahtiyan.
bahar
Güzellik.
Güzel.
Papatya.
Ölçek.
Put, sanem.
Atılmış pamuk.
Tarçın, karanfil ve karabiber gibi güzel kokulu ve ısıtıcı tohumlar ki, bazı yiyecek ve içeceklere de karıştırılır.
Sığır gözü.
İyi kokulu bir sarı çiçek.
Ağız kokusu.
baharat
Karanfil, tarçın, karabiber gibi sert kokulu şeyler.
bahur / bahûr
Sıcakta yerden yükselen buhar.
Tütsü. Yakılarak güzel kokular elde edilen ot ve sâir şey.
bed-bu
Fena kokulu, pis kokan.
(Farsça)
bedbu / bedbû / بدبو
Kötü kokulu.
(Farsça)
behramec
Çiçeği kokulu bir nevi söğüt ağacı.
Her renkte olan leylâk çiçeği.
benefşe
Menekşe denilen güzel kokulu, küçük çiçek.
(Farsça)
Mor.
(Farsça)
benne
(Çoğulu: Binân) Güzel, hoş koku.
ber
(Burden) "Götürmek" mastarının emir köküdür. Kelimenin sonuna getirilerek terkipler yapılır. Emirber : Emir dinleyen, emir götüren. Fermanber : Emir veren. Emir dinleyen... gibi.
(Farsça)
beraa
(Beria, Berua) İlim ve fazilet ve cemalde üstünlük (manasına fiil kökü.)
bergamot
Turunçgillerden bir ağaç ve bu ağacın meyvesi. Meyvenin kabuğundan güzel kokulu bir esans da çıkarılır.
berkende
Koparılmış, sökülmüş, kökünden çıkarılıp atılmış.
(Farsça)
beşam
Hicaz'da yetişen bir cins ağaçtır ki, hoş kokuludur ve dallarından misvak yapılır.
besfayic
Bir ot kökü ki, içinde fıstığa benzer bir yemişi olur.
beyhuşt
Kökünden çıkarılmış, dibinden koparılmış olan şey.
(Farsça)
beyincik
Art kafa çukurunda beyin kökünün üst arka kısmında bulunan merkezi sinir sisteminin bir organıdır. Mühim bir görevi, hareketlerimizin âhenk içinde olmasını sağlamaktır.
bicu / bicû
( Custen : Aramak) mastarının emir köküne "bi" eklenerek yapılmıştır. Ara, bul mânasında emirdir.
(Custen: Aramak) mastarının emir köküne "bi" eklenerek yapılmıştır. Ara, bul meâlinde emirdir.
bih-ken
Kökünden çıkaran, kök söken.
(Farsça)
bihr
Ağız kokusu.
binc
Her nesnenin aslı ve kökü.
bostan
(Bustan) Ağacı, çiçeği, yeşilliği çok olan yer, kokulu yer. Sebze bahçesi.
(Farsça)
Kavun, karpuz.
(Farsça)
bu / bû / بو
Koku.
(Farsça)
burak
Binek. Cennet'e mahsus bir binek vâsıtası. (Kelimenin kökü; (Berk) dir. Burak'ın Hadis-i Şerife göre ta'rifi: "Merkepten büyük, katırdan küçük hacimde bir dâbbe ki; ayağını gözünün müntehasına basar." Bu ise bir berk ve elektrik sür'atini anlatır. (E.T. sh: 3150)
bustan
Çiçek ve gül kokularının çok olduğu yer, bahçe.
(Farsça)
buy / bûy / بوی
Koku.
(Farsça)
Ümit, umma.
(Farsça)
Sevgi, muhabbet.
(Farsça)
Tamah.
(Farsça)
Huy. Tabiat.
(Farsça)
Kısmet, pay, nasib.
(Farsça)
Koku, râyiha.
(Farsça)
Koku.
Koku.
(Farsça)
buy-dar / bûy-dar
Kokulu.
(Farsça)
buy-i ezhar
Çiçeklerin kokusu.
buya / bûya
Güzel kokulu.
buydar / bûydâr / بویدار
Kokulu.
(Farsça)
buyiden
Koklamak, koku almak.
(Farsça)
cail / câil
"Ceale" kökünden yaratıcı, yapıcı.
cebb
Bir kimsenin zekerini ve hayasını kesip hadım etmek.
Devenin hörgücünü kesmek.
Kökünden kesmek.
cez'
Ağaç kökü, ağaçların alt kısımları.
cezm
Her nesnenin aslı.
Ağacın kökü.
Kesmek, kat'.
ciz / cîz
Hurma ağacının kökü.
ciz'
Ağaç kütüğü. Ağaç kökü. Kuru direk. Hurma ağacının kökü. Hurma ağacı.
Çatı örtüsünde kullanılan ağaçlar.
ciz'-un nahl
Hurma ağacının kökü, kütüğü.
cizl
(Çoğulu: Cüzul-Eczâl) Büyük odun ağacının kökü, tomruk.
cu
Custen fiilinin emir kökü. Gelecek misâlde olduğu gibi birleşik kelimeler yapılır.
(Farsça)
cürsume-i dıraht
Ağacın kökü.
dav'
Hoş kokular kokmak. Depretmek.
davmeran
Fesleğen denilen iyi kokulu çiçek.
defer
Koltuk kokusu gibi olan pis koku.
Yemeğe kurt düşmesi.
dem
Nefes. Soluk.
(Farsça)
Ağız.
(Farsça)
Nazar.
(Farsça)
An, vakit, saat.
(Farsça)
Koku.
(Farsça)
Kibir, gurur.
(Farsça)
Âli, yüksek.
(Farsça)
Körük.
(Farsça)
ecvef
Ortası boş. Kof.
Mc: Boş kafalı. Çok cahil.
Gr: Ortasında harf-i illet sayılan elif, vav, yâ harfleri bulunan fiil kökü.
edhan
(Tekili: Dühn) Sürülecek güzel kokulu yağlar.
efaviye
Yemeklere konulan kokulu baharat.
efruz
(Efruhten: Tutuşturmak, ziyalandırmak mastarının emir kökü) Şule. Aydınlatıcı. Parıltı.
(Farsça)
efzar
Ayakkabı, kundura.
(Farsça)
Gemi yelkeni.
(Farsça)
Yemeklere koku ve tad vermesi için konulan baharat.
(Farsça)
San'atkârların kullandıkları san'at âletleri.
(Farsça)
elett
Dişi kökünden çıkıp düşmüş olan kişi.
enbuy / enbûy
Koklama, koku alma.
(Farsça)
enf
Burun. Koku ve teneffüse mahsus âzâ.
Bir şeyin ucu veya evveli veya en şiddetlisi.
Bir şeyin sivri yeri.
Bir şeyin en şerefli olan yeri.
erec
Güzel ve hoş koku. Misk ü anber ve ıtır gibi şeylerin güzel kokusu.
eric
Güzel koku. Misk, anber ve ıtır gibi hoş ve lâtif olan şeylerin kokusu.
erih
Râyiha-i tayyibe. Temiz ve güzel koku.
erşem
Yemeğin kokusundan iştahı gelep karnı acıkan (adam).
Vücuduna iğne batırıp çivit ile şekil veya resim yapan adam.
esans
Çeşitli yollarla bitkilerden elde edilen veya suni olarak yapılan, kokulu ve uçucu sıvı.
esas-ı tarikat
Tarikatın temeli, kökü.
esasiyle / esâsiyle
Köküne kadar, ta temelinden.
eşemm
Burnu kuvvetli koku duyan.
ezfar
Tırnaklar.
Tırnakbahuru denilen tıbbi bir koku.
Şimal kutbunda bulunan küçük yıldızlar.
ezfer
Güzel kokulu şey.
ezfir
Çok iyi kokulu nesne.
ezrab
Diş kökü.
fagıre
Hind nilüferi denilen bitkinin kökü.
faih
(Çoğulu: Fevâih) Meyve ve çiçek kokusu.
fayih
Kendiliğinden dağılan güzel koku.
fayiha
(Çoğulu: Fevâyıh) Meyve ve çiçek kokusu.
Güzel kokulu nesne.
felence
Hoş kokulu sarı renkli bir tohumdur. Yemen'den gelir.
Besbâse yaprağı.
fen'
Malın çok olması.
Misk kokusunun etrafa yayılması.
Bir kimsenin iyiliğini ve ihsanını söyleyip methetmek.
fergand
Fena koku, kokmuş.
(Farsça)
Sarıldığı ağacı kurutan bir cins sarmaşık.
(Farsça)
fevaih
(Tekili: Fâih) Meyve ve çiçek kokuları.
fevc
Dalga. Bölük. İnsan kalabalığı. Cemaat. Takım.
Koşmak. Sür'at etmek.
İyi kokunun dağılıp yayılması.
fevehan
(Tekili: Fevh) Güzel kokular.
fevehat
(Tekili: Fevha) Güzel kokular.
feveran / feverân
Maddi ve manevi kaynayıp fışkırmak.
Köpürmek.
Coşmak.
Kokunun etrafa yayılması.
Depreşmek.
Şiddet.
fevh
Yaradan kan fışkırması.
Bolluk, genişlik.
Güzel kokunun yayılması.
Kaynamak.
fevha
(Çoğulu: Fevehât) Güzel koku.
feyh
Sıcağın şiddetlenmesi.
Koku yayılmak.
Kazan kaynamak.
Yara kanamak.
fua
Keler, kertenkele.
Her nesnenin evveli.
şiddetli koku. Güzel koku.
füsafis
Keneye benzer murdar kokulu bir böcek.
Tahta kurusu.
füvh
(Çoğulu: Efvâh) Hoş koku.
galiye
Galeyan eden.
Değerinden çok pahalı.
Misk ve amberden yapılmış meşhur koku.
Hoş kokulu kıymetli madde.
galiye-bar / galiye-bâr
Güzel kokulu şey saçan.
(Farsça)
galiye-dan / galiye-dân
Güzel kokulu şeylerin muhafaza edildiği kap, mahfaza.
(Farsça)
gassak
Ehl-i cehennemin vücudundan akan irin.
Çok soğuk ve fenâ kokulu içilmez şey.
gavali / gavalî
(Galiye) Güzel kokular.
gayr-ı müteaffin
Kokuşmamış.
gend
Pis koku, fenâ koku.
(Farsça)
genday
Kokmuş, fenâ kokulu.
(Farsça)
gendide / gendîde / گندیده
Kokuşmuş, kötü kokmuş.
(Farsça)
gir / gîr
(Giriften) "Tutmak, yakalamak" mastarının emir köküdür. Türkçedeki: yapan, tutan, tutucu, dağılan, yayılan gibi mânalara gelir. Kelimenin sonuna eklenir.
(Farsça)
giran / girân / گران
Ağır.
(Farsça)
Pahalı.
(Farsça)
Kokuşmuş.
(Farsça)
Katı.
(Farsça)
gül
Küçük ve dikenli bir ağaçta olup şeklinin ve kokusunun güzelliği ile meşhurdur. Şairlere göre bülbülün sevgilisidir. Pek çok cinsi vardır.
(Farsça)
gülnefesi / gülnefesî
Lâtif ve hoş sözlülük.
(Farsça)
Güzel kokulu olmak.
(Farsça)
hafa
Berdi denilen otun beyaz ve yaş olan kökü.
halas
Üzüm ağacına benzer bir ağaç (yanındaki ağaca sarılır gider; hoş kokusu vardır; akik gibi taneleri olur.)
hamta
Üzüm çiçeğinin kokusu.
hanve
Güzel kokulu bir ot.
harf-i asli / harf-i aslî
Gr: Arabça bir kelimenin kökünü teşkil eden harften olan. (Ekserisi üç harften ibaret olur.)
harmed
Kokusu ve rengi değişen.
Kara balçık.
haşem
Burun içinde olan bir illettir ve kokuyu değiştirir.
Genzin tıkanıp burnun koku almaması.
Etin kokması.
havzan
Sarı çiçekli, güzel kokulu bir çiçek. Nilüfer çiçeği.
Tarhun otu.
hazal
Selem ağacının kökünden çıkan bir nesne ki, suda ıslatıp yerler.
hazami
Güzel kokulu bir ot.
hem-bu
Kokusu bir, aynı kokuda.
(Farsça)
Mc: Âdet ve tarzları aynı.
(Farsça)
hetm
Ön dişleri kökünden kırmak.
hevesat-ı müteaffin
Kokuşmuş istek ve arzular.
hoşbu / hoşbû / خوشبو
Güzel kokulu, hoş kokan.
(Farsça)
Hoş kokulu.
(Farsça)
hoşbuyi / hoşbuyî
İyi kokulu olmak, güzel kokmak.
(Farsça)
huder
Kökü derin olan ot.
hudm
Her nesnenin kökü.
hunuz
Kokup fenâ olmak.
husum
(Tekili: Hasim) Uğursuzluk.
İdman. Birbiri ardınca devam üzere olmak.
Bir şeyi kökünden kesip dağlayanlar.
Fırtına.
hüviyyet
Asıl. Mâhiyyet. Birisinin kimliği, kim olduğu, kökü, esası ve ne olduğu.
Cenab-ı Hakkın varlık sıfatı.
Hamiyyet ve istikametten, ulüvv-ü cenâbdan ibâret olan sıfât-ı hamide.
iab
Kökünden koparmak.
ibtida'i / ibtidâ'î / ابتدائى
İlkel.
(Arapça)
İlkokul.
(Arapça)
ictisas
Ağacı kökünden çekip koparmak.
iddihan
(Dühn. den) Güzel kokular sürünme.
ig
Koku, rayiha.
ıhtidad
Otu köküyle birlikte biçmek.
iksam
Çok miktarda mal alıp biriktirme.
Kökünü kırma. Hepsini silip süpürme.
iktinah
(Künh. den) Bir işin esâsını, künhünü, kökünü ve gerçeğini anlama. İçyüzüne, derinliğine varma.
in'ira
Dişin (etleri çekilip) kökü çıkma.
inkıla'
(Kal'. den) (Ağaç) kökünden koparılma.
inkıma'
Kökü kesilme. Köksüzleşme.
inşak
Koklatma. Buruna kokulu bir şey çektirme.
Tuzağa veya ağa iliştirme.
intaniye
Fena koku ve mikropluluğa dâir, mikroplu hastalıkla alâkalı.
ırk-üz-zeheb
Altınkökü denilen bir nebat.
irtibab
Kokulu şeyler yapma.
Bir çocuğu büluğ çağına varıncaya kadar besleme.
istihaza
Kadın âdet görürken fazla kan gelmesi. (Rahimden değil de hastalıktan dolayı bir damardan gelip, tenâsül cihazı yolu ile akan kokusuz bir kandır. Buna "istihâza veya özür kanı" dendiği gibi, böyle bir kadına da "müstahâza" denir.)
iştimam
Gereği gibi koklamak. Koku duymak.
istinşa
Güzel koku koklama.
Haber, havâdis araştırma.
istisal / istisâl / istîsal
(Asl. dan) Kökten koparıp çıkarmak.
Tıb: Bedenden kesilmesi veya koparılması istenen bir parçayı, uru kökünden koparmak.
Kökünden sökmek.
Kökünden söküp atmak, kökünü kazımak.
Kökünü kazıma.
istişmam
Koklamak. Kokusunu almak.
Hissetmek, sezmek, dolayısı ile anlamak.
Uzaktan haber almak.
ıtabe
İyi etmek.
Hoş kokulu etmek.
ıtla'
Kokulu şeyler sürünmek.
Hevâiyata heves etme.
ıtr / عطر
Hoş ve güzel koku. Güzel kokulu şey.
Yaprakları güzel kokulu bir bitki.
Itır, güzel koku.
Koku, ıtır.
(Arapça)
ıtret
Zürriyet. Nesil. Ehl-i beyt.
Gerdanlık.
Güzel kokulu şey.
ıtri / ıtrî / عطری
Itırlı, kokulu.
(Arapça)
ıtriyyat / ıtriyyât / عطریات
(Tekili: Itr) Güzel kokulu yağ, esans gibi maddeler.
Güzel kokular.
Kokular, ıtırlar, parfümler.
(Arapça)
ıtrnak
Güzel ve hoş kokulu.
(Farsça)
ıttıla
Kokulu şeyler sürünme.
jelatin
Tıbda ve fotoğrafçılıkta kullanılan şeffaf, renksiz ve kokusuz bir cisim. Hayvanların kemik ve kıkırdak gibi kısımlarından elde edilir.
(Fransızca)
Bir cins kâğıt.
(Fransızca)
Kokusuz bir madde, bir cins kağıt.
ka's
Çirkin kokulu toprak.
kadah
Çömlek içinde pişen yemeğin kokusu.
kadv
Yemeğin kokusu iyi olmak.
kady
Yemeğin kokusu güzel olmak.
kafur / kâfur
Beyaz ve yarı şeffaf, kolaylıkla parçalanan bir madde. Sert, güzel kokulu, katı ve yağlı bir madde.
Cennette bir kaynak ismi.
kahve
şarap.
Hâlis süt.
Kahve.
Güzel koku.
Bolluk, bereket.
Kahvehane.
kal'
Birşeyi kökünden koparıp atma.
Bir şeyi kökünden çekip koparmak.
Kendisinden iyi kalay çıkan maden.
Azletmek. Bir tarafa ayırmak.
kali'
(Kal. dan) Kökten söküp atan. Kökünden çıkaran.
kamıh
Tarhana.
Kokutup ekşitilmiş şey.
kaneme
Kir.
Yağdan gelen pis koku.
karanful
Yaprağı, çiçeği ve kokusu güzel ve uzun olan budaklı bir nebat. Karanfil.
karv
Ağaç kadeh.
Köpek yalağı.
Hurma ağacının kökü.
Uzun havuz.
Hayanın derisi inip büyümek.
Kast.
Etraflıca araştırmak, tetebbu.
Bir kimsenin mesleğine girmek, onun yoluna süluk etmek.
kasara
(Çoğulu: Kasr-Kasarât) Boyun kökü.
Yoğun ağaç.
Gemilerin baş ve arka taraflarında güverteden daha yüksek yapılan güverte.
katran
(Katıran) Siyah, sert kokulu, süretle yanan, hararetli, keskin ve suda erimeyen bir madde.
katt
Kuru yonca.
Koğuculuk etmek, yalan söylemek, dedikodu yapmak.
Zeytin yağını fesliğen ile kokutmak.
kebas
Misvak ağacının yemişi.
Bir şeyin kokup bozulması.
kelh
Söğüt ağacına benzer, uzunca, dik bir ot. (İçi kamış gibi boş ve gâyet hafif olur; ondan hasıl olan zamka "eşk" derler, kokusu cündübâdester kokusu gibi olur, tadı acıdır.)
kende
Hendek, çukur.
(Farsça)
Biçilmiş, kesilmiş.
(Farsça)
Kokmuş, ağır kokulu.
(Farsça)
kereb
Kova bağladıkları ip.
Suyu yatıp ağızla içmek.
Hurma ağacının kökü.
keş
(Keşiden) Çekmek fiilinin emir kökü. Birleşik kelimeler de yapılır. Meselâ: Cefâ-keş : Cefâ çeken. Esrar-keş : Esrar çeken, esrar içen serseri.
(Farsça)
kişniş
Güzel kokulu bir tohum olan karakimyon.
kunan
Koltuk kokusu.
Gömlek yeni.
kunbua
(Çoğulu: Kanâbi) Kestikten sonra yine içinde kalan nesne (Ot kökü gibi)
kureyş
Kökü Hz. İbrahim'e (A.S.) dayanan, Peygamberimiz Hz. Muhammed'in de (A.S.M.) mensub olduğu Arab kabilesi.
Kökü Hz. İbrahim'e dayanan Peygamberimizin mensup olduğu meşhur Arap kabilesi.
kureyş kabilesi
Kökü Hz. İbrahim'e dayanan Peygamberimiz Hz. Muhammed'in mensup olduğu meşhur arap kabilesi.
kürsüf
Evlenmemiş (bâkire) kızların yalnız hayz zamânında, evli veya dul kadınların ise her zaman, edep yerine koydukları ve koku sürdükleri bez veya saf nebâtî pamuk.
küşle
Hind vilâyetinde yetişen zehirli bir ot kökü.
kutar
Kebap kokusu. Ot kokusu.
kuvve-i şamme / kuvve-i şâmme
Koku alma, koklama duygusu. Burun.
Koku alma duyusu (sezme kabiliyeti).
laden
Çamdan çıkarılan zift gibi siyah ve kokulu zamk.
(Farsça)
lahlaha
Güzel kokuların karışmasından meydana gelen koku.
Güzel kokularla yapılan bir nevi macun.
latime / latîme
(Çoğulu: Letâyim) Misk.
Güzel kokular konulan kap.
Attarlar pazarı.
Güzel kokulu nesneleri götüren deve.
lavanta
Çeşitli çiçek ve bitkilerden alınan esanslarla yapılan güzel kokulu sıvı.
lefif
Sarılmış, dürülmüş.
Gr: Kökü üç harfli olduğunda iki harfi "elif" veya "yâ" nın yan yana olduğu kelime.
lefif-i makrun
Kökündeki "elif" veya "ya" nın yan yana olduğu kelime.
lüffah
Kokulu geniş yapraklı bir ot.
lükkah
Hoş kokulu bir ot.
maatir / maatîr
(Tekili: Mı'târ) Devamlı güzel koku sürünenler.
magafir
Çirkin kokulu bir zamk.
maklu'
Sökülmüş, kökünden çıkarılmış, kal' olunmuş.
makluan
Sökülerek, kökünden çıkarılmış olarak.
masdar
Bir şeyin sudur ettiği (çıktığı) menba.
Gr: Fiilin şahsa ve zamana bağlı olmayan şekli, fiil kökü. Okumak, yazmak, kitabet, kıraat, ahz, almak... gibi. Masdar kelimesi.; ism-i mekândır, sudur etmek mânasına gelir. Fiilin mâna ve lâfız ciheti ile mebde' ve me'hazidir.
Bir şeyin çıktığı yer, temel, kaynak.
Fiil kökü.
mason
"Masonluk" denilen kökü dışarıda gizli ve tehlikeli bir örgütün üyesi, islâm düşmanı.
me'nuf
Burunda hastalığı olup koku alamayan.
meczur
Cezr olunmuş, kare kökü alınmış sayı. (On sayısı yüz sayısının meczurudur, yani kare köküdür.)
mehmuz
Gr: Hemzeli kelime. Harfin kökünde hemze varsa o kelimeye denir.
mehmuz-ul ayn
Kelime kökündeki ikinci harf "hemze" olursa, o kelimeye denir. Birinci harfi "hemze" olursa ona: Mehmuz-ul fâ; üçüncü harf hemzeli olur ise ona da: Mehmuz-ül lâm denir.
mekatib-i aliye / mekâtib-i âliye / مكاتب عاليه
Yüksekokullar.
mekteb-i ali / mekteb-i âlî / مكتب عالى
Yüksekokul.
mekteb-i ibtidai / mekteb-i ibtidâî / مكتب ابتدائى
İlkokul.
mekteb-i iptidai / mekteb-i iptidaî
İlkokul.
melab
Bir cins güzel koku.
menşe-i asli / menşe-i aslî
Asıl kökü.
mermahur
Bir cins güzel koku.
merv
Bir cins güzel koku.
meşamm
(şemm. den) Koku alacak yer. Burun. Geniz.
meşmum
Koklanmış.
Itır ve misk gibi güzel kokulu olan şey.
mesnun
Sünnet olan. Sünnet olmuş olan.
Âdet edilen şey.
Bilenmiş bıçak.
Üzerinden ömürler geçmiş olan.
Şekillendirilmiş.
Kalıba dökülmüş.
Kokusu değişmiş.
mı'tar
(Çoğulu: Meâtır) Devamlı güzel kokular sürünen.
mı'tir / mı'tîr
Güzel kokular sürünen.
misk
Güzel koku.
Bir cins güzel koku ismi. (Asya'nın büyük dağlarında yaşayan bir cins erkek ceylanın karınderisi altındaki bir bezden çıkarılır.)
Güzel koku.
misk ü amber
Çok hoş bir koku.
misk ü anber
Hoş ve güzel koku.
misk-i anber
Güzel koku.
misket
Alaybozan tüfeği. Patlayan bombadan etrafa sıçrayarak tahribe, yaralanmaya ve ölüme vesile olan sert parça. Eskiden kullanılmış geniş çaplı bir silâh.
(Fransızca)
Güzel kokulu meyve. (Elma, üzüm vs.)
(Fransızca)
misvak / misvâk
Kullanılması pek çok faydalı olan ve Peygamberimiz Hz. Muhammed'in (A.S.M.) ehemmiyetle tavsiye ettiği, diş fırçası vazifesini de gören, hoş kokulu ve meyvesiz bir ağacın dallarından kesilip kullanılan parça.
Sünnet olan diş temizleme aleti, bir ağacın kökü.
mu'tell
İlletli. Hasta. Sakat. Alil.
Gr: İçinde harf-i illet bulunan kelime kökü.
muanber / معنبر
(Anber. den) Güzel kokan. Güzel kokulu.
Hoş kokulu, amberli.
(Arapça)
muattar
Itırlı, kokulu.
Güzel kokulu bir lâle çiçeğinin adı.
Itırlı, güzel kokulu.
mübtedi / مبتدی
Başlayan.
(Arapça)
İlkokula başlayan öğrenci.
(Arapça)
müddehin
Güzel kokulu yağ sürünen. İdhan eden.
müdehhen
Güzel kokulu yağ sürünmüş.
müdhün
İçerisine güzel kokulu yağ, ıtır gibi şeyler konulan şişe, kap.
mugas
Yaban narının kökü.
muktela'
(Kal'. den) Kökünden koparılmış. Kökünden koparan.
mukteli'
(Kal'. den) Kökünden koparan.
mümessek
(Misk. den) Misk kokulu.
münkali'
(Kal'. dan) Kökünden sökülen.
mürebbeb
Büluğ yaşına kadar beslenip terbiye olunmuş.
Güzel kokularla hoş ve lâtif olmuş.
mürevveh
Kokulandırılmış, râyihalandırılmış.
Rahatlandırılmış.
mürevvih
Kokulandıran, râyihalandıran.
Rahatlandıran.
müşgin / müşgîn
Misk kokulu, miskli.
(Farsça)
Siyah şey.
(Farsça)
müşk
(Müşg) Misk. Misk kokulu.
(Farsça)
müşk-bu
Misk kokulu. Misk gibi kokan.
(Farsça)
müsta'tır
Kendine gökçek ve güzel kokular sürünen.
müste'sal
(İstisal. dan) Kökünden koparılmış.
Ele geçirilmiş.
müste'sil
(İstisal. dan) Kökünden koparan.
Ele geçiren.
mutaattır
(Itr. dan) Güzel kokular sürünen.
mutayyeb
(Tayyib. den) Güzel kokular sürünmüş.
Gönlü hoş edilmiş, sevindirilmiş, taltif olunmuş.
mutayyiben
Güzel kokular sürünmüş olarak.
Sevindirilerek, gönlü hoş edilerek.
mutazavvı'
Güzel kokusu etrâfa yayılan.
müteaffin / متعفن / مُتَعَفِّنْ
Kokuşmuş.
Kokuşan.
Kokuşmuş.
(Arapça)
Kokuşmuş.
müteattır
Gökçek kokularla kokulanmış. Güzel kokular sürünmüş.
mütefessih / متفسخ
Bozulmuş, kokuşmuş, çürümüş.
(Arapça)
mütegalli
Güzel kokular sürünen.
mütenessim
(Nesim. den) Rüzgâr kokusu olan. Rüzgâr koklıyan.
müterevvih
Bir şeyden koku alan. Kokulanan.
mütetayyib
Güzel kokulu şey sürünen.
mütezammıh
Güzel kokulu şeylerle karışmış olmak.
muzaaf fiil
Gr: Fiilin kökündeki iki harfin aynısı beraber olan fiil. Medde - Şedde gibi. Başka tâbirle: Fiilin orta harfi ile son harfi (harf-i lâm'ı) aynı harfin tekerrüründen ibaret olan kelime.
nafe-riz
Koku saçan.
(Farsça)
Göbek düşüren.
(Farsça)
neffah
Hayır sâhibi ve iyiliksever kimse.
Kokusu çok.
nefh
Rüzgâr esmek.
Güzel kokunun yayılması. Kokmak.
Vurmak.
Def'etmek, kovmak.
Vuruşmak, kat'etmek.
nefha
Koku. Rüzgârın hafif esişi. Azıcık koku.
nekkar
Ağaçkakan kuşu.
Değirmenci.
Çok hayırlı.
Çok kokulu.
neş'
Yiğit olmak.
Yüksek olmak.
Rüzgâr esmek.
İyi ve hoş kokulu şeyler koklamak.
netn
Fena kokmak. Kötü, kerih koku.
nih
(Nihâden: "Koymak" mastarından emir kökü) Koy.
(Farsça)
Memleket, şehir, belde.
(Farsça)
nükhet / نكهت
Râyiha. Ağız kokusu.
Günahlı sözler. Hoş olmayan günah olan söz, kelime.
Koku.
Koku.
(Arapça)
piç
Büklüm, kıvrım, dolaşık.
(Farsça)
Nesebi gayr-ı sahih olan, gayr-ı meşru münâsebetten doğan çocuk.
(Farsça)
Aslına benzemiyen.
(Farsça)
Ağacın kökünden biten sürgün. Aşılanmamış ağaç.
(Farsça)
Sarmaşık.
(Farsça)
Vida.
(Farsça)
rakabe
Ense kökü, boyun.
Kul, köle, câriye.
rayiha / râyiha / râyihâ / رایحه / رَايِحَه
Koku.
Koku, hoş koku.
Güzel ve hoş koku.
Koku.
Koku.
(Arapça)
Koku.
rayiha-i kerihe / râyiha-i kerîhe
İğrenç ve tiksindirici koku.
rayiha-i tayyibe / râyiha-i tayyibe
Güzel, hoş koku.
rayihadar / râyihadar / رایحه دار
Kokulu. Hoş kokulu.
(Farsça)
Kokulu.
(Arapça - Farsça)
rayihanisar
Koku saçan.
(Farsça)
reng ü bu
Renk ve koku.
res
(Residen: Erişmek mastarının emir köküdür.) "Ulaşan, erişen, yetişen" mânasına gelir ve birleşik kelimeler yapılır.
(Farsça)
rev
(Reften mastarının emir kökü) "Giden, yürüyen" mânasında olup birleşik kelimeler yapılır. Meselâ: Piş-rev : Önde giden.
(Farsça)
revaih-i tayyibe / revâih-i tayyibe
Hoş ve güzel kokular.
revayih / revâyih
(Revâih) Râyihalar, güzel kokular. (Aslı: Revâih)
Rayihalar, kokular.
revayih-i tayyibe / revâyih-i tayyibe
Temiz ve güzel kokular.
reyah
(Tekili: Râh) şaraplar.
Gökçek kokulu küçük bir kuyu.
reyhan / reyhân
Fesleğen, hoş ve güzel koku.
Hoş güzel koku.
Rızık ve maişet, rahmet.
Ekin yaprağı.
Fesleğen denilen kokulu bir ot.
Güzel bir koku, hoş kokulu bir bitki.
Hoş ve güzel koku veren çiçek.
reyya
Güzel koku.
rih
Rüzgar, yel.
Sızı, romatizma.
Mc: Galebe, kuvvet. Rahmet.
Devlet. Hoş ve iyi şey.
Koku.
rih-ı reyhan
Hoş ve güzel kokulu rüzgâr.
rihireyhan / rîhireyhan
Hoş kokulu rüzgâr.
rikab
(Tekili: Rakabe) Boyunduruk altında olanlar. Kullar, köleler.
Boyun, ense kökü.
sa'r
Katil zehiri.
Kısa boylu adam.
Küçük hıyar.
Yaban soğanının kökü.
şamm
(şemm. den) Koklayan, koku alan.
Koklama duygusu. Burun.
şamme / şâmme / شامه
Koku alma duygusu.
Koku alma duyusu.
(Arapça)
sandal
(Çoğulu: Sanâdil) Büyük başlı deve.
Güzel kokulu bir ağaç.
sarat
Suyun çok durmaktan dolayı renginin ve kokusunun değişmesi.
sarm
(Surm) Bağ kesmek. Meyve toplamak. Bir şeyi kökünden ayırmak.
saz
(Sâhten: Yapmak mastarından emir köküdür) Eden, yapan, uyduran, düzen mânalarına gelir ve birleşik kelimeler yapılır. Meselâ: Evham-saz : Evham veren.
(Farsça)
secc
Gayet ince olan nesne.
Duvar sıvamak.
Hoş kokulu nesne ezmek.
şecere-i tubaa / şecere-i tubaâ
Cennet'teki saadet ağacı, dalları aşağıda ve kökü yukarıda olan Tuba ağacı.
sehek
Balık kokusu.
Demir pası.
Rüzgârın yerden savurduğu toprak.
Bir şeyin pis pis kokması.
sekebe
Güzel kokulu bir ağaç.
şekir
Ağacın çevresinde kökünden biten fidanlar.
Fercte olan kıllar.
şemaim
(Tekili: Şemime) Güzel kokular.
semen-bu
Yâsemin gibi kokan, yâsemin kokulu.
(Farsça)
şemim / şemîm / شميم
Koku. Hoş koku.
Güzel koku.
(Arapça)
Güzel kokulu.
(Arapça)
şemim-i cibal
Dağların güzel kokusu.
şemime
(Çoğulu: Şemâim) Güzel kokulu şey, râyiha.
şemm
Koku hissetmek, koklamak.
Koku alma.
şemmam
Yeşil, kızıl ve sarı hatları ve güzel kokusu olan küçük bir cins kavun.
sena'buk
Kötü kokulu bir ot.
sencilat
Bir cins koku.
şerab / şerâb
Alkollü içkilerden. Pişmemiş üzüm suyunun havasız fıçılarda durmasıyla gaz habbeleri (kabarcıkları) ve köpük çıkararak kokuşup mayalanması netîcesinde meydana gelen ve içilince sarhoş eden içki. Hamr.
serem
Dişin, ağızda kökünden kırılması.
şeza
Kokulu şeylerin şiddetle kokması.
siclat
Bir güzel kokulu çiçek.
sinh
(Çoğulu: Esnâh) Her nesnenin aslı ve kökü.
şitab
(Şitâften: Koşmak fiilinin kökü) Seğirtmek, koşmak. Çabukluk, acele etmek.
(Farsça)
şiyat
Yanmış yün ve pamuk kokusu.
sıyk
Kesif toz ve fena ter kokusu.
suht
Haram mal, her nevi haram.
Yok eylemek. Gidermek. Bir şeyin kökünü kazımak (mânasına saht'dan alınmıştır. Haramın bereketi olmadığından hânumânlar yıktığı için suht denilmiştir.)
sülasi mezid / sülasî mezid
Esası, kelime kökü üç harften ibaret olduğu halde, başka harfler ilâvesiyle, başka masdar teşkil edilmiş olur. Aslı üç harfli masdar demektir.
sülasi mezidün fih / sülasî mezidün fih
Gr: Zaid harf almış ve kökünde üç aslî harf bulunan kelime.
sülasi mücerred / sülasî mücerred
Gr: Üç harfli aslî kelime kökü.
sunan
Koltuk kokusu.
surencan
Şekil ve kabuğu kestaneye benzeyen bir ot kökü.
sus
Huy, tabiat, tıynet.
Buğday ve arpa biti. Hububata düşen kurt. Güve.
Miyan kökü.
sutu'
Yükselme, yukarı çıkma.
Belli olma. (Toz, koku v.b) yayılma.
ta'tir
(Itr. dan) Güzel koku ile kokulandırma.
taaffün / تعفن / تَعَفُّنْ
(Ufunet. den) Çürüyüp kokuşma. Leş kokusu. Fena ve pis kokular.
Bozulma, kokuşma, çürüme.
Kokuşma.
Kokuşma.
(Arapça)
Taaffün etmek:
Kokuşmak.
(Arapça)
Kokuşma.
taaffunat / taaffunât
Kokuşmalar, kokuşmuş şeyler.
taaffünat / taaffünât
Kokuşmuş ve kötü koku yayan şeyler.
(Tekili: Taaffün) Fena ve pis kokular.
Kokuşmalar.
taattur
(Itr. dan) Güzel kokular sürünme.
taglif
(Gılaf. dan) Kınına koyma, kılıfına sokma.
İyi kokulu nesneler yapmak.
tahannüt
Ölü üzerine güzel kokular serperek kefenlemek.
tahaşşün
Kin tutmak.
Kokup yemek.
tahliye
(Haly. den) Süslemek. Donatmak. Donatılmak.
Tatlılandırmak.
Kim: Bir madde içine hassasını veya kokusunu değiştirmek için şeker, baharat ve benzeri gibi şeyleri katmak.
takli'
(Kal'. den) Yarmak.
Mübalâğa ile koparmak. Kökünden söküp koparmak.
tatayyub
Güzel koku sürünme.
tayyib
İyi, hoş. İyi davranış. Temiz.
Hz. Peygamber'e (A.S.M.) Cenab-ı Allah (C.C.) en güzel kokular vermiştir. Bu yüzden kendisine Tayyib denilmiştir.
Fık: Helâlin her türlü şüphelerden uzak, saf ve temiz kısmına denir.
tazavvu'
Bir şeyin güzel kokusunun etrafa yayılması.
teczir
(Cezr. den) Mat: Kare kökünü alma.
tedhin
(Dühn. den) Güzel kokulu yağ sürme. Yağlamak.
tefarık / tefârık
Güzel bir koku.
tefarik
Büyük yapraklı ve beyaz çiçekli bir bitki; bir koku ismi.
tefessüh
Alçaklaşmak. Bozulmak.
Çürümek. Kokup dağılmak.
Tâkattan düşmek.
Kokuşup bozulma.
tegalgul
Hoş kokulu şeyler sürünmek.
Zorluk, çetinlik, güçlük.
Bir şeyin, ilmin içine çok dalmak.
tenessüm
(Nesim. den) Havayı teneffüs etme.
Güzel kokular kokutmak.
Haber erişmek.
terevvuh
Bir şeyden koku alma.
Mütegayyer olmak, rengi ve tadı değişmek.
tervih
(Çoğulu: Tervihât) Râyiha verme. Kokutma. Kokusunu artırma.
Rahatlandırma.
tib / tîb / طيب
(Çoğulu: Etyâb) Güzel koku. Güzel kokusu için sürülen şey.
Güzel koku.
(Arapça)
tuba / tûbâ
Ne hoş. Ne iyi. Her şeyin iyisi ve efdali.
İyilik, güzellik. Baht.
Cennette bulunan ve kökü göklerde dalları aşağıda olan ağaç ismi.
Çok berrak ve saf olan.
Saâdet. Hayır. Devlet.
Kökü göklerde ve dalları aşağıda olan Cennet ağacı.
ud
Meşhur bir sazın adı.
Bir hoş kokulu buhur.
Ağaç parçası.
Budak.
ufunet / ufûnet / عفونت / عُفُونَتْ
Pis koku, kokuşmuşluk.
Çıban veya yaranın çürüyüp fena kokması.
İltihab.
Her hangi bir maddenin çürümesinden hasıl olan pis koku, çürük kokusu.
Sıkıntı veren manevî ağırlık.
Pis koku, kokuşmuşluk.
Pis koku, iltihap.
Yangı.
(Arapça)
Kötü koku.
(Arapça)
Kötü koku.
ufunetli / ufûnetli
Kötü ve pis kokulu.
Kötü, pis kokulu.
ünbuş
(Ünbûşe) Bitki kökü. Kökü yerden takımıyla birlikte çıkarılan fidan.
üsun
Suyun tad ve renginin değişmesi.
Bir kimse kuyuya girdiğinde buharından veya murdar kokulardan dolayı aklının gitmesi.
valibe
Evvelki ekinin kökünden biten ekin.
vers
Yemende yetişen güzel kokulu sarı bir ot.
veşice
Lif.
Ağaç kökü.
yab
"Yaften: Bulmak" mastarından emir kökü olup, birleşik kelimeler yapılır. Meselâ: Şifayab : Şifa bulan, iyileşen.
(Farsça)
yasemin
Güzel kokulu, beyaz ve güzel çiçekler açan sarmaşık cinsinden bir ağaç.
(Farsça)
yüksek tahsil
Yüksekokul, üniversite.
za'feran
(Çoğulu: Zeâfir) Güzel kokulu meşhur bir çiçek.
zaha
Çirkin kokulu, pis kokulu.
zaki
Güzel kokulu, keskin kokulu.
zefer
Kötü koku.
zeka / zekâ
Çabuk anlama ve bilme kabiliyyeti. Fehim ve idrakte çabuk olma.
Ateşin alevlenmesi.
Güzel koku alma.
zen
Vuran, kesen, atan mânalarına gelerek birleşik kelimeler yapılır. (Zeden: Vurmak mastarında emir köküdür) Lâf-zen : Söz atan, lâf atan.
(Farsça)
zenbak
Güzel kokulu bir çiçek. Zambak.
Yâsemin yağı.
zencebil / zencebîl
Hoş kokulu bir baharat adı.
Hoş kokulu bir baharat, zencefil.
zenh
Yemeğin kokup bozulması.
zerneb
Turunç kokusu gibi güzel kokan bir ot.
Fercin dışarısında olan et.
zırban
(Çoğulu: Zerâbin) Kokarca denilen küçük, kediye benzer, çirkin kokulu bir hayvan.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
ram olmak
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
daire-i nezaret
müktedi
cesaret-i milliye
Kabil-i tatbik
Esribe
ayine-i kalb
efrad-ı aile
muzdarip
hicr
sadr-ı esbak
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
KOKU
yoktan var eden
Hâke
Mutlu
değerli söz
eme
sohret
karni
gadap
Va