REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te KEL kelimesini içeren 86 kelime bulundu...

adrefut

  • Kelerden büyük bir hayvan.

ane / âne

  • Kelime sonuna getirilerek zarfiyet ifâdesi için kullanılan nisbet edatıdır. Meselâ: Mütefekkirâne (: Mütefekkire yakışır halde) kelimesinde olduğu gibi. (Farsça)

be

  • Kelime başına getirilerek, Türkçedeki: "de, da, den, dan, ile, için" mânalarında kullanılır. (Farsça)

bi / bî

  • Kelimenin başına getirilerek o kelime menfi yapılır.Misâlleri için, "BİA" kelimesinden sonraki kelimelere bakınız. (Farsça)

bin / bîn

  • Kelime sonuna ilâve ile "gören, görücü" mânalarına gelir. Meselâ: (Farsça)

burhan-ı tatbik / burhân-ı tatbîk

  • Kelâm ilminde Allahü teâlânın varlığını ve kadîm (ezelî), olduğunu (başlangıcının olmadığını) isbâtta kullanılan delîllerden biri.

burhan-ı temanü / burhân-ı temânü

  • Kelâm ilminde Allahü teâlânın varlığını ve birliğini isbâtta kullanılan delîl.

cahiliyye / câhiliyye

  • Kelime olarak cahilliğe ait mânâsına gelir. Terim olarak İslâmiyetten önceki putperest dönemi ifade eder.

cem'iyyet-i kelam / cem'iyyet-i kelâm

  • Kelâmın câmi olması. Müteaddid mânası bulunan kelâm, söz.

cevamiu'l-kelim / cevâmiu'l-kelim

  • Kelimeler topluluğu.

demir kayıt

  • Kelepçe.

ehl-i usulü'd-din

  • Kelâm âlimleri.

elfaz / elfâz

  • Kelimeler, sözler.

esrar-ı kelam / esrâr-ı kelâm

  • Kelâmın sırları; vahiy, İlâhi kelam.

fenn-i ilm-i kelam / fenn-i ilm-i kelâm

  • Kelâm ilmi.

geh

  • Kelimenin sonuna eklenerek yer veya zaman ifade eder. (Farsça)

gerd

  • Kelimelere eklenir ve "Dönen, dolaşan" anlamlarını verir. Meselâ: Tiz-gerd : Çabuk dönen. (Farsça)

gull

  • Kelepçe. Suçlunun boynuna veya ayaklarına takılan zincir, pranga.

hadis-i bi-l ma'na / hadîs-i bi-l ma'na

  • Kelâm itibarı ile değil de mânaca doğru olan hadis.

hayal-perestlik

  • Kelâmda hakikatı rencide edecek şekilde lüzumsuz hayallere yer vermek.

iknaiyyat-ı hitabiyye

  • Kelâm ilmine ait bir ıstılahtır. Zannî olan aklî delil demektir. Bürhanın aşağı mertebesidir. Aklı, muhalif fikirlerle karışmamış ve bürhanı anlayamayacak kimseler için kullanılır. İsbattan çok ikna vasfı taşır.

ilm-i kelam / ilm-i kelâm

  • Kelime-i şehâdeti ve buna bağlı olan îmânın altı temel bilgisini öğreten ilim.

ilm-i sarf

  • Kelime bilgisi. Arabîde kelimenin aldığı şekillerden bahseden ilim. Morfoloji.

ilm-i usul-i din

  • Kelâm ve İslâmî metod ilmi.

ilm-i usul-i kelam / ilm-i usûl-i kelâm

  • Kelâm ilminin, îmân bilgilerinin âyet-i kerîmelerden ve hadîs-i şerîflerden nasıl çıkarıldığını öğreten ilim.

ilm-i usul-ü din / ilm-i usûl-ü dîn / عِلْمِ اُصُولُ د۪ينْ

  • Kelâm ilmi.

ıstılah / ıstılâh

  • Kelimeye yüklenen özel anlam.

karine-i mania / karîne-i mania

  • Kelimenin gerçek anlamında alınmasına engel olan ipucu.

keçel / كچل

  • Kel. (Farsça)

kelam-ı lafzi / kelâm-ı lafzî

  • Kelâm-ı nefsîyi anlatan ve insanın kulağına gelen ve söyleyenin ağzından çıkan harfler topluluğu.

kelamın kuyudat ve keyfiyatı / kelâmın kuyudat ve keyfiyatı

  • Kelâmın küllünü meydana getiren harf, kelime gibi parçalarıyla, bunların sarf ve nahiv yönünden hususiyetleri. Meselâ: Müzekkerlik - müenneslik, mârifelik - nekrelik, mübtedâ - haber, sıfat - mevsuf gibi.

kelamiyyun / kelâmiyyun

  • Kelâmcılar. İlm-i kelâm âlimleri.

kelimat / kelimât / كلمات

  • Kelimeler.
  • Kelimeler.
  • Kelimeler, sözcükler. (Arapça)

ketkat

  • Kelâmı çok olan, sözü çok olan, fazla konuşan.

kitab-ı ilm-i kelam / kitab-ı ilm-i kelâm

  • Kelâm ilmi kitabı.

kürnüb

  • Kelem dedikleri lahana.

kuvvet-i cezalet / kuvvet-i cezâlet

  • Kelimedeki akıcı ve düzgün anlatım gücü.

lafızperest / lâfızperest

  • Kelimenin mânâsından çok, sözlerine önem veren ve kelimenin dış şekliyle çok meşgul olan kimse.

lafziye / lâfziye

  • Kelimenin söylenişine ve yapısına ait.

lah

  • Kelimenin sonuna ilâve olunarak "yer" mânâsını verir. Meselâ: (Senglâh: Taşlık yer.) (Farsça)

lam-ı asli / lâm-ı aslî

  • Kelimenin aslında olan Arapça "lam" harfi.

lam-ı cer / lâm-ı cer

  • Kelimeyi cerreden lâm harfi. Kelimenin sonunu "i" diye okutur. Lillâhi, Lieclillâhi'de olduğu gibi. İstihkak ve ihtisas, has ve müstehak ve zarfiyyet, illet mânâsını verir.

lam-ı ta'rif veya lam-ı istiğrak / lâm-ı ta'rif veya lâm-ı istiğrak

  • Kelimenin mânâsını umuma teşmil ettiği için, istiğrak mânâsı verilir. El-i istiğrak veya harf-i ta'rif de denir. Meselâ: Hamd kelimesi herhangi bir hamdi ifâde ettiği halde; El-Hamd dediğimiz zaman her ne kadar hamd varsa, bütün hamd ve senâlar mânâsına gelir. Bu, harf-i ta'rif ile olur. Harf-i ta'r

lugat / lûgat

  • Kelime, sözcük.

maariz-ül kelam / maarîz-ül kelâm

  • Kelâmda irad olunan kapalı mânâlar. Bir sözün asıl mânâsından başka mânâyı istemeler.

maksad ve müstekarrın temeyyüzü

  • Kelâmın maksadının ve karar kıldığı yerin açık olarak belli olması.

mana-yı kelimat / mânâ-yı kelimat

  • Kelimelerin ve sözlerin mânâları.

mehmuz-ul ayn

  • Kelime kökündeki ikinci harf "hemze" olursa, o kelimeye denir. Birinci harfi "hemze" olursa ona: Mehmuz-ul fâ; üçüncü harf hemzeli olur ise ona da: Mehmuz-ül lâm denir.

mend

  • Kelimelerin sonuna getirilerek "sahip" mânasına edattır. (Farsça)

mesail-i imaniye-i kelamiye / mesâil-i imaniye-i kelâmiye

  • Kelâm ilmindeki imanî meseleler.

mesak-ı kelam / mesak-ı kelâm / mesâk-ı kelâm

  • Kelâmın sevk edildiği yer, maksad.
  • Kelâmın sevk edildiği gaye, mevzû, maksad.

mesele-i akaid-i kelamiye / mesele-i akaid-i kelâmiye

  • Kelâm ilminin inanca dair meselesi.

mesuk-u lehu-l-kelam / mesuk-u lehu-l-kelâm

  • Kelâmın söyleniş gayesi, garazı ve maksadı.

mesuk-u lehülkelam / mesûk-u lehülkelâm

  • Kelâmın söyleniş gayesi, maksadı.

mezabbe

  • Keleri çok olan yer.

mihaniki kıraet / mihanikî kıraet

  • Kelimeleri, terkibleri doğru telâffuz etmekle beraber ezber dersi dinletiyormuş gibi çabuk çabuk okumaktır. Böyle okuyuş dinleyene bir şey anlatmaz. Ancak okuyanın mevzuu kavramış olduğunu anlatır. Öyle kıraet bir makinanın duygusuz işlemesine benzetilir.

mütekellim

  • Kelamcılar.

mütekellimin / mütekellimîn / مُتَكَلِّم۪ينْ

  • Kelâm âlimleri. İslâm dîninin îmân bilgilerini, naklî (dînî) ve aklî delillerle îzâh eden, açıklayıp isbatlayan büyük âlimler.
  • Kelâm âlimleri.
  • Kelâm âlimleri.

nahviyyun

  • Kelime dizimi ve nahiv ilminin ehli olan âlimler. Arapça dil âlimleri, gramerciler.

nazm

  • Kelimeleri inci gibi yanyana dizmek.

nazm-ı lafz

  • Kelâmın, lâfız esas alınarak düzenlenmesi.

pervane / پَرْوَانَه

  • Kelebek.

şahadet getirmek

  • Kelime-i Şehadete inanıp onu söylemek. Bir Allah'tan başka ilâh olmadığına; Muhammed Aleyhissalâtü vesselâm'ın, Allah'ın Resulü olduğuna inanarak söylemek.

sala'

  • Kellik. Baş tepesinin saçı dökülüp açık olması.

sarf / صَرْفْ

  • Kelime bilgisi.

şehadet kelimesi / şehâdet kelimesi

  • Kelime-i şehâdet, İslâm'ın beş şartından birincisi. "Eşhedü enlâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve resûlüh" mübârek sözü.

tashif / tashîf / تصحيف

  • Kelimeyi yanlış yazma. (Arapça)

tenvin

  • Kelime sonunu "nun" ile bitiren işaret.

tenvin-i tenkir

  • Kelimenin belirsizliğine işaret olan tenvin işareti. Harf-i tarifsiz kelime tenvin kabul ettiğinden yani, nekre olduğundan tenvinli olan harfin durumu.

tenvin-i tenkiri / tenvin-i tenkirî

  • Kelimenin belirsizliğini gösteren tenvin işareti; harf-i tarifsiz ("el" takısız) olduğu için tenvinli olan ve nekra denen kelime.

teşbih-perestlik

  • Kelâmda lüzumundan fazla teşbihe yer vermek.

tevhid-i kelime

  • Kelimenin birliği, söz birliği.

turuk-u mütekellimin / turuk-u mütekellimîn / طُرُقِ مُتَكَلِّمِينْ

  • Kelâm âlimlerinin takip ettikleri yollar.
  • Kelâm âlimlerinin gittiği yollar.

ulema-i ilm-i kelam / ulemâ-i ilm-i kelâm

  • Kelâm ilmi âlimleri.

ulema-i usulü'l-fıkıh ve mütekellimin / ulema-i usulü'l-fıkıh ve mütekellimîn

  • Kelâm ve fıkıh usulü âlimleri.

ulema-yı ilm-i kelam / ulemâ-yı ilm-i kelâm / عُلَمَايِ عِلْمِ كَلاَمْ

  • Kelam ilminin âlimleri.

usbud

  • Kelp aşmasından olan kurt yavrusu.

üslub-perestlik

  • Kelâmın mâna ve maksada uygunluğuna değil de, ifade tarzının güzelliğine önem vermek.

usul-ü kelamiye / usul-ü kelâmiye

  • Kelâm ilmi metodolojisi.

usulü'd-din / usûlü'd-dîn / اُصُولُ الدّ۪ينْ

  • Kelâm ilmi.

usulü'd-din allameleri / usûlü'd-din allâmeleri

  • Kelâm âlimleri, mütekellimler; Allah'ın zât ve sıfatlarından, peygamberlik, âhiret ve inançla ilgili diğer meselelerden İslâmî esaslar dâiresinde bahseden âlimler.

vasf-ı kelam / vasf-ı kelâm

  • Kelam sıfatı.

yed

  • Kelime mânâsı "el" demek olup, Allahü teâlâ hakkında kudret, gücü yetmek mânâsı verilen lafız, söz.

za'm

  • Kelâm, söz.

zar

  • Kelimenin sonuna gelerek birleşik kelimeler olur. İsimlere eklenerek yer adı bildirilir. Meselâ: Lâle-zar : Lâle bahçesi. (Farsça)

zecme

  • Kelime.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın