REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te Ister ifadesini içeren 55 kelime bulundu...

ala-küllihal / alâ-küllihal

  • İster istemez. Olduğu kadar. Her halde.

alaküllihal / alâküllihâl

  • İster istemez, her durumda.

amnezi

  • Psk. Hafıza kaybı, erken bunama, ihtiyarlık bunaması, histeri, beynin zedelenmesi gibi hâllerde meydana gelir. Hafıza kaybı kısmî veya umumi (genel) olabilir. Hasta, belli bir olaydan öncekini (retrofrat), yahut sonrakini (anterofrat) hiç hatırlamaz, yahut tamamen hafızasını kaybeder.

aziz-i cebbar / azîz-i cebbâr

  • Dilediği herşeyi yapabilecek kudrete sahip olan, herşeyi ve herkesi ister istemez kudretine boyun eğdiren, izzet ve yücelik sahibi Allah.

behemahal

  • İster istemez, mutlaka.

behemehal / behemehâl

  • İster istemez. Mutlaka. Her halde. (Farsça)
  • İster istemez.
  • Her halde, ister istemez.

bi-z-zarure

  • Zarûri olarak, ister istemez.

bizzarure / bizzarûre

  • İster istemez, zorunlu olarak.
  • İster istemez, zorunlu olarak.

boşanmak

  • Eşi ile olan nikâh bağını bozmak. Eşinden ayrılmak. (Medeni kanun, boşama yetkisini mahkemeye bırakmıştır. İslâm dini evlenmeyi Allah'ın emirleri dahilinde karşılıklı rızaya bağlı hür bir sözleşme olarak gördüğünden kadınla erkek boşanma yetkisinin kimde olacağını da kararlaştırabilirler. İsterlerse (Türkçe)

çar naçar

  • İster istemez, mecburiyetle. (Farsça)

çar u naçar / çar u nâçâr

  • İster istemez, mecburen.

çar-naçar / çar-nâçâr

  • İster istemez, mecburiyetle.

çarnaçar / çarnâçar / çârnâçâr / چارناچار

  • İster istemez.
  • İster istemez, çaresiz, mecburen. (Farsça)

cebbar / cebbâr

  • Dilediği herşeyi yapabilecek kudrete sahip olan, herşeyi ve herkesi ister istemez kudretine boyun eğdiren, kudret ve azamet sahibi Allah.

es'elüke

  • Senden isterim (meâlinde).

estein / esteîn

  • Yardım isterim, istiâne ederim (meâlinde fiil olup, müfred birinci şahıstır.)

ev

  • Şek, tahayyür, ibham, istisnâ, şart, teb'iz için kullanılan harf-i atıf. "yahut, veya, meğer ki, bel, belki ister" gibi kelimelerle türkçeye terceme edilebilir.

hadin

  • Bir kuş cinsidir. (Hiç doymak bilmez, yediğini hemen hazmedip yine yemek ister, yüksek yerleri sever, değme yer üstüne konmaz, ağaç başlarına konup bütün yemişini yer, yemişleri kalmazsa başka yerlere gider.)

hah

  • (Hasten : "İstemek" mastarından yapılmıştır.) Kelimenin sonuna getirilerek isteyen, ister mânasında terkib yapılır. Meselâ: Bed-hah : Kötülük isteyen. (Farsça)

hah na-hah

  • İster istemez. (Farsça)

hah nahah / hâh nâhâh

  • İster istemez.

hah-nahah / hâh-nâhâh

  • İster istemez.

hahem / hâhem

  • (Hâsten) mastarından, "İsterim" mânasına fiildir.
  • İsterim.

hahnahah / hâhnâhâh / خواه ناخواه

  • İster istemez. (Farsça)

herçi bad abad

  • Her ne olursa olsun. İster istemez. (Farsça)

hürmet-i müsahere

  • Sıhriyyet sebebi ile hâsıl olan haramlık. Yâni evlenmek sebebi ile meydana gelen akrabalık dolayısıyle hâsıl olan haramlıktır. Bu sıhriyyetin haramlık meydana getirmesi, ister meşru' nikâhla olsun, ister gayr-ı meşru' olsun "hürmet-i müsahere" meydana gelir.Meselâ: Hanefi mezhebinde, bir kimse kendi

in-şae

  • Eğer isterse, istediği gibi...

irticakarane / irticakârane

  • Geri dönmeyi istercesine.

ismail

  • Peygamberlerdendir. İbrahim'in (A.S.) oğludur. Küçükken İbrahim'e (A.S.), oğlunu Allah için kurban etmesi emredildi. Halilullah olan İbrahim, İsmail'i (A.S.) kurban etmek isterken Cenab-ı Hak koç gönderdi. Mu'cize zâhir oldu. Bıçak İsmail'i kesmedi, yerine koç kurban edildi. Resul-i Ekrem'in (A.S.M.

istimdadkarane / istimdâdkârâne

  • Yardım istercesine.

istimdatkarane / istimdatkârâne

  • Yardım istercesine.

kam na kam / kâm na kâm

  • İster istemez. (Farsça)

kam u nakam / kâm u nâkâm

  • Elbette, ister istemez.

keyfema yeşa' / keyfemâ yeşâ'

  • Nasıl isterse, istediği gibi.

keyfemayeşa / keyfemâyeşâ

  • Nasıl isterse.
  • Canı nasıl isterse.
  • Kendi keyfince, keyfi nasıl isterse, başıboş.

lamehale / lâmehale / lâmehâle / لامحاله

  • Hilesiz.
  • Çaresiz, imkânsız, ister istemez.
  • İster istemez, çaresiz. (Arapça)

lazıme-i zaruriye-i beyyine / lâzıme-i zaruriye-i beyyine

  • Bir meseleyle beraber düşünülmesi ister istemez zaruri olan diğer bir şey ("Allah" denilince Onun ezelî olduğu da zorunlu olarak bilinir).

mecburen

  • İster istemez. Cebirle. Zaruret icâbı. Zorla.

mecburi / mecburî

  • Zor altında, ister istemez, yapma mecburiyetinde.

men talebe ve cedde, vecede

  • Kim birşeyi ister ve elde etmek için ciddî çalışırsa istediği şeye ulaşır.

mibzag

  • Nişter, kan alacak âlet.

mucib-i bizzat

  • İster istemez kendisi işi yapmaya mecbur olan. Serbest ve istediği gibi hareket edemeyen. (Meselâ: Güneş ışığının, güneşin kendi zâtının zaruri neticesi olması gibi.)

müsta'tıfane / müsta'tıfâne

  • Şefkat istercesine, sevgi taleb edercesine. (Farsça)

müsterşiyane

  • Rüşvet istercesine. (Farsça)

naçar / nâçâr / ناچار

  • Çaresiz, sorunda. (Farsça)
  • İster istemez. (Farsça)

nüz'

  • Erkek ister kösnek davar.

sevad-ı a'zam

  • Büyük şehir.
  • Mekke-i Mükerreme.
  • İnsanların ekseriyeti. (Maişetçe neden bu kadar muktesit yaşıyorsun? diyenlere cevaben: Ben sevad-ı azama tâbi olmak isterim, sevad-ı azam ise; bu kadar tedarik edebilir. Ben ekalliyet-i müsrifeye tâbi olmak istemem, demişlerdir.) (Tarihçe-i Ha

takaza

  • Başa kakmak.
  • Sıkıştırmak.
  • Hakkını isterken borçluyu zorlamak.

tav'an ev kerhen

  • İster istemez. İsteyerek olsun yahut istemiyerek olsun.

teşhiye

  • "Gönlün ne isterse sana vereyim" demek.

velev

  • Eğer, gerçi, her ne kadar da, hatta, ister, isterse.
  • İsterse, her ne kadar.

yahud

  • İsterseniz, veyâ. İyisi. (Farsça)

zaruri / zarûrî

  • Mecburiyetle, ister istemez.

zaruriyyat

  • (Tekili: Zarurî) Mecburi işler. İster istemez olan işler.

zaruriyye

  • (Zarurî) Mecburî. İster istemez olacak iş. İhtiyarî olmayan, mecburî olan.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın