REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te Irci ifadesini içeren 95 kelime bulundu...

ahen-ger

  • Demirci. Demir yapan veya satan. (Farsça)

ahen-geri / ahen-gerî

  • Demircilik. (Farsça)

ahenger / âhenger / آهنگر

  • Demirci. (Farsça)

aks

  • Boynuzu eğri ve kayık olmak.
  • Bağlamak.
  • Dövmek.
  • Saçlarının ucunu başının etrafına kadınlar gibi lif etmek.
  • Saçını kıvırcık göstermek.
  • Bahillik etmek.

asabiyy-ül-mizac

  • Yaradılışça sinirli olan kimse. Yaradılışı itibâriyle asabi, hırçın, öfkeli olan.

baggal

  • (Bagl. dan) Katırcı.

berkan

  • Tüyü kıvırcık olan kuzu postu veya kürkü. (Farsça)

biş

  • Artık, ziyade. Bıldırcın otu denilen zehirli bir ot. (Farsça)

bişkel

  • Elem, keder, gam, tasa, kasavet. (Farsça)
  • Orak şeklinde ağaç anahtar. (Farsça)
  • Kıvırcık saç. (Farsça)

budene

  • Bıldırcın kuşu. (Farsça)

ca'd

  • Kıvırcık saç, şa're.

caadet

  • Kıvırcıklık.

cameşuy / câmeşûy / جامه شوی

  • (Çoğulu: Câmeşuyân) Çamaşırcı, çamaşır yıkayan. (Farsça)
  • Çamaşırcı. (Farsça)

cazgır

  • Yağlı güreşlerde pehlivanları seyircilere takdim edip dualarını okuyarak onları meydana çıkaran kimse.

cebban

  • (Çoğulu: Cebâbin) Peynirci.

ceffar

  • (Cefr. den) Cifirci. Cifir yapan kimse.

cercis

  • (A.S.) : (Circis) Taberi tarihine göre: İsâ Aleyhisselâmdan sonra gelmiş ve Filistinde yaşamış ve onun şeriatı ile amel etmiş olan bir peygamberdir. Yedi sene içersinde tebliğde bulunarak çok işkencelere maruz kalmış, müteaddid defalar öldürülmüş ve mu'cize ile dirilerek tekrar tebliğ vazifesine dev

cübni / cübnî

  • Peynirci.
  • Peynir hâlinde olan şey.

cuudet

  • Kıvırcıklık.

devriy

  • (Devriyye) Geceleri gezen kol takımı, gezici karakol.
  • Bülbül, karatavuk, sığırcık ve bu gibi kuşların dahil olduğu sınıf.

düdil / دودل

  • İkircikli, tereddütlü. (Farsça)

dümuy / dümûy / دوموی

  • Kırçıl. (Farsça)

emime

  • Bir cins ot.
  • Demirci çekici.

ferhal

  • Karışık ve kıvırcık olmayan uzun saç. (Farsça)

firzel

  • Demircilerin demir kestikleri alet. Kayıt.

fuhul-i müfessirin / fuhul-i müfessirîn

  • Tefsircilerin en ileri gelenleri, müfessirlerin en önde olanları.

galeri

  • San'at eserinin sergilendiği salon veya koridor. (Fransızca)
  • Tiyatroda seyircilere ait balkon. (Fransızca)
  • Üstü örtülü uzun yer. (Fransızca)
  • Yer altında açılmış uzun, dar yol. (Fransızca)

ger

  • İsimlerin sonlarına eklenir ve yapıcılık bildirir bir edattır. Meselâ: Ahen-ger : f. Demirci. Zer-ger : f. Kuyumcu. (Farsça)

haddad / haddâd / حداد

  • Demir işleri yapan usta, demirci, çilingir.
  • Muhâfız, bekçi, gardiyan.
  • Kapıcı.
  • Demirci. (Arapça)

haddadi / haddadî / haddâdî / حدادی

  • Demircilik.
  • Demircilik. (Arapça - Farsça)

haliki / halikî

  • Demirci.

har-bende

  • Seyis. Eşek ve katır gibi yük hayvanlarına bakan kimse. (Farsça)
  • Tar: Saray katırcıları. (Farsça)

haşarı

  • Yaramaz, rahat durmaz, hırçın.

hayyam

  • Çadırcı.

hebraki / hebrakî

  • Demirci.
  • Yabani öküz.

hibek

  • (Çoğulu: Hubük) Rüzgârın lâtif estiği zaman denizde veya kumda meydana getirdiği yol yol kırıntılar ve dalgacıklar. Saçların kıvırcıklığından hâsıl olan dalgalanmalar. Kelimenin aslı olan "habk" sıkı bağlayıp muhkem kılmak; ve kumaşı sıkı, sağlam ve üzerinde san'at eseri zahir olacak vecihle güzel b

hidadet

  • Demircilik.

hitrafi / hitrafî

  • Demirci.
  • Kuyumcu.

hümluc

  • Demirciler körüğü.

ishal / ishâl / اسهال

  • Sürgün, cırcır olma. (Arapça)

kasib

  • (Çoğulu: Kasâyib) Kadınların yüzleri üstüne bıraktıkları kıvırcık saç. Kâkül.

kassar / قصار

  • Çamaşırcı, çırpıcı. (Arapça)

katat

  • Kısa, kıvırcık saç.

katt

  • Katı bir cismi yontma, enine kesme.
  • Saçın kıvırcık olması.
  • Narhın, fiatın fazla olması.

kavi / kâvî

  • (Key. den) Yakan, yakıcı. Dağlayan. Demirci. (Farsça)

kayane

  • Demircilik.

kayn

  • (Çoğulu: Kuyun) Demirci, haddad,
  • Kul, köle.

kess

  • Sakal kıllarının sık ve kıvırcık olması.

kiyr

  • Demirciler körüğü.
  • Dağ, cebel.

külale

  • Çiçek demeti. (Farsça)
  • Kıvrım kıvrım olan saç. Kıvırcık saç. Bukle. (Farsça)

kure / kûre

  • Demirci ocağı. Kuyumcu ocağı. (Farsça)
  • Küre. (Farsça)

kuvve-i müvellide

  • Tevlid edici kuvve, meydana getirci kuvvet.

lalesar

  • Lâlelik. Lâlebahçesi. (Farsça)
  • Sığırcık kuşu. (Farsça)

loca

  • İtl. Bazı toplantı yerlerinde bir veya birkaç seyirciye mahsus hususi odacıklar.
  • Hücre, küçük bölme.
  • Masonların toplandıkları yeri.

matarık

  • (Tekili: Mıtrak ve Mıtraka) Demirci çekiçleri.

men ve selva / men ve selvâ

  • Mûsâ aleyhisselâmın duâsı ile Allahü teâlânın İsrâiloğullarına gökten yağdırdığı kudret helvası (men) ve bıldırcın eti (selvâ).

merakaver / merakâver

  • Merak verici. Düşündürücü. Meraklandırcı. (Farsça)

mergul

  • (Mergule) Kıvrılmış veya bükülmüş saç. Kıvırcık saç.
  • Ahenkli ses.
  • Kuş sesi.

mesih / mesîh

  • Îsâ aleyhisselâmın isimlerinden.
  • Kıyâmete yakın yeryüzünde çıkacağı bildirilen, son derece kıvırcık saçlı, gözü dışarı fırlamış kâfir bir genç olan Deccâl'e verilen isim.

müfessirin-i izam / müfessirîn-i izâm

  • Kur'ân'ı yorumlayan büyük tefsirciler.

mükari / mükârî

  • (Kira. dan) Katırcı. Kira ile hayvan işleten.

müteca'id

  • (Ca'd. dan) Kıvırcık, kıvrık.

müteca'id-ül eş'ar

  • Kıvırcık saçlı, saçları kıvırcık olan.

nahaset

  • Esircilik.
  • Canbazlık.

nahhas

  • Esirci, esir ticareti yapan kimse.
  • Hayvan alıp satan kişi.
  • Bakırcı.

nehami / nehamî

  • Demirci.

nehhas

  • Esirci.

nezzare / nezzâre

  • Seyirci, seyreden, bakan. Nezaret eden, müfettiş, mürakabe ve kontrol eden. Vekillik eden.
  • Gözcü, seyirci.

ömer hayyam

  • Çadırcı Ömer mânâsında olan bu kelime, İran'ın meşhur hayâlperest ve içkiden çok bahseden bir şâirinin adıdır.

pandomima kopmak

  • Karışıklık çıkmak.
  • Seyircileri eğlendiren kavga çıkmak.

pineduz

  • Yamacı.
  • Ayakkabı tamircisi, eskici.

recel

  • Saçın ne sarkık ve ne de çok kıvırcık olması.
  • İstedikçe emsin diye davarı yavrusuyla beraber otlağa salmak.

resl

  • Kıvırcık olmayan saç.

riştab

  • Kıvırcık saç ve sakal. (Farsça)

saksaka

  • Sığırcık kuşunun ötmesi.
  • Çok söylemek, çok konuşmak.
  • Serçenin terslemesi.

sebata

  • Saçın kıvırcık olmayıp sarkık olması.

sebet

  • Kıvırcık olmayan saç.

selva / selvâ

  • Bal, asel.
  • Bıldırcının büyüğü.
  • Mûsâ aleyhisselâma îmân eden İsrâiloğullarına Allahü teâlânın ihsân ettiği bıldırcın eti.

semane

  • Tavan. (Farsça)
  • Bıldırcın. (Farsça)

serzakir / serzâkir

  • Baş zikirci.

şiken-i kakül / şiken-i kâkül

  • Kıvırcık saç.

sühum

  • Demirci çekici.

sümanat

  • (Çoğulu: Sümâni-Sümâniyât) Bıldırcın kuşu.

süreyci / süreycî

  • Bir demirci adı. (İyi kılıçları ona nisbet edip "süreycî" derler.)

taksib

  • Kıvırcık yapmak.

temaşager / temâşâger

  • (Temaşakâr) Seyirci. İbretle etrafı temaşaya çıkmış olan. (Farsça)
  • Seyirci, gözlemci.
  • Seyirci.

temaşageran / temaşagerân

  • (Tekili: Temaşager) Seyirciler. Temaşa edenler.

tereddüd / تردد

  • Gidip gelme. (Arapça)
  • İkirciklenme. (Arapça)
  • Tereddüd etmek: İkirciklenmek. (Arapça)

trajedi

  • yun. Fâcia. Mevzuunu efsanelerden veya tarihî hâdiselerden alan, seyirciler üzerinde merhamet veya dehşet hissi uyandıran sahne eseri.

üskub

  • Sıra ile dikilmiş olan ağaçlar.
  • Kunduracı.
  • Dökülmüş olan, akan su.
  • Demirci.

zahiriyyun

  • Zahirciler, dış görünüşe aldananlar, dışa yansıyan yönlere göre hüküm verenler.

zair

  • Ziyaret eden, ziyaretçi. Hatır sormaya, görmeye giden.
  • Seyirci.

zayven

  • (Çoğulu: Zayâvin) Yaban kedisi.
  • Erkek kedi.
  • Hırçın ve vahşi adam.

zehirbaz

  • Zehirci, zehir yapan.

zerzere

  • Sığırcık kuşunun ötmesi.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın