REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te Iplik ifadesini içeren 86 kelime bulundu...

acaib-i mülk ve melekut / acaib-i mülk ve melekût

  • Allah'ın sahip olduğu ve hükmettiği görünen ve görünmeyen âlemlerdeki acaiplikler.

ahyat / ahyât / اخياط

  • İplikler. (Arapça)

aktar

  • (Tekili: Kutr) Kuturlar. Çaplar. Dâirenin merkezinden geçen doğru hatlar.
  • Her taraf.
  • Güzel kokulu yağlar vesaire satan adam. Güzel kokular tâciri.
  • Ecza, ilâç satan adam.
  • Mahalle aralarında bazı baharatla iğne, iplik vesaire satan satıcı.

amalika

  • Çok eskiden Sina yarımadasında yaşadıkları sanılan ve gariplikleriyle şöhrete erişen bir kavim.

ammilgaraib / ammilgarâib

  • Garipliklerin amcası.

assab / assâb

  • İplikçi.

attar

  • (Itr. dan) Güzel koku veya iğne iplik gibi şeyler satan.

başkitabet dairesi

  • Baş kâtiplik dairesi.

bedi-ül beyan

  • İfadesi ve beyanı görülmedik güzellik ve gariplikte olan.

berim

  • Siyah ve beyaz ipliklerden meydana getirilen ip.
  • Cemaat.
  • Etsiz yemek.

bezim

  • Boncuk dizilen iplik.

bobin

  • Tel veya iplik sarılmaya mahsus silindir şeklinde makara. (Fransızca)

cerevhak

  • İplik yumağı.

çile / چله

  • Eziyet. Sıkıntı. (Farsça)
  • İplik. (Farsça)
  • Yay kirişi. (Farsça)
  • Tas: Dervişlerin kapalı bir yere çekilerek ibadetle geçirdikleri kırk gün. (Farsça)
  • Kırk günlük ibadet. (Farsça)
  • Sıkıntı, azap. (Farsça)
  • İplik demeti. (Farsça)

dantela

  • Tentene. Her nevi iplikle örülen, bir kumaşın kenarına işlenen türlü biçimde ince örgü, dantel. (Fransızca)

derece-i garabet

  • Gariplik derecesi.

derece-i malikiyet / derece-i mâlikiyet

  • Sahiplik derecesi.

fekahet / fekâhet / فكاحت

  • Şakacılık, muziplik. (Arapça)

fevz

  • Galiplik, zafer, üstünlük, selamet, kurtuluş.

fıtrat-ı acibe / fıtrat-ı acîbe

  • Yaratılıştaki gariplik.

garabet / garâbet / غرابت

  • Gariplik, hayret vericilik.
  • Gariplik.
  • Gariplik. (Arapça)

garaib / garâib / غرائب

  • Gariplik; alışılmışın dışında, harika olan.
  • Gariplikler. (Arapça)

garaib-i san'at

  • Sanatın gariplikleri, hârikalıkları.

gaybubet

  • Gayıplık, hazırda olmayıp başka yerde olma.

gazl

  • İplik eğirmek, bükmek.

gazzal

  • Eğrilen iplik.

gurbet / غربت

  • Gariplik, yabancı memlekette olma.
  • Gariplik, yabancılık.
  • Yabancı memleket, yabancı diyar, vatan dışı, yâdel.
  • Gariplik. (Arapça)
  • Yabancı diyar. (Arapça)

gurbet-i mutlaka

  • Mutlak gariplik, yabancılık, yalnızlık.

hacegi / hâcegî / خواجگى

  • Hocalık. (Farsça)
  • Efendilik. (Farsça)
  • Ağalık. (Farsça)
  • Sahiplik. (Farsça)
  • Tüccar. (Farsça)

hafeş

  • (Çoğulu: Ahfâş) İğne ve iplik koyacak kap.
  • Sel.

hast-gari / hâst-gârî

  • Tâliplik, isteyicilik. (Farsça)

hatv

  • Rengin değişmesi.
  • Engel olmak, menetmek.
  • İplik bükmek.

hayt

  • İp. Kalın ip.
  • İplik. Bağ.
  • İki şeyi birbirine bağlayan.
  • Dikiş dikmek.
  • Tanyeri ağarması.
  • İplik, lif, tel.

hayt-i esved

  • Siyah iplik, fecir zamanı yavaş yavaş silinen gecenin karanlığı.

haytü'l-ebyaz

  • Beyaz iplik, fecir zamanı, ufukta bir çizgi şeklinde beliren ve giderek artan sabah ağartısı.

heft-kar / heft-kâr

  • Yedi türlü iplikle dokunmuş kumaş. (Farsça)

hıtabet

  • Hatiplik etmek.

hitabet / خطابت

  • Hatiplik. (Arapça)

hıyat

  • İplik. İbrişim.
  • İğne.

hıyata

  • Terzilik, dikiş dikme işi.
  • Tıb: Ameliyat esnasında kesilip yarılan yerin tekrar kaynaması için dikilmesi.
  • Ameliyatta dikiş için kullanılan bağırsak ve benzeri şeylerden yapılan iplik.

hudavendi / hudavendî

  • Hudavendilik, sâhiplik, hükümdarlık. (Farsça)

huyut

  • (Tekili: Hayt) İpler. İplikler. Lifler. Teller.

huyut-i rakika / huyut-i rakîka

  • İnce iplikler.

ibn-u ammil-garaib / ibn-u ammil-garâib

  • Garipliklerin amca oğlu.

ibrişim

  • Bükülmüş ipek, ipekten yapılmış iplik.
  • İpekten yapılmış iplik.

iğtizal

  • İplik eğirme.

ıkd

  • İnci. Gerdanlık. Mücevher, boyuna takılan dizilmiş kıymetli şey.
  • İnci dizecek iplik.
  • Hurma salkımı.

irtam

  • Hatırlamak için parmağa iplik bağlama.

kelave

  • İpek veya iplik saracak çark.

kitabet

  • Yazmak, kâtiplik.

kübbe

  • (Çoğulu: Kübb) At sürüsü.
  • İplik yumağı.

ma'rez-i acaip ve garaip

  • Acayip ve garipliklerin teşhir edildiği sergi, fuar.

malikiyet / mâlikiyet

  • Sahiplik.
  • Sahiplik.

malikiyet davası / mâlikiyet dâvâsı

  • Sahiplik iddiasında bulunma.

mefkudiyet

  • Mefkudluk. Bulunmama, kayıplık, yokluk.

menba-ı garaip

  • Gariplikler kaynağı.

migzel

  • (Çoğulu: Megazil) İplik eğirmekte kullanılan âlet. iğ.

milka

  • Eskiden mürekkep hokkalarına konulan ham iplik.

nahh

  • Davar sürmek.
  • İplik.
  • Zeyli denilen döşek.
  • Güç seyr.
  • Deve çökertmek için söylenen söz.

niks

  • Elbisenin ve örülmüş şeylerin eskilerini bozup gidermek, tekrar yine iplik yapmaya kabil olanı ip eğirip yenilemek.

niyabet / niyâbet / نيابت

  • Naiplik, vekillik. (Arapça)

nukaza

  • Binâdan yıkılmış veya örülmüş iplikten sökülmüş nesne.

pergale / pergâle

  • Kaba iplikten yapılan bir cins dokuma. (Farsça)
  • Parça. (Farsça)

reden

  • Hazz denilen kumaş.
  • Silâhların biribirine dokunmasından çıkan ses.
  • İplik eğirmek.

retaim

  • (Tekili: Retime) Bir şeyi hatırlayabilmek için parmağa bağlanan iplikler.

retime

  • (Çoğulu: Retaim) Bir şeyi hatırlayabilmek için parmağa bağlanan iplik.

rişte

  • Tel, iplik, hayt. (Farsça)

rişte-füruş

  • İplik satan. İplikçi. (Farsça)

ritam

  • (Tekili: Retime) Bir şeyi hatırlayabilmek için parmağa bağlanan iplikler.

sahabet / sahâbet

  • Sahip olma, sahiplik.

seham

  • Sıcak günlerde havada iplik iplik olduğu hayâl edilen nesneler.
  • Sıcak esen rüzgâr.

sehil

  • Bükülmemiş iplik.
  • Bir kat bükülmüş iplik.
  • İpliği bir kat olan bez.
  • Eşeğin göğsünden gelen hırıltı.

sels

  • Beyaz boncuk dizilen iplik.

silk / سلك

  • Dizi, sıra.
  • Yol, tarik.
  • İplik, hayt.
  • Dizi. (Arapça)
  • İplik. (Arapça)
  • Meslek. (Arapça)

simt

  • (Çoğulu: Sümut) Boncuk veya inci dizilmiş iplik.

taassubkari / taassubkârî / تعصبكاری

  • Fanatiklik, mutaassıplık, taassup. (Arapça - Farsça)

tabdih

  • Işık veren. (Farsça)
  • İplik bükücü. (Farsça)

tadbir

  • Tabiatı muhkem olmak.
  • Nameyi iplikle bağlamak.

tar / târ

  • Karanlık. (Farsça)
  • Tel. Saç teli. (Farsça)
  • Tepe. (Farsça)
  • İplik. (Farsça)

tar tar

  • Tel tel. İplik iplik.

tentene

  • İplik gibi şeylerle örülmüş delikli bez, perde v.s. Dantela.

terettüm

  • Bir şeyi unutturmamak için parmağa iplik bağlama.

vela

  • Yakınlık. Sâhiplik.
  • Sevme, muhabbet.

veşia

  • (Çoğulu: Veşâyi') Üstüne iplik sardıkları ağaç.
  • Tarikat.

zera'

  • İplik eğirmekte elleri çabuk olan.

zılliyet

  • Zâhirî sahiplik. Himaye edici olma.
  • Gölgelik.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın