Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
Insanlar
ifadesini içeren
532
kelime bulundu...
ishak aleyhisselam / ishâk aleyhisselâm
Şam ve Filistin ahâlisine (halkına) gönderilen peygamberlerden. İbrâhim aleyhisselâmın ikinci oğlu olup, annesi hazret-i Sâre'dir. İbrâhim aleyhisselâmın dînini insanlara tebliğ etti. İsmi, Kur'ân-ı kerîmde on yedi yerde bildirilmiştir.
medeniyyet
Memleketleri îmâr edip, insanları râhat ve huzûra kavuşturmak.
misak / mîsâk
Söz verme, sözleşme, andlaşma.
Allahü teâlânın, Âdem aleyhisselâma ve bütün zürriyetine (ondan gelecek insanlara); "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" diye hitâb buyurması, onların da; "Evet, sen Rabbimizsin" diye cevab vermeleri.
Yemîn ile kuvvetlendirilen söz verme.
a'mal-i beşeriye / a'mâl-i beşeriye
İnsanların yaptığı iş ve hareketler.
İnsanların amelleri, iş ve hareketleri.
ab-ı hayat / âb-ı hayât
Hayat suyu. Saf ve berrak su. İnce ve derin mânâlı söz. Tasavvufta mürşid-i kâmil denilen evliyâ zâtların, insanların mânen canlı, kalblerinin uyanık olmalarına vesîle olan mübârek sözleri, mânevî nazarları (bakışları) ve kıymetli kalblerinden fışkır an teveccüh. Bir şeyin kıymetini kuvvetli bir şek
abd
Kul, köle, Allah'ın kulu. Mahluk, insan. Hizmetçi. (Hür'ün zıddı). "Abd kelimesi Allah'ın bazı isimleriyle birleştirilerek erkek isimleri meydana getirilir. Abdullah (Allah'ın kulu). Abdulbâki (Ebedi olan Allah'ın kulu) gibi. Bu isimleri taşıyan insanlar buna lâyık olmaya çalışmalıdırlar."
adab-ı muaşeret / âdâb-ı muaşeret
Beraber yaşayışta, hoş ve İslâmca yaşama ve geçinme usulleri. Peygamberin (A.S.M.) sünnetine uygun olan hareket. İnsanlara karşı edebli olma, insanca ve İslâmca yaşama âdâbı. Adâba dair sünnet-i peygamberiyeye uymak.
adat-ı nas / âdât-ı nâs
İnsanların adetleri.
adem / âdem
Kur'ân-ı kerîmde ismi geçen peygamberlerden. Yeryüzünde yaratılan ilk insan ve ilk peygamber, bütün insanların babası.
ademi / âdemî
İnsanlardan olan, insana âit, insana dair ve müteallik.
ademiyan / âdemiyân / آدميان
(Tekili: Âdem) İnsanlar.
İnsanlar.
(Arapça - Farsça)
ademoğlu / âdemoğlu
İnsanlık, insanlar.
adet / âdet
Bir şehir ve memleketteki insanların, yapageldikleri usûller, gelenekler, alışılmış şeyler. An'ane, örf.
Kitab, sünnet, icma' ve kıyasdan sonra ikinci derecedeki dînî delillerden biri. Dînin ve aklın beğendiği şeyler.
adiyat / âdiyat
(Tekili: Âdi) Her zaman meydana gelen hârikulâde ve birer mu'cize-i kudret olmakla beraber, insanlarca alışılmış olduğundan kuymeti bilinmeyen hâdiseler.
Kıymetsiz şeyler.
afat-ı semaviye
Semavi âfetler. Allah tarafından insanları ikaz ve ceza için verilen belâ ve musibetler.
ağleb-i enbiya
İlâhî mesajı insanlara iletmekle görevli olan peygamberlerin büyük çoğunluğu.
ahad-ı nas / âhâd-ı nâs
Sıradan insanlar, herhangi bir insan.
ahiret / âhiret
Bu dünyadan sonra gideceğimiz ebedi âlem. Âhiret, kıyamet koptuktan sonra, bütün varlıkların ve insanların devamlı kalacakları yerdir. Orada ölüm yoktur, hayat sonsuzdur; dinin emirlerine bağlı olanlar için cennet; dine bağlı olmıyanlar için de cehennem vardır. Âhirete inanmayan insan müslüman olama
ahval-i beşeriye / ahvâl-i beşeriye
İnsanların halleri, durumları.
ahvezi
Cem'edici, toplayıcı.
Her işi insanlar arasında halleden.
akaid-i beşer
İnsanların inançları.
akalliyet
(Ekalliyet) Azlık. Azınlık.
Bir ülkede hâkim unsurların haricinde olan ve ekseriyet teşkil edemiyen insanlar.
aks-ün nakiz / aks-ün nakîz
Birbirine zıt olan iki şey.
Man: Mevzuun nakîzini yüklem; ve yüklemin nakîzini de mevzu kılmak. Misâl: "Her aklı başında olan insan Allah'ı tanır" kaziyesinden aks-ün nakîz yolu ile şu hüküm elde edilir: "Allah'ı tanımayanlar, aklı başında olmayan insanlardır."
alam-ı beşer / âlâm-ı beşer
İnsanların elemleri ve acıları.
alem-i mahşer / âlem-i mahşer
Mahşer âlemi; kıyametten sonra insanların tekrar diriltilip toplanacakları yer.
alem-i nasut / âlem-i nâsut
İnsanlar âlemi ve dünya hayatı. Mahlukiyet. Âlem-i Lâhut'un zıddı.
alemiyan / âlemiyan / âlemiyân / عالميان
(Tekili: Âlemî) Âleme mensub olanlar, insanlar.
İnsanlar.
(Arapça - Farsça)
amel defteri
İnsanların dünyâda iken yaptığı bütün işlerinin yazıldığı ve Arasât meydanında herkese verilecek olan defter.
an / ân
Uzağı gösteren işâret ismi. Şu. Bu. O.
(Farsça)
Güzellik câzibesi. Melâhat. Güzellik.
(Farsça)
Cemi edâtı. Kelimenin sonuna getirilerek cemi' yapılır. Meselâ: Âlimân: Âlimler. Anân: Onlar. Merdân: Adamlar. İnsanlar. Zenân: Kadınlar.Kelimenin sonuna getirilerek sıfat edatı yapılır: Ters: Korku.
(Farsça)
anasır-ı mecruha cerrahı / anâsır-ı mecrûha cerrahı
İnsanların mânevî açıdan yaralayan unsunları bertaraf eden mânevî doktor.
arasat meydanı / arasât meydanı
Öldükten sonra insanların ve diğer canlıların diriltilip toplanacakları meydan. Buraya mevkıf ve mahşer de denir.
asayiş
Emniyet, güvenlik, korku ve endişeden uzak hâl. Kanun, nizam hakimiyeti. İnsan cemiyetlerinde iktidar, hâkimiyet, bir zümrenin, bir sınıfın elinde olmaktan kurtulamamasından ve bir kısım insanlarca yapılan, istedikleri zaman değiştirilen kanunlara diğer insanların saygısı temin edilemediğinden asayi
(Farsça)
ashab-ı cennet
Cennet ehli insanlar.
ashab-ı diyanet
Dindar insanlar.
ashab-ı kemalat / ashâb-ı kemâlât / اَصْحَابِ كَمَالَاتْ
Kemâl ve olgunluk sahibi insanlar.
Ma'nevi olgunluk sahibi insanlar.
asl-ı i'caz / asl-ı i'câz
Mu'cizeliğin aslı; insanları aczde bırakan sözün aslı, esası.
asus / asûs
Yalnız yürüyüp, otlayan deve.
Yanından insanlar uzaklaşmayınca kendini sağdırmayan deve.
Av arayan kimse.
avam / avâm
Halk, sıradan insanlar.
avam-ı nas / avâm-ı nâs / عَوَامِ نَاسْ
Sıradan insanlar.
azamet
Büyüklük, Cenâb-ı Hakk'ın büyüklüğü.
Kibirlenmek, insanları küçük görmek.
bain / bâin
Ayırıcı. Talâk-ı bâin.
Tasavvuf'ta bir terim. İnsanlardan uzak olan.
beka-i nev'
Nev'in devamı. Meselâ: İnsan nev'inin, yani insanların devam edip bitmemesi, çocukların doğması ile olduğu gibi.
bela / belâ
Allahü teâlânın insanları imtihan etmek, denemek için verdiği maddî ve mânevî üzüntü, sıkıntı, musîbet, âfet.
bela-yı semavi / belâ-yı semâvî
Allah tarafından insanlara verilen belâ ve musibet.
beni beşer / benî beşer
İnsanlar.
İnsanlar.
beniadem / benîâdem / بنى آدم
Ademoğulları, insanlar.
İnsanlar, Adem oğulları.
benu-d dünya
Beni Âdem, insanlar.
berzah
İki âlemin arası. Kabir. Dünya ile âhiret arası.
Perde.
Sıkıntılı yer.
İki yer arasındaki geçit.
Mani'a, engel,. Ölen insanların ruhları kıyamete kadar berzah âleminde bulunurlar. Berzah büyük ve mânevi bir âlemdir. Dindar olup cennetlik olanlar, berzah âlemin
beşer
İnsan, bütün insanlar.
Ebu'l-Beşer:
İnsanlığın babası, Hz. Âdem.
beşer haşri
İnsanların öldükten sonra âhirette tekrar diriltilerek Allah huzurunda toplanmaları.
beyn-nas
İnsanlar arasında, halk beyninde.
beynennas / beynennâs
İnsanlar arasında.
İnsanlar arasında.
bi'set
Gönderilme. İnsanları hak ve doğru yola sevk için gönderilen Cenab-ı Peygamberimiz Resül-i Ekrem'in (A.S.M.) nübüvvetinin başlangıç zamanı, nübüvvetinin bidayeti.
büdela / büdelâ
Bedeller. Ricâlü'l-Gayb denilen Allahü teâlânın insanlardan gizlediği evliyâ zâtlar. Bedîl'in çokluk şeklidir. Ebdâl de denir.
cadı
Avrupa'da putperestlik çağından beri gelen bir inanca göre, şeytanın gücünü kullanarak büyü yolu ile insanlara kötülük eden, felâketler getiren kadın. Bu bâtıl inanç yüzünden birçok yaşlı masum kadın, cadı diye Hristiyanların kurduğu Engizisyon mahkemeleri kararıyla yakılmıştır.
cami' / câmi'
Toplayan.
Müslümanların ibâdet etmek için toplandıkları yer, mâbed.
Allahü teâlânın ism-i şerîflerinden. Çeşitli hakîkatleri ve enfüs (iç) ve âfâktaki (dıştaki) zıt işleri birleştirici, kıyâmet gününde yeryüzünde olan cinleri, insanları ve mahlûkâtı bir araya getirici insanların dağı
cann
Ateşten mahlûk cinlerin babası olan.
Bir beyaz yılan cinsi.
Cin taifesi. İnsanlardan evvel yaratılan bir nevi mahlûklar, cinler.
cari
Akan, akıcı.
Geçmekte olan.
İnsanlar arasında mer'i ve muteber ve mütedavil olan.
cebbar
(Sıfat-ı İlahiyedendir) İstediğini mutlak yapan, dilediğine muktedir olan. Büyüklük, azamet ve kudret sahibi. İmar eden Cenab-ı Hak. Kullarını ıslah edip tevbeye götüren Allah Teâlâ Hz.leri (C.C.)
Zâlim, gaddar, müstebid, mütemerrid insanlar da bu sıfatla tavsif edilir. Meselâ; Cengi
cehalet-i avra / cehâlet-i avrâ
Tek gözü kör cehalet, insanların hakikatleri görmesini engelleyen cahillik.
cehennem
Allah yerine, tabiat, madde, sebepler vb. yaratılmış şeyleri ilâh kabul eden; Allah'a kul olacaklarına, arzularına ve heveslerine, başka insanlara ve mahlukata kul olanların işledikleri cürüm ve suçtan dolayı İlâhi adaletle ceza görecekleri yer. Cehennem'in varlığını bütün geçmiş peygamberler ve onl
cemaat
Topluluk. Bir yere toplanmış insanlar. Takım, bölük.
Fık: Bir imama uyup namaz kılan müslümanların heyeti. Bir mezhebe tâbi bir heyet teşkil eden ahali.
Aralarındaki münasebetleri din, örf ve âdetlere göre tanzim eden, akrabalık, komşuluk, hemşehrilik gibi rabıtalarla birbiri
cemaat-i salihin / cemaat-i salihîn
Salih insanlar oluşturduğu topluluk.
cemr
İnsanların bir araya toplanması.
Atın sıçrayarak yürümesi.
Ateş ve küçük taş vermek.
Bir kimseyi def etmek, kovmak.
cerdahl
Büyük gövdeli deve.
İnsanların her işine itiraz eden.
cevahir-i nüfus
Nefisler cevherleri, değerli cevherler olan insanlar.
cibill
(Çoğulu: Cibillât) Yaratılmak.
İnsanlardan bir grup.
cibillen kesira
Çok insanlar.
cihad / cihâd
İnsanların, İslâmiyeti işitmeleri, müslüman olmakla şereflenmeleri veya müslümanların dînine, vatanına ve nâmusuna saldıran düşmanı defetmek için yapılan muhârebe yâhut mal, can, söz, neşriyat ve diğer vâsıtalarla İslâmiyeti anlatmak ve müdâfa etmek.
cihad-ı ekber / cihâd-ı ekber
En büyük cihad; insanları kötülüğe yönelten nefisle mücadele etme.
cihaniyan
Dünya ahalisi olan insanlar.
(Farsça)
cima
İnsanların cinsî münasebetleri.
cin ve ins
Cinler ve insanlar.
cin ve insi / cin ve insî
Cin ve insanlardan olan.
cinn
Bir cins ateşten yaratılmış olup, dünyanın insandan sonra en mühim sekenesidir. Akıl ve şuur sâhibi olup pekçok şer ve isyan yapabildikleri gibi "Peygamberlerin ve semâvî kitabların irşadlarıyla" insana yetişememekle beraber terakki edip yüksek kemâlatlara çıkabilen mahluktur. İnsanlar gibi
cinni ve insi / cinnî ve insî
Cinlerden ve insanlardan olan.
cins-i latif
Lâtif ve hoş cins, nev. İnsanlar nev'inde kadın.
circis / circîs
Îsâ aleyhisselâmdan sonra gönderildiği rivâyet edilen peygamber veya velî. Şam diyârında ve Filistin'de yaşadı. Îsâ aleyhisselâmın dîninin hükümlerini insanlara bildirdi.
cudi-i islamiyet / cûdî-i islâmiyet
İslâmiyetin Cûdî Dağı; insanları maddî ve mânevî tufanlardan ve felâketlerden koruyan İslâm dini için bir benzetme olarak kullanılmış.
cumhur-u nas / cumhur-u nâs
İnsanların ekserisi, halk kalabalığı.
cürbüz
İnsanlar arasında fesâdçılık yapan gaddâr kişi.
cüz-i ihtiyar
Dilediği gibi hareket edebilme. Yani: Herhangi bir şeyi yapmak veya yapmamak hususunda bir tarafı tercih etmek iktidar ve serbestliği. Bu serbestlik ile, Cenab-ı Hak insanları, iyiliği veya kötülüğü istemek cihetinde imtihan eder.
daavat-ı insaniye / daavât-ı insaniye
İnsanların duaları.
danyal aleyhisselam / danyal aleyhisselâm
İsrâiloğullarına gönderilen peygamberlerden. Mûsâ aleyhisselâmın dîninin hükümlerini insanlara tebliğ etti (duyurdu).
deccal / deccâl
Kıyametten az önce çıkacak, insanlardan bir kısmını sapıtacak ve daha sonra Hz. İsa tarafından öldürülecek olan şahıs.
defter-i a'mal / defter-i a'mâl
Amel defteri, insanların dünyadaki hayır ve kötülüklerin kaydedildiği defter.
İnsanların amellerinin iyilik veya, kötülüklerinin meleklerce kaydolunduğu manevî defter.
delalet
Delil olmak. Yol göstermek. Kılavuzluk. Doğru yolu bulmakta insanlara yardım etmek.
İşaret.
dellal-ı kitab-ı mübin / dellâl-ı kitab-ı mübîn
Bütün hakikatleri açıklayan Kur'ân-ı Kerimdeki gizil sırları insanlara duyuran.
demagoji
yun. Halkı kendi menfaati için okşama siyâseti. Halkın hoşuna gidecek sözlerle insanların sevgisini kazanarak kendi maksadını elde etmeğe çalışmak. Halk avcılığı. Cerbeze.
derebeyi
Ortaçağda kendi arazisi içindeki insanlara istedikleri gibi hükmeden, devamlı olarak birbirleriyle savaşan geniş toprak sahiplerinden her biri.
Mc: Asi, zorba.
derecat-ı insan
İnsanların seviyeleri, dereceleri.
devlet
Sınırları belli olan bir memleketin sahibi olan insanların kurduğu siyasî, hukukî, idarî mahiyetteki merkezî teşkilât. Devlet, teşekkül tarzı, takip ettiği esas siyaset, temsil ettiği hâkimiyet ve iktidarın mahiyeti bakımından çeşitlere ayrılır:1- Kapitalist Devlet: İktisadî siyasete, şahsî mülkiyet
dil
t. Lisan, zeban.
Ağızdaki tat alma duygusu ve konuşma uzvu.
İnsanların konuştukları lehçelerin her birisi. Lügat.
Muhtelif âlât ve edevâtın uzunca ve yassı, ekseriya oynak kısımları.
Coğ: Denizin içine uzanmış üstü düz mumluk, uzunca kara parçası.
Mc:
din
Ceza, ivaz.
İman ve amel mevzuu olarak insanlara Cenab-ı Hak tarafından teklif olunan Hak ve hakikat kanunlarının hey'et-i mecmuasıdır. Din, kâinatın, dünyanın hayatın ve insanın yaratılış gayeleri ve var oluş şekillerini açıklıyarak, onları mânasızlıktan ve abesiyetten kurtarır. İns
Allahü teâlânın insanları dünyâ ve âhirette râhat, huzûr ve seâdete (mutluluğa) kavuşturmak için peygamberleri vâsıtasıyla bildirdiği yol, emirler ve yasaklar.
divan-ı muhasebat
İnsanların sorgulanıp hesaba çekileceği yüksek makam; mahşerdeki hesap.
eazım-ı insaniye / eâzım-ı insaniye
İnsanların ileri gelenleri.
ebdal / ebdâl
Bedeller. Dünyânın nizâmı, düzeni ile vazîfeli olup, Allahü teâlânın insanlardan gizlediği büyük zâtlar. Biri vefât edince, yerine başkası getirildiğinden bu isimle anılmışlardır. Bunlara Ricâlü'l-Gayb da denir.
ebna-i adem / ebnâ-i âdem
Adem oğulları. İnsanlar.
ebna-yı beşer / ebnâ-yı beşer
İnsan oğulları, insanlar.
ebna-yı cins / ebnâ-yı cins
Kendi cinsinden olanlar; insanlar.
ebna-yı mazi / ebnâ-yı mazi
Geçmişin insanları, geçmişte yaşayan insanlar.
Mâzinin insanları.
ebna-yı müstakbel / ebnâ-yı müstakbel
Geleceğin insanları.
ebrar / ebrâr / ابرار
İyi insanlar.
İyi insanlar, dürüst insanlar.
(Arapça)
ecsad-ı insaniye / ecsâd-ı insaniye
İnsanların cesetleri bedenleri.
ecved-ün nas / ecved-ün nâs
İnsanların en iyisi olan Hz. Peygamber (A.S.M.)
edeb
Terbiye. Kavlen, fiilen insanlara lütuf ile muamele etmek. Güzel ahlâk. Usluluk. Hayâ.
Ist: Sünnet-i Resul'e (A.S.M.) uygun hareket etmek.
Utanılacak şeylerden insanı koruyan meleke; kuvve-i râsiha-i nefsiye.
Edebiyat ve ondan bahseden ilim. (Kur'anın edebi ise: Öyle
ef'al ve a'mal-i beşeriye / ef'al ve a'mâl-i beşeriye
İnsanların iş ve davranışları.
efazıl / efâzıl / افاضل
Seçkin insanlar.
(Arapça)
Bilginler.
(Arapça)
efrad-ı beşer / efrâd-ı beşer
İnsanlığın fertleri, insanlar.
efrad-ı insaniye
İnsan fertleri, insanlar.
egosantrizm
Psk: Benmerkezcilik. Zihnî gelişmenin ilk çocukluk safhası. Bebek büyüyüp kendi varlığı ile başka varlıkları ayırmaya başladığı zamanlarda kendine has bir düşünce tarzı ile düşünür. Sanki dünyada en önemli varlık kendisi, herşey onun emrine ve isteğine hazır olmalı. Annesi, babası, diğer insanlar ve
(Fransızca)
ehl-i alem / ehl-i âlem
Âlemin ehli olan insanlar.
ehl-i dalalet ve ilhad / ehl-i dalâlet ve ilhad
Doğru ve hak yoldan sapan, insanları da saptırmaya çalışan sapık kimseler.
ehl-i diyanet
Dindar insanlar.
ehl-i keşf
Maneviyat âlemlerinde iman hakikatlerini gözlemleme seviyesine ulaşmış insanlar.
ehl-i keşif
Maneviyat âlemlerinde iman hakikatlerini gözlemleme seviyesine ulaşmış insanlar.
ehl-i keşif ve keramet
Allah'ın bir ikramı olarak, olağanüstü hal ve hareketlerin kendilerinde görüldüğü velî zâtlar ve mâneviyat âlemlerinde iman hakikatlerini gözleme yeteneğine sahip insanlar, veliler.
ehl-i keşif ve velayet / ehl-i keşif ve velâyet
Maneviyat âlemlerinde iman hakikatlerini gözleme yeteneğine sahip insanlar, veliler.
ehl-i namus / ehl-i nâmûs / اَهْلِ نَامُوسْ
Nâmuslu insanlar.
ehl-i salat / ehl-i salât
Namaz kılan insanlar.
ehl-i tahkik ve keşif
Maneviyat âlemlerinde iman hakikatlerini gözleme yeteneğine sahip insanlar.
ehl-i veber ve badiye / ehl-i veber ve bâdiye
Çölde sürekli hareket halinde yaşayan insanlar.
ehl-i veber ve badiyet / ehl-i veber ve bâdiyet
Çölde sürekli hareket halinde yaşayan insanlar.
ehl-i velayet ve keşif / ehl-i velâyet ve keşif
Mânevî mertebelere yükselen ve maneviyat âlemlerinde iman hakikatlerini keşfeden insanlar.
ehl-i velayet ve şuhud / ehl-i velâyet ve şuhud
Mâneviyat âlemlerinde iman hakikatlerini Allah'ın lütuf ve ihsanıyla gözleme yeteneğine sahip insanlar, velîler.
ehl-i vicdan ve insaf
Vicdan ve insaf sahibi insanlar.
ekonomi
yun. İktisad. Tutum. Geliri gideri hesaplıyarak lüzumsuz masrafı bırakıp artırmağa çalışmak. Ölçülü ve idâreli harcamak. İnsanların sınırsız olan ihtiyaçlarıyla bunları sağlamaya yarayacak sınırlı imkân ve vasıtalar arasında mümkün olan azami uygunluğu temin için (sağlamak için) yapılan çalışma ve f
ekser-i nas / ekser-i nâs
İnsanların çoğunluğu.
elhubbu-lillah
Allah için sevmek. Muhabbet, dostluk, sevgi sırf Allah içindir. Hoş geçim, insanlara olan muhabbet Cenab-ı Hakk'ın rızası içindir.
emperyalizm
Bir devletin, sınırlarını genişletme politikası. Sınırları genişletmekteki gaye, başka memleketlerin zenginlik kaynaklarını ele geçirme ve insanlarını kendi hesaplarına çalıştırmaktır. Bu maksat için çok defa silâhlı harp, hem masraflı, hem de hürriyet fikriyle bağdaşmadığından zamanımızda daha sins
(Fransızca)
emr-i teklifi / emr-i teklîfî
Allahü teâlânın insanlara yapmaları veya sakınmaları için verdiği emirler. Buna Emr-i teşrîî de denir.
enam / enâm / انام
Yaratılmışlar, halk, insanlar.
Canlılar.
(Arapça)
İnsanlar.
(Arapça)
enasi
(Tekili: Enâsiye) (İnsan) İnsanlar.
Basar, göz.
enbiya / enbiyâ
Nebîler, peygamberler. Yeni din ile gönderilmeyip, insanları önceki dîne dâvet eden peygamberler Nebî kelimesinin çoğulu. Yeni bir din ile gönderilen peygambere ise, resûl denir.
enfüsi / enfüsî
Nefisle ilgili, insanlarının kendi iç âlemlerine ait.
engizisyon
XVI. ve XVII. asırlarda Hristiyan Katolik Mezhebine âit kiliselerden alâkayı kesen veya Papa'ya karşı gelenlere yapılan -insanları arslanlara parçalatmak, fırında yakmak gibi- dehşetli işkenceler veya onları bu azaba mahkûm eden mahkemelere verilen isim.
(Fransızca)
Çok ağır ve çok zâlimce cezây
(Fransızca)
enzar-ı nas / enzâr-ı nâs
İnsanların bakışları, görüşleri.
erzak-ı hayvaniye ve insaniye
İnsanların ve hayvanların rızıkları.
erzel-i nas / erzel-i nâs
İnsanların en rezili, en fenası.
eşerr-i nas / eşerr-i nâs
İnsanların en şerlisi, nasın en kötüsü.
eshab-ı kiram / eshâb-ı kirâm
Mü'min olarak Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellemi gören ve mü'min olarak öldüğü bilinen mübârek insanlar ve cinler.
eşirra
Çok şerliler. Çok kötü insanlar. Çok şerli mahluklar.
evamir-i teşriiye / evâmir-i teşriiye
Allah'ın peygamberleri aracılığıyla insanlara bildirdiği ve yerine getirilmesini istediği emirler.
evbaşan
(Tekili: Evbaş) Aşağılık kimseler, âdi kişiler, alçak ve rezil insanlar. Ayak takımları.
evham-ı batıla / evham-ı bâtıla
İnsanları haktan uzaklaştıran bâtıl vehimler ve kuruntular.
ez'af-ı nas / ez'af-ı nâs
İnsanların en zayıf olanı.
ezell-i nas / ezell-i nâs
İnsanlar içinde en rezil ve aşağılık olan adam.
ezhan-ı nas
İnsanların zihinleri, fikirleri, anlayışları.
ezkiya / ezkiyâ
Zeki insanlar.
Temiz ve iyi insanlar.
ezkiya-i alem / ezkiyâ-i âlem
Dünyanın en zekî insanları.
ezkiya-yı alem / ezkiya-yı âlem
Dünyanın en zeki insanları.
fahşa
Büyük günahlar. Çirkinlikler. Zina gibi şehevâta tâbi olmakta ifrat ile alâkadar olan günahlardır ki, lisanımızda fuhşiyat tâbir olunur. Ve bunlar, insanların en çirkin hâlleridir.
faniler / fâniler
Ölümlü insanlar.
fassal
Dedikoducu. Herkesin kusurunu sayıp döken.
İnsanları medh ü sena eden kimse.
fazilet-i islamiye / fazilet-i islâmiye
İslâmın insanlara kazandırdığı erdem, üstünlük.
fecere / فجره
Günahkarlar.
(Arapça)
Kötü insanlar.
(Arapça)
felan
İnsanlar içinde alem isimlerden kinâye bir isim.
felsefe ve hikmet-i insaniye
İnsanların geliştirdikleri fikir, felsefe ve ilim.
felsefe-i beşeriye
İnsanların geliştirdikleri fikir, felsefe.
fen ve san'at-ı beşeriye
İnsanlara ait bilim ve sanat.
fenn-i hikmet-ül eşya
Tabiat bilgisi. Eşyadaki intizam, mükemmellik ve insanlara olan faydaları ve onlardan faydalanmak hakkında bilgi veren ilim kolu.
fenn-i iaşe / fenn-i iâşe
İnsanlar ve hayvanların besleniş ve yaşayışları hakkında bilgi veren ilim dalı.
ferd-i insan
İnsanlardan bir fert.
ferdiyet
Cenâb-ı Hakk'ın birliği. Vahdetle bütün kâinata birden tasarruf eden Allah'ın (C.C.) sıfatı.Ferdiyet mânası insanlara isnad edilirse: Sadece bir olup, benzeri dünyada bulunmayan kimsenin sıfatı olur. Sadece Kur'andan ders alarak irşadda bulunabilen büyük velilik. Hiçbir şahsı merci yapmadan doğrudan
ferman-ı risalet / fermân-ı risalet
Peygamberlik fermânı, buyruğu; Hz. Muhammed'in (a.s.m.) bütün cin ve insanlara tebliğ ettiği Kur'ân-ı Kerim.
fetanet / fetânet
Peygamberlerde bulunması lâzım olan sıfatlarından biri. Peygamberlerin; bütün insanların en akıllısı, en zekîsi ve en anlayışlısı olmaları.
fetret / فَتْرَتْ
Dînî teblîğin insanlara ulaşmadığı dönem.
fetret-i mutlaka
İnsanlara, doğru ile yanlışı ayırt ettirecek hiçbir semâvî dinin hükmetmediği dönem.
fıkıh
(Fıkh) Derin ve ince anlayış. Bir şeyi, hakkı ile, künhü ile bilmek. İnsanlar arasındaki ilişkilerle ilgili olarak dinî hükümleri ayrıntılı delilleriyle bilmek. Müslümanlar, müslüman olmaları itibariyle Allah'ın emirlerine tâbidirler, uyarlar. Fıkıh ilmi, hangi şartlarda Allah'ın hangi emrin
fikr-i beşeri / fikr-i beşerî
İnsanlara ait düşünce.
fisal
(Tekili: Fasıl) Ayrılmış olanlar.
Yavrunun sütten kesilmesi.
Kısa duvar.
İnsanların lehinde veya aleyhinde söz söyleyerek para toplıyan.
Ana sütünden kesilmiş hayvan yavrusu (Füslan, fislan şeklinde de olur.)
fitne
Ayrılık, karışıklık, kargaşa; insanı hak ve hakîkatten saptıracak şey. İnsanları sıkıntıya, belâya düşüren, müslümanların zararına sebeb olan iş. Düşmanlığa sebeb olan şey.
gavga
Çekirge.
İnsanların rezilleri. Adi, aşağılık olan kimseler.
gavs-üs-sakaleyn
İnsanlara ve cinlere yardım eden büyük velî Abdülkâdir-i Geylânî hazretlerinin lakabı.
gaza / gazâ
İnsanların İslâmiyet'i işitmeleri, müslüman olmakla şereflenmeleri yâhut müslümanların dînine, vatanına ve nâmusuna tecâvüz eden düşmanı kovmaları için yapılan muhârebe.
guşe-nişin
Köşeye çekilen, münzevi, insanlardan uzaklaşan.
(Farsça)
güzide-i beni adem efendimiz / güzide-i benî âdem efendimiz
İnsanlar içerisinden seçilmiş olan Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (a.s.m.).
hablü'l-metin-i milliyet / hablü'l-metîn-i milliyet
Kopmaz bir bağ ile insanları birbirine bağlayan milliyet, millî özellikler.
hacat-ı hayvaniye ve insaniyeye / hâcât-ı hayvâniye ve insâniyeye
İnsanların ve hayvanların ihtiyaçları.
hadi / hâdî
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Kullarından dilediğine doğru yolu gösteren, kullarının havâssına (seçilmişlerine) doğrudan insanların avâmına (havâsstan aşağı derecede olanlara) yarattıkları varlıkları vâsıtasıyla kendini tan ıtan yüce Allah.
hakiyan
(Tekili: Hâki) İnsanlar, nev'-i beşer, dünya halkı.
hali kalmayan / hâli kalmayan
Boş kalmayan (yani her zaman bir kısım ihtilâlci insanlar bulunan).
halife / halîfe
Birinin yerine geçen.
Resûlullah efendimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) vekîlî ve yeryüzündeki bütün müslümanların reîsi (başı).
Bir tasavvuf büyüğünün yetiştirip, hayâtında veya vefâtından sonra insanları terbiye etmek ve talebe yetiştirmekle vazîfelendirdiği talebesi.
halife-i raşide / halîfe-i râşide
İnsanlara, İslâm dînini anlatma vazîfesini Peygamber efendimiz gibi yapan ve âyet-i kerîmelerde veya hadîs-i şerîflerde halîfe olacağı işâret olunan halîfe. Buna, Halîfe-i âdile de denir.
halk
İnsan topluluğu. İnsanlar.
Yaratmak. İcad. Örneği ve benzeri olmayan bir şeyi yaratmak, ibdâ' eylemek.
Bir şeyi yumuşatıp düzleştirmek.
halk-ı ef'al / halk-ı ef'âl
Mu'tezile fırkasının bir tabiridir. Hayvan ve insanların, kendi fiillerinin hakiki müessiri olduğunu iddia etmelerine verilen isimdir. (Bu iddiâlarını Ehl-i Sünnet ulemâsı müsbet delillerle reddetmiştir.)
hanekah / hânekâh
Tekke, dergah. İrşâd (doğru yolu gösterme) ve sohbet ile insanları olgunlaştırma hizmetlerinin yapıldığı yer.
hannas / hannâs
İnsanların kalblerine vesvese veren sinsi şeytan.
harisun aleyküm / harîsun aleyküm
Tevbe Suresi'nin bir âyetinde geçen bu ifade, birinci derecede Peygamberimiz (A.S.M.) hakkında olup ümmetini ve bütün insanları doğru yola irşadda yılmadan, büyük bir sebat ve azim ve gayretle devam etmesine işaret edilerek böylece tavsif edilmiştir.
haşir / hâşir
Haşreden, toplayan. Cem'eden.
Hz. Peygamber'in (A.S.M.) bir ismi. Haşir meydanında bütün insanlar mübarek izlerinde haşr olup toplanacaklarından Delâil-i Hayrat'ta bu isimle mezkurdur.
haşir ve neşr-i insani / haşir ve neşr-i insanî
İnsanların öldükten sonra tekrar diriltilerek Allah'ın huzurunda toplanması ve tekrar dağılıp yayılması.
haşr
(Haşir) Toplanmak, bir yere birikmek.
Toplama, cem'etmek.
Kıyametten sonra bütün insanların bir yere toplanmaları. Allahın, ölüleri diriltip mahşere çıkarması. Kıyamet.
Bir tohumun içinden büyük ağaçlar çıktığı gibi, her bir insanın acb-üz zeneb denilen bir nevi çekir
İnsanların öldükten sonra tekrar diriltilip muhakeme için Allah'ın huzurunda toplanması.
Toplanma, bir araya gelme. Allahü teâlânın bütün insanları, melekleri, cinleri, şeytanları ve diğer hayvan ve kuşları, gökte, yerde, denizde ne kadar büyük ve küçük canlı var ise, hepsini kıyâmet kopmasından (dünyânın son bulmasından) sonra diriltip, dünyâda yaptıklarının hesâbını vermek üzere Arasâ
haşr-i beşer
İnsanların öldükten sonra âhirette yeniden diriltilip Allah'ın huzurunda toplanması.
haşr-i beşeri / haşr-i beşerî
İnsanların öldükten sonra âhirette yeniden diriltilip Allah'ın huzurunda toplanması.
haşr-i cismani / haşr-i cismânî
İnsanların öldükten sonra âhirette bedenle birlikte yeniden diriltilip Allah'ın huzurunda toplanması.
haşrin cismaniyeti
İnsanların öldükten sonra tekrar diriltilip Allah‘ın huzurunda toplanmasının hem beden, hem de ruh itibariyle olması.
hatib-i beliğ
İnsanlara son derece derin ve hikmetli sözler söyleyen hatip.
havass-ı beşeriye / havâss-ı beşeriye
İnsanların âlim ve aydın kesimi.
hayat-ı beşeriye-i sefihane / hayat-ı beşeriye-i sefihâne
İnsanların haram ve yasak eğlence hayatı.
hayat-ı içtimaiye-i beşeriye
İnsanların sosyal hayatı.
hayat-ı içtimaiye-i insan
İnsanların sosyal hayatı.
hayr-ul beşer
İnsanların en hayırlısı olan Hz. Muhammed (A.S.M.)
hayr-ül-beşer
İnsanların en hayırlısı, her bakımdan en iyisi mânâsına. Peygamber efendimizin lakablarından biri.
hayrü'l-beşer
İnsanların hayırlısı Hz. Muhammed.
hayrü'n-nas / hayrü'n-nâs
İnsanların hayırlısı.
hayvanat-ı ehliyye
İnsanlara alışık olan hayvanlar, evcil hayvanlar.
hem-ginan
Bütün insanlar, bütün nev'-i beşer.
(Farsça)
herc
İnsanların arasında meydana gelen fitne, fesad.
Söze dalıp çoğaltmak. Haltetmek. Sözü karıştırmak.
Kapıyı açık bırakmak.
İnsanların işlerinin karışması.
Seğirtmek.
Katletmek.
hesab / hesâb
Öldükten sonra, dünyâda yaptıkları işlerden dolayı insanların sorguya çekilmesi.
hesab günü / hesâb günü
Öldükten sonra, dünyâda iken yapılan işlerden dolayı insanların sorguya çekilecekleri gün. Kıyâmet günü.
hicab
Perde. Örtü. Hâil.
Utanma. Kendini kusurlu bilip insanlar arasından çekilmek.
Men'etmek.
Allah ile kul arasındaki perde.
Setretmek. Gizlemek.
hidayet güneşi
Bütün hak ve hakikatleri güneş gibi ortaya çıkaran, insanlara iman yolunu gösteren Kur'ân.
hikmet-i beşeriye
İnsanların bilgisi.
hikmet-i insaniye
İnsanların ortaya koyduğu ilim.
hikmet-i teklif
İnsanlara dünya hayatında bazı sorumlulukların yüklenmesinin hikmeti, imtihan gayesi.
hilafet / hilâfet
Halîfelik, emirlik, imâmlık (devlet reisliği).
Resûlullah'tan (sallallahü aleyhi ve sellem) sonra bütün müslümanlara imâmlık ederek İslâmiyet'in emirlerinin tatbik edilmesine nezâret edip, İslâmiyet'e ve müslümanlara karşı yapılan her türlü müdâhaleye cevap vermek vazîfesi.
İnsanları
hilafet-i kübra / hilâfet-i kübrâ
En büyük halifelik; insanların Allah tarafından bütün varlıkların üzerinde bir temsilci kılınması.
hisab / hisâb
Öldükten sonra, dünyâda yaptıkları işlerden dolayı insanların sorguya çekilmesi.
hiss-i saika
İnsanları bir yöne sevk eden, yönlendiren his, duygu.
hiss-i şaika
İnsanları bir hedefe teşvik eden, şevklendiren, duygu.
hissiyat-ı insaniye / hissiyât-ı insaniye
İnsanlarda bulunan hisler, duygular.
hissiyat-ı süfliye
İnsanları kötülüğe yönelten aşağılık duygular.
hitabat-ı kur'aniye / hitâbât-ı kur'âniye
Kur'ân'ın bütün insanlara yönelik hitapları.
hizbü'l-kur'an / hizbü'l-kur'ân
Kur'ân'daki iman hakikatlerini insanlara ulaştırma hizmetini yürütenler.
hizmet-i kudsiye-i imaniye
Mukaddes olan iman hakikatlerini muhtaç insanlara ulaştırma hizmeti.
hizmet-i kur'aniye ve islamiye / hizmet-i kur'âniye ve islâmiye
İslâmın ve Kur'ân'ın hakikatlerini insanlara ulaştırma hizmeti.
hüda-i kur'an / hüdâ-i kur'ân
Kur'ân'ın insanlara sunduğu hak ve hidayet yolu.
hüda-yı furkani / hüdâ-yı furkanî
Hakkı batıldan ayıran Kur'ân'ın insanlara doğru yolu göstermesi.
hukuk-u ibad
Fık: Akidler ve muamelelerle alâkalı hukuk. İnsanlarla olan muamelelerimizdeki haklar. Ferde ait olan hususi haklar.
hukuk-u tabiiyye
İnsanın fıtratında bilkuvve mevcut olup, hak ile bâtılı, iyi ve fenayı bildiren ve insanların toplu bir şeklide yaşamalarını mümkün kılan hükümler.
hukuk-ul-ıbad / hukûk-ul-ıbâd
İnsanlara âit haklar.
hums-u beşer / خُمْسِ بَشَرْ
İnsanların beşde biri.
hürriyet-i meşrua
İslâm şeriatinin insanlara sunduğu özgürlük.
hutbe-i ezeliye
Varlığının başlangıcı olmayan Allah'ın insanlara ve cinlere bir hutbesi olan Kur'ân.
hutuvat-ı sitte
Altı adım. (Kur'an-ı Kerim'deki "Hutuvat-üş şeytan" tabirinden istifaze ile, şeytanların ve onların insî mümessilleri olan şerir insanların fitnekâr ve dalâlete sevkedici adımları, izleri ve desiseleri gibi mânalarla alâkalı olarak "bir mühim eser"e verilen isim) Şeytanın altı desisesi.
i'caz
Âciz bırakmak. Acze düşürmek, şaşırtmak.
Edb: Mu'cize derecesinde düzgün ve icazlı söz söylemek. Benzerini yapmada herkesi acze düşürmek. Güzel söz söylemekte insanların muktedir olmadıkları derece.
Mu'cizelik olan şey.
ibadet
Allah'ın (C.C.) emirlerini yerine getirmek ve nehiylerinden kaçmak. Yapılmasında sevab olup, ihlâsla yapılan herhangi bir amel. Şeriatta bildirildiği gibi Allah'a kulluk etmek. Kâinatın ve dolayısıyla insanların hilkatindeki hikmet ve gaye.
ibadet-i ins ü cann / ibadet-i ins ü cânn
İnsanların ve cinlerin ibadeti.
iblis
İnsanları Allah yolundan çıkarmağa çalışan şeytan.
ideoloji
İnsanların düşünce ve hareketlerine muayyen bir istikamet vererek, siyasî veya ictimaî bir doktrin meydana getirmek isteyen fikir sistemi.
(Fransızca)
ihtikar / ihtikâr
Bir şeyi kıymetlensin diye saklamak.
Ist: İnsanların veya ehlî hayvanların yiyeceklerine âit şeylerin satış kıymetleri yükselsin diye kırk gün kadar saklamak. Böyle yapan kimseye muhtekir denir.
Vurgunculuk, bozgunculuk.
ihtilalat-ı beşeriye / ihtilâlât-ı beşeriye
İnsanlardaki ihtilaller, karışıklıklar.
ihtilat etme / ihtilât etme
İnsanlarla diyalog kurma.
ilan-ı tekviniye / ilân-ı tekvîniye
Varlıkların yaratılışıyla insanlara duyurulan gerçekler.
iltifat-ı ilahi / iltifât-ı ilâhî
Allah'ın lütuf ve iyiliklerle insanlara yönelmesi.
in'amat-ı külliye
Bütün in'amlar. Cenab-ı Hakk'ın mahlukata, hususan insanlara hadsiz nimetler ihsan etmesi.
inkar-ı haşir / inkâr-ı haşir
İnsanların âhiret âleminde tekrar diriltileceğinin inkâr edilmesi.
ins
İnsanlar.
ins ü cin
İnsanlar ve cinler.
ins ve cin
İnsanlar ve cinler.
insani arş / insanî arş
İnsanların ulaşabileceği en yüksek derece.
insanın haşri
İnsanların, öldükten sonra dağılmış olan zerreleri âhirette Allah tarafından tekrar bir araya getirilerek bedenlerinin inşa edilmesi ve diriltilmesi.
insaniye
İnsanlar, insan cinsi, beşeriyet.
insaniyetperver
İnsanları ve insanlara hizmet etmeyi seven.
insi ve cinni / insî ve cinnî
İnsanlardan ve cinlerden olan.
insücin / انس و جن
İnsanlar ve cinler.
(Arapça)
irade-i cüz'iyye / irâde-i cüz'iyye
Allahü teâlânın, bir işi yapmak ve yapmamak husûsunda insanlara ihsân ettiği dileme ve seçme kuvveti.
irşad / irşâd
Yol gösterme, rehberlik etme. İnsanları, Allahü teâlânın emir ve yasaklarına ve Resûlullah efendimizin sünnet-i seniyyesine uymaya, her zaman Allahü teâlâyı anmaya, O'nu unutmamaya, kalbde O'ndan başkasının sevgisine yer vermemeye çağırmak, Allahü te âlânın râzı olduğu yolu göstermek.
irsal-i rusül / irsâl-i rusül
Peygamberlerin gönderilmesi; Cenâb-ı Hakkın insanlara peygamber göndermesi.
irsal-i rüsül
Cenab-ı Hakk'ın insanlara her hususta ve hususen Allah'a itaatte rehber olacak peygamberler göndermesi.
ıslah / ıslâh
Terbiye etmek, iyi hâle getirmek.
Bozulan bir şeyi eski hâline getirme.
İnsanların aralarını düzeltmek, barıştırmak.
islam / islâm
(Selâm. dan) İtaat, inkıyad, bir şeye teslimiyet. Din.
Ist: Hz. Muhammed'in (A.S.M.), Allah'ın emriyle insanlara bildirdiği din.
islamiyyet / islâmiyyet
Allahü teâlânın Cebrâil ismindeki melek vâsıtası ile, sevgili Peygamberi Muhammed aleyhisselâma gönderdiği, insanların dünyâda ve âhirette râhat ve mes'ûd olmalarını sağlayan usûl ve kâideler, emirler ve yasaklar.
isti'dad
Bir şeyin kabulüne ve kazanılmasına olan fıtrî meyil.
Kabiliyet. Akıllılık. Anlayışlılık. Allah Teâlâ Hazretlerinin (C.C.) insanlara ve sâir mahluklara tevdi buyurduğu kabiliyet kuvveleri.
istidad-ı beşer
İnsanların yetenekleri.
istima-ı nas / istimâ-ı nas
İnsanların dinlemesi, kulak vermesi.
itab-ı nas / itâb-ı nâs / عِتَابِ نَاسْ
İnsanların azarlaması.
itibari / itibârî
Gerçekten öyle olmadığı hâlde öyle sanılan ve insanlar tarafından öyle kabul görmüş olan, göreceli.
ıtlak etmek
Belli bir sınır getirmeden genelleme yapma; Allah'ın kitap gönderdiği bir peygambere ve dine inanan insanları, yani Hıristiyan ve Yahudileri de hükmün kapsamı altına almak.
ittihad-ı umumi / ittihad-ı umumî
Umumi ittihad. Bütün insanların birleşmesi.
ıyalullah
Halk, insanlar.
ızrar-ı nas / ızrar-ı nâs
İnsanlara zarar verme.
kabadayı
Mc: Cesur, kahraman, cengâver. Eskiden kabadayılar ağırbaşlı, fenalıktan kaçınır, iyiliği sever insanlar oldukları için muhitlerinde hürmet görürlerdi.
Kimseden korkmaz görünerek şuna buna meydan okuyan kimse, yiğit taslağı.
kabile / kabîle
Birlikte yaşayan, konup göçen, bir sülâleden türemiş insanlar. Bir reisin idaresi altında bulunan ve ekserisi aynı soydan gelen insanlar.
Aynı soydan olup beraber yaşayan insanlar.
kadro
ing. Bir işin yürütülebilmesi için icab eden bir cinsten şeylerin, bilhassa insanların tamamı veya bütünü.
kain ve bain / kâin ve bâin
Tasavvuf ilmi terimlerinden. Halk (insanlar) ile berâber görünen, fakat hakîkatte onlardan uzak ve kalben Allahü teâlâ ile berâber olan.
kalem
Levh-i mahfûz üzerine Allahü teâlânın ilm-i ezelîsi (başlangıcı olmayan ilim sıfatı) ile bilip taktîr ettiği şeyleri yazan, nasıl olduğu insanlar tarafından bilinemeyen kalem.
kamilin-i nev-i beşer / kâmilîn-i nev-i beşer
İnsanların içinde kemâl ve fazilet sahibi, mânevî yönden olgunluğa erişmiş olanlar.
kamuflaj
Gizlenme, örtme. Aldatma gayesiyle yapılan tertibat. Daha ziyade harp zamanlarında araçlar ile insanların, bulundukları mekâna göre kılığa girmeleri.
(Fransızca)
kanun-ı ilahi / kânûn-ı ilâhî
Allahü teâlânın kullarının dünyâ ve âhirette huzûr ve seâdete (mutluluğa) kavuşmaları için Peygamberleri (aleyhimüsselâm) vâsıtasıyla insanlara bildirdiği emirleri ve yasakları, İslâmiyet.
Allahü teâlânın kâinâtta (varlık âleminde) koyduğu nizâm, düzen.
kanun-u beşer
İnsanlar tarafından konulan kanun.
kanun-u beşeri / kanun-u beşerî
İnsanların koyduğu kanunlar.
kanun-u esasi-yi beşeriye / kanun-u esasî-yi beşeriye
İnsanların temel kanunu, anayasası.
karye
Köy. Nâhiyeden küçük olan, insanlarla meskun yer.
katı-ı tarik-ı ilahi / kâtı-ı tarîk-ı ilâhî
İnsanların Allahü teâlânın emirlerine ve yasaklarına uymalarına ve rızâsına kavuşmasına mâni olan, hidâyet ve saâdetlerini engelleyen, saptırıcı, yol kesici.
kavanin-i beşer
İnsanlarca ortaya konulan kanunlar, yasalar.
kayyım
İnsanları birbirine kardeşlikte ve sevgide bir araya toplayıp dünya ve âhirette necat ve iyilikler yolunda cem' edici olduğundan; bütün iyilikleri haseneleri toplayıcı ve muhtaçlara çok ihsan edici mânasında Peygamberimiz Resul-i Ekrem'e (A.S.M.) verilen bir isim.
kayyum-i alem / kayyûm-i âlem
Kayyûmiyyet makâmında bulunan velî zât. İnsanların âhirete âit derece ve seâdetleri bu mertebedeki velîlerin imdâdına verildiğinden kayyûm denilmiştir.
kaza-i şehvet
Şehvet ihtiyacını gidermek. Cinsî münasebet (ki, insanlar arasında nikâh olmadıkça haramdır.)
kaziye-i külliye
Man: Hüküm mevzuunun cemi efradına şâmil olan kaziyye. "İnsanların cümlesi nâtıktır" gibi.
keffaret-üz zünub
Günahların keffareti. Mü'min insanların çeşitli hastalık ve musibetlerine denir. Çünkü günahlarından afvına vesile olabilir. (Huk. İslâmiye ve Ist. Fık. K.)
kelam-ı kibar / kelâm-ı kibâr / كلام كبار
Büyük insanların özlü sözleri.
kemalat-ı beşeriye / kemâlât-ı beşeriye
İnsanlara ait mükemmellikler.
kesan
Adamlar. İnsanlar. Kişiler.
(Farsça)
kıbti / kıbtî
Mısır'a ilk yerleşen insanlar. Mısır'ın yerli halkına verilen ad.
kihal
(Tekili: Kehl) Kemâlini bulmuş kimseler. Kâmil insanlar. Olgunluk çağında bulunanlar.
kiramen katibin / kiramen kâtibîn / kirâmen kâtibîn
İnsanların iki tarafında bulunup, sevablarını ve günahlarını yazan meleklerin adı.
İnsanların iki omuzunda bulunup, onların sevâb ve günâhlarını yazan iki melek. Hafaza melekleridir diyen âlimler de olmuştur.
kıyamet
Dünyanın yıkılıp harab olması. Her şeyin mahvolması. Dünyanın sonu ve mahşer meydanına bütün insanların dirilip toplanacağı zaman.
Mc: Büyük belâ.
Fazla sıkıntı.
kompleks
Bir anda kavranamıyacak şekilde çeşitli sebeblerden, unsurlardan meydana gelmiş.
(Fransızca)
Basit olmayan. Mürekkep.
(Fransızca)
İnsanların davranışlarına, ruh hâllerine yön veren birbirine bağlı şuuraltı hayallerinin bütünü.
(Fransızca)
kötü din adamı
İlmini dünyâ kazancına, mala, mevkîye kavuşmaya vâsıta eden, ilmi ile amel etmeyen, insanları ibâdete ve âhirete yönelmeye teşvik etmeyen din adamı.
kozmopolit
Her yabancı şeye karşı alâka gösteren, milliyet duygularından mahrum kimse.
(Fransızca)
Çeşitli milletlerden insanları içine alan.
(Fransızca)
kulub-u münevvere aktabı / kulûb-u münevvere aktâbı
Kalp aracılığıyla nurlara ulaşan ve manevî bir kutup hâline gelen insanlar.
kümmel
(Tekili: Kâmil) Kâmiller. Olgunlar. İlmen, dinen ve mânen kâmil olan büyük zatlar. Büyük mâneviyat ve fazilet sahibi insanlar.
kur'an-ı kerim / kur'ân-ı kerîm
Allahü teâlânın Cebrâil aleyhisselâm vâsıtasıyla Muhammed aleyhisselâma yirmi üç senede Arabça olarak indirdiği, bize kadar ilk nâzil olduğu şekilde tevâtürle, yalan söylemeleri mümkün olmayan üstün vasıflı insanların bildirmeleri ile gelen ve mushaf larda yazılı olup, okunması ile ibâdet edilen, hi
kurum
(Tekili: Karm) Değerli insanlar. Kıymetli ve değeri büyük kişiler.
kut'ül amare / kut-ül amare / كوتول امار
Kut'ül Amare ne demektir?
Yeni kurulan Osmanlı 6. Ordusu'nun Komutanlığı'na atanarak 5 Aralık'ta Bağdat'a varan Mareşal Colmar Freiherr von der Goltz Paşa'nın emriyle Irak ve Havalisi Komutanı Miralay (Albay) 'Sakallı' Nurettin Bey'in birlikleri 27 Aralık'ta Kut'u kuşattı. İngilizler Kut'u kurtarmak için General Aylmer komutasındaki kolorduyla hücuma geçti ancak, 6 Ocak 1916 tarihli Şeyh Saad Muharebesi'nde 4.000 askerini kaybederek geri çekildi. Bu muharebede 9. Kolordu Komutanı Miralay 'Sakallı' Nurettin Bey görevinden alındı ve yerine Enver Paşa'nın kendisinden bir yaş küçük olan amcası Mirliva Halil Paşa (Kut) getirildi.
İngiliz Ordusu, 13 Ocak 1916 tarihli Vadi Muharebesi'nde 1.600, 21 Ocak Hannah Muharebesi'nde 2.700 askeri kaybederek geri püskürtüldü. İngilizler mart başında tekrar taarruza geçti. 8 Mart 1916'da Sabis mevkiinde Miralay Ali İhsan Bey komutasındaki 13. Kolordu'ya hücum ettilerse de 3.500 asker kaybederek geri çekildiler. Bu yenilgiden dolayı General Aylmer azledilerek yerine General Gorringe getirildi.
Kut'ül Amare zaferinin önemi
Kût (kef ile) veya 1939’dan evvelki ismiyle Kûtülamâre, Irak’ta Dicle kenarında 375 bin nüfuslu bir şehir. Herkes onu, I. Cihan Harbinde İngilizlerle Türkler arasında cereyan eden muharebelerden tanır. Irak cephesindeki bu muharebeler, Çanakkale ile beraber Cihan Harbi’nde Türk tarafının yüz akı sayılır. Her ikisinde de güçlü düşmana karşı emsalsiz bir muvaffakiyet elde edilmiştir.
28 Nisan 1916’da General Townshend (1861-1924) kumandasındaki 13 bin kişilik İngiliz ve Hind askerlerinden müteşekkil tümenin bakiyesi, 143 günlük bir muhasaradan sonra Türklere teslim oldu. 7 ay evvel parlak bir şekilde başlayan Irak seferi, Basra’nın fethiyle ümit vermişti. Gereken destek verilmeden, tecrübeli asker Townshend’den Bağdad’a hücum etmesi istendi.
Bağdad Fatihi olmayı umarken, 888 km. yürüdükten sonra 25 Kasım 1915’de Bağdad’a 2 gün mesafede Selmanpak’da miralay Nureddin Bey kumandasındaki Türk ordusuna yenilip müstahkem kalesi bulunan Kût’a geri çekildi. 2-3 hafta sonra takviye geleceğini umuyordu. Büyük bir hata yaparak, şehirdeki 6000 Arabı dışarı çıkarmadı. Hem bunları beslemek zorunda kaldı; hem de bunlar Türklere casusluk yaptı.
Kût'a tramvayla asker sevkiyatı
İş uzayınca, 6. ordu kumandanı Mareşal Goltz, Nureddin Bey’in yerine Enver Paşa’nın 2 yaş küçük amcası Halil Paşa’yı tayin etti. Kût’u kurtarmak için Aligarbi’de tahkimat yapan General Aylmer üzerine yürüdü. Aylmer önce nisbî üstünlük kazandıysa da, taarruzu 9 Mart’ta Kût’un 10 km yakınında Ali İhsan Bey tarafından püskürtüldü.
Zamanla Kût’ta kıtlık baş gösterdi. Hergün vasati 8 İngiliz ve 28 Hindli ölüyordu. Hindliler, at eti yemeği reddediyordu. Hindistan’daki din adamlarından bunun için cevaz alındı. İngilizler şehri kurtarmak için büyük bir taarruza daha geçtiler. 22 Nisan’da bu da püskürtüldü. Kurtarma ümidi kırıldı. Goltz Paşa tifüsten öldü, Halil Paşa yerine geçti. Townshend, serbestçe Hindistan’a gitmesine izin verilmesi mukabilinde 1 milyon sterlin teklif etti. Reddedilince, cephaneliği yok ederek 281 subay ve 13 bin askerle teslim oldu. Kendisine hürmetkâr davranıldı. Adı ‘Lüks Esir’e çıktı. İstanbul’a gönderildi. Sonradan kendisine sahip çıkmayan memleketine küskün olarak ömrünü tamamladı.
Böylece Kûtülamâre’de 3 muharebe olmuştur. İngilizlerin kaybı, esirlerle beraber 40 bin; Türklerinki 24 bindir. Amerikan istiklâl harbinde bile 7000 esir veren İngiltere, bu hezimete çok içerledi. Az zaman sonra Bağdad’ı, ardından da Musul’u ele geçirip, kayıpları telafi ettiler. Kût zaferi, bunu bir sene geciktirmekten öte işe yaramadı.
Bu harbin kahramanlarından biri Halil Paşa, Enver Paşa’nın amcası olduğu için; diğer ikisi Nureddin ve Ali İhsan Paşalar ise cumhuriyet devrinde iktidar ile ters düştüğü için yakın tarih hafızasından ustaca silindi. 12 Eylül darbesinden sonra Ankara’da yaptırılan devlet mezarlığına da gömülmeyen yalnız bunlardır.
Binlerce insanın kaybedildiği savaş iyi bir şey değil. Bir savaşın yıldönümünün kutlanması ne kadar doğru, bu bir yana, Türk-İslâm tarihinde dönüm noktası olan çığır açmış nice hâdise ve zafer varken, önce Çanakkale, ardından da bir Kûtülamâre efsanesi inşa edilmesi dikkate değer. Kahramanları, yeni rejime muhalif olduğu için, Kûtülamâre yıllarca pek hatırlanmadı. Gerçi her ikisi de sonu ağır mağlubiyetle biten bir maçın, başındaki iki güzel gol gibidir; skora tesiri yoktur. Hüküm neticeye göre verilir sözü meşhurdur. Buna şaşılmaz, biz bir lokal harbden onlarca bayram, yüzlerce kurtuluş günü çıkarmış bir milletiz.
Neden böyle? Çünki bu ikisi, İttihatçıların yegâne zaferidir. Modernizmin tasavvur inşası böyle oluyor. Dini, hatta mezhebi kendi inşa edip, insanlara doğrusu budur dediği gibi; tarihi de kendisi tayin eder. Zihinlerde inşa edilen Yeni Osmanlı da, 1908 sonrasına aittir. İttihatçıların felâket yıllarını, gençlere ‘Osmanlı’ olarak sunar. Bu devrin okumuş yazmış takımı, itikadına bakılmadan, münevver, din âlimi olarak lanse eder. Böylece öncesi kolayca unutulur, unutturulur.
Müşir İbrahim Edhem Paşa’nın oğlu Sakallı Nureddin Paşa (1873-1932), sert bir askerdi. Irak’ta paşa oldu. Temmuz 1920’de Ankara’ya katıldı. Fakat karakterini bilen M. Kemal Paşa, kendisine aktif vazife vermek istemedi. Merkez kumandanı iken Samsun’daki Rumları iç mıntıkalara sürgün ettiği esnada çocuk, ihtiyar, kadın demeden katliâma uğramasına göz yumdu. Bu, milletlerarası mesele oldu. Yunanlılar, bu sebeple Samsun’u bombaladı. Nureddin Paşa azledildi; M. Kemal sayesinde muhakemeden kurtuldu. Sonradan Kürtlerin de iç kısımlara göçürülmesini müdafaa edecektir. Batı cephesinde, kendisinden kıdemsiz İsmet Bey’in maiyetinde vazife kabul etti. İzmir’e girdi. Bazı kaynaklarda İzmir’i ateşe verdiği yazar. I. ordu kumandanı olarak bulunduğu İzmit’te, Sultan Vahîdeddin’in maarif ve dahiliye vekili gazeteci Ali Kemal Bey’i, sivil giydirdiği askerlere linç ettirdi; padişaha da aynısını yapacağını söyledi. Ayağına ip takılarak yerlerde sürüklenen cesed, Lozan’a giden İsmet Paşa’nın göreceği şekilde yol kenarına kurulan bir darağacına asılarak teşhir edildi. Mustafa Kemal Paşa, İstanbul’da bir fedainin vursa kahraman olacağı bir insanı, vuruşma veya mahkeme kararı olmaksızın öldürmeyi cinayet olarak vasıflandırıp kınadı. M. Kemal’e gazi ve müşirlik unvanı verilmesine içerleyen Nureddin Paşa iyice muhalefet kanadına geçti. 1924’de Bursa’dan müstakil milletvekili seçildi. Asker olduğu gerekçesiyle seçim iptal edildi. İstifa edip, tekrar seçildi. Anayasa ve insan haklarına aykırılık cihetinden şapka kanununa muhalefet etti. Bu sebeple antikemalist kesimler tarafından kahraman olarak alkışlanır. Nutuk’ta da kendisine sayfalarca ağır ithamlarda bulunulur, ‘zaferin şerefine en az iştirake hakkı olanlardan biri’ diye anılır.
Halil Kut (1882-1957), Enver Paşa’yı İttihatçıların arasına sokan adamdır. Sultan Hamid’i tevkife memur idi. Askerî tecrübesi çete takibinden ibaretken Libya’da bulundu. Yeğeni harbiye nazırı olunca, İran içine harekâta memur edildi. Irak’taki muvaffakiyeti üzerine paşa oldu. Bakü’yü işgal etti. İttihatçı olduğu için tutuklanacakken, kaçıp Ankara hareketine katıldı. Rusya ile Ankara arasında aracılık yaptı. Sonra kendisinden şüphelenilince, Almanya’ya kaçtı. Zaferden sonra memlekete dönüp köşesine çekildi. Politikaya karışmadı.
Ali İhsan Sâbis (1882-1957), Sultan Hamid’i tahttan indiren Hareket Ordusu zâbitlerindendi. Çanakkale, Kafkasya’da bulundu. Irak’ta paşalığa terfi etti. İttihatçı olduğu için Malta’ya sürüldü. Kaçıp Ankara hareketine katıldı. I. batı cephesi kumandanı oldu. Cephe kumandanı İsmet Bey ile anlaşmadı; azledilip tekaüde sevkolundu. M. Kemal’e muhalif oldu. Nazileri öven yazılar yazdı. 1947’de devlet adamlarına yazdığı imzasız mektuplar sebebiyle 15 seneye mahkûm oldu. 1954’te DP’den milletvekili seçildi. Hatıraları, Nutuk’un antitezi gibidir.
kutb
İşlerin görülmesine veya insanların doğru yolu bulmasına vâsıta kılınan büyük zât. Dünyâ işleri ve madde âlemindeki olaylarla alâkalı olana medâr kutbu (kutb-ül-aktâb), din ve irşâd işi ile vazîfeli kılınana irşâd kutbu denir.
kutb-i irşad / kutb-i irşâd
İnsanların irşâdına (doğru yolu bulmasına) ve hidâyetine (saâdete ve kurtuluşa ermesine) vesîle kılınan zâtların reisi.
kuvvetü'z-zahr
Dayanak, insanların arkalarını dayadıkları güç.
lehviyat-ı nevmiye
İnsanları uyutucu zevk ve eğlenceler.
leiman
(Tekili: Leim) Alçak, zelil ve aşağılık kimseler. Pinti ve cimri insanlar.
lemeat-ı i'caziye
İ'caza dair lem'alar. İ'caz, insanları âciz bırakma, hayrete düşürme parıltıları.
levazımat-ı insaniye / levâzımât-ı insaniye
İnsanlar için gerekli şeyler.
leym
İnsanlar arasında sulh etmek, barış yapmak.
Salâh.
Bir nârenciye meyvesi.
liam
(Tekili: Leim) Alçak, aşağılık ve zelil kimseler. Pinti ve cimri insanlar.
lisan-ı nas / lisan-ı nâs
İnsanların dili.
lühmum
(Çoğulu: Lehâmim) İnsanlardan ve atlardan iyi ve cevvâd olanlar.
Sütü çok olan deve.
lühum
Cömertler. İyiler. İyi insanlar.
lut aleyhisselam / lût aleyhisselâm
Kur'ân-ı kerîmde ismi bildirilen peygamberlerden. Bugün Ürdün ile Filistin arasında bulunan Lût gölü yanındaki Sedûm şehri halkına peygamber olarak gönderildi. İnsanlara İbrâhim aleyhisselâmın dînini tebliğ etti.
ma'mure
İnsanların bulunduğu bayındır yer. Ma'mur olan yer. Şehir, kasaba.
ma'nevi kuvvet / ma'nevî kuvvet
Müdrike (anlayıcı) kuvvetlerinin üçüncüsü olup, insanların havâssına, seçilmişlerine mahsûs anlayıcı kuvvet.
maaşir-i beşer
İnsanoğlunun toplulukları; gelmiş geçmiş tüm insanların bulunduğu dev topluluklar.
maglata-i şeytaniye
İnsanları aldatmak ve yoldan çıkarmak için söylenen karıştırıcı sözler. Şeytanın insan kalbine vesvese vermesi.
mahbub-u can
Bütün insanların ve derece olarak yüksek makamlarda olan zâtların sevgilisi.
mahbub-u ins ü can / mahbub-u ins ü cân
Cinlerin ve insanların sevgilisi.
mahiyet-i beşeriye
İnsanların yapısında bulunan temel özellik.
mahkeme-i kübra / mahkeme-i kübrâ
Öldükten sonra, âhiretteki ve Allah (C.C.) huzurundaki mahkeme. Bütün insanların muhakemesinin huzur-u İlâhiyede yapılacağı yer.
En büyük mahkeme, âhirette bütün insanların amel defterlerinin tartıldığı ve dünyâda yaptıklarının hesâbını verecekleri yer.
mahkeme-i kübra-yı haşir / mahkeme-i kübrâ-yı haşir
Haşrin büyük mahkemesi, insanların öldükten sonra diriltilerek hesaba çekilmek üzere toplanacağı büyük mahkeme.
mahşer
Toplanma yeri. Kıyametten sonra insanların tekrar dirilip toplanmaları ve toplandıkları yer. Haşir meydanı.
Çok kalabalık.
makam-ı ibrahim / makâm-ı ibrâhim
Kâbe'de İbrâhim aleyhisselâmın, Kâbe'yi inşâ ederken veya insanları hacca dâvet ederken üstüne çıktığı taşın bulunduğu yer.
maktulin / maktulîn
(Tekili: Maktul) Öldürülmüş insanlar. Vurulmuş veya katledilmiş kimseler.
mazhar-ı ilham / mazhar-ı ilhâm
Kendine ilhâm olunan. (Arı, hayvan ve insanlara olduğu gibi) Kalbine ilhâm gelen zât.
me's
İnsanların arasını bozmak, araya fesad sokmak.
mecma-ı nas / mecma-ı nâs
İnsanların toplandığı yer.
mecnun
Deli. Çılgın.
İnsanlara çok hususta uymayan.
Birini çok fazla sevip aklını kaçıran. Âşık.
medeniyet-i faside
Bozuk olan; insanları ve toplumları ifsad eden Batı medeniyeti.
medeniyet-i sefihe
İnsanları zevk ve eğlenceye yönelten medeniyet; Batı medeniyeti.
mehdi / mehdî
Âhirzamanda gelip insanları hak dine sevk edecek ve Müslümanların yenilemeye sebep zât.
mektub-u samedani / mektub-u samedanî
Hiç bir şeye muhtaç olmayan Allah'ın eserleri. Yeryüzü. İnsanlar, ağaçlar, çiçekler, çekirdekler, dağlar, denizler gibi çok hakikatlı mâna ifâde eden Allah'ın mektupları.
melek-i siyanet / melek-i siyânet
Allah'ın emri ile insanları koruyan, muhafaza eden melek.
melek-ül mevt
İnsanların ruhlarını kabzeden Azrâil. (A.S.)
merdan
(Tekili: Merd) Merdler. İnsanlar, erkekler, yiğitler.
merdüm-azar
İnsanları inciten. Halka eziyet veren.
(Farsça)
merdum-girizane / merdum-girîzâne
İnsanlardan sıkılarak, kalabalıktan hoşlanmayıp yalnızlık isteyerek.
merdüman
(Tekili: Merdüm) İnsanlar, kişiler, adamlar.
(Farsça)
merdümgiriz / مرمگریز
İnsanlardan sıkılan, yalnızlığı seven.
İnsanlardan sıkılan, kalabalıktan hoşlanmayıp yalnızlık isteyen.
İnsanlardan kaçan.
(Farsça)
merdümgirizlik
İnsanlardan sıkılganlık, kalabalıktan hoşlanmayıp yalnızlık isteme hâli.
meşahid
Meşhedler. Şehidlikler.
İnsanların toplanacağı yerler.
meşahir-i insaniye / meşâhir-i insaniye
İnsanların meşhurları, ünlü kişiler.
meşhed
Bir kimsenin şehid düştüğü yer. Şehidlerin mezarlığı olan yer.
İnsanların cemaat olarak hazır olacakları yer.
Şehâdet yeri. Hz. Hüseyinin (R.A.) Kerbelâdaki şehid düştüğü yer.
İranda bir şehir adı.
meta-ul gurur
Gurur metaı. İnsanı aldatıp Allah yolundan alan dünya zevki veya menfaatı, insanlara riyakârlık için kullanılan dünya malı.
mevzuat-ı beşer
İnsanların koyup kabul ettikleri hükümler ve kanunlar.
meyl-i tahakküm
İnsanları zorla hâkimiyeti altına alma meyli, eğilimi.
mezheb-i selef / مَذْهَبِ سَلَفْ
Hicri ilk üç asırdaki salih insanların yolu.
mizan / mîzân
Terâzi, ölçü âleti.
Kıyâmet günü insanların günâh ve sevâbını tartan ve nasıl olduğu bilinmeyen terâzi.
mu'amelat / mu'âmelât
İnsanların birbirleri arasında olan işler. Alış-veriş, kirâ, şirketler, fâiz, mîrâs gibi insanlar arasında meydana gelen işler. Fıkıh ilminin dört kısmından biri.
mu'aşeret / mu'âşeret
İnsanların birbirleriyle görüşmelerinde ve işlerinde karşılıklı uymaları gereken usûller, kurallar.
mu'cize
İnsanların, yapmasında âciz kaldıkları ve ancak Allah tarafından peygamberlere nasib olan hârika. Kerametten yüksek, fevkalâde hâdise.
Mu'cize, Halik-ı Kâinat tarafından peygamberlerin hakkaniyetine ait bir tasdiktir. Sahih hadislerle mu'cizeler haber verilmiş ve tesbit edilmiştir.
muallim-i hikmet
Hikmet öğretmeni; varlıklardaki hikmetleri, gaye ve sırları insanlara ders veren öğretmen.
muamelat
İnsanların birbirine karşı tutum ve davranışları.
Resmî dairelerde yapılan evrak kayıt ve işlemleri.
muaşeret / muâşeret
Birlikte yaşanılanlar.
Sünnet dâiresinde insanlarla iyi münâsebet.
İnsanlarla birlikte yaşayıp iyi geçinmek, insanların içine girme.
mücanebet
Sakınma. Çekinme. İnsanlardan uzağa bir tarafa çekilme.
mucize / mûcize
İnsanların benzerini yapmakta aciz kaldıkları olağanüstü iş.
İnsanların benzerini yapmakta aciz kaldıkları olağanüstü şey.
İnsanların yapamadığı harikalar.
mücun
(Çoğulu: Meccân) Kim olursa olsun kayırmamak.
İnsanların sözünden hazer etmeyip derdi olmamak.
müflis
İflâs eden.
Dünyâda iken insanların haklarını yemiş, onları dövmüş, sıkıntı ve eziyet vermiş; bu sebeblerle âhirette hesâblar görülürken, hakkı olanlara bütün günahları verilip, hiç sevâbı kalmayan ve hak sâhiplerinin günâhlarını yüklenerek, Cehennemlik olan kimse.
müfti / müftî
Fetvâ veren.
Vilâyet ve kazâlarda din işlerine bakan, İslâm âlimlerinin dînî bir konuda vermiş oldukları hükümleri yâni fetvâyı, insanlara bildiren kimse; nakleden me'mur.
Fetvâ veren, yâni herhangi bir şeyin, İslâm dînine uygun olup olmadığını bildiren, Kur'ân-ı kerîm ve hadîs-i şer
müfti-yüs-sekaleyn / müftî-yüs-sekaleyn
İnsanlara ve cinnîlere fetvâ veren büyük âlim.
İnsanlara ve cinnîlere fetvâ veren büyük âlim.
muhammed aleyhisselam / muhammed aleyhisselâm
Allahü teâlânın insanlara gönderdiği son peygamber.
muhasebe-i kübra / muhasebe-i kübrâ
Büyük muhasebe, hesaba çekilme; Allah'ın bütün insanları öldükten sonra dirilttiğinde hayatlarının tamamından hesaba çekmesi.
muhbir-i sadık / muhbir-i sâdık
Peygamberimiz Hz. Muhammed'in (A.S.M.) bir ismi. Diğer Peygamberlere de denebilir. Çünkü hepsi sâdık, sağlam, doğru haberleri insanlara ulaştırmışlar, kendilerine bildirilenleri aynen bildirmişler, insanları doğruluğa, felâha, hakka, hakikata, imana dâvet etmişlerdir.
mukaddesat-ı beşeriye / mukaddesât-ı beşeriye
İnsanların kutsal değerleri.
münci
İncâ eden. Kurtaran, necat veren.Resul-i Ekremin (A.S.M.) insanların azabtan kurtulmasına ve dünyâ ve âhiret saadetlerine sebeb olmasından mübarek isimlerinden birisi de münci olmuştur.
münezzil
(Nüzul. den) Tenzil eden, indiren.
Kur'an-ı Kerim'i vahiy ile insanlara rahmet olarak ihsan eden Allah (C.C.)
münimm
(Nemim. den) İnsanlar arasında kovuculuk yapan, fitne verip alan kimse. Nemmam.
münker ve nekir
Sorgu melekleri, öldükten sonra insanları kabirde sorgulayan melekler.
mürevvic-üş-şeria / mürevvic-üş-şerîa
İnsanları dînin emirlerine uymaya teşvîk eden mânâsında Muhammed Ma'sûm-i Fârûkî hazretlerinin üçüncü oğlu Muhammed Ubeydullah Serhendî'nin lakabı.
mürsel hadis / mürsel hadîs
Sahâbe-i kirâmın (Resûlullah efendimizin sohbetinde yetişen mübârek insanların) ismi söylenmeyip, Tâbiîn'den (Sahâbe-i kirâmı görüp, sohbetinde yetişen kimselerden) birinin, doğruca, Resûl-i ekrem buyurdu ki, diyerek bildirdiği hadîs-i şerîfler.
mürselin / mürselîn
Gönderilenler. Peygamberler. Allah tarafından insanların doğru yola çıkarılmaları için gönderilen elçiler.
mürşid
İrşâd eden, doğru yolu gösteren rehber zât. İyi bir müslüman olmaları için, insanları terbiye eden, âlim ve velî.
müşahedat-ı beşeriye
İnsanların gözlemleri, şahit olduğu olaylar.
musevilik / mûsevîlik
Allahü teâlânın Mûsâ aleyhisselâm vâsıtasıyla İsrâiloğullarına gönderdiği din. Mukaddes (ilâhî) kitabı Tevrâttır. Îsâ aleyhisselâma kadar olan peygamberler bu dîni insanlara tebliğ ettiler. Îsâ aleyhisselâmın gelmesiyle Mûsevîlik dîninin hükmü kaldır ıldı.
musibet-i beşeriye
İnsanlara gelen belâ ve musîbetler.
müstağni / müstağnî
Başkasına muhtâç olmayan.
Sâhib olduğu şeyle kanâat edip, insanlardan bir şey beklemiyen. İhtiyâcını başkalarına söylemiyen.
mutaassıbin / mutaassıbîn
(Tekili: Mutaassıb) (Asab. dan) Mutaassıb kimseler. Taassubu olan insanlar.
mütevatir-i bilmana / mütevatir-i bilmânâ
Nakledilen bir haberin başka ifade ve kelimelerle, başka başka şekilde ifade edilerek tevatür hâle gelmesi. Mânaların çok insanlarca başka başka kelimelerle nakledilmesi. Bir haberin veya hâdisenin farklı ifadelerle, başka başka şahıs veya topluluklar tarafından nakledilmiş olması.
mütevaziin / mütevaziîn
(Tekili: Mütevazi) Alçakgönüllü kimseler, mütevazi insanlar, tevazu ehli olan kişiler.
na-kesan
(Tekili: Nâ-kes) Alçaklar, âdi insanlar, insaniyetsiz kimseler.
Cimriler, tamahkârlar, pintiler, hasis kişiler.
namuskarane / nâmuskârane
Namusluca, namuslu insanlara yakışır şekilde.
nas / nâs / ناس / نَاسْ
İnsanlar.
(Farsça)
İnsanlar.
İnsanlar.
İnsanlar.
(Arapça)
İnsanlar.
nasfet
(Nasafet) İnsaf. Haklılık. Bir şeyin yarısını almak. Hakkaniyet. İnsanları, kanunların şümulüne girmeyen hakları te'min ve ifasına zorlayan fotri adâlet hissi.
nastan istiğna / nâstan istiğnâ
İnsanlara ihtiyaç duymama.
nasut
İnsanlık. İnsanlar ve onlarla alâkalı şeyler.
nasutiyan / nasutiyân
İnsanlar.
nazardan düşürme
Birşeyin insanların gözündeki değerini düşürme.
nazargah-ı enam / nazargâh-ı enâm
İnsanların gözü önüne.
naziat
Hz. Azrâil'in (A.S.) avenesi olan bir taife melâike ki; şerli ve kötü ruhlu insanların canlarını şiddetle alırlar.
Nez'edenler. Çekip koparanlar.
nefha
Üfleme, üfürme. İsrâfil aleyhisselâmın, kıyâmetin kopup insanların öleceği ve tekrar diriltilecekleri zaman, nasıl olduğu bizce bilinmeyen sûra üflemesi.
neşr-i suhuf
Sahifelerin neşri.
Haşirde, insanların hesab görülmek için dirildiklerinde amel defterlerinin meydana çıkarılıp herkesin amelinin belli oluşu.
nev'-i beşer
İnsanlar, beşer nev'i.
nev-i beni adem / nev-i benî âdem
Âdemoğulları, insanlar.
nev-i beşer
İnsanlar.
nübüvvet
(Nebi. den) Peygamberlik, nebi olmak, nebilik. Allah'ın (C.C.) emriyle vazifeli olarak insanları doğru yola çağırmak.
Peygamberlik; insanları Allahü teâlânın beğendiği yola kavuşturmak, onlara doğru yolu göstermek için Allahü teâlâ tarafından seçilmiş kimselere verilen peygamberlik vazîfesi.
nübüvvet yolu
Tasavvufta insanları Allahü teâlânın sevgisine, rızâsına kavuşturan iki yoldan birincisi ve en üstünü. Velî bir zâtın sohbetinde yetiştikten sonra arada sebeb ve vâsıta olmadan feyzin, kalb bilgilerinin asıl'dan yâni Resûlullah efendimizden alındığı yol. Allahü teâlânın rızâsına kavuşturan ikinci yo
nüfus / نفوس
Bireyler, insanlar.
Nefisler.
(Arapça)
İnsanlar.
(Arapça)
nüzul / nüzûl
İnmek. Tasavvuf yolunda ilerleyerek, sebebler âlemini görmeyip yalnız sebeblerin sâhibini yâni Allahü teâlâyı bilme hâline ulaşan bir velînin insanları irşâd ve terbiye için, tekrar sebebler âlemine inmesi.
ok
Yay veya keman denilen kavis şeklinde bükülmüş bir ağaç çubuğa gerili kirişe takılarak uzağa atılan ucu sivri demirli ince ve kısa değneğe verilen addır. Ok, silâhın icadından evvel insanlar tarafından kullanılmış ise de, en büyük mahareti Türkler, Araplar göstermişlerdir.
örf
İnsanlar arasında güzel görülmüş, red ve inkâr edilmeyip mükerreren yapılagelmiş olan şeydir. Bu kelime; ihsan, ma'ruf, cud, sehâ, bezl ve atâ olunan, atiyye, tanımak, bilmek, biliş, ikrar eylemek, arka arkaya tetebbu ve tevâli etmek, Allah (C.C.) tarafından ulülemre ve Sultana tevdi' olunan
örf-i nas / örf-i nâs
İnsanların âdet edindikleri, beğendikleri alışkanlık hâlleri, an'aneleri ve telâkkileri.
(Farsça)
örf-ü nas / örf-ü nâs
İnsanlar arasında yaygın bir gelenek hâline gelen hususlar.
örfünas
İnsanlar arasındaki genel anlayış.
peygamber
Allahü teâlânın, emirlerini ve yasaklarını kullarına bildirmeleri için insanlar arasından seçtiği ve kendilerine mûcizeler verdiği üstün zâtlar.
İlâhî hakikatları insanlara bildirmek ve onlara örnek olmak üzere Allah tarafından tayin edilen, vahiy yoluyla sahip olduğu ilmini yaşayıp neşreden mübarek zatların umumî ismi.
rabb-i nas / rabb-i nâs
İnsanların Rabbi.
rabıta-i iman
İman bağı, insanları hususan iman edenleri birbirine bağlayan iman.
raiyyet
Bir hükümdar idaresinde olanlar, birinin idaresine bağlı olanlar. Devletin idâresindeki umum insanlar.
Sürü. Otlatılan hayvan sürüsü.
raiyyet-perver
Halka iyi bakan, iyi idare eden. İnsanların ihtiyacını te'min eden, onların iyiliğini seven ve onlar için iyilik isteyen.
(Farsça)
ravi
Rivayet eden. İnsanlara haberleri nakleden.
Hadis nakleden.
Söyleyen, anlatan.
reform
Düzeltme, tanzim. Asıl şeklini verme. Islah etme. Avrupa'da başlayan dinde reform hareketini, İslâm dinine tatbik etmenin yeri yoktur. Çünkü İslâm dini, bütün zaman ve mekânların insanlarına her cihetle cevap verecek câmiiyette olduğundan ve ilmi esaslara dayanmış olarak asliyetini muhafaza ettiğind
(Fransızca)
ress
Taşla yapılmış, taşla örülmüş kuyu.
Semud taifesinden kalmış bir kuyunun adı.
Maden.
Dere.
İnsanlar arasında ıslah ve ifsad etmek.
resul / resûl
Yaratılışı, huyu, ilmi, aklı ve her bakımdan zamânında bulunan bütün insanlardan üstün olan ve yeni bir din ile gönderilen peygamber.
Elçi, haberci.
resül-ür rahat
Resül-i Ekrem'in (A.S.M.) bir ismidir. Kendisine tâbi olup onun getirdiği hakikatları tasdik ve iman ile insanlar büyük nimetlere ve rahatlara mazhar olduklarından kendisine bu isim verilmiştir. Ve kendisi buyurmuştur ki: "Ben dinin doğruluğu ve kolaylığı için peygamber gönderildim." ... İnsanlara e
resul-üs-sakaleyn / resûl-üs-sakaleyn
İnsanlara ve cinne peygamber olarak gönderilen Muhammed aleyhisselâm.
resulü's-sakaleyn
İnsanların ve cinlerin peygamberi, Hz. Muhammed (s.a.s.)
revban
(Çoğulu: Rübâ) Sütün yoğurt olması.
Sarhoşluk şiddetinden birbirine karışmış olan insanlar.
rücu' / rücû'
Dönme, yönelme.
Tasavvufta en yüksek mertebeye ulaşmış olan bir velînin tekrar geri insanlar arasına dönmesi.
ruhban / ruhbân
Evlenmeden bekâr yaşamayı tercih eden, dünyâdan yüz çevirip, insanlardan uzak yaşayan kimseler, râhibler. Hıristiyanlıkta sâdece ibâdetle meşgûl olan din adamları sınıfına verilen ad. Hıristiyan din adamları evlenmedikleri ve insanlardan uzak yaşadık ları için bu ad verilmiştir.
ruz-i ceza / rûz-i cezâ
İnsanların diriltilip, hesâba çekilerek amellerinin karşılığının verileceği gün; mahşer günü, kıyâmet günü.
ruz-i mahşer / rûz-i mahşer
Mahşer günü, kıyâmet koptuktan sonra insanların diriltilip hesâb için toplandıkları gün, kıyâmet günü.
İnsanların diriltilip toplanacağı gün.
ruz-u haşr / rûz-u haşr
İnsanların öldükten sonra âhirette yeniden diriltilip Allah'ın huzurunda toplanacağı gün.
saat-i icabe
Duaların kabul olduğu ve insanlarca gizli ve gaybî olan, Cuma gününde bir vakit.
sabr-ı cemil / sabr-ı cemîl
Başa gelen belâ ve musîbetten dolayı feryad etmeden, insanlara şikâyette bulunmadan yapılan sabır, gösterilen tahammül.
saff-ı sahabe
Hz. Muhammed'i görmüş ve onun sohbetinde bulunmuş olan mü'min kimselerin oluşturduğu ilk insanlar.
sahib-i zuhur
Zuhur sahibi; inkârcılık fikrine karşı ortaya çıkıp insanları hidayete ulaştırmaya vesile olan ve âhirzamanda ortaya çıkması beklenilen.
sahil-i vahdet ve tevhid
Vahdet ve tevhid sahili; insanların mânevî kurtuluşuna ve ebedî saadet sahiline ulaştıran tevhid ve vahdet inancı.
şahıs zamiri
İsim yerine kullanılan ve insanlara işaret eden kelimeler. Farsçada: (Men: ben), (Tu: sen), (U: o), (Mâ: biz), (Şümâ: siz), (İşân: onlar). Bunlar gayr-ı muttasıl (bitişik olmayan) zamirlerdir.Arapçada; gayr-ı muttasıl zamirler: (Ene: ben), (Ente-sen), (Entümâ: ikiniz), (Hu: O), (Entüm: siz), (Entünn
şahsımanevi / şahsımânevî
İnsanların bir araya gelip oluşturdukları mânevî kişilik.
sakalan / sakalân
(Sakaleyn) İnsanlar ve cinler.
İnsanlar ve cinler.
Kıymetlerini bildirmek için, Kur'ân-ı kerîm ve Ehl-i beyte (yâni Peygamber efendimizin akrabâlarına) verilen isim.
sakaleyn
İnsanlar ve cinler.
şari' / şârî'
Kullarının dünyâ ve âhiret seâdetine (mutluluğuna) kavuşmaları için Peygamberleri aleyhimüsselâm vâsıtasıyla emir ve yasaklarını bildiren Allahü teâlâ. Şâri-i mübîn de denir. Allahü teâlânın emir ve yasaklarını insanlara tebliğ etmesi (ulaştırması) gerektiğinde, kapalı hususları açıklaması bakımında
şefa'at-ı kübra / şefâ'at-ı kübrâ
Kıyâmette, o günün dayanılmaz dehşeti ve şiddetli sıkıntıları sebebiyle, insanların mürâcaatları üzerine Peygamber efendimizin (sallallahü aleyhi ve sellem), onların muhâkeme ve hesâblarının bir an evvel görülmesi için Allahü teâlâya yalvarması ve bu dileğinin kabûl olması. O gün herkes kendi başını
sefahet-i beşeriye
İnsanların zevk, eğlence ve yasak şeylere düşkünlükleri, budalalıkları.
şehvet-i medeniye
Modern çağın, insanları içine sürüklediği şehvet tuzağı.
sekaleyn
Cinler ve insanlar.
selef / سَلَفْ
Hicri ilk üç asrın salih insanları.
semavi din / semâvî din
İnsanları dünyâ ve âhirette seâdete, mutluluğa kavuşturmak için, Allahü teâlâ tarafından gösterilen yol.
semi'
İşiten, duyan.
Fık: Allah'ın (C.C.) insanlar gibi zamana, âlete muhtaç olmayarak her şeyi işitmesi ve duyması. (O'nun işitip duyamıyacağı hiç bir şey yoktur.)
serab-ı gurur
Gurur serabı; çöldeki aldatıcı su görüntüsü gibi insanları aldatan gurur.
şeref
Yükseklik, yücelik. Büyüklük.
İnsanlar arasında geçerli ve makbul olma. Büyük bir makam sâhibi olma.
Cenab-ı Hakka itâat ve ubudiyyeti ve yüksek hizmeti ile çok ihsanına mazhar olma.
İftihâr, övünme.
Yükseklik, büyüklük, yüksek mertebe. İnsanlar arasında geçerli ve makbûl olma. Cenâb-ı Hakk'a itâat ve yüksek hizmeti ile çok ihsâna mazhâr olma, iftihâr.
şerr-ün nas / şerr-ün nâs
İnsanların en kötüsü, en zararlısı.
sevabit-i kevkebiye
Gökyüzünde sabit olarak görülen ve gece karanlığında insanlara yön gösteren yıldızlar.
sevad
Karaltı. Uzakta karaltı halinde görülen kalabalık.
Ekseri insanlar.
Şehir. Kasaba. Karye. Köy.
Karartı. Yazı karalama.
sevad-ı a'zam
Büyük şehir.
Mekke-i Mükerreme.
İnsanların ekseriyeti. (Maişetçe neden bu kadar muktesit yaşıyorsun? diyenlere cevaben: Ben sevad-ı azama tâbi olmak isterim, sevad-ı azam ise; bu kadar tedarik edebilir. Ben ekalliyet-i müsrifeye tâbi olmak istemem, demişlerdir.) (Tarihçe-i Ha
sevad-ı azam / sevâd-ı âzam
İnsanların çoğunluğu.
sevadıazam / sevâdıâzam
İnsanların ekseriyeti, büyük çoğunluk.
sevalif
(Tekili: Sâlif ve Sâlife) Geçmişler. Geçmiş insanlar.
sevk-i tabii / sevk-i tabiî
Hayvan veya insanların düşünmeksizin Cenab-ı Hakk'ın sevki ile olan hikmete uygun hareketi. Sevk-i kaderî, ilham veya sevk-i İlâhî demek daha doğrudur.
şeyh
İhtiyâr.
Bir ilim dalında ihtisas etmiş olan.
Mürşîd-i kâmil; insanlara Allahü teâlânın emir ve yasaklarını anlatan, dîni, İslâm'ı yayan ve onların mânen olgunlaşmalarını sağlayan rehber zât. Çoğul şekli meşâyıh ve şüyûhtur.
şeytan-ı cinni ve insi / şeytan-ı cinnî ve insî
Cinlerden ve insanlardan olan şeytan.
şeytan-ı ins ve cinni / şeytan-ı ins ve cinnî
Cinlerden ve insanlardan şeytanlık özelliği gösteren kimseler.
şeytan-ı insi / şeytân-ı insî
İnsanlardan şeytanlaşmış olan.
seyyid-ül beşer
İnsanların seyyidi, efendisi olan Hz. Muhammed (A.S.M.)
seyyid-ül-enam / seyyid-ül-enâm
Sevgili Peygamberimiz Muhammed aleyhisselâmın lakablarından biri. Beşerin yâni insanların efendisi, en yükseği.
seyyid-üs-sakaleyn
Sevgili Peygamberimiz Muhammed aleyhisselâmın lakablarından. İnsanların ve cinlerin efendisi, iki cihânın seyyidi Muhammed aleyhisselâm.
seyyidü'l-beşer
İnsanların efendisi, Hz. Muhammed.
siccin / siccîn
Şeytanların, kafirlerin (Allahü teâlâya ve Resûlullah efendimize inanmayanların) ve günahkâr mü'minlerin amellerini toplayan bir kitap; insanların ve cinlerin kötülerine mahsûs amel defterleri.
Şakîlerin, kötülerin ve azâb olunan rûhların bulunduğu yer.
Yerin altında veya Ceh
şir'a
(Şeria-Meşrea) Lügat mânası, bir ırmak veya herhangi bir su menbaından su içmek veya almak için girilen yol demektir. Bunda insanların, hayat-ı ebediye ve saadet-i hakikiyeye vusulü için Allah'ın vaz' u teklif ettiği ahkâm-ı mahsusaya ve mezheb-i müstakime bil'istiare ıtlak edilmiştir ki, din demekt
sırr-ı teklif
İnsanların dünyaya gelip, Allah (C.C.) tarafından vazifelendirilmelerinin hikmeti. Dünyaya gelip vazife sahibi olmanın sırrı.
siyaset
Memleket idare etme san'atı. Devlet idare tarzı.
Dünya ve âhirette necatlarına sebeb olacak bir yola, insanları irşad ile beşeriyetin salâhına çalışmak.
Diplomatlık. Politika.
Seyislik, at idare işleriyle uğraşma.
Politika, insanları idare etme sanatı.
siyaset-i beşeriye
Beşerin, insanların siyaseti.
su'-i edeb / sû'-i edeb
Edebsizlik, edeb dışı hareket, insanlara iyi muâmele etmemek, haddini bilmemek.
şuayb aleyhisselam / şuayb aleyhisselâm
Medyen ve Eyke ahâlisine gönderilen peygamber. İbrâhim aleyhisselâmın, dînini insanlara tebliğ etti. İbrâhim aleyhisselâmın veya Sâlih aleyhisselâmın neslinden olduğu rivâyet edilir. İsminin Arabça Şuayb, Süryânicede Yesrûb olduğu bildirilmiştir. Mûsâ aleyhisselâmın kayınpederidir.
suhuf
Dört büyük ilâhî kitab dışında gönderilen kitapçıklar, formalar. Peygamberlere (aleyhimüsselâm) Allahü teâlâ tarafından gelen yüz dört kitaptan ilk yüz tânesi.
Amel defteri. İnsanların dünyâda iken yaptıkları iyilik ve kötülüklerinin yazıldığı ve kıyâmet günü herkesin eline verilecek ola
suleha
(Tekili: Sâlih) Salihler. Salâhiyetli, günah işlemeyen iyi insanlar. İlim ve amelde, ibâdet, taat ve takvâda terakki ve teâli eden büyük zâtlar.
sünnet-i seyyie
İnsanları kötülüğe yönelten yol ve yöntemler.
şürefa
(Tekili: Şerif) Şerifler. Hazret-i Hüseyin Radıyallahü Anh vasıtasiyle Peygamberimiz (A.S.M.) soyundan gelenler.
Şerefliler. Allah (C.C.) yolunda sabır ve sebat ile devam eden temiz insanlar.
sütut
Zulmet, karanlık.
İnsanlara zahmet verenler.
taayyün
Meydana çıkmak, âşikâr olmak, belli başlı ve itibarlı görünen insanlardan olmak.
tabaka-i beşer
İnsanların ayrıldığı sınıfların her biri.
tabaka-i beşeriye
İnsanların ayrıldığı sınıfların her biri.
tabakat-ı ehl-i kemal / tabakat-ı ehl-i kemâl
Olgunluk ve fazilet sahibi insanların tabakaları.
tabakat-ı insaniye
İnsanların sosyal sınıfları, dereceleri.
tabayı'
İnsanların tabiatları, mizaç ve karakterleri.
tabiat tağutları / tabiat tâğutları
Tabiat putları; insanları Allah'a karşı isyana sevk eden tabiattaki her şey.
tagut
İnsanları Allah'a (C.C.) karşı isyana sevkeden. İsyankâr.
Her bâtıl mâbud.
Şeytan.
İslâmiyetten önce Kâbe'deki putlardan birinin ismi.
tahakküm-ü zahiri / tahakküm-ü zâhirî
Zahirî olan egemenlik; akıl ve gönlü dışlayarak insanlara hükmetme.
taife
Hususi bir sınıf meydana getiren insanlar. Kavim, kabile. Takım.
taife-i beşeriye
İnsanlardan oluşan topluluk.
tamş
Halk, nâs, insanlar.
tarikat / tarîkat
Tasavvuf yolu; insanları mânen olgunlaştırmak, terbiye etmek, yetiştirmek için, tasavvuf büyüklerinin tâkib ettikleri yol.
tariz / târiz
Dokundurma, iğneleme; sözde bir yönü göstererek başka bir yönü kastetme sanatı, meselâ; insanlara zarar veren kimseye "İnsanların en hayırlısı onlara faydalı olandır." diyerek o kimsenin hayırlı biri olmadığını söylemek gibi.
tasarrufat-ı beşeriye / tasarrufât-ı beşeriye
İnsanların gerçekleştirdikleri tavır, davranış, faaliyet ve uygulamalar.
teamül / teâmül
İş, muamele.
Bir yerde insanlar arasında olağan muamele.
tebliğ / teblîğ
Ulaştırma, bildirme, ilâhî emirleri insanlara anlatma.
Peygamberlerin, Allahü teâlânın emir ve yasaklarını, insanlara eksiksiz ve noksansız olarak bildirmeleri.
tebliğ-i şeriat
Peygamberlere mahsus beş vasıftan birisi olan, Allah'tan (C.C.) aldıkları emir ve kanunları insanlara aynen bildirmeleri.
tecessüs
İnsanların gizli hallerini, ayb ve kusûrunu merâk edip, iç yüzünü araştırıp öğrenmeye çalışmak.
teklif
Zor birşey istemek. Bir vazife ileri sürmek.
Sıkılgan ve resmi davranış. İçli dışlı olmayan çekingen muâmele.
Vergi yüklemek.
Vazife vermek.
Cenab-ı Hakk'ın, insanları, emir ve nehiyleri üzerine hareket etmeğe vazifelendirmesi.
Fık: Şeriat-ı İslâmiyeni
teneşşüd
Bir haberi veya bir şeyi öğrenmek için insanların farkına varamıyacağı şekilde nezâketle soruşturma.
terakkiyat-ı insaniye / terakkiyât-ı insaniye
İnsanların manevî açıdan gelişme ve ilerlemeleri.
tercüman-ı ayat-ı tekviniye / tercüman-ı âyât-ı tekviniye
Kâinatta Allah'ın varlığının birer delili olan maddî ayetleri insanlara tercüme eden, rehber.
tercüman-ı zişan / tercüman-ı zîşân
Şanlı Tercüman; Allah'tan aldığı bilgileri insanların anlayacağı şekilde anlatan Peygamberimiz Hz. Muhammed.
tesellül
İnsanlar içinden sıyrılıp çıkma.
Verem hastalığına yakalanma.
teveccüh-ü nas / teveccüh-ü nâs / تَوَجُّهُ نَاسْ
İnsanların yönelmesi, ilgi göstermesi.
İnsanların, bir kimseyi beğenip, ona teveccüh etmeleri ve medh ü senâ etmeleri.
İnsanların (kabûl ile) yönelmesi.
teveddüd
Tedricen kendini sevdirmek. Dostluk etmek.
Cenab-ı Hakk'ın çeşitli ve lezzetli nimetler vererek insanlara kendisini sevdirmesi.
tılsım-ı acib / tılsım-ı acîb
İnsanları hayrette bırakan sır, gizem.
u'cube-i hilkat
Yaratılıştan insanlara hayret verici olan. Şaşılacak, hayrete düşülecek hilkat garibesi.
uhuvvet-i insaniye
İnsanların birbirlerine olan kardeşliği, insanlık kardeşliği.
ukala-yı nas / ukalâ-yı nâs
İnsanların akıllıları, zekileri.
ukul-ü beşer
İnsanların akılları.
ulema-i su / ulemâ-i sû
Kötü âlimler; insanları doğru yoldan saptıran, ilmini dünyâ kazancına, mala ve mevkîye kavuşmaya vâsıta eden din adamları.
ülü'l-azm
Şerîat sâhibi, yeni din getiren peygamberlerden altı tânesine ve en büyüklerine verilen ad. Bunlar; Âdem, Nûh, İbrâhim, Mûsâ, Îsâ ve Muhammed aleyhimüsselâmdır. Allahü teâlânın emir ve yasaklarını insanlara anlatırken çok sıkıntı çektikleri ve bu sık ıntılara sabr ettikleri için kendilerine bu isim
ulü'l-azmane / ulü'l-azmâne
Büyük sabır ve metanet sahibi olan büyük insanlara yakışır şekilde.
ülü'l-emr
Emir sâhibleri. Devlet başkanı ve onun vazîfe verdiği kimseler veya İslâmiyet'in emir ve yasaklarını insanlara öğreten ve anlatan âlimler.
ulum-u arziye / ulûm-u arziye
İnsanların bilgi ve tecrübelerinin ürünü olan ilimler.
ulum-u evvelin ve ahirin / ûlum-u evvelîn ve âhirîn
Geçmiş ve gelecek insanların sahip olduğu ilimler.
ümmet
Cemaat, kavim, taife.
Bir hâkim milletin ashabından olan hey'et-i içtimaiye.
Bir peygambere inanıp onun yolundan giden insanların hepsi. Bir peygamberin Hakka davet ettiği cemaat.
Bir dille konuşan millet.
Arkasına düşülecek bir cemaat veya tarikat.
Topluluk, cemâat. Bir peygambere inanan tâbi olan insanlar. Bir dîne bağlı topluluğun tamâmı.
ümmet-i muhammed
Hz. Peygamberin (a.s.m.) davetine muhatap olan bütün insanlar.
umur-u nas
İnsanlara ait işler.
ünas
Halk. İnsanlar.
unsuriyet
Irkçılık. Bir kavmi veya kendi soyunu daha şerefli sayarak diğer insanları hakir görmek. Menfî milliyetçilik.
usbe
Cemaat. İnsanlar. Atlılar. Atlar veya kuşlardan cemaat.
uzlet
Yalnızlık. İnsanlardan ayrılarak bir tarafa çekilip yalnız kalmak.
Yalnız başına yaşama, insanlardan ayrılarak bir köşeye çekilme.
vahşi
Medeni olmayan. İnsanlardan kaçan. Alışık ve ehlî olmayan.
Merhametsiz, duygusuz.
Ürkek, korkak.
vasıta-i tahakküm
İnsanları baskı altına alma aracı.
veraset-i ahmediye
Peygamberimizin (a.s.m.) risaleti yani, Allah'ın insanlara elçiliği yönüne varis olma özelliği.
yakub aleyhisselam / yâkûb aleyhisselâm
Ken'an diyârındaki (Fenike denilen Sayda, Sur ve Beyrut ile Filistin ve Sûriye'nin bir kısmından ibâret olan eski bir memleket) insanlara gönderilmiş olan peygamber. İshâk aleyhisselâmın oğlu, Yûsuf aleyhisselâmın babasıdır. Yâkûb, İbrânice bir isim olup, "Allahü teâlânın saf ve temiz kıldığı kul" m
yevm-i fasl
İyi insanların kötülerden kısım kısım ayrıldığı ve dâvâların halledildiği kıyâmet günü.
İnsanların kısım kısım ayrıldığı ve davalarının halledildiği kıyamet günü. Bundan başka kıyamet gününe aşağıdaki isimler de verilir: Yevm-ül cem', yevm-ül cevab, yevm-ül cezâ, yevm-üd din, yevm-ül ahd, yevm-ül feza-ul ekber, yevm-ül haşr, yevm-ül hisâb, yevm-ül ivaz, yevm-ül karar, yevm-ül karia, ye
yevm-i mahşer
Âhirette Allah tarafından yeniden diriltilen insanların toplanacağı gün.
yütm
(Bu kelime esasen infirad mânasına gelir) Bir çocuğun pederi vefat etmekle pedersiz kalması ki: Bu, yalnız insanlara mahsustur. Hayvanatta ise vâlidesiz kalmaya denir. Yetim de denir.
zaman-ı fetret
İnsanlara peygamber gönderilmeyen mânevî buhran dönemi.
zaman-ı tereddüt ve evham
İnsanların şüpheye düştüğü ve kuruntulara kapıldığı dönem.
zekeriyya aleyhisselam / zekeriyyâ aleyhisselâm
İsrâiloğullarına gönderilen peygamberlerden. Yahyâ aleyhisselâmın babasıdır. Soyu Süleymân aleyhisselâma ulaşır. Mûsâ aleyhisselâmın dîninin emir ve yasaklarını insanlara tebliğ etti. Yahûdîler tarafından şehîd edildi. Kabri Haleb'dedir.
zelul
Yumuşak huylu. Sert başlı olmayan. İtaatlı ve râm olan.
Hecin devesi.
İnsanların emrindeki yeryüzünün hâli.
zemaniyan
İnsanlar. Beşer.
(Farsça)
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
Emzik
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
kabe-i muazzama
ğali
jimnaz
HADŞ
Teceddüd
Harami
teharrub
Ba'de
mürahhasıyet
neşebem
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
Insanlar
soyle
Harami
iyileştiren
Sevgilim
izin
arayan
vuku bulmak
Çeviri
Arkadaş